Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Ebü‘l-abbâs-ı Mürsî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:38
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Mısır evliyaları, İskenderiyye evliyaları, Ebü‘l-abbâs-ı Mürsî

on Üçüncü Yüzyılda Endülüs'te Ve Mısır'da Yetişmiş Olan Büyük Velîlerden. Mâlikî Mezhebi Fıkıh Âlimi. İsmi, Ahmed Bin Ömer Bin Muhammed, Künyesi Ebü'l-abbâs'tır. Endülisî, Mürsî, Ensârî Nisbeleriyle Meşhûr Olmuştur. 1219 (h.616) Senesinde Endülüs'ün Mürsiyye Kasabasında Doğdu. 1287 (h.686) Senesinde Mısır'ın İskenderiye Şehrinde Vefât Etti. Kabri, Humeyter Denilen Yerdedir.

küçük Yaşından Îtibâren İlim Tahsîline Yönelen Ebü'l-abbâs-ı Mürsî, Zamânındaki Endülüs Âlimlerinden İlim Tahsîl Etti.büyüklük Halleri Ve Kerâmetleri Daha Çocuk Yaşlarında Görülmeye Başladı. Kendisi Anlatıyor: "küçük Bir Çocuk İdim. Mektebe Yeni Başlamıştım. Bir Defâsında, Bir Levhaya Bâzı Yazılar Yazarken, Yanıma Bir Kimse Gelerek; "o Beyaz Levhayı Karalama!" Dedi. Ben De; "iş Senin Zannettiğin Gibi Değil. Ben Buraya Mühim Şeyler Yazıyorum. Asıl Mühim Olan, Amel Defterlerinin Günah Lekeleriyle Karalanmamasıdır." Dedim.

aklî Ve Naklî İlimlerde Kendini Yetiştirdi. Bilhassa Mâlikî Mezhebi Fıkıh İlminde Mütehassıs, Büyük Âlim Oldu. Âlim Ve Velîlerin İlim Meclislerinde Ve Sohbetlerinde Bulunup Akranlarından Üstün Oldu. Bu Hususta Hocası Ve Mânevî Rehberi Olacak Olan Ebü'l-hasan-ı Şâzilî Onun İsmini Duymuş Ve Kendisini Medhetmişti.

ebû Zekeriyyâ Yahyâ Belensî Rahmetullahi Aleyh Şöyle Anlattı: "bir Müddet, Ebü'l-hasan-ı Şâzilî Hazretleri İle Berâber Kaldım. Sonraendülüs'e Gitmem Îcâb Etti. Hocam Ebü'l-hasan, Vedâlaşacağımız Zaman Bana; "endülüs'e Varınca, Ebü'l-abbâs-ı Mürsî İle Görüş Ve Hizmetinde Bulun!çünkü O, Yüksek Makamlara Kavuştu. İnsanlar, Onun Bu Durumunu Bilmezler. Onu Gördükleri Gibi Sıradan Biri Zannederler." Dedi. Yanından Ayrılıp, Uzun Bir Yolculuktan Sonra, Endülüs'e Geldim. Doğruca Ebü'l-abbâs'ın Yanına Gittim. Ebü'l-abbâs Beni Görünce, Ben Bir Şey Söylemeden; "henüz Senden Önce Beni Kimse Tanımadı. Ey Yahyâ! Elhamdülillah Zamânın Kutbu İle Görüştün. Hocam Ebü'l-hasan'ın Sana Söylediklerini Kimseye Söyleme!" Dedi.

