şam'da Yetişen Büyük Velîlerden. Sekizinci Ve Dokuzuncu Yüzyıllarda Yaşamıştır. İsmi, Abdurrahmân Bin Ahmed Bin Atiyye El-ansî'dir. Künyesi Ebû Süleymân Olup, Şam'ın Güneyindeki Dâran (veya Dâreyya) Köyünde Doğduğu İçin Dârânî Nisbesiyle Meşhûr Olmuştur. Lütuf Ve İhsânı Pek Fazla İdi. Nazik Ve Zarif Olması Bakımından Çok Sevilmiş Ve Bu Sebeple Ona; Gönüllerin Güzel Kokulu Çiçeği Mânâsında "reyhânü'l-kulûb" Adı Verilmiştir. Nefsine Muhâlefet Etmekte Ve Açlık Çekmekte Çok İleri Olduğu İçin Açların Reisi Mânâsında "bündârü'l-câiîn" Denildi. Doğum Târihi Bilinmemektedir. 820 (h.205) Senesinde Şam'da Vefât Etti. Kabri, Dâran Köyündedir.
ebû Süleymân Dârânî Hazretleri Çocukluğunda Ve Gençliğinde Rastgele Bir Hayat Yaşıyordu. Diğer İnsanlar Gibi Normal Günlük Hayâtına Devâm Ediyordu. Allah Adamı Sâlih Kimselerin Hâllerinden Haberi Yoktu. Bir Gün Namaz Kılmak İçin Câmiye Gitti. Câmide Vâz Ve Nasîhat Eden Bir Zâtın Konuşmaları Ona Çok Tesir Etti. Dışarı Çıkınca Bu Tesir Kayboldu. Ertesi Gün Tekrar Gelip O Zâtın Sohbetini Dinledi Ve Yine Önceki Tesir Hâsıl Oldu. Fakat Dışarı Çıkınca Tesiri Biraz Devâm Ettiyse De Yine Kayboldu. Üçüncü Defâ Gelip O Zâtın Sohbetini Dinledi. Bu Defâ Öyle Bir Hâl Oldu Ki, Bu Tesir Eve Kadar Devâm Etti. Eve Gelince Günahlarına Tövbe Etti, Evindeki Mûsikî Âletlerini Kırdı. Allahü Teâlâya Kavuşturacak Hakîkî Yola Yöneldi. Âlim Ve Sâlih Kimselerin İlim Meclislerine, Sohbetlerine Devâm Etti. Onun Bu Halini İşiten Yahyâ Bin Muâz Hazretleri; "bir Serçe, Bir Turnayı Avlamış." Buyurarak Onun Kavuştuğu Mânevî Yolun Büyüklüğüne İşâret Etti.
şam'da Bulunan Âlimlerin Ve Velî Zâtların Meclislerine Devâm Eden Ebû Süleymân Dârânî Hazretleri İlimde İlerlediği Gibi, Tasavvuf Yolunda Da Büyük Mesâfe Kat Etti, Yüksek Derecelere Kavuştu. İbrâhim Bin Edhem Hazretleriyle Görüşüp Sohbetinde Bulundu. Şakîk-i Belhî, Mârûf-ıkerhî, Ahmed Bin Âsım El-antâkî, Sırrî-yi Sekâtî Ve Hâris El-muhâsibî Gibi Büyük Velîlerle Sohbette Bulundu. Daha Önce Rağbet Ettiği, Sevdiği Dünyâdan Yüz Çevirip Zâhid Bir Hayat Sürmeye Başladı. Ondaki Bu Yüksek Dereceleri Ve Mânevî Hâlleri Gören İnsanlar Onun Etrâfında Toplanıp İstifâde Etmeye Çalıştılar. O İnsanlara İslâmiyetin Emir Ve Yasaklarını Anlatarak Onların Dünyâ Ve Âhirette Mutlu Olmaları İçin Gayret Etti. Sohbetinde Birçok Evliyâlar Yetişti. Kardeşi Dâvûd Bin Ahmed Dârânî Ve Ahmed Bin Ebü'l-havârî Bunlardandır.
ebû Süleymân Dârânî Hazretleri, Dünyâdan Ve İçindekilerden Yüz Çevirmiş Olup, Zâhid Bir Hayat Yaşadı. İlk Defâ Yünlü Elbise Giyen Sofîlerden Oldu.
