Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Abdülazîz Dîrînî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:38
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Mısır evliyaları, Kâhire evliyaları, Abdülazîz Dîrînî

mısır Evliyâsından. İsmi Abdülazîz, Babasının Adı Ahmed'dir. Künyesi Ebû Muhammed, Lakabı İzzeddîn'dir. 1216 (h.613) Yılında Doğdu. 1295 (h.694) Senesinde Kahire'de Vefât Etti. Kabri Kahire'dedir.

küçük Yaşta İlim Tahsiline Başlayan Abdülazîz Dîrînî, Zamânındaki Âlimlerden İlim Öğrendi. Ebü'l-feth Bin Ebi'l-ganîm Rasânî'nin Sohbetinde Bulundu Ve Şeyh İzzeddîn'den Tasavvuf İlmini Öğrendi. Tasavvuf Yolunda Yüksek Mertebelere Kavuştu. Abdülazîz Dîrînî Dünyâya Düşkün Olmayan Ve Birçok Kerâmeti Görülen, Edebiyât, Kelâm Ve Şâfiî Mezhebi Fıkhı Âlimiydi.

mısır'da Er-rîf Denilen Yerde Otururdu. Bâzı Günler Buradan Ayrılıp, Civar Bölgeleri Dolaşırdı. Oralardaki İnsanlar, Ondan, Müşkillerinin Çözülmesi İçin Duâ Etmesini İsterlerdi. Kendisini Görme İmkânı Bulamayanlar, Meselelerini Mektupla Sorup Cevap Alırlardı. Kuvvetli Îmân Ve Güzel Ahlâk Sâhibi İdi. Herkese Güler Yüz, Tatlı Dil Gösterirdi. Kimseyi Kırmazdı. Bir Gün Bir Yere Giderken, Onu Tanımayan Kimseler Yanına Gelip, "kelime-i Şehâdeti Söyle Bakalım." Dediler. O Da Peki Deyip, Okudu. Sonra Onlar; "şimdi Kadıya Gidelim. Onun Huzûrunda Yeni Müslüman Olanların Yaptığı Gibi, Sen De Oku." Dediler. Orada Bulunan Büyük Küçük Herkes Berâberce Kadıya Gittiler. Kadı Hemen Abdülazîz Ed-dîrînî'yi Tanıdı Ve; "efendim, Bu Ne Hâl? Bunlar Kim?" Dedi. O Da; "bilmiyorum. Bunlar Beni Ne Zannetti İseler, Kelime-i Şehâdeti Okumamı İstediler Ve Buraya Getirdiler. Ben De Onları Kırmayıp Geldim." Dedi.

abdülazîz Ed-dîrînî; Ali Müleyhî İsmindeki Zâtı Çok Sever Ve Sık Sık Ziyâretine Giderdi. Ziyâretlerinden Birinde, Ali Müleyhî İkrâm Olarak Bir Piliç Pişirip Getirdi.sofraya Koydu. Berâberce Yediler. Yemekten Sonra Ed-dîrînî Hazretleri; "bunun Karşılığını İnşâallahü Teâlâ Görürsünüz." Buyurdu. Bir Süre Sonraabdülazîz Ed Dîrînî, Ali Müleyhî'yi Tekrar Ziyârete Gitti. Ali Müleyhî Tekrar Bir Piliç Pişirdi Ve İkrâm Etti. Hanımı, Pilicin İkrâm Edilmesini Pek Hoş Karşılamadı. Piliç Sofraya Gelince, Abdülazîz Dîrînî Kızarmış Pilice Bakıp, Hişt Demesiyle Piliç Canlandı Ve Yürüyüp Gitti. Sonra Da; "çorba Bize Yeter. Hanımınız Üzülmesin." Buyurdu.

