Dedi ki: (Müsade et şimdi bana bir miktar.
Ben bu gece, bu işi Rabbime arz edeyim.
Ne ilham eder ise, size haber vereyim.)
Oradan avdet etti o gece hanesine.
Rüyada, (Dua etme!) denildi kendisine.
Ertesi gün gelerek, dedi ki: (Ey hükümdar!
Rüyamda dua etme! denildi bana tekrar.)
Lakin gerek hükümdar, gerekse şehir halkı,
Dua etmesi için yaptılar yine baskı.
Başvurdular bu sefer, başkaca çarelere.
Boğdular kendisini pekçok hediyelere.
Servetler vadedince Bel’am-ı Baura’ya,
O zaman döndü kalbi, meyletti bu dünyaya.
Görünce bir arada bu kadar çok serveti,
Kapladı kendisini para mal muhabbeti.
Dedi ki: (İzin verin, arz edeyim Rabbime.
Yarın ifa ederim, ne gelirse kalbime.)
Ve lakin hiçbir ilham gelmeyince, bu defa,
Dediler ki: (Ey Bel’am, ahdini eyle ifa.)
Servet vaadlerini görünce o bu kadar,
Onlara dua için, malesef verdi karar.
O şehrin haricinde vardı bir Husban dağı.
Gidip, o dağ başında yapacaktı duayı.
Merkebine binerek, o dağa oldu revan.
Ve lakin çöktü yere, yürümedi o hayvan.
İndi ve kaldırmaya uğraştıysa da biraz,
Hayvan dile gelerek, eyledi onu ikaz:
(Ey Bel’am, sen o dağa ne için gideceksin?
Peygamber aleyhine dua mı edeceksin?
Bak, melekler önüme çıkıyor şimdi benim.
Bana, gitme diyorlar, ben nasıl yürüyeyim?)
Bel’am, geri dönmeye karar vermişti, fakat,
Şeytan, insan şeklinde oldu ona musallat.
Dedi: (Merkep sözüyle dönülür mü hiç geri?
Şeytandır öyle diyen, dönme, yürü ileri.
Eğer dua edersen, çok artar itibarın.
İmana çağırırsın böylece halkı yarın.
Belki de Rabbin sana verecek peygamberlik.
Bu kadar servetler de, senin olur üstelik.)
Bu sözlere aldanıp, gittiyse de o yere,
Gadab-ı ilahiye uğradı birden bire.
Dili göğsüne sarkıp, hali oldu fecaat.
Gadaba geldiğini anlayıp etti feryat.
Dedi: (Gitti elimden dünyam ve ahiretim.
Böyle olduktan sonra, neye yarar servetim?)
Birazcık meyl etmesi bu dünya servetine,
Sebep oldu Bel’amın sonsuz felaketine.
Yuşa aleyhisselam, ordusuyla gelerek,
Bu Belka şehrini de, fethetti harb ederek.
O zalim hükümdarla Bel’am-ı Baura'yı,
Öldürüp, ülkesine katmış oldu burayı.