zühd Nedir Diye Soranlara; "zühd, Allahü Teâlâ İle Meşgûl Olmana Mâni Olan Her Şeyi Terk Etmektir. Dünyânın Hiç Olduğunu Bilmeyen, Zühd Sâhibi Olamaz."
dünyâya Rağbet Etmemek Gerektiği Husûsunda Da; "dünyâ, Kendisini İsteyenden Kaçar, Kendinden Kaçanı Kovalar. Kendinden Kaçanı Yakalayabilirse, Yaralar. Kendini İsteyip Bağlananı İse Öldürür. Çünkü Dünyâ İle Güreş Etmeye Gelmez. İnsanı Yener, Sırtını Yere Getirir. Dünyâya Bağlanmak, Allahü Teâlânın Rızâsını Kazanmaya Mâni Olan Bir Perdedir. Âhireti Düşünmek İse, Gönlün Canlanmasına Sebeb Olur. İbret Almakla İlim, Tefekkür İle De Allah Korkusu Artar. Dünyâ Sevgisinin Yerleştiği Bir Kalpte, Âhiret Düşüncesi Göç Edip Gider." Buyurdu.
"âhireti Düşünmek Aklın Alâmeti Ve Kalbin Hayâtıdır."
"kadın Olsun, Çocuk Olsun, Mal Olsun, Seni Allahü Teâlâyı Anmaktan Alı Koyan Her Şey Hayırsızdır. Allahü Teâlâyı Tanıdıktan Sonra, O'ndan Başkasına Meyletmeyin."
ebû Süleymân Dârânî Hazretleri Bir Gün İnsanlara Nasîhat Ediyordu. İleri Gelen Talebelerinden Ahmed Bin Ebü'l-havârî, Hocasının Nasîhat Ettiği Meclise Gelip; "efendim,fırın ısındı. Bugün Ne Pişirmemizi Emredersiniz?" Diye Sordu. Hazret-i Ebû Süleymân Cevap Vermedi. Talebesi Aynı Suâli Birkaç Defâ Tekrar Edince, Talebesine; "gidip İçine Oturunuz!" Buyurdu. Talebe; "hocamın Her Sözü Hikmetlidir. O, Mâdemki Böyle Buyurdu, Onun Dediği Doğrudur." Diyerek, Gelip Fırının İçine Girdi. Ebû Süleymân Dârânî Sohbet Bittikten Sonra Etrâfındakilere; "derhal Gidip, Ahmed'i Fırından Çıkarın!" Buyurunca, Yanındakiler Hayretle; "o, Hakîkaten Dediğinizi Yapmış, Fırına Girmiş Midir?" Dediler. Ebû Süleymân Dârânî; "elbette. O Söz Dinler. Nefsine Uymaz. Bana Muhâlefet Etmez." Buyurdu. Oradakiler Merakla Fırına Gelip, Kapağı Açtılar. Ahmed, Hakîkaten Kızgın Fırında Oturmakta, Bir Kılı Dahi Yanmamış Hâlde Beklemekteydi.
nefsin İsteklerine Karşı Çıkan Ebû Süleymân Dârânî Çok Riyâzet Ve Mücâhedede Bulundu. Açlık Çekmek Husûsunda Meşhur Oldu. Bu Sebeple "bündârü'l-câiîn" (açlık Çekenlerin Reisi) Adıyla Anıldı. Aç Kalmanın Fazîletiyle İlgili Olarak Sohbetleri Sırasında Şöyle Buyurdu:
"dünyânın Anahtarı Tokluk, Âhiretin Anahtarı Açlıktır. Helâlden Bir Lokma Az Yemeği, Akşamdan Sabaha Kadar Namaz Kılmaktan Daha Çok Severim. Çünkü, Mîde Dolu Olunca, Kalbe Gaflet Basar. İnsan Rabbini Unutur. Helâlin Fazlası Böyle Yaparsa, Mîdeyi Haram İle Dolduranların Hâli Acaba Nasıl Olur?"
"açlık, Allahü Teâlânın Hazînelerinden Bir Hazînedir. Onu Sevdiklerine İhsân Eder. İnsanın Karnı Doyunca, Bütün Âzâlarını Şehvet Açlığı Kaplar. Karnı Aç Olanın İse Âzâları Şehvetlere Karşı Bir Arzu Duymaz."
