Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Behlül-i Dânâ
  30 Mart 2018 Cuma , 23:34
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; ırak evliyaları, Bağdat evliyaları, Behlül-i Dânâ

meczûb. Hak Âşığı. Çok Tanınmış Evliyâdan Biri. Asıl İsmi Vüheyb Bin Ömer Sayrâfî'dir. Behlûl-i Dânâ Adıyla Şöhret Buldu. Doğum Târihi Kesin Olarak Bilinmemektedir. Kûfeli Olduğu Hâlde Ömrünün Çoğunu Bağdât'ta Geçirdi. Hârûn Reşîd'in Kardeşi Olduğuna Dâir Rivâyetler Varsa Da Aslı Yoktur. Hârûn Reşîd'e Nasîhat Verirdi. Herkese Ders Olacak Hikmetli Sözleri Çok Meşhûrdur. 805 (h.190) Senesi Bağdât'ta Vefât Etti. Dicle Kenarında Şunûziyye Kabristanlığına Defnedildi.

behlül-i Dânâ, Zamânın Büyüklerinin Sohbetlerinde Bulundu. Eymen Bin Nâbil, Amr Bin Dînâr Ve Âsım Bin Ebi'n-necîd'den Hadîs-i Şerîf Öğrendi. İbretli Mânâlı Sözler Söyledi. Menkıbeleri Dilden Dile Aktarıldı.

behlül-i Dânâ Bir Gün Bağdât Sokaklarından Birinde Giderken, Oynayan Çocuklar Gördü. Çocuklardan Biri İse Bir Köşeye Çekilmiş Onlara Bakıyor Ve Ağlıyordu. Behlül-i Dânâ O Çocuğun Yanına Gitti Ve; "ey Çocuk Niçin Ağlıyorsun? Gel Sana Bir Şeyler Alayım Da Sen De Arkadaşlarınla Oyna." Dedi Ve Çocuğun Başını Okşadı. Çocuk Bakışlarını Behlül'e Çevirdi Ve; "ey Aklı Az Adam! Biz Oyun İçin Yaratılmadık." Dedi. Behlül Bu Söze Şaştı Ve Çocuğa; "ey Oğlum! Peki Niçin Yaratıldık." Diye Sordu. Çocuk; "allahü Teâlâyı Bilmek Ve O'na İbâdet Etmek İçin." Dedi. Behlül Hazretleri; "peki Bunun Öyle Olduğunu Nereden Biliyorsun?" Diye Sordu. Çocuk, Mü'minûn Sûresinin 115. Âyet-i Kerîmesini Okuyuverdi. Meâlen"sizi Ancak Boşuna Yarattığımı Ve Gerçekten Bize Döndürülmeyeceğinizi Mi Zannettiniz?" hazret-i Behlül Tekrar; "ey Çocuk. Sen Hakîmâne Konuştun. Bana Biraz Daha Nasîhat Et." Dedi Ve A?lamaya Başladi. Kendinden Geçmişti. Kendine Geldiğinde Çocuğa; "ey Oğlum! Senin Günâhın Yok. Sen Bir Çocuksun. Nasıl Oluyor Da Böyle Düşünebiliyorsun?" Diye Sordu. Çocuk Da; "ey Behlül! Babamı Ateş Yakarken Gördüm. İri Odunları Küçük Çırpılarla Tutuşturuyordu. Ben De Cehennem'in Yanan Küçük Odunlarından Olacağımdan Korkuyorum." Dedi. Bu Sözler Üzerine Behlül-i Dânâ Hazretleri Tekrar Ağladı. Kendinden Geçti. Kendine Geldiğinde Çocuğu Yanında Göremedi. Oradakilere Bu Çocuğun Kim Olduğunu Sordu. Onlar; "tanımadın Mı?" Dediler. Behlül; "hayır." Deyince, Onlar; "bu, Hazret-i Hüseyin Evlâdından Seyyid Bir Çocuktur." Dediler. Behlül De; "ancak Böyle Bir Ağacın Meyvesi Bu Kadar Olgun Olabilirdi." Deyip Oradan Ayrıldı.

bir Gün Behlül-i Dânâ'ya; "basra'daki Hak Âşıklarını Sayar Mısın?" Dediler. O; "bunlar Sayıya Sığmaz. İsterseniz Öyle Olmayanları Söyleyeyim. Zîrâ Bunlar Birkaç Tânedir." Diye Cevap Verdi. Soranlar Özür Dileyip Oradan Ayrıldılar.

