Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Buhârî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:40
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Özbekistan evliyaları, Semerkant evliyaları, Buhârî

hadîs-i Şerîf Âlimlerinin En Büyüklerinden Ve Velîlerden. İsmi Muhammed Bin İsmâil Bin İbrâhim Bin Mugîre El-ca'fî Künyesi Ebû Abdullah'dır. 810 (h.194) Senesi Şevval Ayının Yirmi Yedinci Cumâ Günü Buhâra'da Doğdu Ve Buhârî Nisbesiyle Şöhret Buldu. Hadîs-i Şerîf İlminde En Yüksek Dereceye Yükseldi. Kur'ân-i Kerîmden Sonra İslâm Dîninin En Kiymetli Kitabi Olan buhârî-yi Şerîf adiyla Meşhur Hadîs Kitabini Yazdi. 870 (h.256) Senesi Ramazan Bayrami Gecesi Semerkant'in Bir Kasabası Olan Hartenk'de Vefât Etti. Cenâze Namazı Bayram Namazından Sonra Kılınıp Defnedildi.

babası Seçilmiş Kimselerden Ve Hadîs Rivâyet Ehlinden İdi. Evliyânın Büyüklerinden Abdullah İbni Mübârek İle Sohbet Etmiş İlim Ve Feyz Almıştı. Duâsı Kabûl Olanlardandı. Hattâ Birçok Defâ; "yâ Rabbî! Benim Duâlarımı İsteklerimi Kabûl Etme, Bir Kısmını Âhirete Ayır Karşılığını Orada Göreyim." Derdi. Annesi De Duâsı Kabûl Olanlardan Sâlihâ Bir Hanımdı. Buhârî, Küçük İken Babası Vefât Etti. Onu Annesi Yetiştirdi. Annesi Buhârî İle Kardeşini Yetiştirme Konusunda Oldukça Titiz Davrandı. Babalarından Mirâs Kalan Serveti, Onların Tahsîli Ve Terbiyesi İçin Harcadı. Buhârî'nin Küçük Yaşta Bir Hastalıktan Dolayı Gözleri Görmez Olmuştu. Annesi Tedâvî Ettirmeye Çalıştı İse De, Oğlunun Körlüğü Devâm Etti. Çocuğunun Görmesi İçin, Uzun Zaman Duâ Etti. Bir Gece Rüyâsında İbrâhim Aleyhisselâmı Görüp, Duâ İstedi. İbrâhim Aleyhisselâm Ona; "üzülme, Allahü Teâlâ Oğlunun Gözlerini Geri Verecek." Diye Müjdeledi. Sabah Olunca Buhârî'nin Gözleri Tekrar Görmeye Başladı.

buhârî Küçük Yaşta İken, Buhâra'daki Âlimlerden İlim Öğrenmeye Başladı. Kâbiliyet Ve Zekâsının Üstünlüğü İle Dikkati Çekiyordu. İlk Tahsil Yıllarında, Hadîs İlmini Öğrenmeye İlgi Duymaya Başladı. Kendisine Hadîs İlmini Öğrenmeye Nasıl Başladığı Sorulduğunda; "bu İlmi Öğrenmeye Kâtipler Arasında Kâtiplik Yaparak Başladım. On Yaşına Kadar Böyle Devâm Ettim." Cevâbını Vermiştir. On Yaşından Îtibâren Gönlüne Hadîs Ezberleme Arzusu İlhâm Edilince, Hadîs Âlimlerinin Derslerine Devâm Etmeye Başladı. Henüz On Beş Yaşına Girmeden, Ezberinde Yetmiş Bin Hadîs-i Şerîf Vardı. Bu Garip Hâdiseyi Duyanlar, Hakîkaten Bu Kadar Hadîs-i Şerîfi Ezberledin Mi?" Diye Sorduklarında, Onlara; "evet! Hattâ Yetmiş Binden Daha Fazladır. Ayrıca Bu Hadîslerin Kim Tarafından Rivâyet Edildiğini, Râvîlerin Doğum Ve Ölüm Târihlerini De Biliyorum." Dedi.

bu İlimde O Kadar Yükselmişti Ki, Hocaları İle Karşılıklı İlmî Münâzaralarda Bulunurlardı. Nitekim Hocası Dâhilî, Bâzı Hadîs Rivâyetindeki Eksikliklerini Onun Yardımıyla Tamamladı. Zekâsının Keskinliği Ve Hâfızasının Kuvveti İle Etrâfındakilerin Hayret Ve Takdirini Kazandı. On Altı Yaşına Gelince, Abdullah İbni Mübârek Ve Veki' Bin Cerrâh'ın Yazdıkları Hadîs Kitaplarını Ezberledi. Bu Yaşta, Büyük Din Âlimlerinin Yazılarını Okuyup Anlardı.

o Zaman Bilhassa Hadîs İlmini Öğrenmek İçin, Meşhûr Hadîs Âlimlerinin Bulunduğu İlim Merkezlerine Gitmek, İlim Öğrenmek İçin Önemli Bir Şart İdi. Bu Sebeple İmâm-ı Buhârî De On Altı Yaşından Îtibâren, İlim Öğrenmek İçin Seyâhatlere Çıktı. Pekçok İlim Merkezine Yaptığı Seyâhatleri Kırk Yaşına Kadar Devâm Etti.