"en Sağlam Kale, Dilini Korumaktır. İbâdetin Özü Açlıktır. İnsanı Allahü Teâlâdan Uzaklaştıran Şeylere Muhabbet Etmek, Bütün Kötülüklerin Başıdır."
"karın Tokluğu, Allahü Teâlâya Karşı Yapılacak İbâdetlerin Tam Yapılmasına Mânidir."
"her Şeyin Bir Helak Sebebi Vardır. Kalpteki Nûrun Helâkinin Sebebi İse Tokluktur. Her Şeyin Pası Vardır. Kalp Nûrunun Pası Tokluktur."
"ben Öyle İnsanlara Yetiştim Ki, Onlar Açlığı Kendileri İçin Ganîmet Sayardı. Tıpkı Şimdikilerin Tokluğu Ganîmet Saydığı Gibi."
yemek Yerken Hızlı Ve Çok Yememeyi Tavsiye Ederek Şöyle Buyurdu: "karnını Tıkabasa Doyuran Kimse Altı Şeye Mübtelâ Olur. Birincisi; İbâdetlerinden Haz Duymaz, İkincisi; Hâfızası Zayıflamaya Başlar. Üçüncüsü; İbâdetler Ona Ağır Gelmeye Başlar. Dördüncüsü; Başkalarına Karşı Şefkati Azalır. Beşincisi; Arzu Ve İstekleri Çoğalır. Altıncısı; Aç Olan Müminler Câmiye Giderken, Çok Yiyen Kimse Helâya Koşar."
"dünyâ Ve Âhirete Âit Bir İş Dilemeden Önce Bir Müddet Aç Kal. Dileğini Sonra Allahü Teâlâya Arzet. Zîrâ Tokluk, Aklı Ve Kalbi Bozar. Karnı Aç Olanın Kalbi Saf Ve İnce Olur. Tok Olanın Kalbi İse Kör Ve Azgın Olur."
yemeye Şöyle Bir Sınır Getirdi: Bir Kimse Kardeşinin Yemeğinden Onu Memnun Etmek İçin Yerse Yediğinin Kendisine Zararı Olmaz. Fakat Nefsânî Bir Hırs Ve Şehvetle Yiyecek Olursa O Zaman Zarar Görür.
ebû Süleymân Dârânî Hazretleri Nefsine Muhâlefet Etmekte Ve Açlık Çekmekte Çok İleri İdi. Öyle Ki Bu Ümmetten Onun Kadar Açlığa Tahammül Eden Pek Az Kimse Olmuştu. Yemek Zamânı Âdet Üzere Tuzluğu Getirip Önüne Koyar, Ekmeği Tuza Batırıp Yerdi. Bir Defâsında Tuzlukta Kalmış Olan Bir Susamı Yemişti; "bu Susamı Yeyince Bir Müddet Mânevî Hâllerimi Kaybettim." Buyurdu.
hazret-i Ebû Süleymân Şöyle Anlattı: "bir Gece Câmide İbâdet Ediyordum. İçerisi Çok Soğuktu. Öyle Ki Soğuğun Şiddetinden Duâ Ederken Bir Elimi Koynuma Sokuyor Diğer Elimi Semâya Doğru Açıyordum. Bu Şekilde Duâ Etmek, Beni Fevkalâde Rahatlatmıştı. Uyuduğumda Hafifden Bir Ses; "yâ Ebâ Süleymân! Duâ İçin Kaldırdığın Eline Nasîbini Verdik. Diğerini De Kaldırsaydın Ona Da Nasîbini Verirdik." Diyordu. Bunun Üzerine Kendi Kendime; "ne Kadar Soğuk Olursa Olsun, Bir Daha Her İki Elimi De Semâya Kaldırmadan Duâ Etmeyeceğim." Diye Söz Verdim.
bir Gece Bir Hûri Gördüm. Tebessüm Ediyordu. Yüzü O Derece Nûrlu İdi Ki, Anlatılacak Gibi Değil. Ben; "bu Kadar Nûr Ve Güzelliğine Sebeb Nedir?" Dedim. Cevâben; "bir Gece Gözünden Birkaç Damla Yaş Akmıştı. Onunla Yüzümü Yıkadılar. Onun Tesiri İle Bu Nûr Ve Güzellik Hâsıl Oldu. Sizin Gibi Temiz Zâtların Göz Yaşları, Hûrilerin Yüzlerinin Parlatıcısı Olmaktadır. Göz Yaşı Ne Kadar Çok Olursa O Kadar İyidir." Dedi.
bir Sohbeti Esnâsında Buyurdu Ki:
"takvâ Ehli Olan Müminlerin, Allahü Teâlâdan Uzun Ömür İstemeleri, Sırf Allah'a Daha Çok Tâatta Bulunmak İçindir."