bir Gün Behlül'ü Kabristanda Gördüler. Ayaklarını Kabir Taşları Arasına Sokmuş Toprakla Oynuyordu. Kendisine; "ey Behlül Ne Yapıyorsun?" Diye Sordular. Onlara Gâyet Sâkin Olarak; "bana Eziyet Etmeyen, Gıybetimi Yapmayan İnsanlarla Oturup Sohbet Ediyorum. Bunlar Sağ Olanlardan Daha Emin." Diye Cevap Verdi.

bir Gün Devrin Halîfesi Hârûn Reşîd İle Karşılaştı. Halîfe; "seni Gördüğüme Çok Sevindim. Çünkü Uzun Zamandır Seninle Konuşmayı Arzu Ediyordum." Dedi. Hazret-i Behlül Güldü Ve; "benim Böyle Bir Arzum Yoktu." Cevâbını Verdi. Buna Rağmen Hârûn Reşîd Kendisinden Nasîhat İstedi. "ne Nasîhatı İstiyorsun? Şu Sarayına Bak, Bir De Kabirlere Bak! Bunlardan İbret Almayan, Nasîhat Almayan Nelerden Alır! Hâlin Ne Olacak, Ey Müminlerin Emîri! Yarın Cenâb-ı Hakk'ın Huzûruna Çıkacaksın. Büyük Küçük Yaptığın Her Şeyden Suâl Olunacaksın. Bunlara Nasıl Cevap Vereceksin İyi Düşün! Bu Hesap Zamânında Aç Ve Susuz Olacaksın, Çıplak Bulunacaksın. Orada Bulunanlar Sana Bakıp Gülecekler. Perişan Hâlin Orada Meydana Çıkacak, Başka Nasîhatı Ne Yapacaksın?" Dedi. Adâleti İle Meşhûr Olan Hârûn Reşîd Onun Nasîhatlarından Çok İstifâde Ettiğini Bildirdi.

bir Zaman Bağdât'ta Fiyatlar Çok Yükselmişti. Hayat Pahalılığı Çekilmez Bir Hâl Aldı. Muhammed Bin İsmâil Bin Ebî Fudayl Gelerek; "ey Behlül! Müslümanların Ve Bütün İnsanların Hattâ Hayvanların Rahatlaması İçin Allahü Teâlâya Duâ Etmez Misin?" Dedi. O Şöyle Cevap Verdi: "allahü Teâlâya Yemin Ederim Ki, Ben Bu İşe Karışmam. Eğer Bir Buğday Tânesi Bir Dinar Olsa, Bize Emrettiği Gibi Allahü Teâlâya İbâdet Etsek, O Bize Vâdettiği Gibi Rızkımızı Verir." Sonra Ellerini Birbirine Vurarak; "ey Dünyâyı Ve Süslerini Toplayan, Gözleri Uykudan Lezzet Almayan Kimse, Nefsinle Uğraşıp Âhirete Bir Tedârik Yapmadın, Kıyâmet Gününde Allahü Teâlâya Ne Cevap Vereceksin?" Dedi.

abdullah Bin Mihran Anlatıyor: Hârûn Reşîd Hacca Gitti. Dönüşünde Bir Müddet Kûfe'de İstirahat Etti. Sonra Yola Çıkacağı Zaman Herkes Kendisini Yolcu Etmek İçin Sokağa Döküldü. Behlül De Çıkmıştı. Çocuklar Onunla Oynayıp Eğleniyorlardı. Tam O Sırada Hârûn'un Develer Üzerinde Muhteşem Kâfilesi Gözüktü. Çocuklar Da Behlül'ü Bırakıp Onun Seyrine Koyuldular. Tam Hârûn'un Geldiği Sırada Behlül Yüksek Sesle:

"ey Hârûn!" Diye Seslendi. Hârûn, Perdeyi Kaldırarak: "buyur Behlül, Ne İstiyorsun?" Dedi. Behlül:

"ey Müminlerin Emîri! Eymen Bin Nâil, Kudame Bin Abdülâmir'den Bize Şöyle Haber Verdi Ve Dedi Ki: "ben Resûl-i Ekremi Arafat'tan Dönüşte Görmüştüm. Kızıl Bir Deveye Binmişti. Yanında Kimse Dövülmediği Gibi, Kimse De Kovulmazdı. "yol Verin, Yol Verin!" Diyen Münâdileri De Yoktu. Sen De Bu Usûle Riâyet Eyle. Bilmiş Ol Ki; Tevâzu İle Yolculuk Etmen, Kibir İle Seyâhatinden Hayırlıdır."

