islâm Âlimlerinin Ve Velîlerin Büyüklerinden. İsmi Muhammed Bin Es'ad Es-sıddîkî Ed-devânî, Lakabı Celâleddîn'dir. Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk'ın Neslinden Olduğu İçin Kendisine Sıddîkî Denildi. 1429 (h. 833) Senesinde İran'ın Kâzerûn Şehrinin Devân Nahiyesinde Doğdu. 1502 (h.908) Senesi Kâzerûn'da Vefât Etti.
celâleddîn-i Devânî İlk Tahsilini Kâzerûn'daki Câmi-i Mürşid'de Hadîs İlmi Okutan Babası Muhammed Bin Sa'düddîn'den Yaptı. Kendisinden Sarf, Nahiv, Edebiyât, Fıkıh, Tefsir İlimlerini Öğrendi. Sonra Şîrâz'a Gidip Hüseyin Lârî, Hasan Bin Bakkal, Seyyid Safiyyüddîn, Abdurrahmân Îcî, Ebü'l-mecîd Abdullah Bin Meymûn Kirmânî, Rükneddîn Rûzbekânî, Ömer Şîrâzî Ve Muhyîddîn Muhammed Ensârî Köşknârî'den İlim Ö?rendi. Devânî, Yazmiş Oldu?u enmûzec-ül-ulûm adli Küçük Ansiklopedik Eserinde Hocalarının İsimlerini Bildirmiştir.
celâleddîn-i Devânî, Zamânının Din Ve Fen İlimlerini Tamamlayıp İcâzet, Diploma Aldıktan Sonra, Karakoyunlu Hükümdârı Cihân Şahın Tebrîz'de Yaptırdığı Muzafferiyye Medresesinde Müderris Oldu. Sonraki Yıllarda Akkoyunlu Hükümdârı Meşhûr Uzun Hasan'ın Ülkesine Giden Mevlânâ Celâleddîn-i Devânî, Şîrâz Şehrindeki Medreset-ül-eytâmda Müderris Oldu. Şîrâz'a Yerleşti. Burada İlim Ve İrfan Âşıklarına Fen Ve Din İlimlerini Okutarak, Çok Talebe Yetiştirip Fevkalâde Hürmet Ve Saygı Gördü. Şöhreti Her Yere Yayıldı. Kendi Memleketinin Halkı Ondan İlim Öğrendiği Gibi, Anadolu'dan, Mâverâünnehr Bölgesinden, Horasan'dan Nice İlim Âşığı Derslerine Akın Etti. Celâleddîn-i Devânî Bir Aralık Tebrîz'e Gitti. Orada Büyük Âlim Ve Velî İbrâhim-i Gülşenî Hazretlerinin Sohbetine Devâm Ederek, Tasavvufta Da Yetişti. Tesirli Sözleri Ve Eserleriyle Meşhûr Oldu.
celâleddîn-i Devânî Çok Konuşmanın Zararlarını Ve Konuşma Âdâbını Şöyle Anlatır:
"fazla Konuşmamalidir. Zîrâ Çok Konuşmak; Zihin Hafifli?i, Akil Zayifli?inin Alâmetidir. Kişinin Heybetini Kirar, Îtibârini Düşürür. hazret-i Âişe Buyurur Ki:
"hiçbir Sözü Boş Olmayan Resûlullah Efendimiz, Az, Öz Ve Tâne Tâne Konuşurdu. Bir Mecliste Konuşsa, Mübârek Ağzından Çıkan Kelimeler Sayılmak İstense, Sayılabilirdi." Âlimler Demişlerdir Ki, Lüzûmsuz Çok Konuşan Bir Kimseyi Görürsen, Bilki, Aklı Yoktur. Söyliyeceği Sözü İyice Düşünmeden Dile Getirmemeli, Ağzından Çıkarmamalıdır. Hikmet Sâhibleri; "önce Düşün, Sonra Söyle." Demişlerdir. İhtiyaç, Lüzûm Olmadan Konuşmamalıdır.
