Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Ahmed Kuddûsî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:31
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Türkiye evliyaları, Niğde evliyaları, Ahmed Kuddûsî

anadolu Velîlerinin Büyüklerinden. İsmi, Ahmed Bin Hâcı İbrâhim'dir. 1769 (h.1183) Senesi Rabî'ul-evvel Ayının On Birinci Gecesi, Niğde'nin Bor Kazâsında Doğdu.

büyük Bir Velî Olan Babası, Rüyâsında Üç Ay Gördü. Ortadaki Ay Diğer Aylardan Daha Büyük Ve Parlaktı. Bu Rüyânın Tâbirinde Kendisinin Üç Oğlu Olacağını Ve Ortanca Oğlunun Büyük Bir Velî Ve Âlim Olacağını Anladı. Ahmed Kuddûsî, Bu Sâdık Rüyânın Zuhûr Ettiğini Dîvan'ında Şöyle Anlatır:

 

rüyâda Hem Görmüş Peder, Üç Ay Semâda Hoş Kamu,

ortadaki Ayda Çoğimiş Behcet-ı Nûr-u Ziyâ.

 

ana Demişler: Bil, Bu Ay, Oğlun Ana Rahmindeki,

halk-ı Cihânın Ekserin İrşâda Olısar Sezâ.

 

ona Muhabbet Eyleyen Âşıkları Mevlâ Sever,

bulmaz Felâh Kim Ki İder İse Ana Buğz U Cefâ.

 

telkîn-i Zikr Eyle Ona Ersin Makâma Küççiken,

hem Eyle Telkin Ki, Hemen Zikr Eylesin Ol Dâimâ.

 

vakt-ı Sabavette Bana Tevhîdi Telkîn Eyledi,

der İdi: Kuddûsî! Verdim İcâzeti Ben Sana.

 

ahmed Kuddûsî, Küçük Yaşta Babasından Ders Almaya Başladı. Ahrâriyye Yolunun Edebini Babasından Öğrendi. Babasının; "oğlum Her Zaman Allahü Teâlâyı Zikr Et, Benim Sağlığımda Boş Şeylerle Uğraşmaktan Uzak Dur." Nasîhatine Uyarak Onun Tarîkat Hakkındaki Tavsiyelerine Harfiyyen Riayet Edip Gece Gündüz Şevkle Çalıştı, Bütün Amelleri Gönülden Yaptı. Kısa Zamanda Velîlik Basamaklarında Yükseldi.

ahmed Kuddûsî, O Zaman Medreselerde Okutulan İlimleri Öğrenmek İçin De Uzun Müddet Medrese Tahsîli Gördü. 1786 Senesinde Babası Vefât Edince, İlâhî Bir İşâret Üzerine Turhal'a Gitti. Turhal'daki Turhal Şeyhi Denilen Zâtın Sohbetlerinde Bulunarak Kemâle Erdi. Oradan Bir Arkadaşı İle Ayrılıp Erzincan'a Geldi. Sert Geçen Kış Mevsimi Yüzünden Erzincan'da Birkaç Ay Kaldı. Yaz Gelince, Erzincan'dan Ayrılarak, Önce Şam'a Oradan Da Mısır'a Vardı. Daha Sonra Hac Farîzasını Yerine Getirmek İçin Mekke-i Mükerremeye Gitti. Bu İlk Hicaz Seferinde Hira Ve Uhud Dağında, Hazret-i Hamza Ve Uhud Harbinin Diğer Şehîdlerinin Medfûn, Gömülü Bulunduğu Sahada Ve Dağın Kayalıkları Arasındaki Mağaralarda Uzun Günler Uzlette Kendi Başına Kaldı. Mescid-i Nebî Çevresinde Riyâzetler Çekti. Resûlullah Efendimizin Lütuf Ve Hitaplarına Kavuşarak, Üstün Derecelere Yükseltildi. Bu Sırada; "anadolu'ya Git, Orada Evlen. Senin İçin Üstün Derece Ve Makamlar, Âile Kadrosu İçinde Hâsıl Olacaktır." Îkâz Ve İşâreti Üzerine, Bir Sonraki Sene Tekrar Hacc Ederek Bor'a Döndü. Bu Müddet İçerisinde, Resûlullah Efendimizin Yüksek Himmetlerine Nâil Olduğunu Bir Şiirde Şöyle İfâde Eder:

 

dâvet Etti Köyüne Çünkü Bizi Ol Şâhımız,

pes İcâbet Eyledik Bugün Açıldı Râhımız.

 

etti Tâlim Hem Bize Seyr-i Sülûkin Tarzını,

pîşvâ-yı Sâlikîn Olan Resûlullahımız.