kendisi Anlatır: "on Altı Yaşında İken Abdullah İbni Mübârek'in Ve Veki' Bin Cerrâh'ın Kitaplarını Ezberledim. Fıkıh İlminde Müctehidlerin, Bildirdiklerini Öğrendim. Sonra Annem Ve Kardeşim Ahmed'le Birlikte Hacca Gittik. Hac Farizasını Yaptıktan Sonra, Annemle Kardeşim Buhâra'ya Döndü. Ben Mekke'de Kalıp, Hadîs-i Şerîf Toplamaya Başladım. On Sekiz Yaşına Girdiğimde, Sahâbe Ve Tâbiînin Fetvâlarını Topladım. Bu Arada Medîne'ye Gittim. Resûlullah Efendimizin Kabr-i Şerîfi Başinda, Geceleri Ay İşi?indtârih-ül-kebîr adli Eseri Yazdim. Bu Kitapta Yazdi?im Ve İsmi Geçen Her Zâtin, Bende Bir Kissasi Vardi. Kitabi Uzatmamak İçin Bunlari Yazmadim." İmâm-i Buhârî Mekke'de Bulundu?u Sirada Abdullah Bin Zübeyr El-hamidî'den Şâfiî Fikhini Ö?rendi. Ayrica târih-i Kebîr'ini yazarken İstifâde Ettiği Sahâbe Ve Tâbiînin Rivâyet Ve Fetvâlarını Da Bu Sırada Öğrendi.

buhârî'nin Gittiği İlim Merkezleri; Mekke, Medîne, Bağdât, Basra, Kûfe, Mısır, Nişâbûr, Belh, Merv, Askalan, Dımeşk, Hums, Rey, Kayseriyye Ve Diğer Yerlerdir. Gittiği Yerlerde, Zamânın Meşhûr Hadîs Âlimleriyle Görüşüp, Onlardan Hadîs-i Şerîf Dinledi. İşittiği Hadîs-i Şerîfleri Yazdı Ve Ezberledi. O Kadar Kuvvetli Zekâsı Ve Hâfızası Vardı Ki, Hadîs-i Şerîfi Bir Kere İşitince Veya Okuyunca Hemen Ezberliyordu. Haşid Bin İsmâil Şöyle Anlatır: "buhârî, İşittiklerini Küçük Yaşına Rağmen Yazmıyordu, Ama Ezberliyordu. Basra'da Bizimle Berâber Hadîs Âlimlerini Dolaşırdı, Biz Yazardık, Fakat O Yazmazdı. Biz Ona Yazmamasının Sebebini Sorar Dururduk. Aradan On Altı Gün Geçmişti Ki Bize; "yazdıklarınızı Getirip Gösterin Bakalım." Dedi. Ona Yazdıklarımızı Getirdik. O Da Bize, On Beş Binden Fazla Hadîs-i Şerîfin Hepsini Ezberden Okuyuverdi. Sonra Şöyle Dedi: "görüyorsunuz Ki Boşuna Gelip, Günlerimi Heder Etmemişim!" O Zaman Hadîs İlminde Hiç Kimsenin Onu Geçemeyeceğini Anladık."

süleymân Bin Mücâhid Şöyle Anlatır: "bir Gün Süleymân Bin Selâm Bikendî'nin Yanına Gitmiştim. Yanına Varır Varmaz: "biraz Önce Gelseydin, Yetmiş Bin Hadîs-i Şerîf Ezberlemiş Olan Bir Çocuk Görecektin." Dedi. Bu Söz Üzerine Çok Merak Edip Dışarı Çıktım. Bir Çocukla Karşılaştım. Bahsedilen Çocuk Budur Diye Düşünerek; "yetmiş Bin Hadîs-i Şerîfi Ezberleyen Sen Misin?" Dedim. "evet Efendim, Daha Da Fazlasını Ve Sahâbeden, Tâbiînden Olup Da, Rivâyet Ettiği Hadîs-i Şerîf Ezberlediğim Râvilerin, Doğum Ve Vefât Târihlerini, Yaşadıkları Yerleri Biliyorum..." Dedi.

kendisi Şöyle Anlatır: "hadîs Öğrenmek İçin İki Defâ Mısır'a Ve Şam'a, Dört Defâ Basra'ya Gittim. Hicaz'da Altı Sene Kaldım. Hadîs Âlimleri İle Birlikte Bağdât Ve Kûfe Şehirlerine Kaç Defâ Gittiğimi Sayamam." İmâm-ı Buhârî, Bu Seyâhatlerinde Binden Fazla Âlimden Hadîs Ve Diğer İlimleri Öğrenmiş Ve Nakletmiştir. Hocalarından Bir Kısmı Şu Zâtlardır:

