Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Abdülkâdir Cezâyirî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:40
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Sûriye evliyaları, Şam evliyaları, Abdülkâdir Cezâyirî

mücâhid Velîlerden. 1807 (h.1222) Senesinde Recep Ayının Yirmi Üçüncü Günü Cezâyir'in Maasker Vilâyetinin Kaytana Köyünde Doğdu. Şeriflerden Olup Soyu Hazret-i Ali'nin Oğlu Hazret-i Hasan Efendimize Dayanmaktadır. Baba Ve Dedeleri Cezâyir'in Vehran Tarafında, Şerefli, Âlim, Fâzıl, Zâhid Ve Takvâ Sâhibi Kimseler Olup, Herkes Tarafından Sevilir, Sayılırlardı. Cedlerinden Biri Olan Seyyidî Muhammed Bin Abdülkâdir, Barbaros Hayreddîn Paşanın Cezayir'i Fethinde Bir Nefer Gibi Çalışmış Ve Cezayir'de Osmanlı Hâkimiyetinin Kurulmasında, Ziyâdesiyle Gayret Sarfetmişti. Bu Sebeple Osmanlı Sultanları Bunun Oğulları Ve Torunlarına Büyük İzzet Ve Îtibâr Gösterirlerdi. Abdülkâdir'in Babası Muhyiddîn De Kâdirî Şeyhlerinden Olup Âlim Bir Zât İdi.

şeyh Muhyiddîn, Parlak Bir Zekâya Sâhip Olduğunu Gördüğü Abdülkâdir'i Küçük Yaşta İlim Öğrenmeye Sevketti. İlk Tahsilini Kaytana'da Yapan Abdülkâdir, Sonra Cezayir Ve Oran Şehirlerinde Büyük Âlimlerden Okudu. Daha Küçük Yaşta Kur'ân-ı Kerîmi Hıfzetti. Tefsîr, Hadîs, Fıkıh Ve Diğer İlimlerde Üstün Bir Dereceye Yükseldi. Geniş Mâlumâtıyla, Fazîlet Ve Takvâsıyla Şöhreti Her Tarafa Yayıldı. Ülkesini Pek Yakın Bir Gelecekte Bekleyen Tehlikenin Farkında Olan Abdülkâdir Kendisini İlm-i Siyaset, Devlet İdâresi Sâhalarında Da Yetiştirdi. Ata Binmek Ve Silâh Kullanmak Gibi Her Çeşit Harp Sanatında Pek Ustaydı.

1826'da Babasıyla Birlikte Mısır'a Giden Abdülkâdir Cezâyirî Burada İslâm Âleminin Meşhûr İlim Merkezlerinden Olan Ezher Medreselerini Ziyâret Etti. Âlimlerle Görüşüp Bilgi Alışverişinde Bulundu. Oradan Hicaz'a Geçerek Hac Vazîfesini Îfâ Etti. 1829 Yılında Şam'a Geldi. Burada Evliyânın Büyüklerinden Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri İle Görüşüp Duâsına Kavuştu. Buradan Bağdad'a Geldi. Şerefli Âilesinin Tabi Olduğu Evliyânın Büyüklerinden Nûr Ve Feyz Menbaı Peygamber Efendimizin Soyundan Seyyid Abdülkâdir Geylânî Hazretlerinin Mübârek Kabrini Ziyâret Etti. Mânevî Yardım İstedi.

abdülkâdir'in Yurda Dönüşünden Kısa Bir Müddet Sonra 1830 Temmuzunda Fransızlar Cezayir'i İşgâl Ederek Ülkedeki Üç Yüz Yıllık Türk İdâresine Son Verdiler. Vehrân Ve Müstefânem Bölgelerindeki Halk Düşmana Karşı Ayaklanarak Şeyh Muhyiddîn'i Kendilerine Emir Seçtiler. Ancak O Oğlu Abdülkâdir'i Bu İşe Daha Lâyık Gördü Ve Emirliği Ona Devretti. Kendisi Oran'daki Fransız Kuvvetleri İle Harb Eden Askerin Kumandasını Ele Aldı.

abdülkâdir-i Cezayirî Kendisine Yapılan Bîat Merasimi Sırasında Yaptığı Konuşma İle Cesâret, Uzak Görüşlülük, Müsâmaha, Tevâzu Ve Fedâkârlık Gibi Vasıflarını Ortaya Koydu. Konuşmasında Şöyle Demişti:

"eğer Liderliği Kabul Ediyorsam Bu Cihâd Alanında Düşmana Karşı Yürüyen İlk Kişi Olma Hakkını Edinmek İçindir. Benden Daha Değerli Ve Yetenekli Bulacağınız, Îmânımızı Savunmada Hiç Bir Fedâkarlıktan Kaçınmayacak Başka Biri Çıktığında Yerimi Ona Bırakmaya Hazırım."

emir Abdülkâdir Kısa Sürede Gösterdiği Hârikulâde Şecâat, Kahramanlık, Binicilikteki Mahâret Ve Soğukkanlılığı İle Herkesi Hayran Bıraktı.askerî Bir Lider Olarak Kendini Kabûl Ettirdi. Bu Sebeple Fransızların Cezâyir'i İşgâl Etmesinden İki Sene Sonra Babasının Muvafakati Ve Bütün Cezâyir Müslümanlarının Arzusu Üzerine Ülkenin Emirliğini Üzerine Aldı (22 Kasım 1832).

abdülkâdir-i Cezayirî Bundan Sonra Fransızlara Karşı Plânlı Ve Sistemli Bir Harekat Başlattı. Kuvvetli Bir Ordu Kurarak Fransızları Üst Üste Bozguna Uğrattı. Bu Zaferlerini Siyâsî Sâhada Da Sürdürerek Birçok Bölgeleri De Bu Yolla Ele Geçirdi. Fas Sultanı Abdurrahmân'ı Kendi Tarafına Vefransızlara Karşı Mücâdele Sâhasına Çekmeyi Başardı. Kahramanlığı Ve Zekâsı Sâyesinde Yerli Kabîleleri Etrafına Topladı. Büyük Bir Güçle Başta Maasker Olmak Üzere Merakeş Sınırına Kadar Bütün Batı Cezâyir'e Sâhib Oldu. Fransızlar 26 Şubat 1834 Antlaşmasıyla Abdülkâdir'in Batı Cezayir Üzerindeki Otoritesini Tanıdılar. Ancak Ertesi Yıl Bölgedeki Fransız Komutanı General Trezel, Emirin Kendisine Bağlı Saydığı Aşîretleri Himâyesi Altına Aldığını Bildirdi. Amacı, Mücâhidleri Bölmek Ve Parçalamaktı. Onun Bu Kararı Üzerine Abdülkâdir-i Cezâyirî Tekrar Harekete Geçti. Makta'da Yapılan Çarpışmada Trezel Alayını Müthiş Bir Bozguna Uğrattı (1835).

bu Yenilgi Üzerine Fransa Bölgeye Yardım Kuvvetleri Gönderdi. Bu Birliklerin Başında Gelen General Bugeaud Kısa Bir Sürede Cezayir'i Ele Geçireceğine, Müslümanları Mahv Edip Abdülkâdir'i Yakalayacağına Söz Vererek Harekete Geçti. Fransızlar Maasker'i Kısa Sürede Ele Geçirdiler. Bu Zaferle Kendisine Fevkalade Güvenen Bugeaud, Konstantine Önüne Geldiğinde Abdülkâdir'in Asıl Gücü İle Karşılaştı. Abdülkâdir'in Ne Zaman Ve Ne Şekilde Vuracağı Belli Olmuyordu. Ordusu Son Derece Disiplinli İdi. En Küçük Bir Bozulma Ve Ümitsizliğe Düşmüyor Ve İnsanüstü Bir Gayretle Çarpışıyordu. Bu Durum Fransız Birliklerinin Tekrar Bozgun Hâlinde Geri Çekilmesine Yol Açtı. Bugeaud Fransa Hükümetine Gönderdiği Raporlarda:

"abdülkâdir Hızlı, Zekî Ve Ne Yapacağı Belli Olmayan Bir Düşmandır. Dehâsı Ve Temsil Ettiği İnanç Sâyesinde Kazandığı Îtibârla Kitleleri Bize Karşı Harekete Geçiriyor. Kendisi Sıradan Bir İnsan Değil, Müslümanların Severek Ve Arzu İle Beklediği Ve Hasretle Kucakladığı Bir Liderdir." Diyordu.