konuşurken Gülmemelidir. Mecliste Birisi Konuşurken, Sözünü Kesip Araya Girmemelidir. Bir Kimsenin Anlattığı Bir Şeyi Bilse De, Bildiğini Belli Etmeyip, O Kimse Sözünü Tamamlamalıdır.
başkasına Sorulan Bir Suâle Cevap Vermemelidir. Onun Da Bulunduğu Bir Topluluğa Sorulursa, Başkalarından Evvel Davranıp, Cevap Vermede Acele Etmemelidir. Bir Kimse Cevap Verirken, Kendisinin Daha İyi Bildiğini Anlarsa, O Kimsenin Bitirmesine Kadar Beklemeli, Sonra Cevap Vermeli Ve Kendinden Önce Konuşanı Ayıplamamalıdır.
kendisine Bir Şey Söylendiği Zaman, Söyliyenin Sözü Bitmeden, Cevap Vermeye Başlamamalıdır. Yanında Olan Mubâhase, Konuşma Ve Tartışmalarda Kendisi Yoksa, Yâni Onu İlgilendirmiyor Veya Onun Karışması İstenmiyorsa, Karışmamalıdır. Ondan Gizli Konuşuyorlarsa, Kulak Vermemelidir.
lüzûmsuz Hareketlerden Kaçınmalıdır. Meselâ Sakalı İle Saçı İle, Diğer Uzuvları Veya Elbisesi İle Oynamamalıdır. Parmağını Burnuna Veya Ağzına Sokmamalı, Parmaklarını Çıtırdatmamalı, Esnememeli, Gerinmemeli, Tükrüğünü, Balgamını, Sümüğünü De, Sesini Başkalarının Duyacağı Şekilde Atmamalı Ve Kıbleye Doğru Tükürmemeli, Sümkürmemelidir. Elini Ve Yüzünü Eteğiyle, Elbisenin Kol Ağzıyla, Yeniyle Silmemelidir.
bir Meclise Gidince, Kendinden Aşağı Olanların Veya Yüksek Olanların Yerlerine Oturmamalıdır. Ama Meclisin Büyüğü O İse, İstediği Yerde Oturabilir. Anlamadan Bu Yerlerden Birinde Oturmuşsa, Hâtırına Geldiği Zaman Münâsib Yere Gitmelidir. Orada Boş Yer Yoksa, Hiç Sıkıntı Ve Derd Etmeden Geri Dönmelidir.
insanların Yanında Uyumamalıdır. Sırt Üstü Hiç Yatmamalıdır. Hele Uyurken Horlayan Buna Çok Dikkat Etmelidir. Çünkü Bu Şekilde Yatmak Horlamayı Arttırır. Eğer Bir Mecliste, Kalabalıkta Uyku Gelirse, Mümkünse Kalkıp Gitmeli, Değilse, Bir Hikâye, Bir Düşünce Veya Bir Başka Yolla Def Etmelidir. Oradakiler Hep Uyuyorsa, Ya Onlara Uyup Uyumalı, Yâhut Kalkıp Gitmelidir.
kısaca, Öyle Hareket Etmelidir Ki, Kimse Ondan Nefret Etmemeli Ve Ona Acımamalıdır. Yâni Acınacak Hâle Düşmemelidir. Bu Âdetlerden Biri Ona Ağır Gelirse, Bunları Yapmadığı Zaman Doğacak Zarar Ve Ayıplamanın, Bunlara Katlanmaktan Ağır Ve Çirkin Olduğunu Aklından Çıkarmamalıdır.
celâleddîn-i Devânî Hazretleri Çocuk Terbiyesine Çok Önem Verilmesini Sık Sık Anlatırdı. Bir Seferinde Buyurdular Ki:
"çocuk Dünyâya Gelince, Yedinci Günü Ona İsim Koymalıdır. Düşünüp İyi Bir İsim Koymalıdır. Çünkü Rastgele Bir İsim Konursa, Ömür Boyu Ona Sıkıntı Verebilir. Bunun İçin Çocuğa İyi İsim Koymaya Dikkat Etmek, Çocuğun Babası Üzerindeki Haklarındandır.
