endülüs'te Yetişen Büyük Velîlerden. İsmi, Ahmed El-endülüsî El-hazrecî, Künyesi Ebü'l-abbâs El-basîr'dir. İbn-ül-gazâle Diye Tanınır. On İkinci Asrın İkinci Yarısında Yaşadı. On Üçüncü Asrın Başlarında Vefât Etti. Kurâfe-i Sugrâ Denilen Yerde Defnedildi. Kabri, Cumâ Günleri Ziyâretçiler İle Dolup Taşmaktadır.
ebü'l-abbâs, Doğduğu Gün, Annesi, Onun İki Gözünün Âmâ Olduğunu Gördü. Babası, O Memleketin Sultânıydı. O Günlerde Seferde Bulunuyordu. Kadıncağız, Sultânın, Gözleri Görmeyen Bir Çocuğunun Olmasını İstemiyeceğini, Bu Hâli Beğenmiyeceğini, Hakîr Göreceğini Düşünerek Çocuğu Yanına Aldı Ve Evlerinden Ayrıldı, Çok Uzak Bir Yere Gitti. Çocuğunu Orada Bir Yere Bıraktı. Efendisi Geldiğinde De, Ona Bir Oğlanlarının Olduğunu, Fakat Çocuğun Doğumdan Hemen Sonra Öldüğünü Söylemeye Karar Verdi. Bu Sırada, Kadının ıssız Bir Yere Bıraktığı Çocuğa, Allahü Teâlâ Bir Ceylân Gönderdi. Bu Ceylân Muntazam Olarak Gelip Bu Yavruyu Emziriyordu. Nihâyet Sultân Seferden Döndükten Sonra, Hanımı Kendisine; "bir Oğlumuz Oldu. Fakat Doğumdan Hemen Sonra Öldü." Dedi. Sultân, Allahü Teâlânın Takdîrine Teslim Olarak Ve Görünüşte Mahzûn Olan Hanımını Tesellî İçin; "ümîd Edilir Ki, Allahü Teâlâ O Nîmeti Almakla, Bize Ondan Daha Hayırlısını İhsân Eder." Dedi. Bir Zaman Sonra Sultân Ava Çıktı. Bir Yerde, Av İçin Arkadaşları İle Geniş Bir Halka Teşkil Edip, Geniş Bir Yeri Kontrolleri Altına Aldılar. Arâzi Kontrol Edilip, Halka İyice Daraltıldığında, Sultân, Ortada Bir Çocuğu Emziren Bir Ceylânı Gördü. Yanına Gidip Çocuğu Şevkatle Bağrına Bastı; "oğlumun Yerine Bunu Alayım." Diye Düşündü. Onu Alıp, Evine Getirdi. Gâyet Sevinçli İdi. Hanımına; "oğlumuzun Yerine, Allahü Teâlâ Bize Bu Çocuğu Verdi. Bunu Al! Yetiştir! Bizim Oğlumuz Olsun." Dedi. Kadın Çocuğa Bakınca, Kendi Çocukları Olduğunu Anladı Ve Şiddetli Bir Şekilde Hıçkıra Hıçkıra Ağlamaya Başladı. Efendisine De; "vallahi Bu Benim Oğlumdur." Dedi. Hâdiseyi De Olduğu Gibi Anlattı. Sultan Da; "onu Bize Kavuşturan Allahü Teâlâya Hamdolsun." Diyerek, Allahü Teâlâya Şükretti. Kadın, Çocuğu Emzirip İhtimâm İle Büyüttü. Kur'ân-ı Kerîm Okumasını Öğretti. Yedi Yaşına Gelince, Kur'ân-ı Kerîmin Kırâatine Âid İlimleri Öğrenmeye Başladı. Ebû Midyen Magribî Hazretlerinin Yetiştirdiği Velîlerden Olan Ebû Ahmed Câfer El-endülüsî'nin Huzurunda Güzel Bir Şekilde Yetişti. İnsanlardan Ayrı Ve Uzak Bir Hâli Vardı. Dünyâ Malına Rağbet Etmezdi. Babası Memleketinin Sultânı Olduğundan, Dünyâ Nîmetlerinden Fazlasıyla Çok Çok Faydalanmak Elinde Ve Gâyet Kolay Olduğu Hâlde, O Bunların Hiç Birine İltifât Etmez, Kalın Kumaşlardan Elbise Giyer, Fakirler Arasında Bulunur, Peksimet, Limon Ve Tuz Yerdi. Evliyâlık Yolunda Bulunanlara Mahsûs Olan Bu Hâlini Anlıyamıyan Bâzı İnsanlar, Elinde Çok Fazla İmkânları Olduğu Hâlde, Dünyâ Nîmetlerinden Niçin İstifâde Etmiyor Diye Hayret Ederlerdi. Ebü'l-abbâs Hazretleri De, Bu İnsanların Niçin Bu Kadar Gaflette Olduklarına, Dünyânın Gelip-geçici, Aldatıcı Ve Çabuk Bitici Zevk Ve Eğlencelerine Dalarak, Sonsuz Olan Âhiret İçin Hazırlanmayı İhmâl Etmelerine Ve Böylece Ebediyyen Bitmeyecek Gerçek Saâdete, Sonsuz Nîmetlere Kavuşmaktan Mahrûm Kalmalarına Çok Hayret Ediyordu. Ebü'l-abbâs El-basîr, Memleketinde Bir Zaman Kaldıktan Sonra Mısır'a Gitti. Nil Nehri Kenarında Yerleşti. Nil Nehri Kıyısında Bâb-ül-hark Denilen Yerde Bulunan Tekkesinde Talebelerine Ders Verirdi. Ebü's-süûd'un Tekkesi De Nil'in Karşı Kıyısında Bâb-ül-kantara Denilen Yerde İdi. Bu İki Zât, Birbirleri İle Mektuplaşırlardı. Ebü'l-abbâs Hazretleri Mektup Göndereceği Zaman, Mektubu Nil Nehrine Su Üzerine Bırakırdı. Mektubu Karşı Kıyıdan Alırlardı. Orada Bulunan Ebü's-süûd Hazretleri Cevap Yazarak Yine Aynı Şekilde Nehrin Üzerine Bırakır, Bu Taraftan Alırlardı. Alınan Ve Gönderilen Mektuplar, Allahü Teâlânın İzni İle Hiç ıslanmazdı.