bir Gün Talebeleri, Hocalarının Kerâmet Göstermesini Akıllarından Geçirdiklerinde; "yavrularım, Bizler, Yerin Dibine Batmaya Müstehak Kimseler Olduğumuz Hâlde Batmamamız, Bir De Allahü Teâlânın Bizi, Yeryüzünde Bu Hâlde Bulundurması En Büyük Kerâmet Değil Midir?" Buyurdu.

talebelerine, Sohbet Ederken Talebenin Hocasına Karşı Göstermesi Gereken Edepleri Şöyle Anlattı:

talebe, Doğru Yolu Öğrenmek İsteyince, Hocasına Karşı Tam Olarak Boyun Eğmesi Ve İtâat Etmesi Gerekir. Hattâ Talebenin, Hocasına Karşı Meyyit Gibi Olması Lâzımdır. Nasıl Meyyit Yıkayıcıya Hiçbir Şey Şart Koşmadan, Îtirâz Etmeden Teslimiyet Gösteriyorsa, Talebenin De Hocasına, Bu Şekilde Teslimiyet Göstermesi Gerekir. Yoksa, Teslimiyet Ve İtâat Etme Mertebesinden Düşüp Takvâ Ve Doğru Yol Üzere Bulunma Derecesinden Uzaklaşır.

talebe, Özellikle Hocasının Huzûrunda, Nefsinin Arzu Ettiği Bir Şeyin İddiâsında Bulunmamalıdır. Çünkü Böyle Bir İddiâda Bulunmak, Talebenin En Büyük Hatâlarından Olup, Hocasının Gözünden Düşmesine Yol Açar. Fakat Talebenin, Hocasının Huzûrunda Sâdece Dinlemesi, Söze Karışmaması, Nefsine Âit Herhangi Bir İddiâda Bulunmasına Mâni Olur. Onun En Güzel Şekilde Hocasına Tâbi Olmasına Yardımcı Olur. Bu İse, Zâten Talebenin, Hocasının Huzûrunda İken Dikkat Etmesi Lâzım Gelen Hususlardandır.

talebe, Kendi Derecesinin, Hocasının Derecesinden Yüksek Olduğunu Düşünmemelidir. Bilakis, Her Yüksek Mertebeyi Hocası İçin İstemeli, Allahü Teâlânın Yüksek İhsanlarını Ve Bol Lütuflarını Hocası İçin Temenni Etmelidir. Hakîkî Talebe Böyle Olur. Bu Sebeple, En Yüksek Mertebelere Çıkar.

abdülazîz Dîrînî, Duâlarında Allahü Teâlâya Şöyle Münâcâtta Bulunurdu:

"ilâhî! İhsân Ve İkrâm Ederek Bize Kendini Tanıttın. Nîmetlerin Deryâsına Bizleri Daldırıp Garkettin. Her An Nîmetlerin Deryâsında Yüzmekte, Onlardan İstifâde Etmekteyiz. Bizleri Râzı Olduğun, Beğendiğin Yer Olan Cennetine Dâvet Ettin. Seni Hatırlamak, Emirlerini Yapmak Sebebiyle, Bizlere Sonsuz Nîmetler Hazırladın, İhsân Ettin. Ne Büyüksün Yâ Rabbî!

yâ İlâhî! Biz Kendimize Zulmettik. Nefsimizin Kötülüğü Her Yanımızı Kapladı. Gaflet Denizi Kalblerimizi Doldurdu. Her Hâlimizle Perişanlığımız Apaçık. Bizim Bu Hâlimizi En İyi Bilensin.

yâ İlâhi! İsyânımız Ve Günahımız, Senin Azâbını Bilmemek, Duymamak Sebebiyle Değildir. Lâkin Âsî Nefsimiz Bize, Azâba Düşürecek İşleri Yaptırdı Ve Günahları İşletti. Senin Günahları Örtüp, Yüzümüze Vurmaman Sebebiyle Şımardık. Bu Yüzden Çok Günah İşledik. Senin Af Ve Magfiretine Güvenip, Günahlara Daldık. Şimdi Yaptıklarımızın Cezâsı Olarak, Bize Hazırladığın Azâb İle Karşı Karşıyayız. Cehennem Azâbından Bizi Şimdi Kim Kurtarabilir. Senden Başka Kim Bize Bir Kurtuluş İpi Uzatabilir. Âhiret Günü, Senin Huzûrunda Mahcûb Bir Duruma Düşecek Bu Hâlimize Yazıklar Olsun. Yarın Çirkin Amellerimiz Karşımıza Çıkarıldığında Ayıblanmamıza Esefler Olsun.

