büyük Velîlerden. İsmi Hasan Bin Muhammed, Künyesi Ebû Ali Dekkâk'tır. Nişâbur'da Doğdu. Doğum Târihi Bilinmemektedir. 1014 (h.405) Senesi Zilkâde Ayında Nişabur'da Vefât Etti.
zamânındaki Birçok Âlim Ve Evliyânın Ders Ve Sohbetlerinde Bulundu. Fıkıh, Tefsîr, Hadîs Ve Başka İlimlerde Yükseldi. Özellikle Ebü'l-kâsım Nasrabâdî'nin Feyz Ve Bereketleriyle Kemâle Gelip Olgunlaştı. İcâzet, Diploma Aldı. Tasavvuftaki Hoca Silsilesi; Ebü'l-kâsım Nasrabâdî, İmâm-ı Şiblî, Cüneyd-i Bağdâdî, Sırrî-yi Sekatî, Ma'rûf-ı Kerhî, Dâvûd-i Tâî, Ferkad-üs-sencî, Hasan-ı Basrî, Enes Bin Mâlik Hazretleridir (rahmetullahi Aleyhim). İnsanlara İlim Ve Edeb Öğretip Çok Talebe Yetiştirdi. İmâm-ı Kuşeyrî Hazretleri, Talebelerinin En Önde Gelenlerinden Olup, Aynı Zamanda Dâmâdıydı.
ebû Ali Dekkâk Hazretleri, Gâyet Açık, Çok Tesirli Ve Güzel Konuşurdu. Her Yıl Başka Memlekete Giderek İnsanlara Vâz Ve Nasîhat Verir, Sonra Memleketi Olan Nişâbur'a Dönerdi.zamânındaki Âlimler, Sâlihler, Velîler Kendisini Medhettiler. Evliyânın Büyüklerinden Ebû Ali Fârmedî Hazretleri Onun Hakkında; "yarın Kıyâmet Günü Kurtuluşum İçin Ebû Ali Dekkâk'ın Adaşıyım Demekten Başka Bir Delilim Olmayacak." Buyurmuştur.
ebû Ali Dekkâk Hazretleri, İlmi Âlimden Öğrenmeyi Teşvik Eder; "kendiliğinden Yetişen Ağaç, Yaprak Verir. Fakat Meyve Vermez. Verse De Tatsız Olur. İnsan Da Böyledir. Hocası Olmayan Kimseden Hiçbir Şey Hâsıl Olmaz. Ben Söylediklerimi Kendiliğimden Söylemiyorum. Bu Anlattıklarımı Hocam Nasrabâdî'den Öğrendim. O, Şiblî'den, O Da Cüneyd-i Bağdâdî'den Öğrendi. Bizim Büyüklerimize Olan Hürmet Ve Tâzimimiz O Kadar Fazlaydı Ki, Hocamın Huzûruna Gideceğim Zaman, Mutlaka Gusül Abdesti Alıp, Ondan Sonra Giderdim."
bir Defâsında Ebû Ali Dekkâk Hazretlerine Birisi Gelerek, Büyüklerin Sohbetinde Bulunmanın Faydasını Sordu. Cevâbında; "bunda İki Fayda Vardır. Birincisi; Eğer O Kimse İlme Tâlib Olmuşsa, Allahü Teâlâya Ve O'nun Dînine Olan Muhabbeti, Bağlılığı Ve Sohbetin Bereketiyle İlmi Artar. İkinci Faydası; Eğer Sohbette Bulunan Kimsenin Kalbinde Benlik Ve Gurur Varsa, O Duygular Yok Olup, İlmi Ve Edebi Artar. Mânevî Bakımdan Yüksek Derecelere Kavuşur." Buyurdu.
