anadolu Velîlerinden. Sivrice İlçesine Bağlı Çöke Köyünde 1756 (h.1169) Târihinde Doğdu. Doğum Târihi İhtilaflıdır. Küçük Yaşta Elazığ Medresesinde Tahsîle Başladı. Sonra Tahsîl Hayatına Diyarbakır'da Devâm Etti.
diyarbakır'da Tahsîli Sırasında, Bütün Derslerden Geri Kalması Üzerine, Arkadaşları Onunla Alay Ederlerdi. Bu Durumu Hocası Öğrenince, Onun Daha Çok Rencide Olmaması İçin, Yanına Çağırarak; "şimdiye Kadar Okudukların Ve Öğrendiğin Bilgi Sana Kâfidir. Köylerde Çok Rahat İmamlık Yapabilirsin. Var Git Oralarda Kısmetini Ara." Dedi. Bunun Üzerine Medrese Tahsîlini Bırakarak, Şehirden Ayrıldı. Yolda Bir Hanın Önünden Akmakta Olan Bir Çayın Kenarında Oturup Düşünürken, Çayın İçerisindeki Taşların, Suyun Şiddetli Akıntısından Yusyuvarlak Olduklarını Ve Pırıl Pırıl Parladıklarını Gören Genç Abdurrahmân, Üzüntü Ve Kırık Bir Kalb İle; "yâ Rabbî! Beni Sen Yarattın. Bu Dersleri Anlayamamam Da Senin Kudretin İledir. Senin Emrinde Akan Sular, Şu Taşları Nasıl Yusyuvarlak Yapıyor Ve Parlatıyorsa, Sen De Benim Zihnime Kuvvet İhsân Et De, Rızâna Kavuşturacak İlim Deryâsından Biraz Nasîb Alayım." Diye Allahü Teâlâya Yalvardı. Daha Sonra Yorgunluğu Sebebiye Uykuya Daldı. Rüyâsında, Yanına Nûrânî Üç Zât Gelerek, Yanlarında Getirdikleri Bir Çuval Darıyı Abdurrahmân Molla'ya Nöbetleşe Yedirdikten Sonra, Kaybolup Gittiler. Abdurrahmân Harpûtî Uyanınca, İçinde Bir Ferahlık Bir Sevinç Duydu Ve Zihninin Açıldığını Hissetti.
abdurrahmân-ı Harpûtî Bu Hâdiseden Sonra Medreseye Geri Döndü. Arkadaşları Onu Aralarında Görünce Yine Alay Etmeye Başladılar. Fakat Bunlara Hiç Aldırış Etmedi. Ders Saatinde Hocasının Huzuruna Çıkarak Elini Öptü Ve Müsâade İsteyerek Yerine Oturdu. Cevapsız Kalan Bâzı Sorulara, Abdurrahmân Efendi Cevap Verince, Hocası Dâhil Herkes Hayret İçinde Kaldı. Hocasının Geçmiş Derslere Âit Sorularını Da Rahatlıkla Cevaplandırdı. Aradan Kısa Bir Zaman Sonra Yapılan İmtihanda Birincilik Alınca, Hocası Ona İcâzet, Diploma Vererek İstanbul'a Gönderdi.
abdurrahmân-ı Harpûtî, İstanbul'a Gitti İse De Bir Vazîfe Verilmemesi Üzerine Memleketine Döndü. Burada Tâliblere Ders Vermekle Meşgûl Oldu. Bir Müddet Sonra Tekrar Memleketini Terk Ederek İstanbul'a Gitti. Bir Gün Vakit Namazını Kılmak İçin Girdiği Ayasofya Câmiinin Duvarında Asılı Bir Levhaya Gözü Takıldı. Levhanın Altındaki Kâğıtta; "bu Levhadaki İbâreyi, Her Kim Doğru Olarak Hâllederse, Mükâfatlandırılacaktır." Yazıyordu. Hemen Bir Kâğıda İbâreyi Bütün Kâideleri İle Çözen Abdurrahmân-ı Harpûtî, Kâğıdın Altına "daha Başka Mânâların Da Mevcûd Olduğu İbâreden Anlaşılmakta İse De, Kâğıdım Olmadığı İçin Bu Kadarıyla İktifâ Edilmiştir." Diye Bir Şerh Koyarak Adını Ve Adresini Yazdı Ve Tahlilnâmelerin İçine Bıraktı. Ertesi Gün Kâğıtlar Sultânın Huzûrunda Teker Teker Tetkik Edildi. Bu Tetkik Esnasında Abdurrahmân Efendinin Yaptığı Tahlilin Diğerlerine Göre, Daha Yüksek Bilgilerle Donatılmış Olduğu Anlaşıldı Ve Abdurrahmân Efendi İrâde-i Seniyye İle Saraya Dâvet Edildi. Kendisine Mesleğinin Gereği Kıyâfetler Giydirilerek Sultânın Huzûruna Çıkarıldı. İkinci Mahmûd Han; "siz Benim Hocamsınız." Diyerek Yanına Oturttu Ve Büyük İltifâtlarda Bulundu. Üsküdar'da Bir Ev Verildi Ve Evlendirildi.
