Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Burhâneddîn Bin Muhammed Eğridirî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:28
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Türkiye evliyaları, ısparta evliyaları, Burhâneddîn Bin Muhammed Eğridirî

anadolu'da Yetişen Ve Anadolu'yu Aydınlatan Meşhûr Velîlerden. 1494 (h.900) Senesinde Tosya'da Doğdu. 1562 (h.970)'de Eğridir'de Vefât Etti. Kabri, Eğridir Yazla'daki Câminin Yanında Bulunan Kabristanda Dedelerinin Kabirleri Yanındadır. Baba Ve Anne Tarafından Âlim Ve Fazîlet Sâhibi Bir Âileye Mensuptur. Peygamber Efendimizin Soyundan Olup Seyyiddir. Nesebi Baba Tarafından Evliyânın Meşhurlarından Seyyid Hakim Ali Tirmizî'ye Ulaşır. Babası, Tokatlı Mehmed Muhyiddîn Efendidir. Annesi Evliyânın Meşhurlarından Seyyid Muhammed Çelebi Sultan'ın Kızı Şehribânû Hâtundur. Annesi; "oğlum Burhâneddîn Doğduğunda Kırk Gün Beşiğinde Zikretti." Demiştir.

tahsîlini Memleketinde Tamamladıktan Sonra İstanbul'a Gitti. Tasavvufta Yetişmek Üzere Zeyniyye Tarîkatı Şeyhi Tosyalı Şeyh Nasûh Efendinin, Derslerine Ve Sohbetlerine Devâm Etti. Bu Hocasının Rehberliği İle Kemâle Erip, İcâzet Verildi. Eğridir'de Dedesi Muhammed Çelebi'nin Vefâtı İle Boşalan Zâviyede İnsanlara Rehberlik Yapmak, Doğru Yolu Anlatıp, İlim Öğretmekle Vazîfelendirildi. Ayrıca Vâz Ve Nasîhatlarıyla Doğru Yolu Anlatıp Halkı İrşâd Etti. Ehl-i Sünnet Îtikâdının Kalplere İyice Yerleşmesi, Din Bilgilerinin Öğrenilmesi Ve Öğrenilen Bu Bilgilere Göre Amel Edilmesi, Yaşanması, İslâm Ahlâkının Yayılması Husûsunda Büyük Hizmetler Yaptı.

menkıbe Ve Kerâmetlerinden Bir Kısmı Şöyledir:

hacı Halîfe Adında Bir Zât Şöyle Anlatmıştır: "muhammed Çelebi Sultan Hazretleri Vefât Edince, Mezar-ı Şerîfdeki Dergâhı Bir Müddet Hocasız Kaldı. Yerine Geçecek Kimse Bulunamadı. Torunu Burhâneddîn Efendi Dergâha Yerleşti. Burada Zeyniyye Tarîkatını, Yolunu Yaymak İstedi. Dedesinin Talebeleri; "bu İş Böyle Olmaz, Kişi Kendiliğinden Şeyh Olamaz. Bir Mürşîd-i Kâmilin Terbiyesinde Yetişip, Bu Hususta İcâzet Alması Lâzımdır." Dediler. Burhâneddîn Efendi De Bu Sırada Kendisini Yetiştirecek Bir Mürşîd-i Kâmil Aramaya Başladı. Bursa'da Şeyh Tâceddîn Zâviyesinde Bulunan Şeyh Nasûh Efendinin Büyük Âlim, Yetişmiş Ve Yetiştirebilen Bir Rehber Olduğu Haber Verildi. Annesi İstihâre Edip, Evliyânın Meşhurlarından Olan Babası Muhammed Çelebi Sultanın Rûhâniyetinden İstimdâd, Allahü Teâlânın İzniyle Yardım İstedi. Oğlunu Şeyh Nasûh Efendiye Göndermesi, Kalp Gözünün O Zâtın Rehberliği İle Açılacağı İşâret Edildi. Şeyh Burhâneddîn Efendi O Sırada Henüz On Yedi On Sekiz Yaşlarında İdi. Beni De Yanına Aldı. Berâberce Bursa'ya Gittik. Şeyh Nasûh Efendinin Huzûruna Varıp Bir Müddet Sohbetinde Bulunduk. Burhâneddîn Efendiye Nazar Edip, Çok Kâbiliyetli Olduğunu Ve Tasavvufta Eğitilmeye Muhtaç Olduğunu Gördü. Hemen Halvete Girmesini Söyledi. Bana Da Halvete Girmemi Söyledi. Usûl Üzerine Her Gün Gördüğümüz Rüyâyı Hocamıza Anlatıyorduk. Bir Gün Rüyâmızı Arz Etmek Üzere Huzûruna Çıkacaktık. Kapıya Vardığımızda İçeride Bir Zât İle Sohbet Ettiğini Anladık. Bu, Muallimzâde İdi. Konuştukları Dışarıdan Duyuluyor Ve Şöyle Konuşuyorlardı:

muallimzâde, Şeyhe; "efendim, Eğridirli Burhan Çelebi'nin Hâli Nasıldır?" Diye Soruyordu. "efendim Onun Hâlini Sormaya Ne Hâcet! Eline Bir Balta Almış Ve Bir Ormana Girmiş Önüne Geleni Kesip Ormanı Yararak Gider. Onun Önünde Durulmaz! Kısa Zamanda Bir Mürşîd-i Kâmil Olur. Onun Hâli Dil İle Anlatılamaz." Diyordu. Nihâyet Şeyh Nasûh Efendinin Yanında Tahsîlini Ve Verilen Vazîfeleri Tamamlayıp Kemâle Erdi. Hocası Ona İcâzet Vererek İrşâd Ve İnsanlara Rehberlik Etmekle Vazîfelendirdi. Bundan Sonra Eğridir'e Dönüp Dedesinin Dergâhında Mürşid Oldu. Senelerce Rehberlik Edip Pekçok İnsanın Saâdete Kavuşmasına Vesîle Oldu."

osmanlı Devlet Adamlarından Rüstem Paşa Vezir Olmayı Arzu Edip Bunun İçin Uğraşırdı. Fakat Bâzı Kimselerin Aleyhinde Çalışması Sebebiyle Teke Sancağına Tâyin Edilip, Merkezden Uzaklaştırıldı. Teke'ye Vazîfeli Olarak Gidince ısparta'ya Da Uğradı. Orada Zamânın Meşhur Velîsi, Büyük Mürşid Şeyh Burhâneddîn Hazretlerinin Şöhretini Duydu. Bu Zâtı Tanımak Ve Sohbetinde Bulunmak İçin Eğridir'e Ziyâretine Gitti. Sohbetinde Bulunup Duâsını Aldı. Şeyh Hazretleri Kendisine İltifat Gösterdi. Bu Tanışmadan Sonra Dergâhına Sık Sık Gidip Sohbetinde Bulunurdu. Yine Bir Gece Dergâha Misâfir Olmuştu. Bu Ziyâretinde Rüstem Paşaya Vezir Olacağını İki Defâ Müjdeledi. Rüstem Paşa Çok Arzu Ettiği Vezirlik İçin Ümit Kesilmişken Böyle Bir Müjdeye Çok Sevindi. O Zâtın Duâsını Ve Himmetini Aldıktan Sonra Günden Güne Devlet Kademelerinde Yükselmeye Başladı. Sonunda Vazîriâzam Oldu. Burhâneddîn Hazretlerinin Verdiği Müjde Gerçekleşince Ona Muhabbeti Ve Bağlılığı İyice Arttı.