ebü'l-abbâs'ı Mürsî, İlmini İlerletmek İçin Memleketinden Ayrılıp Tunus'a Geldi. Oradaki Çeşitli Âlimlerden İlim Öğrendi. Tasavvuf Yoluna Karşı Alâkası İyice Arttı. Zâhirî İlimlerin Yanında, Mânevî İlimlerdeki Derecesini Yükseltmek İçin Kendisine Yol Gösterecek Bir Rehber, Âlim Ve Velî Aradı. Bu Sırada İskenderiye'de Bulunan Büyük Velî Ebü'l-hasan-ı Şâzilî Hazretlerinin İsim Ve Şöhretini Duydu. Onunla Görüşmek İstedi. Bundan Sonrasını Kendisi Şöyle Nakletti: "bir Kimse Bana, Kendisiyle Berâber Gidebileceğimizi Söyledi. Ertesi Günü Gidecektik. O Gece Rüyâmda Kendimi, Bir Dağın Tepesine Doğru Çıkıyor Gördüm. Tepeye Varınca, Üzerinde Yeşil Hırka Giymiş Bir Zâtı Orada Oturur Gördüm. Sağında Ve Solunda İki Kişi Vardı. Ben Ortadaki Oturan Heybetli Zâta Baktım. Bana Zamânın Halîfesi İle Karşılaşıyorsun, Buyurdu. Sonra Uyandım. Sabah Olunca, Sözleştiğimiz Kimse İle Buluşup, Ebü'l-hasan-ı Şâzilî'nin Huzûruna Gittik. Bir De Ne Göreyim, Ebü'l-hasan Hazretleri, Gece Rüyâmda Gördüğüm Zât İdi. Aynen Rüyâmda Gördüğüm Gibi Oturuyordu. Çok Hayret Ettim. O Vakit Bana; "zamânın Halîfesi İle Karşılaşıyorsun." Buyurdu. Sonra İsmimi Sordu. İsmimi Ve Nesebimi Söyledim. "sen Bana, On Sene Evvel Arzedilmiş İdin." Buyurdu Ve Beni Talebeliğe Kabûl Etti.

ebü'l-abbâs-ı Mürsî, Ebü'l-hasan-ı Şâzilî Hazretlerinin Hizmet Ve Sohbet Meclisinde Bulundu. Onun Huzûrunda Bulunmakla Tasavvuf Yolunda İlerledi.

uzun Müddet Ebü'l-hasan-ı Şâzilî Hazretlerinin Sohbetlerinde Bulunan, Yüksek Makam Ve Derecelere Ulaşan Ebü'l-abbâs-ı Mürsî, Hocasının Sağlığında Talebe Yetiştirmeye Başladı. Hocasıyla Olan Berâberliklerinden Şöyle Bahsetti:

"bir Defâsında, Sohbetlerinde Bulunmak Niyetiyle Hocamın Yanına Girmiştim. Bana; "konuş Evlâdım! Allahü Teâlâ Seni Mübârek Eylesin." Buyurdu. Bundan Sonra, Allahü Teâlânın İzni İle Çok Fasîh Ve Beliğ Olarak Konuşmaya, İnsanlara Tesirli Sözler Söylemeye Başladım."

ebü'l-hasan-ı Şâzilî Onun Üstünlüğünü Bildirerek Buyurdu Ki: "aralarında Şu Dört Kimseden Biri Bulunan Bir Topluluk Helâk Olmaz: İmâm, Velî, Sıddîk Ve Üstâd. Ebü'l-abbâs-ı Mürsî, İmâmdır."

hocasının Kendisine İcâzet Vererek Talebe Yetiştirmekle Ve İnsanlara İslâmiyetin Emir Ve Yasaklarını Anlatmakla Vazîfelendirdiği Ebü'l-abbâs-ı Mürsî, Mukassim Denilen Yere Gitti. Hem Talebe Yetiştirdi, Hem De Akşamları Ebü'l-hasan-ı Şâzilî Hazretlerinin Sohbetlerine Devâm Etti.

ebü'l-hasancerîrî Anlattı: "bir Gece Ebü'l-hasan-ışâzîlî'nin Yanında İdim. Onun Huzûrunda, Hakîm-i Tirmizî'nin hatm-ül-evliyâ kitâbı Okunuyordu. Bu Sırada Orada Oturan Birini Gördüm. Geldiğimizde Orada Yoktu Ve Bizimle De Gelmemişti. Yakınında Oturan Birisine Onu Sordum. Bana, Mevcut Görünen Cemâattan Başka Kimse Olmadığını Söyledi. O Zaman Ben Sustum. Onun, Kastettiğim, Oturan Zâtı Görmediğini Anladım. Cemâat Dağılıp Gidince, Ebü'l-hasan-ışâzilî'ye Onun Kim Olduğunu Sordum. "efendim, Burada Birisi Var, Geldiğimizde De Yoktu. Bizim İle Berâber De Gelmiş Değildi. Bu Kimdi." Dedim. O Zaman Ebü'l-hasan-ı Şâzilî; "o, Ebü'l-abbâs-ı Mürsî'dir. Her Gece Mukassim Denen Yerden Gelir, Sohbeti Dinler, Yine Oraya Döner." Dedi. Ebü'l-hasan Rahmetullahi Aleyh İse O Zaman İskenderiye'de İdi. Arada Çok Uzak Mesâfe Vardı.

