Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Ankaravî İsmâil Rusûhî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:29
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Türkiye evliyaları, İstanbul evliyaları, Ankaravî İsmâil Rusûhî

anadolu'da Yetişen Büyük Velîlerden. Babasının İsmi Ahmed'dir. İsmi İsmâil, Lakabı Rusûhî'dir. Ankaravî Diye Meşhur Oldu. Ankara'da Doğdu. Doğum Târihi Belli Değildir.

ilk Tahsîlini Doğum Yeri Olan Ankara'da Yaptı. Aklî Ve Naklî İlimleri, Zamânının Âlimlerinden Okudu. Arapça Ve Farsça Öğrendi. Din Ve Fen İlimlerini Öğrendikten Sonra Tasavvufa Yöneldi. Bayrâmiyye Yoluna Girip Feyz Aldı. Tasavvuf Derecelerinde Yükseldi. Hocası Tarafından İnsanlara Allahü Teâlânın Dînini Ve Sevgili Peygamberimizin Güzel Ahlâkını Anlatmakla Vazîfelendirildi. Halvetiyye Yolunda Da İcâzet Alıp, İnsanlara İlim Öğrettiği Sırada Gözlerinden Rahatsızlandı. Rahatsızlığından Dolayı Okuyup Yazamaz Oldu. Göz Hastalıkları Tabiplerine Mürâcaat Edip, Bilinen Bütün Sebeplere Yapıştıysa Da Bir Çâre Bulamadı. Gün Geçtikçe Gözündeki Rahatsızlık Şiddetleniyordu. Bu Esnâda Kalbine, Allah Adamlarından, Merhamet Kaynağı, Mânevî Bir Tabîb Bulması Lâzım Geldiği Doğdu. Dünyâ Penceresi Gözüne Çâre Bulacak Bir Allah Adamını Aramak İçin Konya Tarafına Doğru Yola Çıktı. Yolculuğu Sırasında, Önemli İhtiyaçlarını Temin Edebilmek için; "çalışıp Kazananı Allahü Teâlâ Sever." hadîs-i Şerîfi Hükmünce, Kendine Göre Ticâretle Uğraşıyordu. Ayrıca Uğradığı Yerlerdeki Âlimleri De Ziyâret Âdeti İdi. Konya'ya Vardığında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin Torunlarından Ve O Sırada Mevlevî Şeyhi Olan Çelebi Bostan Efendiyi Ziyâret Etti. İlk Karşılaştıklarında Rahatsızlığı İle İlgili Olarak mesnevî'den Şiirler Okuduktan Sonra; "gözünün İyi Olması, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin mesnevî'sini Şerhetmenizin Hediyesi Olacaktır. O Halde Sizin Mesnevî'yi Şerh Etmeniz Lâzımdır. Bu Sûretle Gamınız Gidecek, Gözünüzde İyileşme Olacaktır." Diye Müjdeledi.

ismâil Ankaravî, Bu Müjdeye Sevinerek Çelebi Bostan'ın Talebesi Oldu. Bu Arada Gözlerinin Ağrısı Hafifledi. Kısa Zamanda Çelebi Bostan'ın Sevgisine, Teveccühlerine Kavuştu. Bir Süre Sonra Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin Mânevî İşâreti Üzerine Hocası Tarafından Galata'daki Mevlevî Dergâhına Şeyh Tâyin Edildi. Burada İsmâil Ankaravî Bir Taraftan İnsanlara Doğru Yolu Anlatıyor, Bir taraftan Damesnevî'yi Şerh Ediyordu. Şerhe Başladığında Gözünde Biraz Açılma Oldu. Tamamladığında Tamâmen Açıldı. Allahü Teâlânın İzni İle O Hastalığı Büsbütün Geçti. İsmâil Ankaravî, Bu Şerhinde mesnevî'nin Derin Ve Anlaşılması Zor Mânâlarını Açıkladı. Bu Şerhin Önsözünde; "bu Şerhi, Baş Gözümün Ve Kalp Gözümün Açılmasına Devâ Yapan, Ummadığım Yerden Yardım Ve İhsânı İle Rızıklandıran, Zâhirî, Görünen, Bilinen Sebeplere Beni Muhtâc Etmeyen Ve Beni Hâl Sâhibi Kılan Allahü Teâlâya Hamdolsun" Demiştir.