burhâneddîn Hazretleri Bir Ara Oğullarını Görmek İçin İstanbul'a Gitmişti. Rüstem Paşa Vezîriâzam Sıfatıyla Ona Çok Alâka, Hürmet Gösterip, Hizmet Etti. Ayrıca Küçük Ayasofya Zâviyesini Verip Burada İnsanlara Hak Ve Hakîkati Anlatması İçin ısrarla Ricâda Bulundu. Ricâsını Kabûl Edip Bir Sene Kadar Bu Zâviyede Kaldı. Sonra Evliyâ Olan Ecdâdının Rûhâniyetinin İşâreti İle Eğridir'de Mezâr-ı Şerîf Denilen Yerdeki Dergâhlarına Dönmeye Karar Verdi. Vezîriâzam Rüstem Paşaya; "oğul! Biz Dağ Civârında Büyüyüp Uzlete, Yalnızlığa Alışmışız. Hayır Duâmızı İstersen Bizi Mekânımıza Gönder. Sağ Olursak Üç Dört Senede Bir İstanbul'a Gelip Sizi Ve Burada Bulunan Kâdı, Müderris Olan Evlâdımızı Ziyâret Ederiz." Dedi. Paşa Bu Durumu Pâdişâh Sultan Süleymân Hana Arz Etti. Gerekli Müsâade Çıktı. Eğridir'de Bir Vazîfe Verip Maaş Bağlamak İstenince; "bize Otuz Akçe Kâfidir." Dedi. Otuz Akçe Maaş İle Eğridir'e Döndü. Dönmeden Önce Rüstem Paşa Onu Pâdişâhla Görüştürmeyi Arzu Ettiyse De Şeyh Hazretleri; "sultanlarla Görüşmek Dervişlere Zarar Verir." Diyerek Görüşmedi. Burhâneddîn Hazretleri Eğridir'e Döndükten Sonra Baba Çelebi Adında Biri Hasedinden Dolayı Rüstem Paşaya Onun Hakkında Uygun Olmayan Sözler Sarfederek Kötüledi. Rüstem Paşanın Îtimâdının Ve Muhabbetinin Sarsılmasına Sebeb Oldu. Şeyh Hazretleri Bu Durumun Farkına Varıp Rüstem Paşaya Kırıldı. Bundan Sonra Rüstem Paşa, Sultan Mustafa Vak'asında Vezirlikten Uzaklaştırıldı. Ummadığı Bir Anda Bu İşin Başına Gelmesi Onu Şaşkın Bir Hâle Soktu. Sonra Bu İşin, Burhâneddîn Hazretlerini Kırması Sebebiyle Başına Geldiğinin Farkına Vararak Ziyâretine Gidip Özür Diledi. Daha Sonra Bir Adamını Gönderip, Kusurumuza Bakmasın, Bizi Bir Kenara Bırakıp Himmetlerini Çekmesinler Diye Haber Yolladı. Ayrıca Bu Hâlini Arzeden Bir De Mektup Yazdı. Mektubu Alıp Okuyunca; "evvelki Sözümüz Doğru Çıktı İse Sonraki Sözümüz De Doğru Çıkar." Buyurarak Yeniden Vezîriâzam Olacağına İşâret Etti. Gelen Haberci Dönüp Durumu Rüstem Paşaya Anlattı. Rüstem Paşa Onun Teveccühleri İle Yine Vezîriâzam Oldu.

hacı Ferhad Adında Bir Zât Şöyle Anlatmıştır: "mısır'dan Gelirken, Akdeniz'de Gemimiz Sâkin Sâkin Yol Alıyordu. Peşimize Bir Korsan Gemisi Takıldı. Saldırmak İçin Yaklaşmaya Başladı. Gemimizde Şeyh Burhâneddîn Ve Dedesi Şeyh Muhammed Çelebi Sultan Hazretleri De Vardı. Bu Tehlikeli Durum Karşısında Biz Çok Endişelendik. Geminin Baş Tarafına Geçip Oturdular Ve Bize; "üzülmeyiniz! Allahü Teâlâ Sizi Kurtardı!" Dediler. Bir De Baktık Ki Kuvvetli Bir Fırtına Çıktı. Korsan Gemisi Dalgalar Arasında Kalıp Battı. Bizim Gemiye Bir Şey Olmadı. Böylece Korsanların Şerrinden Kurtulduk."

şeyh Burhâneddîn Hazretlerinin Sevenlerinden Olan ıspartalı Abdülkâdir Efendi Şöyle Anlatmıştır: "bir Defâsında Karadeniz'de Gemi İle Sefere Çıkacaktım. Yanımda Bir De Arkadaşım Vardı. Gideceğimiz Gemiye Eşyâlarımızı Koyduk. Bu Arada Arkadaşım Bir İş İçin Yanımdan Uzaklaşmıştı. Onu Beklerken Şeyh Burhâneddîn Hazretleri Âniden Gözüme Göründü; "bre Abdülkâdir! Bu Gemiye Binme, Allahü Teâlânın İzniyle Bu Gemi Batar! Ötede Bir Gemi Var Ona Bin!" Buyurdu. Ben Hemen Eşyâları Alıp O Gemiye Geçmek İçin Hareket Ettim. Şeyh Hazretleri Bana Yardım Edip Eşyâları Öbür Gemiye Taşıdı. Sonra Birdenbire Gözden Kayboldu. Oracıkta Donup Kaldım. Bu Arada Arkadaşım Da Geldi. Benim Gemi Değiştirdiğimi Görüp; "niçin O Gemiyi Bırakıp Bu Gemiye Bindin?" Diye Çok Sıkıştırdı. Fakat Sonunda Râzı Olup Bindiğim Gemiye Geldi. Binmeyip Ayrıldığımız Gemi Denizde Bir Mil Kadar Yol Aldıktan Sonra Battı. Arkadaşım Geminin Battığını Görünce O Gemiye Binmediğimiz İçin Çok Sevinip Allahü Teâlâya Şükretti. Bana Da Çok Minnettâr Kaldı. Bunun Üzerine Ben O Arkadaşa; "benim Bir Şeyhim Var, Şeyh Burhâneddîn Hazretleridir. O Sultan Gözüme Gözüküp O Gemiye Binme Diye Beni Uyardı. Yoksa Hâlimiz Harabdı." Dedim."

ıspartalı Osman Dede Adında Bir Zât Şöyle Anlatmıştır: "akdeniz'de Bir Gemi Yolculuğunda İdik. Mısır'dan Anadolu'ya Geliyorduk. Yolda Peşimizden Bir Korsan Gemisi Yetişti. Çâresiz Kalmıştık. Ben; "ey Şeyh Burhâneddîn Hazretleri! Bizi Kâfir Diyârında Esir Kalıp Hendek Kazmaya Lâyık Görmeyesin!" Diyerek Allahü Teâlânın İzniyle O Zâtın Rûhâniyetinden Yardım İstedim. Tam Darda Kaldığımız Ve Düşmanın Pençesine Düşeceğimiz Anda Şeyh Burhâneddîn Hazretleri Deniz Üzerinde Görünüverdi. Bindiğimiz Geminin Arkasına Geçip Gemimizi İtti. Sonra Gözden Kayboldu. Gemimiz Öyle Süratlendi Ki, Korsan Gemisi Çok Gerilerde Kalıp Bize Yetişemedi. Düşmana Esir Düşmekten Kurtulup Sağ Sâlim Yurdumuza Ulaştık."