yâ Rabbî! Bizim Günahlarımızı Affet. Kusûrlarımızı Bağışla. İbâdetlerimizdeki Kusurlarımızı Af Ve Magfiret Eyle. Yâ İlâhî! Bilmeyerek Yaptıklarımızı Affet Ve Bizi Aklıselîm Sâhibi Kıl. Sen, Rabbimizsin, Sana İnandık. Sen Günahları Affedersin, Affedicisin."

talebelerine Bir Sohbetinde Şöyle Nasîhat Etti:

"bütün İşlerinizde Ve Hareketlerinizde, Orta Hâl Üzere Olun. Cimrilikten Ve İsrâftan Son Derece Sakının. İsrâf Ve Haddinden Fazla Dağıtmakla, Elde Bir  Şey Kalmaz. Bir Gün İnsan Muhtaç Kalır. Cimrilik Yapmak, Hâl Ve Harekette Ölçülü Olmamakla Da, Kişi Îtibâr Bulamaz.

sakın Dünyânın Parlaklığına, Câzibesine Ve Onun Dışı Tatlı, İçi Zehir Olan Hîlelerine Aldanma. Onun İnci Gibi Görünen Ön Dişlerinin Arkasında, Parçalayıcı Dişler Saklıdır. Çünkü Dünyânın Sağı Solu Belli Olmaz. Bakarsın Bâzan Suda Ateş Parçası Olsun İster. Bâzan İnsana Yapamayacağı Şeyleri Teklif Eder. Böylece İnsan, Boyundan Büyük İşlere Girer De Helâk Olur Gider.

eğer Kadere, Allahü Teâlânın Hükmüne Rızâ Gösterirseniz Şerefli Bir Hayat Yaşarsınız. Yok, İmkânsız Bir Şeyin Olmasını Ümit Ederseniz, Ümidinizi, Tehlikeli Bir Şey Üzerine Binâ Etmiş, Kurmuş Olursunuz.

zaman Akıp Gidiyor. Hâdiseler Birbiri Peşinden Geliyor. Yumuşaklık; Vekar Ve Sükûnettir. Dünyâ Hırsı Bir Anlıktır. Sabır, Yumuşak Olmaya, Meseleler Üzerinde Temkinli Ve Dikkatli Hareket Etmeye Vesîle Olur. Kızmak, Kabalığa Yol Açar. Dünyâ Hayâtı, Bir Uyku Hâlidir. Ölüm, Bu Uykudan Uyanmaktır.

insanın Ömrü, Hep Sonra Yapacağım, Edeceğim İle Geçer. İnsanların Temenniden Başka Sermâyeleri Yoktur. Sonra Yaparım Diyenin Düşüncesi, Sonraya Asılıp Sallanmak Gibi Olmayacak Düşüncelerdir. İnsanların Günleri Çok Çabuk Geçer. İnsan, Gençliğinin Kıymetini Bilmelidir. Hiç Vakit Kaybetmeden, Gençliğin Her Ânını Değerlendirmelidir. Sonra, Âh Gençliğim, Tekrar Elime Geçse De İyi İşler Yapsaydım, Diye Pişmanlık Duyulur. Onun İçin, Gençliğin, İnsana Emânet Olduğunun Farkında, İdrâkinde Ve Bunun Şuurunda Olmak Ne Kadar Mühimdir! Ömürler, Yolculuktan Başka Bir Şey Değildir.

