Bahreyn vilayetinde, vardı ki bir ejderha,
Ortaya çıkıyordu, o, her sene bir defa.
Ve doğruca, Cabilka şehrine gidiyordu.
Her gidişte, bir erkek çocuğunu yiyordu.
Bir çocuk veriyordu, her sene bir aile.
Halk, büyük bir sıkıntı içindeydi haliyle.
Çocuk verme işini, sıraya koymuşlardı.
Fakir bir adamın da, bir tane oğlu vardı.
O yıl, ona gelmişti bu sıra en nihayet.
Fakir, bunu düşünüp, üzülüyordu gayet.
Çaresizlik içinde, giderek Medine’ye,
Çok üzgün olduğunu, arz etti Halifeye.
Dedi: (Ey yeryüzünün, biricik halifesi!
Reva mı halkınızın böyle çile çekmesi?
Halk, ızdırap içinde bizim diyarımızda.
Buna çare bulacak kimse yok aramızda.
Madem ki bu zamanda, halifemiz sizsiniz,
Öyleyse derdimizi, siz halletmelisiniz.)
Ömer ibnil Hattab’a, söyleyince o böyle,
Buyurdu ki: (Ey kişi, derdiniz nedir, söyle.
Söyle ki, çaresini bulalım derdinizin.
Elbette ben mes'ulüm her derdinizden sizin.)
Dedi ki: (Geliyorum, ben Cabilka şehrinden.
Halkımız bizar oldu, bir ejderha şerrinden.
Zira o, senede bir, şehrimize geliyor.
Bir erkek çocuğunu yiyip, geri dönüyor.
Bu sene sıra bizde, oğlumu vereceğim.
Ben bunu düşündükçe, kavruluyor ciğerim.
Ya Emir-el müminin, bu iş nasıl olacak?
Bu derdin çaresini, siz bulursunuz ancak.)
Çok üzüldü Halife, onun bu sözlerine.
Hemence bir kağıtla, kalem aldı eline.
Yazdı ki: (Ey ejderha, öğrendim haberini.
Bu günden itibaren, terk et o adetini.
Bundan sonra, o şehre gitmeyesin sakın ha!
Erkek çocuklarını, yemiyesin bir daha.
Böyle iş yaptığını işitirsem yine ben,
Bil ki, gelir, ateşte yakarım seni hemen!)
Kağıdı ona verip, buyurdu ki hem yine:
(Koy bunu, o hayvanın yolunun üzerine.)
Kağıdı, ejderhanın yoluna bıraktılar.
Ve ne olacak? diye, hayli meraklandılar.
Az sonra o ejderha, gelip onu görünce,
Durdu ve hürmet ile, kaldırdı onu önce.
Öpüp, koydu başına edep ile o emri.
Mahcup bir vaziyette, oradan döndü geri.
O günden itibaren, çocuk yiyen ejderha,
Bu Cabilka şehrine uğramadı bir daha.