on Dördüncü Yüzyılda Suriye'de Yetişen Velîlerden. İsmi, Abdurrahmân Bin Muhammed'dir. Hâllerini Gizlediği İçin Sekkâf Lakabıyla Anılmıştır. 1338 (h.739) Senesinde Hadramût Bölgesindeki Terîm Şehrinde Doğdu. Mısır'ın ızz Beldesinde Doğduğu Da Bildirildi. 1416 (h.819) Senesinde Terîm'de Vefât Etti. Kabri, Zenbil Kabristanında Olup, Ziyâret Edilmektedir.
küçük Yaştan Îtibâren İlim Öğrenmeye Başlayan Abdurrahmân Bin Muhammed Es-sekkâf Zamânının Âlimlerinden Ahmed Bin Muhammed El-hatîb'den Tecvîd İlmini Öğrendi Ve Kur'ân-ı Kerîmi Ezberledi. Zamânının Diğer Âlimlerinden Çeşitli İlimleri Tahsîl Etti. Bilhassa Fıkıh İlminde Yüksek Derece Sâhibi Oldu. Terîm'de Allâme Muhammed Bin Alevî Bin Ahmed İbni Üstadi'l-azâm'ın Huzûrunda İmâm-ı Gazâlî Ve Şeyh Ebû İshak'ın Kitaplarını Mütâlaa Etti. Daha Sonra Fakih Muhammed Bin Sa'd'den ihyâ-ı Ulûm, Risâle-i Kuşeyrî ve avârifü'l-meârif adlı Eserleri Ve Başka Tasavvufî Eserleri Okudu. Şeyhulislâm Muhammed Bin Ebî Bekr'in Hizmetinde Ve İlim Meclisinde Bulundu. Ondan Çok İstifâde Etti. Daha Sonra Aden'e Gitti. Kâdı Muhammed Bin Sa'îd'den Sarf, Nahiv Ve Diğer Arabî İlimleri Tahsîl Etti. Tefsîr, Hadîs, Meânî, Beyân İlimlerinde Yüksek Derece Sâhibi Oldu. Şeyh Ali Bin Sâlim, Ali Bin Sa'd, Ebû Bekr Bin Îsâ, İmâm Ömer Binsaîd Gibi Tasavvuf Ehli Zâtlarla Görüşüp Onların Sohbetlerinde Bulundu. Ârif-i Billah Müzâhim Ahmed, Büyük Velî Abdullah Bin Tâhir Ed-devânî Gibi Zâtlardan Tasavvuf İlmini Öğrendi.
zâhirî Ve Bâtınî İlimlerde Yükseldikten Sonra Zamânının Büyük Âlim Ve Evliyâları Arasına Girdi. Bulunduğu Beldedeki Âlim Ve Velîlerin İmâmı, Önderi Ve En Yükseği Olduğunu Bütün Âlim Ve Evliyâlar Kabûl Ettiler.
abdurrahmân Bin Muhammed Es-sekkâf Hazretleri Güzel Ahlâk Sâhibi Olup Hep İyilik Ederdi. Kimseye Karşı Kırılmaz Ve Kin Beslemezdi. Hızır Aleyhisselâmla Görüşüp Sohbet Ederdi. Aralarında Kardeşlik Akdi Yapmışlardı. Yanına İlk Defâ Bir Köylü Sûretinde Gelen Hızır Aleyhisselâm Devamlı Onu Ziyâret Ederdi. Bir Gün Çok Güzel Bir Koku Duyan Talebelerinden Biri Bu Kokunun Kaynağından Suâl Edince, Hazret-i Hızır'dan Bahsetti.
allahü Teâlâya Çok İbâdet Eden Abdurrahmân Bin Muhammed Es-sekkâf Gecenin Son Üçte Birini İbâdetle Geçirirdi. Kur'ân-ı Kerîmi Çok Okurdu. Gündüzleri İnsanlara İslâmiyetin Emir Ve Yasaklarını Anlatır, Onların Dünyâ Ve Âhiret Saâdetlerine Vesîle Olmak İçin Çalışırdı. Otuz Sene Boyunca Gece Ve Gündüz Çok Az Uyudu. "neden Uyumuyorsun?" Diyenlere; "sağ Tarafına Yattığında Cennet'i, Sol Tarafına Yattığında Cehennem'i Gören Kimse Nasıl Uyur?" Diye Cevap Verdi.
