kerâmet Ve Menkîbeleri
bu Kimdir?
behâeddîn-i Buhârî Hazretleri Şöyle Anlatır: "bir Kış Günüydü. Beni Bir Cezbe Hâli Kapladı. Kendimden Geçip, Kırlarda, Sahrâ Ve Dağlarda, Yalın Ayak, Başı Açık Gezip, Dolaşmaya Başladım. Ayaklarım Yarılıp, Parçalandı. Bu Hâlde İken Bir Gece Hocam Emîr Külâl İle Sohbet Etmek Arzusu Uyandı. Bu Arzu İle Huzûruna Gittim. Talebeler Etrâfında Toplanmış, Hocam Da Baş Tarafta Oturuyordu. İçeri Girdim, Aralarına Katıldım. Emîr Külâl; "bu Kimdir?" Dedi. "behâeddîn'dir." Dediler. Talebelerine Beni Meclisten Dışarı Çıkarmalarını Söyledi. Onlar Da Beni Dışarı Çıkardılar. O Zaman Nefsim Son Derece Azdı Ve Taşkınlık Yapmak İstedi. Az Kalsın Nefsim, İrâdeme Gâlip Geliyordu. Fakat Allahü Teâlânın İhsânıyla, Nefsimi Serkeşlikten Ve Îtirazdan Menederek; "ey Nefs!ben Bu Horlanmayı Allah İçin Kabûl Ettim. Beni, Allahü Teâlâ Elbette Bundan Dolayı Mükâfatlandırır." Dedim. Sonra Başımı Emîr Külâl Hazretlerinin Kapısının Eşiğine Koydum. Sabaha Kadar Öyle Kaldım. Üzerime Kar Yağdığı Hâlde Kalkmadım. Sabah Namazı Vakti Emîr Külâl, Ayağını Kapının Eşiğine Atınca, Karlar Arasında Kalan Başıma Bastı. Beni O Hâlde Görünce Teveccühte Bulunup Müjde Verdi. İçeri Alıp Teselli Ederek Ayaklarımdaki Dikenleri Mübârek Elleriyle Çıkardı. Yaralarıma İlâç Sürdü. "oğlum! Bu Saâdet Libâsı (elbisesi) Ancak Sana Lâyıktır." Buyurdu. Rûhânî Feyz, İşte Bende O Zaman Hâsıl Oldu. Şimdi, Her Sabah Evimden Mescide Çıkarken, Bir Talebemi O Hâlde Görmek İsterim; Fakat Şimdi Talebe Kalmadı. Hepsi Şeyh Oldu."
öyle Zâtlar Vardır Ki!
behâeddîn Buhârî Hazretleri, Bir Defâsında Şeyh Seyfeddîn Adlı Bir Zâtın ırmak Kenarında Bulunan Kabri Karşısında Kalabalık Bir Cemâatle Sohbet Ediyordu. O Cemâatte Bulunanlardan Bir Kısmı, Behâeddîn Buhârî Hazretlerinin Tasavvufdaki Yüksek Derecesini Bilmiyorlardı. Söz, Velîlerin Hâllerinden Açılmıştı. Bir Hayli Süren Bu Konuşmada, Evliyânın Meşhûrlarından Olan Şeyh Seyfeddîn İle Şeyh Hasan-ı Bulgârî Arasında Geçen Kerâmetler Anlatıldı. İçlerinden Biri Dedi Ki: "eskiden Velîlerin Tasarrufu, Kerâmeti Çok Olurdu. Acabâ Bu Zamanda Da Onlar Gibi Tasarruf Ehli Var Mıdır? "bunun Üzerine Behâeddîn Buhârî Hazretleri Buyurdu Ki: "bu Zamanda Öyle Zâtlar Vardır Ki, Şu ırmağa Yukarı Ak Dese ırmak Tersine Akmaya Başlar." Bu Sözler Behâeddîn Buhârî Hazretlerinin Mübârek Ağzından Çıkar Çıkmaz, Önlerindeki ırmak Ters Akmaya Başladı. Bunun Üzerine Behâeddîn Buhârî Hazretleri; "ey Su! Ben Sana Yukarı Ak Demedim." Buyurdu. ırmak Tekrar Eski Yöne Akmaya Başladı. Bu Kerâmetini O Kadar Çok Kimse Gördü Ki, Bu Sebeple Çokları Behâeddîn Buhârî Hazretlerinin Büyüklüğünü Anlayıp, Tam Bir Teslimiyetle Ona Bağlandılar Ve Saâdete Kavuştular.