 

doldu ışk-u-cezbe Dil İklimine Deryâ Misâl,

bu Sebeple Mürtefî' Oldu Begâyet Râhımız.

 

bakmanız Hışm U Hakâretle Bize Ey Zâhidân,

dost Yanında Mu'teber Hor Görünen Gümrâhımız.

 

yanarız ışk Oduna Kuddûsîyâ Leyl Ü Nehâr,

kıldı Âlem Halkını Âciz Figân Ü Âhımız.

 

ahmed Kuddûsî, İlki 1807 Ve 1810 Senelerinde Olan Osmanlı-rus Savaşlarına Katıldı. Böylece Sünnete Uyarak, Nefsini ıslâh Etmek İçin Yaptığı Halvet, Yalnızlık Çile Ve Riyâzetleri Yâni Cihâd-ı Asgarı Cihâd-ı Ekberle, Yâni Nefsle Yaptığı Savaşlarla Da Tamamladı.

bir Süre Anadolu'da Kalan Kuddûsî Hazretleri Tekrar Hicaz'a Gitti. Uzun Müddet Mekke Ve Medîne Arasındaki ıssız Çöllerde, Dağlarda Nefsini Tezkiyeye, Safiyyete Ulaştırmak İçin Çektiği Çileler, Onun Derecesini Bir Kat Daha Yükseltti. Bu Sırada Günlük Yiyeceği, Her Gün Belli Saatte Kendiliğinden Gelen Bir Ceylanın Verdiği Süttü. Hicaz'da Geçen Günlerini Dîvân'ında Şöyle Anlatır:

 

çıktım Vatandan Gittim Hicaz'a,

dağ U Çöl Bana Gülîzâr Oldu.

 

yalınız Yayan Râh'a Azm İtdim,

köşküm Sarayım Kûhisâr Oldu.

 

vahşî Âhûlar Gibi İnsandan,

kaçmak Bana Bir Hoşça Kâr Oldu.

 

susuz Azıksız Ulu Dağlarda,

rûz U Şeb Rızkım Tatlı Nâr Oldu.

 

görmedim Açlık Hem Susuzluk Hiç,

her Ne İstersem Çün O Vâr Oldu.

 

tevhîd İle Bu Devleti Buldum,

çok Diyen Ânı Bahtiyâr Oldu.

 

düşdü Kuddûsî Dâmına ışkın,

istemez Çıkmak Hoş Şikâr Oldu.

 

ahmed Kuddûsî, Hicaz'dan Bor'a Döndükten Sonra, Birçok Din Düşmanının Düşmanlıkları Sebebiyle, On Üç Yıl Kadar Evinde İnziva Hayâtı Yaşadı. Bu Arada, Bir Gün Cumâ Vaktinden Önce Bir Tanıdığı, Misâfir Olarak Evine Geldi. Cumâ Vakti Yaklaştığı Hâlde Ahmed Kuddûsî Hiçbir Acelecilik Göstermedi. O Zât Cumâya Gitmek İçin İzin İstedi. Ahmed Kuddûsî; "biraz Daha Beklesen İyi Olacaktı. Namazdan Sonra Seni Beklerim." Buyurarak Misâfirini Uğurladı. Cumâdan Sonra Biraz Gecikerek Gelen Misâfir Zât, Yemekle Berâber Tâze Hurma Ve O Mevsimde Bor'da Olmayan Tâze Sebzeler İkrâm Edilince, Çok Şaşırdı Ve; "efendim, Hurma Ve Sebzeler Buranın Olamaz. Siz Cumâyı Nerede Kıldınız?" Diye Sorunca, Kuddûsî Hazretleri; "evlâdım Söz Dinleyip, Biraz Daha Beklesen, İhlâsının Karşılığını Görecek, Bizimle Birlikte Sen De Cumâyı Kâbe-i Muazzamada Kılacaktın." Buyurdu.

o Devrin İleri Gelenlerinden Makam Sâhibi Biri, Bir Sohbette; "zamânımızın Büyük Velîsi Kim İse Onunla Görüşmek İstiyorum." Diye Yakınlarına Sorar. Bunun Üzerine Orada Kuddûsî Hazretlerini Tanıyan Biri; "zamânımızın Büyük Velîsi Ahmed Kuddûsî'dir." Deyince, Kendisini İstanbul'a Dâvet Ederler. Ahmed Kuddûsî, İstanbul'a Gelip Huzûra Girince, Orada Bulunan Kimseler, Onun Taşralı Kıyâfeti İle Huzûra Girmesini Pek Beğenmeyip, Yukardan Bakıcı Bir Tavır Takınırlar. Ahmed Kuddûsî Sohbet Sırasında Hiç Konuşmaz. O Makam Sâhibi Kimse; "şeyh Efendi! Siz De Bir Beyân Buyursanız." Deyince; "efendim! Bendeniz İlmi Olmayan Bir Kişiyim. Huzûrunuzda Konuşmaya Hayâ Ederim. Ancak Emrinize Uyarak Başımdan Geçen Bir Hâdiseyi Anlatayım." Diyerek Şu Hikâyeyi Anlatır:

"bir Gün Bendeniz Sarayburnu'nda Sahil Boyunca Gezerken, Çok Güzel Bir Hanım Sandala Bindi. Gönlümü Cezbeden Bu Güzelin Peşinden Başka Bir Sandala Binerek, Onu Tâkib Ettim. Üsküdar İskelesinde Karaya Çıkıp, Falan Sokaktaki Büyük Bahçeli Konağa Giren Bu Hanımı Bir Daha Göremedimse De Aslâ Unutmadım. Gönlüm Onun Hicrânı İle Rahatsızdır Efendim."

o Makam Sâhibi Kimse, Bu Hikâyeyi Duyar Duymaz, Yanında Bulunanların Hepsini Dışarı Çıkararak, Ahmed Kuddûsî'ye; "efendi, Anlattığınız Benim Halen İçinde Yaşadığım Elemli Hâlimin İfâdesiydi. Şu Anda İse O Dertten Kurtuldum. O Hanım Gönlümden Silindi." Dedi. Sonra Kuddûsî Hazretlerine Görülmemiş İhsânda Bulundu.

yine Bir Gün Sultan, Huzûrunda Bulunanlara; "şu Avucumda Gizlediğim Şeyi Tahmin Etmenizi İstiyorum." Dedi. Herkes Bir Şey Söylediyse De Kimse Bilemedi. Bir Köşede Oturan Ahmed Kuddûsî'ye; "siz De Bir Tahminde Bulunun." Dediler. Ahmed Kuddûsî De; "yedi İklim Ve Yedi Deryâyı Gezdim. Bir Balığı, Yavrusunu Arar Gördüm." Dedi. Meğerse Pâdişâhın Avucunda Küçük Bir Balık Varmış. Bunun Üzerine Ahmed Kuddûsî'ye Tâzim Ve İkrâmda Bulunularak, Sarayda Kalması Teklif Edildi. Fakat O; "ben Âciz Bir Kulum, Burada Kalsam Dünyâ İmtihânından Berât Edemem." Buyurdu Ve Kalmayı Kabûl Etmedi.

bir Süre İstanbul'da Kalan Ahmed Kuddûsî, Bor'a Döndü. Bor'da İken Birgün Sultan, Bor'a İki Memur Gönderip, Onun Durumunu Öğrenmek İstedi. Gelen Memurlar Onu Bahçesini Bellerken Buldular. Ahmed Kuddûsî Hazretleri Onlar Daha Bir Şey Söylemeden; "siz İstanbul'dan Geldiniz. Bizim Bir Şeye İhtiyacımız Yok." Buyurdu. Onlar; "pâdişâhımız Bizi Vazifeli Gönderdi. Size Tahsîsât Bağlayacağız." Dediler. Ahmed Kuddûsî Onlara; "açın Eteğinizi" Diyerek Her İkisinin Eteğine Birer Kürek Toprak Döktü. İki Memur Bu Toprakların Altın Olduğuna Şâhid Oldular. Bu Sefer Ahmed Kuddûsî; "eteklerinizdekileri Dökün." Deyince Hemen Yere Döktüler. Bu Defâ Toprakların Yılan-çiyan Olduğuna Şâhid Oldular. Ahmed Kuddûsî; "evlâtlarım! Allahü Teâlânın Keremi İle Bizim Pâdişâhımızın Tahsîsatına İhtiyâcımız Yoksa Da, Fukarâ Ve Âcizlere Dağıtmak İçin Bırakın." Diyerek Bu Tahsîsâtı Bir Müddet Alıp Yoksullara Dağıttı.

ahmed Kuddûsî, Bir Gün Konya'ya Giderek, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin Kabrini Ziyâret Etmek İstedi. Türbenin Önüne Vardığı Zaman, Türbedâr Kapıları Kilitleyip Gidiyordu. Türbedâra Türbeyi Açması İçin Ricâlar Edip Çok Yalvardı. Fakat Türbedâr; "akşam Oldu, Açma Müsâdesi Yoktur." Diyerek Kesin Bir Şekilde Reddetti. Bunun Üzerine Ahmed Kuddûsî Şu Medhiyeyi Okumaya Başladı;

 

sensin Velîler Şâhı,

yâ Hazret-i Mevlânâ!

affet Şu Ben Gümrâhı,

yâ Hazret-i Mevlânâ!

