Ne zaman dönselerdi, o Server bir gazadan,
İki rekat bir namaz kılarlardı her zaman.
Bu seferden de dönüp, varınca mescidine,
Eshapla ayrı ayrı kıldılar bunu yine.
Bir özür sebebiyle, bir vazifeyle veya,
Eshapdan gitmeyenler var ise o gazaya,
Resul'ün huzuruna gelerek hemen o gün,
Tebrik ediyorlardı gazasını Resul'ün.
Bu cenkten dönünce de, Resul-i ekrem yine,
Gelip oturmuşlardı, şerefli mescidine.
Harbe gitmeyen Eshap, gelmişti tebrik için,
Kalabalık var idi, kapısında mescidin.
İşte tam o sırada, mescidin kapısından,
Girdi Nevfel içeri, Sahabe arasından.
Buna şahid oldular Sahabeden her biri,
Hayretten şaşırdılar, görünce onu diri.
Nevfel içeri girip, Resul'e verdi selam.
Selamını alarak, Resul aleyhisselam,
Buyurdular ki: (Bu iş, açık bir keramettir.
Bu, acaba Eshaptan kimin sebebiyledir?)
O anda gökyüzünden, geldi Cibril Resul'e.
Dedi: (Ya Resulallah, şükür secdesi eyle!
Yarattı Hak teâlâ bir kişi, ümmetinden.
İsa Peygamber gibi, ölüleri dirilten.
Ey Hüdanın Habibi! Rabbimiz selam eder.
Ve şöyle buyurur ki: (Ebu Bekr, o gün eğer,
Bütün varlığı ile, bana tam sığınarak,
(Ya Allah!) dese idi, ikinci kez olarak,
Ne kadar şehid varsa, şu toprağın altında,
Celalim hakkı için, diriltirdim anında.
Onun hatırı için, dirilttim ben Nevfel’i.
Zira hiç yalan bir söz, etmedi onun dili.
Ben elbette razıyım Sıddık’ım Ebu Bekr’den,
Ey Habibim bir sor ki, razı mı o da benden?)
Resulullah, Cibril'den alınca bu haberi,
Kalkıp müjdelediler, hemence Ebu Bekr’i.
Sakalından öperek, buyurdu: (Ey kardeşim!
Cibril müjde getirdi şu anda senin için.
Rabbimiz buyurur ki: Sıddık'tan razıyım ben.
Dostun Ebu Bekir de, razı mı acep benden?
Ey Ebu Bekr kardeşim, müjdeler olsun sana.
Kavuştun Rabbimizin, büyük iltifatına.)
Hazret-i Ebu Bekir, bunları dinleyince,
Sevinip, gözlerinden yaşlar aktı bir nice.
Dedi: (Ya Resulallah, kim olur ki bu aciz,
Benden razı mı? diye, sual etsin Rabbimiz.
Razıyım, çok razıyım elbet ya Resulallah!
Çok şükür, bu nimeti bahşetti bana Allah.)