evliyânın Meşhurlarından Ve Tâbiînin Büyüklerinden. İsmi Abdullah Bin Sevb'dir. Doğum Târihi Bilinmemektedir. 681 (h.62) Senesinde Şam'da Vefât Etti. Kabri Şam'da Olup, Ziyâret Mahallidir. Peygamber Efendimiz Hayatta İken Müslüman Oldu. Resûlullah'ı Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Görmek İçin Medîne'ye Gitmek Üzere Yola Çıkmıştı. Yolda İken Peygamber Efendimizin Vefât Ettiğini Haber Aldı. Bunun Üzerine Yoldan Geri Döndü. Daha Sonra Hazret-i Ebû Bekr'in Halîfeliği Sırasında Medîne'ye Gitti.
ömer Bin Hattâb, Muaz Bin Cebel, Ebû Ubeyde Bin Cerrah, Ubâde Bin Sâmit, Ebû Zer Ve Diğer Tanınmış Sahâbîlerden Hadîs-i Şerîf Rivâyet Etti. Ebû İdrîs Havlânî, Şurahbil Bin Müslim Havlânî, Atiyye Bin Kays Gibi Zâtlar Da Ondan Hadîs-i Şerîf Bildirmişlerdir. Hadîs Sâhasında Güvenilir Bir Zât Olarak Bilinir. Kendisine; "bu Ümmetin Hâkimi" Denilmiştir.
zühd Konusunda Emsâli Az Görülen Kimselerdendi. Dünyâ İşlerinden Ancak Zarûret Mikdârı Konuşurdu. Alkama Bin Mersed Demiştir Ki: "zühd, Dünyâya Düşkün Olmamak Olup, Bu Da Tâbiînden Sekiz Kişi İle Sona Erdi. Bunlardan Biri De Ebû Müslim Havlânî'ydi. Çünkü O Hangi Mecliste Oturup Konuşsa Sözü Dünyâ İle İlgili Şeylerden Çevirir, Böyle Şeylerin Konuşulmasına Mâni Olurdu. Bir Gün Mescide Girmişti. Orada Bir Cemâat, İşlerinden, Kölelerinden Bahsederek Konuşuyorlardı. Onlara Dikkatle Bakıp; "sübhânallah! Biliyor Musunuz Siz Şu Hâlinizle Neye Benziyorsunuz? Şiddetli Yağmura Tutulup Sığınacak Yer Arayan Bir Kimseye Benziyorsunuz. Aranırken Bir De Bakıyor Ki Önüne İki Kanatlı Büyük Bir Kapı Çıkıyor. Kapıyı Açıp Yağmur Kesilinceye Kadar Durmak İçin İçeri Giriyor. Bir De Bakıyor Ki Girdiği Evin Tavanı Yok! Üstü Açık! Sizin Yanınıza Oturdum Ve İstiyorum Ki Allahü Teâlânın Zikri İle Ve Hayırlı Şeylerle Meşgul Olasınız. Yoksa Siz Dünyâ Ehli, Dünyâya Düşkün Kimseler Olursunuz!" Dedi.
ebû Müslim Havlânî Hazretleri Her Ânı Değerlendirir, Devamlı İbâdet, Tâat İle Meşgul Olurdu. Yaşı İlerleyip Vücûdu Zayıf Düştüğünde; "yaptığınız Tâatlardan Birazını Azaltsanız." Dediler. Bunu Söyleyenlere; "siz Bir Atı Yarış İçin Gönderseniz, Yarışı Tamamlayıp Hedefe Ulaşmadan Atın Sürücüsüne, Buna Yumuşak Davran Ve Kendi Hâline Bırak Demezsiniz Değil Mi?" Dedi. "evet." Dediler. İşte Ben De Hedefi Gördüm. Fakat Henüz Geçemedim. Her Vaktin Bir Gâyesi Vardır. O Vakit Geçince Bir Şey Hâsıl Olur. Bütün Vakitlerin Hedefi İse Ölümdür. Bütün Zaman Geçer, Sonunda Ölüm Gelir." Diye Cevap Verdi.
bir Defasında Da İki Kişi Ziyâret Edip, Sohbetinde Bulunmak İçin Evine Gitmişlerdi. Evde Olmadığını Öğrenince Mesciddedir Diye Mescide Gittiler. Oradaydı Ve Namaz Kılıyordu. Bitirmesini Beklediler. Uzun Müddet Namazdan Ayrılmadı. Bunun Üzerine Seslenip; "efendim Arkanızda Oturup Sizi Beklemekteyiz." Dediler. Namazını Bitirip Onlara Döndü Ve Bu Arzunuzu Bilseydim, Ben Sizin Yanınıza Gelirdim. Sizi Beklettim. Fakat Yeminle Söylüyorum Ki Çok Secde Etmek, Çok Namaz Kılmak Kıyâmet Günü İçin Elbette Hayırlıdır." Dedi.
