Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Bedreddîn Serhendî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:34
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Hindistan evliyaları, Yeri Bilinmeyenler evliyaları, Bedreddîn Serhendî

hindistan'da Yetişen Büyük Velîlerden. Hindistan'ın Serhend Şehrinden Olup, Babası Şeyh Muhammed İbrâhim'dir. 1593 (h.1002) Senesinde Doğdu. İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin Hânegâhında, İlim Tahsîl Ederek Yetişti. Hocasının Teveccühlerine Kavuşup, Sohbetlerinde Bulunmakla Şereflendi. 1688 (h.1098) Senesinde Vefât Etti.

bedreddîn Serhendî, Zekî Ve Çok Akıllı İdi. Kısa Zamanda Keşf Ve Kerâmetler Sâhibi Oldu. Hocasının Daha İlk Teveccühlerinde, Kalbi Zikretmeye Başladı. Kelâmda En Büyük Kitâb Olan şerh-i Mevâkıf'ı, Beydâvî Tefsîrini ve mîr Hâşiyesi ile Berâber, akâid-i Adudiyye'yi, İmâm-ı Rabbânî'nin Huzûrunda Okudu. On Beş Yaşında İken İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin Huzûrunda Tasavvuf Yoluna Girdi.

bedreddîn Serhendî Tasavvuf Yoluna Girdikten Sonra, Hazret-i İmâm'a Yâni İmâm-ı Rabbânî'ye Yazdığı Bir Mektûbta Şu Hâllerini Yazdı: "ne Zaman Bir Kabre Uğrasam, Kabirdekinin Hâli Bildiriliyor. Azâb Veya Sıkıntıda, Yâhut Nîmetler İçinde Olduğunu Görüyorum. Bâzan Da Kabri Karanlık Veya Aydınlık Görüyorum. Bir Büyüğün Mezarının Başına Gidersem, Cennet'te Nîmetler İçinde Olduğu Mâlûm Oluyor. O Azîzin Bana Merhamet Ve Lütuflarını Müşâhede Ediyorum. Bâzan Yüz Çevirdikleri Ve Teveccüh Etmedikleri De Oluyor. Uzun Yalvarmalardan Sonra, Ne İçin Böyle Davrandıklarını Soruyorum Ve Öğreniyorum."

bir Gün Anne Ve Babasının Kabirlerini Ziyârete Gitmişti. Abdest Alıp İki Rekat Namaz Kıldıktan Sonra; "yâ Rabbî, Bu Namazın Sevâbını Peygamber Efendimize Ve Bütün Peygamberlere (aleyhimüsselâtü Vesselâm), Hepsinin Eshâbına, Evliyâya Ve Onlara Tâbi Olan Anne Ve Babanın Rûhlarına İhsân Eyle." Dedi. Duâsını Bitirince, Bütün Kabirlerde Olanların Rûhları Çekirgeler Gibi Ona Koştular Ve Onları Da Bu Duâya Ortak Etmesini İstediler. Her Ne Kadar, "ana Ve Babama Çok Sevâb Verilmesini İstiyorum." Dedi İse De, Fayda Vermedi. Yalvardılar Ve Geri Gitmediler. Gidip Şeyh Ebû Neccârî'nin Türbesine Girdi. Gördü Ki, Şeyhin Türbesinin İçine Girmediler, Dışarıda Mahrûm Kaldılar. "dönüşte Hepinize Fâtiha Okuyacağım." Diye Söz Verdi. Çok Sevindiler. Büyük Şeyhin Türbesine Döndü. Şeyh Kalktı Ve Hürmet Etti, Çok Lütuf Ve Merhamet Eyledi Ve Bu Şehirde Salgın Hâlinde Olan Vebâdan Sen Zarar Görmeyeceksin Diye Müjdeledi.

imâm-ı Rabbânî Buyurdular Ki: "bizim Büyüklerimiz Kabirlerin Keşfine Îtibâr Etmiyorlar. Onların Kabir Ziyâretindeki Usûlleri, Kabrin Hizâsında Kendini Bütün Bağlardan Kurtarıp, Bütün Himmetiyle Kabrin Sâhibine Teveccüh Ederek Oturmaktır. Bundan Sonra Kalblerine Ne Gelirse, Kabirdekinin Hâlinden Bilirler. Yabancıların Sohbetinde De, O Büyüklerin Hâli Böyledir. O Gibi Şeylere Güvenmeyiniz. Bu, Kendini Beğenmeye Götürür. Ucb, Yâni Kendini Beğenmek İse, Yol Keser."