muhabbet Dağı
talebesinden Emîr Hüseyin Anlatır: "hâce Hazretleri Bir Gece; "yarın Filân Dostumu Ziyârete Gideceğim, İnşâallah On Beş Güne Kadar Gelirim." Dedi. Sabahleyin Talebesi İle Yola Koyulup Gittiler. O Gün Hâce Hazretlerinin Ayrılığına Dayanamayıp, Onu Görmek İsteği Beni Kapladı. Hânekâhda Benimle Bir Kişi Daha Kalmış İdi. Akşam Olunca Ona; "korkarım Hâce Hazretleri Kendilerine Olan Bu Aşırı Sevgimi Keşf Eder Ve Şefkat Edip, Bana Acıyıp Döner." Dedim. Ertesi Sabah Gördüm Ki, Hazret-i Hâce Dönüp Geldi Ve Bana Heybetle Bakıp; "ben Sana Demedim Mi Ki, On Beş Gün Sonra Geleceğim. Sen İse Önüme Muhabbet Dağını Sed Çektin. Ben O Dağı Nasıl Aşıp Gideyim?" Buyurdu. Sonra Mübârek Yüzünü Yanımızdaki Talebesine Çevirip, Buyurdu Ki: "emîr Hüseyin Sana; "korkarım Hâce Hazretleri Yoldan Döner Gelir." Demedi Mi?" O Da; "evet." Dedi. Hâce Hazretleri; "işte O Muhabbet Ve Arzulardır Ki, Önümüze Sed Çekti." Buyurdular. Bunun Üzerine Hâce Hazretlerinin Celâlini Müşâhede Ettiğimde, Kalbimde Büyük Bir Ürperme Zâhir Olup, Ayaklarına Düşüp Af Diledim. Onlar Da Bu Âciz Hizmetçilerine, Merhamet Edip Affetti Ve; "eğer Maksadın Benden Ayrılmamak İse, Beni Seninle Düşün. Çünkü Ben, Senden Ayrı Değilim. Bundan Sonra, Sakın Beni Senden Ayrı Sanma!" Buyurdular.
beyt:
"nerede Olursan Seninleyim Ben,
kendini Sakın, Yalnız Sanma Sen."
onlar Kimseye Kılıç Vurmaz
behâeddîn Buhârî Hazretleri, Kendisine Karşı Edebsizlik Yapan Birine Kızmayıp, Tebessümle Karşıladı. Fakat Edebsizlik Yapan Kimse Büyük Bir Derde Düşüp, Helâk Olacak Hâle Geldi. Hatâsını Anlayıp Tövbe Etti. Behâeddîn Buhârî Hazretleri Bir Ara O Adamın Evinin Önünden Geçerken, İçeri Girip Hâlini Sordu. "allahü Teâlâ Şifâ Vericidir, Korkma İyileşirsin." Dedi. O Kimse Bu Söz Üzerine Kalkıp; "efendim, Size Karşı Edebsizlik Ettim, Hatırınızı İncittim, Beni Affediniz." Dedi. Bunun Üzerine Behâeddîn Buhârî Hazretleri Buyurdu Ki: "kalbimiz O Zaman İncindi. Fakat Şu Anda Gönül Aynası Tertemiz. İyi Bil Ki, Mürşidlerin, Yol Göstericilerin Kılıcı, Kınından Çıkmış Yalın Bir Kılıçtır. Ama Mürşid Merhamet Sâhibidir. Kimseye Kılıç Vurmaz. İnsanlardan Belâsını Arayanlar Gelip Kendilerini O Kılıca Vururlar.