ebü'l-abbâs Anlattı: "hocam Ebü'l-hasan İle Denizde Gemideydik. Şiddetli Rüzgâr Vardı. Hocam: "semâyı Gördüm. Semâdan İki Melek İndi. Birisi, Mûsâ Aleyhisselâm Hızır Aleyhisselâmdan Daha Âlimdir Diyor, Diğeri İse, Hızır Aleyhisselâm, Hazret-i Mûsâ'dan Daha Âlimdir, Diyordu. Sonra Semâdan Başka Bir Melek İndi. O Şöyle Söyledi: "vallahi Hazret-i Mûsâ'nın İlmi Yanında, Hazret-i Hızır'ın İlmi, Süleymân'ın İlmi Yanında, Hüdhüd'ün İlmi Gibidir." O Böyle Deyince, Ben Anladım Ki, Allahü Teâlâ Bize Bu Seferimizde Selâmetle Kurtulmayı Nasîb Edecek. Çünkü, Mûsâ'ya Deniz Musahhar Kılınıp Emrine Verilmiş Ve Denizi Kolayca Geçmişti." Buyurdu.

ebü'l-hasan'ı Şâzilî'nin Hayatta İken, Talebe Yetiştirmekle Vazîfelendirdiği Ve İnsanlara İslâmiyetin Emir Ve Yasaklarını Anlatmak Husûsunda İcâzet, Diploma Verdiği Ebü'l-abbâs-ı Mürsî, Kerâmet Sâhibi Bir Velî Oldu. Ebü'l-hasan-ışâzilî Hazretleri Sağlığında Talebelerine, Kendisinden Sonra Ebü'l-abbâs-ı Mürsî'ye Tâbi Olmalarını İşâret Ederek; "ebü'l-abbâs'a Bağlanınız. Allahü Teâlâya Yemin Ederim Ki, Kendini Temiz Tutmaktan Âciz, Yürüyemeyen Bir Köylü Ona Gelse, Huzûrunda Bulunmakla, Allahü Teâlânın İzni İle Evliyâlık Yolunda Çok Yükseklere Çıkar. Yine Allahü Teâlâya Yemin Ederim Ki, Şimdiye Kadar Ne Kadar Velî Zât Gelmiş Ve Bundan Sonra Ne Kadar Velî Gelecek İse, Hepsinin İsimlerini, Sayılarını, Hallerini, Allahü Teâlâya Olan Yakınlıklarını, Evliyâlık Yolundaki Derecelerini, Allahü Teâlâ Hem Ona, Hem De Bana Bildirdi." Buyurdu.

ebü'l-hasan-ı Şâzilî'nin Vefâtından Sonra Onun Halîfesi Oldu. Hocasının Yolu Olan Şâziliyye Yolunu Anlattı Ve Yayılmasına Çalıştı. Birçok Talebe Yetiştirdi. Tâcüddîn-i İskenderî, İmâm-ı Busayrî Ve Abdullah-ı İsfehânî Gibi Meşhûr Velîler Onun Talebelerindendir. Ebü'l-abbâs-ı Mürsî Hazretleri Mensûb Olduğu Şâziliyye Yolunun Hazret-i Hasan'a Dayandığını Bildirerek; "bizim Bu Yolumuz, Hazret-i Hasan'a Dayanmaktadır. Hocalarımız Silsile Yoluyla Hazret-i Hasan'a Ulaşmaktadır. Her İnsanın Da, Kendilerinden İlim Öğrendiği Hocalarının Silsilesini Bilmesi Elbette Lâzımdır." Buyurdu.

ebü'l-abbâs-ı Mürsî, Zamânında Bulunan Evliyânın En Büyüklerinden, Kerâmetler Ve Hârikalar Hazînesi Çok Yüksek Bir Zât İdi. Onun Sohbetlerine Devâm Etmekle, Huzûrunda Yüksek Derece Ve Makam Sâhibi Pek Çok Velî Olup, Bunların Sayısı Bilinmemektedir. İnsanlar Dört Bir Yandan Sohbetine Koşar, Çok Kıymetli Ve Tesirli Sözlerinden İstifâde Etmeye Çalışırdı.