"hocasına Muhâlefet Edenin Hâli Nicedir?" Diye Soran Birisine; "her Kim Hocasına Kalbinden Muhâlefet Etmeye Niyet Etse, Onunla Aynı Yolda Bulunamaz. Verdiği Sözü Bozmuş Olur. Bunun İçin Tövbe Etmesi Vâcib Olur. Üstâdına Saygısızlık Edenler İçinse Tövbe Yoktur." Buyurdu.
bir Gün, Meclisine Bir Kimse Tevekkülün Ne Olduğunu Sormak İçin Geldi. İçeri Girince Ebû Ali Hazretlerinin Başında Çok Kıymetli Bir Sarık Olduğunu Gördü. O Kimsenin Gönlü O Sarığa Meyletti. Bu Sırada Ebû Ali Hazretleri Gelen Kimseye Dönüp; "tevekkül, Allahü Teâlâya Îtimâd Etmek, Onun-bunun Sarığına Tama' Etmemektir." Buyurdu Ve Sarığını Çıkartıp O Kimseye Hediye Etti.
ebû Ali Dekkâk Hazretleri Hiçbir Şeye Dayanmazdı. Bir Gün Bir Yakını Ona Sırtını Dayasın Diye Bir Yastık Getirmiş Ve Oturduğu Yerde Arkasına Koymuştu. Fakat O, Hafifçe Yastığı Kendisinden Uzaklaştırıp; "bir Şeye Yaslanmak Âdetimiz Değil." Buyurdular.
kendisine Edebi Gözetmekten Soruldu. O; "edebi Terk, Kovulmayı Îcâbettiren Bir Sebeptir. Huzurda Edepsizlik Edeni Kapıya, Kapıda Edepsizlik Edeni İse Hayvanlara Bakmak İçin Ahıra Koyarlar. Kul, İbâdeti Ve Tâatıyla Cennet'e, İbâdet Ve Tâatteki Edebiyle Allahü Teâlâya Vâsıl Olur." Buyurdu.
ebû Ali Dekkâk Hazretleri Anlatır: Bir Gün Merv'deyken Bizi Sevdiğini Söyleyen Biri Yanıma Geldi Ve; "uzak Bir Mesâfeden Geldim. Sana Ulaşmak İçin Uzun Yollar Katettim. Maksadım Seninle Görüşmekti." Dedi. Bunun Üzerine Ona; "nefsinden Sefer Edebilseydin, Uzak Kalsaydın, Bir Adım Atman Bile Kâfiydi." Dedim.
"hürriyet Nedir?" Diye Soran Birisine; "eğer Nefsinin Arzularına Boyun Eğmiş, Nefsin Dünyâya Meyletmişse, Malın Kölesisin." Buyurdu.
"fütüvvet Nedir?" Diye Soranlara Da; "fütüvvet, Peygamber Efendimizin Güzel Ahlâkından Biridir. Bunun İçindir Ki, Mahşer Gününde Herkes; "ben! Ben!" Derken, O; "ümmetim! Ümmetim!" Diye Yalvaracaktır." Buyurdu.
allahü Teâlâdan Korkmak Husûsunda Buyurdu Ki: "korkunun Havf, Haşyet Ve Heybet Gibi Çeşitli Mertebeleri Vardır. Havf, Îmânın Şartındandır. Bunun İspatı, Allahü Teâlânın Kur'ân-i Kerîmde meâlen;"e?er Mümin İseniz Benden Korkunuz." (âl-i İmrân Sûresi: 187) Buyurmuş Olmasidir. Haşyet, İlmin Şartindandir. Allahü Teâlâ Bu Hususta Meâlen; "allah'tan Ancak Âlim Olan Kullar Korkar."(fâtir Sûresi: 28) Buyurmuştur. Heybet, Mârifetin (allahü Teâlâyi Tanimanin) Şartidir. Bu Hususta Da Allahü Teâlâ; "allah Sizi Kendinden Sakindirmaktadir." (âl-i İmrân Sûresi: 28) Buyurmuştur."
