yaşadığını Diyen Ve Söylediğini Yaşayan, Bu Sebeple Dediği Veya Didiği Sultan Adları İle Anılan Büyük Hak Dostu Velî. Doğum Ve Vefât Târihleri Bilinmemektedir. On İkinci Asırda Yaşadığı Tahmin Edilmektedir.
horasan'da Ahmed Yesevî Neslinden Gelen Şahoğulları Sülâlesine Mensuptur. Küçük Yaştan Îtibâren Yüksek Ecdâdının Himmet Ve Tasarrufları İle Yetişti. İlimde Kemâl Derecesine Ulaştıktan Sonra Hocalarının İşâreti İle Diyâr-ı Rum'a, Anadolu'ya Doğru Yola Çıktı. Bu Sırada Turgud Ve Bayburd Adlarında İki Kardeş De Kendisine Katıldı. Aylarca Süren Yolculuktan Sonra Anadolu'ya Yaklaştıkları Esnâda, Dediği Sultan, İki Kardeşe; "burada Yollarımız Ayrılıyor. Siz Anadolu'ya Doğru Yolunuza Devâm Edin. Ben Hicaz'a Gidiyorum. İnşâallah Tekrar Buluşuruz." Dedikten Sonra Onları Anadolu İçlerine Saldı. Kendisi Hicaz'a Yöneldi. İnsanlara Doğru Yolu Gösterecek Mübârek İrşâd Görevine Başlamadan Önce Beytullah'ı Tavâf Ederek Fahr-i Kâinât Efendimizi Ziyâret Etti. Bu Arada Mekke-i Mükerreme Ve Medîne-i Münevverede Bulunan Âlimler Ve Evliyâların Sohbetlerine Katıldı. Bilhassa Hacı İbrâhim Sultanın Derslerine Katılarak Ondan Tasavvuf Yolunu Öğrendi. Tasavvufta Kemâl Mertebelere Kavuştu.
sonra Yola Çıkarak Anadolu'ya Gelip Beyşehir Yakınındaki Melengörit Dağı Eteğine Çadır Kurdu. İlim Tâlibleri Kısa Bir Süre Sonra Onun Kıymetini Anlayıp Etrâfında Geniş Bir Halka Meydana Getirdiler. Dediği Sultan Talebelerine Ders Vermekle Meşgûl İken Yine Horasan'dan Gelen Büyük Velî Seyyid Hârun Hazretleri De Seydişehir'e Gelip Yerleşerek İnsanlara Ehl-i Sünnet Yolunu Öğretmeye Başlamıştı. Seyyid Hârun'un Şöhretini Duyan Dediği Sultan'ın Talebeleri Hocalarına Gelerek:
"efendimiz Vervelid Eline Büyük Bir Velî Gelmiş, Çok Çeşitli Kerâmetleri Zâhir Olmuş, Onun Fazîlet Ve Şerefi Halk Arasında Dillere Destan Olmuş, Herkes Ondan Bahsediyor." Dediler. Dediği Sultan Hazretleri: "öyle İse O Mübârek Zâtı Ziyâret Etmek Bize Borç Oldu. Hemen Onun Ziyâretine Gitmeliyiz." Dedi. Yanına İki Dervişini Alıp Yola Çıktılar. Çiğil Dağına Geldiklerinde Önlerine Bir Ayı Çıktı. Kendisine İtâata Geldiğini Anlayan Dediği Sultan Hayvana Bindi. Dervişlerle Berâber Yürüdüler. Öte Yandan Bunların Gelişi Seyyid Hârun'a Mâlum Oldu.
"dediği Sultan Bir Ayıya Binmiş, Bize Geliyor. Gelin Biz De O Mübârek Zâta İstikbâl Edip Karşılayalım." Dedi. Hârun Velî'nin Talebeleri; "efendim Mâdemki O Zât Bir Ayıya Binmiş Geliyor. Onun Bir Kerâmeti Ola. Bu Kerâmeti Sâyesinde İçimizdeki Îmânsızların Îmâna Gelmelerini Kuvvetle Zannetmekteyiz. Senden Zâhir Olan Hârika İşlere Biz Doyamadık. Onları Hatırladıkça Bizleri Büyük Bir Aşk Kaplıyor." Dediler. Bu Sözler Üzerine Hârun Velî İşâretle Bir Taşı Göstererek; "yâ Allah!" Deyip Taşın Üzerine Bindi. Taş, Allahü Teâlânın İzniyle Yürümeye Başladı. Görenler Ne Söyleyeceklerini Bilemiyorlardı. Bu Halde Giderlerken Uzaktan Kendilerine Doğru Gelen Kalabalık Bir Grup Gördüler. Dediği Sultan Ayıya Binmiş, Yanında İki Dervişi Ve Etraftan Görenler De Peşinde Olduğu Halde Geliyorlardı. Onlar Da Gördüler Ki Seyyid Hârun, Taş Üzerine Binmiş Karşılamak İçin Geliyor. Kalabalık Halk Hayret Ettiler. Dediği Sultan; "biz Canlıya Bindik, O Cansıza Binmiş Allah Selâmet Versin." Dedi.
