Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Abdülazîz Debbağ
  30 Mart 2018 Cuma , 23:33
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Fas evliyaları, Fas evliyaları, Abdülazîz Debbağ

fas'ta Yaşayan Evliyânın Büyüklerinden. İsmi Abdülazîz Bin Mes'ûd Debbağ'dır. Soyu Hazret-i Ali Efendimize Dayanmakta Olup Hem Şerîf, Hem De Seyyiddir. 1679 (h.1090) Senesinde Fas'ta Doğdu. 1720 (h.1132) Senesinde Doğduğu Yerde Vefat Etti.

babası Mes'ûd Ed-debbağ, Âlim Bir Zat Olup, Büyük Velî Seyyid El-arabî El-feştalî Hazretlerinin Yanında Yetişti. Hocasının Farîha İsimli Yeğeni İle Evlendi. Abdülazîz Debbağ Doğduktan Kısa Bir Süre Sonra Seyyid El-arabî Hazretleri Vefâtından Önce Annesi Ve Babasını Yanına Çağırarak, Bir Fes Ve Bir Çift Postalını Abdülazîz Debbağ'a Verilmek Üzere Emanet Etti. Abdülazîz Hazretleri Büyüyüp, Oruç Tutacak Yaşa Gelince, Annesi Ona; "oğlum! Seyyid El-arabî El-feştalî Hazretleri Bu Emanetleri Sana Vermemi Vasiyet Etti." Dedi. Annesinden Emânetleri Alan Abdülazîz Debbağ'ın Kalbinde Allahü Teâlânın Aşkı Ve Sevgisi Arttı. Nerede Bir Evliyâ Olduğunu Duysa Yanına Gidip, Sohbetlerinde Bulunmaya Başladı. Fakat İstediğine Tam Mânâsıyla Kavuşamıyordu. Bir Süre Sonra Seyyid Ahmed Bin Abdullah'ın Sohbetlerine Devam Etti Ve Aradığını Bu Zâtın Huzurunda Buldu. Kısa Sürede Tasavvuf Yolunda Kemâle Erdi. Hocasının Vefâtı Üzerine, Halîfesi Olarak Yerine Geçti Ve Talebe Yetiştirip İnsanlara Doğru Yolu Göstermeye Başladı.

bir Gün Talebelerinden Ahmed Bin Mübârek, Sultan Nasrullah'ın, Derhal Meknâse'ye Gidip Riyad Câmiinde İmâm Olmasını Bildiren Mektubunu Aldı. Talebe Bu Göreve Lâyık Olmadığını Ve Hocasından Ayrılmanın Ağır Geleceğini Düşünerek Çok Üzüldü. Abdülazîz Debbağ Durumdan Haberdâr Olunca; "korkma! Zîrâ Sen Meknâse'ye Gidecek Olursan, Biz De Seninle Beraber Geliriz. Fakat Sen Hiç Üzülme Sana Bir Zarar Gelmeyecek Ve Sen O Câmiye İmâm Olmayacaksın." Dedi. Talebe Yola Çıktı. Meknâse'ye Vardığında İmâmlık Vazîfesinin Başkasına Verildiğini Öğrendi. Hemen Evine Döndü. Durumu Öğrenen Kayınpederi Muhammed Bin Ömer Şöyle Bir Mektup Yazdı:

"meknâse'ye Geldiğin Halde Sultanla Görüşmeden Ayrıldın. Senin Dönmenden Sonra Başımıza Gelecekleri Bilmezsin. Bana Soracak Olursan Hemen Meknâse'ye Gelip Sultanla Görüş Ve Verilen Vazîfeye Başla!"

ahmed Bin Mübârek Hemen Mektubu Hocasına Götürüp Okudu. Abdülazîz Debbağ; "sen Evine Git Otur, Hiç Bir Fenalık Gelmez. Sana Sultanın Bir Zararı Dokunmaz." Buyurdu Ve Bir Süre Sonra Mesele Kapandı.

abdülazîz Debbağ Bâzı Talebeleri İle Sohbet Ederken Ahmed Bin Mübarek'e Dönerek Evini Anlattıktan Sonra; "neden Atını Falan Yere Bağlıyorsun? Oraya Sâlih Bir Zât Defnedilmiştir. Kabri Tam Atının Ayağının Altında Bulunuyor." Dedi. Halbuki Oralarda Bir Kabir İzi Yoktu Ve Oraya Yakın Bir Kabristânlık Da Yoktu. Abdülazîz Debbağ Tekrar; "senin Avlunda Yedi Kabir Bulunuyor. Fakat Sen Sadece Atının Ayakları Hizasında Bulunan Zâtın Kabrine Dikkat Et. Atını Oradan Uzaklaştır, Ona Saygılı Ol! Mümkünse Kabirle At Arasına Bir Duvar Çek." Buyurdu. O Sırada Meclisteki Talebelerinden Biri; "efendim O Zât Kimdir?" Diye Sorunca; "arabdır. Tilmsan'a Yakın Bir Yerde Bulunan El-lesbağat Kabîlesindendir. Bu Kabîle Onu Sâdece Bir Talebe Bilir. Bir Velî Olduğunu Bilip Tanımazlar. Vefat Edince Bahsettiğim O Yere Defnettiler." Dedikten Sonra Ahmed Bin Mübârek'e Dönerek; "istersen Bahsettiğim O Yeri Kaz. Onun Bedenine Rastlarsın." Dedi. O Da Gidip Hocasının Dediği Yeri Kazarak, O Zatın Mübârek Bedenini Buldu. Oraya Hemen Bir Kabir Yaptırdı. Tekrar Hocasının Yanına Gittiğinde Şöyle Sordu:

"efendim! Bizim Avluda Bulunan Diğer Kabirleri Değil De, Neden Sâdece Atın Ayaklarının Hizasındaki Kabir Üzerinde Durdunuz Ve Onun Ortaya Çıkmasını İstediniz?" Abdülazîz Debbağ Bu Suale Şöyle Cevap Verdi:

"çünkü Bu Zât, Allahü Teâlânın Velî Kullarındandır. Rûhu Serbest Ve Hareket Hâlindedir. Diğerleri İse Berzah Âleminde Bekliyorlar. Oradaki Ölülerin Vefâtından Bu Yana Üç Yüz Yıla Yakın Zaman Geçmiş Bulunuyor."

abdülazîz Debbağ Sık Sık Talebeleri İle Açık Havada Dolaşır, Bu Sırada Onlarla Sohbet Ederdi. Yine Bir Gün Böyle Temiz Havalı Bir Yerde Talebeleri İle Sohbet Ederken Birisi Yanlarına Geldi Ve; "efendim! Kardeşim, Sultanın Oğlu Abdülmelik İle Beraber Ortadan Kayboldu. Ondan Bir Haber Bekliyoruz. Kendisini Sevdiğim Bir Zât, Kardeşimin Sağ Olduğunu Söyledi. Siz Bu Hususta Ne Dersiniz?" Diye Sorunca Abdülazîz Debbağ Hazretleri Hiç Bir Şey Söylemedi. Gelen Kişi ısrâr Edince; "sen Muhakkak Benden Haber Almak İstiyorsan, Sıhhatli Haber Al. Allahü Teâlâ Hacı Abdülkerîm'e Rahmet Eylesin. O Hem Garib, Hem De Gâibdir. Onun Cenâze Namazını Kılan Sana Haber Verecektir. Sultanın Oğlu Onu Öldürmüştür." Dedi. Birkaç Gün Sonra Abdülazîz Debbağ'ın Verdiği Haberin Aynı Geldi.

devlet İleri Gelenleri Sık Sık Abdülazîz Debbağ'dan Vazîfelerinin Devâmı İçin Yardım Ve Duâlarını İsterlerdi. Sultan Nasrullah Vâli Ve Hâkimlerin Bir Kısmını Görevden Aldı. Onlardan Birisi Görevine Tekrar Dönmek İstiyordu. Her Zamanki Gibi Abdülazîz Debbağ Hazretlerinden Yardım İsteyince, Yardım Etti. Sultan O Kişiyi Tekrar Vâli Yaptı. Bir Süre Sonra Abdülazîz Debbağ, Vâliye Haber Göndererek İyilik Etmesini Ve Vergileri Ödemede Kolaylık Göstermesini Ricâ Etti. Fakat Makâmın Verdiği Gurûra Kapılan Vâli Bu Ricâyı Kabul Etmedi Ve Cezâ Olarak Görevden Alındı.

talebelerinden Biri Abdülazîz Debbağ'ı Ziyâret İçin Bir Gün Yola Çıktı. Yolculuğunu Katır İle Yapıyordu. Tehlikeli Bir Yere Gelince, Bineğinden İnip O Yeri Yaya Olarak Geçti. Tekrar Bineceği Sırada Hayvan Kaçtı Ve Yakalaması Mümkün Olmadı. Ne Yapacağını Şaşırdı. O Anda Hocası Hatırına Geldi Ve Ondan Yardım Umarak; "ey Hocam Abdülazîz Debbağ!" Dedi. Bu Sırada Allahü Teâlâ Bâzı İnsanları Ona Yardımcı Olarak Gönderdi. Onlarla Beraber Hayvanı Yakalayıp, Hocasının Huzûruna Geldi. Abdülazîz Debbağ Onu Görünce Gülerek; "falan Yerde Şeyh Abdülazîz'i Ne Yapacaktın? Senin Yanında Olsaydı Herhalde Sana Yardımda Bulunurdu." Dedi. Talebe Büyük Bir Edeple; "ey Efendim! Şahsen Bulunmanızla Rûhen Bulunmanız Arasında, Sizin İçin Hiçbir Fark Yoktur Ve İkisi De Mümkündür." Dedi.

sohbetlerinde Talebelerine Şöyle Buyururdu:

"kulun Düşüncesi Allahü Teâlâdan Başkasına Doğru Yönelince Allahü Teâlâdan Uzaklaşmış Olur."