gayr-i Müslimler İle Yapılan Savaşlara Katılır, Cihâd Ederdi. Öyle Bir Zâtın İslâm Askeri Arasında Bulunması Asker İçin Bambaşka Bir Moral Ve Gayrete Getirici Sebeb Olurdu. Çünkü Duâsıyla, Davranışlarıyla, Nasîhatlarıyla Ve Kerâmetleriyle Ordu İçin Bir Nîmet Olurdu. Bir Defâsında Rum Diyârında Cihâd Etmekte İdiler. Ordunun Önüne Derin Bir Nehir Çıktı. Ebû Müslim Havlânî Hazretleri Öne Geçip; "bismillâhirrahmânirrahîm." Diyerek; "geçiniz." Dedi. Kendisi Önden Gitti, Ordu Da Peşinden Yürüdü. Nehrin Suyu Atların Sırtlarına Kadar Yükseliyordu. Geçtikten Sonra; "bir Şeyini Düşüren Oldu Mu?" Diye Sordu Ve; "bir Şeyini Düşüren Olduysa, Onu Bulmaya Kefilim."dedi. Bir Asker; "benim Torbam Düştü." Dedi. Ona; "beni Takib Et." Deyip Nehre Daldı. Torbayı Nehrin Suları Arasından Eliyle Koymuş Gibi Bulup Çıkararak Askere Verdi.
bir Defâsında Hanımı; "evde Un Kalmadı." Deyince, Hanımına Hiç Para Var Mı? Dedi. Hanımı Bir Dirhem Var Deyince; "ver, Bir De Torba Getir." Diyerek Bunları Alıp Pazara Gitti. Yiyecek Satan Bir Satıcıya Yaklaştı. O Sırada Bir Dilenci; "ey Müslim Bana Bir Sadaka Ver." Dedi. Yanında Bir Dirhemden Başka Bir Şey Olmadığından, Oradan Uzaklaşıp Bir Dükkana Gitti. Fakat Dilenci Onu Takib Ediyordu. Gene Sadaka İstedi. Oradan Da Uzaklaşıp Başka Bir Dükkana Gitti. Dilenci Peşini Bırakmadı. En Sonunda Cebindeki Tek Dirhemi Çıkarıp Dilenciye Verdi. Sonra Bir Marangoz Dükkanına Gidip Atılmış Ve Toprakla Karışmış Talaşları Yarı Topraklı Halde Torbasına Doldurdu. Eve Gidip Kapıyı Çaldı. Hanımı Kapıyı Açınca İçi Talaş Ve Toprak Dolu Torbayı Bırakıp Dönüp Gitti. Hanımı Un Geldi Diye Sevinerek Torbayı Aldı. Biraz Sonra Da Ekmek Yapmak İçin Çuvalı Açtı. Baktı Çuvalın İçi Hâlis Unla Dolu. Bir Mikdar Alıp Hamur Yoğurdu Ve Ekmek Pişirdi. Ebû Müslim Havlânî Hazretleri Gece Geç Vakit Eve Döndü. Hanımı Sevinçli Ve Memnun Bir Hâlde Karşıladı. Sonra Da Sofra Hazırladı. Nefis Çörekler Getirdi. "bunları Nereden Buldun?" Diye Sordu. "efendim Bugün Getirdiğiniz Undan Yaptım." Deyince, Allahü Teâlâya Hamdederek Hem Yedi Hem Ağladı. Allahü Teâlâ, Onun Kırık Kalple Evine Getirip Bıraktığı Torba İçindeki Toprak Ve Talaşı Una Çevirmişti.
bir Hizmetçisi Vardı. Ebû Müslim Havlânî'yi Sevmez, Düşmanlık Beslerdi. Bu Sebeple Onu Zehirlemek İçin İçeceklerine Zehir Katmıştı. Ancak Gözü Önünde İçtiği Halde Hiç Tesir Etmedi. Tekrâr Tekrâr İçtiği Halde Zehirlenmediğini Görerek Bir Gün; "uzun Zamandan Beri Seni Zehirlemek İstedim. Zehir Tesir Etmedi." Dedi."niçin Bunu Yapmak İstedin." Deyince; "çünkü Sen İhtiyarladın." Dedi. Hizmetçiye; "ben Her Ne Zaman Bir Şey Yemeye Veya İçmeye Başlasam, Bismillâhirrahmânirrahîm Derim." Dedi Ve Sonra O Hizmetçiyi Serbest Bıraktı.