behlül Dânâ Yine; "bağdât Ve Etrafını Nûrlandırıp Aydınlatacak Hediyeler Götürüyor Musun?" Dedi. Halîfe; "bu Hediyeler Nasıl Olur?" Deyince, Behlül Hazretleri; "insanlara Allahü Teâlânın Sevgisini, O'ndan Korkmayı, Onlara Örnek Olacak Şekilde Hâl Ve Hareketler, Onlar Hakkında Temiz Ve Güzel Düşüncelere Sâhib Olmak En Güzel Hediyedir." Dedi. Bunu Dinleyen Hârûn Reşîd Ağlayarak; Ey Behlül, Biraz Daha Anlat!" Dedi. Behlül:

"memleketinin Bir Köşesinde Bir Mazlum Zulme Uğrasa, Sen Memleketin Diğer Köşesinde Bile Olsan, Allahü Teâlâ Bunun Hesâbını Senden Soracak. Allahü Teâlâ Kur'ân-i Kerîmde meâlen; "şüphesiz Ki İyiler Naîm Cenneti'ndedir. Kötüler İse Cehennem'dedir." buyurdu (infitar Sûresi: 13-14). Âhirette, Cennet Veya Cehennem Dişinda Gidilecek Üçüncü Bir Yer Yoktur. O Hâlde Hazirli?ini Buna Göre Yap." Dedi. Halîfe; "amellerimiz Hakkında Ne Dersiniz?" Diye Sordu. Behlül Hazretleri; "allahü Teâlâdan Korkarak Ve Emrettiğine Uygun Olarak Yapılan Amel Makbuldür." Buyurdu. Halîfe; "peygamber Efendimizle, Akrabâlık Olarak Yakınlığımız Hakkında Ne Dersiniz?" Diye Sordu. Behlül; "peygamber Efendimize Akrabâlıktan Ziyâde, Bildirdiği Hükümlere Bağlılıkta Yakın Olmak Daha Mühimdir." Dedi. Halîfe; "peygamber Efendimizin Şefâatine Kavuşabilecek Miyiz?" Deyince De, Behlül; "onu Allahü Teâlâ Bilir." Buyurdu. Halîfe; Nasıl Yaşayalım?" Diye Sordu. Behlül; "allah'tan Kork. Her Hâlinde Muhammed Aleyhisselâmın Sünnetine Tâbi Ol. Bu Durumda En Kârlı Yolu Seçmiş Olursun." Dedi. Halîfe; "çok Güzel Söylüyorsun, Şu Hediyemi Kabûl Et." Dedi. Behlül Hazretleri De; "onu Kimden Aldınsa Ona Ver. Dünyâdaki Sâhipleri Yakana Yapışmadan Önce, Verenin Yoluna Harca. Bunu Burada Yap. Âhirete Kalırsa Onlara Bir Şey Bulup Veremezsin, Râzı Edemezsin." Diye Cevap Verdi. Parayı Almayınca, Hârûn Reşîd; "para Borcun Varsa Onu Ödeyelim." Dedi. Behlül:

"kûfe'de Birçok İlim Sâhipleri Vardır. Borç İle Borcun Ödenmeyeceğinde İttifak Etmişlerdir." Dedi. Hârûn Reşîd:

"bâri İhtiyâcını Temin Edelim." Deyince, Behlül Hazretleri; "allahü Teâlâ Senin Rabbin Olduğu Gibi, Benim De Rabbim'dir. Seni Hatırlayıp Beni Unutması Muhâldir." Buyurdu. Hârûn Reşîd, Bu Sözleri İşitince Ağladı.

