büyük İslâm Âlimi Ve Velî. İsmi Muhammed Bin Tayyib Bin Muhammed Bin Câfer'dir. Künyesi Ebû Bekr, Lakabı Bâkıllânî El-eş'arî'dir. Aslen Basralı Olup, Doğum Târihi Bilinmemektedir. 1013 (h.403) Senesinde Bağdât'ta Vefât Etti. Bağdât'ta Kâdılık Ve Sağra'da Kâdılkudâtlık Vazîfesi Yapması Sebebiyle Kâdı Ünvânıyla Da Meşhûrdur. Babası Veya Dedesi Bakla Ticâretiyle Meşgûl Olduğu İçin Ona Önce İbn-i Bâkıllânî Sonradan Da Bâkıllânî Lakabı Verildi. Bâkıllânî Bakla Vs. Satan Mânâsında Kullanılmıştır.
bâkıllânî, İlim Tahsîline Basra'da Başladı. Zamânında Basra'da Bulunan Meşhûr Âlimlerden Ders Aldı. Bilhassa Kelâm İlminde Meşhûr Âlim Oldu. Kelâm İlmini Îtikâdda İki Mezheb İmâmından Biri Olan Ebü'l-hasan Eş'arî Hazretlerinin Talebelerinden Olan İbn-i Mücâhid Et-tâî'den Ve Ebü'l-hasan El-bâhilî'den Öğrendi.ebû Abdullah Eş-şîrâzî'den Usûl, İbn-i Ebû Zeyd El-kayravânî'den Ve Ebû Bekr El-ebherî'den Fıkıh İlmini Öğrendi. İbn-i Sem'un'dan Da Ahlâk İlmini Öğrendi. Basra'da Tahsilini Tamamladıktan Sonra, Genç Yaşta Önemli Bir İlim Merkezi Olan Bağdât'a Gitti. Tahsiline Orada Devâm Etti Ve Zamânın Meşhûr Âlimlerinden İlim Öğrendi. Ebû Bekr Bin Mâlik El-katîî, Ebû Muhammed İbni Mâsî, Dârekutnî, Ebû Ahmed Hüseyin Bin Ali Nişâbûrî'den Hadîs-i Şerîf Dinledi. Bağdât'ta Tahsîlini Tamamlayıp Basra'ya Döndü.
basra Câmiinde Ders Vermeye Başladı. O Sırada Bulunduğu Bölgede Oldukça Yaygın Ve Tesirli Olan Bâtınî Ve Şiî Fırkalarının İleri Gelen Bilginleri İle Yaptığı Münâzaralarda Muhâliflerini Ağır Yenilgilere Uğrattı. Ehl-i Sünnet Îtikâdını Anlatıp Yaydı.
bâkıllânî, Büveyhîler Zamânında Şiraz'da Adudüddevle'nin Huzûrunda Açılan Münâzaralarda Eshâb-ı Kirâm Düşmanlarına Ve Mu'tezileye Karşı Ehl-i Sünneti Savunmak Üzere Çağırılmıştı. Bu Münâzarada Muhâliflere Karşı O Kadar Tesirli Oldu Ki, Şiî Olan Adüdüddevle Onu Takdîr Edip, Sevdi Ve Oğlu Simnânüddevle'yi Yetiştirmesi İçin Onu Vazîfelendirdi.
bu Arada Elçi Olarak Bizans'a Gitti Ve Elçilik Vazîfesinden Sonra Bağdât'ta, Ukbera Vesağra'da Kâdılık Ve Kâdılkudâtlık Vazîfesi Yaptı. Büveyhî Hükümdârı Adûdüddevle'nin Ölümünden Sonra, Bağdât'ta Mansûr Câmiinde Ders Vermeye Başladı. Onun Derslerine ırak Şehirlerinden, Endülüs'ten, Horasan'dan Ve İslâm Dünyâsının Her Tarafından Pekçok Talebe Geldi. Ondan Ehl-i Sünnet Îtikâdını Öğrenip, İlimde Yetiştiler. Ebû Câfer Es-simnânî, Ali Bin Muhammed El-harbî, Ebû Abdullah El-ezdî, Ebû Abdurrahmân Es-sülemî, Ebü'l-kâsım Es-sayrâfî, Ebû Zer El-hirevî, Ebû Hâtim El-kazvînî Yetiştirdiği Yüzlerce Talebeden Bâzılarıdır.