osman Bin Ebû Atîke Şöyle Anlatmıştır: Rum Diyârında Gazâda İdik. Komutanımız Bir Yere Bir Bölük Asker Gönderdi. Dönecekleri Zamânı Da Belirlemişti. Belirtilen Vakit Geldiği Hâlde Gönderilen Birlik Dönmemişti. Bu Sırada Ebû Müslim Havlânî Namaz Kılmak İçin Mızrağını Önüne Sütre Olarak Dikti. Bir Kuş Gelip Mızrağa Kondu Ve Dile Gelip; "müfreze, Askerî Birlik Selâmettedir. Zafer Kazanıp, Ganîmet Aldı. Falan Gün, Falan Saatte Size Gelecektir." Dedi. Ebû Müslim Havlânî, Dile Gelip Konuşan Kuşa "allahü Teâlânın Rahmeti Senin Üzerine Olsun, Kimsin?" Dedi. Kuş; "ben Müminlerin Kalplerinden Üzüntüyü Gideren Bir Kuşum." Dedi. Ebû Müslim, Bu Haberi Komutana Ulaştırdı. Böylece Komutan Merakla Beklediği Asker Hakkında Haber Almış Oldu.
ebû Müslim Havlânî Sözleriyle Ve Yaşayışı İle İnsanlar İçin Üstün Örnek Bir Zâttı. Bir Sohbetinde Huzûrunda Bulunanlara; "ne Dersiniz Ben Bir Kimseye İkram Ettiğim, İstediğini Verdiğim Halde O Yarın Allahü Teâlânın İndinde Beni Kötüler. Fakat Ben O Kimseye Zorluk Göstersem, İş Yaptırsam, Sıkıntıya Soksam Yarın O Allahü Teâlâ İndinde Beni Metheder, Över, Benden Memnun Olduğunu Söyler." Dedi. Dinleyenler Şaşarak Bu Kimdir? Diye Sorduklarında; "vallahi O Benim Nefsimdir." Diye Cevap Verdi.
harâbe Yerleri Görünce, Başında Durup; "ey Harâbe Senin Sâhibin, Senin Üzerinde Yaşayanlar Nerede?" "onlar Ölüp Gitti. Sadece Amelleri, Yaptıkları İşler Kaldı. Her Türlü İstekler Arzu Ve Hevesler Bitti. Hatâlar, Günahlar Kaldı. Ey İnsanoğlu! Hatâyı, Günahı Terketmek, Tövbe Etmekten Ve Af Dilemekten Daha Kolaydır. " Derdi.
derdi Ki: "benim En Güzel Şekilde Yetişip Büyüyen Çok Tatlı Bir Evlâdım Olsa Ve En Tatlı Zamânında Vefât Etse Benden Alınsa, Bu Allahü Teâlânın Takdîri İle Olduğu İçin Buna Râzı Olmak Bana Dünyâdan Ve Dünyâdaki Şeylerden Daha Hayırlıdır."
ceylanlar, Ebû Müslim Havlânî Hazretlerine Uğrar, Çocuklar Da Ona, Ne Olur, Allahü Teâlâya Duâ Et De Ceylan Bize Duruversin, Ona Elimizle Dokunalım, Sevelim Diye, Ondan İstirhamda Bulunurlardı. O Da Allahü Teâlâya Yalvarır, Çocuklar, Ceylanlar Duruverdiği İçin Dokunup, Severlerdi. Yine Çocuklar Yanına Gelip; "efendim Duâ Ediniz De Kuşlar Bize Yaklaşsın Tutup Oynayalım." Derlerdi. Duâ Edince Kuşlar Çocuklara Yaklaşır, Çocuklar Tutup Oynarlardı.
muhammed Bin Şuayb, Bir Zâttan Şöyle Bildirir: Humus'tan Çıkıp, Şam'a Doğru Gidiyorduk. Gece Sonunda, Humus'tan Dört Mil Ötede Umeyr Denen Yere Uğradık, Orada Bulunan Kilise Papazı Bizim Geldiğimizi Duyunca, Yanımıza Geldi. "siz Kimsiniz?" Dedi. "şamlıyız." Dedik. "siz, Ebû Müslim Havlânî'yi Tanıyor Musunuz?" Diye Sordu. "evet." Dedik. "ona Gidince, Selâmımı Söyleyin. Kendisini Kitaplardan Îsâ'nın (aleyhisselâm) Yakın Dostu Diye Gördüğümü Söyleyin. Fakat Göreceksiniz Onu Hayatta Bulamayacaksınız." Dedi. Gerçekten Guta Denilen Yere Vardığımızda Onun Ölüm Haberi Geldi.