bu Sırada Osmanlı Devleti İçerisinde Yeniçeri İsyân Ve Zorbalıklarının Önü Alınamaz Bir Hâle Gelmişti. Tâlim Ve Eğitim Kabûl Etmiyorlar, Savaşa Çıkmayı Da Reddediyorlardı. Kendilerine Harp Fenlerinin Öğretilmesini İsteyen Din Ve Devlet Adamlarına Karşı Harekete Geçtiler. Bunun Üzerine İkinci Mahmûd Han Vezirleri Ve Ulemâ Sınıfını Toplantıya Çağırdı. Abdurrahmân-ı Harpûtî Hazretleri De Bunlar Arasında İdi. Yeniçerilerin Artan Zorbalıklarından Bahisle Ne Yapılması Gerektiği Soruldu. Mesele Son Derece Nâzikti. Yeniçeriler Tekrar İsyân Ederek Devlet İleri Gelenlerinin Kellelerini İstemeye Başlamışlardı. Tamâmen Bid'at Yuvaları Hâline Gelen Bektâşî Tekkeleri De Kendilerini Tahrik Ediyordu. Sonuçta Ulemâ Birlik İçerisinde Bunların Öldürülmeleri Câizdir Diye Fetvâ Verdi. Savaşın Başlangıcı Olmak Üzere Sancak-ı Şerîfin Çıkarılması Kararlaştırıldı. Fakat Sancağı Şerîfin Açılması Çok Önemli Bir Olaydı. Bu İşin Dönüşü Yoktu. Yeniçeriler İle Yapılacak Mücâdelenin Sonu İse Kestirilemiyordu. Bu Sebepten Karar Alınmasına Rağmen Herkeste Bir Tereddüd Vardı. İşte Bu Devlet Adamlarının Çekingen Ve Kararsız Hâlleri Sırasında Abdurrahmân Harpûtî Hazretleri Söz Aldı.
"bu Din Ve Devletin Ayakta Kalması Allahü Teâlânın İstediği Şeyse Yeniçerileri Vururuz, Yok Ederiz. Değilse Biz De Bu Din İle Berâber Batıp Gideriz, Daha Ne İhtimâl Kaldı?" Diyerek Kalplerdeki Şüpheleri Giderdi. Herkes Tek Bilek Tek Yürek Oldu. Nitekim Bu İnanç Ve Îmânla Harekete Geçerek Yeniçeri Ocağını Ortadan Kaldırdılar Ve Bozulmuş Bektaşî Yuvalarını Kapattılar.
kürd Hoca Ünvânı İle De Meşhûr Olan Abdurrahmân-ı Harpûtî Hazretleri Sonra Şam'a Giderek Emevîyye Câmii İmâmı Saîd Efendinin Derslerinde Bulundu. Ayrıca Nakşibendiyye Yolunu Muhammed Sâdık Erzincânî'den Öğrenerek İcâzet, Diploma Aldı.
abdurrahmân Efendi 1851 (h.1267) Senesinde Üsküdar'daki Evinde Vefât Etti. Karacaahmet Mezarlığındaki Türbesine Defnedildi.
kaynaklar
1) Sicilli Osmânî; C.3, S.327
2) Harput Yollarında; C.2, S.134
3) Tahrirü'l-veciz; S.26
4) Tarih-i Cevdet; C.12, S.138