hûd Aleyhisselâmın Kabrini Ziyâret Eder, Bâzan Bir Ay Müddetle Orada Kalır, Bu Müddet İçinde Çok Az Bir Şey Yerdi. Âlimlerin, Evliyâların Kabirlerini Sık Sık Ziyâret Eder, Her Gece Terîm'deki Mescidlerin Hepsinde Namaz Kılardı. Namaz Kıldığı Zaman Kıyamda Çok Uzun Müddet Kalır, Onu Uzaktan Gören Cansız Bir Cisim Zannederdi. O; "biz Zâhir (görünen) Amellere Îtibâr Etmeyiz." Derdi.
bir Ara Hacca Gitmek İçin Yola Çıktı Ve Hacdan Sonra Memleketi Olan Hadramut'a Dönmeyip Başka Beldelere Seyahat Etmeye Niyet Etti. Cûf Denilen Yere Vardığında Peygamber Efendimiz, Eshâbından Bir Topluluk Ve Evliyâullahtan Bir Cemâat Rûhânî Olarak Ona Geldiler. Onların Yanında Babası Da Vardı. Ona Memleketine Dönmesini Emrettiler Ve Dediler Ki: "senin Memleketinde Kalman Başka Yerlere Gitmenden Daha Efdâldir." Abdurrahmân Bin Muhammed Es-sekkâf Bu Emir Üzerine Zâhiren Hacca Gitmeyip Geri Döndü. Fakat Memleketinden Giden Hacılar Tarafıdan Hac Ederken Görüldü. Yakınlarından Bâzıları Ona; "sen Hacca Gittin Mi?" Diye Sorduklarında; "zâhiren Gitmedim." Buyurdu.
âlimlerden Ve Evliyâdan Birçok Zât Ona İnsanları Doğru Yola Dâvet Etmek Ve Kötülüklerden Uzaklaştırmak Ve Talebe Yetiştirmek Husûsunda İcâzet (diploma) Verdiler. Abdurrahmân Bin Muhammed Es-sekkâf Pekçok Talebe Yetiştirip Hadîs, Fıkıh, Usûl Ve Fürû İlimlerini Okuttu. Onun İlim Ve Fazîletteki Şöhreti Her Tarafa Yayılıp, İnsanlar Doğudan Ve Batıdan Onun İlim Meclisine Ve Sohbetlerine Koştular. Deniz Ve Kara Yoluyla Gelerek Müşkillerini Ve Fetvâlarını Ona Sordular. Büyük Cemâatler Ondan İstifâde Etti. İnsanlara Tatlı Dil Ve Hoş Sohbetle İslâmiyetin Emir Ve Yasaklarını Anlatıp Gönüllerine Taht Kurdu.
abdurrahmân Bin Muhammed Es-sekkâf'ın İlim Meclislerinde Yetişen Âlimlerden Bâzıları; Kendi Oğulları, Kardeşinin Oğulları, Ârif-i Billah Ebû Bekr Bin Alevî Eş-şeybe Ve Kardeşleri, Büyük İmâm Muhammed Sâhib Aydeyd Bin Ali, Ârif-i Billah Ahmed Bin Ömer, İmâm Sa'd Bin Ali Müdhac, Şeyh Muhammed Bin Abdurrahmân El-hatîb, Şeyh Şuayb Bin Abdullah El-hatîb, Şeyh Abdurrahîm Bin Ali El-hatîb, Şeyh Ahmed Bin Ebî Bekr Baharemî, Şeyh Abdullah İbnü'l-fakîh Baharemî, Şeyh Abdullah Bin Ahmed El-amûdî, Büyük Velî Abdullah Bin Nâfi', Îsâ Bin Ömer Bin Behlül, Şeyh Muhammed Bin Saîd El-mağribî Gibi Sayısız Zâtlardır. Burada En Meşhûrları Zikr Edilmiştir. Abdullah Bin Muhammed Es-sekkâf Ekseriyetle el-basît Vel-vesît, Mühezzeb, Muharrer adlı Eserleri Okutur Bu Vesîleyle Kalbindeki Gizli Mânevî Sırları Talebelerine Açıklardı. O Her Talebesine Anlayabileceği Ve Seviyesine Uygun Ders Verirdi. Nice Kimseler Onun Bu Tatlı Üslûbu Ve Sohbetleri Vesîlesiyle Tasavvuf Yolunda İlerlediler. Pek Çok Kimseye Tarîkat Yolunda İcâzet Verdi Ve Hırka Giydirdi. Nice Kimseler Onun Gönülleri Feth Eden Sohbetleri Sebebiyle Dünyâdan Yüz Çevirip, Âhirete Yöneldiler Ve Kötü Sıfatlardan Uzaklaşıp İyi Ve Güzel Huylara Sâhib Oldular. O Talebelerine Ve Sevenlerine Şöyle Buyururdu:
"kalb İle İlgili Ameller İşleyiniz. Zîrâ Kalb İle Yapılan Ameller Zâhirî Amelleri Güzelleştirir."
