Hatice hatun ile Allah’ın Sevgilisi,
Namaz kılıyorlardı cemaatle ikisi.
Gördü hazret-i Ali onları bu hal ile.
Henüz on yaşındaydı, merak etti haliyle.
O Resule sordu ki: (Bu yaptığınız nedir?)
Buyurdu ki: (Ya Ali, Allah’a ibadettir.
O Allah ki, birdir ve hiç şerik yoktur Ona.
Seni davet ederim o Allah’a imana.)
Dedi ki: (Babam ile, meşveret eyleyeyim.
Sonra gelip bu babta, size cevap vereyim.)
Buyurdu ki: (Ya Ali, imana gelmez isen,
Bu sırrı, başkasına söyleme yine de sen.)
İki adım atınca, geldi ki hatırına,
Nasihat eylemişti bu babta babam bana.
Demişti ki: (Ya Ali, her ne derse Muhammed,
Hiç tereddüt etmeden tasdik eyle, kabul et.)
Şehadeti getirip, müslüman oldu hemen.
O oldu çocuklardan, ilk önce iman eden.
Resulullah uğrunda, yaptı çok fedakârlık.
Onu, kendi nefsine tercih etti o artık.
Bir gün yine mescitte, kılıyorken o namaz,
Sadaka talep etti, bir fakir ondan biraz.
Hatta hazret-i Ali, rükuda idi o an.
Yüzüğünü çıkarıp, bıraktı parmağından.
Onun bu hareketi, makbul geldi Allah’a.
Bir âyet nazil oldu hemen Resulullaha.
Maide suresinden, ellibeşinci âyet,
Gelerek, kendisini, Rabbimiz eyledi meth.
Hazret-i Hüseyin’le, yine hazret-i Hasan,
Henüz abdest almaya başladıkları zaman,
Benizleri sararır, korkudan titrerlerdi.
Onların bu halini gören, hemen sezerdi.
Bazısı sorardı ki: (Ey Hasan, ey Hüseyin!
Siz abdeste kalkınca titrersiniz, ne için?)
Derlerdi ki: (Az sonra, namaza duracağız.
Düşünün ki o zaman, kimin huzurundayız?)
Hazret-i Hüseyin de, kalkınca namaz için,
Adeta titriyordu üstünde seccadenin.
Derdi ki: (Kul, dünyada, büyük hükümdarlardan,
Birine, bir derdini arz edeceği zaman,
Korkarsa, benim dahi Rabbimden istediğim,
Gizli dileklerim var, nasıl titremeyeyim.)
Namaz vakti gelince, hem de hazret-i Hasan,
Titrer, şöyle söylerdi Allah’tan korkusundan:
(Allahü teâlânın, dağlara arz ettiği,
Lakin dağların bile kabul eylemediği,
Kulluk emanetini, tam yapmak üzereyim.
Bilmem ki, layıkıyla yapabilecek miyim?)