dünyâya Değer Vermemesi Ve İbâdete Düşkünlüğü İle Tanınan Büyük Ve Meşhûr Velî. Çok İbâdet Edenlerin Ve Zâhidlerin, Dünyâya Düşkün Olmayanların Reislerindendir. Onuncu Asırda Yaşamıştır. Cüneyd-i Bağdâdî Ve Ebû Türâb-ı Nahşebî Hazretleriyle Sohbet Etti. Aslen Bağdâdlıdır. Şam, Mısır Ve Mekke'de Bulundu. Ömrünü İbâdet Ve Riyâzetle Geçirdi. İbâdet Ve Cömertliği Son Derecede İdi.
çarşıda Demircilik Yapar, Günde Bir Dinar On Akçe Kazanınca İşi Bırakırdı. Eline Geçen Parayı Akşamla Yatsı Namazları Arasında Fakirlerin Kapısını Tek Tek Çalarak Dağıtırdı. Kendisi Günlerce Bir Şey Yemezdi. Oruç Tutmak Haram Olan Ramazan Bayramının Birinci Günü İle Kurban Bayramının Dört Günü Hâriç, Yıl Boyu Hep Oruç Tutardı. Akşam Olunca Cüneyd-i Bağdâdî Hazretlerinin Kapısına Gelir, Bir-iki Parça Kuru Ekmekle İftâr Ederdi. Kendinde Olanı Dağıtır Kimseden Bir Şey İstemezdi.
tasavvufta Yetişip Yüksek Hallere Kavuşmuştu. Bir Hâlini Şöyle Anlatır: "bir Defâsında Kazvin Mescidinde Yirmi Gün Kaldım. Çok Kar Yağmıştı. Kuşlar Bir Köşeye Sığınmışlardı. Hiç Biri Uçamıyordu. Yiyecek Bir Şey De Bulamıyorlardı. Ben Bu Kuşlar Gibi Garib Ve Azıksız Bir Halde İdim. Yirmi Gün Böylece Kaldık. Sonra Hava Açıldı. Kuşlar Uçup Gitti. Ben De Oradan Ayrılıp Gittim." Yine Şöyle Demiştir: "ebû Mansûr El-cemşiyârî'nin Kendi El Yazısı İle Şöyle Yazmış Olduğunu Gördüm: "muhammed İbni El-ferrâ'ya; Fütuhât, Kalp Gözünün Açılması Hâsıl Olunca, İnsanın Hâli Nasıl Olur? Diye Sordum. O; "kimseden Bir Şey İstemez. Kimseye Hâlini Söylemez. İstemeden Kendisine Bir Şey Verilirse, Helâlinden Kendisine Yetecek Kadar Alır. Fazlasını Almaz." Diye Cevap Verdiler.
bir Hâlini De Şöyle Anlatmıştır: Sa'lebiye'ye Gitmiştim. Orası Harab Olmuş Bir Vaziyette İdi. Yedi Günden Beri Hiçbir Şey Yememiştim. Son Derece Aç İdim. Bir Kümbetin İçine Girip Oturdum. O Sırada Horasan'dan Bir Grup İnsan Kümbetin Yanına Gelmişti. Onlar
da Açlıktan Bitkin Bir Halde İdiler. İçinde Bulunduğum Kümbetin Yanında Yığılıp Kaldılar. Bu İnsanlar Çâresiz Bir Halde İken Bineği Üzerinde Bir Atlı Çıka Geldi. Açlıktan Kıvranan İnsanların Önüne Bir Mikdâr Hurma Dökünce, Hurmaları Yediler. Bana Hiçbir Şey Söylemediler. Hurmaları Verip Giden Atlı Beni Görmedi. Atlı, Ayrılıp Gittikten Bir Müddet Sonra Geri Geldi. Oradakilere; "burada Sizden Başka Biri Daha Var Mı?" Diye Sorunca; "evet Var." Dediler Ve Künbetin İçine İşâret Ederek Beni Gösterdiler. Atlı İçeri Girip Bana; "sen Kimsin? Neden Konuşmazsın Ve Hâlini Bildirmezsin? Buraya Uğrayıp Ayrıldıktan Sonra Yolda Karşıma Bir Kimse Çıktı. Benimle Çekişti Ve; "geride Bir Kimse Bıraktın, Ona Yiyecek Bir Şey Vermedin." Dedi. Seni Doyurmadan Gitmem Mümkün Olmadı. Halbuki Ben Uzun Yolculuktan Yorgun Düşmüş Bir Haldeyim." Diyerek Bana Bir Mikdâr Hurma Verip Gitti. O Gittikten Sonra Kümbetin Yanında Bulunan Horasanlıları Da Çağırdım. Hurmaları Berâberce Yedik."