 

bed-kâr-u-âvâreyim,

pür-zenb Ü Bî-çâreyim,

âsî Yüzü Kâreyim,

yâ Hazret-i Mevlânâ!

 

gâyet Azîmdir Câhın,

mahbûbısın Allah'ın,

dâr-ül-emân Dergâhın,

yâ Hazret-i Mevlânâ!

 

sen Şol Ulu Sultânsın,

ki Server-i Merdânsın,

hem Ma'den-i İrfânsın,

yâ Hazret-i Mevlânâ!

 

çün Tıfl İken Ey Sultân,

eflâki Etdin Seyrân,

oldu Melâik Hayrân,

yâ Hazret-i Mevlânâ!

 

muhtâcınam İn'âm Et,

mihmânınam İkrâm Et,

ihsânını İtmâm Et,

yâ Hazret-i Mevlânâ!

 

kapunda Çok Muhtâcân,

erer Murâda Her Ân,

devrinde Sürer Devrân,

yâ Hazret-i Mevlânâ!

 

bencileyin Yok Gümrah,

lâkin Dedim Eyvallah,

geldim Sana Şey'en Lillah,

yâ Hazret-i Mevlânâ!

 

âriflerin Sultânı,

dertlilerin Dermânı,

kuddûsî'nin Cânânı,

yâ Hazret-i Mevlânâ!

 

son Dörtlüğü Söylediği Anda, Kapılar Kendiliğinden Açıldı. Ahmed Kuddûsî, Türbedârın Şaşkın Bakışlarından Habersiz, Ziyâretini Yaparak Oradan Ayrıldı. Ertesi Gün Bu Hâdiseyi Duyan Mevlevî Şeyhleri İle Bir Kısım Ulemâ; "bu Mutlakâ Bor'lu Kuddûsî'dir." Dediler.

medîne-i Münevverede Saatçılık Yapmakta Olan Ali Osman İsimli İzmirli Bir Türk Vardı. Bu Zât Medîne-i Münevvereye Hicret Ettikten Bir Müddet Sonra, Mesleği Olan İşi Yapmak Üzere Bir Dükkân Açmak İçin İzin Almaya Çalıştı. Uzun Süre Bunu Sağlayamadı. Parası Bitti. Bir Gece Allahü Teâlâya İltica İle Yalvardı. O Gece Rüyâsında Esmer, Kır Sakallı, Uzunca Boylu Bir Zât; "evladım, Resmî Dâireye Girdiğinde Sağ Tarafında Gördüğün Şu Üçüncü Şahsa Mürâcaat Et. Gerisine Karışma Buyurdu. Ali Osman Efendi Sabahleyin Doğruca Denilen Şahsın Yanına Gitti. O Şahıs, Ali Osman Efendi'ye; "seni Kuddûsî Hazretleri Mi Gönderdi? Git Hemen Dükkânını Aç, İşine Başla." Dedi. Ali Osman Hemen Gidip Dükkânı İzin Almış Gibi Açtı. O Şahıs İzin Belgesini Sonradan Gönderdi. Bir Müddet Sonra Rüyâsında Aynı Zâtı Gördü. O Zât; "oğlum Bana Kuddûsî Derler. Cebine Bir Hediye Koydum, Onu Al Ve Amel Et." Dedi. Ali Osman Efendi Uyandığında Cebinde Kuddûsî Hazretlerinin Şu Şiirinin Yazılmış Olduğu Kâğıdı Buldu:

 

ey Rahmeti Bol Pâdişâh,

cürmüm İle Geldim Sana,

ben Eyledim Hadsiz Günâh,

cürmüm İle Geldim Sana.

 

hadden Tecâvüz Eyledim,

deryâ-yı Zenbi Boyladım,

ma'lûm Sana Ki Neyledim,

cürmüm İle Geldim Sana.

 

senden Utanmayup Hemân.

ettim Hatâ Gizlü Ayân,

urma Yüzüme El-emân,

cürmüm İle Geldim Sana.

 

aslım Çü Bi Katre Menî,

halk Eyledin Andan Benî,

aslım Denî, Fer'îm Denî,

cürmüm İle Geldim Sana.

 

gerçi Kesel Fısk-ü-fücûr,

ayb-ı-zelel Çok Hem Kusûr,

lâkin Senin Adın Gafûr,

cürmüm İle Geldim Sana.

 

zenbim İle Doldu Cihân,

sana Ayân Zâhir Nihân,

ey Lutfü Bî-had Müste'ân,

cürmüm İle Geldim Sana.

 

adın Senin Gaffâr İken,

ayb Örtücü Settâr İken,

kime Gidem Sen Vâr İken,

cürmüm İle Geldim Sana.

 

hiç Sana Kulluk Etmedim,

rah-ı Rızâna Gitmedim,

hem Buyruğunu Tutmadım,

cürmüm İle Geldim Sana.