süt Emme Zamânı Bitince, Terbiyesi İle Meşgûl Olmalı, Kötü Ahlâk Ve Huy Edinmesine Engel Olmalıdır. Çünkü Çocukların Kâbiliyetleri Kemâl Üzeredir. Tabiatının Meyli İse Kötülükleredir. Çabuk Bozulabilirler. Bunun İçin İyi Ahlâklı Olmasına Dikkat Etmeli Ve Bunda Bir Sıra Gözetmelidir. Çocukta İlk Görülen, Göze Çarpan Duygu Hayâdır. Hayânın Çokluğu, Fazîlete İşârettir. Çocukta Hayâ Hasleti Görünce, Daha Çok İhtimâm Etmelidir.
ilk Terbiye, Çocuğu Kötü Arkadaşlardan Men Etmek, Alıkoymaktır. Çünkü, Çocukların Rûhu Temiz Bir Ayna Gibidir. Karşısında Olanı Hemen Tutar, Alır. Bundan Sonra İslâmın Şartlarını, Dînin Emirlerini Ve Sünnetin Edeblerini Öğretmeli Ve Bu Öğretme İşine Devâm Etmelidir. Öğrenmek İstemezse Müsâmaha Etmemeli, Devâm Etmelidir. Gerekirse, Azarlamalıdır. Fakat Yaşı Ve Kâbiliyeti De Göz Önünde Bulundurmalıdır. Nitekim Dînimizin Hükmüne Göre, Yedi Yaşında Namazı Öğretmeli, Kıldırmalıdır. Eğer On Yaşına Gelir De Kılmazsa, Azarlamalı, Hattâ Dövmelidir. İyileri Övmeli, Kötüleri Ayıplamalı Ve Böylece İyiliğe Teşvik Etmelidir. Kötülükten, Çirkin İşlerden Men Etmelidir. İyi Bir İş Yaparsa, Onu Övmeli, Âferin Demeli, Kötü Bir İş İşlerse, Ayıplayıp Korkutmalıdır. Elden Geldiği Kadar Açık Sitem Etmeli, Yanlışlıkla Yaptı, Unutarak Etti Deyip, Cür'etini Arttırmamalıdır. Gizli Bir Şey Yapmışsa, Yüzüne Vurmamalı, Hayâ Perdesini Yırtmamalıdır. Tekrar Yaparsa, Yalnız Bir Yerde, Onu Tembih Etmeli, Azarlamalıdır. Yaptığı O İşin, Çok Çirkin Olduğunu Söylemeli, Bir Daha Yapmaması İçin Korkutmalıdır. Sık Sık Azarlamamalıdır. Yoksa Azarlamak, Ayıplamak Âdet Hâline Gelir. "insanlar Yasaklara Karşı Meyilli Ve Harîs Olurlar." Sözü Gereğince, Tekrar Yapmaya Koyulabilir. Bunun İçin İyi İdâre Etmelidir.
çocuğun Nazarında Yemeyi, İçmeyi, İyi Elbise Giymeyi Önemsiz Göstermeli, Süslü Elbiseler, Renkli Kumaşlar Kadınların Beğeneceği Şeylerdir, Erkekler Böyle Şeyleri Sevmez Demelidir. Hep Yemeye, İçmeye Düşkün Olmaması İçin Uyarmalıdır.
önce Yemek Yemenin Edeplerini Öğretmelidir. Yemek Yemekten Maksad, Bedenin Sıhhatini Korumaktır, Lezzet Almak Değildir Demelidir. Yemek Ve İçmek İlâç Gibidir, Onunla Açlık Ve Susuzluk Giderilir Demelidir. İlaç Belli Miktârda Alındığı Zaman Faydalı Olduğu Gibi, Yemek Ve İçmek De, Açlığı Ve Susuzluğu Giderecek Kadar Olursa Faydalı Olur Demeli, Çeşitli Yemeklere Alıştırmayıp, Bir Yemekle Yetinmeye Alıştırmalı, İştihâsını Zabt Ettirmeli, İstediğini Değil, Bulduğunu Yemeğe Alıştırmalı, Lezzet Ve Zevklere Önem Vermemesini Öğretmelidir. Zaman Zaman Çocuğa Kuru Ekmek Vermeli, Zaman Olur Ki, Ondan Başka Bir Şey Bulamadığı Olur. Onun İçin Öyle Alıştırmalıdır. Bu Edebler, Zengin Olmayanlar İçindir. Zenginler Yaparsa Daha İyi Olur. Eti Normal Yedirmelidir. Yemekten Hemen Sonra Mümkünse Su İçirmemelidir.