bir Gün Halka Doğru Yolu Göstermek İçin Söylediği Sözlerden Rahatsız Olanlar, Hârûn Reşîd'e Gidip; "sultanım, Bizim Yaptıklarımızın Ona Ne Zararı Var? Bizi Kendi Hâlimize Bıraksın. Sonra Her Koyun Kendi Bacağından Asılır." Gibi Sözlerle Şikâyet Ettiler. Bunun Üzerine Hârûn Reşîd, Behlül Dânâ'yı Çağırtıp, Halkın İsteğini Bildirdi. Behlül Dânâ Hiç Sesini Çıkarmadan Sarayı Terk Etti. Birkaç Koyun Alıp Kesti, Bacaklarından Mahallenin Köşe Başlarına Astı. Bunu Gören Halk Gülerek; "deliden Başka Ne Beklenir, Yaptığı İşler Hep Böyle Zâten." Diyorlardı. Aradan Günler Geçtikçe, Asılan Hayvanlar Kokuyor, Bundan Da Bütün Mahalle Zarar Görüyordu. Kokudan Durulmaz Hâle Gelince, Aynı Kişiler Hârûn Reşîd'e Gidip, Durumu Anlattılar. Behlül Dânâ'yı Çağırtıp, Sorduğunda: "bir Kötünün Herkese Zararı Olduğunu Herhalde Anladılar. Ben Bir Şey Yapmadım, Her Koyunun Kendi Bacağından Asıldığını Onlara Gösterdim." Diye Cevap Verdi.

hasan Bin Sehl Anlatır: Bir Gün Çocuklar, Hazret-i Behlül'e Taş Atmağa Başladılar. Taşın Birisi Vücûdunu Kanatınca, "ey Çocuklar! Ben, Allahü Teâlâya Tevekkül Ettim. O Elbette Bana Kâfidir. O Ne Güzel Vekildir. Ancak Allahü Teâlâya Yaklaşmak İnsana Rahatlık Verir. İnsanlara Ezâ Ve Cefâ Yapanlar Hiç Merhametli Olur Mu?" Dedi. Ben Dayanamadım. "ey Behlül, Çocuklar Sana Taşla Vuruyorlar, Sen Onlara Merhamet Ediyorsun. Bu Nasıl İştir?" Dedim. O Da, "sus!.. Allahü Teâlâ, Benim Üzüntü Ve Acımı, Onların Da Sevincinin Çokluğunu Elbet Biliyor. Bâzımızı, Bâzımıza Bağışlaması Umulur." Buyurdu.

adamın Birisi Namaz Kılmaz, Diğer İbâdetleri Yapmaz Ama Her Gece Yatarken; "yâ Rabbî! Bana Cennet'ini Ver!" Diye Duâ Ederdi. Bir Gece Aynı Şekilde Yattı. Geç Vakitte, Damdan Bir Tıkırtı Geldiğini Hissederek Uyandı. Hemen Çıkıp; "kimsin, Orada Ne Arıyorsun?" Dedi. Damda Bulunan Behlül Dânâ İdi Ve; "devem Kayboldu Da Onu Arıyorum." Dedi. Ev Sâhibi, "kaybolan Deve Damda Olması Mümkün Mü? Bu Akılsızlık Değil Midir?" Deyince, Behlül-i Dânâ; "senin, Hiç İbâdet Etmemen Ve Sonra Da Allahü Teâlâdan Cennet'i İstemen Daha Akılsızlık Değil Midir?" Buyurdu. Ev Sâhibi O Zaman, Behlül-i Dânâ'nın Kendisine Nasihat Vermek İçin Böyle Yaptığını Anladı. Hatâsını Anlayıp, Tövbe Etti Ve İbâdetlerini Aksatmadan Yapmaya Başladı.

bir Gün Behlül-i Dânâ'nın Evine Hırsız Girmiş, Evde Ne Bulduysa Götürmüştü. Doğruca Kalkıp Kabristânlığa Gitti Ve Kapısına Oturdu. Bunun Farkına Varanlar Başına Toplanıp; "niçin Hırsızın Peşinden Gitmedin De Buraya Geldin?" Dediler. Onlara; "yolunu Şaşırmış O Adamcağızı Burada Bekliyorum." Diye Cevap Verdi. Bu Söze Oradakiler Kahkaha İle Güldüler Ve; "hay Allah İyiliğini Versin, O Adamın Burada İşi Ne?" Dediler. Bunun Üzerine Behlül Hazretleri; "siz Hiç Merak Etmeyin O Mutlakâ Bu Kapıya Gelecek. Ecel Onu Buraya Getirecektir." Buyurdu. Bu Sözler Üzerine Herkes Derin Düşüncelere Daldı.

