Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Ali Hâfız
  30 Mart 2018 Cuma , 23:26
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Türkiye evliyaları, Amasya evliyaları, Ali Hâfız

amasya'da Yetişen Velîlerden. 1892 Senesinde Bayburt'un Hart Köyünde Doğdu. Tahsîl Çağına Geldikten Sonra İlim Tahsîline Başlayarak Bayburt'ta Eşref Efendinin Derslerini Tâkib Etti. Sonra Hâfız İbrâhim Efendi'nin Talebesi Oldu Ve Ondan İcâzet, Diploma Aldı. İnsanlara Doğru Yolu Göstermek İçin Önce Amasya'nın İlyas Köyüne, Sonra Da Karasenir Köyüne Yerleşti. Burada Otuz Sene Kadar İmâmlık Yaptı. Bu Yüzden Amasya Civârında Karasenirli Ali Hâfız Olarak Tanındı. Ömrünün Sonlarına Doğru Şamlar Türbesinin Yanındaki Câmide İmamlık Yaptı.

güzel Ahlâkı, Yumuşaklığı, Merhameti İle Tanınan Ali Efendi, Senelerce Amasya Ve Köylerinde Yaptığı Sohbetlerle Sevenlerine Doğru Yolu, Güzel Ahlâkı Anlattı. Birkaç Defâ Tutuklandı İse De; "biz Siyâset İle Uğraşmayız. Biz İnsanlara Güzel Ahlâkı Anlatırız" Dediği İçin Serbest Bırakıldı. Kur'ân-ı Kerîm Okumanın, Allah İsmini Söylemenin Yasak Olduğu Dönemde, Amasya Ve Köylerinde İslâm Dînini Anlatarak Müslümanların Îmânını Korudu.

gözü Çok Yaşlı İdi. Ümmet-i Muhammed'e Olan Aşırı Merhametinden Çok Ağlardı. Âhirette Kurtulmaları İçin Çok Duâ Ederdi. Sohbetlerinde Ehl-i Sünnet Büyüklerinden Nakiller Yapardı. Kur'ân-ı Kerîmi Çok Güzel Okurdu. Talebeleri İle Baba-oğul Gibi İdi. "evlâdım Benim İle Sizin Aranızdaki Fark, Benim Yaşlı, Sizin Genç Olmanızdır." Derdi.

çok Cömertti. Bir Lokması Olsa Talebeleri İle Berâber Yemek İsterdi. Çocukları Çok Severdi. Onları Karşısına Alır, Tatlı Tatlı Sohbet Eder, Îzâhât Verirdi. Dünyâ Malına Hiç Değer Vermezdi. Maaşını Olduğu Gibi Hanımına Verirdi. Talebelerine, Sevdiklerine Hanımlarına Karşı Çok Yumuşak Davranmalarını, Onların Hukukunu İyi Gözetmelerini, Merhametli Olmaları Gerektiğini Sık Sık Anlatırdı.

ali Hâfız, Sohbetine Gelen Herkesin Seviyesine, Mesleğine, Aklına Göre Sohbet Ederdi. Sohbetine Gelenler Onu Severek Ayrılırdı. Birgün Başı Ve Kolları Açık Bir Hanım, Şamlar Türbesinde İken Ziyâretine Geldi. Amasya Târihi Üzerine Kendisinden Bilgi Öğrenmek İstedi. Ali Hâfız, İstenen Bilgileri Gayet Açık Ve Teferruatlı Bir Şekilde Anlattı. Hanım Çok Memnun Olup, Teşekkür Ederek Ayrıldı. Ayrılıp Giderken Orada Bulunan Bir Şahıs Arkasından Hafifçe Tükürdü. Bu Hareketi Gören Ali Hâfız Çok Üzüldü Ve; "neden Böyle Yaptın. O Da Allahü Teâlânın Kuludur. O Kadın Îmânlı İdi. Allahü Teâlâ Bizi Benlik Tuzağından Kurtarsın." Dedi.