bâzı Derslerinde Fıkıh İlminin Fazîletinden Bahsederdi. Bu Sebeple Oğlu Ömer Bütün Ömrünü Fıkıh İlmini Öğrenmeye Hasretmişti. Bir Gün Dersin Bitiminde Oğluna Şöyle Buyurdu:
"ey Ömer! Kalb İle İlgili Amellere Çalış. Çünkü Fıkıh Âlimlerinde Ateşin Alevi, Tasavvuf Ehlinde İse Ateşin Kor Kısmı Vardır."
bâzı Zamanlar Talebeleriyle Birlikte Seyâhate Çıkan; Peygamberlerin, Âlimlerin Ve Velîlerin Kabirlerini Ziyâret Eden Abdurrahmân Bin Muhammed Es-sekkâf Hazretleri Onlardan İstifâde Ederdi.
talebelerinden Abdürrahîm Bin Ali El-hatîb Şöyle Anlattı:
hocamız İle Berâber Hûd Aleyhisselâmın Kabrini Ziyârete Gitmiştik. Dönerken; "inşâallah Akşam Namazında Rebî' Beldesinde Oluruz." Buyurdu. Hâlbuki Bulunduğumuz Yer, Rebî' Beldesine Çok Uzak İdi Ve Vakit De İsfirâr Yâni Güneşin, Kendisine Bakılacak Kadar Sararıp Batmak Üzere Olduğu Bir Vakit İdi. Hocamın Bu Sözüne Çok Hayret Ettim. Sözünde Bir Hikmet Bulunacağını Düşünerek Birlikte Yürüdük. Bir Taraftan Da Batmak Üzere Olan Güneşe Bakıyordum. Güneş Sanki Durmuştu. Biz Rebî' Beldesine Gelinceye Kadar Aynen O Hâlde Kaldı. Biz İsmi Geçen Beldeye Girince Güneş Battı. Namazlarımızı Kıldık. Bu Durum Benim Çok Garibime Gitmişti. Hocamın Bir Kerâmeti Olduğunu Anladım.
abdurrahmân Bin Muhammed, Talebelerinden Bâzıları İle Bir Seferde İdiler. Talebeler, Çok Susadılar. Yollar ıssız, Su Bulmak İhtimâli De Çok Zayıf İdi. Şaşıran Talebeler Hocalarına Bir Şey Diyemiyorlardı. Allahü Teâlânın İzni İle Talebelerinin Bu Sıkıntılarını Anlayan Abdurrahmân Es-sekkâf Büyükçe Bir Taşın Yanında Durdu Ve; "şu Taşı Çevirin!" Buyurdu. Taşı Çevirdiklerinde, Bir Su Kaynağı İle Karşılaştılar Ve Çok Sevindiler. Kana Kana İçip, Abdest Aldılar Ve Kaplarını Doldurarak, Yollarına Devâm Ettiler.
başka Bir Yolculukta, Yanındakilere; "şimdi Hava Çok Sıcak. Birazcık Konaklayalım. Hava Serinleyince Yola Devâm Ederiz." Dedi. Öğrencileri; "bu Sıcak, Hocamızın Yola Devâm Etmelerine Mâni Değildir. İsterlerse, Bu Sıcak Havada Da Yola Devâm Edebilirler. Burada Konaklamalarında Başka Bir Hikmet Olsa Gerek." Diye Düşünüp Merakla Beklerlerken, Yanlarına, Susuzluktan Ölmek Üzere Olan Bir Âmâ Çıkageldi. Yanında Bulunanlara; "şu Yakınlarda Su Vardır. Bu Zavallının İhtiyâcını Giderin." Diyerek, Bir Yeri Târif Etti. Gidip Su Getirdikten Sonra Yollarına Devâm Ettiler. Böylece Orada Biraz Dinlenmelerinin Hikmeti Anlaşılmış Oldu. Biraz Sonra Oraya Bir Kimse Geldi. Âmâ Da Orada İdi. Biraz Önce Başından Geçen Hâdiseyi, Gelene Anlattı. O Kimse; "bunda Bir Yanlışlık Var. Ben Buraları Çok İyi Tanırım. Bu Civarda Su Bulmak İhtimâli Hiç Yoktur." Dedi. Daha Sonra Bu Hâli Öğrenen Talebeler, O Suyun, Hocalarının Bereket Ve Kerâmeti İle Bulunduğunu Anladılar.