nitekim Bugeaud Çok Geçmeden Abdülkâdir'le Tafna Antlaşmasını Yapmaya Mecbur Kaldı(1837). Bu Antlaşma İle Emir Abdülkâdir Limanlar Ve Kıyı Şehirleri Dışında Ülkenin Tamâmında Hâkimiyeti Elde Ediyordu.

abdülkâdir-i Cezayirî Bu Sulh Devresinden Faydalanarak Güçlü Bir Devlet Mekanizması Kurmaya Çalıştı. Devlet Merkezini Maasker'den Tagdempt'e Nakletti. Kanun Ve Kaideleri Düzelterek İslâmiyete Uygun Hâle Getirdi. Osmanlılar Zamânında Birtakım Mükellefiyetler Karşılığında Vergiden Muaf Tutulan Mehazin Kabîlelerinin İmtiyazlarını Kaldırdı Ve Herkesten Zekat Topladı. Fas Yoluyla İngiltere'den Sağladığı Top Ve Tüfeklerle Ordusunu Teknik Açıdan Kuvvetlendirdi.

bu Arada Fransızlar Antlaşmaya Aykırı Olarak Faaliyetlerine Devam Ediyorlardı. 1837 Ekiminde Osmanlı Tâbiiyetini Sürdüren Ve Kendilerine Karşı Direnen Ahmed Bey'i Yenerek Konstantine Şehrini Zaptettiler. 1839'da İse Abdülkâdir'le Kabiliye Bölgesinin Nüfuz Meselesi Yüzünden Görüşmek İstediler. Red Cevâbı Üzerine Harekete Geçen Fransız Birlikleri Cezâyir'i Konstantine'ye Bağlayan Bîbân Geçidini Ele Geçirdiler. Buna Karşı Abdülkâdir De 19 Kasımda Küçük Fakat Hareket Kâbiliyeti Yüksek Birliklerini Fransızlar Üzerine Sevketti. Aynı Zamanda "cihâd-ı Mukaddes" İlân Ederek Dînini Seven Herkesi Bayrağı Altınaçağırdı. Kumandan Ve Yardımcılarına Gönderdiği Mektuplarla Onların Şevkini Ve Gayretini Arttırmaya Çalıştı.

abdülkâdir-i Cezâyirî Böylece Fransızlara Karşı Ölüm Kalım Harbini Başlatmış Bulunuyordu. Bu Harbin Sonunda Ya Cezayir'de İslâmı Muzaffer Kılacak Veya Bu Uğurda Çok İstediği Şehadete Kavuşacaktı.

emir Abdülkâdir, Sumala Adını Verdiği Merkezini Seyyar Bir Vaziyete Getirdi. Düşmanın Vaziyetine Göre Merkezini İstediği Yere Naklediyor Ve Savaşın Cereyan Tarzını Hep Kendi İstediği Şekilde Yönlendiriyordu. Bu Hareketli Tesislerinde Barut, Mermi Ve Silah Da İmal Edebiliyor Ve Malzeme Sıkıntısı Çekmiyordu.

ancak Abdülkâdir'in Az Fakat Disiplinli Ordusu Karşısında Üst Üste Mağlubiyetin Ezikliği İçerisindeki Düşman Çareyi; Kadın, Çocuk Ve İhtiyarları Zalimce Katletmek, Ekili Araziyi Yakıp Yıkmak Ve Hayvanları Telef Etmek Gibi Yollarda Buldu. Böylece Yüz Bini Aşan Fransız Ordusu Yirmi Bin Kişilik Ve Dağınık Vaziyetteki Mücahidleri Açlık Ve Sefalete Düşürerek Mağlub Etmek Gibi Bayağı Yollara Başvuruyordu. Onların Bu Şekildeki Davranışları Ve Sinsi Faaliyetleri, Abdülkâdir'in Ordusunda Tefrika Ve Anlaşmazlıkların Doğmasına Sebeb Oldu. Bunun Üzerine Abdülkâdir Merakeş'e Çekildi. Akrabası Olan Merakeş Hâkimi Abdurrahmân Ve Merakeş'in Müslüman Halkının Yardımıyla Fransızlarla Savaşmaya Devam Etti. Ancak Bu Defâ Da Fas Kralı Abdurrahmân'ın İhaneti İle Karşılaştı. Fas Kralı, Fransızların Şartlarını Kabul Ederek Cihad Meydanından Çekilirken Abdülkâdir'e Yapılan Yardımların Da Kesilmesini Emretti. Bu Durum Mücâhidleri Büyük Bir Sıkıntıya Soktu. 1842 Kasımında Abdülkâdir'in Harekât Merkezi Olan Sumala Düşman Eline Geçti. Emir'in Paha Biçilmeyen Şahsî Kütüphânesi İçindeki Belgelerle Birlikte Fransızlar Tarafından Tahrib Edildi. Büyük Sahra'ya Çekilen Emir Abdülkâdir Orada Da Tarafdârlarının Telef Olması Üzerine 1847 Senesinde İskenderiyye Veya Akka'da Kalması Şartıyla General Lamoriciere'ye Teslim Olmak Zorunda Kaldı. Teslim Olurken Ağzından Çıkan Tek Kelime Mücâdelesinin Sonunu Ne Güzel Özetlemektedir. "kader."