ebû Câfer Haddâd Hazretleri, Gıybetin İnsanı Felâkete Düşüreceğini Gösteren Bir Hâdiseyi Şöyle Nakletmiştir: "yanımızda Çok Çalışan, Çok İbâdet Eden Bir Genç Vardı. Bununla Berâber Bu Genç, Başkalarını Çok Gıybet Ederdi. Bir Ara Kayboldu. Bir Müddet Sonra Onu Kötü Kimselerin Yanından Çıkarken Gördüm. Niye Bu Hâle Düştüğünü Sordum. O Da; "gıybet Beni Bu Hâle Düşürdü. Bu Kötü İnsanlardan Birine Tutuldum. O Mânevî Hallerin Hepsini Elimden Kaçırdım. Şimdi Bunların Yanından Ayrılamıyorum. Duâ Et De, Bu Halden Kurtulayım." Dedi.
buyurdu Ki: "firâset, Karşısına Çıkan Bir Şey Hakkında Hâtırına Gelen İlk Şeydir. Eğer Hâtırına Aynı Cinsten Başka Şeyler De Gelirse, O Nefsten Gelen Sözlerdir."
ebû Câfer-i Kebîr Hazretlerinin Talebelerinden Ve Mekke'de Komşularından Olan Ebû Câfer Haddâd Es-sagîr Başka Olup, Mısırlıdır. İbn-i Atâ Ve Zamânın Büyükleriyle Sohbet Etti. Hocası Ebû Câfer-i Haddâd El-kebîr Gibi O Da Zâhid Ve Âbid Olup, Kazancını Fakirlere Sadaka Vermek, Allahü Teâlâya İbâdet Ve Kullarına Yardım Etmekle Meşhurdu.
ebû Câfer El-haddâd Hazretleri Anlatır: "mekke'de Saçlarım Uzamıştı. Yanımda Traş Âletim De Yoktu. Bir Berberi Gördüm. İyi Bir İnsan Olduğunu Tahmin Ettim Ve; "beni Allahü Teâlânın Rızâsı İçin Traş Eder Misin?" Diye Sordum. "evet." Deyip, Yanındaki Müşterisini Gönderdi. Beni Oturtup Traş Etti. Hem Para Almadı, Hem De Harçlık Verdi. Ben De Elime Geçen İlk Şeyi Getirip Müzeyyin İsmindeki O Berbere İkrâm Etmeye Niyet Ettim. Mescidde Bir Adam Yanıma Gelerek; "basra'dan Bir Dostun Gönderdi." Deyip Önüme Bir Kese Bıraktı. İçinde Üç Yüz Dinar Para Vardı. Hemen Kalkarak Ahdimi Yerine Getirmek Niyetiyle Müzeyyin'in Yanına Vardım; "al Bunu! İhtiyaçların İçin Kullanırsın." Dedim. Fakat Kabûl Etmeyip; "ey Mübârek İnsan! Hem Bana Geliyor, Allah Rızâsı İçin Beni Traş Et Diyorsun, Sonra Da Gelip Para Veriyorsun, Hiç Böyle Şey Olur Mu? Haydi İşine Git, Allah Senden Râzı Olsun." Dedi.
1) Tabakât-ı Sûfiyye; S.234
2) Târih-i Bağdâd; C.14, S.412
3) Hilyet-ül-evliyâ; C.10, S.339
4) Tabakât-ı Ensârî; S.351
5) Ravd-ur-reyyâhîn; S.88
6) Nefehât-ül-üns; S.165
7) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.3, S.139