buhâra'da; Muhammed Bin Selâm El-bikendî, Abdullah Bin Muhammed El-müsnedî, Muhammed Bin Yûsuf El-bikendî, İbrâhim Bin El-eş'as. Mekke'de; Abdullah Bin Zübeyr El-hamidî El-mekrî, Ebû Sâbit Muhammed Bin Abdullah, Ahmed Bin Muhammed El-ezrâkî. Medîne'de; Abdülazîz El-üveysî, Mutarrıf Bin Abdullah. Vâsıt'ta; Amr Bin Muhammed Bin Avn. Bağdât'ta; Şüreyc Bin En-nu'mân, Muhammed Bin Îsâ Et-tabbaî, Ali Bin Mensûr. Basra'da; Ebû Âsım En-nebil Eş-şeybânî, Bedel Bin El-minber, Muhammed Bin Abdullah El-ensârî, Ömer Bin Âsım El-kilâbî, Abdurrahmân Bin Muhammed Bin Hammâd, Abdullah Bin Gedânî. Kûfe'de; Ebû Nuaym El-fazl Bin Dükayn, Talak Bin Ganem, Hasan Bin Atiyye, Abdullah Bin Mûsâ, Hâlid Bin Muhalled, Hallad Bin Yahyâ, Ferve Bin Ebi'l Magraî. Mısır'da; Saîd Bin Ebî Meryem, Abdullah Bin Sâlih-il-kâtip, Saîd Bin Tüleyd, Amr Bin Rebi' Bin Târık. Şam'da; Ebû Mesher, Ebû Nasr-il-ferâdisî. Rey'de; İbrâhim Bin Mûsâ El-hâfız. Merv'de; Ali Bin El-hasan Bin Şekik, Abdan Bin Osman El-mervezî, Muâz Bin Esed, Sadaka Bin El-fazl. Nişâbûr'da; Yahyâ Bin Yahyâ, Bişr Bin El-hakem, Muhammed Bin Yahyâ Ez-zühlî. Kayseriyye'de; Muhammed Bin Yûsuf El-feryâbî. Hums'ta; Ebü'l-mugîre, Ahmed Bin Hâlidî Vehbî, Ebü'l-yemân, Yahyâ El-vehazî, Ali Bin Ayas. Askalan'da; Âdem Bin Ebî Ayas. Ayrıca Ali Bin El-medînî, Ahmed Bin Hanbel, Yahyâ Bin Maîn, İsmâil Bin İdris El-medînî İshâk Bin Râheveyh, Süleymân Bin Harb, Ebû Gassan En-nehbî, Ubeydullah Bin Mûsâ El-absî, Abdullah Bin Muhammed El-müsnedî, Abdülkuddüs Bin El-haccâc Ve Başkaları.

buhârî Hazretleri, Hadîs-i Şerîflerin Râvilerini Çok İnceler, Dînin Emirlerine Uymayan, Edeplerini Gözetmeyen, Ahlâkında Kusur Bulunan Kimselerin Rivâyet Ettiği Hadîs-i Şerîfleri Almazdı. Hadîs-i Şerîfin Metnini Ezberlediği Gibi, O Hadîs-i Şerîfi Rivâyet Eden Zâtların Künyesini, Doğum-ölüm Târihlerini, Ahlâkını, Yaşayışını, Kimden Rivâyette Bulunduğunu, O Râviden Başka Kimlerin Hadîs-i Şerîf Aldığını Hep Öğrenir, Ezberlerdi. Bir Kimse Hadîs Rivâyetinde Ve Râvilerin Senedinde Hatâya Düşse, Hemen İmâm-ı Buhârî Hazretlerini Bulur, Doğrusunu Ondan Öğrenirdi.

buhârî'den Hadîs-i Şerîf İşitip, Rivâyet Edenlerin Sayısı Doksan Binden Fazladır. Gittiği Yerlerde, Etrâfı Hadîs-i Şerîf Almak Ve Öğrenmek İsteyenlerle Dolup Taşardı. Nişâbûr'a Gittiğinde Kendisini Dört Bin Kişi Karşılamıştı.

hadîs İlminde Çok Yüksek Bir Dereceye Yükselen Buhârî, Üç Yüz Binden Fazla Hadîs-i Şerîfi Senetleriyle Birlikte Ezberledi. Bu Sebeple Kendisine Hadîs İmâmı Adı Verildi Ve İmâm-ı Buhârî Adıyla Meşhur Oldu.

imâm-ı Buhârî'den Hadîs-i Şerîf Rivâyet Eden Hadîs Âlimlerinden Bir Kısmı Şu Zâtlardır:

ebû Îsâ Et-tirmizî, İbn-i Ebî Dâvûd, Muhammed Bin Nasru'l Mervezî, Müslim Bin Haccâc, Sâlih Bin Muhammed, İbrâhim Bin İshâk El-harbî, Ebû Bekir Bin Huzeyme, Ebû Zür'a, Ebû Kays Muhammed Bin Cum'a Bin Saîd, En-nesâî, Muhammed Bin Ahmed Ed-dülâbî, Ebû Hâtim İbni Ebiddünyâ, El-fazl Bin Abbâs Er-râzî, Ebû Kureyş Muhammed Bin Cum'a-el-kühistânî, Muhammed Yûsuf El-firebrî Ve Diğerleri.

imâm-ı Buhârî Âlimler Arasında; Müslümanların İmâmı, Hadîslerin Dayanağı, Dînin Koruyucusu Ve Başka Lakablarla Anıldı.

ibn-i Huzeyme Onun Hakkında; "bu Gök Kubbenin Altında Resûlullah Efendimizin Hadîs-i Şerîflerini İmâm-ı Buhârî'den Daha İyi Bilen, Onu Daha Fazla Ezberlemiş Kimseye Rastlamadım."

yâkûb Bin İbrâhim Devrâkî; "imâm-ı Buhârî, Bu Ümmetin Fakîhidir." Dedi.

bağdatlılar Onun Hakkında Şiir Olarak:

 

"aralarında Kaldığın Müddetçe

müslümanlar Hayır İçindedir

kaybedildiğin Zaman

senden Sonra Artık Hayır Yoktur."