uluborlu'dan Abdullah Dede Şöyle Anlatmıştır: "burhâneddîn Efendi Şeyhliğinin İlk Yıllarında Uluborlu'ya Geldi. O Zaman Yirmi Yaşında İdi. Câmide Halka Vâz Ve Nasîhat Etti. Tesirli Sözlerini Dinleyince Günahlarıma Pişman Olup Tövbe Ettim. Vâz Bitince, Onu Evine Dâvet Edenler Oldu. Daha Sonra Da Yanında Talebeleri İle Uluborlu'dan Ayrılıp Giderken Halk Büyük Bir Kalabalık Hâlinde Uğurlamaya Çıktı. Biz Hisar Tarafında Bâzı Kimselerin İşinde Ücretle Çalışıp Taş Çıkarıyorduk. Şehir Halkı Şeyh Hazretlerini Uğurladı. Biz De Seyrediyorduk. Bizim Yanımızda Çalışan İki Kişi Vardı. Burhâneddîn Hazretlerine Dil Uzatıp; "bir Oğlanın Arkasına Şeyh Diye Düşmüşler!" Dediler. Bununla Kalmayıp Uygun Olmayan Bir Hayli Söz Söylediler. Onların Çirkin Sözlerini İşitince Âdetâ Ciğerim Kanla Doldu. Tam İleri Geri Konuştukları Sırada, Dağdan Koca Bir Kaya Kopup Üzerimize Doğru Yuvarlandı. Ben Hepsinden Ön Tarafta İdim. Taş Tam Üstüme Düşeceği Sırada Gaybdan Bir El Uzanıp Ensemden Tutarak Beni Oradan Alıverdi. Yanımda Bulunan O İki Kişi İse Taşın Altında Kalıp Ezilerek Öldüler. Bu Hususla İlgili Olarak Sonra Bana Talebeleri Şöyle Anlattılar. Hocamız İle Yolda Bir Yerde Öğle Namazı Kıldık. Bu Sırada Hocamız; "bana Bir İplik Verin." Dedi. Hemen Bir Parça İplik Verdiler. Bulunduğu Yerde Bir Kere Dönüp İpliğe Bir Düğüm Atarak Yere Bıraktı. Talebelerinden Biri Bu İşin Hikmetini Sorunca Da; "bir Dervişim Vardı. Onu Kurtardık! İki İnkârcıyı Da Taş Bastı!" Dedi."

burhâneddîn Hazretlerinin Zamânında Yaşayan Ve Şeyhlik Dâvâsında Bulunan Bir Kimse Onu Ve Talebelerini Son Derece Rahatsız Ediyor, Sıkıntı Veriyordu. Yaptığı İşlerde Aşırılığa Kaçıyor, Onların Da Böyle Yapmasını İstiyordu. Şeyh Burhâneddîn Hazretleri Ve Talebeleri İse Bütün İşlerinde Îtidâl, Orta Yol Üzere Bulunuyordu. Talebeleri O Kimsenin Verdiği Sıkıntılardan Dolayı Hep Birlikte Hocalarına Şikâyette Bulundular. Hocaları Bir Hac Mevsiminde Arafat'ta Kendilerine Sıkıntı Veren Kimsenin Zararından Kurtulmak İçin Duâ Etti. Duâ Sırasında Kendilerine Ziyâdesiyle Sıkıntı Veren Adam Attan Düşüp Öldü.

hac Dönüşü Esnâsında Da Hacılar Memleketlerine Dönmek Üzere Cidde Limanına Geldiklerinde Bir Gemi Görüp, Gemiye Binmek Üzere Hücum Ettiler. Burhâneddîn Hazretleri İse Binmedi. Talebeleri, Hocamızın Oturmasında Kalkmasında Ve Her Hâlinde Bir Hikmet Vardır, Diyerek Ona Uydular. Binenler Denize Açılıp Gittiler. Onlar İse Bekledi. Gemiye Binip Gidenler Denizde Şiddetli Fırtına İle Karşılaşıp Çok Sıkıntılı Anlar Yaşadılar. Onlar İse Bekleyip Daha Sonra Gayet Rahat Bir Yolculuk Yaptılar.

uluborlu'dan Hasan Dede Şöyle Anlatmıştır: "tasavvuf Kitaplarını Okudum. Kalbime Allahü Teâlânın Râzı Olduğu Yolda Bulunmak, Tasavvufta İlerlemek Arzusu Düştü. Fakat Kararsız Ve Tereddütlü İdim. Çünkü Okuduğum Tasavvuf Kitaplarında Belirtilen Şeyhlerin, Mürşîd-i Kâmillerin Hallerini Ve Şartlarını Taşıyan Bir Allah Adamı Var Mı Diyordum. Allah Adamlarını Görmüş, Onların Halleriyle Hallenmiş, Yetişmiş Ve Yetiştirebilen Bir Zât Arıyordum. Bu Arayış Hâlinde İken Şeyh Burhâneddîn Hazretleri Uluborlu'ya Gelmişti. Merhum Babamla Birlikte Ziyâretine Gittik. Babama Acaba Bu Zâtın Huzûrunda Tövbe Edip, Talebe Olsam Mı?" Dedim. Babam; "şeyh Burhâneddîn Efendi Gâyet Mübârek Bir Zâttır. Çok Kerâmetini Gördük. Eğer Kemâli Zâyi Olmadıysa, Biz Huzûruna Varınca Tövbe Etmekle İlgili Sözler Söyler. Eğer Bir İşâret Ederse Ben De Sana İşâret Ederim. O Zaman Hemen Kalkıp Eline Yapış, Onun Huzûrunda Tövbe Edip Talebesi Ol." Dedi. Böyle Konuştuktan Sonra Huzûruna Gittik. Biz Oturur Oturmaz Eûzübesmele Çekip Meâlen; şüphesiz Sana Bîat Edenler, Allah'a Bîat Etmiş Olurlar." (fetih Sûresi: 10) Buyrulan Âyet-i Kerîmeyi Okuyup Tefsîr Etti. Sonra Da Buyurdu Ki:

"resûlullah Sallallahü Aleyhi Ve Selleme Bîat Eden, Allahü Teâlâya Bîat Etmiş Olur. Biz De Bu Yolda Hizmetkârız. Bizden Dahi Bîat Alıp Tövbe Eden Resûlullah Aleyhisselâma Bîat Etmiş Olur. Çünkü Bizim Elimiz Silsile İle Resûlullah'a Ulaşır." Dedi. Bu Sırada Babam Merhumun Göz Yaşları Ak Sakalı Üzerine İnci Tâneleri Gibi Dökülmeye Başladı. Bana; "oğul Durma!" Dedi. Derhal Kalkıp Tövbe Ve Bîat Ettim. Babam Da Benden Sonra Bîat Etti. Artık Tasavvufta Onun Talebesi Olduk. Bu Hâdiseden Bir Müddet Sonra ısparta'da Bulunan Pîrî Halîfe'nin Ziyâretine Gittik. O Da; "senin Mürşîdin Şeyh Burhâneddîn'dir. Fethin, Kalp Gözünün Açilmasi Onun Himmetiyledir." Dedi. Bundan Sonra Da Şeyh Burhân Hazretlerinin Huzûruna Gidip Sohbetlerine Devâm Ettim. Bir Müddet Sonra Annemin Yanina Dönmek İçin İzin İstedim. Bana, Allahü Teâlâ Peygamber Efendimize Meâlen; "rabbin Yetim Oldu?unu Bilip De (seni)barindirmadi Mi?" buyurdu Diyerek Annemin Vefât Edece?ine İşâret etti Ve; "analara Meyl Fazla Olur. Rızâlarını Gözetmek Lâzımdır." Dedi. Bana İzin Verince Eve Gittim. Birkaç Gün Sonra Annem Hastalandı Ve Vefât Etti. Bu Hâdiseden Sonra Hocamın Huzûruna Gidip, Tasavvufta Yetiştirmek Üzere Verdiği Vazîfeleri Yapıp Maksada Kavuşmakla Şereflendim."

uluborlu'dan Hasan Dede Şöyle Anlatmıştır:

"şeyh Burhâneddîn Efendi İle Hacca Gitmiştik. Medîne-i Münevvereye Vardığımızda Şeyh Muhammed Çelebi Sultanın Halîfelerinden Bir Zâtın Oğlunu Orada Mücâvir Olarak İkâmet Ettiğini Gördük. Sâlih Ve Âlim Bir Kimse İdi. Hocamızın Şeyh Muhammed Çelebi'nin Kızının Oğlu, Torunu Olduğunu Öğrenince Huzûruna Gelip Elini Öptü. "hakk'ın Tâlibiyim.fakat Muhammed Çelebi Sultanın Hallerini, Üstünlüğünü Gördüğümüzden Beri Her Şeyhe Bağlanamadım. Siz Ne Yapıyorsunuz?" Şeyh Burhâneddîn Hazretleri; "ben De Hakk'ı Tâlibim, Arıyorum." Diye Cevap Verdi. O Kimse; "acem Diyârında Bir Aziz Varmış Sizinle Ona Gidelim." Dedi. Bir Ara Konuşma Sırasında Şeyh Burhâneddîn Hazretleri; "bütün Dünyânın Mürşidi, Resûlullah Sallallahü Aleyhi Ve Sellemdir. Burada Yatmaktadır. Mübârek Rûh-u Şerîfinin Tasarrufta Bulunduğunda Hiç Şüphe Yoktur. İstihâre Edelim Ümid Ederiz Ki, Bir Mürşîd-i Kâmil İşâret Buyururlar." Dedi. Bunun Üzerine O Zât, Resûlullah'ın Mübârek Ravzasında On Gün Kadar Uzlet Üzere, Bir Tarafa Çekilerek İbâdet Ve Tâatle Meşgûl Olmaya Başladı. Kendisine Bir Mürşîd-i Kâmil İşâret Olunması İçin Yalvarıp Duâlar Etti. Bir Gün Ağlayarak Şeyh Burhâneddîn Hazretlerinin Yanına Geldi. Ayaklarına Kapanıp; "beni Başkasına Gönderirsin, Kendini Gizlersin." Diyerek, Teslimiyetini Bildirdi. Onu Kabûl Edip Tasavvufta Yetiştirmek Üzere İrşâd Ve Terbiye Eyledi. Ravda-i Mutahherada Halvete Soktu. Sonra Da Ona İcâzet Verdi. Bir Gün Ona Resûlullah'ın Huzûrunda İstihâre Edince Ne Gördün Diye Sordum. Dedi Ki:

"sultan-ı Enbiyâ Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Efendimiz Bana Gözüküp, Şeyh Burhâneddîn Hazretleri İçin; "o, Benim Evlâdımdandır Ve Mürşîd-i Kâmildir. Tevâzu Ve Edebinden Sana Kendini Bildirmedi. Gâfil Olma!" Buyurdu." Dedi. Daha Sonra Mekke-i Mükerremeye Gittik. Mekke'de Dervişlik İddiâsında Olan Bir Kimse, Bir Adamını Burhâneddîn Hazretlerinin Yanına Gönderip, İleri Geri Laflar Söyletti. Ona Ve Onu Yanına Gönderenlere Nasîhat Etti İse De Dinlemediler. Hattâ Çok Hased Edip; "konuşmasın Başını Keserim." Diye Haber Yolladı. Burhâneddîn Hazretleri; "eğer Zâhir Kılıcı İle Başımı Alırsa Ben Zayıf Bir Fakirim. Nihâyet Şehîd Olurum. Eğer Bâtın Kılıcı İle, Mânen Bunu Yaparım Derse Elinden Geleni Yapsın!" Diye Haber Gönderdi. Ertesi Gün Hac Kâfilesi Mekke-i Mükerremeden Çıktı. Şeyh Hazretlerine Hased Edip Çok Üzen Kimse De Devesine Binmiş, Gitmek Üzere Yola Çıkıyordu. Ancak Burhâneddîn Hazretlerine Dil Uzatmaya Devâm Ediyordu. Adamın Bu Hâlini Gelip Haber Verdiler. Şeyh Burhâneddîn Hazretleri; "ilâhî! Bu Mülhid, Müslümanların Îtikâdlarını Bozmaktadır. Onun Dilini Tut, Konuşmasın." Diye Duâ Etti. Bir Kargaşa Oldu, Bir De Baktık Ki, O Azgın Adam Devesinden Düşüp Ölmüş. Dili Bir Karış Dışarı Çıkmış, Gözleri Fırlamış Bir Halde Yerde Yatıyordu."

hasan Dede Şöyle Anlatmıştır: "uluborlu'dan Dervişleri Alıp Şeyh Burhâneddîn Hazretlerinin Sohbetine Gittik Ve Bağını Belledik. Biz Bağda Çalışırken Gelip Beni Bir Kenara Çekti. Hızır Aleyhisselâmdan Ve Onun Bâzı Vasıflarından Bahsetti. Bu Sırada İçimden; "sizin Dedeniz Şeyh Muhammed Çelebi Sultan, Hazret-i Hızır'ı Görmek İsteyen Sâdık Talebelerine Gösterirmiş. Niçin Siz Göstermezsiniz?" Diye Düşündüm. Hemen O Anda Hepimize Seslenip; "mescide Doğru Geliniz. Yemek Yiyiniz." Dedi. Toplanıp Hazırlanan Yemekleri Yedik. Yemekten Sonra Şeyh Burhâneddîn Hazretleri Acelece Yanımıza Gelip; "çabuk Olun Göl Kenarında (eğridir Gölü) Cemâatle Namaz Kılın." Dedi. Ben Kendi Kendime; "bu Acele Dervişler İçindir. Ben Kalıp Mescidde Kendileri İle Kılarım." Diye Düşündüm. Ben Bu Düşünce İle Beklerken Bana; "sen De Git." Buyurdu. Ben De Gittim. Göl Kenarında Abdestler Alındı. Bu Sırada Nûr Yüzlü İhtiyâr Bir Zât Yanında Bir Derviş İle Yoldan Geçer Gibi Bir Halde Namaz Kılınacak Yere Geldi. Namaza Durdu. Yüzü Nûrlu Ak Sakallı Olup Üzerinde Yünden Beyaz Bir Hırka Ve Ak Yünden Bir Aba Vardı. Yanındaki Dervişin Üzerinde De Yünden Bir Aba Vardı.

arkadaşlarım Onları Şeyh Burhâneddîn Hazretlerinin Dostlarından, Halîfelerinden Birisi Zannettiler. Cemâatle Namaza Dururken İmâmlığı O Zâta Teklif Ettik. Bize İmâm Olup Namaz Kıldırdı. Namazdan Sonra Duâ Ederken Göğsünde, Kalbinin Sesinden Öyle Bir Hale Girdik Ki, Sanki Aklımız Başımızdan Gitti. Onun Hızır Aleyhisselâm Olduğunu Anlamıştım. Ayaklarına Kapanmak İstedim. Ancak Kalbime Hocamın Buna İzin Vermediği Geldi. Diğer Talebelere O Zâtın Hızır Aleyhisselâm Olduğu Açıklanmadı. Sonra Mezâr-ı Şerîf Denilen Yere Doğru Yürüdük. Yolda Yürürken Hızır Aleyhisselâm Yanındaki Dervişle Birlikte Âniden Yanımızdan Kayboldu. Durumu Hocam Şeyh Burhâneddîn Hazretlerine Anlatıp Bu Hâli Sordum. Verdiği Cevapta Babasının Ve Dedesinin De Hızır Aleyhisselâmla Görüşüp Feyz Aldığını İfâde Etti."

halîfezâde Diye Tanınan Bir Zât Şöyle Anlatmıştır: Bir Defâsında İstanbul'a Gitmek İçin Yola Çıkmıştım. Nasıl Olduysa Yolum Bursa'ya Düştü. Bursa'da Birkaç Gün Kalmam Îcâb Etti. Hatırıma Bursa'da Yatan Meşhur Evliyâ Emîr Sultan Hazretlerinin Kabr-i Şerîfini Ziyâret Etmek Geldi. Yanımda Birkaç Arkadaşla Türbesine Gittik. Rûhuna Kur'ân-ı Kerîm Okudum. Ziyâret Ve Duâdan Sonra Türbedârla Biraz Sohbet Ettik. Nereli Olduğumu Sorunca, ısparta'nın Kûnân Denilen Bir Kasabasından Olduğumu Söyledim. Sonra; "sizin Vilâyetinizde, Eğridir'de Burhâneddîn Efendi Denilen Bir Aziz Zât Var Onu Bilir Misin?" Dedi. Burhâneddîn Efendi O Sırada Vefât Etmişti. Onun Hasreti Ve Muhabbetiyle Kalbim Yanıp Elimde Olmadan Ağlamaya Başladım. "vefât Edip Âhirete Göçtü." Dedim. Türbedâr Da Ağlamaya Başladı. Sonra Onun Pekçok Menkıbesini Ve Kerâmetlerini Anlattı. "siz O Zâtı Nereden Bilirsiniz?" Diye Merak Edip Sordum. Bunun Üzerine Bana Şöyle Anlattı:

"merhum, Şeyh Nâsûh Efendiye Talebe Olmak İçin Gelip Erbeîne (çilehâneye Girip Kırk Gün Kalmak) Oturduklarında Ben De Onlarla Berâberdim. İstanbul'dan Memleketi Eğridir'e Dönerken Bursa'ya Uğradı. Halka Birkaç Gün Vâz Ve Sohbet Etti. Halk Sohbetini Dinlemekle Mübârek Yüzünü Görmekle Şereflendi. Gidecekleri Zaman Yanında Bulunan Talebelerinden Birine Bir Altın Verdi. İhtiyaçları Olan Bâzı Şeyleri Alması İçin Çarşıya Gönderdi. O Da Bir Dükkandan Alacağını Alıp, Altını Verip Oradan Ayrıldı. Dükkan Sâhibi Talebenin Verdiği Altını Hemen Sahte Bir Altın İle Değiştirip, Yanına Gelerek Sizin Altınınız Sahte İmiş Dedi. Talebe Her Ne Kadar Verdiği Altının Sahte Olmadığını Söylediyse De Adam Diretti. Talebeyle Münakaşa Etti. Nihâyet Durum Şeyh Burhâneddîn Hazretlerine Anlatıldı. Şeyh Hazretleri, Dükkan Sâhibine; "hey Kişi Bu Sahte Altın Bizim Değildir. Bizim Verdiğimiz Altın Sahte Değildir." Dedi. Adam Bile Bile Ve İnatla Direterek; "altın Sizindir! Ya Değiştirin Veya Aldığınız Şeyleri Geri Verin." Diyerek Çok Edepsizlik Etti. Şeyh Burhâneddîn Hazretleri; "verin Şu Bedbahtın Eşyâsını Yıkılsın Gitsin." Diyerek Alınanları Geri Verdirdi. Daha Sonra Da Bursa'dan Ayrılmak Üzere Kalktılar. Henüz Atına Binmeden, Altınınız Sahtedir Deyip Haksızlık Yapan Dükkan Sâhibinin Hanımı Feryâd Ederek, Şeyh Hazretlerinin Huzûruna Geldi. "sultanım! Sizi Üzen O Zâlim Kimse Benim Kocamdır. Tamahkârlığından Sizin Verdiğiniz Altını Değiştirip, Size Sahte Altın Verdiniz Demiş. Eve Gelince Birdenbire Ağrı Ve Sancılara Tutuldu. Kıvranmaya Başladı. Bu Dayanılmaz Sancılar İçinde Feryâd Ediyor! Beni Size Gönderdi, Sizden Aldığı Altını Da Verdi, Getirdim. Bu Hâle, Size Karşı Yaptığı Edepsizlik Ve Sahtekârlık Sebebiyle Düştüğünü Söylüyor." Diyerek Affedin Diye Yalvardı. Şeyh Burhâneddîn Hazretleri; "atılan Ok Geri Dönmez." Buyurdu Ve Yoluna Devâm Etti. Kadın Evine Dönünce Kocasının Hastalığının Şiddetlendiğini Gördü. Adam Birkaç Saat Sonra Da Öldü." Türbedâr Bu Hâdiseyi Bizzât Gördüm, Şâhid Oldum. Burhâneddîn Hazretleri Büyük Bir Velî İdi, Dedi."

şeyh Burhâneddîn Hazretlerinin Talebelerinden Hacı Halîfe'nin Oğlu Şöyle Anlatmıştır: Babam Bana Şöyle Anlattı: "şeyh Burhâneddîn Hazretlerinin Zamânında Oğullarımın Hepsi Vefât Etti. Hiç Oğlum Kalmadı. Devamlı Ağladım. Şeyh Hazretlerinin Huzûruna Sık Sık Varıp; "sultânım! Himmet Eyle. Belki Allahü Teâlâ Bana Bir Oğulcuk Verir. Ocağımız Sönmez." Derdim. Bana; "sabreyle Allahü Teâlâ Her Şeye Kâdirdir." Derdi. Aradan Epey Zaman Geçti. Bir Gün Burhâneddîn Hazretleri Dostları Ve Talebeleri İle Birlikte Uluborlu'ya Dâvet Edilmişti. Bu Dâveti Kabûl Edip Giderken Kûnân'e Uğrayıp, Beni De Yanlarına Alıp Götürdüler. Uluborlu'ya Varıp Bir Müddet Kaldıktan Sonra Döndük. Dönerken Yolda Çatak Denilen Yere Geldiğimizde Orada Gâyet Güzel Bir Su Akıyordu. Namaz Vakti De Girmişti. Namazı Burada Kılalım, Buyurdular. Herkes Abdest Almaya Başladı. Hocam Da Mübârek Kollarını Sıvamış Tenhâ Bir Yerde Kıbleye Doğru Dönüp Durmuştu. Herkes Kendi Hâlinde Meşguldü. Ben İse Hocamın Hâlini Görüp Acaba Ne Hâl Üzeredir? Neye Yönelmiş, Ne Arzu Edip Duâ Ediyor? Diye Düşündüm. O Sırada Gözlerini Açıp, Bana Doğru Bakarak Eliyle, Yanıma Gel Diye İşâret Etti. Hemen Yanına Yaklaştım. "hacı Halîfe Oğul! Ağlayıp Durma, Allahü Teâlâ Sana Bir Oğul Verecek! İnşâallah Bir Oğlun Olacak! İsmini Muhammed Koyasın." Dedi. Ben Mübârek Elini Öptüm. Sonra Sen Dünyâya Geldin. İsmini De Muhammed Koydum, Diye Babam Anlatırdı. Sonra Ben Uluborlu'da Ömer Çelebi Efendiden Ders Alıp İlim Öğreniyordum. Bu Sırada Şeyh Burhâneddîn Hazretleri Uluborlu'ya Gelip, Ömer Çelebi Efendide Misâfir Oldu. Ben Ömer Çelebi Efendinin Tekkesinde Üst Katta Bir Odada Kalıyordum. Bir Gün Odamda Otururken Ayak Sesleri İşittim. Yukarı Biri Çıkıyordu. Bir De Baktım Ki Şeyh Burhâneddîn Efendi Odamı Teşrif Ediyor. Hemen Ayağa Kalkıp, Büyük Bir Sevinçle Karşıladım Ve Elini Öptüm. İçeri Girince; "mevlânâ Muhammed, Senin Burada Olduğunu Bilerek Geldim. Bir Müddet İstirahat Edeyim." Buyurdu. Hemen Yorganımı Verdim. Yatağa Uzanıp Biraz Yattı. Yattıkları Yerden Bir Müddet Sohbet Etti. Söz Arasında Babam Hacı Halîfe'ye Benim Doğacağıma Dâir İşâret Ettiklerini, Babamın Anlattığı Üzere Söyledim. "hacı Halîfe Bunu Bize İsnâd Eder. Ancaak..." Diye Uzattı Ve Başka Bir Şey Söylemedi. Sonra Aradan Yıllar Geçti. Bir Gün Yine Kûnân'e Geldiler. Birini Gönderip Beni Huzûruna Çağırdı. Huzûra Varıp Edeple Oturdum. Bana; "muhammed Halîfe! Artık Ömrümüzün Sonuna Geldik. Bir Daha Kûnân'e Gelmeyiz! Âhirete Göçeriz!talebelerimi, Dervişleri Sana Birakiyorum. Mümkün Oldu?u Kadar Bütün İşlerini Göresin. Sen Bizim O?lumuzsun. Baban Haci Halîfenin Sana Anlattiklari Do?rudur. Dervişler Rüyâlarini Sana Anlatsinlar. Sen Dahi Zeynüddîn Hafî'nin risâle-i Kudsiye'lerinde Bulunan Tâbirlere Göre Tâbir Edersin. Sana Bunları Söylemek İçin Çağırdım." Buyurdu. Sonra Bana Duâ Etti. Eğridir'e Dönüp Aradan Çok Geçmeden Hastalandı Ve Vefât Etti."