ancak Fransızlar Bir Kez Daha Sözlerine Sadık Kalmadılar. Emir Abdülkâdir, Cezayir Vâlisi Duc D'aumele Tarafından Fransa'ya Gönderildi. Emir Ve Yanındakiler Önce Toulon'da, Sonra Da Loira Vadisindeki Anboise Kalesinde Beş Yıl Hapis Kaldılar.

toulon'a Geldiğinde Fransız Kralı Eğer Başka Bir Ülkeye Gitme Arzusundan Vazgeçerse Kendisine Büyük Bir Armağan Verileceğini Bildirdiği Zaman Emir Abdülkâdir:

"kral Namına Bana Bütün Fransa'nın Zenginliğini Teklif Etseniz Ve Bu Zenginliği Şu Cüppemin Üzerine Yerleştirseniz Sizin Tebaanız Olmayı Hâtırımdan Geçirmem. Ben Burada Sizin Misâfirinizim. İsterseniz Beni Hapse Atın. Ancak Utanç Ve Şerefsizlik Bana Değil, Size Ulaşacaktır." dedi.

napolyon, Fransa'da İmparatorluğunu Îlân Ettiği Zaman, Abdülkâdir-i Cezâyirî'ye Osmanlı Ülkesinde Kalması İçin Müsâade Verdi. 1852'de İstanbul'a Gelen Abdülkâdir-i Cezâyirî Sultan Abdülmecîd Han'la Görüştü Ve Pâdişâhın Fevkalâde İzzet Ve İkrâmını Gördü. Daha Sonra Bursa'ya Geçerek Kendisine Tahsis Edilen Konakta Oturdu. 1855'de Bursa'da Büyük Bir Zelzele Olması Üzerine Şam'a Geçti.

abdülkâdir-i Cezâyirî, Şam'a Gidince, Zamânını İlmî Çalışma, İbâdet Ve Çocuklarının Terbiyesi İle Geçirdi. Kimseyle Görüşmedi. Bu Sırada İngiliz Ve Fransızlar, Osmanlı Devletini Kuvvet Zoruyla Yıkamayacaklarını Anlamışlar, İşi Fitne Ve Fesatla Hâlletme Yoluna Gitmişlerdi. Osmanlı Devleti İçerisindeki Çeşitli Fırka Ve Milletleri Birbirleriyle Çarpıştırmaya Başlamışlardı. Lübnan Ve Suriye'de Dürzîleri İngilizler Silâhlandırmış, Mârunîlere De Fransızlar Arka Çıkmışlardı. Her İki Devlet, Yaptıkları Çalışmalarla, Osmanlı Tebeasını Osmanlı Topraklarında Birbirine Kırdırıp, Kendi Emellerine Âlet Etmeye Kalkışmışlardı. Bu Oyunların Bir Sahnesi Olarak 1860 Senesinde Dürzî Âsileri, Hıristiyan Ahâliyi Öldürmeye Teşebbüs Ettikleri Vakit, Abdülkâdir, Cezâyirli Muhâcirlerin Yardımı İle Fransa Konsolosunu Ve Bin Beş Yüz Kadar İnsanı Kurtardı. Bu Hareketi Osmanlı Hükümeti Tarafından Taltif Edildi. Fransa Hükümeti, Bu Hareketin Mükâfâtı Olarak Emir'e Legion D'honneur Nişanının Grandcruix'sını Verdi. Abdülkâdir-i Cezâyirî 1862 Senesinde Hacca Gidip İki Sene Hicaz'da Kaldıktan Sonra İstanbul'a Gelerek, Abdülazîz Han Tarafından Birinci Osmânî Nişânıyla Taltif Edildi.