 

diye Söylediler.

imâm-ı Buhârî, Gerek Akranlarının, Gerekse Hocalarının Sonsuz İltifatlarına Kavuşmuştur. Ahmed İbni Hanbel, Horasan'ın, Onun Gibi Birisini Yetiştirmediğini Söyledi. Ali İbnu'l-medînî De; "imâm-ı Buhârî, Kendisi Gibi Birisini Görmemiştir." Demiştir. Ahmed İbni Hamdün Anlatır: "imâm-ı Müslim, İmâm-ı Buhârî'ye Geldi, İlimdeki Üstünlüğünü Görerek Alnından Öptü, Sonra; "müsâade Et De, Ayaklarını Da Öpeyim, Ey Üstâdların Üstâdı, Muhaddislerin Efendisi, Hadîs Tabîbi!" Dedi. Bundan Sonra İmâm-ı Müslim, Bir Hadîs Hakkında Suâl Sordu Ve Cevâbını Aldıktan Sonra; "sana, Yalnız Hased Edenler Düşman Olur. Şehâdet Ederim Ki, Dünyâda Senin Bir Eşin Daha Yoktur." Dedi.

imâm-ı Buhârî'nin İbâdetteki Huşû Ve İhlâsı, Çok Fazla İdi. Bir Defâ Namaz Kılarken Arılar Kendisini Tam On Yedi Defâ Soktuğu Halde Namazını Bozmadı. Çünkü Onların Soktuğunu Duymuyordu.

imâm-ı Buhârî'ye Babasından Çok Mal, Para Kalmıştı. Herkese İyilik Ederdi. Çok Cömerd İdi. Mürüvvet, Başkalarına İyilik Yapan; Verâ, Haram Ve Şüphelilerden Sakınan Ve İhtiyat Sâhibi İdi. Fakirlere Çok Sadaka Verir, Talebelerinin İhtiyaçlarını Kendisi Karşılardı. Kendisi Çok Az Yer, Günde İki-üç Bâdem İle İktifâ Ederdi. Dört Sene Hiç Yemek Yemeyip, Sâdece Ekmek İle İdâre Etti. Bir Zaman Hastalandı. Doktorlar; "bu Hastalık, Sâdece Kuru Ekmek Yemekden Meydana Gelmiştir." Dediler. Bundan Sonra Bir Bardak Su Ve Ekmek İle İdâre Etti. Babası; "malıma, Bir Dirhem Haram Ve Şüpheli Malın Karıştığını Bilmiyorum." Dediği İçin, Helâl Mal Olarak Bildiği, Yalnız Babasının Malından Yerdi.

imâm-ı Buhârî Hazretleri, Bayram Günleri Hâriç Bütün Yılını Oruçla Geçirirdi. Şüphelilerden Dâimâ Kaçardı. Gıybetten Çok Korkardı. Sebebi Soruldukta; "isterim Ki Rabbime Kavuştuğumda Hiç Gıybet Etmemiş Olayım Ve Böyle Bir Şey İçin Kimse Beni Aramasın." Dedi. Gecenin İlk Saatlerinde Biraz Uyur, Sonra Kalkar İlim Ve İbâdetle Meşgûl Olurdu. Üç Günde Bir Hatim Ederdi. Sonra Duâsını Yapıp; "her Hatim Sonunda Yapılan Duâ Makbûldür." Buyururdu. Ramazân-ı Şerîf Gecelerinde Arkadaşlarına Namaz Kıldırır, Her Kıldırdığında Kur'ân-ı Kerîmin Üçte Birini Okurdu.

imâm-ı Buhârî Bağdât'a Geldiğinde, Buradaki Hadîs Âlimlerinden Çoğu Toplanıp, İmâm-ı Buhârî'yi İmtihân Etmek İstediler. Yüz Tâne Hadîs-i Şerîfin Metin (peygamber Efendimizin Mübârek Sözleri) Ve Sened (bir Hadîs-i Şerîfi Nakleden Zâtların İsim Silsilesi) Kısımlarının Yerlerini Değiştirdiler. Bu Şekilde Değiştirdikleri Hadîs-i Şerîflerden, Bir Kişiye On Hadîs-i Şerîf Vererek, On Kişiyi İmâm-ı Buhârî'ye Gönderdiler. Bu Kimseler, İmâm-ı Buhârî'nin Bulunduğu Meclise Gelip, Herbirisi Yanlarında Bulunan Hadîs-i Şerîfleri Okuyup; "bu Hadîs-i Şerîfi Biliyor Musunuz?" Diye Sordular. İmâm-ı Buhârî "bu Söylediğiniz Şekilde Bir Hadîs-i Şerîf Bilmiyorum." Dedi. On Kişi, Onar Hadîs-i Şerîfi Okuyup Bitirdikleri Zaman, İmâm-ı Buhârî Birinci Kimseye Dönüp; "senin Okuduğun Birinci Hadîs-i Şerîfin Metni Böyle, İsnâdı Da Şöyledir Diyerek, Onların Okudukları Sıra İle Birden Yüze Kadar Hadîs-i Şerîfleri, Sened Ve Metinlerini Doğru Olarak Okudu. Bunun Üzerine Oradakilerin Hepsi, Muhammed Buhârî'nin Hâfızasının Kuvvetliliğini, Hadîs İlmindeki Yüksekliğini Anlayıp Kabûl Ettiler.

ebû Bekir Medînî Şöyle Anlatır: "bir Gün Nişâbûr'da İshâk Bin Râheveyh'in Yanında İdik. İmâm-ı Buhârî De Vardı. İshak Bin Râheveyh Bir Hadîs-i Şerîf Okudu. Bu Hadîs-i Şerîfi Atâ Keyhârânî Yazıp, Rivâyet Etmişti. İshâk Bin Râheveyh, İmâm-ı Buhârî'ye Dönüp; "keyhâran Neresidir?" Dedi. İmâm-ı Buhârî De; "yemen'de Bir Köydür. Hazret-i Muâviye Bin Ebî Süfyân, Eshâb-ı Kirâmdan Birini Oraya Göndermişti. Atâ Keyhârân Ondan İki Hadîs-i Şerîf İşitmişti." Dedi. Bunun Üzerine İshak Bin Râheveyh; "ey Ebû Abdullah (buhârî), Sanki Sen Aralarında Yaşamış Gibi Bildin." Dedi.