allahü Teâlânın Bildirmesiyle Talebelerinin Ve Yanına Gelen Kimselerin Kalplerinden Geçenleri Bilirdi.
talebesi Abdurrahmân Diyor Ki:
"hocamdan Arzu Ettiğim, Yapması İçin Kalbimden Geçirdiğim Her Şeyi, Hocam En Güzel Şekilde Yaptı, Yerine Getirdi. Allahü Teâlânın Ona İhsân Ettiği Basîret Gözü İle Kalbimizden Geçenleri Anlıyordu."
abdurrahmân Es-sekkâf'ın Talebelerinden Olan Ârif-i Billâh Muhammed Bin Hasan Şöyle Anlatır:
bir Gece Hocamın Mescidinde İdim. Hocam Da Odasında Bulunuyordu. Karnım Çok Acıkmıştı. Bu Sırada Biri Gelerek, Hocamın Beni İstediğini Söyledi. Kalkıp, Yanlarına Gittim. Huzûruna Vardığımda, Ortada Lezzetli Yemeklerin Bulunduğu Çok Güzel Bir Sofra Vardı. Karnımı Doyurmamı Söyledi. Gecenin Bu Geç Vaktinde Bu Yemekleri Kimin Getirdiğini Suâl Ettim. "birisi Getirdi." Buyurarak, Açıklamak İstemedi. Allahü Teâlânın İzni İle, Benim Çok Aç Olduğumu Anlayıp Bu Yemekleri Benim İçin Hazırlattığını Anladım Ve Daha Nice Kerâmetlerine Şâhid Oldum.
abdurrahmân Es-sekkâf Hazretlerinin Bir Mikdâr Hurması Vardı. Hurmaları Satmak Üzere Birisini Vekil Edince Hurmalar Satıldı. Fakat Paranın Bir Kısmını Vererek Geri Kalanını Gizledi. Abdurrahmân Hazretleri, Allahü Teâlânın İzni İle Paranın Tam Olarak Kendisine Verilmediğini Anlayıp, Ona; "mü'minin Firâsetinden Korkunuz! Çünkü O, Allahü Teâlânın Nûru İle Bakar." hadîs-i Şerîfini Okudu. O Kimse Diyor Ki:"ondan Bu Sözü Duyunca Vermediğim Paranın, Bir Yılan Olup Vücûduma Girmek Üzere Olduğunu Hissettim. Yaptığıma Çok Pişman Olup, Kendisinden Özür Diledim Ve Bir Daha Hatâ İşlememeye Ve Tevekkül Sâhibi Olmaya Kesin Karar Verdim.
talebelerinden Biri Şöyle Anlatır:
hocam İle Birlikte Yolculuğa Çıkmıştık. Kâhlân Denilen Yere Vardığımızda Duhâ, Kuşluk Namazı Kılmak İçin Mola Verdik. Ben Hâcet İçin Tenhâ Bir Yere Gittim. Abdestimi Tâzeleyip Geri Döndüğümde, Hocamın Yanında Taze Hurmalar Gördüm. Hâlbuki Yakınlarda Hurma Bahçesi Yoktu Ve Mevsim De Hurma Mevsimi Değildi. Çok Hayret Edip, Kendisinden Bunun Nasıl Olduğunu, Nereden Geldiğini Suâl Ettim. Tebessüm Etti Ve; "hurmalardan Ye! Fakat Nereden Geldiğini Sorma!" Buyurdu.