kınalızâde Ali Çelebi Şöyle Anlatmıştır: Bursa'dan İstanbul'a Gitmeye Niyetlenmiştim. Gitmeden Önce Bir Gece Akrabâ Ve Bâzı Arkadaşlarımla, Müderris Ve Medrese Mensupları İle Sohbet Ettik. Söz Şeyhlerden Açıldı. Bu Arada Hayatta Olanlardan Şeyh Burhâneddîn Efendiden De Söz Edildi. Ben Onun Hakkında Bâzı Uygunsuz Sözler Söyledim. Ertesi Gün Mudanya'dan Gemiye Binip Yola Çıktım. Rüzgâr Ters Yönden Esiyordu. Bozburun Denilen Yere Geldiğimizde Bindiğimiz Gemi Batma Derecesine Geldi. Artık Gemide Bulunan Herkes Geminin Batmakta Olduğuna Kanâat Getirdi. Ben De Geminin Kaptan Odasında Oturup, Hayâtımdan Ümidimi Kesmiş Ve Şaşkın Bir Halde Ölümü Bekliyordum. O Sırada Birdenbire Deniz Üzerinde Şeyh Burhâneddîn Hazretleri Göründü. Batmak Üzere Olan Geminin Sereninden Kucaklayıp Doğrulttu. Gemi Batmaktan Kurtuldu. Bu Hâdiseyi Görünce Biraz Kendime Gelip Ayağa Kalktım. Şeyh Hazretlerine Doğru Yürüdüm. Yanına Yaklaşınca Gözden Kayboldu. Gemideki Yolcuların Hepsini Deniz Tuttuğundan, Âdetâ Baygın Gibi Yatıyorlardı. Geminin Serendibine Yakın Bir Yerde Bir Gayr-i Müslim Yolcu Da Vardı. O Müslüman Olmayan Yolcuya Yaklaşıp; "az Önce Bir Zât Serendibinde Gözüktü! Sen De Gördün Mü?" Diye Sordum. "evet Gördüm! Gelip Batmak Üzere Olan Gemimizi Doğrulttu. Sonra Da Deniz Üzerinde Yürüyüp Sâhile Doğru Gitti!" Dedi. Daha Sonra Bu Gayr-i Müslim Kimse Gördüğü Bu Hâdise Üzerine Müslüman Oldu. Allahü Teâlânın İzni İle Gemimiz Batmadan İstanbul'a Ulaştık. İstanbul'a Varınca, Bir De Öğrendim Ki Şeyh Burhâneddîn Hazretleri İstanbul'a Gelmiş. Ona Çok Minnetdâr İdik. Mübârek Elini Öpmek İçin Ziyâretine Gittim. Huzûruna Varınca Ayaklarına Kapanıp; "sultanım! Bizim Kurtulmamıza Sebep Oldunuz. Denizde Batmak Üzere İken Yardımlarınız Yetişti. Sizi Deniz Ortasında Bize Yardım Ederken Gözümle Gördüm!" Dedim. Ben Böyle Deyince; "hey Ali Çelebi! O Gördüğün Senin Hayâlindir. Bizim Gibilerden Hiç Böyle Bir Kerâmet Görülür Mü?" Diyerek, Bursa'da Onun Hakkında Konuştuğum Uygunsuz Sözlerimize İşâret Etti. O Sırada Öyle Mahcûb Oldum Ki Anlatılamaz. Hemen Mübârek Elini Öpüp Suçumdan Dolayı Özür Dileyip, Affetmesini İstedim."

eğridir'in Geresin Köyünden Hâce İslâm Adında Bir Zât Şöyle Anlatmıştır: Ticâret İçin Mısır'a Gitmiştim. Dönüşte Bindiğim Gemide Çok Tehlikeli Anlar Yaşadık. Rüzgâr Gidiş İstikâmetimize Ters Yönden Esiyordu. Deniz De Korkunç Derecede Dalgalı İdi. Büyük Fırtınalar Atlattık. Hattâ Gemimiz Batma Derecesine Geldi. Gemide Bulunan Yolcular Hayatlarından Ümit Kesmiş Geminin Batacağı Ânı Bekliyorlardı. Gece Vakti Yorgun, Bitkin, Çâresiz Bir Halde Deniz Üzerinde Sağa Sola Sürüklenip Duruyorduk. Ben Mahzun, Boynu Bükük Bir Halde Geminin Bir Köşesinde Oturuyordum. Dalgın Dalgın Düşünürken Hatırıma Şeyh Burhâneddîn Hazretleri Geldi. Allahü Teâlânın İzni İle Onun Himmeti Ve Yardımını Düşünerek İmdâdımıza Yetişmesini Cân U Gönülden İstedim. Allahü Teâlâya Yalvarıp Duâ Ettim. O Sırada Yorgunluk Ve Bitkinlikten Uyuya Kalmışım. Rüyâmda Şeyh Burhâneddîn Efendiyi Gördüm. Üzerinde Yeşil Bir Elbise Ve Başında Sarık Vardı. Bana; "hâce İslâm! Korkma! Bu Musîbet Sizin Üzerinizden Uzaklaştırıldı. Allahü Teâlânın İzniyle Kurtulursunuz." Buyurdu. Bu Sözlerini İşitince İrkilip Uyandım. Baktım, Sabah Olmak Üzereydi. Gemi Aynı Şekilde Fırtınadan Sarsılıyor, Yolcular; "ha Battı Ha Batacak!" Diye Ağlaşıyorlardı. Yolculara; "korkmayın, İnşâallahü Teâlâ Kurtuluruz." Dedim. "nasıl Korkmayalım Gemimiz Batmak Üzere, Rüzgâr Bir Türlü Dinmedi!" Dediler. Biz Böyle Konuşurken Rüzgâr Yavaşladı Ve Kesildi. Yolcular Şaşırıp; "sen Bu Müjdeyi Nasıl Verdin, Nereden Bildin?" Diye Bana ısrarla Sormaya Başladılar. Ben De Onlara Rüyâmı Anlattım. Büyük Bir Dikkatle Ve Hayretle Dinlediler. Şeyh Burhâneddîn Hazretlerini Gıyâben Tanıyıp Çok Sevdiler. Memleketime Ulaşınca Doğru Şeyh Burhâneddîn Hazretlerinin Huzûruna Gidip, Başımızdan Geçenleri Anlattım. Dinledikten Sonra; "ben Hayatta İken Bunu Başka Kimseye Anlatma." Buyurdular...

eğridirli Hacı Dede Şöyle Anlatmıştır: "şeyh Burhâneddîn Efendi Bir Gün Bana; "hacı Dede, Var Eğridir'e Git. Taze Balık Varsa Bize Alıver. Evden İsterler." Dedi. Ben De Hemen Eğridir'e Gidip, Çarşıda Sordum. Halk Bana Gülüşüp, Sûfî Deli Mi Oldun. Bu Soğukta Balık Mı Çıkar. Şeyh Bu Zamanda Tâze Balık Olmadığını Bilmez Mi, Dediler. Dönüp Huzûruna Geldim. "efendim, Balık Yok Halk Bana Gülüştü." Dedim. Bana Öyle Heybetli Baktı Ki, Neredeyse Rûhum Çıkacaktı. "git Çabuk Getir." Dedi. Emre Uyup Eğridir Gölünün Kenarına Gittim. Bir De Baktım Ki Küçük Çakıllar Arasında, İri İri Balıklar Su İçinde Canlı Olarak Duruyor. Pek De Çoktu. Hemen Bir Kaba Doldurup, Huzûruna Tekrar Gittim. Balıkları Görünce; "ha Şöyle!" Buyurdu. Hayatta Oldukları Müddetçe Bu Kerâmetini Kimseye Anlatmadım."