ebü'l-abbâs-ı Mürsî, Sohbetlerinde Hep; "hocam Ebü'l-hasan-ı Şâzilî Buyurdu Ki. Hocam Şöyle Anlattı." Şeklinde Söze Başlar, Hep Hocasından Nakiller Yapardı. Bir Gün Biri; "hep Hocanızdan Nakil Yapıyorsunuz. Hiç Kendinizden Bir Şey Söylemiyorsunuz. Kendinizden Bir Şey Söylediğinizi Hiç Görmedik." Dedi. Bunun Üzerine Ebü'l-abbâs; "eğer İstesem; "allahü Teâlâ Buyurdu Ki, Allahü Teâlâ Buyurdu Ki" Diyerek, Nefesler Adedince Pekçok Şey Anlatırım. Eğer İstesem; "resûlullah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Buyurdu Ki, Resûlullah Efendimiz Buyurdu Ki" Diyerek, Nefesler Adedince Pekçok Şey Anlatırım. Eğer İstesem; "ben Diyorum Ki, Ben Diyorum Ki" Diyerek Nefesler Adedince, Pekçok Şey Anlatırım. Yâni Allahü Teâlânın İzni İle İlmim O Kadar Genişledi. O Kadar Çok Şey Biliyorum, Fakat Bütün Bunları Öğrenmeme, Bu Dereceye Yükselmeme Vesîle, Vâsıta Olan Mübârek Hocama Karşı Edebe Riâyet Ederek, Edepte Noksanlık Olmaması Ve Daha Çok İhsânlara Kavuşmak İçin, Hep Hocamdan Naklederek Konuşuyorum. Lâyık Ve Uygun Olan Da Budur." Buyurdu.

insanların Uzaktan Yakından Koşarak Gelip İstifâde Ettikleri Sohbetlerinin Birinde Buyurdu Ki:

"bir Gece Rüyâmda Hazret-i Ömer Bin Hattâb'ı Gördüm. "ey Müminlerin Emîri! Dünyâ Sevgisinin Alâmeti Nedir?" Dedim. Şöyle Cevap Verdi: "kötülenme Korkusu Ve Övülmeyi Sevmektir." Dünyâyı Sevmenin Alâmeti Bunlar Olunca, Zühdün (dünyâyı Terk Etmenin) Alâmeti, Doğru Yolda Bulunmakta Kötülenmekten Korkmamak Ve Övülmeyi Sevmemektir."

"dünyâsını Veya Âhiretini Düzeltmek İçin Değil De, Yalnız Allahü Teâlânın Rızâsı İçin Çalışan Kimseyi, Allahü Teâlâ ıslâh Edip Düzeltir."

"zâhid Dünyâda Gurbettedir. Çünkü Onun Asıl Vatanı Âhirettir. Yâni O Âhirete Yönelmiştir. Zâhidin Dünyâda Gurbette Olması, Kendisi Gibi Âhirete Yönelmiş Olanların Yok Denecek Kadar Az Olup, İnsanların Çoğunun Dünyâya Dalmış Olması Sebebiyledir. Kendisi Gibi Olanlar Bulunmadığı İçin, Dünyâda Gurbette Sayılmıştır."

"allahü Teâlâya Yemin Ederim Ki, Üstünlük Ve Şerefi, Mahluklardan Bir Şey Beklememekte Buldum. Bir Gün Bir Köpek Gördüm. Yanımdaki Ekmeği, Yemesi İçin Önüne Koydum. Hiç İltifât Etmedi. Bu Hâline Hayret Ederek, Ekmeği Ağzına Yaklaştırdım, Yine İltifât Etmedi. Yâni Mahluklardan Bir Şey Beklemiyor Ve Mahlûklardan Gelen Bir Şeyi Kabûl Etmiyordu. Bu Sırada Gizliden Bir Ses Duydum. "köpeğin, Kendisinden Daha Zâhid Olduğu Kimseye Yazıklar Olsun!" Diyordu."

"yağcıdan Yağ Satın Alırken, Normalinden Kıl Kadar Fazla Yağ İsteyen, Satın Aldığı Mikdârdan Fazla Olarak, Satıcının Elindeki Malda Gözü Olan Kimsenin Dîninin Kuvveti Kıl Gibi Zayıftır. Bunun Gibi, Kömürcüden Kömür Alan Kimse, Normal Alacağı Tamam Olduktan Sonra; "biraz Daha Ver!" Diyen, Yâni Aldığı İle Yetinmeyen, Kalanda Gözü Olan Kimsenin Kalbi, O Kömürden Daha Karadır."