"açlıktan Karnım Arkama Yapıştığı Zaman Yaptığım İbâdetlerin Tadını Daha Çok Duyuyorum. Zîrâ Hikmet, Gelin Gibidir. Rahat İçinde Uyuyacağı Ve Güveyi İle Başbaşa Kalacağı Boş Bir Ev İster!"
"bir Âyet-i Kerîmeyi Okurum, Dört Gece Üzerinde Durur, Tefekkür Ederim. Üzerinde İyice Tefekkür Etmeden, Derin Mânâları Ve Murâd-ı İlâhîyi Düşünmeden Diğer Âyete Geçmem."
kalan Ömründe Allahü Teâlâya Karşı Yaptığı İsyânlara, Kaçırdığı İbâdet Ve Tâatlara Ağlamak, Akıllı Kimseye Düşer. Fakat Ömrünün Geri Kalan Kısmını Günahlar İçinde Geçiren Akılsız Kimseye, Ağlamak Yaraşır."
"başa Gelen Her Şeye Râzı Olmak Hâline Kavuşanlar, İrfan Sâhipleri, Âriflerdir. Allahü Teâlâ Önce Gelen Peygamberlerden Birine Vahy Ederek Bildirdi Ki: Cebrâil Aleyhisselâm Yeryüzüne İndiğinde İbâdet İle Meşgûl Olan Bir Kimseyi Gördü. Hoşuna Gittiği İçin; "yâ Rabbî! Bu Kimse Ne İyi." Dedi. Allahü Teâlâ Da; "ey Cibrîl! Levh-i Mahfûza Bak." Buyurdu. Cebrâil Aleyhisselâm Levh-i Mahfûzda O Kimsenin Cehennemlikler Arasında Yazılı Olduğunu Gördü. Allahü Teâlâya; "yâ Rabbî! Bu İşin Hikmeti Nedir?" Diye Sordu. Allahü Teâlâ; "ben Yaptığım İşlerden Kimseye Karşı Sorumlu Değilim. Hiç Kimse Kullarım Hakkındaki İlmime Akıl Erdiremez." Buyurdu. Cebrâil Aleyhisselâm; "yâ Rabbî! İzin Verirsen O Kimseye Gidip Durumu Bildireyim." Dedi. İzin Verilince, O Kimsenin Yanına Gitti Ve; "senin Yaptığın İbâdetleri Allahü Teâlâ Kabûl Etmedi. Levh-i Mahfûzda Senin Cehennem Ehli Arasında Olduğunu Gördüm." Deyince, O Kimse Düşüp Bayıldı. Cebrâil Aleyhisselâm Onun Ayılmasını Bekledi. Ayılınca Şöyle Mırıldanıyordu: "ey Benim Allah'ım! Sana Hamd Ederim. Bütün Hamd Eden Kulların Sana Nasıl Hamd Ediyorsa Ben De Öyle Hamd Ederim." Sonra Cebrâil Aleyhisselâma Dönerek; "o Bizim Rabbimizdir. Bütün İlmî Kudretinin Kemâli, Rahmeti Ve Şefkati İle Benim Hakkımda Öyle Uygun Görmüş. O'na Yine Hamd Ederim. O Beni Benden Daha İyi Bilir." Dedi Ve Secdeye Kapandı. Secdede Cenâb-ı Hakk'ı Tesbih Etmeye Başladı. Bu Durumu Cebrâil Aleyhisselâm Allahü Teâlâya Arz Edip O Şahıs Hakkında Üzüldüğünü Bildirdi. Cebrâil Aleyhisselâma, Allahü Teâlâ Tarafından Tekrar Levh-i Mahfûza Bakması Bildirildi. Bu Defâ Levh-i Mahfûzda O Kimsenin Cennetlik Olduğu Yazılıydı. Cebrâil Aleyhisselâm, Cenâb-ı Hakk'tan Hikmetini Suâl Ettiğinde; "kullarım İşlerime Akıl Erdiremezler." Buyurdu. Cebrâil Aleyhisselâm Bu Durumu Yine Bildirmek İstedi Ve İzin Verildi. O Zâtın Yanına Gidip; "müjdeler Olsun Sana! Yerin Cennet Oldu." Dedi. O Kimse Bu Sözlere Hiç Şaşmadı Ve Eski Hâlini Hiç Bozmadı. Eskisi Gibi Yine Hamd Ve Cenâb-ı Hakk'ı Tesbih Etmeye Devâm Etti."