her Ne Kadar Alkollü İçkilerden Sakınmak Herkese Lâzım İse De, Çocuklara Akıllarına Göre Anlatıp, Men Etmek Husûsunda Çok Söylemeli, Rûha Da, Bedene De Çok Zararlıdır Demelidir. İnsanın, Kızgınlığını, Sinirini, Hayâsızlığını Arttırır Ve Bu Hâller Onda Meleke, Alışkanlık Hâline Gelir Demeli, Böyle Kimselerle Düşüp Kalkmaktan, Arkadaşlık Etmekten Kesin Olarak Men Etmelidir.
çirkin Sözleri, Dînimize Uymayan Sesleri Dinlemekten Men Etmelidir. Vazîfelerini Bitirmeden Ve Sıkıntı Çekmeden Yemeğini Vermemelidir.
kapalı Ve Gizli İşlerden Onu Men Ederek, Kabahate Karşı Cesâretini Kırmalıdır. Gündüz Ve Gece Çok Uyutmamalı, Yumuşak Elbiselere Alıştırmamalı, Yaya Yürütmeli, Bineğe Binmesini Öğretmeli, Oturma, Kalkma Ve Konuşmanın Edeplerini Anlatmalı, Kadınlar Gibi Süslenmemesini, Vakti Gelmeyince Yüzük Takmamasını Söylemelidir. Babasıyla Ve Dünyâ Malı İle Arkadaşlarına Övünmekten Men Etmeli, Yalan Söylemekten Sıkı Men Etmeli, Doğru Veya Yalan Yemin Etmemesini Tembih Etmelidir. Çünkü Yemin, Herkes İçin Kötü Bir Şeydir. Uygun Olarak Yapılırsa Da Mekrûhtur. Ancak Din İçin Faydalı Olursa, Câizdir. Büyüklerin Yemin Etmeye İhtiyâcı Olsa Da, Çocukların Hiç İhtiyâcı Yoktur. Büyüklerin Yanında Susup Oturmasını, Sorulursa, Kısa Cevap Vermesini Öğretmeli, Hep İyi Konuşmayı Âdet Etmesini Anlatmalıdır. Büyüklerin Çocuklarına Bu Edebler Daha Çok Lâzımdır.
ilim Öğrenmeye Çok Teşvik Etmelidir. Hoca Dövse De, Kayırmamalı, Lüzumsuz Yere Çocuğu Azarlamamalıdır. Dayağa İhtiyâc Olursa, Bir Daha Yapmaması İçin Önce Kuvvetli Azarlamalıdır.
çocuğu Cömerdliğe aliştirmali, Mal Ve Mülkü Gözünden Düşürmelidir. Çünkü Para Ve Mal Sevgisinin Zarari, Zehirden Çoktur. İmâm-i Gazâlî Hazretleri; "yâ Rabbî, Beni Ve Çocuklarimi Putlara Tapmaktan Uzak Tut!" meâlindeki İbrâhim Sûresi: 35. Âyetinin Tefsîrinde Buyuruyor Ki: Putlardan Murâd, Altin Ve Gümüştür. Yâni İbrâhim Aleyhisselâm; "beni Ve Çocuklarımı Altına Ve Gümüşe Tapmaktan, Kalbimizi Onlara Bağlamaktan Koru!" Diye Duâ Ediyor. Çünkü Bütün Kötülüklerin Menşei; Parayı, Dünyâyı Sevmektir.