yûsuf Bin Mûsâ Şöyle Anlatır: "basra Câmiinde İdim. Birisi, Ey İlim Ehli, Muhammed Bin İsmâil Buhârî Basra'yı Teşrif Etmiştir. İlminden İstifâde Etmek İsteyenler Gelsin, Diye Bağırdı. Gidip Baktık Ki, Genç Bir Zât Direk Arkasında Namaz Kılıyordu. Namazını Bitirdikten Sonra, Büyük Bir Kalabalık Etrâfını Sardı. Oturup, Kendilerine Hadîs-i Şerîf Yazdırmasını İstediler. O Da Bu İsteklerini Kabûl Edip, Onlara Söyleyip, Yazdırdı. Sonra, Onun Geldiğini Bağırarak İlân Eden Kimse Tekrar Bağırıp, Yarın Da Falan Yerde Hadîs-i Şerîf İmlâ Ettirip, Yazdıracak Dedi. Ertesi Gün Fıkıh Âlimleri, Hadîs Âlimleri Ve Diğer Âlimler, İmâm-ı Buhârî'nin Yanına Geldiler. Etrâfında Toplananlar Bin Kişi Kadardı. Ondan Hadîs-i Şerîf Yazmak İçin Bekliyorlardı. İmâm-ı Buhârî Yazdırmaya Başlamadan Önce Bir Konuşma Yaptı. Bu Konuşmasında; "ey Basra Ehli!ben Genç Birisiyim. Benden Hadîs-i Şerîf İşitmek İstediniz. Size Herkesin İstifâde Etmesi İçin, Basra Âlimlerinden Rivâyet Ettiğim Hadîs-i Şerîfleri Yazdıracağım." Dedi. Oradakiler Bu Sözleri Hayretle Dinlediler. İmâm-ı Buhârî Bu Sözlerinden Sonra Etrâfını Saran Büyük Kalabalığa Hadîs-i Şerîf Yazdırmaya Başladı. Sizin Basra Şehrinden Olan Abdullah Bin Osmân Bin Hable Bin Ebî Revad'dan Naklediyorum. O Da Şu'be'den, O Da Mansûr'dan Ve Diğer Râvilerden, Onlar Da Sâlim Bin Ebî Ca'd'dan, Bu Da Enes Bin Mâlik'in Şöyle Dedi?ini Nakletmiştir: Bir Köylü, Peygamber Efendimize Gelip; "yâ Resûlallah, İnsan Kavmini Sever." Dedi. Bunun Üzerine Resûlullah Efendimiz; "kişi Sevdi?i İle Berâberdir." buyurdu. Bundan Sonra İmâm-i Buhârî Şöyle Devâm Etti: "bu Hadîs-i Şerîf, Sizde Bu Rivâyet Yoluyla yok, Siz Bunu Mansûr'un, Sâlim'den Rivâyeti İle Biliyorsunuz." Dedi. Sonra Yazdırmaya Devâm Ederek Yazdırdığı Her Hadîs-i Şerîf İçin; "siz Bunu Şu Râvilerin Rivâyetiyle Biliyorsunuz." Diyerek Hem Kendi Rivâyet Ettiği Râvi Zincirini Saydı, Hem De Basralıların, Aynı Hadîs İçin Bildikleri Rivâyet Zincirini Söyledi..."

imâm-ı Buhârî Bu İlmî Üstünlüğü İle Çok Kıymetli Eserler Yazdı. Bunlardan Bâzıları Şöyledir: 1) Câmi-us-sahîh: en Büyük Ve En Meşhur Eseridir. sahîh-i Buhârî ismiyle Tanindi. Hadîs-i Şerîfleri Toplayan En Kiymetli Kitabidir. İmâm-i Buhârî Hazretleri Bu Eserine sahîh denilmesinin Sebebini Şöyle Anlatir: "rüyâda Peygamber Efendimizi Gördüm. Karşilarinda Oturuyordum Ve Elimde Bulunan Yelpazeyi Sallayip, Mübârek Vücûdunu Serinletiyor, Mübârek Yüzüne Yaklaşmak İstiyen Sinekleri Uzaklaştiriyordum. Büyük Zâtlar Bu Rüyâmi; "sen, Peygamberimiz Aleyhisselâmin Hadîs-i Şerîflerini, O'nun Sözü İmiş Gibi Uydurulan Yalanlardan Ayirirsin." Şeklinde Açikladilar. Bundan Sonra, Çok U?raşarak, Sahîh Hadîsleri Topladim Ve Bu Şekilde Meydana Gelen Eserin İsmi sahîh oldu."