bir Gün Kendisine; "sabır Nedir?" Denildi. "sabır, İsmi Gibidir. (sabır, İlaç Olarak Kullanılan Tadı Acı Bir Ağacın Adıdır.) Sabırlılar Dünyâ Ve Âhiret İzzetine Konarak Necât Ve Kurtuluşa Erdiler. Çünkü Onlar Allahü Teâlâdan O'nunla Olma Şerefine Nâil Olmuşlardır. Allahü Teâlâ Bunun İçin; "şüphe Yok Ki Allah Sabredenlerle Berâberdir." (tûr Sûresi: 4) Buyurmuştur.
sabrin Târifi Ve Siniri Takdire Îtirâz Etmemektir. Şikâyet Yollu Olmaksizin Başa Gelen Musîbetleri Açiklamak Sabirsizlik Olmaz. Allahü Teâlâ, Eyyûb Aleyhisselâm Kissasinda; "biz Onu Sabirli Bulduk, O Ne Güzel Bir Kuldur." buyurmuştur. Halbuki O, Eyyûb Aleyhisselâmin; "başima Bu Dert Geldi."(enbiyâ Sûresi: 83) Dedi?ini Haber Vermiştir. Bu Ümmetin Zayiflari (ruhsatla, İzin Verilen Şeylerle Amel Ederek Sikişik Kalmasinlar Ve) Nefes Alsinlar Diye Allahü Teâlâ, Eyyûb Aleyhisselâmin; "başima Bu Dert Geldi." dedi?ini Bildirmiş Ve Böyle Şeyler Söylemeyi Haram Kilmamiştir." Buyurdu.
bir Gün Nasîhat İsteyen Birisine; "sen Kimin Esiri Ve Mülküysen Onun Kulusun. Eğer Nefsinin Esiri (ve Mülkü) İsen Nefsinin Kulusun. Eğer Dünyânın Esiriysen, Dünyânın Kulusun (ve Kölesisin)." Buyurdu.
zaman Zaman Hocası Nasrabâdî'den Anlatırdı: Hocam Buyurdu Ki: "kul Olanın Kıymeti, Mâbudu Olan Allahü Teâlâya Göredir. Ârifin Şerefi De Mârufa (bilinene Tanınana) Göredir. Maddeye Tapanın Değeri Maddeye Göre, Allahü Teâlâya Tapanın Değeri De O'na Göredir. Kulluktan Daha Şerefli Bir Şey Yoktur. Mümin İçin Ubûdiyetle, Kullukla İlgili İsim Almaktan Daha Mükemmel Bir İsim Yoktur. Bundan Dolayı Allahü Teâlâ Mîrac Gecesi Peygamber Efendimizi Vasfederken Meâlen; "bir Gece Kendisine Âyetlerimizden Bir Kismini Gösterelim Diye Kulumu (muhammed Aleyhisselâmi) mescid-i Haramdan, Çevresini Mübârek Kildi?imiz Mescid-i Aksâya Götüren Allahü Teâlâ, Noksan Sifatlardan Münezzehtir. O, Gerçekten İşitendir, Görendir." (isrâ Sûresi: 1) Buyurdu.
"kendisine Mürid Kime Denir?" Denildi. O; "mürid, Meşakkat Ve Sıkıntılara Katlanan Mütehammil, Sabırlı Kimsedir. Murâd İse, Taşınan Kimsedir." Buyurdu.
"sükût, Allahü Teâlânın Huzûrunda Olma Edeplerinden Bir Edeptir. Allahü Teâlâ, Kur'ân-i Kerîmde Meâlen; "kur'ân-i Kerîm Okundu?u Zaman Onu Dinleyiniz Ve Susunuz Ki Rahmete Nâil Olasiniz, Kavuşasiniz." (a'râf Sûresi: 204) Buyurmuştur."
allahü Teâlâ, Cinlerin, Resûlullah Efendimizin Huzûrundaki Hâlini Haber Verirken De; meâlen "cinler Hazret-i Peygamberin Huzûruna Gelince, Birbirlerine; "susun" Dediler." (ahkâf Sûresi: 29) Buyurmuştur."