behlül Bir Gün Hârûn Reşîd'in Taht Odasını Boş Buldu Ve Çıkıp Tahta Oturuverdi. Bunu Gören Askerler Onu Kamçı İle Dövmeye Başladılar. Askerler Vurdukça O; "vah Hârûn Reşîd. Vah Hârûn Reşîd!" Diyordu. O Esnâda Halîfe Geldi Ve Manzara Karşısında Donup Kaldı. Askerleri Uzaklaştırdıktan Sonra; "ey Behlül! Bu Ne Hâl?" Diye Sordu. Behlül; "senin İçin Ağlıyorum. Burada Tahtı Boş Bulup Bir An Oturdum. Bu Kadar Kırbaç Yedim. Sen İse Senelerdir Bu Tahtın Üzerinde Oturuyorsun. Hâlin Ne Olur Diye Düşündüm." Hârûn Reşîd; "peki Ne Yapmam Lâzım?" Dedi. Behlül; "mâdem Ki Bu Yükün Altına Girdin. Zulme Meyletme. Adâlet Üzere Ol. Böylece Tahtında Otur." Buyurdu.

behlül Dânâ Hazretlerinin Halîfe Hârûn Reşîd'e Bir Nasîhati De Şöyle Oldu. Bir Gün Halîfeye; "ey Hârûn Reşîd! Yer İçinde, Yer Üzerinde Ve Göklerde Çok Olan Nedir?" Diye Sordu. Hârûn Reşîd; "bunu Bilmeyecek Ne Var? Yer İçinde Ölüler, Yer Üzerinde Hayvanlar Ve Bitkiler, Gökte İse Meleklerdir." Dedi. Behlül; "değil." Buyurdu. Halîfe; "nedir?" Deyince, Behlül-i Dânâ; "ey Halîfe! Yer İçinde Çok Olan Ölülerin Pişmanlıkları, Yer Üzerinde İnsanların Hırs Ve Tamahı, Gökte İse Âdil Hükümdarların Sevaplarıdır." Buyurdu. Bu Sözler Üzerine Hârûn Reşîd Ağlamaya Başladı.

bir Gün Hârûn Reşîd, Behlül İle Görüşmek, Hikmetli Sözlerini Duymak İstedi. Bu Şekilde Adamlarını Gönderip Behlül'ü Getirmelerini Söyledi. Gidenler Behlül'ü Boş Bir Mezar İçinde Uyur Buldular. Uyandırdıklarında; "siz Ne Yaptınız. Beni Pâdişâhlık Makâmından İndirdiniz. Şimdi Ben Ne Yapacağım." Dedi. Görevliler Gidip Bu Sözleri Halîfeye Bildirdiler. Hârûn Reşîd Onun Bu Hâline Bir Mânâ Veremedi, Huzûruna Geldiğinde; "ey Behlül! Bu Ne İş. Sen Hangi Pâdişâhlıktan İndirildin?" Dedi. O, Bu Soru Üzerine; "ey Halîfe! Rüyâmda Kendimi Hükümdâr Olmuş Gördüm. Tahtımda Oturuyordum. Hizmetçilerim Vardı. Saltanat Ve İhtişam İçinde İdim. Lâkin Senin Adamların Beni Uyandırdı Ve Tahtımdan Oldum." Bu Sözlere Hârûn Reşîd Güldü Ve; "ey Behlül! Rüyâdaki Pâdişâhlığa Îtibâr Olur Mu?" Dedi. Bunun Üzerine Behlül Hazretleri; "ey Müminlerin Emîri! Benim Hükümdarlığım İle Seninki Arasında Ne Fark Var. Ben Gözlerimi Açınca Hayat Buldum. Sen Gözlerini Kapayacak Olsan Ebediyyen Emirlikten Düşecek Saltanatından Olacaksın Ve Nedâmet, Pişmanlık Günün Başlayacak. O Halde Hangimizin Hükümdârlığına Îtibâr Yoktur Siz Söyleyin." Dedi. Bunun Üzerine Hârûn Reşîd Söyleyecek Söz Bulamadı.

behlül-i Danâ Hazretleri Bir Gün Bağdât Sokaklarından Birinde Giderken, İki Kişinin Kıyasıya Kavga Ettiklerini Gördü. Biri Diğerine Ağza Alınmayacak Şeyler Söylüyordu. Behlül-i Dânâ Onun Yanına Yaklaşıp; "sen Bize Gel Ne Söylersen Söyle Lâkin Bizden Bir Tek Kelime Karşılık Alamazsın." Dedi. Öfkeden Deliye Dönmüş Adam Birden Durdu Ve; "ey Behlül; Beni O Mağlûb Edemedi. Lâkin Sen Mağlûb Ettin." Dedi. Böylece Kavgacılar Dövüşü Bırakarak Hatâlarını Anladılar.

