çeştiyye Yolu Büyüklerinden. İsmi Ebdâl Çeştî, Künyesi Ebû Ahmed'dir. Babası Firisnâfe, Horasan Bölgesindeki Çeşt Şehrinin Emîriydi. Firisnâfe'nin Çok Edepli, Sâlihâ Bir Kız Kardeşi Vardı. Ebû İshâk Çeştî Eş-şâmî Bu Mübârek Hanımın Hâlini Bildiği İçin Kendisine Haber Gönderip; "yakın Bir Zamanda Ağabeyin Firisnâfe'nin Çok Mübârek Bir Erkek Çocuğu Dünyâya Gelecek, Onun Hanımına İyi Bak, Çok Dikkat Et. Bilhassa Hâmileliği Müddetinde Mîdesine Şüpheli Bir Lokma Girmesin." Dedi. O Sâlihâ Hâtun, Bu Sözden Sonra Yengesinin Yediğine, İçtiğine Çok Dikkat Edip, Daha İhtiyatlı Hareket Etti. Öyle Ki, Kendi Eliyle İpi Eğirip Satar, Kazandığı Parayla Yengesinin Yiyeceklerini Hazırlar, Mîdesine Şüpheli Lokma Girmemesi İçin Gayret Ederdi. Nihâyet, 873 (h.260) Senesi Ramazan Ayında Ebû Ahmed Ebdâl Çeştî Dünyâya Geldi. Büyük Bir Dikkat Ve İhtimâm İle Yetiştirildi. Kıymetli Hocalardan Din Ve Fen İlimlerini Öğrendi.
ebû Ahmed, Ebû İshâk Şâmî'nin Meclis Ve Sohbetlerinde Kısa Zamanda Evliyâlık Makâmına Kavuştu. Nefsini Terbiye Etmek İçin Riyâzet Etti, Nefse Ağır Gelen, Nefsin İstemediği Şeyleri Yapmak İle Meşgûl Oldu. Gönlünde Dünyâ Düşüncelerinin Bulunmamasına Çok Gayret Ederdi. İnsanların İşlerine Karışmaz, Kendi Hâlinde Bulunurdu. Nefsin, Allahü Teâlâya Düşman Olduğunu, Her İsteğinin Kendi Zararına Olduğunu Ve Ona Muhâlefet Etmekten, Allahü Teâlânın Râzı Olduğunu Bilir, Ona Göre Hareket Ederdi. Nefsine Muhâlefet İçin, Günlerce Yemek Yemediği Olurdu. Her Yemekte De, Sâdece Üç Lokma Yerdi. Mübârek Cemâli Çok Güzel Olup, Yüzünü Gören Kendisine Âşık Olurdu. İslâmın Nûru Alnında Parlar, Öyle Ki, Geceleyin Karanlık Bir Odada Bulunsa, Alnında Parlayan O Nûrdan O Da Aydınlanır, Gündüz Gibi Olurdu. Otuz Sene, Uyumak İçin Başını Yastığa Koymadı.
bir Gün Babasına Âit Bölgeye Gitmişti. Babası Onun Geldiğini Öğrenince, Kızgın Bir Şekilde Yerden Taş Toplayıp, Ona Atmak Üzere Dama Çıktı. Ebû Ahmed Oraya Yaklaştığında Büyük Bir Taşı Atmak İçin Kaldırdı. Taş Havada Asılı Kaldı. Babası Bunu Görünce, Oğlunun Yanında Tövbe Etti. Çeştiyye Yoluna Girdi.
ebû Ahmed'in Sohbetinde Bulunanlar, Maddî Ve Mânevî Hastalıklardan Şifâ Bulurdu. Kime Teveccüh Edip Baksa, O, Kerâmet Sâhibi Bir Velî Olurdu. Sohbeti Esnâsında Mübârek Yüzünden Nûr Yayılır Ve Gökyüzüne Doğru Yükselirdi. Ebû Ahmed Çeştî 965 (h.355) Senesinde Çeşt'te Vefât Etti.
ebû Ahmed, Yirmi Yaşındayken Babasıyla Berâber Ava Çıktı. Av Esnâsında Babasından Ve Yanında Bulunanlardan Uzak Düştü. Vardığı Yerde Allah Adamlarından Kırk Kişiyle Karşılaştı. Şeyh Ebû İshâk Şâmî De Onlar Arasındaydı. Ebû Ahmed, O Büyük Velînin Bir Nazarına Mazhâr Olunca, Kendinde Değişiklikler Olduğunu Anladı. Hemen Atından İnip Ebû İshâk Şâmî'nin Talebesi Oldu. Sâhib Olduğu Her Şeyi Terk Etti. Babası Ve Adamları Onu Bütün Aramalara Rağmen Bulamadılar. Bir Kaç Gün Sonra; "falanca Yerde Şeyh Ebû İshak'ın Yanındadır." Diye Haber Geldi. Babası, Oğlunu Getirmeleri İçin Adamlarını Gönderdi. Adamları Oraya Gidip Ebû Ahmed'e Kendileriyle Geri Dönmesi İçin Ne Kadar ısrar Ettilerse De, Kabûl Etmedi. Sonunda Bağlayıp Getirmek İstediler. Yine Muvaffak Olamayıp, Elleri Boş, Geri Döndüler.
ebû Ahmed'in Arkadaşlarından Ebû Muhammed Er-ribâtî El-mervezî Anlatır: Bizim İlk Defâ Gördüğümüz, Riyâzet Çekip, Nefsin İsteklerini Yapmayıp, Açlık Çeken, Nefsini Terbiye Etmek İçin Çöle Giden Ebû Ahmed Hazretleridir. Bu Güzel Ahlâkı, Diğer İnsanlara Ondan Mîrâs Kaldı. Bir Keresinde Onunla Berâber Ben De Çöle Gittim. Onun Emir, Reis Olmasını Şart Koştum. Yola Çıktık, Beni Açlığımda Doyurdu. Susuzluğumda Suya Kandırdı. Bütün Bunlar Onun Merhametindendi. Bir Gün Yağmur Yağmaya Başladı. Şiddetli Rüzgarla Berâber Çöl Kapkaranlık Oldu. Ben; "yâ Ebâ Ahmed! Sığınacak Bir Yer İsterim." Demiş Bulundum. Beni Bir Yere Götürüp Oturttu. Elini Başıma Koyup, Kendisi Ayağa Kalktı. Üstündeki Elbiseleri Ve Başındaki Başlığı Bana Giydirdi. Sanki Bir Evin İçindeymişim Gibi Hissettim. Bana Ne Yağmur Ne De Rüzgar Zarar Verebiliyordu. Ben Ağzımı Açıp Îtirâz Edecek Oldum. "emîrin Emrine Uymak Lâzımdır. Ona Îtirâz Edilmez. Sen Beni Yolculuğumuzun Başında Emir Seçtin." Dedi.
1) Nefehât-ül-üns; S.362
2) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.4, S.17
3) Nesâyim-ül-mehabbe; S.204
4) Sefînet-ül-evliyâ; S.89