imâm-ı Buhârî Hazretleri Bu Eserini Mescid-i Harâm'da Yazdı. Her Bir Hadîs-i Şerîfi Yazmadan Önce İstihâreye, İşin Hayırlı Olup Olmayacağını Anlamak İçin Abdest Alıp İki Rekat Namaz Kıldıktan Sonra Doğru Rüyâ Görmek İle Hakîkatı Öğrenmek Üzere Uykuya Yattı. İmâm-ı Buhârî Zemzem Suyu İle Gusledip Kâbe'de, Makâm-ı İbrahîmin Gerisinde İki Rekat Namaz Kılıp, Koyduğu Sağlam Usüllere Göre Sahîh Oldu?u Kesin Belli Olan Hadîs-i Şerîfleri Yazdi. Bu Kitabi Müsveddeden Temize Çekme İşini De, Medîne-i Münevverede Peygamber Efendimizin Kabr-i Şerîfi İle Minberi Arasinda "ravda-i Mutahhera"da Yapti. Bu Eserini Nasil Yazdi?ini Kendisi Şöyle Anlatir: "câmi-us-sahîh kitabini, Alti Yüz Bin Hadîs-i Şerîf Arasindan Seçtim. Her Hadîs-i Şerîfi Kitaba Koymadan Önce Gusledip, İki Rekat Namaz Kilip, İstihâreye Yattım. Ondan Sonra Hadîs-i Şerîfi Kitaba Koydum. Bunları Yapmadan Hiçbir Hadîsi Yazmadım. Bunu On Altı Yılda Tamamladım. Bu Kitapta Sahîh Hadîsleri Bildirdim. Bununla Berâber Almadığım, Yâni Bu Kitapta Olmayan Hadîsler Bunlardan Çok Fazladır."

imâm-ı Buhârî Hazretlerinin Yazdığı Bu Hadîs-i Şerîf Kitâbı İslâm Âleminde Büyük Hürmet Ve İtibâr Gördü.

ebû Muhammed Mûsenî, Kur'ân-i Kerîmi ve sahîh-i Buhârî'yi Tâzim Ve Hürmet İçin, Baştan Sona Kadar Altin Suyu İle Yazdi. Allahü Teâlânin Kitâbina Ve Resûlullah efendimizin Sünnetine Olan Hürmet Ve Bağlılığının Çokluğu Sebebi İle, Yapmayı Göze Aldığı Bu Çok Zor Ve Ağır Çalışma Netîcesinde, Dokuz Cildlik Bir Eser Meydana Geldi.

bir Kimsebuhârî-yi Şerîf'i Hangi Niyetle Baştan Sona Kadar Okuyup Hatmederse, Maksadi En Güzel Şekilde Hâsil Olur. Tâûn Hastali?i Zamanlarinda Bir evde Okunsa, Allahü Teâlâ O Evde Bulunanları Tâûndan Muhâfaza Eder.

sözleri Dinde Sened Olan Çok Yüksek Âlimlerden Bir Ço?u, Dert Ve Belâlardan, Hastalik Ve Sikintilardan Kurtulmak Ve Bir Çok Şeylere Kavuşmak İçin, buhârî-yi Şerîf'i Okuyup Vesîle Etmişlerdir. Böylece Maksadlarini Da Elde Etmiş Ve Onu Kendileri İçin İlâç Kabûl Etmişlerdir. Hadîs Âlimlerinden Bir Zât Şöyle Anlatir: "karşilaşti?imiz Müşkül Hâllerde, Kendim Ve Başkalarinin Sikintidan Kurtulmamiza Vesîle Olmasi İçin, Yüz Yirmi Defâ Kadar buhârî-yi Şerîf okudum. Her Defâsinda Hangi Niyet İle Okumuş İsem, Maksadim Hâsil Oldu. Bu Kitap Hangi evde Bulunursa, Evi Yanmaktan, Hangi Gemide Bulunursa, O Gemiyi Batmaktan Allahü Teâlâ Korur."

2) Târih-i Kebîr, 3) Târih-i-evsat, 4) Târih-is-sagîr, 5) Kitâb-ud-duafâ- İs-sagîr, 6) El-edeb-ül Müfred, 7) Birr-ül-vâlideyn, 8) Tefsîr-ül-kebîr, 9) Kitâb-ül-hibe, 10) Kitâb-ul-mebsût, 11) Kitâb-ül-fevâid, 12) Esmâ-üs- Sahâbe ve Di?erleridir.

imâm-ı Buhârî Ömrünün Son Yıllarında, Nişâbûr'a Döndüğünde, İlimdeki Üstünlüğünü Bilenler Etrafında Toplanmıştı. İlim Meclisine Devâm Edenlerin Çokluğu Ve Gördüğü Îtibar, Bâzı Kimselerin Kıskanmasına Ve İyi Olmayan Tutum İçine Girmelerine Yol Açtı. Bundan Dolayı Nişâbûr'dan Ayrılıp, Buhâra'ya Gitti. Buhâra'ya Varınca Vâli Hâlid Bin Ahmed, İmâm-ı Buhârî'ye Haber Gönderip, Eserlerini Alıp, Yanına Gelmesini, Onları Bizzat Kendisinden Dinlemek İstediğini Bildirdi. Ayrıca Kendi Çocukları İçin Husûsî Hadîs-i Şerîf Dersi Vermesini İstedi. Bunun Üzerine İmâm-ı Buhârî; "ben İlmi, Emîrin Kapısına Götürüp Zelîl Etmem. Eğer İlmi İstiyorsan, Mescidde, Yâhut Evimdeki İlim Meclisinde Hazır Bulun. Bu Sözümü Kabûl Etmezsen, Beni Kürsüde Ders Vermekten Men Et De Allah Katında Mâzur Olayım. Halbuki Ben, Peygamber Efendimizin; "her Kime Bir İlimden Sorulur, O Da Onu Gizlerse, Kiyâmet Günü Ateşten Bir Gem Vurulur." hadîs-i Şerîfi gereğince, İlmi Gizleyemem." Dedi. Çocukları İçin Husûsi Ders Vermesini İstemesine Karşı Da:

"ben, Bir Kısım Kimseleri Hadîs-i Şerîf Dersinden Men Edip, Birkaç Kişiye Ders Veremem." Dedi. Bunun Üzerine Vâli, İmâm'ın Buhârâ'dan Çıkması Emrini Verdi. İmâm-ı Buhârî, Vâliyi Allahü Teâlâya Havâle Edip, Buhâra'dan Çıktı. Aradan Bir Ay Geçmeden Bu Vâli Görevinden Alındı. Bir Merkebe Bindirilip, Şehri Dolaştırıldı Ve "kötü İşler Yapanın Sonu İşte Budur." Diye Bağırılması Emri Geldi. Vâlinin Sözlerine Uyarak, İmâm-ı Buhârî'ye Çeşitli Ezâ Ve Cefâlarda Bulunan Kimselerin De Her Birine, İnsanların Ders Ve İbret Alacakları Çeşitli Belâlar İsâbet Etti.

imâm-ı Buhârî Hazretlerinin Buhâra'dan Çıkış Haberi Üzerine, Semerkantlılar Kendisini Dâvet Ettiler. Giderken Yolda Semerkantlı Bir Topluluğun Kendisini İsteyip, Bir Kısmının İstemediği Haberini Alınca, Hartenk'de Akrabâlarının Yanında Kaldı. İnsanların Bu Hâlinden Kalbi Daraldı Ve Canı Sıkıldı. Teheccüd Namazından Sonra Ellerini Açıp, "yâ Rabbî! Yeryüzü Bu Genişlikle Bana Dar Oldu. Beni Tarafına Al!" Diye Duâ Etti. O Ay, Orada Hastalandı Ve Ramazan Bayramı Gecesi Vefât Etti.

abdülvâhid Bin Âdem Tevâvisî Şöyle Anlatır:

"peygamber Efendimizi Rüyâmda Gördüm. Eshâb-ı Kirâmdan Bâzıları İle Berâber Bir Yerde Durdular. Yanlarına Gelip Selâm Verdim. Selâmımı Aldılar. Daha Sonra Burada Durmalarının Hikmetini Sordum. "muhammed Bin İsmâil Buhârî'yi Bekliyorum." Buyurdular. Birkaç Gün Sonra İmâm-ı Buhârî Hazretlerinin Vefât Ettiğini Öğrendim. Hesâb Ettim. Peygamber Efendimizi Gördüğüm Zaman Vefât Etmişti."

imâm-ı Buhârî Vefât Ettikten Sonra, Elbisesi Soyuluncaya Kadar Garip Bir Şekilde Terledi. Ölümünden Önce; "beni Üç Parça Beyaz Bez İle Kefenleyiniz." Diye Vasiyet Etmişti. Cenâzesi Yıkanıp Kefenlendi Ve Cenâze Namazından Sonra Defnedildi. Vefât Ettiğinde 62 Yaşında İdi. Vefâtından Birkaç Gün Sonra, Mezarından Güzel Bir Koku Çıkmaya Başladı Ve Günlerce Devâm Etti. Mezarına Doğru Bilezik Gibi Bir ışık Hâlesi İndi. Görenler Hayret Ettiler, Hücûm Edip Toprağından Götürmeye Başladılar. Öyle Ki, Kabir Açılacak Duruma Geldi. Her Ne Kadar Mezarı Korumak İçin Bekçi Tutulmuşsa Da, Halkın Hücûmu Önlenemedi. O Zaman Mezarın Çevresine Ağaçtan Bir Engel Yaptılar. Böylece Gelenler O Engelden Geçip Kabre Yanaşamadılar.

recâ Bin Mûrcî, İmâm-ı Buhârî Hakkında; "o, Allahü Teâlânın Büyüklüğünü Gösteren Delillerden Biri İdi." Dedi.

necm Bin Fadl Anlatır: "rüyâmda Peygamber Efendimizi Gördüm. İmâm-ı Buhârî Hazretleri Arkasında İdi. Resûlullah Efendimiz Bir Adım Hareket Etse O Da Bir Adım Atıyor Ve Ayağını Resûlullah Efendimizin Kaldırdığı Yere Koyuyor, Onun İzi Üzerinde Gidiyordu.

 

beyitler

ilmi Zelîl Edemem

imâm-ı Buhârî'nin İlminin Üstünlüğü,

yayılınca Her Yere, Dîninin Bütünlüğü,

 

insanlar Hayran Kalıp, Koştular Kendisine,

ve Binlerce Talebe, Üşüştüler Dersine.

 

lâkin Kıskandı Onu, Bâzıları Mâlesef,

o Dahî Çok Üzülüp, Onlara Etti Esef.

 

göç Etti Nişâbûr'dan, Buhârâ'ya Nihâyet,

insanlar Akın Akın, Ettiler Hep Ziyâret.

 

o Yere Teşrîfleri, Erişince Vâliye,

bir Haberci Gönderdi: "yanıma Gelsin!" Diye.

 

o Kimse De Gelerek, Dedi Ki: "efendimiz!

sizi, Huzûrlarına, Çağırıyor Vâlimiz.

 

ilmi, Bizzat Dinlemek, İstiyor Ağzınızdan,

ayrıca Bir İsteği, Olacak Zâtınızdan,

 

ilim Öğretmek İçin, Kendi Çocuklarına,

bekliyor Vâli Şimdi, Sizi Huzûrlarına."

 

bu Teklif Karşısında, Düşündü, Durdu Biraz,

buyurdu: "benim Ona, Gitmem Hiç Uygun Olmaz.

 

ben Onun Ayağına, Gidersem Bu İş İçin,

ilmi Zelil Ederim, Doğrusu Budur İşin.

 

zîrâ İlim, Herşeyden, Şereflidir Azîzdir,

bu İse İlim İçin, Hakâret-i Bârizdir.