mûsâ Aleyhisselâm Bir Gün Yırtıcı Hayvanların Parçalayıp Karnını Deştiği Bir Adama Rastladı Ve Onu Tanıdı. Başı Üzerinde Durarak Dedi Ki: "yâ Rabbî! O Sana İtâatkâr İdi. O Hâlde Bu Hâl Nedir?" Allahü Teâlâ Ona Vahyedip; "ey Mûsâ! Bu Kulum Bana Ameli İle Yükselemeyeceği Bir Derece İstedi. Kendisini İstediği Dereceye Ulaştırmak İçin Ona Bu Musîbeti Verdim." Buyurdu.
ebû Süleymân Dârânî Hazretleri Çok İbâdet Etmesine Rağmen Mekr-i İlâhîden Emîn Olmazdı. Ümid İle Korku Arasında Olmayı Tavsiye Ederdi.
ahmed Bin Ebü'l-havârî Şöyle Nakletti: Ben Hocam Ebû Süleymân Dârânî'nin Huzûruna Girdim. Onu Ağlar Hâlde Buldum. Ona; "seni Ağlatan Nedir?" Diye Sorunca; "ey Ahmed! Ben Nasıl Ağlamayayım. Bana Bildirildi Ki, Gece Olduğu, Gözler Uykuya Vardığı, Herkes Kendini Sevenlerin Yanında Bulunduğu Zaman; Âriflerin Kalpleri, Rablerinin Zikriyle Coşar Ve Lezzet Duyar. Onların Niyet Ve Gayretleri Allahü Teâlâya Kavuşmak Olur. Onlar Rablerinin Huzûrunda Diz Çökerler, Mahzûn Bir Hâlde Allahü Teâlâya Münâcaat Ve Niyâzda Bulunup Yalvarırlar. Allahü Teâlâdan Korkmak Ve O'nun Rızâsına Kavuşmak İçin Gözyaşlarının Aktığı, Secde Ettikleri Yerler ıslanır. Allahü Teâlâ Bu Kullarına Rahmet Nazarıyla Bakar Ve; "ey Beni İyi Tanıyan Dostlarım! Benim Zikrimle Meşgûl Oldunuz Ve Benim Rızâma Kavuşmak İçin Gayret Ettiniz. Kalplerinizden Benim Zikrimden Başkasını Uzaklaştırdınız. Size Müjdeler Olsun Ki, Bana Kavuştuğunuz Zaman Yakınlık Ve Sevinç Sizin İçindir." Buyurur. Allahü Teâlâ Cebrâil Aleyhisselâma Buyurur Ki: "ey Cebrâil! Benim Kelâmımı Okuyarak Kalbi Rahatlayan Ve Benim İsmimi Zikr Ederek Lezzet Duyan Ârif Kullarımın Hâlini Biliyorum. Onların Ağlamalarını Ve İnlemelerini İşitiyorum. Onların Benim Rızâma Kavuşmak İçin Çırpındıklarını Ve Çalıştıklarını Görüyorum. Sen Onlara Gidip; Siz Niçin Ağlıyorsunuz? Sizin Bu Tazarrû, Yalvarma Ve Hüzün Hâliniz Nedendir? Size Allahü Teâlânın Kendini Seven Kimseleri Cehennem'de Azâb Edeceği Haberi Mi Geldi. Yoksa Allahü Teâlânın, Benim Zikrimle Lezzet Duyanları Huzûrumdan Kovarım, Buyurduğunu Mu İşittiniz? Allahü Teâlâ; İzzetime Yemin Olsun Ki, Sizi Cennet'ime Koyacağım. Sizinle Aramdaki Perdeleri Kaldıracağım. Göz Yaşlarınızın Karşılığı Olarak Sevinç Ve Müjdeler İhsân Edeceğim." Buyurdu.
bir Sohbeti Sırasında; "mârifetin Hakîkati Nedir?" Diye Sordular. Cevâbında; "iki Cihanda Kişinin Murâdının Birden Yâni Allahü Teâlâdan Başka Olmamasıdır. Gece Hak Teâlâdan Gâfil Yatıp Uyuyan Kimse, Muhabbetullah Veallah Sevgisi Dâvâsında Yalancıdır. Cezâ Görecektir." Buyurdu.