bir Gün Halîfe Hârûn Reşîd Behlül-i Dânâ'ya Kıymetli Bir Hırka Hediye Etmek İstedi: "ey Behlül! Şu Paha Biçilmez Hırkayı Giy. Benim Sana Hediyemdir." Dedi. Behlül-i Dânâ Hazretleri Geri Çekilip; "ben Ancak Pamuklu Hırka Giyebilirim. Pederimin Bana Nasîhat Ve Vasiyeti Şu İdi: "oğlum! Toprak Üstünde Yat. Lâkin Bir Döşek Kazanmak İçin Kimsenin Önünde Eğilip, El Etek Öpme, Pamuk Hırka İle De Yetin."

birisi Behlül-i Dânâ'ya Gidip; "ey Behlül! Oğlum Vefât Etti. Kabir Taşına Ne Yazayım." Dedi. Behlül Hazretleri Buna Gülüp; "dün Altımda Olan Çimenler Bugün Üstümde Yeşerdi. Ey Yolcu, Bil Ki Şu Toprak, Günahlardan Başka Her Şeyi Örtmektedir, Yaz." Dedi.

behlül-i Dânâ Hazretleri Şu Beytleri Sık Sık Okurdu:

 

"bayram, Yeni Elbiseler Giyenler İçin Değildir.

ancak İlâhî Azâptan Emin Olanlar İçindir.

bayram Bineklere Binenler İçin De Değildir.

ancak Hatâ Ve İsyânı Bırakanlar İçindir."

 

behlül-i Dânâ, Duâsı Makbul Bir Zâttı. Aşağıdaki Şiir Onundur:

 

hırsı Bırak Da, Yorulma;

geçimde Tamaha Kapılma...

niçin Malı Cem Edersin;

kime Topladın Bilemezsin!

rızık Vaktiyle Ayrıldı;

sû-i Zan Faydasız Kaldı...

her Hırs Sâhibi Fakirdir;

her Kanaatkârsa Zengin.

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

biz De Vaktiyle Güzel Yiyeceklerdik!

halîfe Hârûn Reşîd Bir Gün Behlül-i Dânâ İle Sohbet Ederken; "ey Behlül! Sana Sarayımda Bir Oda Ve Hizmetçiler Vereyim. Yeter Ki Bu Eski Elbiselerden Kurtul. Yenilerini Giy. İnsanlar Arasına Karış." Dedi.

bunun Üzerine Hazret-i Behlül; "müsâde Ederseniz Bir Danışayım." Dedi. Halîfe; "kime Danışacaksın, Kimsen Yok Ki?" Diye Cevap Verdi. Behlül De; "ben Danışacağım Yeri Biliyorum." Dedi Ve Oradan Ayrıldı. Hârûn Reşîd Arkasından Adamlar Salıp Danışacağı Yeri Öğrenmek İstedi. Behlül Gide Gide Şehir Dışında Bir Mezbeleliğe Gitti. Başını Eğip Bir Şeyler Dinlermiş Gibi Yaptı. Bir Şeyler Söylendi. Daha Sonra Oradan Ayrıldı. Saraya Yöneldi. Sultanın Adamları Ondan Önce Saraya Dönüp Hâdiseyi Halîfeye Bildirmişlerdi. Behlül Huzûra Girince, Halîfe Hârûn Reşîd Ona; "ey Behlül! Söyle Bakalım Vereceğin Cevâbı." Dedi.

behlül; "danıştım Efendim. Lâkin İnsanlar Arasına Karışmam Mümkün Değil." Dedi. Halîfe Heybetle; "ey Behlül! Sen Gidip Çöplere Danışmışsın, Haberim Oldu." Dedi. Behlül De; "doğru Söylüyorsun Ben De Onlara Danıştım. Onlar Bana Cevap Verdiler Ve;

ey Behlül! Biz De Vaktiyle En Güzel Ve Nefis Yiyecekler İdik. Bütün Güzellikler Bizde İdi. Sevgi Ve İtibarımız Çoktu. Ne Zaman Ki İnsanlar Arasına Karıştık. İşte Bu Hâle Geldik. Çöpe Atıldık. Sen De Sakın İnsanların Arasına Karışma." Dediler. Bu Sözlerdeki İnce Mânâları Anlayan Hârûn Reşîd: "haklısın." Deyip Düşüncelere Daldı.