 

bin Kerre Bin Ol Pâdişâh,

etsem Dahî Böyle Günâh,

lâ-taknetû Yeter Penâh,

cürmüm İle Geldim Sana.

 

isyânda Kuddûsî Şedîd,

kullukda Bir Battal Pelîd,

der Kesmeyip Senden Ümîd,

cürmüm İle Geldim Sana.

 

ali Osman Efendi, O Günden Sonra Bu Şiiri Okumadan İşine Gitmedi Ve Verilen Vazifeleri Devamlı Yaptı.

ahmed Kuddûsî Hazretleri, Gerek Şiirlerinde, Gerekse Mektup Ve Sâir Yazılarında, Hak Yolundaki Tehlikelere Dikkatleri Çekerek, Bu Yoldaki Sâdıklarla, Sapıkların Hâl Ve Durumlarını Tekrar Tekrar Anlatmaktadır. Ehl-i Dünyâ İle Mülhid Ve Dinsize Yaklaşmamayı, Câhil Ve İnatçı Sofulardan Kaçınmayı, Küfür Ehli İle Münâfıklardan Şiddetle Sakınmayı, Hased, Kin, İstihzâ Ve Nemîme, Dedi-kodu Ehlinden Uzaklaşıp Onlarla Berâber Olmamayı Tavsiye Ederek, Şöyle Buyurmaktadır:

 

nâr-ı ışk İle Yanup Kül Olmayan Nâdân'a Yuf,

ölmeden Evvel Ölüp Dirilmeyen Bî-cân'a Yuf.

 

kadrini Uşşâk-ı Hakk'ın Bilmeyüp Ta'n Eyleyen,

bed-kelâmu Bed-likâ Vü Bed-nefes Hayvâna Yuf.

 

zu'm Eder Ki Özi Yahşı Tâgiyândır Ehl-i ışk,

yuf O Tâgî'nin Özine Ettiği Tuğyâna Yuf.

 

mü'minin Budur Nişânı Ki Seve Mü'minleri,

ehli, Îmâna Adâvet Eyleyen Düşmana Yuf.

 

söyleyup Elfâz-ı Küfr-i Güldürür Nâs-ı Müdâm,

dinleyüp Ânın Kelamın Gülüşen Yârâna Yuf.

 

ger Gazâb Eylersen Kalmaz Anda Aslâ Akl-u-dîn,

bî-vefâ Vü Akl U Hem Bî-dîn Ü Bî-îmâna Yuf.

 

kârıdır Gamz U Nemîme Kizb Ü Sebb Ü İfk'ü Zem,

hak İçinde Fitne Îkâz Edici Fettâna Yuf.

 

öğredirler Anı Hassad Şeyhe Dahl Eyle Deyu

öğreden Hassade Hem Şeyhine Taş Atana Yuf.

 

îtirâzı Cenâb-ı Hakka Hem Cebrâile,

şeyhime Etmez Mi Ya Ol Âsî-i Rahmân'a Yuf.

 

asdıkâ'yı Fırka Fırka Eyleyûb İblîs Kişi,

ara Yerde Ceng-i Gavga Buğz-u-kin Koyana Yuf.

 

nan-ı Nîmet ıyş U Sohbet Hakkının İsyân Edip,

şol Kuduz Hayvan Gibi Her Gördüğün Kapana Yuf.

 

çün Âyân Oldu Bu Yüzden, Dostumuz Düşmanımız,

bize Dostluk Gösterip Gizlü Adû Olana Yuf.

 

isteyen Bizim Rızâmız Varmasun Hiç Yanına,

bize Rağmen Ol Sefîhin Yanına Varana Yuf.

 

etmeniz Anınla Ülfet, Ey Bizim Ahbâbımız,

pes Dedik Ol Münkire Yuf, Hem Ana Uyana Yuf.

 

hâsılı Anda Vefâ Yok, N'eyleriz Lâkin Ana,

taş Verüp Kuddûsî'ye Ur Deyü'ben Salana Yuf.

