evliyânın Büyüklerinden. İsmi, Ali Bin Abdülmelik Hüsâmeddîn Bin Kâdı Hân El-kâdirî Eş-şâzilî'dir. Lakabı, Alâüddîn'dir. Müttekî Diye Meşhûrdur. Babası, Hindistan'daki Canpur'dan Burhanpûr'a Geldi. Babası Da İlim Sâhibi Olup, Şâh Bâcîn-i Çeştî'nin Talebesidir. Ali Müttekî, 1483 (h.888) Senesinde Doğdu.
yedi-sekiz Yaşlarında İken, Babası Burhanpûr'da Vefât Etti. Babasının Vefâtından Sonra Bir Müddet Ticâretle Uğraşıp, Çok Para Kazandı. Ticâretle Meşgûl İken, Allahü Teâlânın Hidâyet Buyurması İle Dünyâ Malının Geçiciliğini Anladı. Şeyh Abdülhakîm Bin Şâh Bâcîn-i Çeştî'nin Sohbetine Kavuştu. Çeştî Büyüklerinin Yolundan Feyz Aldı. Bundan Sonra Da Tasavvufda Yükselmek İçin Mültan Tarafına Gidip, Şeyh Hüsâmeddîn Müttekî'nin Sohbetiyle Şereflendi. Onun Sohbetinin Bereketiyle, İlim Ve Tasavvuf Yolunda ilerledi. İki Sene İçinde beydâvî Tefsîri'ni Ve ayn-ül-ilim kitabını Onun Huzûrunda Okudu. Mekke Ve Medîne'ye Gidip, Şeyh Ebü'l-hasan Bekrî'nin Sohbet Ve İlim Meclislerinde Bulunup, Talebelerinden Oldu. O Sırada Mekke Ve Medîne'de Bulunan Diğer Âlim Ve Velîlerle De Görüşüp, Onlardan İstifâde Etti. Şeyh Muhammed Bin Muhammed Sehâvî'den, Kadirî Ve Şâzilî Yollarından Hilâfet, Talebe Yetiştirme İzni Aldı. Bir Müddet Mekke-i Mükerremede Kaldı. İbâdet, İlim Öğretmekle Ve Tasavvufla Meşgûl Olup, İnsanlara Doğru Yolu Gösterdi. Ayrıca Hadîs Ve Tasavvuf İlimlerinde Kıymetli Kitap Ve Risâleler Yazdı. Resûlullah Efendimizin Sünnet Ve Hadîslerini Araştırması, Hayâtının Sonuna Kadar Devâm Etti. Gece-gündüz Hadîs Kitaplarının Te'lif, Tashih Ve Karşılaştırmasıyla Meşgûl Olurdu.
incelikleri Anlamada, Gizli Ve Derin Mânâları Bulup Çıkarmada O Dereceye Geldi Ki, Hâlini, O Şerefli Ve Mübârek Beldede Bulunan Âlimler Hayretle Takdîr Ederlerdi. Zamânında, Fakîhlerin Büyüğü Ve Mekke Âlimlerinin Baş Tâcı Ve Hadîs Ve Fıkıh İlimlerinde Üstâd Olan İbn-i Hacer Askalânî Hazretleri Bile, Bâzı Hadîs-i Şerîflerin Mânâsını Anlamada Güçlük Çekip Tereddüde Düştüğü Zaman, Ali El-müttekî Hazretlerinin Fıkıh Bâblarına Göre Tasnîf Ettiği İmâm-ı Süyûtî'nin Cem'ul-cevâmi Adlı Eserinde, O Hadîs-i Şerîfi Hangi Bâba Koyduğuna Bakar, Böylece Karîneye, Sözün Gelişine Göre Ve Kıyâs İle Onun Mânâsını Anlardı. İbn-i Hacer Askalânî, Çok Defâ Kendisini Alimüttekî Hazretlerine Nisbetle Talebe Gibi Görür Ve Biz Onun Talebesiyiz Derdi. Sonra Alimüttekî Hazretlerine Tasavvuf Yolunda Tâbi Olup, Hilâfet Hırkasını Giydi. Alimüttekî, İlmiyle Amel Eden, Çok İbâdet Edip Şüpheli Ve Haramlardan Sakınan Ve Evliyânın Meşhûrlarından Bir Zât İdi.