daha Sonra Şam'da Ömrünü İlim Ve İbâdetle Geçiren Abdülkâdir Cezâyirî 26 Mayıs 1883 (h.1300)'te Vefat Etti. Nâşı Sâlihiyye'de Muhyiddîn Arabî Türbesine Defnedildi. Devrin Târihçileri "gabe Bedrün Kâmilün= Mükemmel Dolunay Battı (h. 1300) Diyerek Ölümüne Târih Düşürdüler.

abdülkâdir Cezâyirî, Her Şeyden Evvel Sağlam Ve Doğru Îmân Sâhibi, Vakarlı Bir Zât İdi. Bu Hali, Yalnız Dindaşlarının Değil, Kendisini Yakından Tanımak Fırsatını Bulan Avrupalıların Da Takdirini Celbetmişti. Çok Adâletli İdi. Âlicenâb Ve Çok Merhametli İdi. Ancak, Düşmanlarını Yıldırmak İçin Zarûrî Gördüğü Anlarda Şiddetli Çarpışmalardan Hiç Çekinmezdi.

abdülkâdir Cezâyirî, İlim Ve İrfâna Çok Ehemmiyet Verirdi. Âriflerin Büyüklerindendi. Dünyâ Ve Âhiretin Kemâlâtını Kendisinde Toplamıştı. Kahraman Bir Mücâhitti. Şan Ve Şöhreti Doğudan Batıya Her Yere Yayıldı. Zamânının Âlimleri Arasındaki İhtilâfları Hâllederdi. Aynı Zamanda Kerâmet Ehli İdi. Çok Kerâmetleri Görüldü.

kıymetli Eserler Yazdı. Bunlardan Tasavvuf Ve İnceliklerine Dâir Yazdığı mevâkıf adlı Kitabının Her Bir Bölümü Mârifetlerle Doludur. Kitabının Seksen Üçüncü Bölümünde Şöyle Yazmaktadır:

hadîs-i Şerîfde Buyruldu Ki: "allahü Tealâ Bir Kimseye Bir Nîmet Verdiğinde O Nîmetin Onun Üzerinde Görülmesini İster." hülâsa Budur Ki, Eğer Nîmetin Görülmesi Yalnız Fiil, İş İle Olursa Onu Fiil İle Göstermek Ve Eğer Nîmetin Görülmesi, Söz İle Olursa Onu Da Söz İle Göstermek, Açıklamak Lazımdır.

haccederken Yaşadığı Hâdiseleri Anlatırken Şöyle Demektedir:

medîne-i Münevvereye Vardığımda Resûlullah'ın Ravda-i Mutahherasına Gittim. Resûlullah'a (sallallahü Aleyhi Ve Sellem), Hazret-i Ebû Bekr Ve Hazret-i Ömer'e Selâm Verdikten Sonra, Resûlullah'ın Huzûrunda Edeble Durdum Ve; "yâ Resûlallah! Köleniz Kapınızda Durmaktadır. Yâ Resûlallah! Sizin Bir Nazarınız Bana Her Şeyden Daha Sevgilidir Ve Beni Zengin Eder. Yâ Resûlallah! Sizin Himâyeniz Benim İçin Kâfidir." Dedim. O Zaman Eşref-i Âlem (sallallahü Aleyhi Ve Sellem) Buyurdular Ki: "sen Benim Evlâdımsın Ve Yanımda Makbûlsün." Bana Evladım Buyurmaları, Sulbî Evladlığı Mı, Yoksa Kalbî Evlâdlığı Mı İdi. Benim Maksadım Her İkisinde İdi. Allahü Teâlâya Hamd Ve Şükredip; "yâ Rabbî! Bunu Bana Peygamber Efendimizin Zât-ı Şerîfini Göstermekle Tahakkuk Ettir. Zîrâ Habîbin; "beni Gören Hakîkî Görür. Zîrâ Şeytan Benim Şeklimde Kendini Hiç Kimseye Gösteremez." buyurmaktadır, Diye Duâ Ettim. Sonra Da Kademeyn-i Şerîfeyne, Mübârek İki Ayağı Tarafına Geçtim Ve Şark Taraftaki Bir Duvara Yaslanıp Tefekkürle Meşgûl Oldum. O Hâlde İken Kendimden Geçtim. Her Şeyden Habersiz Kaldım. Mescid-i Nebevî'de Kimi Namaz Kılar, Kimi Zikreder, Kimi Kur'ân-ı Kerîm Okur, Kimi Duâ Ederdi. Hiç Bir Şey Duymadım Ve Her Şeyden Habersiz Oldum, O Esnâda; "bu Seyyidimizdir." Sesini İşittim. Gaybet Hâlimde Gözlerimi Açtım. Resûlullah Efendimiz Beni Ayak Tarafından Şebeke Arasına Çektiler. Heybetli Ve Sâkin İdiler. Mübarek Sakalının Aklığı Fazla İdi. Yanakları Kırmızı İdi. Lakin Mübârek Şemâili Vasfedenlerin Yazdıklarından Çok Daha Kırmızı İdi. Bana Yaklaştıkları Vakit Kendime Geldim. Allahü Teâlâya Sonsuz Hamdü Senâlar Ettim.