ebû Müslim Hazretleri Buyurdu Ki: "bu Ümmeti Üç Kısım Buldum. Birincisi,cennet'e Hesapsız Girerler. İkinci Kısmı, Azıcık Sorguya Çekilir, Ondan Sonra Cennet'e Girerler. Üçüncü Sınıf İse Biraz Azap Görüp, Ondan Sonra Cennet'e Girerler. Ben, Birinci Kısımda Olanlardan Olmak İsterim. Onlardan Olamazsam, Az Bir Hesaba Çekilenlerden, Onlardan Da Olamazsam, Biraz Azab Görüp,cennet'e Girenlerden Olmak İsterim."
"alçak Ve Düşük Kimseler Kibirlenir. Böyle Kimseler Övünür. Hatâ Ve Haksızlıkta ısrar Edenler De Bunlardır."
rivâyet Ettiği Hadîs-i Şerîflerden Biri Şöyledir:
"gadap (kızgınlık) şeytandandır. Şeytan İse Ateştendir. Su Ateşi Söndürür. Sizden Birisi Kızdığı Zaman Abdest Alsın."
buyurdu Ki:
"eğer Cennet'i Ve Cehennem'i Gözümle Görseydim, Şimdiki Yaptıklarıma İlâve Edeceğim Bir Şey Olmazdı. Çünkü, Ben Sanki Her İkisini Görmüş Gibi Hareket Ediyorum."
"iyiliğin Sevâbından Daha Güzel Bir Şey Yoktur. İyilik Yapmaya Gücü Yeten Herkeste İyilik Yapma Niyeti Bulunmaz. Bir Kimsede Hem İyilik Yapma Gücü Hem De Niyeti Varsa, Saâdet Hâsıl Olur. Kalplere En Çok Tesir Eden Şey İyiliktir. Ciğerleri Serinleten İyilik, Beklenen Ve Vâd Edilip Geciktirilmeden Yapılan İyiliktir."
ebû Müslim Hazretleri, Aslen Yemenli Olup Sonradan Medîne'ye Gelmiştir. Yemen'de Yalancı Peygamberlerden Esvedi Ansî, Ebû Müslim Havlânî'yi Sorguya Çekip Hazret-i Muhammed'in Peygamber Olduğuna İnanır Mısın?" Dedi. "evet." Deyince; "benim Peygamber Olduğuma İnanır Mısın?" Diye Sordu. Onun Yalancı Peygamber Olduğunu Belirtmek İçin; "işitmedim." Cevâbını Verdi. Bu Soruyu Birkaç Defâ Tekrarladı Aynı Cevâbı Aldı. Bunun Üzerine Ona Çok Kızan Esvedi Ansî Onu Öldürmeye Karar Verdi. Büyük Bir Ateş Yakılmasını Emretti. Büyük Bir Ateş Yaktılar Ve Ateş İyice Alevlenip Kızarınca, Ebû Müslim Havlânî'yi İçine Atmalarını Söyledi. Attılar Fakat Kendisini Ateş Yakmadı. Bu Hâline Şaşırıp Kaldılar. Sonra Da Esvedi Ansî'ye; "bunu Memleketinde Bırakma, Memleketini Karıştırır." Dediler. Bunun Üzerine Onu Yemen'den Çıkardılar. O Da Medîne'ye Gitti. Medîne'ye Vardığı Sırada Hazret-i Ebû Bekr Halîfe İdi. Hazret-i Ömer Onu Görünce Nereli Olduğunu Sordu. Yemen'den Geldiğini Öğrenince; "allahü Teâlânın Düşmanı Esvedi Ansî Ateşe Atıp Da Ateşin Yakmadığı Müslim Kardeşimiz Ne Hâldedir?" Diye Sordu. O Kimsenin Kendisi Olduğunu Söyleyince, İyice Anladıktan Sonra Onun Alnından Öptü. Sonra Hazret-i Ebû Bekr'in Huzûruna Götürdü Ve; "allahü Teâlâya Hamd Olsun Ki Ölmeden Önce Muhammed Aleyhisselâmın Ümmetinden İbrâhim Aleyhisselâma Yapılan Muâmele Gibi Muâmele Edilen Birini Görmeyi Nasîb Etti." Dedi.