 

beyitler

her Koyun Kendi Bacağından

behlül Dânâ Şehirde, Dolaşıp Ara Sıra,

nasîhat Ediyordu, Bir Kısım İnsanlara.

 

ve Eğer Görür İse, Bâzı Yanlış İşleri,

derhal Îkâz Ederdi, Gidip O Kişileri.

 

bu Durumdan Rahatsız Olan Bâzı Kişi De,

şikâyet Eylediler, Onu Hârûn Reşîd'e.

 

dediler Ki: "behlül'e, Söyleyin De Ey Sultan,

yaptığımız İşlere, Karışmasın Her Zaman.

 

bizim Günahımızla, Ne Derdi Var Ki Onun,

hem Kendi Bacağından, Asılmaz Mı Her Koyun?"

 

çağırdı Hârûn Reşîd, Behlül'ü Sarayına,

halkın Şikâyetini, Söyledi Aynen Ona.

 

o, Terk Etti Sarayı, Hiç Bir Cevap Vermeden,

ve Bir Kaç Koyun Alıp, Onları Kesti Hemen.

 

her Sokağın Başına, O Kesik Koyunları,

kendi Bacaklarından, Asıverdi Onları.

 

insanlar Bunu Görüp, Dediler: "ne Olacak,

delinin Yapacağı, Nihâyet Budur Ancak."

 

lâkin Günler Geçtikçe, O Etler Kokuyordu,

bundan Bütün Mahalle, Rahatsız Oluyordu.

 

artık Durulmaz Oldu, Bu Kokudan Nihâyet,

halk Gidip Halîfeye, Eylediler Şikâyet.

 

dediler: "ey Halîfe, Behlül'e Söyleyiniz,

astığı Koyunlardan, Bîzar Olduk Hepimiz."

 

hârûn Reşîd, Behlül'ü Çağırıp Sordu Hemen,

o İse Şöyle Dedi, Halîfeye Cevâben:

 

"kendi Bacaklarından, Astım Ben Her Koyunu,

ne İçin Şikâyete, Geldiler Size Bunu?

 

demek Ki Bu Şekilde, Asılsa Da Her Koyun,

kokunca, Her İnsana, Zararı Varmış Onun.

 

anlatmak İstedim Ki, Onlara Ben Bu Halle,

"bir Kötünün Şerrini, Çeker Bütün Mahalle."

 

 

ölüm Bir Nasîhattir

hârun Reşid Devrinde, Yaşayan Velî Bir Zât,

aslen Kûfeliyse De, Bağdat'ta Sürdü Hayat.

 

hârûn Reşîd Bu Zâtı, Kıymetli Tutuyordu,

nasîhatları İle, Ferahlık Duyuyordu.

 

bir Gün Onu Görünce, Dedi Ki: "beni Dinle,

görüşmek İstiyordum, Çok Zamandır Seninle."

 

o, Oralı Olmayıp, Etmedi Hiç İltifât,

dedi: "öyle Bir Arzu, Olmadı Bende Fakat."

 

kızmadı Hârûn Reşîd, Cevâbına Behlül'ün,

dedi: "biraz Nasîhat, Etsene Bana Bu Gün."

 

buyurdu: "ey Hükümdâr, Ne Diyeyim Ben Sana,

bir Şu Sarayına Bak, Bir De Şu Kabristana.

 

bundan İbret Almayan, Başka Neden Alır Ki,

ölümden Daha Büyük, Nasihatçı Var Mı Ki?

 

ey Emîrel Müminin, Nolacak Senin Hâlin?

huzûr-u İlâhîye, Çıkarsın Sen De Yârın.

 

işlediğin Her İşten, Soracaklar Sana Hep,

onlara Verilecek, Cevâbın Var Mı Acep?

 

o Gün Çıkar Meydana, Çok Perişan Olduğun,

başka Ne Nasîhati, İstiyorsun Ey Hârun?"

 

kaynaklar

1) Fevâtü'l Vefâyât; C.1, S.228, 230

2) El-a'lâm; C.2, S.77

3) El-beyân Ve't-tebyîn; C.2, S.230

4) Tabakâtü'l Kübrâ Li'ş-şa'rânî; C.1, S.68

5) Ravd-ur-reyyâhîn; S.60

6) Muhâdarât-ül-ebrâr; S.409

7) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.2, S.137

Yorumlar
Kod: A8ZE7