Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Abdülmecîd Şirvânî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:32
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Türkiye evliyaları, Tokat evliyaları, Abdülmecîd Şirvânî

evliyânın Büyüklerinden. Şirvan'da Doğdu. Doğum Târihi Belli Değildir. Künyesi Ebü'l-mehamid, Lakabı, Nurullah'dır. Babası Şeyh Veliyyüddîn Şirvan Bölgesinin En Büyük Velîsi İdi. İlim, Fazîlet, Şüpheli Şeylerden Sakınma Ve Takvâda Çok Yüksekti. Devamlı İnsanlara Vâz Ve Nasîhat Eder, Ders Verirdi."insanların En Hayırlısı, Onlara Faydalı Olandır." hadîs-i Şerîfinin Açık Bir Nümûnesi İdi.

oğlu Abdülmecîd De Küçük Yaştan Îtibâren Böyle Bir İlim Ve Sohbet Halkasında Yetişti. Zekâsı Yüksek, Anlayış Ve Kavrayışının Fevkalâde Keskinliğinden Kısa Sürede Akranlarını Ve Emsallerini Geçti. Zâhirî Ve Bâtınî İlimlerde İlerledi. Genç Yaşta Şirvan'ın Şemahı Şehrine Gitti Ve Burada Ders Vermeye Başladı. Kendisi Bu Yıllarını Şöyle Anlatmaktadır:

şemahı'da Talebelere Bir Şeyler Anlatmak Husûsunda Çok Gayret Sarfediyordum. Zâhirî İlimlere Olan Rağbetim Ve Onları Öğrenme Husûsundaki Şevkim Öyle Artmıştı Ki, Gecelerimin Çoğunu Kitapları Mütâlaa Ve Okumakla Geçirirdim. Bir Mübârek Gecede, Mütâlaa Ettiğim Kitap Hareket Edip Şöyle Konuştu:

"ey Abdülmecîd! Ben Senin Rabbin Miyim Ki, Gece Gündüz Bana Bakıyorsun? Var Git, Bu Bağlılığını Rabbine Yap. Bu Bağlılığı Rabbine Yapman Daha Münasiptir."

kitaptan Gelen Sesi Duyunca, Onu Bir Kenara Bıraktım Ve Dağlara Gittim. Oralarda Bir Mağara Buldum. O Mağarada, Tam Dört Sene Gece-gündüz Allahü Teâlâyı Zikr İle Meşgûl Oldum. Bu Esnâda Bana Kerâmetler İhsân Edildi. Abdest Almak İçin Dışarı Çıktığım Zaman, Yırtıcı Ve Vahşî Hayvanlar Bana Saldırmaz Ve Benden Kaçmazlardı. Hattâ Bana Yaklaşırlar, Abdest Aldıktan Sonra Biriken Suları İçerlerdi. Bâzı Yerlerde Uçardım. Bir Ânda Bir Vâdiden Diğer Vâdiye Geçerdim. Bu Hâlleri, Asıl Maksad Zannedip Böyle Kemâle Erileceğini Düşünüyordum. Bu Sebepten, Tasavvuf Yoluna Girmek İsteyene Bir Mürşid, Yol Göstericinin Lâzım Olmadığı Şeklinde Yanlış Bir Düşünce İçerisindeydim.

ben Bu Hâl İçerisinde İken, Şirvan Mıntıkasının Mürşid-i Kâmili, Büyük Velî Şehkubâd Hazretleri, Talebeleri İle Bulunduğum Mağaraya Yakın Nehrin Kenarına Gelip Yerleşmişler, İbâdet Ve Zikirle Meşgûl Oluyorlardı. Onların Zikrettiklerini Görüp, Kalbimde Berâber Zikretmek Düşüncesi Hâsıl Olunca, Şeytan Kalbime Vesvese Vererek:

"tâbi Oldukları Şeyh Ümmîdir Okuma Yazması Yoktur. Ona Uyanların Çoğu Da Câhil Kimselerdir. Bunlar Arasına Karışmaktansa, Kendi Başına Oturup Riyâzet, Nefse Karşı Gelme Ve Nefs Muhâsebesi Yapmak, Vahşî Ve Yırtıcı Hayvanlarla Yakınlık Kurmak Daha İyidir." Dedi.