talebelerinden Biri Vefât Etti. O Zâtın Çocukları Durumu Ali Efendi'ye Bildirmek İçin Bir Haberciyi Türbeye Yolladılar. Haberci Daha Türbenin Kapısına Geldiğinde Hoca Efendiyi Gördü Ve Bir Şey Söylemeden Ali Hâfız; "ziyâeddîn Efendi Vefât Etti. Onu Mu Haber Vermeye Geldin?" Diye Sordu. Haberci; "evet Efendim." Deyince; "hemen Geliyorum." Dedi.

ali Efendinin Üçüncü Oğlu Necâtî, Âni Rahatsızlıktan Hastâneye Kaldırıldı Ve Ameliyat Sonrası Kurtarılamayarak Vefât Etti. Vefât Haberini Vermek Üzere Bâzı Talebeleri Ali Hâfız'ın Yanına Gittiler, Fakat Bir Şey Söyleyemediler. Ali Efendi Onlara; "hepimizin Âkibeti Bu. Bundan Kurtuluş Yok. Necâtî'nin Vefât Ettiğini Niçin Söylemiyorsunuz?" Dedi. Orada Bulunanlar Hocalarının Bir Kerâmetini Daha Görmüş Oldular. Oğlunu Bizzat Kendisi Yıkayıp, Namazını Kıldırıp Defnetti.

ali Hâfız İle Aynı Devirde Gümüş Kasabasında Yaşayan Garip Hâfız (ibrâhim Hakkı) İsminde Bir Zât Vardı. Bu Zâtla Sık Sık Görüşürdü. Garip Hâfız İkindi Vaktine Kadar Ziyâretçi Kabûl Etmezdi. Birgün Ali Hâfız Talebeleri İle Garip Hâfız'ın Ziyâretine Gitti. Vakit İkindiden Önce İdi. Ali Hâfız, Kapıda Bekleyen Talebeye; "evlâdım! Garip Hâfız'a Geldiğimizi Haber Ver." Dedi. Talebe; "efendim Geleceğinizi Söyledi Sizi Bekliyor." Dedi. İki Zât Uzun Süre Sohbet Ettiler. Orada Bulunanlar Konuşulanlardan Hiçbir Şey Anlayamadılar. Zîrâ Onlar Birbirlerinin Derecesine Göre Konuşuyorlardı.

ali Efendide Nefes Darlığı Hastalığı Vardı. Yeşilırmak Kıyısında Yetişen Bir Bitkinin Yapraklarını Kıyar, Tütün Gibi Yapıp Sarar İçerdi. Birgün Nefes Darlığından Rahatsız Olup Yattığı Sırada, Talebeleri Ve Sevenleri Onu Ziyârete Geldi. O Hemen Ayağa Kalkıp Onlarla Sohbet Etti. Onun Bu Hâlini Gören Hanımı; "efendi! Ben Senin Hastalığına İnanmıyorum." Dedi. Ali Efendi De; "hanım... Hanım!.. Onlar Geldiğinde Allahü Teâlâ Bana Bir Şevk Veriyor, Hemen Ayağa Kalkıyorum, Sıhhat Buluyorum." Dedi.

talebelerinden Biri, Ali Hâfız'ı Görmeden Önce Elinde Saz, Köy Köy Dolaşıp, Saz Çalıp Söylüyordu. Bu Zât Birgün, Ali Efendinin İsmini Duyup, Onun Yanına Gitti. Aklında Arz Edeceği Bâzı Sualleri Vardı. Mütevâzî Şekilde Onu Karşılayan Ali Hâfız Onunla Sohbete Başladı. Söyleyeceklerinin Hepsini Unutan O Zât, Oradan Ayrılınca, Soracağı Sualleri Tekrar Aklına Geldi. O Zaman Ali Hâfız'ın Mübârek Bir Zât Olduğunu Anladı Ve Ona Talebe Olmak İstedi. Sonra; "efendim! Yalnız Ben Sazımı Bırakmam." Dedi. Ali Efendi De; "çalabilirsen Çal!" Dedi. Zamanla Sohbetlerin Tesiriyle Kalbinden Tamâmen Saz Sevgisi Çıktı. Çalmak İstedi İse De Çalamadı. Ali Hâfız, Teveccühleri İle Kalbinden O Nefsânî Sevgiyi Alıp Çıkardı.

