Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Abdülfettâh-ı Bağdâdî Akrî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:29
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Türkiye evliyaları, İstanbul evliyaları, Abdülfettâh-ı Bağdâdî Akrî

istanbul'un En Yüksek Üç Evliyâsından Biri. İsmi Abdülfettâh-ı Bağdâdî El-akrî'dir. 1778 (h.1192) Senesinde Doğdu. Kendilerine Silsile-i Aliyye Adı Verilen Âlim Ve Evliyânın En Meşhurlarından Olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerinin Sohbetlerinde Yetişip Olgunlaştı. Onun Emriyle İstanbul'a Gelip Senelerce İnsanlara Hak Yolu Öğretmek Vazîfesiyle Meşgul Oldu. 1865 (h.1281) Senesi Muharrem Ayının Dokuzuncu Cumâ Günü Vefât Etti. Kabr-i Şerîfi Üsküdar'da Eski Vâlide Câmiinden Karacaahmed Mezarlığına Çıkan Yol İle Selimiyebağlarbaşı Caddesinin Kesiştiği Köşedeki Şeyhül İslâm Ârif Hikmet Beyin Kabristanındadır.

abdülfettâh Efendi, Küçük Yaşta Bağdâd'ın Tanınmış Âlimlerinden İlim Öğrendi. Çok Zeki Olup Kısa Zamanda Kur'ân-ı Kerîmi Ezberledi. Gayret Ve Devamlı Çalışması İle De Arkadaşlarının Ve Hocalarının Dikkatini Çekti. Genç Yaşta Tefsîr, Hadîs Ve Bilhassa Fıkıh İlminde Mütehassıs Bir Âlim Oldu.

din İlimlerinde Kendisini Yetiştiren Abdülfettâh Efendi Tasavvuf Adı Verilen Resûlullah Efendimizin Mübarek Kalbinden Çıkıp Evliyânın Kalplerine Gelen Bilgilere De Sâhib Olmak İstedi. Asrının En Büyük Âlimi, İslâm Bilgilerinin Mütehassısı Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerine Talebe Oldu. Bundan Sonra Hocasının Her Emrini Yerine Getirmek İçin Canla Başla Çalıştı.

verilen Her Vazîfeyi Ânında Yapardı. Nefsinin Hiçbir Arzusunu Yapmaz, Arzu Etmediği Şeyleri Yapardı. Haramlardan Şiddetle Kaçar, Şüpheli Korkusuyla Mübâhların Fazlasını Terkeder, Dünyâya Hiç Meyletmezdi. Tek Arzusu Hocasından Hiç Ayrılmamak, Onun Kalplere Şifâ Olan Kıymetli Sohbetlerini Dinlemek, Verdiği Vazîfeyi Canı Pahasına Da Olsa Yerine Getirmekti. Dertlere, Sıkıntılara, Meşakkatlere Çok Dayanıklı İdi. Gelen Sıkıntıları Gülerek Karşılar, Verenin Allahü Teâlâ Olduğunu Düşünerek Sevinirdi. Hattâ, Dert Ve Belâ Gelmediği Zaman; "rabbimin Husûsî İhsânına Kavuşamadım." Diye Üzülürdü.

hocası Mevlânâ Hâlid Hazretleri, Bu Güzel Hasletlerini Bildiği İçin, Ona En Zor İşleri Yaptırır, Diğer Talebeleri İle Haberleşmeye Bunu Gönderirdi. Yolculukta Herhangi Bir Vâsıtaya, Bineğe Binmesini Yasaklamıştı. Yaya Gitmesini Emrederdi. O Da Bunu Zevk İle Yapar, Çok Uzak Yolculuklara Hiçbir Şeye Binmeden Giderdi. Yürüyerek, Yolculuk Ânında Doğan Mihnetlere, Sıkıntılara Katlanarak Nefsini Terbiye Eder, Rûhunun Yüksek Derecelere Vâsıl Olmasını Sağlardı. Vazîfeli Olarak İstanbul'a İki Defâ Yaya Gitmişti. Bu Tahammülü Sebebiyle Hocasının İltifâtlarına Kavuştu Ve Önde Gelen Talebeleri Arasına Girdi. Öyle Ki Artık Hocasının Evine Girer Çıkar, Hizmetini Ve İşlerini Görürdü. Bu Hizmeti Netîcesinde Çok Faydalara Kavuştu. Kendisine İnsanları Yetiştirmek, İlim Ve Edeb Öğretmek İzni Verildi.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin İlminin Derinliği, Evliyâlığının Üstünlüğü, Dünyânın Her Tarafına Yayılmıştı. Her Yerden Akın Akın Talebeler, Onun İlminin Bir Damlasına Kavuşmak İçin Geliyordu. Saltanat Şehri Olan İstanbul'dan Da Pekçok Kimse, Bağdad'a Gidip, Onun Talebesi Olmakla Âhirette Yüksek Derecelere Kavuşmak İstiyorlardı. İsteklilerin Hepsinin Bağdad'a Gitmesi Mümkün Değildi. Bu Sebeple Mevlânâ Hâlid Hazretleri, Hak Âşıklarının Yanan Rûhlarını Serinletmek İçin Abdülfettâh-ı Bağdâdî'yi İstanbul'a Gönderdi.