edeb
behâeddîn Buhârî Hazretleri Bir Sohbetlerinde Buyurdu Ki: "bizim Yolumuzdaki Kimselerin Şu Edebi Gözetmesi Gerekir: Birincisi; Allahü Teâlâya Karşı Edeptir. Yâni Zâhiri Ve Bâtını İle Tamâmen Kulluk İçinde Olmalı. Allahü Teâlânın Bütün Emirlerini Yerine Getirip, Yasaklarından Sakınması Ve Allahü Teâlâdan Başka Her Şeyi, Mâsivâyı Terketmesidir. İkincisi; Resûlullah Efendimize Karşı Edeb: Bu Da İş Ve Hâllerde O'na Uymaktır. Üçüncüsü; Hocasına Karşı Edeb: Çünkü Kendisinin Peygamberimize Uymasına, Hocası Vâsıta Olmuştur. Bu Bakımdan, Hocasını Hiçbir Zaman Unutmamalıdır."
neyleyelim Ki Nasîbin Yokmuş
behâeddîn Buhârî Hazretleri, Bir Defâsında Buhârâ'da Gülâbâd Mahallesinde Bir Dostunun Evinde, Talebeleri İle Sohbet Ediyordu. Talebelerinden Molla Necmeddîn'e Dönüp; "sana Ne Söylersem, Sözümü Tutup Söylediğimi Yapar Mısın?" Dedi. Molla Necmeddîn, "elbette Yaparım Efendim." Dedi. "eğer Bir Günah İşlemeni Söylesem Yapar Mısın? Meselâ Hırsızlık Yap Desem Yapar Mısın?" Dedi. Bunun Üzerine Mollanecmeddîn; "mâzur Görünüz Efendim, Hırsızlık Yapamam." Dedi. "mâdem Ki Bu Hususdaki İsteğimizi Kabûl Etmiyorsun, Meclisimizi Terket!" Buyurdu. Molla Necmeddîn Bunu Duyunca, Dehşet İçinde Kalıp, Olduğu Yere Düştü Ve Bayıldı. Orada Bulunanlar Behâeddîn Buhârî Hazretlerine Yalvarıp, Onun Affedilmesini İstediler. Kabûl Edip Affetti. Molla Necmeddîn De Kendine Gelip Kalktı. Bundan Sonra Hep Berâber O Evden Dışarı Çıktılar, Dervâze-yi Semerkand (semerkand Vâdisi) Denilen Tarafa Doğru Gittiler. Behâeddîn Buhârî Hazretleri Yolda Giderlerken, Bir Ev Duvarı Gösterip Talebelerine Dedi Ki:
"bu Duvarı Delin, Evin İçinde Falan Yerde Bir Çuval Kumaş Vardır. Onu Alıp Getirin." Talebeleri Bu Emre Uyup, Duvarı Yardılar. Kumaş Dolu Çuvalı Buldular Ve Çıkarıp Getirdiler. Sonra Bir Köşeye Çekilip Bir Müddet Oturdular. Bu Sırada Bir Köpek Sesi İşitildi. Behâeddîn Buhârî Hazretleri, Talebesi Molla Necmeddîn'e; "bir Arkadaşınla Gidip Evin Etrâfına Bakın Ne Vardır?" Dedi. Gidip Baktılar Ki, Eve Hırsızlar Gelmiş, Başka Bir Duvarı Yarıp Evde Ne Varsa Almışlar. Gidip Bu Durumu Behâeddîn Buhârî Hazretlerine Haber Verdiler. Talebeler Bu Hâle Şaştılar. Sonra Tekrar Talebeleri İle Birlikte Önceki Misâfir Oldukları Eve Döndüler. Sabahleyin, Gece O Evden Aldırdığı Kumaş Dolu Çuvalı Sâhibine Gönderdi. Talebelerine; "gece Buradan Geçerken, Bu Malınızı Alarak Hırsızların Çalmasına Mâni Olduk, Bu Malınızı Hırsızlardan Kurtardık." Demelerini Tenbih Etti. Onlar Da Götürüp Sâhibine Teslim Ederek Durumu Anlattılar. Behâeddîn Buhârî, Bundan Sonra Talebesi Molla Necmeddîn'e Dönüp;
"eğer Sen Emrimize Uyup Da Bu Hizmeti Yapsaydın, Sana Çok Sırlar Açılacak Ve Çok Şey Kazanacaktın. Neyleyelim Ki, Nasîbin Yokmuş." Dedi. Molla Necmeddîn İse, Yaptığına Çok Pişmân Olup, Yanıp Yakındı.
behâeddîn'e Uy!