boş Zamanlarında Çocuklara Oyun Oynamak İçin İzin Vermelidir. Ama Sıkıntılı Ve Zor Oyunlar Ve Kötülüğe Sebep Olacak Alışkanlıkları Veren Oyunlardan Sakındırmalıdır. Bu Edebler Herkes İçin İyidir. Gençler İçin İse, Daha İyidir. Anlama Yaşına Gelince, Ona Dünyâ Malından Esas Maksadın, Sıhhati Korumak Olduğunu Anlatmalı, Dünyâyı Âhirete Sermâye Yapmayı Tembih Edip, Öğütlemelidir.
eğer İlim Sâhibi Olacaksa, İlim Tahsîli İçin Gerekli Terbiye Verilmelidir. San'at Sâhibi Olacaksa, Dînî Vecîbeleri Öğrenip Yaptıktan Sonra, O Sanatla Meşgûl Etmelidir. Burada En İyisi, Çocuğun Tabiatine, Yâni Kâbiliyetine Bakmalı, Durumunu İncelemeli, Neye İstidâdı Olduğunu Sezmeli, Kâbiliyetinin Hangi İlim Ve Sanata Daha Yatkin Oldu?unu Anlayip, O Tahsîl Ve Sanata Vermelidir. Zîrâ Peygamber Efendimiz;"kişi Ne İçin Yaratilmişsa, O İşi Ona Kolaylaştirilir." buyurdular. Herkesin Her Sanata Kâbiliyeti Olmaz. Belki Herkesin Bir Sanata İstidâdi Olur. Bunun Altinda Derin Bir Sir Vardır. Böyle Olmasının Sırrı, Cemiyetlerin Ayakta Durması Ve İnsanların Düzenli, Tertipli Ve Herbirinin Ayrı İşler Görerek, Birbirinin Eksik Taraflarını Gidermesidir. Çünkü Bir Kimse Bir Sanata İstidâtlı İse, Küçük Bir Gayretle Onu Öğrenir. O İşe İstidâdı Yoksa, Ona Boşuna Emek Verip, Boşuna Ömür Tüketir. Eğer Çocuğun Bir Sanata Karşı Kâbiliyeti Yoksa, Onu Başka Sanata Vermelidir. Bunda Da, Çocuğun O İşi Yapamayacağını İyice Anlamalıdır. Değilse Ümitsizliğe, Başarısızlığa Kapılır. Bir Sanatı Öğrenince, Geçimini Ondan Sağlamasını Emretmelidir. Onun Zevkini Alıp Daha İyi Yapmaya Çalışmalı Ve O Sanatın İnceliklerini Öğrenmeli, Branşında İhtisâs Yapmalıdır.
çocuğa Büyüklerin Âdeti Olan Temiz, Tayyib Bir Kazanç Getirecek İş Yaptırmalıdır. Baba Veya Anasından Kendine Ulaşana Güvendirmemelidir. Çünkü Babalarının Malı, Parası İle Gururlanan, Övünen Zengin Çocukları, Sanat Öğrenmekten Mahrûm Olmuşlar, Durumları Değişince De Sıkıntıya Düşmüşlerdir.
çalışma, Kazanma Ve Bir Ev İdâre Etmeyi Başardığında, Onu Evlendirmeli Ve Kazancını Ayırıp, Ona Vermelidir."
celâleddîn-i Devânî Hazretleri Ömrünü İlme Ve İnsanlara Hizmetle Geçirdi. Uzun Hasan'ın Oğullarından Yâkub Ve Murâd Beyler Zamânında, Fars Bölgesi Kâdısı Oldu. Bu Büyük Âlimin Bir Aralık Hindistan'a Gittiği Ve Oranın Sultânı Adına Bâzı İlmî Eserler Yazdığı Rivâyet Edilmiştir. Celâleddîn-i Devânî Hazretleri Her İlimde Söz Sâhibi İdi. Özellikle Kelâm Ve Mantik İlimlerine Dâir Yazdi?i Eserleri İle Pek Meşhûrdur. Eserleri, asirlarca İslâm Ülkelerindeki Medreselerde Ders Kitabi Olarak Okundu. Büyük İslâm Âlimi İmâm-i Rabbânî Ahmedfârûkî Serhendî, mektûbât kitabinda Bu Büyük Âlimin Yüksek Derecesini Bildirmektedir.