bir Gece Rüyâsında; Büyük Bir Şehirde, Yüksek Bir Sarayda, Yüksek Bir Salonda İmâm-ı Rabbânî'nin Huzûrunda Oturduğunu Gördü. Dışardan Birisi Gelip Ona; "hızır Aleyhisselâm Kapıda Seni Bekliyor." Dedi. Hazret-i İmâm'dan İzin İşâreti Geldi Ve Hemen Kalktı, Dışarı Çıktı. Hızır Aleyhisselâmın Genç Bir İnsan Sûretinde, Güzel Yüzlü, Beyaz Benizli, Sakalı Yeni Çıkmış Bir Hâlde Kapıda Durduğunu Gördü. Selâm Verdi. O Çıkar Çıkmaz, Yürüdü. O Da Ardından Gitti. O Beldenin Sokak Ve Yollarını Dolaştı. Gezerken; "efendim! Allahü Teâlânın Size İhsân Ettiği Feyz Ve Bereketlerden Bana İhsân Ediniz." Dedi. "sen Öyle Bir Kimseden Nisbet Almışsın Ki, Sana Ve Âleme Onun İrşâdı Yeter." Diyerek, Hazret-i İmâm'ın Büyüklüğüne İşâret Etti.

bir Defâ Yine Rüyâda Server-i Âlemi Ders Verdiği Mescidinde, Sırtı Kıbleye Karşı İki Dizi Üzerinde Oturuyor Gördü. Mescide Girip Elinde Olmayarak, Kendini Ayaklarına Attı. Sonra Kalkıp Duâ Eder Gibi İki Elini Kaldırdı Ve; "yâ Resûlallah! Bana Bir Müjde Verin!" Diye Arz Etti. İsrâ Sûresinin; "bütün Noksanlıklardan Münezzeh Olan Allah, Kulunu Geceleyin Götürdü." meâlindeki Birinci Âyetini Okudu. Bundan Sonra Buyurdular Ki: "senin Evinde Erkek Çocuklar Dünyâya Gelecek." Bu Rüyâdan On Ay Sonra Bir Oğlu Oldu. İsmini Muhammed Ârif Koydu. Bundan Sonra Doğan Çocuklar Hep Erkek Oldu. Allahü Teâlâ, Resûl-i Ekremin Müjdesi Üzerine, Yedi Çocuk Verdi.

bir Gün İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, Talebelerinin Büyükleri İle Sohbet Ederken; "bu Yolun Büyüklerinin Dilinde Kullanılan Nisbet Kelimesinin Mânâsı Nedir?" Buyurdu. Bedreddîn Serhendî De; "siz Bilirsiniz!" Diye Arzetti. Bir An Başlarını Önüne Eğdiler Ve Teveccüh Ettiler. Sonra; "nisbetten Murâd; Sâlik İle Hak Arasında Olan Yakınlık Ve Alâkadır." Buyurdu.

hazret-i İmâm, mektûbât'ın Üçüncü Cildini Tamamlayıp, Dostlara Birkaç Tâne Daha Mektûb Yazınca, Bedreddîn Serhendî İçinden; "bu Dördüncü Cildin Toplayıcısı Fakîr Olsa." Diye Niyetlendi: Nitekim Birinci Cildi Mevlânâ Yâr Muhammedcedîd, İkinci Cildi Mevlânâ Abdülhay, Üçüncü Cildi Hâce Hâşim-i Keşmî Toplamışlar İdi. Bir Gün Yalnızken Hazret-i İmâm'a Bu Niyetini Arzetti. Bir An Sustular, Sonra Buyurdular Ki: "vakit Nerde, Fırsat Kime? Yakînen Bilinmelidir Ki, Ömrümüz Senelerden Çıktı, Günlere Kaldı. Sen Niyetinin Sevâbını Alırsın." Bu Konuşmadan Birkaç Gün Sonra O, Dünyâyı Aydınlatan Güneş, Toprak Perdesi Altına Geçti. Yâni Vefât Etti.