elmalı'dan Hâce Muslihiddîn Anlatmıştır: "şeyh Burhâneddîn Efendi Elmalı'ya Dâvet Edilmişti. Bu Dâveti Kabûl Edip Elmalı'ya Geldi. Geldiği Gün Elmalı'nın Pazarı İdi. Halk Pazarı Bırakıp Onu Karşılamaya Çıkmıştı. Bu Sebeple Pazar Yeri Tamâmen Boşalmıştı. Pazarda Yalnız Üç Pazarcı Hıristiyan Kalmıştı. Bunlar Kendi Aralarında; "türk'ün Papazı Geldi, Herkes Onu Karşılamaya Çıktı." Diyerek İleri Geri Konuşup Hem Burhâneddîn Efendi İle Hem De Müslümanlarla Alay Etmişlerdi. Bu Üç Hıristiyanın Üçü De O Gece Rüyâlarında Peygamber Efendimizi Görmüşler. Huzurlarında Müslüman Olmuşlar. Peygamber Efendimiz Herbirine Birer De Müslüman İsmi Vermiş Ve Onlara; "o Şeyh Gerçekten Benim Evlâdımdandır. Huzûruna Gidin Size Îmân Telkin Etsin, Müslüman Olun." Buyurmuşlar. Sabahleyin Uyandıklarında Üçü De Şeyh Burhâneddîn Hazretlerinin Bulunduğu Eve Gittiler. Kendisiyle Görüşmek İstediklerini Söylediler. Bu Sırada Şeyh Hazretleri Odasında Kendi Hâlinde Zikir Ve İbâdetle Meşgûldü. Durum Bildirildi. Onları İçeri Kabûl Etti. Îmânı Telkin Etti. Onlar Da Müslüman Oldular. Sonra Herbirine Bir Müslüman İsmi Verdi. İsimleri Konulunca Her Üçü De Hayretle Ve Muhabbetle Elini Öptüler. Çünkü Üçüne De Rüyâlarında Peygamber Efendimizin Verdiği İsimleri Vermişti. Aynı İsimleri Bize Verdi Diyerek Kerâmetini Söylediler. Büyük Bir Sadâkatla Ona Bağlanıp, Sevenlerinden Oldular.

talebelerinden Biri Şöyle Anlatmıştır: "hocam Burhâneddîn Hazretlerinin Huzûrunda Bulunurdum. Bizi Zâhiren Ve Bâtınen Terbiye Ederken Bir Gün Halvette, Başbaşa Oturuyorduk. Birdenbire Gözden Kayboldu. Orada Yalnız Kaldım. Şaşırıp Huzursuz Oldum. Bu Arada Hocamın Dedesi Seyyid Şeyh Muhammed Çelebi Sultan Hazretleri Gözüme Göründü. "huzursuz Olma. Şeyh Burhâneddîn İstanbul'a Gitmiştir. İstanbul'da Nice Müslümanı İrşâd Etmektedir. Biz Kendisine Himmet Göndermekteyiz." Meşgûliyete Tâkatım Kalmadı Deyince De, Buyurdu Ki: "resûl Aleyhisselâm Bildirmiştir Ki: bir Kimse İlm-i Zâhir Veya İlm-i Bâtin Taleb Ederken (ö?renirken) vefât Etse, Allahü Teâlâ O Kimseye Melek Gönderip, O Kimsenin Rûhunu Tâlim Ve Terbiye Eder. Kiyâmette Kemâle Ermiş Olanlarla Haşrolunur, buyurdu."

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

niçin Dünyâdan Vazgeçmezsin

şeyh Burhâneddîn Hazretleri, Talebelerinden Şeyh Muhammed Efendiye Şöyle Vasiyet Etmişti:

"benden Sonra Kâdılık Yaparsan Buna Rızâm Yoktur. Zarar Görürsün, Hemen Benim Yerime Otur." Talebesi Hocasının Vefâtından Sonra Bir Defâ Daha Kâdı Olmuştu. Borçlarından Tamâmen Kurtuluncaya Kadar Kâdılığa Devâm Etmeyi Düşünüyordu. Kâdılık Yaptığı Yerden Gelirken Bir Köye Uğramıştı. Bu Köyde Bütün Eşyâsı Yandı. Büyük Zarara Uğradı. Bir Defâsında Da Lofça'da Bulunuyordu. Abdest Aldığı Sırada Birdenbire Gözüne Hocası Burhâneddîn Efendinin Eğridir'deki Kabri, Sonra Da Hocası Gözüktü. Hocasını Mihrabda Gördü, Oradan Şöyle Seslendi:

"oğul! Hani Seninle Ahd Ü Peymânımız, Anlaşmamız Vardı. Niçin Dünyâdan Vazgeçip Seccâdeye, Dergâha Gelip Oturmazsın." Buyurdu. O Talebe Bu İşâretten Sonra Kâdılığı Bırakıp, Hocasının Emrine Uydu. Beş Altı Sene Dergâhta İrşâdla Meşgûl Oldu. İnsanlara Dînin Emir Ve Yasaklarını Anlattı. Rehberlik Yaptı.

 

sen Kimsin!..

hasan Dede Şöyle Anlatmıştır: Şeyh Burhâneddîn Zamanında Karahisar'dan Hacı Bayram Sultanın Halîfesi Şeyh Abdurrahîm'in Evlâdından Bir Yiğit Genç Vardı. O Genç Dedi Ki:

ben De Senin Gibi Hacı Bayram Ocağındanım. Hattâ Bir Gece Karahisar Bîl'e Yolunda, Yol Kesmeye, Eşkıyâlık Yapmaya Çıktım. Bu Kötü İşe Niyet Ettiğim Sırada Hızır Aleyhisselâm Gelip Bana Nasîhat Etti. Hemen Tövbe Ettim. Bir Ara Alay Beyinin Oğlu İle Arkadaş Olup Ona Sağdıçlık Da Yaptım. Ancak Bu Samîmiyetimizi Çekemeyenler Hakkımda Alay Beyine Olmadık Şeyler Anlatıp İftirâ Etmişler. Alay Beyi De İnanıp Beni Öldürmeleri İçin İki Kişiyi Vazîfelendirmiş. "bîl'e Giderken Onu Öldürün!" Demiş. Yola Çıkıp Bîl'e Giderken Gâipten Bir Ses İşittim; "bre Abdurrahîm!o Yola Gitme!o Yoldan Gitmene İzin Yoktur. Seni Öldürmek İçin Peşinden Geliyorlar!" Diyordu. "sen Kimsin?" Dedim. "deden Abdurrahîm'in Rûhuyum." Dedi. Bunun Üzerine Yolumu Değiştirip, Başka Yoldan Devâm Ettim. Bu Yolda Da Yürürken Yine Bir Ses; "sağ Tarafına Bak! Evliyânın Rûhâniyetleri Geliyor! Önden Gelen Zât Sana Mürşid, Rehber Olacaktır." Diyordu. Sağ Tarafıma Baktığımda Evliyânın Ruhlarını Kendi Şekillerinde Gördüm. Ellerinde Bir Alem, Bayrak; Önlerinde İse Heybetli Bir Zât Vardı. Yaklaşıp O Zâtın Ayaklarına Kapandım. Kendimden Geçmiştim. Biraz Sonra İrkilip Kendime Geldim. Ancak Bu Sefer O Zâtı Hiçbir Yerde Göremedim.