ölüm Hakkında Soru Soran Birisine Şunu Anlattı: Bir Gün, Hasta Olan İmâm Ebû Bekr Bin Fürek'i Ziyârete Gittim. Onu Görünce Gözlerim Yaşardı. Ona; "inşâallah Hak Teâlâ Sana Âfiyet Ve Şifâ İhsân Eder." Dedim. O Zaman Bana; "kardeşim Korkum Ölümden Değil, Ölüm Ötesindendir." Dedi.
kendisine Vakitten Soruldu. O Zaman; "vakit, İçinde Bulunduğun Haldir. Eğer Sen Dünyâda İsen (yâni Zihnin Ve Kalbin Dünyevî Düşüncelerle Dolu İse) Vaktin Dünyâdır. Eğer Âhirette İsen Vaktin Âhirettir. Eğer Neşeliysen Vaktin Neşedir. Hüzünlüysen, Vaktin Hüzündür." Buyurdu.
biri Gelip Şeytanın Vesvesesinden Şikâyette Bulundu. Ebû Ali Dekkâk Hazretleri Ona; "kalbini Dünyâya Bağlama. Dünyevî Alâkaları Kökünden Sök Ki Üzerine Serçe Konmasın. Zîrâ Böyle Ağaçta Şeytanın Yuvası Bulundukça, İblisin Kuşları Gelip Oraya Konarlar." Buyurdu.
ebû Ali Dekkâk Hazretleri Talebelerinin Tâkat Ve Kudretine Göre İş Verirdi. Bâzılarına Ağır, Bâzılarına Hafif İşler Verirdi. "niye Böyle Yapıyorsunuz." Denildikte; "bir Kimse Bakkallık Yapacaksa, Ona Bir Ton Sabun Lâzım, Yok Eğer Çamaşırlarımızı Yıkıyacaksa, Bir Kilo Sabun Yeter." Derdi.
vâz Ve Nasîhatlerinde Günahlardan Çok Bahsederdi. Birgün; "yâ Rabbî! Biz Amel Defterimizi Günahla Siyah Ettik. Sen, Saç Ve Sakalımızı Günlerle Beyaz Ettin. Ey Beyazın Ve Siyahın Yaratıcısı Olan Allah'ım! Lütfun Ve Fadlınla Günahlarımızı Affeyle!"
"cehennem Korkusu Veya Cennet Arzusu İle Tövbe Etmek Mümkün De?ildir. Allahü Teâlâ, Bekara Sûresi 222. Âyet-i Kerîmesinde Meâlen; "muhakkak Ki Allahü Teâlâ Tövbe Edenleri Sever."buyuruyor. Burada Bildirilen Sevgiye Kavuşmak İçin, Tövbe Etmelidir." Buyurdu.
"bir Kimse Kendini, Hocasının Kapısında Süpürge Yapamazsa, Hakîkî Âşık Değildir."
"ihlâs, İnsanların Teveccüh, Alâka Göstermelerinden Sakınıp, Ameli Yalnız Allah İçin Yapmaktır. Sıdk İse; Nefsi, Yaptığı Ameli Beğenmekten Temizlemektir. Bunun İçin İhlâs Sâhibi Muhlislerde Riyâ, Gösteriş, Sıdk Sâhibi Olan Sâdıklarda Da Ucub (amelini Güzel Görmek) Hâli Bulunmaz."
"sıdk; İnsanlara Karşı Olduğun Gibi Görünmen Veya Onlara Karşı Göründüğün Gibi Olmandır."
"allahü Teâlâ, Dâvûd Aleyhisselâma Vahyedip; "beni Taleb Eden Birisini Gördüğün Zaman, Ona Hizmetçi Ol!" Buyurmuştur."
"allahü Teâlânın Emir Ve Yasaklarına Uymakta Gevşek Davranan Ve Böylece Allahü Teâlâya Yakın Olmak Nîmetinden Mahrûm Olan Tenbel Kimselerin Ayaklarına, Zelîl Ve Sefîl Olmak Bukağısı Bağlanır. O Kimse Kurb, Allahü Teâlâya Yakınlık Hâlinden Çok Uzak Olur."