vebâ Günlerinde, Bir Gece Yarısı, Bedreddîn Serhendî'nin Hanımının Boğazında Tâûn Alâmeti Görüldü. Birden Ateşi Yükseldi. Şaştı Ve Perişân Oldu. Çünkü Küçük Çocukları Vardı. Hemen Ağlayarak Ve Kalbden İnleyerek Hazret-i İmâm'a İlticâ Eyledi. Hocaları Görünüp Buyurdular Ki: "filân Yere Koyduğunuz Şu Ekmekleri Sadaka Verin, Hanımınız Sıhhat Bulacaktır." Bunu Dediler Ve Kayboldular. Hanıma; "evde Ekmek Var Mıdır?" Diye Sorunca; "evet, Filân Odada Vardır." Dedi. Hazret-i İmâm'ın Gösterdikleri Yeri İşâret Etti. Kalktı, Ekmekleri Aldı, Dışarı Çıktı, Bir Fakîri Uyandırıp Verdi. Daha Sabah Olmadan Hastanın Ateşi Düştü Ve Tâûn Alâmeti Kayboldu.

bir Gün, Mahrem Kadın Akrabâlarından Bâzıları Ve Hazret-i İmâm'ın Huzûruna Gidemeyecek Kadar Yaşlı Ve Düşkün Olan Amcası Muhammed, Ona; "hazret-i İmâm'ın Yolunun Vazîfelerinden Bana Da Ver." Dedi. "ben Yetkili Değilim, İcâzetim Yoktur. Hazret-i İmâm'a Arz Eder, Size Vazîfe Vermeleri İçin Elimden Geleni Yaparım." Dedi. Huzûruna Gidince; "bâzı Sâliha Kadınlar, Bu Fakîrden Zikir İçin Vazîfe İstiyorlar, Nasıl Buyurursanız Öyle Yapayım." Diye Arz Etti, Amcasının İsmini Söylemeyi Unuttu. Buyurdular Ki: "o Kadınlara Vazîfe Ver, Amcan Muhammed'e De İstersen Ver. Çünkü O Da İsteklidir." Bu Arada, Bir Çocuk Geldi. Yaşlı Babası İçin Vazîfe İstedi. Bunun Üzerine; "onun Da Evine Git, Vazîfe Ver." Buyurdu. Bedreddîn Serhendî'nin Sonra Hâtırından; "bu İcâzet, İzin Yalnız Bahis Konusu Şahıslara Mı Mahsustur, Yoksa Başkalarına Da Vazîfe Verebilir Miyim?" Düşüncesi Geçti. Bu Düşünce Daha Yer Etmeden; "sana İcâzet Mutlaktır. Sen Bizim Âileye Dâhilsin." Buyurdular. Sonra Gidip, O Şahıslara Ve Başkalarına Vazîfe Verdi.

imâm-ı Rabbânî Hazretlerinin, Mevlânâ Bedreddîn Serhendî'ye Gönderdiği Bir Mektup:

"allahü Teâlânın İsmine Sığınarak, Mektubumu Yazmağa Başlıyorum. Kazâ Ve Kaderin İnce Bilgilerini, Kullarından Seçilmiş Olanlara Bildiren Ve Doğru Yoldan Sapmamaları İçin, Câhillerden Saklayan, Allahü Teâlâya Hamd Ederim! Kazâ Ve Kaderin Esrârını, Din Câhilleri Anlayamayıp, Doğru Yoldan Kayar. İnsanları İşlerinde Mecbûr, Esir Veya Hâkim, Yaratıcı Sanmak Tehlikesine Düşerler. Allahü Teâlâ, Peygamberlerinin En Üstünü İle, Kullarına Doğru Yolu, Doğru Bilgiyi Gösterdi. Yanlış Düşünen Câhillerin Ve Âsilerin Özür, Bahâne Etmelerine Meydan Bırakmadı. O Büyük Peygambere Ve Akrabâsına Ve Eshâbının Hepsine Bizden İyi Duâlar Ve Selâmlar Olsun! O'nun Eshâbının Herbiri, Allahü Teâlâya İtâat Edenlerin Ve Kadere İnanıp, Kazâya Râzı Olanların En İyisidir.