evliyâdan Hâtim İsimli Bir Zât, Ebü's-süûd Hazretlerine Yirmi Sene Hizmet Etti. Bu Yolda Ahd Verip Kendisini Mezûn Etmesini İstedi. Ona; "sen Benim Evlâdımdan, (benim Yanımda Yetişecek Kimselerden) Değilsin. Sen, Magrib Memleketinden Gelecek Olan Kardeşim Ebü'l-abbâs'ın Evlâdındansın." Buyurdu. Nihâyet Ebü'l-abbâs Hazretleri Mısır'a Gelince, Ebü's-süûd Hazretleri, Hâtim'e Dedi Ki: "senin Üstâdın, Seni Yetiştirecek Zât Bu Gece Geldi. Bulak Şehrine Git! Orada O Zât İle Konuş!" Bunun Üzerine Hâtim, Bulak Şehrine Gelip Ebü'l-abbâs'ı Buldu. Bu Sebeble Ebü'l-abbâs İle Mısır'da İlk Karşılaşan Zât, Bu Hâtim Oldu. Ebü'l-abbâs, Hâtim'i Görünce, Kendisiyle Müsâfeha Etti. Hâtim Hiçbir Şey Söylemeden, Ebü'l-abbâs; "evlâdım Hâtim, Hoş Geldin. Allahü Teâlâ, Kardeşim Ebü's-süûd'a Hayırlı Karşılıklar İhsân Buyursun. Biz Gelinceye Kadar Seni Korudu, Himâye Etti." Buyurdu.
ebü'l-abbâs, Mısır'dan Yürüyerek Hacca Gitti. Mekke-i Mükerremede, Ebü'l-haccâc El-aksarî İle Karşılaştı. Harem-i Şerîfte Bir Yerde Oturup Sohbet Ediyorlardı. Bir Ara Ebü'l-haccâc, Ebü'l Abbâs'a; "siz Kâ'be-i Muazzamayı Çok Tavaf Ettiniz Mi?" Diye Sordu. Ebü'l-abbâs Hazretleri Buna Karşılık; "allahü Teâlânın Öyle Kulları Vardır Ki, Beytini (kâ'be-i Muazzamayı) O Kulların Etrâfında Tavâf Ettirir." Buyurdu. Bu Söz Üzerine Ebü'l-haccâc Etrâfına Bakınınca Kâbe'nin Etraflarında Döndüğünü Gördü.