talebeleri İle Birgün Sohbet Ederken, Talebeleri Gördükleri Rüyâları Anlattılar. O Sırada Bir Talebeye Sen Ne Gördün Diye Soruldu. O Talebe De Rüyâsında Güzel Sûrette Bir İnsan Görmüştü. Acabâ Peygamber Efendimiz Mi İdi? Diye Düşündüğünden, Gayr-i İhtiyârî; "ben De Resûlullah Efendimizi Gördüm." Dedi. Alihâfız Bir Başka Konuya Geçerek Sohbetin Havasını Değiştirdi. Sonra Resûlullah Efendimizi Rüyâda Nasıl Görüleceğini Anlattı; "ben Ömrümde Bir Kere Resûlullah Efendimizi Rüyâmda Gördüm. Allahü Teâlânın Resûlünü Gören Rahat Bir Şekilde Anlatamaz. O'nu Görmenin Aşkı İle İki-üç Gün Kendinden Geçer, Ağlar, Gözyaşı Döker. Rüyâmda Gördüğümde; "yâ Resûlallah! Dilde Var, Gönülde Yok." Dedim. O Mübârek Elini Uzattı Ve Öptüm. Bana; "sen Her Zaman Benimle Berâbersin."buyurdular." Dedi. Bunun Üzerine O Talebe Yaptığı Hatâyı Anlayarak Hemen Tövbe Etti.

şamlar Türbesinin Etrâfındaki Ağaçları, Bir Talebesi İle Dikti. Birgün Armut Fidanlarının Yan Sürgünlerini Budarken Yanında Bulunan Talebesine Dönerek; "evlâdım! Bu Yan Sürgünler Budandıkça Fidan Daha Çok Boy Verir. Tez Büyüyüp Meyve Verir.

 

zikr Eyle Her Nefes

kalpten Gitsin Kötü Heves.

 

müslüman Zikirle Kalpten Kötü İstekleri Kestikte, Kalpteki Îmân Nûru Kuvvetlenir, Meyve Verir. Bu Fidanları Buradan Sökelim, Şuraya Dikelim." Dedi. O Talebenin Îtirâz Etmek Hiç Âdeti Olmadığı Hâlde O Gün; "efendim! Burası İyidir." Dedi.ali Hâfız; "bu Fidanları Buradan Sökelim Şuraya Dikelim." Deyince, Talebesi Tekrar; "hocam Buranın Yeri İyidir, Etrafı Boştur." Dedi. Bunun Üzerine Ali Hâfız; "evlâdım! Allahü Teâlâ Yakında Vefât Edeceğimi Bildirdi. Benim Yerim Burasıdır. Vefât Ettiğimde Türbede Yatan Zâtın Akrabalarından İzin Alıp, Buraya Defn Edersiniz." Dedi. Fidanları Söküp Başka Bir Yere Diktiler. Aradan Bir Süre Geçince Rahatsızlanan Ali Hâfız, Doktor Getirilmesini İstedi. O Talebe Hocasının Yüzüne Doktora Neye Lüzum Der Gibi Bakınca; "allahü Teâlâ Sebepler Halk Eder. Sebebe Yapışmak Lâzım." Dedi. Doktor Gelip Muâyene Ettikten Sonra Bir Şey Yok Deyip Gitti. Gece Yarısına Doğru Kelime-i Şehâdet Getirerek Vefât Etti (1957). Vefât Ettiğinde Altmış Beş Yaşında İdi. Dediği Yere Defnedildi.

vefâtından Dört Sene Sonra Talebeleri Kabrini Yaptırmak İçin Açtılar. Bu Esnada Birkaç Kerpiç Düştü Ve İçerisini Gördüler. Nâşı Hiç Bozulmadan, Defnedildiği Günkü Gibi Duruyordu. Alnında Hafif Bir Ter Vardı. Bir Talebesi Başından Sakalına Kadar Sıvazladı. Kabir Yapıldıktan Birkaç Gün Sonra, Talebe Rüyâsında Ali Hâfız'ı Gördü Ve Ona; "âşık Beni İncittin." Dedi.

talebelerinden Biri Rahatsızlandı Ve Sol Göğsünde Bir Sancı Peydâ Oldu. Gece Rüyâsında Ali Hâfız'ı Gördü. Ali Hâfız Bir Beze Kahve Döküp, Yakı Gibi Göğsüne Sardı Sonra Onu Bir Güzel Yıkadı. Sabah Uyandığında Ağrı Ve Sızının Kalmadığını Gördü. Hocasının Bereketi İle Şifâya Kavuştu.

ali Hâfız Efendi Sohbetlerinde Buyururdu Ki:

"muhabbet Edene Muhabbet Edilir. Seven Sevilir. Unutmayan Unutulmaz."