ali Müttekî Hazretleri, Hayâtını Devâm Ettirecek Kadar Çok Az Bir Şey Yer, Mümkün Olduğu Kadar İnsanlardan Ayrı Ve Uzak Kalırdı. Çok Az Konuşur Ve Çok Az Uyurdu. Müslüman Cinler Gelip Ondan Ders Alırlar Ve Nasîhatlerini Dinlerlerdi.
onun Talebelerinden Biri, Resûlullah Efendimizi Rüyâda Gördü Ve Dedi Ki: "yâ Resûlallah! Bu Zamânın En Fazîletlisi Kimdir?" Resûlullah Efendimiz De; "senin Hocandır." Buyurdu. "sonra Kimdir?" Diye Sorunca; "hindistan'da Bulunan Muhammed Bin Tâhir'dir." Buyurdu. Sonra Rüyâsını Hocası Ali Müttekî'ye Anlatmak Üzere Geldiğinde, Rüyâsını Anlatmadan Önce, Ali Müttekî Hazretleri; "senin Gördüğün Rüyâyı Ben De Gördüm." Buyurarak Rüyâsını Anlattı.
birisi Suyun Temizliği Husûsunda Vesveseli İdi. Her Çâreyi Denedikleri Hâlde, Bu Hâlden Kurtulamadı. Ali Müttekî Birgün Bir Evi Teşrif Etmişlerdi. Vesveseli Şahıs Da Orada İdi. Ali Müttekî Bir Tasla İbrik İstedi. Başındaki Başlığı Üç Defâ Yıkadı Ve Bu Suyu Yere Döktü. Başlığını Dördüncü Defâ Yıkayıp Onu Dökmedi Ve O Şahsa Dönerek; "bu Gâyet Latîf Bir Sudur. Bunda Şüphe Etmek Vesvesedendir. Vesvese İse Şeytanın İşidir. Bu Suyu İçin. Kendinizde Şüpheye Hiç Fırsat Vermeyin." Dedi. O Şahıs Ali Müttekî'nin Sözü Üzerine O Suyu İçti. Kalbinde Hiç Vesvese Kalmadı.
ali Müttekî 1566 (h.974) Senesinde Mekke-i Mükerremeye Gitti. Sıhhati Yerinde İdi. Kendisini Ziyârete Gelenlere Buyurdu Ki: "şöyle Bir Kimse Düşünün: Ölümü Tatmış, Ölümden Sonraki Şeyleri, Başa Gelecekleri Görmüş, Sonra Allahü Teâlâ Tekrar Onu İkinci Defâ Dünyâya Göndermeyi Dilemiş Ve Göndermiş. Böyle Bir Kimse Hiç Ölümden Gâfil Olur Mu? Ölümü Hiç Unutur Mu? İşte Bu Fakîr De O Kimse Gibi Ölümden Gâfil Ve Unutmuş Değilim." Bir Süre Sonra Rahatsızlanan Ali Müttekî Yanındakilere; "ölüm Ânında Bende Görülen Sekerât, Şuuru Kaybetme Ve Şiddetli Haller, Kutubluğumun Îcâbıdır. Bu Haller, Derecenin Yükseltilmesi İçindir. Şâyet Vefât Ânımda Bende Sekerât Ve Şiddet Halleri Görürseniz, Hakkımdaki İyi Îtikâdınız, İnancınız Azalmasın. Şehâdet Parmağımızı Zikr Hareketine Muvâfık Olarak Hareket Ettiğini Gördüğünüz Zaman Biliniz Ki, Rûhumuz Henüz Bedenimizdedir. Hareket Kesilince Rûhumuzun Kabzolunduğunu Biliniz." Buyurdu. Vefâtına Yakın Buyurduğu Gibi Onda Cezbe, Kendinden Geçme Halleri, Hareketlerinde Ve Davranışlarında Değişiklikler Görüldü. Başı Abdülhak-ı Dehlevî'nin Dizinde İdi. Abdülhak Dehlevî'ye Şâirin Şiirini Oku Dedi. O Hangi Şiiri İstediğini Anlayıp;
gözlerim Hiç Görmedi Aslâ Senden Güzeli
ne Güneşi, Ne Ayı, Ne Periyi Ne Hûrîyi.