 

kim İlme Tâlip İse, Gelir İlmin Yanına,

ve Lâkin Âlim Gitmez, Kimsenin Ayağına.

 

o Dahî İstiyorsa, Bir Husûsu Öğrenmek,

buraya Gelmelidir, İlme Çok Tâzîm Gerek.

 

çocuklarına Dahî, Ders Veririm Ben Ama,

onlar Da Zahmet Edip, Gelmeliler Yanıma.

 

zîrâ Tahsis Edersem, Vakti O Bebelere,

haksızlık Olmuş Olur, Sâir Talebelere.

 

herkes Gibi Onlar Da, Gelirse Bize Şâyet,

edinirler Onlar Da, Çok İlim Ve Mârifet."

 

lâkin Anlıyamadı, Vâli Bu Hakîkati,

bir Haber Gönderdi Ki: "terk Etsin Memleketi!"

 

hazret-i İmâm İse, Çok Üzüldü Bu Hâle,

çıktı, Lâkin Allah'a, Etti Onu Havâle.

 

bir Ay Geçmemişti Ki, Bu İşin Üzerinden,

yolsuzluk Sebebiyle, Alındı Görevinden.

 

bir Merkebin Üstüne, Bindirildi O Vâli,

ve Gelip Tükürdüler, Ona Cümle Ahâli.

 

çoluk, Çocuk Toplanıp, Ettiler Çok Hakâret,

ve Onun Bu Hâlinden, İnsanlar Aldı İbret.

 

hazret-i İmâm İse, Giderken Semerkand'a,

dedi-kodu İşitti, Yine Kendi Hakkında.

 

insanların Hâlinden, Bir Hayli Üzülerek,

daraldı Temiz Rûhu Ve Canı Sıkıldı Pek.

 

bir Gece Teheccüdde, Yalvardı Allah'ına:

"yâ Rabbî, Al Rûhumu, Dar Geldi Dünyâ Bana"

 

hastalandı Âniden, Bir Bayram Arefesi,

vefât Etti Nihâyet, O Bayramın Gecesi.

 

kabrinden Bir Hoş Koku, Yayılırdı Her Gece,

hem De Hiç Azalmayıp, Devâm Etti Günlerce.

 

sonra Gökten Kabrine, İndi Bir Nûr Şûlesi,

bir Hayret Kaplamıştı, Bunu Gören Herkesi. 

 

kerâmet Ve Menkîbeler

ne Güzel Rüyâ Görmüşsün!

nasr Bin Hasan Es-semerkandî Anlatır: "1071 Senesi Yağmursuzluk Yüzünden Semerkant'ta Büyük Bir Kıtlık Oldu. Halk Bir Kaç Defâ Yağmur Duâsına Çıktıysa Da Yağmadı. O Civarda Yaşayan Sâlih Bir Zât, Semerkant Kâdısına Gelerek; "bir Rüyâ Gördüm Size Arz Edeyim Mi?" Dedi. Kâdı "anlat Dinleyelim." Dedi. Adam; "gördüm Ki Sen Önden, Halk Arkandan Semerkant'tan Çıkıyorsunuz Ve İmâm-ı Buhârî Hazretlerinin Mezarı Başında Duâ Ediyorsunuz." Dedi Ve Olur Ki Cenâb-ı Hak Bu Sebepten Bize Yağmur Gönderir." Diye De İlâve Etti. Buna Karşılık Kâdı; "ne Güzel Rüyâ Görmüşsün." Dedi. Daha Sonra Kâdı Efendi Önden Halk Arkadan Hartenk'e Doğru Yola Çıktılar. İmâm-ı Buhârî Hazretlerinin Kabrine Gelince Gönülden Duâ Ettiler. Kimisi Gözyaşları Döktü Ve Onun Hürmetine Allahü Teâlâdan Rahmet Dilediler. Duâdan Az Zaman Sonra Yağmur Yağmaya Başladı. Öyle Yağmur Yağdı Ki Yedi Gün Hartenk'te Beklemek Zorunda Kaldılar. Semerkant'a Gidemediler.

 

kaynaklar

1) Sahîh-i Buhârî

2) El-a'lâm; C.6, S.34

3) Tehzîb-üt-tehzîb; C.9, S.47

4) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (48. Baskı) S.1045

5) Eshâb-ı Kirâm; S.205

6) Vefeyât-ül-a'yân; C.4, S.188

7) Târih-i Bağdât; C.2, S.4

8) Tehzîb-ül-esmâ Vel-luga; C.1, S.27

9) Tabakât-üş-şâfiîyye; C.2, S.212

10) Tabakât-ı Hanâbile; C.1, S.271

11) Şezerât-üz-zeheb; C.2, S.134

12) İrşad-üs-sâri; C.1, S.31

13) Keşf-üz-zünûn; C.1, S.541

14) Kâmûs-ül-a'lâm; C.2, S.1251

15) Tezkiret-ül-huffâz; C.2, S.555

16) Tabakât-ül-müfessirîn; C.2, S.100

17) El-bidâye Ve'n-nihâye; C.11, S.24

18) Esmâ-ül-müellifîn; C.2, S.16

19) Mir'ât-ül-cinân; C.2, S.167

20) Miftâh-us-seâde; C.2, S.130

21) El-lübâb; C.1, S.231

22) En-nücûm-üz-zâhire; C.3, S.25

23) Fihrist; S.230

24) Mu'cem-ül-müellifîn; C.9, S.52

25) Rehber Ansiklopedisi; C.3, S.109

26) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.3, S.217

27) İslâm Târihi Ansiklopedisi; C.3, S.122

Yorumlar
Kod: 42T71