zamânın Sultânı Dördüncü Murâd Hana, Tarîkat Erbâbı Kötülenmiş, Onların Bâzı İşlerinin Yasaklanması İstenmişti. Sultan Yalnız Böyle Söyleyenlerin Sözleriyle Hareket Etmeyip, Zamânın Tasavvuf Ehli Âlim Ve Fazîletli Kimselere De Tarikatla İlgili Hususları Sorup Cevap İstemişti. Bunlar Arasında İsmâil Ankaravî De Vardı. O Da Üç Gün İçinde Yirmi Sayfalık Bir Risâle Yazıp Arzetti. Cevaplar, Şeyhülislâm Yahyâ Efendi Ve Diğer Zamânın Önde Gelen Âlimleri Tarafından İncelenip Uygun Görüldü Ve Pâdişâh Tarafından Da Kabûl Edildi. Böylece Onların Vesîlesi İle Tasavvuf Ehli, Sıkıntıdan Kurtuldu. Azîz Mahmûd Hüdâî Onun Bu Cevaplarını Beğenip; "allahü Teâlâ, Muhâliflere Karşı Rusûhî'nin Ayağını Sağlam Ve Sâbit Eylesin. Onların İnat Damarlarını Kesmekte Söz Kılıcını Keskin Eylesin. Muhâlifleri Susturmakta Mızrağını Tesirli Eylesin. Zamânımızda Tasavvuf Ehline Karşı Olanlarla Onun Cihâdı Olmasaydı, Onların Eli Hak Tâliplerine Uzanır, Zarar Verirdi. Doğru Yolda Olanlarla Olmayanları Birbirinden Ayırmak Zor Olurdu. Allahü Teâlâ Onun Delillerinin Oklarını En Doğru Hedefe İsâbet Ettirdi." Diye Medhetti.

ismâil Ankaravî'nin Dergâhının Civârında Bir Bakkal Dükkanı Vardı. Bir Akşam Vakti Bakkal Sâhibi Yûsuf Efendi Dükkanını Kapayacağı Sırada Dükkana Gâyet Yakışıklı Ve Kendini Mânevî Hâl Kaplamış Bir Genç Girdi. Genç Kendisinden Geçmiş Ve Ne Yaptığının Farkında Olmadığı İçin, Bakkal Genci Kovmaya Hazırlanırken, Ansızın Dükkan Kapısı Sarsılarak Açıldı, İsmâil Ankaravî Göründü Ve; "bu Bîçâre, Allah Adamlarının Dergâhı Civârına Îtimâd Edip, Güvenip Geldi Ve Bu Dükkana Sığındı. Ev Sâhipliği Ve İnsanlık Kâidesince Sakın Ona Dokunmayasın. Sakın Hâneni Harâb Etmeyesin." Diye Îkâz Ettikten Sonra Kayboldu. Böylece Hem Genç Bakkalın Hışmından, Hem De Bakkal Gönül Kırmaktan Kurtuldu. Fakat Bakkal, İsmâil Ankaravî'nin Heybetli Teveccühlerinin Tesiriyle Altı Ay Yatakta Yattı. Çok Tövbe Ve İstiğfar Etti. Sıhhat Ve Âfiyete Kavuşunca Bütün Malını Dergahdaki Talebelere Sarf Etti. İsmâil Ankaravî'ye Talebe Olmakla Şereflendi. Çileli Bir Hizmetten Sonra, İcâzet Aldıysa Da, Vefâtına Kadar Hocasının Hizmetinden Ayrılmadı.

ismâil Ankaravî'nin Dergâhına Talebe Olmak İçin Birisi Geldi. İsmâil Ankaravî Ona İstihâre Yapmasını Söyledi. O Şahıs İstihâre Şartlarına Elinden Geldiği Kadar Riâyet Edip Yattı. Ancak, O Gece Peşipeşine Birkaç Defâ İhtilâm Oldu. Sabah Olunca, İstihâresi Soruldu. Hayâ Ve Utancından Hâlini Beyâna Cesâret Edemedi. Şaşkınlık Ve Suskunluğunu Gören İsmâil Ankaravî; "o Sâdık Âşık, Büyüklerin Rûhâniyetinin Yardımı İle Başkalarının Riyâzet Ve Çalışma İle Yirmi Senede Geçtiği, Aştığı Engeli O Bir Gecede Geçti Ve Şehvet Kirinden Temiz Oldu." Diye Müjdeledi. Bu Sûretle Onu Talebeliğe Kabûl Etti. Ona Nazar Ve Teveccüh Ederek Yüksek Derecelere Kavuşturdu. Ona Derviş-i Afîf Diye Hitâb Etti. O Da Bu İsimle Meşhûr Oldu.