 

yine Birçok Şiirinde Allahü Teâlânın Rızâsını Taleb Etmeyi, Mal, Mevkî, Şöhret İle Dünyâya Ve Maddeye Âit Her Şeyin Sevgisini Kalbden Çıkarmayı Tavsiye Etmekte, Kalbde Yerleşmiş Sevgisi Olmayan; Mal, Mülk, Makam Ve Mevkînin De Bir Mahzuru Olmadığını Belirtmektedir. Ahmed Kuddûsî, İslâmı Tek Bir Bütün Olarak Görür. İslâmiyete Uyanı Ve İslâmın Yüceliğini Anlatmak İçin, Devrindeki Sağlam İdârecilerle Pâdişahları Birçok Defâ Methetmiş Ve Onlara İtâatı Tavsiye Etmiştir. Müslümanların Eğer Fitneye Uyup, Din Ve Devletine İhânet Etmezse, Yer Ve Gök Ehlinden Duâ Ve Yardım Alacaklarını, Şâyet Din Ve Devletine İhânet Ederlerse Zulüm Ve Belâlara Uğrayacaklarını Belirterek Şöyle Buyurmaktadır:

zulm Eylemez Nâsa Zerrece Hudâ,

lâyık Olduk Geldi Bize Bu Şifâ,

amele Göredir Herkese Cezâ,

taksîr İden Lâ-büd Cezâsın Bulur.

 

kalbinden Adâlet Merhamet Gitti,

pâdişâhı Bize Musallat Etti,

emr-i Hallâk İle Halkı İncitti,

anlamayan Onu Kul İtti Sanır.

 

uzattın Kat'et Sözün Kuddûsî,

uyandırmak Kasdın Pend İdip Nâsî,

vir Nefsine Öğüt Ey Kalbi Kâsî,

gözsüzleri Nice Edebilir Kör.

 

ahmed Kuddûsî, Farz, Vâcib Ve Sünnet Olan İlimleri Bilip, Kendisine Kâfi Olanını Öğrendikten Sonra, İlmi İle Amel Ederek, Allahü Teâlâyı Anmaya Devâm Etmeyi Bütün Eserlerinde Tekrarlamaktadır. Baş Olmak, Dünyâlık Elde Etmek Veyâ Halkı Başına Toplayıp, Onların Hürmet Ve Hizmetlerini Celbetmenin, İnsanı Şeytana Oyuncak Edeceğini Tekrar Tekrar Anlatan Ahmed Kuddûsî; Azâzil'i (şeytanı), Bel'âm Bin Baûrâ'yı, Bersisa'yı Ve Sahâbeden İken Dünyâlıklara Mağlûb Olan Sa'lebe'yi Anlatmaktadır. Allahü Teâlâya Kulluğu, Allahü Teâlânın Emri İçin Yapmayı, Yeterince İlim Ve Bilgiyi Kazanıp Farz-ı Ayn Olan Bilgileri Edinmeyi, Bu Şartların Kazanılmasından Sonra Da İhlâs İle Zikir, Fikir Ve Şükür İbâdetlerini Gücü Yettiği Nisbette Yerine Getirmeyi Tavsiye Etmektedir.

ahmed Kuddûsî, Kuddûsî Mahlasını Almasını Şöyle Anlatmaktadır.

ben, Daha Doğmadan Önce Ana Karnında İken, Kuddûs Kuddûs Diye Allahü Teâlâyı Zikr Ediyormuşum. Birgün Annem Babama Bu Durumu Söyleyince, Babam; "kimseye Söyleme Bu Oğlumuz Kemâl Sâhibi Olur İnşâallah." Demiş.

ahmed Kuddûsî Bu Durumu Şu Şiirinde De Anlatır:

 

kuddûs'a Mensûb Olmuşam,

kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!

hem O'na Meczûb Olmuşam,

kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!

 

bil Ana Rahminde Beni,

ki Etmişem Takdîs O'nu,

anam İşitmiştir Bunu,

kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!

 

on İkiye Erdi Yaşım,

aşk Oldu Yâr U Yoldaşım,

takdîs-i Hakk İdi İşim,

kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!

 

yiğirmide Ettim Hereb,

gezdim Hicâz'ı, Şam'ı Heb,

kuddûs'e Çektim Çün Nasab,

kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!

 

şevkiyle Oldum Bî Karar,

içimde ışık Odu Yanar,

kuddûs'e Etmişem Firâr,

kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!

 

çektim Sivâsından Eli,

buldum O'na Giden Yolu,

varsun Desün Münkir, Deli!

kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!

 

yetmiş, Dahî Üç Oldu Sin,

hayran Bana Hep İns Ü Cin,

kuddûs'e Kalbim Mutma'în,

kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!

 

tedbîr-i Dünyâ Bilmezsem,

arzû-yı Cennet Kılmazsam,

ağyâra Mensûb Olmazsam,

kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!

 

kuddûsî'yi Cezb Etti Ol,

ister O'na Her Dem Vusûl,

der Bilmeyip İz'an Usûl,

kuddûsî'yem! Kuddûsî'yem!