abdurrahmân Bin Muhammed Es-sekkâf Verâ Sâhibi, Selef-i Sâlihînin Yoluna Çok Bağlı İdi. Bu Yönden Çok Meşhurdu. Zühd Sâhibi Olup, Dünyâya Îtibâr Etmezdi. Cömert Ve Kerem Sâhibi İdi. Binlerce Dinar Para Ve Çeşitli Nîmetlerden İhtiyâç Sâhiplerine Verirdi. Her Hurma Ağacını Dikerken Yanında Bir Yâsîn-i Şerîf Okurdu. Fidan Dikilme İşi Tamamlandıktan Sonra Bir Hatm-i Tehlil (70.000 Kelime-i Tevhîd) Okuyarak Sekiz Oğluna Ve Altı Kızına Hediye Ederdi. Onlar Da Bu Hediyenin Sevâblarını Ona Bağışlarlardı. Abdurrahmân Bin Muhammed Es-sekkâf On Tane Mescid, Oğulları İse Üç Tane Mescid Yaptırmışlardı. Ayrıca Bu Mescidlerin Devâm Etmesi İçin Her Mescide Âit Vakıflar Bırakmıştı.
abdurrahmân Bin Muhammed Es-sekkâf'ın Meclislerinde Evliyâdan Ve Ricâl-i Gayb Denilen Zâtlar Da Hazır Bulunurdu. Bu Zâtlar Arasında İmâm-ı Gazâlî, Abdülkâdir Geylânî Gibi Büyükler De Vardı. O Büyüklerin Rûhâniyetlerinden İstifâde Eden Abdurrahmân Bin Muhammed Es-sekkâf Kutbiyyet Makâmına Yükselmişti.
âlimler Ve Evliyâlar, Hâllerini Gizlemesi Sebebiyle Ona Sekkâf Lakabını Vermişlerdi. Çünkü O İnsanları Hâliyle, Makâmıyla Ve Sözüyle Üzmezdi. İlmiyle Ve Ameliyle İnsanlara Karşı Büyüklenmezdi. Şöhretten Şiddetle Kaçınırdı. Hâlbuki O, Zamânındaki Evliyânın En Yükseği İdi. Abdurrahmân Es-sekkâf Sâdece Allahü Teâlâdan Rızâsını Kazanmak İçin Çırpınır; "vallahi Kalbim Allahü Teâlânın Başka, Evlâda, Mala, Âile Fertlerine, Cennet'e Ve Cehennem'e Hiç İltifat Etmez. Allahü Teâlânın Rızâsına Muvafık Olmayan Ne Bir Ev, Ne Bir Mescid Binâ Ettim, Ne De Bir Hurma Fidanı Diktim." Buyururdu.
abdurrahmân Es-sekkâf İnsanlara Karşı Güzel Huylu, Tatlı Dilli Ve Güler Yüzlü Davranırdı. Kimseyi Üzmemeye Çok Dikkat Ederdi. Ancak Ona Zarar Verenler Veya Onu Üzenler Başlarına Bir Hâl Gelip Pişman Olurlardı.
kur'ân-ı Kerîmi Ezbere Bilen Bir Kimse Vardı. Bu Zât, Abdurrahmân Es-sekkâf Hazretlerinin Hizmetçilerinden Birini Üzdü. O Da, Durumu Efendisine Arz Edince, Üzüldü. Tam Bu Sırada, Hizmetçiyi Üzen Kimse, Hâfızasında Ne Varsa Hepsinin Silindiğini Hissetti. Hemen Sebebini Anladı Ve Gidip Hizmetçiden Özür Diledi. Tövbe İstigfâr Ettiğini, Bildirdi. Hizmetçi Özrünü Kabûl Edip, Durumunu Efendisine Arz Etti Ve Onu Sevindirdi. O Sırada Özür Dileyen Kimse, Hâfızasının Yerine Geldiğini Hissetti. Başına Gelen Bu Hâl Sebebiyle, O Zâtın Büyüklüğünü Daha İyi Anladı.
haramlardan Ve Şüphelilerden Şiddetle Kaçınır, Harama Düşmek Tehlikesinden Dolayı Mübâhların Fazlasını Bile Terk Ederdi. Malı Varsa Zekâtını, Bahçesinden Kalkan Mahsüllerinin Uşrunu Eksiksiz Verir, Fazlasını Tasadduk Ederdi. Etrafında Hurma Bahçeleri Bulunan Bir Bahçesi Vardı.
bir Defâsında Çocuklar, Bu Bahçeler Arasında Oynarlarken Ateş Yaktılar. Sonunda Ateş Büyüyerek Etrâfı Sardı. Bahçelerdeki Ağaçlar Yanmaya Başladı. Bütün Ağaçlar Bu Yangında Yandıkları Hâlde, Mahsüllerinin Uşrunu Tam Olarak Verdiği İçin, Bu Zâtın Bahçesine Hiçbir Şey Olmadı. Ağaçlardan Biri Bile Zarar Görmedi. İnsanlar Hayret İçinde Kaldılar.