fakat Bu Sırada Allahü Teâlânın Tevfîk Ve İnâyeti Yardıma Yetişti Ve Kendi Nefsime; "zâhirleri İle İslâmın Emir Ve Yasaklarını Yerine Getirmeye Çalışan, Gece-gündüz Allahü Teâlâyı Zikreden Şu İnsanlara Sû-i Zanda, Kötü Düşüncelerde Bulunmak Yakışmaz. Hele Onların Hâllerini Bir Gör. Mümin Olan, İnsanların Hâllerini Ve Hareketlerini Görmeden Karar Vermez." Diyerek, Onlara Yakın Bir Yere Gizlendim. Hâl Ve Hareketlerini, Ne Yaptıklarını İyice Gördüğüm Zaman, Kalbimden Önceki Tereddüt Ve Şüphelerin Hepsi Gitti. Sonra Yanlarına Varıp, Bir Kenara Oturdum. Mûtad Zikirleri Bittikten Sonra, Kelime-i Tevhîd Söylemeye Başladılar. Ben De Elimde Olmadan Kelime-i Tevhîd Söylemeye Başladım. Ansızın Bende Vecd, Kendinden Geçme Hâli Meydana Geldi, Düşüp Bayıldım. O Zaman Talebeleri, Beni Şehkubâd Hazretlerinin Huzûruna Götürmüşler. Biraz Sonra Kendime Gelip Gözümü Açınca, Başımı Şehkubâd Hazretlerinin Dizinde Buldum. Derhâl Mevlânâ Şehkubâd'ın Elini Öptüm. Beni Talebeliğe Kabûl Etmesini Ricâ Ettim. Talebeliğe Kabûl Edince, Emrettiği Şekilde Hareket Etmeğe Başladım. Ondan Sonra Benden, Önceki Keşf Ve Kerâmetler Kayboldu. İçimde Öyle Bir İlim Hâsıl Oldu Ki, O Mağarada Yalnız Başıma Nefsimi Terbiye Etmekle Çok Hatâlı Bir Yolda Olduğumu Anladım. Şehkubâd Hazretleri, Bir Ânda Beni İçerisinde Bulunduğum O Karanlık Durumdan Çıkarıp, Himmetleri İle Kalbimi Temizledi. Eğer Hocam Mevlânâ Şehkubâd'ın Sohbetleri İle Şereflenmeseydim, Allahü Teâlâ Korusun Çok Aşağı Derecelerde Kalacaktım.

böylece Mevlânâ Şehkubâd Hazretlerinin Derslerinde Kemâle Eren Abdülmecîd Şirvânî Hocasının Vefâtından Sonra Onun Yerine Geçti. İnsanlara Nasîhat Etmeye Başladı. Abdülmecîd Şirvânî, Asîl, Cömert, Af Ve Mâzeretleri Kabul Edici, Sohbetleri Tatlı, Halîm, Selîm, Merhametli İdi. Kendisine Has Bir Üslub İle Çok Güzel Vâz Ve Nasîhat Ederdi. Minberlerde Ve Kürsülerde, Kalabalık Cemâate, Tasavvuf Ve İbâdetle Alâkalı Meseleleri Anlatırdı. Anlattıklarını, Âlim, Fâzıl Ve Tahsili Olmayanların Hepsi Anlardı. Herkes Onun Vâz Ve Nasîhatlerinden, Öğrenmeyi İstediği Bilgileri Öğrenir, Öyle Ayrılırdı. Ramazân-ı Şerîf Ayında Devamlı Mesnevî'den Anlatırdı. Mevlânâ Hazretlerinin Şu Sözünü Sık Sık Söylerdi.

 

"men Bende Şüdem, Bende Şüdem, Bende, Şüdem

men Bende Behaclet Beser Efkende Şüdem

 

her Bende Şeved Şâd Ki Âzad Şeved

men Şâd Ezânem Ki Türâ Bende Şüdem"

 

(allahım Ben Kul Oldum, Kul Oldum, Kul Oldum. Kulluktaki Vazîfemi Yapamadığımdan Utanarak Başımı Eğdim. Her Kul Kapısından Âzâd Olduğunda Sevinir Mesrûr Olur. Bense Ne Zaman Sana Tam Kul Olursam O Vakit Şad Olur, Neşelenirim.)