beytini Okudu. Bu Sırada Ali Müttekî'yi Bir Hâl Kapladı. Yüksek Sesle; "oku Oku!" Buyurdu. Abdülhak Dehlevî Birkaç Defâ Okudu. Ondan Sevgi Ve İlâhî Muhabbet Sözleri Geliyordu. Vefâtı Yaklaştığı Vakit, Yalnız Şehâdet Parmağı Zikreder Şekilde Hareket Ediyordu. Vücudunun Diğer Organlarında His Ve Hareket Yoktu. 1567 (h.975) Senesi Bir Seher Vakti Vefât Etti. Mekke'deki Cennet-ül-muallâ Kabristanına Defnedildi.
şeyh Ali Müttekî Hazretlerinin Vefâtından On İki Veya On Dört Sene Sonra, Kardeşinin Oğlu Ahmed Vefât Etmişti. Onu, Ali Müttekî Hazretlerinin Yanına Defnetmek İstediler. Bu Sebeple Ali Müttekî Hazretlerinin Kabrini Açtıkları Zaman, Mübârek Vücûdu Çürümemiş, Kefeniyle Tertemiz Duruyor Gördüler. Hâlbuki, Mekke Toprağı Ölüyü Üç-dört Ay İçerisinde Çürütürdü.
abdülhak-ı Dehlevî, Bir Zaman Mekke-i Mükerremede İdi. Şeyh Alimüttekî'nin Talebelerinden Abdülvehhâb'ın Hizmetinde Ve Sohbetinde Bulunuyordu. Zaman Zaman Ali Müttekî Hazretlerinin Kabrini Ziyâret Ederdi. Birgün Ziyârette Hâlini Arzedip, Kendilerinden Sevindirici Bir Haber İstedi. Bir Gece Rüyâda Gördü Ki, Şeyh Hazretleri Makâmında Bir Dîvanda Oturmuş, Kendisi De Huzûrunda Ayakta Duruyordu. Ona Hâlini Şöyle Arzetti: "talebeniz Şeyh Abdülvehhâb'ın Sohbetinde Bulunuyorum. Fakîri Ona ısmarlayınız Da, Bana Daha Çok İltifât Ve İnâyet Buyursun. Bu İsteğimi Kabriniz Başında İken De Arz Etmiş İdim!" Söylediklerimi Dinledikten Sonra; "merak Etmeyin, İnşâallahü Teâlâ Maksadınız Hâsıl Olacaktır." Buyurdu.
ali Müttekî Hazretleri, Hayâtı Boyunca Bir Çok Kıymetli Eserler Yazdı. Eserlerinin Sayısı, Arabî Ve Fârisî Olmak Üzere Yüzü Aşkındır. İlk Olarak Yazdığı Eseri mübeyyin-i Tarîk risâlesidir. Bu Eseri Yazmaya İlhâmla Emr Olundu. mecmûa-i Hükm-i Kebîr, faydalı Ve Kıymetli Bir Eseri Olup, Bütün Tasavvuf Kitaplarında Yazılanların Hülâsasıdır. İmâm-ı Süyûtî Hazretlerinin kitâb-ül-arf-il-verdî Fî Ahbâr-il-mehdî, Cem'ul-cevâmi', ıkd-üd-dürer Fî Ahbâr-il-mehdiyy-il-muntazar adlı Eserlerindeki Hadîs-i Şerîfleri Tasnîf Ederek Yazdığı el-burhân Fî Alâmât-il-mehdî-yi-âhır Zamânadlı Kıymetli Eserinde, Âhir Zamanda Mehdî Aleyhisselâmın Geleceğini Uzun Anlatmaktadır.