abdülkâdir-i Cezâyirî Hazretlerinin Yaşayışında İslâm Ahlâkını Bütünüyle Müşâhede Edip, Görmek Mümkündü. Onu Gören Kendisine Hayran Kalırdı. Gerek Fransızlarla Sulh Olduğu Zamanlarda Ve Gerekse Tutsaklığı Devresinde Abdülkâdir Cezâyirî'yi Gören Generaller; Kendisiyle Dost Olmaya Çalışırlar Ve Ona İslâmiyetle İlgili, Sualler Sorarlardı. Abdülkâdir Cezayirî'nin Fransız Generali Dumas'a İslâmiyetin Kadına Verdiği Değer Hakkındaki Cevabı Şu Şekildedir:

...bu Meselenin Gerçek Yüzü Ve Hakîkati Sizin İşittiğinizin Tam Aksinedir. Müslümanların Nezdinde Kadınlar Büyük Bir Hürmeti Ve Değeri Haizdirler. Mesela Onlar Zevcelerini Pek Severler Ve Onlara Karşı Çok Merhametlidirler. Muhabbetin, Sevgi Duymanın Zarûrî Gereği İse Hürmet Etmektir. Yâni İnsan Sevdiğine Hürmet Eder. Nitekim, Sevgili Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Buyurdular Ki:"zevcelerine Ancak Kerîm Olanlar İkrâm Ve İyilik Eder Ve Onlara Ancak Kötü Ve Alçak Olanlar İhânet Edip Kötülük Yaparlar." diğer Bir Hadîs-i Şerîfte De Eshâb-ı Kirâmına Hitâben Buyurdular Ki:"sizin En Hayırlınız, Zevcesine Hayırlı Olanınızdır. Ben, İçinizde Zevcesine En Hayırlı Ve İyilik Eden Kimseyim." resûlullah Efendimiz, Mübârek Zevcelerini Kendi Mübârek Elleri İle Deveye Bindirirlerdi. İslâm Büyüklerinin Bu Konudaki Menkıbeleri, Nezaket Ve Edebleri Sayılamayacak Kadar Çoktur. Ev İşlerinde Müslümanlar Zevceleri İle Müşâvere Ederler. Birçok İşleri Zevcelerine Danışır, Onların Gönlünü Almaya Dikkat Ederler. Kadınlar Ev İşlerinde Reisdirler. Dış İşleri Kadınlara Bırakılmaz. Bu, Erkeklerin İşidir. Bunu Kadınlara Yüklemez, Kendileri Çekerler. 

abdülkâdir Cezâyirî'nin Eserlerinden Bâzıları Şunlardır: 1) Zikr-il-âkıl Ve Tenbîh-ul-gâfil:bursa'da İkâmati Sırasında Yazdığı Tasavvufa Dair Bir Eserdir. 2) De La Fidelité Des Musulmans A Observer Leurs Traites D'alliance Et Autres: Müslümanların İttifak Ve Sair Ahidlerine Sadâkatleri Adında Fransızca Bir Eserdir. 3) Dîvân.