"büyüklerin Huzûrundan Kovulmayı İcâb Ettiren Şey, Edebi Terketmektir."
"insanların Giydiklerini Giy, Yediklerini Ye, Fakat Kalben Onlardan Ayrı Ol."
"kalbi Kırık, Hüzün Sâhibi Olanlar, Hüzünlü Olmayanların Senelerce Katedemedikleri, Allahü Teâlâya Giden Yolu Bir Ayda Katederler. Peygamber Efendimiz; "allahü Teâlâ, Kalbi Hüzün İçinde Olan Bütün Kullarini Sever." buyurdu."
"hakîkî Tövbe; Tövbe, İnâbe Ve Evbe Olmak Üzere Üç Kısımdır. Cehennem'de Azâb Görmek Korkusu İle, Günâha Pişman Olmak Tövbedir. Cennet Nîmetlerine Kavuşmak Ümidi İle Günaha Pişman Olmak İnâbedir. Bunlarla Alâkalı Olmaksızın, Tövbe Etmek, Allahü Teâlânın Emri Olduğu İçin, Emre Uyarak Günaha Pişman Olmak İse Evbedir."
"bir Defâ Merv Şehrinde, Biraz Hasta Oldum. Nişâbur'a Dönmeye Niyet Ettim. Bu Düşünceler İçerisinde Uyuyakalmışım. Rüyâmda Bir Kimse Bana, (bu Memleketten Ayrılman İmkânsız. Sohbetlerin, Cinlerden Bir Cemâatin Çok Hoşuna Gitti. Onlar, Senin Ders Verdiğin Meclisine Devâm Ediyorlar. Onların İstifâde Etmelerinin Kesilmemesi İçin, Burada Bulunman İcâb Etmektedir.) Dedi." Bunun Üzerine Orada Kaldım.
"ebû Amr-ı Bikendî Bir Mahalleden Geçiyordu. Mahalle Halkı, Gencin Birisini Tutmuşlar, Kendilerini Rahatsız Ediyor Diye Mahalleden Dışarı Atmaya Çalışıyorlardı. Gencin Annesi Olduğu Anlaşılan Bir Kadın İse Ağlıyordu. Ebû Amr, Kadıncağıza Acıdığı İçin Mahalle Halkına Ricâda Bulunup, Kendi Hatırı İçin, Bir Defâya Mahsus Olmak Üzere Genci Affetmelerini Tekrar Rahatsız Etmesi Hâlinde, Hemen Çıkarmalarını İstedi. Ebû Amr'ın Hatırı İçin, Halk Genci Serbest Bıraktı. Bir Zaman Sonra, Ebû Amr Yine O Yerden Geçerken, O Kadının Yine Ağladığını Gördü. Sebebini Sorunca, Gencin Vefât Ettiğini Öğrendi. "peki, Hâlinde Düzelme Olmuş Muydu?" Diye Sordu. Kadın Şöyle Anlattı: "vefâtı Yaklaştığında Beni Yanına Çağırdı Ve; "öldüğüm Zaman, Ölüm Haberimi Kimseye Duyurma. Onları Rahatsız Etmiştim. Cenâzeme Gelmedikleri Gibi, Bana Da Lânet Ederler. Ben Yaptıklarıma Pişman Oldum. Çok Göz Yaşı Döktüm. İnşâallah Rabbim Beni Affeder. Sen De Benim İçin Allahü Teâlâya Duâ Et. Beni Kabre Defnederken, Senden Başka Kimse Bulunmasın. Defin İşi Bittikten Sonra Da, Beni Affetmesi Ve Hesâbımın Kolay Geçmesi İçin Allahü Teâlâya Duâ Et. Zîrâ, Ana Duâsı Kabûl Olunur." Dedi Ve Biraz Sonra Vefât Etti. Ben Vasıyyetini Aynen Yerine Getirdim. Kabrin Başından Ayrılacağım Sırada, Kabirden Oğlumun Sesini İşittim. "anneciğim! Eve Dönebilirsin. Rahat Ol. Benim İçin Üzülme. Artık Ben, Kerem Sâhibi Olan Allahü Teâlâya Kavuştum." Diyordu."
