Bir gün bir köylü geldi Allah’ın Resulü'ne.
Yörük, cins bir deveyi gösterdi kendisine,
Resulullah, deveyi çok beğenip, hoşlandı.
Fiyatını sorarak, köylüden satın aldı.
Deve, Resulullah'ı görünce geldi dile.
İltifatlar eyledi Ona fasih dil ile.
Deveden bu sözleri duyunca Fahr-i âlem,
Okşayıp, kendisine iltifat eyledi hem.
Deve, konuşmasına devam etti şöylece:
(Ey Allah'ın Resulü, bunun idim ben önce.
Lakin günah işlerdi, bu yüzden kaçtım ondan.
Dağlarda, tek başıma dolaştım uzun zaman.
Beni vahşi hayvanlar, dağlarda görürlerdi.
Bu deve, Peygamberin devesidir derlerdi.
Onların bu sözünü duyar, çok sevinirdim.
Ve sana kavuşmayı, ne kadar çok isterdim.
Sonsuz hamd ve şükürler olsun ki Allah'ıma,
Erdirdi şimdi beni, o büyük muradıma.)
Resulullah, dinleyip onun konuşmasını,
Onu daha çok sevip, verdi (Adba) adını.
Deve yine konuşup, dedi ki sonra hemen:
(Ey Allah’ın Resulü, bir dileğim var senden.)
O Server, bu sözünü dinleyip o devenin:
Buyurdu: (Söyle peki, nedir benden dileğin?)
Dedi: (Ya Resulallah, dua et, ahirette,
Yine senin bineğin, ben olayım Cennette.
Eğer sen, benden önce ahirete varırsan,
Üstüme, senden gayri binmesin hiç bir insan.
Zira ben yanıyorken senin ayrılığına.
Tahammül gösteremem, senden gayrılarına.)
Peygamber Efendimiz, bunu kabul buyurdu.
Deve, bu söz üstüne rahat ve huzur buldu.
Vakta ki Resulullah geldi ömrü sonuna,
Hazret-i Fatıma’yı çağırdı huzuruna.
Ve ona buyurdu ki: (Ey kızım, ben vaktiyle,
Bir sözleşme yapmıştım devemiz Adba ile.
Benden sonra Adba'ya, hiç bir kimse binmesin.
Ona, yem ve su vermek, vazifen olsun senin.)
Vakta ki Resulullah göç etti bu dünyadan,
Yemeden ve içmeden kesildi deve o an.
Artık ne ot yiyordu, ne de su içiyordu.
Günleri, başı önde, çok mahzun geçiyordu.
Hazret-i Fatıma’yı gördü bir gün nihayet.
Dedi ki: (Ey Resul'ün kızı, bana dua et.
Öyle zannederim ki, çok yaklaştı ecelim.
Biraz sonra ölerek, Resul’e gideceğim.)
Ve başı, Fatıma’nın tam kucağında iken,
Vefat edip, Resul’e kavuştu ebediyen.