imâm-ı Rabbânî Hazretleri: "...mantığa Dayanarak, Akl İle, Düşünce İle Hâsıl Olan Îmâna Gelince, Bu Yoldan Îmân Elde Edilebilir. Fakat Elde Edenler Pek Azdır. Allahü Teâlânın Varlığını Bu Yoldan İsbât Etmekte, Mevlânâ Celâleddîn-i Devânî Gibi Biri Daha Bulunduğunu Bilmiyoruz. Çünkü, Hem Muhakkıkdır Ve Hem De Sonra Gelenlerdendir Ve Bu Yüksek Varlığı İsbât Etmek İçin Çok Uğraşmıştır." Buyurmuştur.
celâleddîn-i Devânî Hazretleri Pek Çok Eser Yazdı. İstanbul Kütüphânelerinde Tesbit Edilebilen Eserlerinin Sayısı Otuz Beşe Ulaşmakta Olup, Bunlardan Yirmi Sekizi Arabca, Diğerleri De Farsçadır. Farsça Şiirler Yazdığı, Kaynaklarda İfâde Edilmektedir. Bu Eserlerin Başlıcaları Şunlardir: 1) Şerh-i Akâid-i Adûdiyye, 2) Ahlâk-i Celâlî (bu Eserin Asil Adi levâmi'ul-eşrâk Fî Mekârim-il-ahlâk'dir.). 3) Fâtiha Ve Kâfirûn Sûrelerinin Tefsîri, 4) İsbât-ül-vâcib (risâle-i Kadîme), 5) Ef'âl-ül-ibâd, 6) Hakîkat-ün-nefs, 7) Risâle-üt-tevhîd, 8) Ta'rîfü İlm-il-kelâm, 9) El-es'ilet-üş-şerîf-ül-kur'âniyye, 10) Arznâme, 11) Ennümûzec-ül-ulûm, 12) Erbeûn-es-sultâniyye, 13) Şerh-i Rubâiyyât, 14) Şerh-ut-tehzîb, 15) Hâşiyet-üt-tasavvurât, 16) Heyâkil-ün-nûr Şerhi, 17) Tehzîb-ül-mantik Şerhi, 18) şâfiî Mezhebi Fikih Bilgilerinde fetevâ-i Envâr üzerine Yapti?i Hâşiye, 19) Tefsîr-i Kalâkil (kul İle başlayan 4 Kısa Sûrenin, Kâfirûn, İhlâs, Felak Ve Nâs Sûrelerinin Tefsîridir.)
celâleddîn-i Devânî Hazretlerinin, ahlâk-i Celâlî adli Ahlâk İle İlgili Eseri Farsça Olup, 1882 (h.1304) Senesinde Hindistan'da Sekizinci Defâ Basilmiş Ve İngilizceye De Tercüme Edilmiştir.
yemek Yeme Âdâbıyla İlgili Şöyle Anlatır:
"önce Elini, A?zini, Burnunu Yikamalidir. Peygamber Efendimiz Buyurdu Ki: "yemekten Önce Elini Yikayan, Fakirlikten Kurtulur."
ilk Lokmayı Alırken Besmele İle Yemeğe Başlamalı, Yemeği Bitirince "elhamdülillah!" Demelidir. Ev Sâhibi İse, En Önce Yemeğe O Başlamalıdır.
elini, Elbisesini, Sofrayı, Örtüyü Kirletmemeli, Elle Yenilecek Şeyleri Üç Parmakla Yemeli, Yerken Ağzını Açmamalı, Büyük Lokma Almamalı, Lokmayı Ağzına Alır Almaz, Çiğnemeden Yutmamalı, Normalden Fazla Da Ağzında Tutmamalıdır. Bir Lokmayı Yutmadan, İkinci Bir Lokmaya El Uzatmamalı, Dökülen Kırıntıları Toplamalıdır. Yemek Esnâsında Parmağını Yalamamalıdır. Ama Yemek Bitince Yalayabilir. Hattâ O Zaman Yalamak Sünnettir.