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

müslümanlar Tek Bir Vücûddur

abdülkadir Cezâyirî, Komutanlarından Muhammed Hasnâvî'ye Yazdığı Bir Mektupta Şöyle Demektedir:

"...şecâat, Kahramanlık Ve Cömertlik Sıfatlarıyla Mevsûf (vasıflandırılmış) Ve Hak Teâlâya Tevekkül Eden Mücâhid Kardeşimiz Seyyid Muhammed Hasnâvî! Allahü Tealâ Sizin Ve Bizim Halimizi Yüceltsin. Dünya Ve Âhiretteki Emellerimize Kavuştursun! Kıymetli, Sabırlı Mücâhid Kardeşim! Allahü Tealâ Anlayışını Arttırsın! Hayırlar İhsân Eylesin! Lütf İle Hayırlar Üzerinde Muhâfaza Eylesin. Muhakkak Ki Cihâd, Peygamberlerin (aleyhimüsselâm) Şiârı, Müminlerin Mesleği Ve Asıl Sanatıdır. Seni Bu Himmete Kavuşturan Allahü Teâlâya Hamdederim.

gayret Ve Çalışmalarına Sevaplar İhsân Buyurup, Bu Yolda Sana Yardım Eylesin! Allahü Teâlâ Kur'ân-ı Kerîmde, Sevgili Peygamberine Hitâben Cihâdın Fazîletini, Kendi Yolunda Şehîd Olmanın Yüksek Derecesini Beyân Ve İfade Buyurmuştur. Bunlar Üzerinde İyice Düşünüp, Buna Kavuşmak İçin Allahü Teâlâdan Yardım Dilemelidir. Böylece, Allah Yolunda Şehîd Olmanın Ne Demek Olduğu İyi Anlaşılır. Cihâdın Ve Şehîd Olmanın Fazîleti Ve Yüksek Derecesi Tevrat Ve İncil'de De Bildirilmiştir. Karşılığında Allahü Teâlâ Cennet'i Vâd Buyurmuştur. Şerefini Buradan Anlamalıdır. Kendi Yolunda Cihâd Edenlerin, Cihâda Katılmayanlara Nisbetle Pek Büyük Bir Ecre Kavuşacaklarını Da Müjdelemiştir.

kıymetli Kardeşim! Sözün Kısası Şudur Ki, Allahü Teâlâ Bir Kimseye Din Ve Dünyânın Hayrını Dilemedikçe Ona Cihâd Nasîb Etmez. Kime Din Ve Dünyânın Hayrını Dilerse, Onu Cihâda Kavuşturur. Şu Hâlde, Kavuştuğun Nîmetin Kadrini İyi Bilmelisin. Daimâ Sizin İşlerinizi Ve Hâllerinizi Tâkib Etmekteyiz Ve Sizinle Görüşüp Kucaklaşmayı Çok Arzu Ediyoruz. Size Duâ Ediyoruz. Allahü Teâlâdan Ümîd Ederiz Ki, En Hayırlı, Bereketli Bir Zamanda Bizi Buluşturup Görüştürsün. Amin..."

muhammed Bin Hasan Bay'a Gönderdiği Pek Fesahatli Ve Edebî Mektubunda Da Allahü Teâlâya Hamd Ve Resûlüne Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Salât-ü Selâmdan Sonra Şöyle Demektedir:

"...sizi Tebrik Etmek Ve Aramızdaki Muhabbeti Tâzelemek Düşüncesiyle Vekîlimizi Gönderiyoruz. Muhakkak Ki, Müminler Tek Bir Beden Gibidir. Biri İncinirse Hepsi İncinmiş Olur. Hepsi Aynı ızdırâbı Duyar. Hakîkî Mümin, Din Kardeşi İçin Sağlam Bir Destek Ve Yardımcıdır. Dâimâ Birbirlerini Destekler Ve Kuvvetlendirirler. Yardımlaşma İse, Ancak Allahü Teâlânın Râzı Olduğu Şeylerde Ve Takvâ Husûsunda Olmalıdır. Bu, Allahü Teâlânın Size Emridir..."

 

kaynaklar

1) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.17, S.274

2) Hadâik-ul Verdiyye Tercümesi; S.281

3) Ta'rîf-ül-halef; C.2, S.316

4) Câmi-u Kerâmat-il Evliyâ; C.2, S.99

5) Osmanlı Târihi Ansiklopedisi; C.1, S.52

Yorumlar
Kod: JG9MG