âhiret Yolculuğunun Çok Yakın Oludğunu, Hatırınızdan Aslâ Çıkarmayınız. Âhiret Hazırlığını Elden Kaçırmaktan Çok Sakınınız. Çünkü, Her Girişin Bir Çıkışı Vardır. (bu Dünyâya Geldiğimiz Gibi, Birgün Bu Dünyâdan Ayrılacağız.)

yaptığınız Uygunsuz İşler İçin Bir Sebep Ve Özür Göstermeyi Bırakınız. Allahü Teâlânın Emirlerine Uyup, Yasaklarından Sakınmakta Gevşeklik Göstermeyiniz. Âhirete Hazırlanmakta Sabırlı Olunuz Ve Sebât Gösteriniz.

abdülazîz Ed-dîrînî; Tefsîr, Fıkıh, Lügat, Tasavvuf Ve Edebiyâta Dâir Birçok Eserler Yazdı. Bu Eserlerden Bâzıları Şunlardır: 1) el-misbâh-ül-münîr: tefsîr Olup 2 Cilttir. 2) Et-teysîr-ü Fî İlm-it-tefsîr: tefsîr İlmine Dâir, 3200 Beyitten Müteşekkil Bir Şiir Kitabıdır. 3) tahârat-ül-kulûb Fî Zikri Allâm-il-guyûb: tasavvuf Hakkında Bir Eser, 4) envâr-ül-meârif Ve Esrâr-üt-tavârif: tasavvufa Dâir Bir Eser, 5) tefsîru Esmâ-il-hüsnâ: tevhîd Hakkında Bir Eserdir, 6) El-vesâilü Ver-resâilü:tevhîde Dâir Bir Eser, 7) nazm-üs-sîretin Nebeviyyeti, 8) El-vecîz: 5000 Beyitten Müteşekkil Bir Şiir Kitabı, 9) Et-tenbîh, 10) Nazm-ül-vesît, 11) El-envâr-ül- Vâdıha Fî Mesân-il-fâtiha, 12) Ed-dürer-ül-mültekita Fî Mesâil-il-muhtelita, 13) Erkân-ül-islâm Fit-tevhîdi Vel-ahkâm, 14) Er-ravdat-ül-enika Fî Beyân-iş-şerîat-il-hakîkati, 15) Kılâdet-üd-dürr-il-mensûr Fî Zikri Yevm-il- Ba's Ven-nüşûr, 16) mîzân-ül-vefâ.

 

beyitler

çok Mütevâzi İdi

evliyânın Büyüğü, "abdülazîz Dîrînî",

yayıp Kuvvetlendirdi, Allah'ın Dînini.

 

bin İki Yüz On Altı, Yılında Doğan Bu Zât

yetmiş Dokuz Yaşında, Mısır'da Etti Vefât.

 

güler Yüz, Tatlı Dille, Mümtaz İdi Bilhassa,

hiç Kimsenin Kalbini, İncitmezdi O Aslâ.

 

o, Hâlini Herkese, Etmezdi Fazla İzhâr,

bir Gün Onu Dışarda, Gördü Bâzı İnsanlar.

 

gayr-i Müslim Bir Kimse, Zannedip Kendisini,

istediler Onun Da Îmâna Gelmesini.

 

dediler Ki: "ey Kişi, Kelime-i Şehâdet,

söyle Ki, Senin Olsun, Ebedî Bir Saâdet."

 

o Dahi "peki" Deyip, Şehâdet Söyleyince,

büründü Oradakiler, Bir Sürûr Ve Sevince.

 

"müslüman Yaptık." Diye Gayr-i Müslim Birini,

kâdıya Götürdüler, Bu İslâm Âlimini.

 

dediler: "şehâdeti, Oku Ki Burada Da,

müslüman Olduğunu, Öğrensin Bu Kâdı Da."

 

kâdı İse Bu Zâtı, Tanırdı Gâyet İyi,

ayakta Karşıladı, Gelince Bu Velîyi.