öyle Tatlı Kur'ân-ı Kerîm Okurdu Ki, Yerdeki Vahşi Hayvanlar Ve Gökteki Uçan Kuşlar, Onun Okuduğu Kur'ân-ı Kerîmi Dinlemek İçin Etrafına Toplanırlardı.

abdülmecîd Şirvânî Hazretleri Şirvân Yöresinde Ders Verirken Tokat'ta Tasavvuf Ateşiyle Yanan Ve Sonradan Kara Şems Diye Meşhur Olan Şemseddîn Ahmed Sivasî İsmindeki Genç, Şeyh Mustafa Kirbâsî Hazretlerinin Huzûruna Vararak Kendisine Talebe Olmak İsteğini Bildirir. Şeyh Mustafa Kirbâsî Bu Sırada Yüz Yaşını Geçmiş Durumda Olduğundan Ona Şöyle Buyurur:

"evlâdım Sen Gençsin; Ben İse İhtiyar Ve Hastalıklıyım. Riyâzet Çekmeye, Nefsin İstemediklerini Yapmaya Tâkatim Ve Kuvvetim Yoktur. Senin Terbiyen İle Meşgûl Olamam. Lâkin Sâdık Bir Talebeysen Cenâb-ı Hak Mürşidini Ayağına Gönderir. Bekle Bu Mürşid Altı Ay Sonra Tokat'a Gelecektir."

kara Şems Altı Ay Sonrasını Şöyle Anlatır:

hocamın Sözlerinden Sonra Zile'ye Giderek Altı Ay Daha İlim Öğretmekle Meşgûl Oldum. Altı Ay Sonra Tokat'a Döndüğümde Abdülmecîd Şirvânî Adlı Bir Zâtın Şehre Geldiğini Duydum. Derhal Huzurlarına Gittim. Beni Gördüklerinde:

"ey Kara Şems! Benim Allahü Teâlânın Emri Ve Sevgili Peygamberimizin İşâreti İle Kendi Memleketimi, Âilemi Ve Sevenlerimi Terk Edip; Dağ, Tepe Ve Beldeleri Aşıp Gelmem Sâdece Seni Mânevî İlimlerde İlerletme Ve Terbiye İçindir." Buyurdular.

böylece Abdülmecîd Şirvânî Hazretleri Bundan Sonra Bilhassa Kara Şems Hazretleri Olmak Üzere Anadolu'da Talebeler Yetiştirmeye Ve Doğru Yolu Göstermeye Başladı.

tokat'a Gelmesi İle İsmi Ve Yüksekliği, Talebeleri Terbiyedeki Üstünlüğü Kısa Zamanda Her Tarafta Duyuldu. Çevresi Sevenleri İle Doldu. Katı Kalpleri, Sohbetinde, Allahü Teâlânın İhsan Ettiği Tesirli Sözleri İle Mum Gibi Etti. Talebelerini Kısa Zamanda Evliyâlık Derecelerine Ulaştırırdı. Bu Sebeple Sohbetlerine Koşanların Çokluğundan Tokat Sanki Bir Evliyâ Dergâhı Olmuştu.

gaflet Ehlinden Birisi Bir Gün İnsanlık Îcâbı Abdülmecîd Şirvânî Hazretlerine Muhalefet Ederek Kalbini Kırdı. Sonra Da Yakınlarını Ziyâret Maksadıyla Tokat Dışına Çıktı. Bu Arada Kendini Yokladı Kalbinde İlâhî Feyz Ve Bereketlerden Hiçbir Şey Kalmadığını Anladı.