ilimdeki Şöhreti Yayılıp, Hükümdar Ve Emîrler Tarafından Da Büyük Îtibâr Görmüştür. Ayrıca Rafizîlere, Mûtezileye, Cehmiyeye, Hâricîlere Karşı Reddiyeler Yazarak Onların Sapık Fikirlerini Çürütüp, Ehl-i Sünnet Îtikâdının Yayılmasına Çok Hizmet Etti. Geceleri Çok İbâdet Eder Ve İlmî Meseleler Yazar, Sabahleyin Talebelerine Yazdıklarını Okutup Yeniden Gözden Geçirirdi.
bâkıllânî, İmâm-ı Eş'arî Hazretlerinin Talebeleri Zincirinden Olup, İmâm-ı Eş'arî Hazretlerinin Bildirdiği Îtikâd Bilgilerini Yaymış, Genişce İzâh Etmiş Ve Bu Hususta Kitaplar Yazmıştır. Bu Bakımdan, Kelâm İlminde Önemli Bir Yeri Vardır.
bu Sebeple Kendisine Hicrî Dördüncü Asrın Müceddidi Denilmiştir.
ebû Bekr Harezmî Şöyle Demiştir. "bağdât'ta Kitap Yazan Her Zât, Bakıllânî'nin Eserlerinden Nakiller Yapmıştır. Çünkü O Herkesin Kabûl Ettiği, Pek Çok İlimde Büyük Bir Âlim İdi. Ali Bin Muhammed Harbî De Şöyle Demiştir; "kâdı Ebû Bekr Bâkıllânî, Yazdığı Eserlerini Kısaltmak İstedi. Fakat İlminin Ve Ezberlediği Meselelerin Çokluğu Sebebiyle Bunu Yapması Mümkün Olmadı. Muhâliflerine Karşı Bir Eser Yazmak İsteyen Her Âlim, Bunu Yazarken Muhâliflerinin Eserini Okumuştur. Bâkıllânî İse, Muhâliflerine Reddiye Yazarken, Onların Eserlerini Gözden Geçirmeğe İhtiyaç Duymazdı. Çünkü Muhâliflerinin Fikirlerini Gâyet İyi Biliyordu."
ebû Abdullah Muhammed Bin Abdullah Beydâvî Şöyle Anlatmıştır:
"bir Rüyâ Görmüştüm. Rüyâmda Ders Verdiğim Mescidime Girdim. Mihrâbda Bir Zât Oturuyor, Bir Başka Zât Da Ondan Ders Alıyordu. Ona Karşı Kur'ân-ı Kerîm Okuyordu. Öylesine Güzel Okuyordu Ki, Bu Okuyan Ve Okutan Kimdir Acabâ Dedim. Bana Denildi Ki; Mihrâbda Oturan, Resûlullah Efendimizdir. Huzûrunda Okuyan Da Bâkıllânî'dir. Resûlullah Ona Dînimizi Öğretiyor..."
bâkıllânî Vefât Edince, Cenâze Namazını Oğlu Hasan Kıldırdı. Derb-ül-mecûs Denilen Yerde Defnedildi. Sonra Kabri Buradan Bâb-ı Harb Kabristanına Nakledildi. Ubeydullah Bin Ahmed Bin Ali Mukrî Şöyle Anlatmıştır: "ebû Ali Bin Şâzân Ve Ebû Kâsım Ubeydullah Bin Ahmed Bin Ahmed Bin Osman Sayrafî İle Birlikte, Ebû Bekr Bâkıllânî'nin Kabrini Ziyârete Gitmiştik. Vefât Edeli Bir Ay Kadar Olmuştu. Kabrine Vardığımızda Orada Bir Kur'ân-ı Kerîm Gördüm. Kur'ân-ı Kerîmi Elime Alıp, Yâ Rabbî! Ebû Bekr Bâkıllânî'nin Hâli Bu Kabirde Nasıldır? Şu Kur'ân-ı Kerîmde Bana Beyân Buyur, Diye Duâ Ettim. Sonra Kur'ân-ı Kerîmi Açtım. Hûd Sûresi 28. Âyet-i Kerîmesi Çıktı. Bu Âyet-i Kerîmede, Nûh Aleyhisselâmın, Kavmine Şöyle Dediği Bildirilmektedir: Meâlen; "ey Kavmim! Söyleyin Bakayım Fikriniz Nedir? Eğer Ben Rabbimden Verilen Açık Bir Burhan (mûcize) üzerinde İsem (bu Benim Peygamber Olduğumu Doğruluyorsa), bir De Allah Bana Kendi Katından Bir Peygamberlik Vermiş De, Size, Onu Görecek Göz Vermemişse, İstemediğiniz Halde Onu Size Zorla Mı Kabûl Ettireceğiz."