 

büyük Hürmet Gösterip, Dedi: "safâ Geldiniz,

hemen Îfâ Edelim, Var İse Bir Emriniz."

 

sonra O İnsanları, Sorup Bu Evliyâya,

dedi Ki: "bu İnsanlar, Niçin Geldi Buraya?"

 

buyurdu: "bilmiyorum, Bunlar Beni Görünce,

kelime-i Şehâdet, Okuttular İlk Önce.

 

sonra Da Beni Alıp, Buraya Getirdiler,

bilmem Ki Onlar Beni, Acep Ne Zannettiler?"

 

onlar Da Hakîkati, Anlayınca Nihâyet,

onun Tevâzusuna, Eylediler Çok Hayret.

 

bu Velînin Sevdiği, Bir Kimse Vardı Yine,

sık Sık Onu Görmeye, Gidiyordu Evine.

 

o Dahi Yedirmeden, Göndermezdi Onu Hiç,

bir Gün De Gittiğinde, İkrâm Etti Bir Piliç.

 

abdülazîz Dîrînî, Onun Bu İkrâmına,

gâyetle Memnûn Olup, Çok Duâ Etti Ona.

 

bir Daha Geldiğinde, Ona Bu Zât-ı Kirâm,

o Yine, Piliç Kesip, Eyledi Ona İkrâm.

 

ve Lâkin Zevcesinin, Burkuldu Biraz İçi,

ona Fazla Bulmuştu, Kesilen O Pilici.

 

onun Büyüklüğünü, İyi Bilmediğinden,

o Gün İster İstemez, Öyle Geçti Kalbinden.

 

dedi Ki: "bu Nasıl İş, Anlamadım Bunu Hiç,

o Kim Ki, Her Gelişte, Kesiyor Ona Piliç.

 

hâlbuki Bana Kalsa, Kâfi Gelir Bir Çorba,

niçin Ona Çok Rağbet, Gösteriyor Acaba?"

 

ve Lâkin O Esnâda, Abdülazîz Dîrînî,

bildi Onun Kalbinden, Böyle Geçirdiğini.

 

o Pilici Yemeyip, Duâ Etti Kalbinden,

o An Piliç Canlanıp, Odadan Çıktı Hemen.

 

buyurdu Ki: "hanımın, Dert Etmesin Bunu Hiç,

bize Çorba Kâfidir, Onun Olsun Bu Piliç.

 

hanım Dahi Görünce, Pilicin Geldiğini,

anladı O Velînin, Büyük Kerâmetini.

 

öyle Düşündüğüne, Pişman Oldu Pek Fazla,

bu Allah Adamına, Tâbi Oldu İhlâsla.

 

anladı Ki Allah'ın, Dostudur Bu Velîler,

kalpten Geçenleri De, Gâyet İyi Bilirler.

 

kaynaklar

1) Mu'cem-ül-müellifîn; C.5, S.241

2) El-a'lâm; C.4, S.18

3) Tabakât-üş-şâfiîyye; C.8, S.199

4) Şezerât-üz-zeheb; C.5, S.450

5) Esmâ-ül-müellifîn; C.1, S.580

6) Tabakât-ül-müfessirîn (dâvûdî); C.1, S.304

7) Hüsn-ül-muhâdara; C.1, S.421

8) Tabakât-ül-kübrâ; C.1, S.202

9) Tabakât-ül-evliyâ; S.447

10) Câmiu Kerâmât-il-evliyâ; C.2, S.72

11) Keşf-üz-zünûn; C.1, S.190,447,492,749,924;  C.2 S.1012,1034,1118,1389

12) Brockelmann; Gal-1, S.451; Sup-1, S.810

13) Âdâb Risâlesi, Süleymâniye Kütüphânesi, Kılıç Ali Paşa Kısmı, No: 622

14) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.8, S.50

Yorumlar
Kod: VSJYR