tayy-i Zaman Ve Tayy-i Mekân Sâhibi Olan Abdurrahmân Bin Muhamed Es-sekkâf Her Sene Hac Mevsiminde Memleketinde Bulunuyordu. Fakat Hacca Gidenler Onu, Hicaz'da Hac Vazîfesini Yaparken Görürlerdi. Kendisine Bu Durumdan Suâl Edildiğinde; "işte Gördüğünüz Gibi, Buradan Ayrılmadım." Diyerek Bu Kerâmetini Setreder, Gizlerdi. Yine Abdurrahmân Es-sekkâf, Allahü Teâlânın Velî Kullarına İhsân Edip Verdiği Bir Hâl İle Bir Anda Başka Başka Yerlerde, Başka Başka Hâllerde Görülürdü.
bir Defâsında, Uzak Bir Yerden Bâzı Kimseler, Abdurrahmân Hazretlerine Misâfir Olmuşlardı. Onlara; "falan Gün Sizin Beldenizde Şiddetli Yağmur Yağmış, Çok Sel Olup, Beldenizde Bulunan Dere Taşmış Ve Sel Sizin Beldede Çok Zarara Sebeb Olmuş." Buyurdu. O Kimseler Bu Habere Hayret Ettiler. Memleketlerine Döndüklerinde, Abdurrahmân Bin Muhammed'in Haber Verdiklerinin Hepsinin Doğru Olduğunu, Bildirdiği Şeylerin Aynen Meydana Geldiğini Hayretle Gördüler. O Zâtın Bu Hâlleri, Kerâmet Olarak Anladığının Ve Kendilerine Bildirdiğinin Farkına Varıp Daha Çok Şaştılar. Ona Olan Muhabbetleri Daha Çok Arttı.
fazîletler Ve Kerâmetler Sâhibi Olan Abdurrahmân Bin Muhammed Es-sekkâf Hazretlerinin Duâları Kabûl Olurdu. Bir Defâsında, Fâsıklardan, Açıkça Günah İşleyen Kimselerden Bir Kısmı Yanına Gelmişti. Kendisinden Duâ İstediler. O Da Hâzır Olanlara Sâlih Ameller İşlemek Nasîb Olması İçin Duâ Etti. O Fâsık Kimseler Tövbe Edip, Sâlih Ameller İşlemeye Başladılar Ve Tövbelerini Bozmadılar.
bir Defâsında Da Çocuğu Olmayan Bir Kadın, Abdurrahmân Bin Muhamed'e Haber Gönderip, Çocuklarının Olmasını Çok İstediklerini, Fakat Olmadığını, Bunun İçin Kendisinden Duâ İstirhâm Ettiklerini Bildirdi. O Da Duâ Etti. Bundan Sonra O Kadın Hâmile Oldu Ve Çok Güzel Bir Çocuğu Oldu.
işlerinde, Masraflarında Çok İsrâf Eden Bir Topluluk Vardı. Abdurrahmân Bin Muhammed Bunlara Duâ Edince, Tövbe Ettiler. Hâlleri, Yaşayışları Gitgide Güzelleşti.
abdurrahmân Bin Muhammed Es-sekkâf Hazretleri Talebelerinin Ve Sevenlerinin İmdâdına Yetişirdi. Talebelerinden Birisi Şöyle Anlatır:
bir Yolculukta Bulunuyordum. ıssız Yerlerden Geçerken, Yolumu Kaybettim. Bir Taraftan Da Çok Şiddetli Susuzluk Çekiyordum. Ne Kadar Aradıysam Su Bulamadım. Duâ Edip, Hocamdan Yardım İstedim. Bu Esnâda Yanıma Biri Gelip, Su Verdi. O Sudan Kana Kana İçerek Rahatladım. Sonra, Yola Devâm Ettim. Yolculuğum Müddetince De Su İçmek İhtiyâcı Hissetmedim.