ebû Ali Dekkâk Hazretleri Anlattı: "vezirin Birisi Bir Gün Pâdişâhın Huzûrunda İken, Orada Bulunan Hizmetçilerin Birisinden Bir Ses Duyup Ona Baktı. Pâdişâh Vezirin Kendisiyle İlgilenmeyip, Başka Bir Yere Baktığını Gördü. Vezir, Bunu Anlayınca, O Tarafa Bakmasını, Pâdişâhın Yanlış Anlamaması İçin Bakmasına Devâm Etti. Bundan Sonra Bu Vezir, Pâdişâhın Huzûrunda Bulunurken, Hep Bir Yere Bakardı. Öyle Ki, Pâdişâh, Bu Vezirin Tabiî Hâlinin Böyle Olduğunu Ve Gözlerinde Şaşılık Bulunduğunu Zannetti. Allahü Teâlânın Mahlûku Olan Bir Kimsenin, Kendisi Gibi Mahlûk Olan Başka Bir Kimse Huzûrunda, Bu Derece Dikkat Ve Riâyet Ettiği, Edeb Ve Korkunun, Her Şeyin Yaratıcısı Olan Allahü Teâlânın Huzûrunda Nasıl Olması İcâb Ettiğini İyi Düşünmek Lâzımdır."
"rızâ, Gelen Musîbetler Karşısında Kayıtsız Kalmak, Vurdum Duymaz Olmak Demek Değildir. Rızâ; Allahü Teâlânın Hükmüne, Takdirine Îtirâz Etmeyip, Boyun Eğmektir."
"bir Zaman Gözlerim A?rimişti. Günlerce Uyuyamadim. Bir Sabah Uyuya Kaldim. Bir Kimse Bana;"allah Kuluna Kâfi De?il Mi?" (zümer Sûresi: 36) Meâlindeki Âyet-i Kerîmeyi Okudu. Bunun Üzerineuyandım. Gözlerimde Hiç Ağrı Kalmamıştı. Ondan Sonra Da Göz Ağrısı Bende Hiç Olmadı."
"her İnsanın Vücûdunda Binlerce Damar Vardır. Bu Damarların Hepsi, Peygamber Efendimizin Eshâb-ı Kirâmına Karşı Muhabbet Üzere Bulunsa, Yalnız Biri, Eshâb-ı Kirâmdan Birine Düşmanlık, Sevgisizlik Üzere Olsa, Ölüm Zamânında Emir Gelir Ve Canını O Bir Damardan Alırlar. Bunun Bozukluğu Sebebiyle Dünyâdan Îmânsız Gider."
ebû Ali Dekkâk Hazretleri Son Zamanlarında Sık Sık Küçük Abdeste Çıkar, İki Rekat Namaz Kılmak İçin Birkaç Kere Abdest Yenilediği Olurdu. Lâkin Kürsüye Oturup İnsanlara Vâza Başladığında Uzun Müddet Kalır Ve Abdest Yenileme İhtiyâcını Duymazdı. Talebeleri Ve Tanıdıkları Onun Bu Hâlinin Kerâmet Olduğunu Bilirlerdi.