ebü'l-abbâs Hazretleri, Yemek Olarak Peksimet, Limon Ve Tuzlu Şeyleri, Zarûret Mikdârı Yer, Gelenlere De Onlardan İkrâm Ederdi. Ebü's-süûd Bin Ebi'l-âşâir'in Ve Talebelerinin Âdeti İse, Tatlı Ve Lezzetli Yemekler İdi. Ebü'l-abbâs'ın Talebelerinden Bir Grup, Bu Güzel Yemeklere Kavuşmak Arzûsuyla Bu Zâtın Yanına Gitmeye Karar Verdiler. O Yemeklere Meyletmeleri Sebebiyle Ebü's-süûd Hazretlerinin Dergâhına Geldiler. O Zât, Kalp Gözüyle Bunların Niyetlerini, Maksadlarını Anladı. Onlara İkrâm Olarak, Dilimlenmiş Peksimet Ve Ekşi Limon Verdi. Onlar Kendi Kendilerine; "biz Hocamızın Yanına Dönelim Ve Allahü Teâlânın Bizim İçin Taksim Ettiği Rızka Kanâat Edelim." Dediler. Hocalarının Yanına Geldiklerinde, Ebü'l-abbâs Kalb Gözüyle Bunların Hâlini Anladı Ve Onlardan Birine; "şu Tuğlayı Al!kuyumcuya Git! Onu Sat!" Buyurdu. O Kimse Tuğlaya Bakınca, Sapsarı Altın Olduğunu Gördü. O Altını Bin Dînâra Satıp, Parasını Aldı, Hocasına Getirdi. Hocası Orada Bulunanlara: "burada Bulunanlar İçinde Kaç Tâneniz Fakirdir?" Diye Sordu. "on Tâne" Dediler. O On Kişiye; "her Biriniz Buradan Yüzer Dînâr Alsın Ve Sohbetimizden Ayrılsınlar. Çünkü Biz Fakirler, Dünyâlık İstiyenler İle Sohbet Etmeyiz. Sizler Dünyâya Ve Dünyâ Malının Aldatıcı Güzelliğine Meylettiniz." Buyurdu. O Talebeler Bu Hâle Üzülerek Ve Yalvararak; "ey Efendim! Bizim Ona İhtiyâcımız Yok. Biz Dünyâ Malını İstemiyoruz. Sizin Sohbetinizden Başka Bir Şeye Rağbet Etmiyoruz." Dediler. O Zaman Buyurdu Ki: "bu Bin Dînârı Kuyumcuya İâde Ediniz! Ona Verdiğiniz Tuğlayı Da Bana Getiriniz!" Getirdiler, O Altın Hâlinde Bulunan Tuğla Eski Hâline Gelip, Normal Tuğla Oldu. Ebü'l-abbâs Hazretleri, O Tuğlayı Bir Köşeye Doğru Attı. Sohbetine Devâm Etti.
ebü'l-abbâs Hazretlerinin Vefâtından Bir Zaman Sonra, Talebelerinden Biri, O Zamanda Bulunan Meşhûr Âlimlerden Abdürrahîm El-kınâvî'nin Huzûruna Giderek, Ona Talebe Olmak İstedi. Müsâfeha Etmek Üzere Elini Uzattığında, Abdürrahîm El-kınâvî Henüz Elini Uzatmadan Evvel, Duvardan Ebü'l-abbâs Hazretlerinin Elinin Çıktığı Görüldü Ve Talebesinin Elini Tutarak Müsâfeha Etti. Bunun Üzerine Abdürrahîm El-kınâvî; "allahü Teâlâ, Kardeşim Ebü'l-abbâs'a Rahmet Eylesin. O, Hayâtındaki Gibi Vefâtından Sonra Da Talebelerine Sâhip Çıkıyor Ve Başkalarına Gitmesine Mâni Oluyor." Buyurdu.
bir Defâsında Ebü'l-abbâs Hazretlerinin Hanımı, Yüksek Rütbeli Emîrlerden Birinin Evinde Verilecek Olan Bir Düğün Yemeğine Dâvet Edildi. Hanım, Efendisine Danıştı. O Da, Bu Düğün Yemeğine Gidebileceğine Dâir İzin Verdi. Bu Hanımın Da, Yamalı Bir Elbisesinden Başka Elbisesi Yoktu. "bu Elbise İle Gidebilirim Değil Mi?" Diye Arzedince; "evet, Bu Elbise İle Gidiniz!" Buyurdu. Hanımı Hiç Îtirâz Etmeden "peki Efendim." Deyip Gitti. Yolda Giderken, Allahü Teâlânın İzni İle Mantosunun Altındaki O Yamalı Elbise İpeğe Çevrildi. Hem Öyle Ki, Bu İpek Elbise, Gümüş Tel İpliklerle Çok Güzel Süslenmişti. Ayrıca Yüzük Ve Benzeri Şekilde Öyle Kıymetli Zînet Eşyâsı Olmuştu Ki, Bunlar, Sultânların Hazînelerinde Bile Bulunmayan Cinstendi. Ebü'l-abbâs Hazretlerinin Hanımı Bu Hal İle Düğün Evine Vardığında, Orada Bulunan Kadınlar Hayretler İçinde Kaldılar. "bu Fakir Bir Kadın İdi. Bu Zînet Nasıl Oluyor?" Dediler. Hattâ Orada Bulunan Zengin Kadınlardan Biri, Gelen Hanımın Üzerinde Bulunan Çok Kıymetli Mücevherlerden Sâdece Bir Tânesini Bin Dînâra Almak İstedi İse De, O; "bana Bunları Satmak İçin İzin Yok." Dedi. Daha Sonra Dâvet Bitip, Hanım Eve Dönünce, Ebü'l-abbâs Hazretlerine Olanları Anlattı. O Da Tebessüm Ederek; "allahü Teâlâ Kullarından Dilediğini Gizler. Yâni, Allahü Teâlâ İndinde Senin Derecen Çok Yüksek Olmakla Berâber, Allahü Teâlâ Seni O Yamalı Elbise İçinde Gizliyor." Bu Söz Üzerine, Ebü'l-abbâs Hazretlerinin Hanımı Çok Sevindi Ve Hâline Çok Şükretti.
1) Câmiu Kerâmât-il Evliyâ; C.1, S.302
2) Tabakât-ül-kübrâ; C.2, S.3
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.8, S.203