tam Karşı Karşıya Gelince Selâmlaştıktan Sonra, Bineklerinden İndiler. Birbirleriyle Kucaklaştılar. Bu Manzarayı Gören Kâfirlerden Pekçoğu Kelime-i Şehâdet Getirerek Müslüman Oldu. Bu Hayırlı Karşılaşmaya Şâhit Olan Müslümanlar Da Sevinçten Tekbir Getirdiler. Bu Sırada Tam Öğle Vakti İdi. Seyyid Hârun Hazretleri; "cemâatle Öğle Namazı Kılalım. Herkes Abdestini Alsın." Dedi. Fakat Abdest Almak İçin Su Bulamadılar. Hârun Velî Asâsını Yere Vurdu. Cenâb-ı Hakk'ın İzniyle Oradan Su Fışkırmaya Başladı. O Pınar Şimdi Dediği Sultan Pınarı Olarak Anılmaktadır. Pınardan Abdestlerini Alıp Öğle Namazını Kılmak İçin Hazırlandılar. Hârun Velî; "dediği Sultan Sen İmâm Ol." Dedi. Dediği Sultan İse:
"hayır Siz Varken İmâmlık Yapamam, Ümmîyim, İlm-i Zâhir Bilmem. Lütfen Siz Buyurun." Dedi. Böylece Öğle Namazını Seyyid Hârun Velî'nin Arkasında Edâ Ettiler. Bundan Sonra Dediği Sultan Üç Gün Hârun Velî'nin İbâdethânesinde Kaldı. Bu Müddet İçinde Sohbet Edip Hal Dillerince Söyleştiler. Dediği Sultan Üç Günün Bitiminde Müsâade İsteyip Talebelerinin Başına Döndü.
dediği Sultan'ın Sâhib Olduğu Ahlâk Ve Fazîleti Sebebiyle Kısa Sürede Etrâfındaki Talebeler Ve Dostlar Halkası Büyüdü. Bunun Üzerine Aladağ Taraflarında Bir Müddet Daha Kalan Dediği Sultan, Turgud Ve Bayburd Kardeşlerin Yanına Gelmesinden Sonra ılgın'a Döndü Ve Mahmûd Hisar Köyüne Yerleşti. Ancak Talebeleri De Hocalarini Birakmadilar. Onunla Birlikte Gelerek Köye Yerleştiler. Ona Gönül Verip Ba?lananlar, Duyduklari Ve Şâhit Olduklari Birbirinden Enteresan Ve Unutulmaz Hatiralardan Başkalarinin Da İstifâde Etmesi İçin Bunlarin Bir Kismini Kaydettiler. Böylece 484 Beytlikmenâkibnâme vücûda Geldi.
ömrünü İslâmiyete Hizmetle Geçiren Dediği Sultan, Vefât Ettiği Zaman Çok Uzak Yerlerden Yüzlerce İnsan Geldi. Her Birisi Onun Mübârek Nâşını Alıp Kendi Bölgelerine Götürmek İstiyorlardı. Ancak Hiçbirisi Nâşı Yerinden Kaldırmaya Muvaffak Olamıyorlardı. Sonunda Dediği Sultan, Selçuklu Sultanının Âilelerinden Kadıncık Ana'nın İnşâ Ettirdiği Zâviye Yanındaki Türbeye Defne Karar Verildi Ve Öyle Yapıldı. O Günden Bugüne Dediği Sultan Hazretlerinin Kabri Ünlü Bir Ziyâretgâh Oldu.
dediği Sultan'ın, Mahmûd Adında Bir Oğlu Vardı. Ayrıca Yetiştirdiği Yüksek Halîfelerinden 350 Tânesinden Herbirini Anadolu'nun Bir Bölgesine Göndermiş, Halkın Eğitim Ve Terbiyesiyle Meşgul Olmalarını Sağlamıştır.
1) Konya Velîleri; S.123
2) Makâmât-ı Seyyid Hârun Velî; S.56-60
3) Turgutoğulları, Eserleri, Vakfiyeleri; Vakıflar Dergisi, C.ııı, S.43-49
4) Dediği Dede Ve Tekkeleri, Belleten; C.39, Sayı 155, S.447-471