 

1849 (h. 1265) Senesi Cemâzilâhır Ayında Bor'da Vefât Etti. Vasiyeti Üzerine Eski Mezarlık'a Defnedildi. Aynı Gün Köylünün Biri Kırılan Saban Demirini Tamir Ettirmek Üzere Bor'a Geldiğinde Çok Kalabalık Bir Cemâatın Cenâze Namazına Hazırlandığını Görünce, Abdestini Tazeleyerek Cenâze Namazını Kılar. Hemen İşine Dönmek Niyetinde Olduğundan, Yakındaki Bir Demirci Dükkanına Girerek, Tamir Etmesi İçin Saban Demirini Ustaya Verir. Demirci, Ocağa Koyduğu Demirin Bir Türlü Kızarmadığını, Saatlerce Uğraştığı Halde Dövülecek Hale Gelmediğini Görünce Şaşkın Bir Halde Düşünceye Dalar. Bu Sırada Yakın Bir Tanıdığı Dükkana Girer. Demirci Durumu Ona Anlatır. O Da Köylüye; "sen Nerelisin, Bu Demiri Nereden Getirdin?" Diye Sorar. Köylü; "ben Filan Köydenim. Bu Demir, Dün Çift Sürerken Bir Kayaya Takılıp Kırıldı. Tamir Ettirmek İçin Bugün Buraya Getirdim. Şehre Girdiğimde Eşini Görmediğim Bir Cemâata Katılarak Cenaze Namazını Kıldıktan Sonra Doğru Bu Dükkana Geldim." Deyince O Kişi; "senin, Adını Sormadan Namazına İştirâk Ettiğin Büyük Evliyâ, Âşık-ı Hak Şeyh Ahmed Kuddûsî Hazretleriydi. Allahü Teâlâ, Değil Onun Namazını Kılanı, O Cenâzede Hazır Olan Âlet Ve Edevâtı Da Ateşten Muhâfaza Etmiştir." Der. Îmân Sâhibi Olan Bu Köylü, Yeni Bir Saban Alıp Köyüne Döner.

son Yıllarda Mezarlıkları Şehir Dışına Nakletme Hususundaki Genel Bir Karar Üzerine, Ahmed Kuddûsî Hazretlerinin Kabri Bugünkü Kabristandaki Ziyaretgâh Olan Yerine Nakledildi. Bu Nakil Esnâsında Halk Karşı Çıkmış İse De, Devrin Kaymakamı, Belediye Başkanı Ve Jandarma Komutanı Olaya Müdâhale Ederek, Ahmed Kuddûsî Hazretlerinin Kabrine Karşı Hoş Olmayan Bâzı Sözler Sarfedip, Edep Dışı Davranışta Bulundular. Hepsi Bir Belâya Mâruz Kaldılar. Kabr-i Şerîfi Yıkmaya Kimse Râzı Olmayınca Hapishaneden Getirilen Mahkûmlar, Kabri Yıktı. Bu Esnâda Orada Olan Jandarma Komutanı Kabrin Taşına Tekme Vurarak Kazın Diye Emir Verdiği Anda Yere Düşerek Beni Kurtarın Diye Bağıra Bağıra Öldü. Kabri Açtıklarında, Ahmed Kuddûsî Hazretlerinin Kefeninin Bembeyaz Duruyor Olduğunu Gördüler. O Anda Kabirden Çok Güzel Bir Koku Etrafa Yayıldı. Yine O Gün Hava Çok Sıcak İken, Semâ Âniden Bulutlanarak Yağmur Çiseleyip Serinlik Ve Ferahlık Hâsıl Oldu. Ahmed Kuddûsî Hazretlerinin Nâşı Yeni Kefene Sarılarak Bugünkü Kabrine Nakledildi.

taşlanmayınca

velî Olmaz Kişi Taşlanmayınca,

sivâ Endişesi Boşlanmayınca.

 

kemâle İremez Sâlik Dirîgâ,

bu Aşkın Oduna Haşlanmayınca.

 

söğütte Hiç Biter Mi Tatlu Elma,

yarılup, Sarılup Aşlanmayınca.

 

yiyemez Körpe Kuzu Dürlü Otu,

büyüyüp Gün-be-gün Dişlenmeyince.

 

ne Denlü Aklı Olsa Da, Kişinin,

okumaz Hocaya Başlanmayınca.

 

dahî Başlanmağıla Âlim Olmaz,

çalışup Dersine Düşlenmeyince.

 

sabî, Bâliğ, Hemen Âkil Olur Mu,

nice Yıllar Geçüp Yaşlanmayınca?

 

amel Çokluğuna Yok Îtibâr Hiç,

kulundan, Hâlıkı, Hoşlanmayınca.

 

bu Kuddûsîleyin Sen Olma Tenbel,

vücûd Bulmaz Bir İş, İşlenmeyince.