bâkıllânî Hazretlerinin Yazdığı Eserlerden Bâzıları Şunlardır:
1) İ'câz-ül-kur'ân: bu Eserinde Kur'ân-ı Kerîmin Büyük Bir Mûcize Olduğu Ve Îcâzı Üzerinde Durmuştur. Bu Eserinde Peygamber Efendimizin Hulefâ-i Râşidînin Beliğ Ve İfâde Tarzı Yüksek Olan Mektuplarını Ve Hutbelerini, Eski Şâirlerin Ve Ediblerin Meşhûr Şiir Ve Hutbelerinden Seçmeler Almıştır. Yazma Ve Basma Nüshaları Vardır.
2) Temhîd-ül-evâil Ve Telhîs-üd-delâil, 3) Menâkıb-ül-eimme gibi Eserleri Vardır.
kerâmet Ve Menkîbeleri
islâmın Vakarı
zamânın Hükümdarı Adudüddevle Onu Bizans'a Elçi Olarak Gönderdi. Bizans Hükümdârı, Kendisine Meşhûr Bir Âlimin Elçi Olarak Geldiğini Duyunca, Onu Makâmına Çağırdı. Yalnız, Kendisine Müslüman Olmadığı İçin Elçinin Hürmet Etmeyeceğini Bildiğinden, Bir Hîle Düşündü. Gelen Elçinin Huzûruna Girerken, Kendi Tebeasının Yaptığı Gibi Yerlere Kadar Eğilerek Girmesini İstiyordu. Bunun İçin, Ancak Eğilerek Geçilebilecek Üstü Kapalı Bir Yer Yaptırdı.
bâkıllânî'nin Bu Dehliz Gibi Yoldan Makâmına Getirilmesini Emretti. Bâkıllânî'ye, Hükümdâr Seni Huzûruna Çağırıyor Diyerek, Hazırlanan Yerden Geçirmek İstediler. Bâkıllânî Bu Yeri Görünce, Öne Eğilerek Girmedi. Ters Dönüp, Eğildi Ve Bizans Hükümdârının Odasına Arka Arka Yürüyüp Girdi. Girince Doğrulup, Yönünü Hükümdâra Döndü. Bu Hareketi Gören Bizans Hükümdârı Çok Şaşırıp, Heybeti Ve Vakarı Karşısında Ezildi.
bâkıllânî Hazretleri Bir Gün, Bizans Hükümdârının Sarayında, İmparator Meclisinde Papazlarla Münâzaraya Oturmuştu. Papazlar Hazret-i Âişe İle İlgili Olan İfk Hâdisesini Konuşmaya Başlayınca, Bâkıllânî, Hazret-i Meryem'i Ve Hazret-i Âişe'yi Kasdederek; "biri Kocasız Çocuklu, Bir Kocalı Çocuksuz İki Mübârek Kadının Temiz Oldukları Vahiy İle Bildirilmiştir." Diyerek Karşılık Verdi Ve Papazları Susturdu.
kaynaklar
1) El-a'lâm; C.6, S.176
2) Vefeyât-ül-a'yân; C.4, S.269
3) Târih-i Bağdâd; C.5, S.379
4) Tebyîn-i Kizb-ül-müfterî; S.217
5) Şezerât-üz-zeheb; C.3, S.169
6) Mu'cem-ül-müellifîn; C.10, S.109
7) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.5, S.7