"insanlar, Varlık Âleminin Efendisi Muhammed Aleyhisselâmı Tanımadıkça, İlâhî Mârifete Kavuşamaz. Hocasını Bilmedikçe, Varlık Âleminin Efendisini Tanımaz. Kendi Nazarında İnsanları Ölü Gibi Kabûl Etmedikçe, Hocasını Bilemez."

"firdevs Cennetinde, Bu Dünyâda İşitilen Veya İşitilmeyen Bütün Nîmetler Mevcuttur. Cennetin ırmakları, Firdevs Cennetinden Kaynayıp Çıkar. Bir ırmaktan Su, Bal, Süt Ve Şarab Olmak Üzere Dört Türlü Meşrûbât Akar. Nasıl Gökkuşağındaki Renkler Birbirine Karışmadan Durursa Bu Dört Meşrûbât Da Birbirine Karışmadan Akar. Bu ırmaklar Müminin İsteğine Göre Akar. Hangisini İsterse O Akar Ve Onu İçer. Bütün Bunlar, Allahü Teâlânın İrâdesiyle Olmaktadır."

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

arslanın Da Şerefi Var

bir Grup Talebesi Bir Yere Gitmek İçin Yola Çıktılar. Yanlarında Eşkıyâ Saldırısına Karşı Koyacak Hiç Bir Şey Yoktu. Geceyi Tenha Ve Korkunç Bir Yerde Geçirdiklerinden, İçlerinden İki Kişi Uyumadı. Bunlar Yakınlarında Bir Arslanın Dolaştığını Fark Ettiler. Biri Diğerine; "kimseyi Uyandırma Sonra Paniğe Kapılabilirler." Dedi. Sabah Olunca Yakınlarında Ölü Bir Tavşana Rastladılar Ve Yollarına Devam Ettiler. İşlerini Görüp Geri Dönerken Konakladıkları Yerde, Bir Kişi Uyumayıp Arkadaşlarını Bekledi. Hocaları Abdülazîz Debbağ'ın Huzuruna Geldiklerinde Uyumayan Talebe; "efendim! Müsâde Ederseniz Biraz Uyumak İstiyorum. Çünkü Dün Gece Hiç Uyumadım." Dedi. Abdülazîz Debbağ; "niçin Uyumadın?" Diye Sorunca; "arkadaşlarımı Korumak İçin." Diye Cevap Verdi. Bunun Üzerine; "senin Gece Uyumayıp Arkadaşlarını Beklemen Bir Fayda Sağlamaz. Siz Giderken Falan Gece Yol Kesiciler Sizin Yanınıza Geldiğinde Arslanı Ve Sizi Koruyanı Hatırlıyor Musun?" Dedi. Talebe; "o Gece Ne Oldu?" Diye Sual Edince:

o Gece Falan Yere Vardığınızda Üç Kişi Gelip Size Katıldı. Daha Sonra Sizden Ayrılınca Oradan Gelip Geçeni Gözleyen Dört Kişi İle Buluştular. Ve Sizin Konakladığınız Yeri Onlara Haber Verdiler. Siz Uyuduktan Sonra Sizi Soymak İçin Yaklaştıkları Sırada Etrafınızda Bir Arslanın Dolaştığını Görünce Çok Şaşırdılar. Kendi Kendilerine; "arslanı Öldürürsek Bunlar Uyanır, Soygun Yapmaya Kalkışırsak Arslan Engel Olur." Dedikten Sonra Bir Çıkar Yol Bulamayarak Başka Bir Kervanı Soymaya Gittiler.

orada Da Bir Şey Bulamayınca Tekrar Sizin Yanınıza Geldiler. Arslan Önlerine Tekrar Çıkınca, Aralarında Şöyle Konuştular: "bunlar Nasıl İnsanlardır Ki Hangi Yönden Yaklaşmaya Çalıştıysak Orada Bir Arslan Çıktı." Bunun İç Yüzünü Öğrenmek İstedilerse De Allahü Teâlâ Onların Kalblerini Mühürledi, Dedi.

talebe; "yolda Rastladığım Ölü Tavşan Neydi?" Diye Sorunca, Abdülazîz Debbağ; "arslanın Bir Onuru Vardır. Bir İnsanın Yüzüne Sinek Konsa Nasıl Eliyle Kovalarsa, Arslan Da Sizi Korurken, Bir Tavşan Gelip Önünde Durdu. Sen İse Onu Görmedin. Arslan Bir Pençe Vurarak Öldürdü." Buyurdu.

 

kaynaklar

1) Kitâb-ül-ibrîz (ahmed Bin Mübârek, Kâhire, 1278)

2) Câmiu Kerâmât-il-evliya; C.2, S.173

3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.16, S.256

4) Mu'cem-ül-müellifîn; C.5, S.262

Yorumlar
Kod: 97YD6