ebû Bekr Bin Ebî Meryem, Atiyye Bin Kays'dan Naklen Şöyle Anlatmıştır: "şam'dan Bir Grup İnsan Ebû Müslim Havlânî Hazretlerini Ziyârete Gitmişlerdi. O Sırada Rum Diyârında Bir Gazâya Katılmıştı. Arayıp Buldular. Bir Çadır İçinde İdi. Yere Deri Bir Yaygı Sermiş, Bir Köşeye De Su Koymuştu Ve Oruçlu İdi. Oruçlu Olduğunun Farkına Vardıklarında; "kendine Neden Bu Kadar Sıkıntı Veriyorsun? Sefer Halinde Oruç Tutmayabilirsiniz, Buna İzin Verilmiştir." Dediler. "eğer Fiilen Savaş Başlarsa Tutmuyorum Ki, Güçlü Kuvvetli Bir Halde Cihâd Edeyim. Savaş Yapılmıyorsa Tutuyorum. Bilmez Misiniz İyice Beslenip Semizleşen At Savaş Sırasında Hedeflere İyi Koşamaz. Ancak Fazla Yağlı Olmazsa Çevik Koşabilir. Önünüzde İbâdet Ve Hayırlı İşler Yapabileceğimiz Belirli Günler, Kısa Bir Zaman Var." Diye Cevap Verdi.
ebû Müslim Hazretleri, Mescidden Evine Döndüğü Zaman Evine Yaklaşınca; "allahü Ekber" Diyerek Geldiğini Haber Verirdi. İçerden Hanımı Da Aynı Şekilde Söylerdi. Kapıya Kadar Ve Kapı Önünde Olmak Üzere Üç Defâ Böyle Söyler Ve Cevap Alırdı. İçeri Girince Hanımı Karşılar Paltosunu Ve Ayakkabılarını Alır, Sonra Da Sofra Hazırlardı. Bir Gün Gene Aynı Şekilde Tekbir Getirerek Evinin Kapısına Geldi. Fakat İçerden Hiç Cevap Gelmedi. İçeri Girince Hanımı Karşılamadı. Lamba Yakılmamıştı. Hanımı Suratı Asık Bir Hâlde Bir Köşeye Oturmuştu. "sana Ne Oldu Ki Böyle Üzgün Bir Haldesin?" Deyince, Hanımı; "sen Halîfe Hazret-i Muâviye Tarafından Sevilen Sayılan Birisisin. Halbuki Bizim Bir Hizmetçimiz Yok! Eğer Ondan İstesen Sana Bir Hizmetçi Verir." Dedi. Bunun Üzerine Üzülüp; "allah'ım Hanımın Fikrini Kim Karıştırdı İse, Gözlerini Kör Et." Dedi. O Gün Hanımının Yanına Bir Kadın Gelmişti Ve Ona; "senin Kocan Halîfe Tarafından Sevilen Birisidir. Kocana Söylesen Sizin İçin Halîfeden Bir Hizmetçi İster O Da Verir Ve Rahat Edersiniz." Demişti. Bu Sözleri Söyleyip Giden Kadın O Gece Evinde Otururken Âniden Lambayı Neden Söndürdünüz? Dedi. Yanında Bulunanlar; "hayır Söndürmedik. Lamba Yanıyor." Dediler. Kadın Gözlerinin Âmâ Olduğunun Farkına Vardı. O Gün Ebû Müslim Havlânî Hazretlerinin Hanımının Kafasını Karıştırdığını Bu Sebeple O Mübârek Zâtı Üzdüğünü Anladı. Hatâsını Anlar Anlamaz Ebû Müslim Havlânî Hazretlerinin Kapısına Gitti. Ağlayarak Özür Diledi Ve Gözlerinin Açılması İçin Duâ Etmesini Yalvararak İstedi. Özrünü Kabul Edip Affetti Ve Gözlerinin Yeniden Görmesi İçin Duâ Etti. O Anda Kadının Gözleri Görmeye Başladı.
1) Hilyet-ül-evliyâ; C.2, S.122
2) Tabakât-ül-kübrâ; C.1, S.29
3) Tehzîb-üt-tehzîb; C.12, S.235
4) Sıfat-üs-safve; C.4, S.176
5) Câmiu Kerâmât-il-evliyâ; C.2, S.103
6) Nevâdir-ül-âlem; S.41
7) Müsâmerât-ül-ahyâr; C.2, S.239
8) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.1, S.281