âlimlerden Biri, Behâeddîn Buhârî'nin Talebelerinden Bir Grupla ırak'a Gitti. O Anlatır: "yolda Semnân Şehrine Varınca, Burada İsmi Seyyid Mahmûd Olan, Mübârek Bir Kimsenin Bulunduğunu Ve Hocamızı Çok Sevenlerden Olduğunu Duyduk. Topluca Onun Ziyâretine Gidip, Hocamıza Bağlılığının Sebebini Sorduk. Dedi Ki:
"resûlullah Efendimizi Rüyâda Gördüm. Çok Güzel Bir Yerdeydi. Yanında Heybetli Bir Zât Vardı. Ben, Resûlullah'a Tevâzu Ve Edeb İle Yaklaşıp; "sohbetinizle Şereflenemedim, Bereketli Zamânınızda Ve Huzûrunuzda Bulunamadım, Bu Büyük Ve Eşsiz Saâdeti Kaçırdım, Şimdi Ne Yapayım?" Diye Arz Ettim. Bana; "bereketime Ve Beni Görmek Fazîletine Kavuşmak İstersen, Behâeddîn'e Uy!" Buyurdu. Sonra Yanında Duran Mübârek Zâtı İşâret Etti. Bundan Önce Behâeddîn Buhârî'yi Görmemiş İdim. Uyanınca, İsmini Ve Şeklini, Şemâilini Bir Kitabın Üstüne Yazdım. Uzun Zaman Sonra, Bir Manifaturacı Dükkânında Oturuyordum. Nûrlu Ve Heybetli Bir Zât Gördüm. Geldi Ve Dükkânda Oturdu. Yüzünü Görünce, O Simâyı Hatırladım. Birden Bende Büyük Bir Hâl Ve Değişme Oldu. Kendimi Toparlayınca, Evime Gelip Şereflendirmesini Ricâ Ettim. Kabûl Buyurdu. Kalktık, O Önde Ben Arkalarında Yürüdük. Bizim Eve Gelinceye Kadar, Hiç Dönüp Bana Bakmadı. Ondan Gördüğüm İlk Kerâmet Buydu. Çünkü O, Bizim Evin Nerede Olduğunu, Daha Önceden Bilmiyordu. Doğruca Bizim Eve Gitti. Sonra Kütüphânemin Bulunduğu Odaya Girdi. Çok Kitabım Vardı. Elini Uzatıp Bir Kitap Çıkardı. Bana Uzattı Ve;
"bu Kitâbın Üzerine Ne Yazdın?" Buyurdu. Bir De Ne Göreyim. Yedi Sene Önce Gördüğüm Ve Târihini Yazdığım Rüyâ Orada Yazılı İdi. Bu Kerâmetlerinden, Daha İlk Anda Bende Büyük Bir Hâl Hâsıl Oldu. Kendime Gelince, Bana Lutf İle Mukâbele Edip, Beni Talebeliğe Kabûl Buyurdu Ve Kapısında Hizmet Edenlerin Saâdeti İle Şereflendirdi."
beyitler
kokusunu Duyuyorum
evliyâ-i Kirâmın, En Büyüklerindendir,
insanların Kalbine, Nûr Salıp Etti Tenvîr.