abdurrahmân Es-sekkâf'ı Sevenlerden Biri, Bir Yolda Yalnız Başına Giderken, Önüne Yırtıcı Bir Hayvan Çıktı. Kendisine Saldırmak Üzere İken, Yolcu Sesinin Çıktığı Kadar Bağırarak, Abdurrahmân Hazretlerinden Yardım İstedi. Bu Sırada, Kuvvetli Ve Heybetli Bir Kimse Görünüp Hayvanı Tuttu. Güçlü Kuvvetli Olduğundan Hayvan, Elinde Zor Hareket Ediyordu. Bu Sıkıntıdan Kurtulan Kimse, Hocasının Yanına Döndüğü Zaman, Henüz Bir Şey Söylemeden, Hocası; "bir Sıkıntıda Kalırsan, Yine Bizden Yardım İste! Fakat O Kadar Şiddetle Bağırmana Lüzum Yok. Hafifçe Söylesen, Hattâ Kalbinden Bile Geçirsen, Allahü Teâlânın İzni İle Onu Duyar Ve Yardımına Geliriz." Buyurdu.
talebelerinin Ve Onların Âile Fertlerinin Giyim Ve İâşelerini De Düşünen Abdurrahmân Bin Muhammed Es-sekkâf Hazretleri Bir Defâsında Talebesi Abdurrahîm İle Şu'ayb'e Bir Parça Kumaş Verdi Ve; "bu Kumaştan Çocuklarınıza Üç Tane Elbise Dikiniz." Buyurdu. Şu'ayb Terzi İdi. Kumaşı Görünce; "efendim, Bu Kumaştan Çıksa Çıksa İki Elbise Çıkar. Üç Elbisenin Çıkması Mümkün Değildir." Dedi. "siz Besmele İle Kesmeye Başlayın. İnşâallah Bu Kumaştan Üç Elbise Çıkar." Buyurdu. Dedikleri Gibi Üç Elbise Çıktı.
abdurrahmân Hazretlerinin Hizmetçilerinden Birisi Huzurda, Bir Elbiseye İhtiyâcı Olduğunu, Bunun İçin On Beş Dirhem Lâzım Geldiğini Bildirdi. Hizmetçiye; "falan Yerde Bulunan Kesenin İçinde On Beş Dirhem Olacak. Onu Al! İhtiyâcın İçin Kullan!" Buyurdu. Hizmetçi, Keseye Baktığını Ve Boş Olduğunu Bildirdi. Bunun Üzerine; "sen Git Bak! O Kesede On Beş Dirhem Bulursun." Buyurdu. Bildirilen Yerdeki Kesenin Yanına Tekrar Giden Hizmetçi, Kesede On Beş Dirhem Bulunduğunu Gördü Ve Alıp İhtiyâcına Sarfetti.
abdurrahmân Es-sekkâf'ın Talebelerinden, Abdürrahîm Bin Ali Anlatır:
hocam Abdurrahmân Bin Muhammed Bana Bir Mikdâr Gümüş Para Vererek, Mutfağın İhtiyaçlarını Almak Üzere, Vekil Etmişti. Elimdeki Para Bitmek Üzere İken, Gidip; Alacağımız Nevâle İçin, Bu Paranın Yetmeyeceğini Bildirdim.biraz Düşündü. "hangi Şeyler İhtiyaç İse, Siz Onları Almak Üzere Gidin. İnşâallah Yeter." Buyurdu. "peki Efedim" Deyip Gittim. İhtiyaçlarımızı Aldıktan Sonra, Paranın Bir Mikdârını Artmış Buldum Ve Bunun Bir Kerâmet Olduğunu Anladım.
başka Pekçok Kerâmetleri De Görülen Abdurrahmân Es-sekkâf Hazretleri, Bir Defâsında Bulunduğu ızz Köyünden Bir Yolculuğa Çıkacaktı. O Sırada Hanımı Hâmile İdi. Yola Çıkacağı Zaman Hanımına Bir Bez Verdi Ve Dedi Ki:"ben Yolda İken, Belki Bir Oğlumuz Doğabilir. Aynı Gün Vefât Edebilir. Eğer Öyle Olursa, Bu Bezi Ona Kefen Yaparsınız." Hanımına Bunları Söyledikten Sonra Yola Çıktı. Hakîkaten, Bir Erkek Çocuğu Oldu. Bildirdikleri Gibi, Aynı Gün Vefât Etti. Bıraktığı Bezi Çocuğa Kefen Yaptılar.
abdurrahmân Bin Muhammed'in Hurma Ağaçlarından Birisinin, Boyu Çok Kısa Ve Dalları Yere Yakın Olduğundan, Gece Köpekler Gelerek Hurmaları Yerdi. Bunun İçin Hizmetçilerden Birisi, Her Gece O Hurma Ağacının Yanında Bekçilik Yapar, Köpeklerden Korurdu. Bir Gece Abdurrahmân Hazretleri Hizmetçiye; "sabaha Kadar Beklemenize Ne Lüzum Var. Ağacın Etrâfında Genişçe Bir Dâire Çizin! Kendiniz De Gidip İstirahat Edin!" Buyurdu. Hizmetçi Bildirilen Şekilde Yaptı. Sabahleyin Baktıklarında, Çizginin Dışında Köpek İzleri Görüldü, Gerçekten İçeri Girememişlerdi.