yemeğin Rengine Bakmamalı, Yemeği Koklamamalı, Yemeğin Hep Birinden Yiyip, Diğerlerinden Yememezlik Etmemelidir.
eğer Sofrada İyi Bir Yemekten Az Bulunursa, Diğerlerini Bırakıp Hep Onu Yememeli, Diğer Arkadaşlarını Kendine Tercih Etmelidir.
önünden Yemelidir. Ancak Meyve Tabağının Diğer Tarafından Da Alınabilir. Ağzına Götürmüş Olduğu Kemik Ve Benzeri Şeyleri, Ekmeğin Ve Sofranın Üzerine Koymamalı, Eğer Yediği Et Veya Lokmadan Kemik Çıkarsa, Yavaşca Ağzından Çıkarmalıdır. Yemek Yerken Tiksindirici Hareketlerden, Sözlerden, Hikâyelerden Sakınmalıdır. Ağzından Çıkardığı Bir Şeyi Kâseye, Tabağa Atmamalı, Kısaca; Öyle Yemek Yemelidir Ki, Tabağında Yemek Artsa, Bir Başkası Tiksinmeden Yiyebilmelidir. Misâfir İse, Ev Sâhibinden Önce Yememeli, Ama Başkaları Yemeğe Başlamışsa, Onlara Uyup Yemelidir. Aç Da Olsa, Buna Riâyet Etmelidir. Ama Evinde Ve Mahremlerinin Olduğu Yerde Hemen Başlayabilir.
ev Sâhibi İse, Misâfirler Yemekten El Çektikten Sonra, Yemekten El Çekmelidir. Yavaş Yavaş Yemeli, Eğer Kimse Yemeğe Devâm Etmiyorsa, Yalnız Kalıp, Utancından Bırakmamalıdır.
yemek Arasında Su İçmek Îcâbederse, Rahat Ve Yavaş İçmelidir. Ağzının Ve Boğazının Sesi Su İçerken Duyulmamalıdır. Dili İle Dişlerinin Arasından Aldıklarını Yutmalı, Ama Kürdanla Aldıklarını Uygun Bir Yere Atmalı İnsanları Tiksindirmemelidir.
ellerini Yıkarken Ve Temizlerken, Parmaklarını Ve Tırnak Diplerini İyice Yıkamalı, Aynı Şekilde Dudaklarını, Ağzını, Dişlerini İyice Temizlemeli, Leğene Tükürmemelidir. Ağzını Yıkadığı Suyu Dökerken, Eliyle Örtmelidir. Yemek Yemeden Önce El Yıkarken, Başkalarından Öne Geçmeye Çalışmamalıdır."
1) Mektûbât (imâm-ı Rabbânî); C.1, Mektub, 272
2) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (48. Baskı) S.1046
3) Mu'cem-ül-müellifîn; C.9, S.47
4) Ed-dav-ül-lâmi'; C.7, S.133
5) Şezerât-üz-zeheb; C.8, S.160
6) En-nûr-us-safîr; S.123
7) El-a'lâm; C.6, S.32
8) Keşf-üz-zünûn; S.39, 184, 195, 853, 877, 1141, 1905, 2047
9) Esmâ-ül-müellifîn; C.1, S.54
10) Ahlâk-ı Celâlî; S.201, 206, 214, 217, 218, 220, 223, 228
11) Kâmûs-ul-a'lâm; C.3, S.1824
12) Rehber Ansiklopedisi; C.4, S.133
13) Fevâid-ül-behiyye; S.89
14) Resâil-i Molla Celâl, Hamidiye No. 1438 Vr. 131
15) Persian Literatüre; C.2, S.1277
16) Brockelman; Sup. 2, S.306
17) Menâkıb-ı İbrâhim Gülşenî; S.41-44
18) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.13, S.344