kazâ Ve Kader Bilgisini, Çok Kimseler Anlayamamış, Doğru Yoldan Ayrılmıştır. Bu Bilgi Üzerinde Akıl Yürütenler, Vehm Ve Hayâllerine Kapılmıştır. bunlardan Bir Kısmı, İnsanların İsteyerek Yaptığı İşlerinin Cebr, Zor İle Olduğunu Sanmış, Çokları Da, İnsanların Her İşi Yaratarak Yaptığını, İsteyerek Yapılan İşlere, Allahü Teâlânın Karışmadığını Söylemiştir. Üçüncü Anlayış Şekli De, Doğru Yolda Gidenlerin, İslâmiyeti İyi Anlıyanların Sözüdür. Bunlar, "fırka-i Nâciye" İsmi İle Müjdelenmiş Olan, "ehl-i Sünnet Ve Cemâat"dir. Allahü Teâlâ, O Yüksek Âlimlerden Ve Onların Yolunda Gidenlerden Râzı Olsun! Bunlar Birinci Ve İkinci Kısımda Olanlar Gibi Taşkınlık Yapmamış, Orta Yolu Seçmişlerdir. Ehl-i Sünnetin Reîsi Olan İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe, İmâm-ı Câfer-i Sâdık'tan Şöyle Sordu: "allahü Teâlâ, İnsanların İstekli İşlerini Onların Arzûsuna Bırakmış Mıdır?" O Da; "allahü Teâlâ, Rübûbiyyetini (yaratmak Ve Her İstediğini Yapmak Büyüklüğünü) Âciz Kullarına Bırakmaz." Buyurdu. "kullarına, İşleri Zor İle Mi Yaptırıyor?" Diye Sorunca Da; "allahü Teâlâ Âdildir. Kullarına Zor İle Günah İşletip, Sonra Cehennem'e Sokmak, O'nun Adâletine Yakışmaz." Buyurdu. "o Hâlde, İnsanların, İstekli Hareketi, Kimin Arzûsu İle Oluyor, Kim Yapıyor?" Diye Sordu. O Da; "işleri İnsanların Arzûsuna Bırakmamış Ve Kimseyi Cebr Etmemiştir. İkisi Arası Olagelmektedir. Yaratmağı Kullarına Bırakmadığı Gibi, Zor İle De Yaptırmaz." Buyurdu.

işte, Ehl-i Sünnet Âlimleri Diyor Ki Kulların İhtiyârî, İstekli Hareketlerini, İşlerini Allahü Teâlâ Îcâd Etmekte, Yaratmaktadır. O'nun Kudreti İle Var Oluyorlar. Fakat, İnsanın Kudreti De Karışmaktadır. İstekli Hareketlerimiz, Allahü Teâlânın Kudreti İle "yaratılır" Ve Bizim Kudretimiz İle "kesb Edilmiş" Olur.

bedreddîn Serhendî'nin "hadarât-ül-kuds" isimli Eserinde, İmâm-ı Rabbânî Hazretlerini Çeşitli Hâlleri İle, Dünyâya Gelişinden Cennet'e Gidişine Kadar; Keşfleri, Kerâmetleri, Tasavvuftaki Dereceleri, Eşsiz Nasîhat Ve Sözleri, Tatlı Ve Feyzli Bir Dille Anlatılmakta, Ondan Sonra Yüksek Oğulları Ve Halîfeleri Bildirilmektedir. Bundan Sonraki Eserlerini Kendi Kalemiyle Şöyle Bildirmektedir:

"o Emeller Kutbunun Âhirete İrtihâlinden Sonra, Son Hârika Ve Kerâmeti İsbât Eden, kerâmât-ül-evliyâ kitabını Yazdım. Gavs-ı A'zam Abdülkâdir Geylânî'nin fütûh-ül-gayb kitabını, Arabîden Fârisîye Tercüme Ettim. Bir De Tasavvuf ıstılahlarında, Kâdirî Ve Nakşibendî Yollarındaki Vazîfeleri Topladım, İsmine, revâih dedim. Bir Te'lifim De, Âdem Aleyhisselâmdan Günümüze Kadar Gelmiş Olan Makbûlleri Bildiren, senevât-ül-atkıyâ Der Beyân-ı Tevârîh-i Visâl Ve Ahvâl-i Erbâb-ı Kemâlisimli Kitap Olup, Büyüklerin Târih Sırasına Göre Vefâtlarını Ve Hâllerini Anlatır."

diğer Eserleri: 1) Siyer-i Ahmedî, 2) Mecma'ül-evliyâ, 3) Makâmât-i Gavs-us- Sakaleyn Terceme-i Behçet-ül-esrâr, 4) Terceme-i Ravdât-in-nevâzir. 5) Terceme-i Tefsîr-i Arâis-il-beyân.

 

kaynaklar

1) Hadarât-ül-kuds; S.9, 386

2) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye (48. Baskı); S.1020,1081,1101

3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.15, S.209

Yorumlar
Kod: 85XB5