kerâmet Ve Menkîbeleri
benden Ne Farkı Var?
kardeşim Abdurrahmân İle Hurmaların Taksimi Husûsunda Aramızda Bir Husûmet Meydana Gelmişti. Kendi Kendime; "onun Benden Üstün Yanı Nedir, O Oruç Tutuyorsa Ben De Tutuyorum, O Namaz Kılıyorsa Ben De Kılıyorum. Babamız Birdir. Benim Misâfirlerim İse Ondan Çoktur." Dedim. Rüyâmda Bir Kişi Bana Gelerek; "kardeşin Hakkında Böyle Böyle Söyledin Mi?" Dedi. Ben De; "evet Söyledim." Dedim. "öyleyse Benimle Berâber Gel." Dedi. Birlikte Kardeşim Abdurrahmân'ın Yanına Gittik. Kardeşimin Bedeninin Nûr İle Kaplı Olduğunu Ve Uzuvlarının Üzerinde Nûr İle "ihlâs" Ve "lâ İlâhe İllallah Muhammedürresûlullah" Yazılı Olduğunu Gördüm. O Kimse Bana, Bu Makâma Ulaştığın Zaman Böyle Böyle Konuş, Eğer Bundan Sonra Ona İnat Edersen Bu Rüyâyı Hatırla." Dedi. Ben De Ondan Sonra Kardeşim Hakkında Kötü Düşünmekten Vazgeçtim.
pişman Oldular!
bir Defâsında, Bâzı Kimseler Gemi İle Bir Yere Gidiyorlardı. Yolcular Arasında Abdurrahmân Hazretlerinin Talebelerinden Birkaç Kişi De Vardı. Bir Ara, Geminin Tabanından Bir Yer Delindi. Ne Yaptılarsa Delinen Yeri Tıkayamadılar. Vazîfeliler Çâresiz Kalıp, Geminin Batmasından Korktular. Onlardaki Bu Telaşı Görüp, Vaziyeti Anlayan Talebeler, Hocaları Abdurrahmân Bin Muhammed'den Yardım İstediler. O Esnâda Hocalarını Gemide Gördüler. Ayağını, Gemiye Su Giren Yere Koydu. Sonra Bir Şeyler İle O Delik Yeri Kapadı. Su Girmez Oldu. Bu Duruma Yolcular Çok Sevindi. Herkes Rahatlamıştı. Abdurrahmân Hazretleri, Birden Gözden Kayboldu. O Büyük Zâtın Talebeleri Hürmetine, Diğerleri De Kurtuldular Ve Yollarına Devâm Ettiler. Bu Hâdiseyi İşitenlerden Bâzıları, Onun Bu Kerâmetini İnkâr Ettiler. "böyle Şey Olmaz." Dediler. Îtirâzcılar, Bir Yolculuğa Çıkmışlardı. Yollarını Kaybettiler. Üç Gün Üç Gece Dolaştıkları Hâlde Yollarını Bulamadılar. Ellerinde Bulunan Yiyecek Ve Suları Da Bitmişti. Başlarına Gelen Bu Sıkıntının, O Zâtın Kerâmetini İnkâr Etmekten Olduğunu Anladılar. Îtirâzlarına Tövbe Ederek, Bu Sıkıntıdan Kurtulmaları Hâlinde Mallarından Belli Mikdârını O Zâta Vermeyi Ve Hizmetinde Bulunmayı Adadılar. Tam Bu Sırada Yanlarına, Hiç Tanımadıkları Biri Geldi. Bunlara Tâze Hurma Ve Su Verdi Ve Yolu Târif Edip Gitti. O Kimseler, Hurmalarla Karınlarını Doyurdular Ve Sudan İçtiler. Târif Edilen Yere Doğru Gidince, Yollarını Kolayca Buldular. Memleketlerine Vardıkları Zaman Adaklarını Yerine Getirdiler.
kaynaklar
1) Câmiu Kerâmât-il-evliyâ; C.2, S.58
2) El-meşre-ur-revî; C.2, S.141
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.11, S.228