"seni Hak'tan Başkasına Çevirecek Sebeplere Bağlayan Şey Sana Düşmandır. Gafletle Çıkan, Hak Teâlâyı Hatırlamadan Aldığın Her Nefes Sana Kızgın Demirlerle Bir Nişandır."
allahü Teâlânın Rızâsına Kavuşmak İçin Gece Gündüz Gayret Eden Ebû Süleymân Dârânî Hazretleri, Tevâzu Sâhibiydi. Buyurdu Ki:
"allah'tan Râzı Olmak Ve Allah'ın Kullarına Acımak, Peygamberlerin Ahlâkındandır."
"bütün İnsanlar Başıma Toplansa Ve Beni Küçük Görmekten Vazgeçirmeye Çalışsalar Vaz Geçiremezler."
"allahü Teâlâ İle Kul Arasında En Açık Şey, Kulun Mevlâsının Verdiği Her Nîmetin Nereye Sarf Edildiğini Ona Birer Birer Arz Etmesidir."
"gözünüzü Ağlamaya, Kafanızı Düşünmeye Alıştırın." Buyuran Ebû Süleymân Dârânî Hazretleri, Ağlamayı Terk Etmeyi, İlâhî İnâyetten Mahrumiyet Sayardı. Çünkü İrfan Sâhibi Geceleri Kâim Olarak İbâdete Devâm Ettiği Sürece Allahü Teâlâ Ona Rahmet Kapılarını Açar. "her Şeyin Bir Alâmeti, İşâreti Olduğu Gibi, İlâhî Feyzlere Kavuşmaktan Mahrum Kalmanın Alâmeti De Ağlamamak, Ağlamayı Terk Etmektir." Buyururdu.
"nefsimin Güzel Gördüğü Hiçbir İşi Güzel Görmedim."
"en Zor, Ama En Makbûl Şey Sabırdır. Sabır, İki Kısımdır. Birincisi, Allahü Teâlânın Yapmamızı Emrettiği, Fakat Nefsimizin İstemediği İbâdetleri Yapmaya Devâm Etmekte Sabretmek, İkincisi İse, Allahü Teâlânın Yapmamızı Yasak Ettiği, Fakat Nefsimizin Hoşuna Giden Şeyleri Yapmamaya Devâm Etmekteki Sabırdır."
"en Fazîletli Amel, Nefsin İstediğinin Zıddını Yapmaktır."
insanlara Şefkat, Merhâmet Ve Tevâzu İle Davranırdı. Bu Hususta Da;
"bütün İnsanlar Beni, Olduğumdan Daha Aşağılamak, Hakâret Etmek İsteseler, Bunu Yapamazlar. Çünkü, Herkesin, Hakâret Derecelerinin En Aşağısı Olarak Düşünebileceklerinden Daha Aşağı Olduğumu Biliyorum." Buyururdu.
"bir Dostundan, Bir Uygunsuz Hareket Görürsen Hemen Tenkid Etme. Çünkü Onu Tenkid Ederken Sana, Önce Yaptığından Daha Zor Ve Ağır Gelecek Bir Söz Söyleyebilir."
"bir Kimse, Bir Mümini Gözünde Küçültür, Kendini Ondan Daha Kıymetli Zannederse, Hangi İbâdeti Yaparsa Yapsın, Tad Ve Zevkine Varamaz."
"cehennem'de Azap Yapan, Zebânî Adlı Melekler, Puta Tapan Kâfirlerden Önce, Şerîate Uymayan Hâfızlara Saldıracaklardır."
haram Ve Şüphelilerden Şiddetle Sakınır Ve;
"farkında Olmadan, Şüpheli Bir Lokma Yemiş Olsam, Bir Cumâdan Öbür Cumâya Kadar İçimde Bir Ateş Yanar Ve Acısını Hissederim." Buyururdu.
"kul, Allahü Teâlâdan Hayâ Ederse, Allahü Teâlâ Onun Ayıplarını Örtüp, İnsanlardan Gizler, Hatâlarını Affeder. Kıyâmet Günü Hesâbını Kolay Eyler."