ismâil Ankaravî, İlmiyle Âmil, Fazîlet Sâhibi Bir Zât İdi. Allahü Teâlânın Emirlerine Uyar Ve Yasaklarından Titizlikle Sakınırdı. Allahü Teâlâya Çok İbâdet Eder, Dünyâ Malına Kıymet Vermezdi. Zamanındaki Devlet Adamları Kendisini Sever, İlmini Takdir Eder, Hürmette Kusûr Etmezlerdi. İlim Ehli Ve Sevenleri İle Sohbetlerde Bulunur, Sohbeti, Yalnızlığa Tercih Ederdi. İnsanlar Arasına Karışıp, Allahü Teâlânın Dînini Anlatmayı, Bir Köşeye Çekilip İbâdet Ve Tâatle Meşgûl Olmaktan Üstün Tutardı. Birçok İlimlerdeki Yüksek Derecesi Yanında Şâirliği De Olan İsmâil Ankaravî, Şiirlerinde Rusûhî Mahlasını Kullanırdı. İsmâil Ankaravî'nin Her Zamanki Âdetleri Şöyle İdi: Sabahleyin Allahü Teâlânın İsm-i Şerîfleri İle Zikirden Sonra, Talebelerine Ders Verir, Din Bilgileri Öğretirdi. Sonra Kitap Yazmakla Meşgûl Olurdu.

ismâil Ankaravî Hak Ve Hakîkat Yolunda Bulunmak Gerektiğini Şöyle Anlatır:

"resûlullah Efendimizden Abdullah Bin Mes'ûd Hazretleri Şöyle Naklediyor: "resûlullah Efendimiz Bize, Doğru Bir Çizgi Çizdi ve; "bu, Allahü Teâlânın Yoludur." buyurdu. Sonra Bu Çizginin Sağından Ve Solundan Çıkan Çizgiler Çizip; "bu Yolların Her Birinde Şeytan Vardır Ve Kendine Çağırır."buyurdu Ve; "doğru Yol Budur. Bu Yolda Olunuz. Fırkalara Bölünmeyiniz." meâlindeki En'âm Sûresi 53. Âyet-i Kerîmeyi Okudular."

resûlullah Efendimizin Yolu Tevhîd, Birlik Ve Muhabbet Yoludur. Onun İçin Birçok Âlim Ve Evliyâullah; "insanı Doğru Yoldan Ayıran, Sapıklığa Götüren Yollardan Çok Sakınınız. Biliniz Ki, Orta Yol Daha Hayırlıdır." Demişlerdir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî De Bu Konuda; "herkes Gücü Yettiği Kadar, Hak Yoldan Ayrılmadan Çok Sakınıp, Sırât-ı Müstekîm Üzere Olmalıdır." Buyurmuştur. Fahreddîn-i Râzî De Sırât-ı Müstekîmi Tefsîr Ederken Buyuruyor Ki: "allahü Teâlâ Niçin Sırât-ı Müstekîm Buyurdu Da Sebîl-i Müstekîm Buyurmadı. Çünkü Sırât Lafzı, Cehennem'deki Sırâtla İlgilidir. Öyle Ki, İnsan Bu Dünyâda Olan Sırâtta, Korku Ve Ümid Üzere Bulunmalıdır." Bir Kısım Müfessirler De "sırât İkidir; Biri Dünyevî, Dünyâ İle, Diğeri Uhrevî, Âhiretle İlgilidir. Dünyâda Olan Sırât; Allahü Teâlânın Kur'ân-ı Kerîminde Ve Peygamber Efendimizin Hadîs-i Şerîflerinde Buyurduklarını Ehl-i Sünnet Âlimlerinin Tefsîr Ederek Bildirdiği Doğru Yoldur. Uhrevî, Âhiretle İlgili Sırât İse, Hadîs-i Şerîflerde Bildirildiği Gibi Bütün İnsanların Üzerine Sevk Edildiği, Cehennem Üzerine Kurulan Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin, Köprüdür. Abdullah Bin Mes'ûd'dan Rivâyet Edilen Hadîs-i Şerîfte, Resûlullah Efendimiz Buyurdular ki: "cehennem Üzerine Kıldan İnce Kılıçtan Keskin Olan Sırât Köprüsü Kurulur. Bu Köprüden, Bir Kısım İnsanlar Şimşek Gibi, Bâzısı Fırtına Gibi Geçer. Bir Grup İnsan Da Kuş Uçar Gibi, Bir Fırka Atlı Gibi, Bir Zümre Piyâde Gibi Geçer. Bir Cemâat Da, Ateş Onların Yüzlerini Yalar."