 

kuddûsî Divânı'ndan

 

ahmed Kuddûsî'nin Eserleri Şunlardır: 1) Dîvân-ı Kuddûsî, 2) Külliyât-ı Kuddûsî Efendi: bu Külliyât, Şu Eserlerden Meydana Gelmiştir: dîvân, Pendnâme, Vasiyetnâme, İcâzetnâme, Nesâyih-ı Ahmed Kuddûsî, Hazînet-ül-esrâr Ve Ganîmet-ül-ebrâr, Medâyıh Risâlesi, Muhtasar Tıbb-ı Nebevî, Mektuplar, çeşitli Konularda Arabça Risâleler.

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

kefenimi Nigde Bezinden Yapın

ahmed Kuddûsî Hazretlerinin Vasiyetnâmesi Şöyledir:

ey Evlâdım, Eşim, Akrabâ-ı Taallukatım! Size Vasiyet Ederim Ki: Allahü Teâlâya Ve Resûlüne Sallallahü Aleyhi Ve Sellem İtâat Edesiniz, Benim İçin Ağlamayasınız. Gece Vefât Edersem, Gasl Edip Sabah Nmazının Akabinde Birkaç Komşu İle Cenâze Namazımı Kılıp, Eski Mezâr'da Uygun Bir Yere Defnedin. Halka Zahmet Olmasın. Beni Medhetmeyin. Zîrâ Kabirde Bu Söylenilen Sıfatlar Sende Var Mıydı Diye Melekler Sorarlarmış. Hemen Duâ Ve İstigfâr Edin. Kur'ân-ı Kerîm Ve Tevhîd Okuyup, Rûhuma Hediye Edersiniz. Nasîhat Kitaplarımı Okuyup, Nasîhat Alasınız. İnşâallah Bana Ve Size Faydalı Olur. Beni Seven Talebelerim; Evlâdıma Nasîhat, Hüsn-i Nazar Ve Terbiye Etsinler. Nasîhatta Esrâr Ve Çok Faydalar Vardır. Zikr Ederken Allahü Teâlânın Emrine Yapışmak Niyeti İle Etmelidir.

kefenimi Niğde Bezinden Yapın. Cesedime Ve Kefenime Yazı Yazmayın. Kabristanda Tegannî İle Kur'ân-ı Kerîm Okuyarak, Oradaki Müslümanları Bıktırmayın. Allahü Teâlâ Benden Râzı Olur İse, Tegannîsiz Üç İhlâs-ı Şerîf Yeter. Allah Korusun Râzı Olmaz İse Her Biriniz Bir Hatm-i Şerîf Okusanız Fayda Vermez.

ilmi, Tâliplerine Ve Fukarânın Sâlihlerine Verin. Dostlarınızın Ne Kadar Kusurları Çok Olursa Da, Onlara Muhabbet Besleyin Ve İhsân Edin. Dervişlerin İslâm Dînine Uymayanlarından Uzaklaşın. Ekseri Sihir Ve Simyâ Kullanarak Herkesi Aldatıp, Mürşid-i Kâmiliz Derler. Kıyâmet, Yeryüzünde Âlim Var İken Kopmayıp, Câhil Üzerine Ve Allahü Teâlânın İsm-i Şerîfini Bilip Söylemeyen Kimselerin Üzerine Kopacakdır. Siz Bu Durum Karşısında Mağrur Olup, Nefsin Hevâsına Tâbi Ve Allahü Teâlânın Mekrinden Emîn Olmayasınız. İblis Ve Emsâlini Düşünesiniz. Sâlih Amel İşledikten Sonra Hamd Ve Şükür Etmeli. Beşeriyet Sebebiyle Günâh Sâdır Olur İse Hemenn İstigfâr Etmeli, Allahü Teâlânın Rahmetinden Ümîd Kesmemeli. Bu Vasiyetnâmemi Mümin Kardeşlere Gösteresiniz.

 

ölüm Var

cem' Eyleme Bu Cîfe-i Murdârı Ölüm Var,

kenz Etme Sakın Dirhem-ü-dînarı Ölüm Var.

 

şeddâd İle Nemrûd'u Ölüm Neyledi Fikr Et,

mahv Oldu Kamu Asker-ü Câhları Ölüm Var.

 

kârun İle Fir'avn'ı Düşün Var İse Aklın,

kurtaramadı Kenzleri Anları Ölüm Var,

 

zikr Eylese Çok Ölümü İnsan Uyanır Hemân,

der Nefsine Hiç İşleme Evzârı Ölüm Var.

 

kuddûs-i Miskîn Sözünü Tut, Sana Der Ki,

hak İsteyelim Neydelim Ağyârı Ölüm Var.

 

kuddûsî Divânı'ndan

 

kaynaklar

1) Osmanlı Müellifleri; C.1, S.150

2) Sicilli Osmânî; C.4, S.58

3) Kuddûsî Dîvânı

Yorumlar
Kod: WULZT