abdülfettâh Hazretleri, İstanbul'un Üsküdar Semtinde Karacaahmed Kabristanı İle Bağlarbaşı Arasında, Nûh Kuyusu Mevkiindeki Dergâha Yerleşti. Bunu İşitenler Dergâha Akın Ettiler. Abdülfettâh Hazretleri, Bu Hak Âşıklarının Hasta Ve Ölü Rûhlarına Hayat Veriyor, Kararan Kalplerine Nûr Akıtarak Ahrâriyye Yolunun Müceddidî Ve Hâlidiyye Kolunun Feyzlerini Sunuyordu. Kısa Zamanda, Devlet Erkânından Vezîrler, Komutanlar, Paşalar, Âlimler, Velîler Onun Talebesi Olmak İçin Etrâfını Doldurdular. O Âb-ı Hayat Pınarı, Herkesi Kâbiliyetlerine Göre Yetiştiriyordu. Bu Şekilde Senelerce Çalışarak, Pekçok Kimsenin Hidâyete Kavuşmasına Vesîle Oldu.

abdülfettâh-ı Bağdâdî Akrî Hazretleri, Ömrünün Son Senelerinde, Allahü Teâlâya Ve Otuz Dokuz Sene Önce Vefât Eden Mübârek Hocası, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'ye Kavuşmak Arzusu İle Yanmaya Başladı. 1865 (h.1281) Senesinde Muharrem Ayının Ortalarında Talebeleri Ve Tanıdıkları İle Helâlleşti, Vedâlaştı. Vasiyetini Bildirdi. Muharrem'in On Dokuzunda Cumâ Günü Talebelerinin Başında Okudukları Kur'ân-ı Kerîmi Dinleyerek Son Nefesini Verdi.

bütün Âlimler Ve Evliyâlar Sözbirliği İle Eyüp'te Medfûn Bulunan Hâlid Bin Zeyd Ebû Eyyûb El-ensârî Ve Diğer Eshâb-ı Kirâm (r.anhüm) Hâriç, İstanbul'un En Yüksek Üç Velîsinden Birinin Abdülfettâh-ı Akrî Hazretleri Olduğunu Bildirdiler. Âşıkları Onun Feyz Ve Nûr Saçan Mübârek Kabr-i Şerîfini Ziyâret Etmekte, Bereketlenmektedirler. Diğerleri İse Edirnekapı-eyüp Arasındaki Murâd-ı Münzâvî İle Zeyrek'teki Mehmed Emîn Tokâdî Hazretleridir.

 

beyitler

kırk Yıl Hizmet Etti

hâlid-i Bağdâdî'nin, Şânını O Zamanlar,

duymuştu Dünyâdaki, Bilcümle Müslümanlar.

 

yayılınca Şöhreti, Her Yerine Dünyânın,

bağdad'a Geliyordu, İnsanlar Akın Akın.

 

hem İstanbul'dan Dahi, Birçok Âşık Olanlar,

ona Kavuşmak İçin, Bağdad'a Yollandılar.

 

bu Gelen İnsanların, Şu İdi Tek Gâyesi:

"hâlid-i Bağdâdî'nin, Olmaktı Talebesi."

 

zîrâ Resûlullah'tan, Fışkıran Bütün "nûrlar",

ondan Yayılıyordu, Herkese O Zamanlar.

 

istanbul'dan Bağdad'a, Taşınan İnsanlara,

baktığında, Mevlânâ, Kıyamadı Onlara.

 

emir Verip Hemence, Abdülfettâh Akrî'ye,

gönderdi İstanbul'a, "feyzini Saçsın" Diye.

 

abdülfettâh Efendi, İstanbul'a Gelince,

nuh Kuyusu Denilen, Yere Geldi Hemence.

 

bu Mübârek Velî Zât, Buraya Vardığında,

cümle Hak Âşıkları, Buldu Onu Ânında.

 

etraftan Akın Akın, Geliyordu İnsanlar,

zîrâ Ondan Akardı, İlâhî Feyiz, Nûrlar.

 

devlet Ricâlinden De, Vezir, Paşa, Kumandan,

gelirdi Akın Akın, Bu Dergâha O Zaman.

 

on Binlerce Müslüman, Gelerek Bu Dergâha,

bağlardı Kalplerini, Hepsi Resûlullah'a.

 

abdülfettâh Efendi, Kırk Yıldan Daha Fazla,

bu Dergâhta Böylece, Hizmet Etti İhlâsla.

 

mevlânâ Hâlid İse, O Gelince Bağdad'dan,

otuz Dokuz Yıl Önce, Ayrılmıştı Dünyâdan.

 

onun Ayrılığına, Hiç Dayanamıyordu,

hocasına Kavuşmak, Aşkıyla Yanıyordu.

 

bin Sekiz Yüz Altmış Dört, Yılı Muharreminde,

cümle Talebesiyle, Helâlleşti Evinde.

 

ayın On Dokuzunda, Hem De Bir Cumâ Günü,

kur'ân'ı Dinler İken, Teslim Etti Rûhunu.

 

âlim Ve Evliyâlar, Sözbirliği Hâlinde,

şunu Bildirdiler Ki: "istanbul Dahilinde,

 

binlerce Evliyâdan, Eshâbın Hâricinde,

üçü, En Büyüğüdür, Bu Velîler İçinde.

 

bu Üçünden Biri De, Abdülfettâh Akrî'dir,

kabri, Âşıklarının, İstifâde Yeridir.

 

ikisi De Şunlardır, Bu Üç Büyük Velînin,

murâd-ı Münzâvî'yle, Tokâdî Mehmed Emîn.

 

yâ Rabbî, Bu Üç Büyük, Velînin Hürmetine,

şifâ Ver Hasta Olan, Muhammed Ümmetine.

 

kaynaklar

1) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; S.971

2) Rehber Ansiklopedisi; C.1, S.23

3) Şems-üş-şümûs

4) Mecd-i Tâlid Tercümesi; S.84

5) Hadâik-ul-verdiyye; S.259

Yorumlar
Kod: KHANH