ismâil Ankaravî Hayâ İle İlgili Bir Soruya Şöyle Cevap Verdiler:

"bir Gün Peygamber Efendimiz Eshâbına Buyurdu Ki: "eshâbım! Allahü Teâlâdan Tam Bir Şekilde Hayâ Ediniz." eshâb-ı Kirâm Dediler Ki: "yâ Resûlallah! Bizim Hepimiz Allahü Teâlâdan Utanırız." Peygamber Efendimiz Buyurdu Ki: "hayâ Bu Değildir. O Kimse Ki Allahü Teâlâdan Tam Bir Şekilde Hayâ Eder. Gözünü, Kulaklarını Ve Diğer Uzuvlarını Haramlardan, Bâtınını Ve Fercini(edeb Yerini) haram Ve Zinâdan Korur, Ölümü Hatırlar, Âhireti Diler, Dünyânın Süs Ve Zînetlerini Terk Eder İse, Hakîkatte Bu Kimse Allahü Teâlâdan Hayâ Etmiştir." hayâ Güzel Bir Huydur Ki Dînimizce İyi Olduğu Bildirilmektedir. Hakdan Ve İnsanlardan Hayâ Etmelidir. Hayâ Edilmeyen İşte Hayır Yoktur."

ismâil Ankaravî Ömrü Boyunca İyiliği Emr Edip, Kötülükten Sakındırmaktan Geri Durmadı. Bu Hususlardaki Nasîhatleri Şöyle Oldu:

hazret-i Ali Buyurdu Ki: "doğru Bildiğini Söylemek, Susmaktan Daha Hayırlıdır. Günahkâr İnsanlara Günah Ve Haramların Kötülüğünü Anlatmamak, İyilik Değildir." Kötü Bir İşi Yapanı O İşten Sakındırmak, İbâdetlerin En Fazîletlisidir. Bir Kimse Bilmeyen Birine Yol Gösterse, O Da Onun İrşâdıyla Hidâyete Erse, Yol Gösteren Kişi De, Hidâyete Kavuşan Kimsenin Sevâbı Ve Fazîleti Kadar Sevap Kazanır. Zîrâpeygamber Efendimiz; "başkalarını Doğruluğa Çağıran Kimseye, Kendisine Uyanların Sevâbı Gibi Sevâb Verilir. Bununla Berâber Onların Sevâbından Da Hiçbir Şey Eksilmez. Sapıklığa Çağıran Kimseye De Ona Uyanların Günâhı Gibi Günah Verilir. Bununla Berâber Ona Uyanların Günahlarından Hiçbir Şey Eksilmez." buyurdu. Dînin Direği Nasîhattır. Bu Sebeple Allahü Teâlânın Kullarına Nasîhat Etmeli Ve Yumuşak Davranmalıdır. Eğer Söz Tutmazlarsa Onlara Yumuşaklıkla Hakîkati Anlatmaya Devâm Etmelidir. Zîrâ Peygamber Efendimiz; "ümmetimden Bir Tâife, (topluluk) hak Üzerine Mücâdele Etmekte, Kıyâmete Kadar Gâlib Olarak Devâm Edecektir." buyurmuştur. Nasîhat Edince Fitne Çıkma Durumu Varsa, Bu Hayırlı İşten Vazgeçilir. Nasîhati, Kabûl Edenlere, Dinleyenlere Yapmak Gerekir.