bir Gün Onu Merv'de Bir Zât Yemeğe Dâvet Etmişti. Yolda Giderken Bir Evden; "yâ Rabbî! Biz Aç Ve Muhtaç Bir Halde Kaldık. Bu Sabileri, Yavrularımı Da Bana Havâle Ettin." Diye Sızlanan Bir Kadıncağızın Sesini İşitti. Sonra Yoluna Devâm Edip, Dâvet Yerine Geldi. Ev Sâhibinin İznini Alıp, Derhal Bir Sofra Hazırlanmasını Emretti. Dâvet Sâhibi Bu İşe Şaştı; "herhâlde Ebû Ali Dekkâk Hazretleri Ziyâfet Yemeğinden Kendi Hânesine Götürecek." Diye Çok Sevindi. Sofra Hazırlanınca, Ebû Ali Hazretleri, Dışarı Çıktı Ve Başına Koyduğu Tepsiyi Doğruca O Kadıncağızın Evine Götürüp Ona Verdi.
ebû Ali Dekkâk Hazretlerinin, Tüccar Bir Talebesi Vardı. Bu Talebe Bir Gün Hastalandı. Hocası Ziyâretine Gitti. Talebesine; "nasıl Hastalandınız?" Diye Sorduğunda, Talebesi; "teheccüd, Gece Namazı İçin Kalkmıştım. Abdest Almaya Hazırlanırken, Sırtımda Bir Sıcaklık Hissettim. Bu Sıcaklıkla Birlikte, Şiddetli Bir Acı Da Belirdi. Hummaya Yakalandım." Dedi. Bunları Dinleyen Ebû Alidekkâk; "evlâdım! Başı Ağrıyan Bir Kimsenin, Ayağına İlaç Sürmesiyle Hastalığı İyi Olmaz. Senin Birinci Vazîfen, Kalbinde Bulunan Dünyâ Sevgisini Çıkarıp Atmaktır. Birinciyi Bırakıp Başkasını Yapmaya Kalkarsan, Faydasına Kavuşamazsın. Yapacağın Bütün İşleri İzin Alarak Yaparsan, Faydasına Kavuşursun." Buyurdu.
ebû Ali Dekkâk Hazretleri Hastalanmış, Vefâtı Yaklaşmıştı. Talebeleri Ve Sevdikleri, Başucuna Geldiler Ve Son Nasîhat Ve Vasiyetlerinin Ne Olduğunu Öğrenmek İstediler. O; "cumâ Günü Gusül Abdesti Alınız. Her Akşam Abdestli Olarak Yatınız. Her Hâlinizde Allahü Teâlâyı Hatirlayiniz. Bir Hadîs-i Şerîfte Peygamber Efendimiz; "cumâ Günlerinde Bir An Vardir Ki Müminin O Anda Etti?i Duâ Reddolmaz." buyurdu. Başka Bir Defâsinda; "cumâ Günü Sabah Namazindan Önce, Esta?firullah El Azîm Ellezî Lâ İlâhe İllâ Hüvel Hayyel Kayyûme Ve Etûbü İleyh, Okursa, Bütün Günahlari Affolur." buyurdu. Yine; "cumâ Namazindan Sonra Yedi İhlâs Ve Muavvizeteyn Okuyani, Allahü Teâlâ Bir Hafta Kazâdan Belâdan Ve Kötü İşlerden Korur." Buyurdu. Cumâ Günü Yapilan İbâdetlere, Başka Günde Yapilanlarin En Az İki Kati Sevap Verilir. Cumâ Günü İşlenen Günahlar Da İki Kat Yazilir. Bir Hadîs-i Şerîfte; "cumartesi Günleri Yahûdîlere, Pazar Günü Nasâraya Verildi?i Gibi, Cumâ Günü Müslümanlara Verildi. Bu Gün Müslümanlara Hayir, Bereket, İyilik Vardir."buyurdu."
1) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (48. Baskı) S.1051
2) Keşf-ül-mahcûb; S.267
3) Nefehât-ül-üns; S.331
4) Kevâkib-üd-düriyye; C.2, S.62
5) Makâmât-ı Ebû Saîd; S.44
6) Firdevs-il Mürşidiyye; S.260
7) Meşreb-ül-ervâh; S.141
8) Ravd-ur-reyyâhîn; S.144
9) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.4, S.378
10) Risâle-i Kuşeyrî