"bütün İşlerde, Kulun Niyeti Allahü Teâlânın Rızâsı Olursa, O İşin Sonu Mutlaka İyi Olur."
ebû Süleymân Dârânî Hazretleri Sohbetleri Esnâsında Şöyle Buyururdu:
"bugünü, Düne Eşit Olan Zarardadır."
"âhiret İçin Sana Faydası Olmayan Kimse İle Arkadaş Olma."
"allahü Teâlâ Benim Sağ Gözüme, Cehennem'in Yedi Tabakası İle Azâb Etse Râzı Olurum. Azâbın Birazını Da Öbür Gözüme Niye Koymuyor Diye Düşünmem. Zîrâ, O'nun Benim İçin En Faydalı Olanı Yaptığını Bilirim."
"bir Gece, Uyku Bastırdığı İçin Biraz Uyudum. Rüyâmda Gördüm Ki, Bir Hûri Bana; "beş Yüz Senedir Beni Senin İçin Yetiştiriyorlar, Sen İse Uyuyorsun." Dedi."
"bir Kimse, Güzel Bir Amel İşleyince, Bunu Kendi Gayretleri İle Değil De, Allahü Teâlânın Lütfu, İhsânı Ve Yardımı İle Yapabildiğini İyi Bilirse, O Kimsenin, Ucba Kapılması, İbâdetini Beğenmesi Mümkün Değildir."
ebû Süleymân Dârânî Hazretleri Güzel Ahlâk Sâhibi, Güler Yüzlü Ve Hoş Sohbetli İdi. Ayrıca Çeşitli Hâlleri Ve Kerâmetleri Görülürdü. Fakat O, Hâllere Ve Kerâmetlere Önem Vermezdi.
ebû Süleymân Dârânî'nin Talebesi Ahmed Bin Ebü'l-havârî Şöyle Anlatıyor: Bir Sene Hocam İle Berâber Hacca Gidiyorduk. Yolda Su Tulumunu Düşürmüşüm. Suya İhtiyâcımız Oldu. Susuz Kaldık. Hocama; "efendim Su Tulumunu Kaybettim." Dedim. Ellerini Açıp Şöyle Duâ Etti: "ey Gaybları Bilen Ve Sâhiplerine İâde Eden, Dalâlette Olanları Hidâyete Erdiren Allah'ım! Kaybettiğimiz Şeyi Bizlere İâde Eyle." Duâsını Bitirir Bitirmez Bir Kimsenin; "bu Su Tulumunu Kaybeden Kimdir?" Diye Seslendiğini Duyduk. Tulumumuzu Alıp Yolumuza Devâm Ettik.
ebû Süleymân Dârânî Hazretleri Mekke-i Mükerremeye Giderek Hac İbâdetini Yerine Getirdikten Sonra Medîne-i Münevvereye Gidip Peygamber Efendimizin Kabrini Ziyâret Etti. Mübârek Beldelerde Pekçok Âlim Ve Veli İle Görüşüp Sohbetlerde Bulundu. Memleketine Döndükten Sonra 820 (h.205) Senesinde Vefât Etti. Dâran Köyüne Defnedildi. Kabri Sevenleri Tarafından Ziyâret Edilmektedir.
sâlih Zâtlardan Birisi Bir Gece Rüyâsında Hazret-i Ebû Süleymân Dârânî'yi Nûrdan Kanatlarla Uçuyor Gördü. "hayırdır İnşâallah! Bu Ne Hâldir?" Dedi. Ebû Süleymân Dârânî Rahmetullahi Aleyh; "şimdi Cezâevinden Kurtuldum, Serbest Oldum." Buyurdu. Rüyâyı Gören Zât Sabah Uyandığında, Hazret-i Ebû Süleymân Dârânî'yi Ziyârete Gitti, Vefât Ettiğini Öğrenince Rüyâsının Yorumunu Anladı.
vefâtından Sonra Kendisini Rüyâda Görüp; "allahü Teâlâ Size Nasıl Muâmele Eyledi?" Dediklerinde, "rahmet Ve İnâyetle Fakat, İnsanlar Tarafından Parmakla Gösterilmem Bana Çok Zarar Verdi." Buyurdu.