vefâtına Yakın İsmâil Ankaravî Şöyle Dedi: "yazdığımız Eserlerle Yaptığımız Hizmetler, Bu Yolda Kalpleri Zayıf Olanların Îtikâdlarını Kuvvetlendirmiş Ve Muhâliflere Karşı Bir Müdâfaa Olmuştur. İşimiz Tamamlandı." Bu Sözleri İle Vefâtlarının Yakın Oluşunu İşâret Etti. 1630 (h.1040) Senesinde İstanbul'da Vefât Etti. Vasiyeti Üzerine Galata Mevlevîhânesi Bahçesine Defnedildi.

ismâil Ankaravî'nin Yazdığı Kıymetli Eserlerden Bâzıları Şunlardır: 1) Şerh-i Mesnevî, 2) Minhâc-ül-fukarâ, 3) Zübdet-ül-füsûs, 4) Îzâh-ül-hikem, 5) Miftâh-ül-belâga Ve Misbâh-ül-fesâha, 6) Fütûhât-ı Ayniyye Fî Tefsîr-i Sûreti'l-fâtiha.

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

dervişlerin Susuzluğunu Gidermek

istanbul'da Bâzı Kimseler, Hasanağa İsminde Birinin Evinde Toplanıp, Mevlevîlerin Aleyhinde Konuştular. Konuşmalarını; "eğer Mümkün Olsa Bir Lokma Ve Yudum Su Verilecek Kimseler Değil." Diye Bitirmişlerdi. Hasan Ağa Da Onların Bu Sözlerini Tasvip Ve Tasdik Etti. O Anda Bedeninde Umûmî Bir Bozukluk, Rahatsızlık Meydana Geldi. Yakıcı Bir Hummaya Tutuldu. Humma Ateşini Gidermek İçin Soğuk Su, Buz Konduğu İçin Vücûdunun Tabiî Sıcaklığı Azaldı. Şişme Ve Susuzluk Görüldü. Tanıdık Tabipler Gerekli Çârelere Baş Vurup Bir Netice Alamayınca, Şifâ Bulması İçin İsmâil Rusûhî'ye Mürâcaat Edip Yardım İstemesini Tavsiye Ettiler. Bunun Üzerine Edeb Ve Anlayış Sâhibi Bâzı Zâtlar, Hasan Ağanın Durumunu İsmâil Ankaravî'ye Arz Etti. İsmâil Ankaravî; "onun Şifâsı, Dervişlerin Susuzluğunu Gidermektedir." Dedi. Bu Müjde Hasan Ağanın Kulağına Varınca, Kısa Zamanda Pekçok Sadaka Dağıttı Ve Hayır Hasenât Yaptı. Bulunduğu Yerde Dervişlerin Ve Gelip Geçenlerin İçip Susuzluklarını Gidermeleri İçin Hemen Bir Çeşme Yaptırdı. İsmâil Ankaravî Bu Çeşmeden Bir Kap Su Doldurup Bunu Şifâ Ve Devâ Olması İçin Hayır Duâda Bulunduktan Sonra Hasan Ağaya Gönderdi. Allahü Teâlânın İzni İle Âcilen Şifâya Kavuşacağını Müjdeledi. Ancak O Sudan Bir Yudum Olsun Kendisinin İçmemesini Tenbih Etti. Suyu Alan Hasan Ağa, Allahü Teâlânın İzni İle Derhal Sıhhat Buldu. Hummanın Harâreti Ve Susuzluk Hâli Gitti. Bununla Birlikte, Mevlevîler Hakkındaki Bozuk Düşüncelerden Kurtuldu. Hemen İsmâil Ankaravî'nin Huzûruna Varıp, Talebesi Olmakla Şereflendi.

 

kaynaklar

1) Hülâsât-ül-eser; C.1, S.418

2) Mu'cem-ül-müellifîn; C.2, S.259

3) Osmanlı Müellifleri; C.1, S.25

4) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Zeyli (atâî); S.765

5) Keşf-üz-zünûn; S.630,856,1114, 1872

6) Brockelman; Sup.2, S.662

7) Sefînet-ül-evliyâ; C.5, S.161

8) Mecmuâ-i Terâcim; S.101

9) Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân; C.2, S.37

10) Ziyâret-i Evliyâ; S.70

11) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.15, S.177

Yorumlar
Kod: LIBOI