o Gece Rüyâsında Tamâmen Som Altın Dolu Bir Hazîneye Rastladı. Hazînenin Bulunduğu Yere Girdi. O Sırada Birisi; "bu Hazîne Senin İken, Niçin, Parasız Pulsuz Geziyorsun?" Dedi. O Da; "evet Öyle, Fakat Böyle Basılmamış Altınlarla Pazara Çıksam, Belki Bana Onlarla Bir Şey Vermezler. Hatta, Sen Bunu Nereden Aldın Diye, Beni Yakalıyabilirler. Bunları, Sikkehâneye Götürüp Sikke Vurdurmam Gerekir." Dedi. Uyanınca, Sikkehânenin Mevlânâ Abdülmecîd'in Dergâhı Olduğunu Anladı. Mevlânâ Abdülmecîd'den Özür Dilemek İçin Yola Çıktı. Tokat'a Varınca, Doğru Bulunduğu Mescide Gitti. Mevlânâ Abdülmecîd, O Sırada Talebelerine Ders Veriyordu. O Şahıs Bir Köşeye Gizlenip, Dinlemeye Başladı. Bu Sırada Mevlânâ Muhammed, O Şahsın Bulunduğu Yöne Doğru Dönüp; "bir Hazîne Altına Sâhip Olduğunu Kabûl Edelim. Mâdem Ki Sikkesi Yoktur, Kendine Güveniyorsan, Sultânın Çarşısına Bir Götür De Gör, Başına Ne Belâlar Gelir Bakalım." Diyerek, O Şahsın Rüyâsının Tâbirini Yaptı. O Şahıs Hemen Kalkıp, Mevlânâ Abdülmecîd'in Ellerini Öptü Ve Af Diledi. Mevlânâ Abdülmecîd De Onu Affetti.

makam Sâhibi Birisi, Bir Yolculuğu Sırasında Tokat Yolu Üzerinde Konaklamıştı. Bu Sırada Tokat Eşrâfının İleri Gelenleri, Hoş Geldin Demek İçin Yanına Gittiler. Hoşgeldiniz Deyip, Duâlarda Bulundular. Teşrif Ettiklerinden Dolayı Memnûniyetlerini Belirttiler. Fakat O, Kendini Beğenen, Gurur Ve Kibir Sâhibi Birisiydi. Ziyârete Gelenlere Hiç İltifatta Bulunmadı. Bir Müddet Sonra; "bizi Karşılaması Lâzım Gelenlerin Hepsi Sizler Misiniz?" Diye Sordu. Onlar Da; "evet Efendim." Diye Cevap Verdiler. Makam Sâhibi ısrarla; "doğru Söyleyin, Beni Ziyâret Etmesi Gereken Başka Kimse Kaldı Mı?" Dedi. Orada Bulunanlar; "hayır Efendim! Fakat Sâdece Takvâ Sâhibi, Haramlardan Kaçmaya Çok Dikkat Eden Ve Kerâmet Ehli Velî Bir Zât Kaldı. O Da Zâten Dergâhından Dışarı Çıkmaz." Deyince, Kibir Ve Gurur İçerisinde Çok Kızıp; "o Nasıl Adamdır? Hemen, Birkaç Kişi Gitsin, Zorla Da Olsa, Onu Bana Getirsinler. Onun Hakkından Geleyim." Diye Emir Verdi. Bunun Üzerine Orada Bulunanlar, Şöyle Dediler:

"efendim Sizden Daha Önce Gelen Vezirler Ve Diğer Devlet İleri Gelenleri, Onun Bulunduğu Dergâha Varıp, Ellerini Öptüler, Ona Çok Hürmet Ve İkrâmda Bulundular. Onun İçin Size De Lâyık Olan, Onu Ziyâret Edip Ellerini Öpmek Ve Hayır Duâlarını Almaktır."

onlardan Bu Sözleri Duyan Kibirli Ve Gururlu Şahıs, Daha Da Kızdı. "yarın Dergâhına Gidip, Lâzım Gelen Cezâyı Vereyim De Görün." Dedi Ve Huzûrunda Bulunanları Kovdu.

abdülmecîd Şirvânî Hazretlerini Sevenler Durumu Hemen Ona Bildirdiler. Mevlânâ Abdülmecîd Onlara; "sizler Gam Çekmeyin Ve Üzülmeyin. Bizim Onun Yanına Varmamız, Onun Da Bize Gelmesi İmkânsızdır." Buyurdu.

makam Sâhibi Zât Sabah Olunca Abdülmecîd Şirvânî Hazretlerini Cezâlandırmak Üzere Harekete Geçti. Yanına Hizmetçilerini Ve Adamlarını Da Alarak Dergâha Doğru Yola Çıktı. Henüz Yolu Yarılamıştı Ki O Zamâna Kadar Sâkin Duran Atı Birden Bire Huysuzlanarak Şaha Kalktı Ve Sâhibini Yere Vurdu. O Zât "ah!" Bile Diyemeden Can Verdi.

mevlâna Abdülmecîd'i Sevenler Ve Ona Bağlı Olanlar Sevinçle Hâdiseyi Kendisine Naklettiklerinde;"benim Bir Veli Kuluma Düşmanlık Eden, Benimle Harb Etmiş Olur." hadîs-i Kudsîsini Okudu.

