Ebu Türab adında bir veli anlatıyor:
Aniden sesler duyup, dedim: (Neler oluyor?)
Baktım ki, bir kadınla tartışır birkaç erkek.
Ve hemen düşündüm ki: Oraya gitmem gerek.
Çünkü o komşumuzdur, gidip öğrenmeliyim.
Ve eğer mazlum ise, bir yardım etmeliyim.
Gidince, komşu kadın başladı anlatmaya:
Ey üstad, bir oğlum var, ömrü geçti havaya.
Günahtan ibarettir işlerinin cümlesi.
Dün yine istedi ki, kursun içki meclisi.
Lakin ona, Rabbimiz verdi ki bir hastalık,
Öyle günah işleri yapamaz oldu artık.
Fakat eski halini bilen şu müslümanlar,
(Oğlunu, mahalleden hemen çıkar) diyorlar.
Dedim ki: (O hastadır, yatıyor yatağında.
Belki de tövbe eder, yahut ölür yakında.
Ölürse, mesele yok, kurtulursunuz ondan.
Eğer tövbe etmezse, çıkartırız o zaman.)
Ben böyle söyleyince, hepsi sükut ettiler.
İkna olmuş olarak, geri dönüp gittiler.
Ben, o komşu kadından duyunca bu sözleri,
Oğlunu bir göreyim deyip girdim içeri.
Genç, beni görür görmez, ağladı (Âh) ederek.
Münacatta bulundu şunları söyleyerek:
(Ne kadar şefkatli ve kerimsin ki ilahi!
Yine mahrum etmedin benim gibi asiyi.
Hiç layık değil iken bu halimle ihsana,
Yine kabul eyledin duamı, şükür sana.)
Dedim ki: (Ey evladım, ne idi senin duan?)
Dedi ki: (İki şeyi istedim Allah’ımdan.
Biri, Ebu Türab’ı, ölmeden bir göreyim.
Öbürü, tövbe edip sonra vefat edeyim.
Şimdi görüyorum ki, kabul oldu birisi.
Bilmem, kabul olur mu duamın ikincisi?
Çünkü ben, günah ile geçirdim ömrümü hep.
Şimdi tövbe edersem, kabul olur mu acep?)
Dedim ki: (Hak teâlâ, her şeyi bilicidir.
Hem de, ziyadesiyle mağfiret edicidir.
Halisen tövbe edip, Rabbine dönerse kul,
Hak teâlâ indinde, duası olur kabul.)
Genç, o zaman halisen etti tövbe, istiğfar.
Gözlerinden sel gibi, akıttı kanlı yaşlar.
Ebu Türab çıkınca o gencin hanesinden,
Genç dedi: (Anneciğim, bir isteğim var senden.
Beni, bu yatağımdan indir ki şu toprağa,
Yerde devam edeyim, tövbe ve istiğfara.
Nedamet ateşiyle, yanıyor zira içim.
Şimdi, tövbeden başka, yok yapacak bir işim.)
Annesi, isteğini getirerek yerine,
İndirip koydu onu, toprağın üzerine.
Genç, yüzünü gözünü sürerek o toprağa,
İçten gelen bir sesle, eyledi şöyle dua:
(Sana isyanlarımın haddi yok ey Allah’ım!
Yine de, senden başka yok gidecek bir kapım.
Sen, pişman olanlara edersin çok merhamet.
Şu, toprakla bir olmuş kula da eyle rahmet.)
Böyle içten istiğfar ederken o haline,
Ruhunu teslim edip, vasıl oldu Rabbine.