bir Gün Sonra Sandıklı Kasabasına Gittim. Orada Bana Mürşid Olacak Zâtın Burhâneddîn Efendi Olduğunu Gördüm. Sandıklı'ya Dâvet Edilmiş, Bu Sebeple Gelmiş. Varıp Ayağına Yüz Sürdüm. Elinde Tövbe Etmek İstedim. Ancak İzin Vermedi. "senin Bağlı Olduğun Zât Hacı Bayram Sultan'ın Ocağıdır." Dedi. Ağlayarak Evime Döndüm.

o Gece Rüyâmda Hacı Bayram Sultan'ı Gördüm. Bana; "oğul! Feth, Senin Kalp Gözünün Açılması, Bu Zât Vâsıtası İledir. Şu Anda Benim Oğullarım Arasında Onun Gibisi Yoktur. Fakat Kisve Ve İcâzet Zâhiren Bizden Olsun." Dedi.

sabah Olunca Burhâneddîn Efendinin Huzûruna Vardım. Bu Defâ Huzûrunda Tövbe Etmeme, Talebe Olmama İzin Verdi. Sonra Hizmetine Girip, Halvete Girdim. Yedi Gün Sonra Yanıma Geldi. Elinde Bir Mektup Vardı. Bana; "çabuk Ankara'ya Var. Edhem Baba Hazretlerinin Vefâtı Yakındır. Ondan İcâzet Al. Halvetini Sonra Tamamlarsın." Dedi. Mektubu Alıp Yola Çıktım. Mektuba; "ethem Baba! Artık Âhirete Teveccüh Etmeniz Yakındır! Mektubu Getirene İcâzetnâme Veresiniz." Yazmış. Ethem Baba Huzûruna Varınca Beni Görür Görmez Ağladı. Bana Bir İcâzetnâme Yazdı. Aradan Çok Geçmeden Vefât Etti.

daha Sonra O Genç Hasan Dede'ye Receb Ayında Dedi Ki: "inşâallah Şeyh Hazretleri Bayramda, Sana Ve Beş Kişiye Hilâfet Verir. Çünkü Gördüm Ki, Arş-ı Âzâmda Resûlullah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem, Oturmuş Halîfe Olacakları Getirip Herbirine Bir Seccâde Verdiler. Fakat Sana Bir Rahle İle Bir Seccâde Verdiler." Gerçekten Bayramda Bu Fakire Hilâfet Verildi. Sonra Yine Bu Fakire, Kur'ân-ı Kerîm İlmi Dahi Müyesser Oldu.

o Genç, Erbeîni Yâni Kırk Günlük Halveti Bizimle Berâber Tamamlayıp Pek Meşhur Oldu. Bir Müddet Sonra Şehirde Tâûn Hastalığı Salgın Hâlini Aldı. Rivâyet Olunur Ki, O Genç; "kendimi Müslümanlar İçin Kurban Ettim." Demiş. Büyük Bir Tâûn Salgını Olmuş. O Gencin Vefâtından Sonra Şehirde Bu Hastalıktan Hiç Kimse Ölmemiş."

o Yiğit Gencin Anlattığı Hususlardan Biri De Şudur: Bir Gün Şeyh Burhâneddîn Hazretleri Kûnân'e Dâvet Edildi. Gitmeden, Bana; "odandan Dışarı Çıkma!" Diye Tenbih Etti. Hocam Ayrılıp Gidince, Gönlüm Bursa'nın Tâze İncirini Çekti. Belki Şehirde Bulurum, Diye Tekkeden Dışarı Çıktım. Baba Sultan Türbesine Kadar Gittim. Bu Sırada Hocam Burhâneddîn Hazretlerinin Atına Binmiş Bir Halde Şehir Tarafından Geldiğini Gördüm. Hemen Geri Döndüm. "bre Nereye Kaçarsın." Dedi. Başımı Önüme Eğip Cevap Veremedim. Mezâr-ı Şerîf Denilen Yere Gelince Atından İndi. Dergâha Gitti. Ben De Atı Alıp Ahıra Bağladım. Sonra Öğle Namazının Vakti Girdi. Ezan Okudum, Bekledim. Vakit Geçmeye Yaklaşınca Hocamın Bulunduğu Odanın Kapısını Çalıp; "efendim Namaz Vakti Geçmek Üzeredir." Diye Seslendim. Orada Bulunan Talebeler Bana, Şeyh, Kûnân'e Gitmişti. Ne Zaman Döndü, Dediler. Sonra İçeri Girip Baktılar, Yoktu. Her Tarafı Aradılar Bulamadılar. Ben De Hayret Edip, Ahıra Bağladığım Atına Bakmaya Gittim. At Da Yoktu. Bir Hafta Sonra Hocam Şehre Döndü. Bana; "şehre Çıktın Mı? Senin Hâlini Bilmezler Mi Sandın? O Arzu Ettiğin Şeyi Mescide Koydum, Var Al." Dedi. Mescide Varıp Baktım Ki Üç Tâne İyi Cins İncir Bırakılmış. Alıp Yedim Allahü Teâlâya Şükrettim."

 

sizde Hacı Kokusu Var

uluborlu'dan Hasan Dede Ve Ali Dede Adındaki Zâtlar Şöyle Anlatmışlardır: "berâberce Hacca Gitmeye Niyetlendik. Hazırlıklarımızı Yapıp Duâsını Almak Üzere Şeyh Burhâneddîn Hazretlerinin Mezar-ı Şerîf Denilen Yerdeki Mescidine Gittik. Onu Mescidde Gördük. Huzûruna Girip Oturduk. Bizi Görür Görmez; "sizde Hacı Kokusu Vardır. Bu Ne Haldir?" Dedi. "sultanım Biz Hacca Gitmeye Niyetlendik. Himmet Eyleyin." Diyerek Duâsını İstedik. "sizi Allahü Teâlâya ısmarladık. Korkmayınız!" Dedi. Gemiyle Yola Çıktık, Yirmi Gün Sonra Cidde Açıklarına Doğru Yaklaştık. Bir Gece Âniden Bir Fırtına Çıktı. Gemideki Yolcular Batacağız Diye Telaşa Kapıldılar. Geminin Ağırlığını Azaltmak İçin Gemideki Ağır Eşyâlarını Denize Bırakmak İstediler. Telaşlı Ve Şaşırmış Bir Halde Kıvranırken, Şeyh Burhâneddîn Hazretleri, Dedesi Şeyh Muhammed Çelebi Sultan İle Birlikte Gelip Gemimizin Kenarında Durdular:

"korkmayın! Müslümanlar Eşyâlarını Denize Atmasınlar. İnşâallahü Teâlâ Fırtına Sabaha Kadar Sâkinleşir." Dediler. Sonra Gözden Kayboldular. Buyurdukları Gibi Fırtına Sabahleyin Kesildi. Yolcular Allahü Teâlâya Çok Şükrettiler. O Sırada Ramazân-ı Şerîf Ayında İdik. Döndükten Sonra Annemden Öğrendik Ki, Şeyh Burhâneddîn Hazretlerinin Hanımı Bir Gün Anneme Gelip; "oğulların Falan Gün Bir Sıkıntı Çekmişler Mi?" Diyerek Bizim Denizdeki Sıkıntılı Anlar Yaşadığımız Günü İşâret Etmiş. Sonra Da Falan Gün Akşam Şeyh Hazretleri Akşam Yemeğinde; "hey Hasan Dede. Hey Ali Dede!" Dedi. Sonra Da Kalkıp Dergâha Gitti. Fakat Biz İşin Sırrını Anlayamadık." Demiştir."

 

kaynaklar

1) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Zeyli (atâî); S.77

2) Menâkıb-ı Burhâneddîn Eğridirî; (şerîfzâde Muhammed Efendi, Süleymâniye Kütüphânesi Hacı Mahmûd Kısmı No: 4552)

3) İstanbul Târih Coğrafya Kataloğu; S.507

4) Mecmâ-üt-terâcim; S.98

5) Sicilli Osmânî; C.3, S.141

Yorumlar
Kod: FC5IC