ebû Süleymân Dârânî Hazretleri Çok İbâdet Eder, Allahü Teâlâya Şöyle Yalvarırdı: "allah'ım! Eğer Bana Günâhım Sebebiyle Azab Edeceksen, Senden Affını Diliyorum. Çünkü Senin Af Ve Rahmetin Benim Günahlarımdan Daha Çoktur. Allah'ım! Eğer Cimriliğim Sebebiyle Azâb Edeceksen, Senden Keremini İstiyorum. Eğer Bana Kötülüklerim Sebebiyle Azâb Edeceksen, Senin İhsânını Ve İyiliklerini Dilerim. Eğer Beni Cehennem'ine Koyacaksan, Cehennem Ehline Seni Sevdiğimi Haber Vereceğim." O Anda Gâibden Bir Ses; "ey Ebû Süleymân! Seni Cehennem'e Koymayacağım. Bilâkis Cennet'ime Koyacağım. Cennet Ehline, Onları Sevdiğimi Haber Ver. Çünkü Dostların Yeri Cennet, Düşmanların Yeri İse Cehennem'dir." Buyurdu.
ebû Süleymân Dârânî Hazretleri Hac Vazîfesini Yerine Getirmek Üzere Mekke-i Mükerremeye Gitmek İçin Yola Çıktı. Yolda, ıraklı Bir Gençle Arkadaş Oldu. Yolculuk Esnâsında ıraklı Genç Devamlı Kur'ân-ı Kerîm Okuyor, Durdukları Yerlerde Vakit Namazı Hâricinde Nâfile Namaz Kılıyor, Gündüzleri Oruç Tutuyordu. Nihâyet Mekke-i Mükerremeye Ulaştılar. Genç, Ebû Süleymân Dârânî Hazretlerinden Ayrılmak İstedi. Ebû Süleymân Dârânî O Gence; "benim Sende Gördüğüm Hâllere Seni Sevk Eden Nedir?" Diye Sordu. Genç Dedi Ki: "ey Ebû Süleymân! Beni Böyle Yapmamdan Dolayı Kınama. Çünkü Ben Rüyâmda Altın Ve Gümüşten Yapılmış Birçok Şerefeleri Olan Bir Köşk Gördüm. İki Şerefenin Arasında Şimdiye Kadar Hiç Görmediğim Güzellikte Hûriler Vardı. Bu Hûrilerin Tebessüm Etmesi Sırasında Dişlerinden Yayılan Nûr Etrâfı Aydınlatıyordu. O Hûrilerden Biri Bana Dedi Ki: "ey Genç! Allahü Teâlânın Rızâsına Kavuşmak İçin Çok Çalış Ki Bana Kavuşasın." Sonra Uykudan Uyandım. Bu Rüyâ, Benim Senin Gördüğün Hâllere Kavuşmamın Sebebidir." Dedi. Ebû Süleymân Dârânî O Gençten Duâ İstedi. Genç Ona Duâ Ederek Ayrıldı. Ebû Süleymân Dârânî Kendi Nefsini Kınayarak; "ey Nefsim! Uyan Ve Bu Gencin Bildirdiği İşaretlere Ve Müjdelere Kulak Ver. Bir Hûriye Kavuşmak İçin Bu Şekilde Çalışılırsa, Bu Hûrinin Rabbine Kavuşmak İçin Nasıl Çalışmak Gerekir?" Diye Nefsini Azarladı.
allahü Teâlânın Sâlih Kimselere Böyle Rüyâlar Ve Hâller İhsân Etmesi, Ona Bâzı Sırları Açmak, Saf Ve Temiz Kalplerini İyi Hâllere Sevk Etmek, Onları Güzel Amellere Teşvik Etmek İçindir. Çünkü Sâlih Rüyâ, Peygamberlikten Bir Parçadır.
1) Tabakât-üs-sûfiyye; S.75
2) Tezkiret-ül-evliyâ; C.2, S.192
3) Nefehâtü'l-üns; S.93
4) Câmiu Kerâmâti'l-evliyâ; C.2, S.55
5) Ravdu'r-reyyâhîn; S.260-261
6) Hilyetü'l-evliyâ; C.9, S.254
7) Tabakâtü'l-kübrâ; C.1, S.91
8) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; S.1057
9) Târih-i Bağdâd; C.10, S.248
10) Sıfâtü's-safve; C.4, S.189
11) Tabakâtü'l-evliyâ; S.386
12) Kıyâmet Ve Âhiret; S.194
13) Risâle-i Kuşeyrî; S.86
14) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.3, S.161-163