"seyyid Emîr Külâl'in, Talebesidir Bu Zât,
kararmış Olan Kalpler, Onunla Buldu Hayat.
seyyid Olup, Resûl'ün, Kerîm Evlâdındandır,
dînin Yayılmasında, Pekçok Hizmeti Vardır.
bin Üç Yüz On Sekizde, Teşrîf Etti Dünyâya,
yetmiş Üç Yaşındayken, Göçtü Dâr-ı Bekâya.
buhâra'da Bir Belde, Var Ki Kasr-ı Ârifân,
kabri Bu Yerde Olup, Nûr Saçılır Oradan.
bu Büyük Zât, Dünyâya, Gelmişti Bu Beldede,
hem Vefâtları Dahi, Oldu Yine Bu Yerde.
o, Dünyâya Gelmeden, Duyulmadan Hiç Adı,
onun Geleceğini, Müjdeledi Üstâdı.
hâce Muhammed Bâbâ Semmâsî'ydi Ki O Zât,
ondan Saçılıyordu, Dünyâya Her Füyûzât.
ne Zaman Geçse İdi, O, Kasr-ı Ârifân'dan,
derdi: "bana Bir Koku, Geliyor Ki Buradan,
zuhûr Eder Bu Yerde, Çok Büyük Bir Evliyâ
kararmış Gönülleri, Nûruyla Eder İhyâ."
gelince Başka Bir Gün, Bu Bereketli Yere,
buyurdu Ki: "o Koku, Fazlalaşmış Bu Kere.
öyle Zannederim Ki, O, Dünyâya Gelmiştir,
büyüyüp Yetişince, İslâma Kuvvet Verir."
böyle Söylediğinde, Hakîkaten O Velî,
henüz Üç Gün Olmuştu, O Dünyâya Geleli.
babası, Kucağına, Alarak Bu Oğlunu,
bu Büyük Evliyâya, Götürdü O Gün Onu.
o Zât Onu Görünce, Sevinip Buldu Huzur,
buyurdu: "o Dediğim, Evliyâ İşte Budur.
zaten Ben, Her Ne Zaman, Geçseydim Bu Beldeden,
alırdım Kokusunu, Bu Büyük Zâtın Hemen.
bu Defâ Gelirken De, Bu Koku Geliyordu,
hattâ Biz Yaklaştıkça, Ziyâdeleşiyordu.
düşündüm Ki "doğmuştur, Dediğim O Büyük Zât,"
o Koku, Bu Yavrudan, Geliyor İşte Bizzât.
size Müjde Olsun Ki, İşte O, Bu Bebektir,
bu, İlerde Çok Büyük, Bir Zât Olsa Gerektir."
daha Sonra Şefkatle, Bağrına Bastı Onu,
buyurdu: "evlatlığa, Kabûl Ettik Biz Bunu."
sonra Emîr Külâl'e, Dedi: "bu, Benim Oğlum,
bunun Yetişmesini, Sana ısmarlıyorum."
büyüyüp Tâbi Oldu, O Da Emîr Külâl'e,
ondan Feyiz Alarak, Erişti Tam Kemâle.
o, Henüz Çocuk İken, Evliyâlığa Âit,
alnında İşâretler, Görünürdü Her Vakit.
annesi Anlatır Ki: "bu Oğlum Behâeddîn,
"kerâmet" Sâhibiydi, Dört Yaşındayken Hemin.
evimizde Bir İnek, Vardı Yavrulayacak,
doğurmasına Daha, Bir Müddet Vardı Ancak.
bir Gün Bana Dedi Ki, İneği Göstererek;
"beyaz Başlı Bir Yavru, Doğuracak Bu İnek."
birkaç Ay Geçmişti Ki, O Günden Îtibâren,
beyaz Başlı Buzağı, Doğurdu İnek Aynen."
kaynaklar
1) Makâmât-ı Muhammed Behâeddîn Nakşibend (selâhüddîn İbni Mübârek El-buhârî)
2) Reşahât; S.78
3) Hadîkat-ül-evliyâ; S.44
4) Câmiu Kerâmât-il-evliyâ; C.1, S.144
5) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; S.990
6) Mu'cem-ül-müellifîn
7) Kâmûs-ul-a'lâm; C.2, S.1412
8) Hadâik-ul-verdiyye; S.125
9) Mektûbât (imâm-ı Rabbânî); C.3, 123. Mektub
10) Nefehât-ül-üns; S.418
11) Rehber Ansiklopedisi; C.16, S.33
12) El-hadâikü'l-verdiyye
13) İslâm Meşhurları Ansiklopedisi; C.1, S.439-459
14) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.10, S.16-55