"ömür Geçiyor. Gâfil Olmayın. Ömrü, Allahü Teâlânın Zikri İle Kıymetlendirin."

"büyükleri Tanıyan Bir Zâtın Merhametinden, Cömertliğinden, Yumuşaklığından, Güzel Ahlâkından Herkes İstifâde Etmelidir."

"peki Deyin, Îtirâzcı Olmayın."

sohbetlerinde Hocasından Nakille Buyururdu Ki:

"ölümden Korkuyor Ve Hazırlığımız Yok Diyorsak Ne Duruyoruz? Ne Yapacaksak Bir Ân Önce Yapalım. Yarın, Vakit, Fırsat Elverir Mi, Bunu Bilmiyoruz. Giden Günler Semâye-i Ömürden Gidiyor. Sonra Bu Sermâye Âniden Tükenir De Haberimiz Bile Olmaz!"

"nefsimizin Alıştığı Zevklerine Erişmek İçin Bizi Şeklen Olan Bir Pişmanlıkla Aldatıp Duruyor. Nefis Düşmandır. Düşman Sözüyle Hareket Etmek Akıl İşi Değildir."

"cebrâil Aleyhisselâm Dört Bin Senede İki Rekat Namaz Kıldı Ve; "benim Kıldığım Namaz Gibi Bir Namaz Kılan Var Mı?" Diye Düşündü. Bunun Üzerine Allahü Teâlâ; "muhammed Ümmetinin Her Türlü Kusurla, Noksanla Kıldıkları İki Rekat Namaz, İnd-i İlâhîde, Senin Kıldığın Bu İki Rekat Namazdan Daha Çok Hayırlı Ve Makbûldür. Çünkü Sana, Böyle Bir Namaz Kıl Diye Emretmedim. Onlara Emrettim Ve Mükellef Tuttum. Onların Emre Uymaları Sebebiyle Kıldıkları Ve Kılacakları Namaz Bana Çok Sevimli Ve Makbûldür." Buyurdu. İşte Emre Uymak Böyle Büyük Bir Şereftir."

"kalp Üç Şeyle Hayat Bulur: 1) Dünyâyı Sevmemek, 2) Allahü Teâlâyı Çok Zikretmek, 3) Allahü Teâlâya Yakın Olmak. Kalp Dört Şeyle Ölür: 1) Nefsin Arzû Ve İsteklerini Yapmak, 2) Şeytana Uymak, 3- Dünyâya Dalmak; Âhireti, Ölümü Unutmak, 4- Kötü Düşüncelere Sâhib Olmak."

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

belki  Orada Ekmek  Vardır

ali Hâfız Talebelerinin Evlerine Sohbet İçin Giderdi. Yine Bir Talebesinin Evine Gitmişti. Akşam İçin Evin Hanımı Yemek Hazırladı. Türkiye'de Yaşanan Sıkıntılı Günler Yüzünden, Evde Sofraya Konacak Ekmek Yoktu. Ali Hâfız, Evin Çocuğuna; "evlâdım, Yukarı Odadaki Dolabın Gözüne Bir Bakın. Belki Orada Ekmek Vardır." Deyince, Evin Hanımı Ve Çocuğu Edeben, Söz Dinlemek İçin Yukarı Odaya Çıkıp Açtıklarında, Dolabın, Fırından Daha Yeni Çıkmış Taze Ekmeklerle Dolu Olduğunu Gördüler. Alıp Sofraya Koydular. Herkes Karnını Doyurdu. Ev Sâhibi Bunun Hocasının Bir Kerâmeti Olduğunu Anladı.

 

kaynaklar

1) Sohbetnâme

Yorumlar
Kod: PMFTM