ebü'l-abbâs-ı Mürsî Rahmetullahi Aleyh Kerâmet Sâhibi Olup, Kendisine Gelenlerin Hallerini, Derecelerini, Allahü Teâlâ İndindeki Mertebelerini, Allahü Teâlânın İzni İle Bilirdi. Gelenlere De Hallerine Göre İltifât Ve İkrâmda Bulunurdu. Bâzan Huzûruna, Görünüşte Dînin Emirlerine Çok Bağlı Birisi Gelir, Ona Hiç İltifât Etmez, Daha Sonra Görünüş Îtibâriyle Günahkâr Bir Kimse Gelir Ona İltifât Eder, Yakınlık Gösterirdi. Birincisinin, İbâdetine Ve İlmine Güvenerek Geldiğini, İkincisinin İse, Aşağı Gönüllülükle, Kırıklıkla Geldiğini, Dolayısı İle İkinci Gelenin Birinciden Hayırlı Olduğunu Bildirirdi.

ebü'l-abbâs-ı Mürsî Hazretleri Şöyle Anlattı: "mevkı Ve Makam Sâhibi, Varlıklı, Zengin Bir Kimse, Büyüklerden Birisine; "sana İyilikte Bulunabilirim. Arzu Ve İhtiyaçlarını Bana Bildirebilirsin." Dedi. O Zât Da; "sen, Bana Böyle Söylüyorsun Ama, Benim İki Tâne Kölem Var. Ben Onlara Hâkimim Ve Onlar Benim Emrim Altındadır. Sen İse, Bu İkisinin Hâkimiyeti Altındasın. Onlar Sana Hükmediyorlar. Ben, O İki Şeyi Kahrettim. Seni İse, O İkisi Kahretti. O İki Şeyden Birisi Şehvet, Diğeri İse Hırstır. (şehvet; Nefsin, Aşırı Ve Zararlı İstekleridir. Hırs; Azgınlık, Kızgınlık, Sonu Gelmeyen Arzu Demektir.) Yâni Sen, Benim Kölelerimin Kölesisin. Kölelerimin Kölesi Olan Birine İhtiyaçlarımı Bildirip, Ondan Fayda Ve Menfaat Beklemem Doğru Olur Mu?"

ebü'l-abbâs-ı Mürsî'nin Vücûdunda On İki Çeşit Hastalık; Bâsûr Hastalığı, Başka Hastalıklar Ve Böbreklerinde Taş Vardı. Bununla Berâber, Meclisinde Oturur, Gelenlerle Sohbet Ederdi. Otururken Hiçbir Zaman Ah, Of Diye İnlemezdi. Onda Çeşitli Hastalıkların Bulunduğunu Da Kimse Bilmezdi. Sohbet Esnâsında, Bedenindeki Rahatsızlıkların Elem Ve Şiddetinden Dolayı, İstemiyerek De Olsa Yüzü Kızarırdı. Ve Buyururdu Ki: "insanlara Sohbet Etmek İçin, Kendi Arzum İle Meclis Kurup Oturmadım. Bilakis Teşvik Ve Tehdid Olunup, Âdetâ Bu İş İçin Zorlandım. Bana: "eğer İslâmiyet Bilgilerini Anlatmak İçin Meclis Kurup Oturmazsan, Hîbe Ettiğimiz İlimleri Geri Alırız." Denildi. Ben, Onun İçin Meclis Kurup İnsanlara Sohbet Ediyorum. Benim Sohbetlerime Devâm Ediniz! Benden Başka Bir Zâtın Sohbetinde Bulunmaktan Da Sizi Men Etmiyorum. Bu Kaynaktan Daha Tatlı Bir Kaynak Bulursanız, Ona Koşunuz!" Buyururdu.

bir İhtiyâcı Olup, Bunun Devlet Adamları Tarafından Görülebileceğini Bilen Kimseler, Ebü'l-abbâs'a Gelerek, Bu Hâcetinin Görülmesi İçin Devlet Adamlarına Bir Mektup Yazmasını İstirhâm Ettikleri Zaman, Mektup Yazmaz; "ben, Senin Bu İşinin Hallolmasını Allahü Teâlâdan İstiyorum. O'na Duâ Ediyorum." Buyururdu.