1564 Senesinde Tokat'ta Şiddetli Bir Tâûn Salgını Başladı. Her Gün Pekçok İnsan Vefât Ediyor Gün Geçtikçe Hastalık Daha Da Yaygınlaşıyordu. Kırk-elli Gün Süren Tâûn Salgınında, Hastalıktan Binlerce Kimse Vefât Etmişti.

bunun Üzerine Şehir Halkı; "şeyh Hazretlerinden Duâ İsteyelim. İnşâallahü Teâlâ Tâûn Salgını Onun Hayır Duâları İle Durur." Dediler. Şehrin İleri Gelenlerinden Meydana Gelen Kalabalık Bir Cemâat, Durumu Mevlânâ Abdülmecîd'e Arzettiler. Bunun Üzerine Mevlânâ Abdülmecîd Şöyle Duâ Buyurdu:

"ilâhî! Bu Musîbet Bulutunu, Kerem Ve İhsân Rüzgârınla Def Eyle."

o Ânda Allahü Teâlânın İzni İle Tâûn Salgını Durdu. O Günden Sonra, Otuz Sene Tokat Şehrine Tâûn Hastalığı İsâbet Etmedi. Tâûn Yüzünden Tokat Halkı Orayı Terk Etmeye Karar Vermiş İken, Mevlânâ Abdülmecîd'in Duâsı Bereketi İle, Memleketlerini Terk Edip Gurbette Birçok Eziyet Ve Sıkıntılarla Karşılaşmaktan Kurtuldular. Mevlânâ Abdülmecîd'in Bu Kerâmetini Gören Tokat Halkı, Tövbe Edip Daha Çok İbâdet Etmeye Başladılar. Ona Olan Muhabbet Ve Sevgileri Arttı.

abdülmecîd Şirvânî Hazretleri De Tâûn Salgınından Bir Süre Sonra Aynı Yıl İçerisinde 1564 (h. 972) Vefât Etti. Kabri Vasiyeti Üzerine Kelkit ırmağının Kıyısına Yaptırıldı.

vefâtından Önce:

"bizi Sevenler Kabrimizin Üzerine Türbe Yapmak Sûretiyle, Bu Âcizi Diğer Müslümanlardan Ayırmasınlar." Diye Vasiyet Etmişti. Fakat Mevlânâ Abdülmecîd'i Çok Seven Zenginlerden Bâzıları Kabrinin Üzerine Türbe Yaptırmak İstediler. Kubbe Tamamlandığı Gece Temelinden Yıkıldı. Birkaç Kere Kubbe Yaptılar İse De Aynı Şekilde Yıkıldı. Bunun Üzerine Kabri Belli Olsun Diye Etrafını Taşlarla Çevirdiler. Hâlen Bu Kabir Tokat Ve Çevre Halkı Tarafından Ziyâret Edilmektedir.

abdülmecîd Şirvânî Hazretleri Talebelerine Âhirette Pişmân Olmamaları Ve İstenmeyen Durumlarla Karşılaşmamaları İçin Devamlı Nasîhatlerde Bulunurdu. Bu Hususta Şöyle Buyururdu:

"maksada Ulaşmak Ve Kurtuluşa Erişmek İki Şekilde Olur.