diğer Eserlerinden Bâzıları Şunlardır. 1) Kenz-ül-ummâl Sünen-ül-akvâl Vel-ef'âl, 2) Muhtasar-ı Kenz-ü-ummâl, 3) Minhâc-ül-ummâl Fî Sünen-il-akvâl, 4) El-mevâhib-ül-âliyye Fil-cem'i Beyn-el-hükm-il-kur'âniyye Vel-hadîsiyye, 5) Cevâmi'ul-kelîm Fil-mevâiz-il-hikem, 6) İrşâd-ül-irfân Ve İbâret-ül-îmân, 7) El Burhân-ül-celî Fî Ma'rifet-il-velî, 8) Er-rakk-ul-merkûm Fî Gâyât-il- Ulûm, 9) Telhîs-ül-beyân Fî Alâmât-il-mehdî Âhır Zaman, 10) El-hikem, 11) Muhtasar-ün-nihâye; imâm-ı Cezerî'nin Hadîs-i Şerîf Lügatı Olan en-nihâye Fî Garîb-il-hadîs adlı Eserinin Hülâsasıdır. 12) Ni'am-ül-mi'yâr Vel-mikyâs Li Ma'rifet-il-merâtib-in-nâs, 13) Er-rütbet-ül-fâhire Fî Nesâih-il-mülûk, 14) El-unvân Fî Sülûk-ün-nisvân, 15) Hidâyetü Rabbî İnde Fakd-il-mürebbî.
kerâmet Ve Menkîbeleri
üç Şartım Var
birgün Vezirlerden Birisi, Ali Müttekî'yi; "fakirhânemize Teşrîf Etseniz." Diyerek Ziyâfete Dâvet Etti. Maksadı Onun Teşrîfi İle Bereketlenmek İdi. Bu Tür Yemeklerden Hoşlanmayan, Yediği Lokmaların Helâl Olmasına Çok Dikkat Edenalimüttekî; "beni Mâzur Görünüz. Buradan Da Size Duâ Ederim. İnşâallah, Allahü Teâlâ Size Bereket İhsân Eder." Dedi. Fakat O Şahıs Çok ısrar Edince; "peki Geleyim. Fakat Üç Şartım Var. 1) Nereye İstersem Oraya Oturacağım. Bana Daha Yukarıya Otur! Boş Yere Otur Diye Teklîf Etmeyeceksin. Vezir; "öyle Olsun. Zâtı Âliniz Nereyi İsterse Oraya Otursunlar." Dedi. 2) Bunu Yiyiniz, Yahut Şunu Yiyiniz Diye Sözlerde Bulunmayınız. Ben Ne Hoşuma Giderse Onu Yiyeyim. 3) Ne Zaman İstersem Kalkıp Gideyim. Bu Sırada "biraz Daha Otursanız." Denilmesin." Buyurunca, Vezir Bu Şartları Kabûl Etti. Ali Müttekî; "yarın Gelirim İnşâallah." Diye Söz Verdi. Ertesi Gün Olunca, Ali Müttekî Dâimâ Yanında Taşıdığı Torbasına Bir Parça Ekmek Koyup, Vezirin Evine Gitti. Yemek Yenilecek Odanın Hemen Kapısının Yanına Oturdu. Hâlbuki Vezir, Yemek Sofrasını Çok Mükemmel Hazırlatmıştı. Ali Müttekî'ye Bir Yer Göstererek; "buraya Oturunuz!" Dedi. Bunun Üzerine Alimüttekî; "ben İstediğim Yere Otururum Demedim Mi?" Buyurdu. Vezir Bir Şey Diyemedi. Sonra Ali Müttekî; "çabuk Olunuz Vakit Dardır." Deyince, Yemek Hemen Getirildi. Ali Müttekî Torbasından Çıkardığı Kuru Ekmeği Yemeye Başladı. Vezir, Hazırlanan Yemeklerden Yemesini İsteyince; "unutmayınız Ki, İstediğimden Yememe Müsâade Edecektiniz." Buyurdu. Bir Süre Sonra Vedâ Ederek Oradan Ayrıldı. Son Şartı Gereğince Vezir Bir Şey Diyemedi.
kaynaklar
1) Mu'cem-ül-müellifîn; C.7, S.59
2) Şezerât-üz-zeheb; C.8, S.379
3) Keşf-üz-zünûn; S.561, 597, 675, 1989.
4) Esmâ-ül-müellifîn; C.1, S.746, 747
5) El-a'lâm; C.4, S,309
6) Nûr-us-safîr; S.283
7) Ahbâr-ül-ahyâr; S.263
8) Brockelmann; Sup-2, S.518
9) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.13, S.298
10) Zafer-ul-velîh; C.1, S.315
11) Hazînet-ül-asfiyâ; C.1, S.429
12) Persian Literature; C.2, S.979
13) Brockelmann; Sup-2, S.518, Gal-2, S.384
14) Sefînet-ül-evliyâ; S.191