birisi Cennet'te, Cennet'in Yüksek Derecelerine Kavuşmaktır. Bu, Seçilmiş Kimselerin Hâlidir. Diğeri İse, Zamansız Ve Mekânsız, Nasıl Olacağı Bilinmiyen Bir Şekilde Allahü Teâlânın Cemâl-i İlâhîsini Görmektir. Bunu Elde Edebilmek İçin Şu Dört Sebep Vardır: 1) Îmân. 2) Takvâ. Mürşid-i Kâmilin Yetişmiş Ve Yetiştirebilen Rehberin İşâreti İle Nefsle Mücâdele Yapılarak Ahlâk Güzelleştirilir. Günahlardan Tamâmen Sakınılır. Allahü Teâlâdan Başka Her Şeyden Tamâmen Yüz Çevrilir. 3) Allahü Teâlâya Kavuşmak İçin Vesîle Aramaktır. Birinci Vesîle; Mürşid-i Kâmilin Terbiyesinde Olmaktır. İkinci Vesîle; Hoca, Talebesini Resûlullah Efendimize Ulaştırıp, İrtibâtını Temin Etmesidir. Bu İki Vesîle İle, Îmânın Ve Takvânın Kemâline Erilir. İslâmın Bütün Emir Ve Yasaklarına Ve Tasavvuf Yolunun Bütün Âdâblarına Uyulur. Böylece Talebede Mârifetullah, Muhabbet, Sevgi Hâsıl Olur. 4) Allah Yolunda Cihâd."

yine Buyurmuşlardır Ki:

"iblisin En Mühim İşi Talebe İle Hoca Arasında Soğukluk Meydana Getirmektir. Böylece Talebe, Dünyâda Ve Âhirette Hüsrana Uğrayarak Bedbaht Olur. Bu Durumda Sâdık Talebenin İlacı Sevgi İle Hocasına Bağlılığını Yenileyip, Aradaki Soğukluğu Gidermek Ve Ona Tam Teslim Olmaktır. Böylece Şeytanın Vesvesesini Yıkmak, Dünyâ Ve Âhiret Saadetine Kavuşmak Nasîb Olur."

"müşfik Ve Şefkatli Rehber Yâni Mürşid Talebesini Alçak Dünyâ İçin Kızıp Azarlamaz. Onların Azarlamaları Dünyâ İçin Değildir. Zîrâ Dünyânın Onların Yanında Sivrisinek Kanadı Kadar Kıymeti Yoktur. Onlar Talebede Gördükleri Bozuk Ve Uygun Olmayan Hallere Kızarlar. Kısaca Kızmaları, Dînin Emirlerine Uymakta Ve Tasavvuf Yolundaki Edeplerde Olan Kusurları Sebebiyledir."

mevlânâ Abdülmecîd Hazretlerinin Vefâtından Sonra Da Görülen Kerâmetleri Talebeleri Tarafından Anlatılmıştır. Nitekim Talebelerinden Birisi Şöyle Nakletmektedir:

mevlânâ Abdülmecîd Hayatta İken, Bende Kelâm İlmi İle Alâkalı Bâzı Şüpheler Meydana Gelmişti. Ancak Meclisinde Ve Sohbetlerindeki Heybetinden Dolayı, Suâllerimi Arzedip Cevâbını Alma İmkânı Bulamadım. Her Zaman, Bundan Sonraki Meclislerinde Sorarım Der, Bir Türlü Soramazdım. Mevlânâ Abdülmecîd Âhirete İntikâl Edince, Sorma Fırsatını Kaçırdığım İçin Çok Üzüldüm Ve Pişmân Oldum. 1574 Senesinde Hacca Gitmek Üzere Yola Çıktım. Şam'a Geldiğim Zaman, Gece Rüyâmda, Kendimi Bir Nehrin Kenarında, Hocam Mevlânâ Abdülmecîd'i De Karşı Kıyısında Gördüm. Bir Sebze Bahçesinde, Ağacın Gölgesi Altında, Çok Güzel Bir Sûrette Olduğu Hâlde Oturuyordu. Ansızın Bana Seslenip; "şüphelerini Arzet Ve Cevaplarını Al Artık. Zamânı Gelmiştir." Buyurdu. Ben De Derhâl Yanlarına Gittim Ve Şüphelerimi Bir Bir Arzettim. O Da Her Birine, Kalbe Şifâ Olan Cevaplar Verdiler. Onun Sözlerinin Ve Cevaplarının Lezzeti İle Yavaş Yavaş Kendime Geldim. Rüyamda Öğrendiğim Şüphelerin Cevaplarını, Uyandığımda Allahü Teâlânın İzni İle Aynen Hatırladım.

 

kaynaklar

1) Hediyyetü'l-ihvân (süleymâniye Kütüphânesi); No:4587)

2) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.13, S.186, C.16, S. 15

3) Ziyârât-ül-evliyâ; S.97

Yorumlar
Kod: VSKYS