ebü'l-abbâs, Her Hâliyle İslâmiyetin Bildirdiği Güzel Ahlâk İle Hareket Eder, Yanına Ziyârete Her Gelen Kimse, Kendisinden Memnun Ayrılırdı. Talebelerine; "ziyâretimize Bir Kavmin Büyüğü Gelirse, Bizi Haberdar Ediniz! Onlarla Alâkadâr Olalım." Derdi. Böyle Kimseler, Gelip Ziyâret Ettikten Sonra Ayrılırlarken, Dışarıya Kadar Çıkarak Onları Uğurlar; "onlar, Uzaklardan Bizi Ziyârete Geliyorlar. Biz İse Onları Ziyâret Edemiyoruz. Hiç Olmazsa Bu Şekilde Yapalım." Buyururdu. Kendisine Gelenler Yanından Ayrıldıkları Zaman, Onlara Duâ Eder. Müslümanın, Müslüman Kardeşinin Gıyâbında, Arkasından Yaptığı Duânın Kabûl Olacağını Bildirirdi.

kendisine Az Bir Şey Hediye Edilse, Güler Yüzle Karşılar, Kabûl Ederdi. Çok Fazla Bir Şey Hediye Edilse, Karşıdakine Külfet Olmamak İçin, Kabûl Etmekten Çekinirdi. Hased Edilmek Tehlikesi Olmaması İçin, Talebelerinden Birini, Diğer Talebeleri Arasında Övmezdi. Her Hâli Edebe Tam Uygun İdi. Allahü Teâlânın, Resûlullah'ın Ve Bu Yolun Büyüklerinin Muhabbeti Ve Aşkı İle Yanardı. Bunlara Karşı Lüzumlu Edebi Göstermeye Her Zaman Gayret Ederdi. Bu Güzel Hasletleri İle Evliyâlık Yolunda Çok Yüksek Derecelere Kavuştu. "kur'ân-ı Kerîmi Okuduğum Zaman, Allahü Teâlânın Huzûrunda Okuyor Gibi Oluyorum." Buyururdu. Bir Kimseden, Allahü Teâlânın Veya Resûlullah'ın (sallallahü Aleyhi Ve Sellem) Mübârek İsimlerini İşitse, Hemen Ağzını O Kimsenin Ağzına Yaklaştırır, Öyle Dinlerdi. O Mübârek İsmi Anlatan, Bildiren Sesin, O Kimsenin Ağzından Çıktıktan Sonra Havaya Değil, Kendi Ağzına, Dolayısı İle Kalbine Girmesini İster Gibi Bir Hâl Alırdı. Bir Kimseden, "bu Gecekadir Gecesidir." Sözünü Duysa, "allahü Teâlâya Hamdolsun Ki, Bizim Her Ânımız Kadir Gecesidir." Buyururdu. Yâni, Diğer İnsanların Sâdece Kadir Gecesinde Yapabildikleri İbâdetleri, Tâat Ve Zikri, Ebü'l-abbâs Hazretleri Her Vakitte Yapmaya Devâm Ederdi.

ebü'l-abbâs-ı Mürsî Hazretleri, Sohbetlerinde Daha Çok, Akl-ı Ekber Denilen En Büyük Akıldan, İsm-i A'zamdan Ve İsimlerden, Harflerden Bahsederdi. Evliyâlık Derecelerini, Allahü Teâlâya Yakîn Olanların Makamlarını, Arş-ı Âlâya Yakın Olanların Sâhib Oldukları Üstünlükleri, Evliyâdan Yardım İstendiği Zaman İmdâda Yetiştiğini Ve Yardım Ettiğini, Sır İlimlerini, Kader (kıyâmet) Gününü, Kişilerin İlimlerini, Kıyâmet Günü Neler Olacağını, Allahü Teâlânın Kullarına Yumuşaklık, Nîmet Vermek, Cömertlik Ve İntikam Bakımından Neler Yapacağını Ve Bunun Gibi Yüksek İlimleri Anlatırdı. "akıllar Zayıf Olmasaydı (anlayamayacaklarından Ve Anlaşılamayacağından Korkmasaydım) Allahü Teâlânın Rahmetinden Çok Haberler Verirdim." Buyurdu.

evliyânın Halleri Ve Üstünlükleri Husûsunda Buyurdu Ki:

"allahü Teâlânın Velî Kulu, O'nun Katında, Ana Kucağındaki Arslan Yavrusu Gibidir. Acabâ O Yavruya Kötülük Etmeyi Kasdedene, Anası İmkân Ve Fırsat Verir Mi? Allahü Teâlâ Dostlarını Muhâfaza Eder."

"velîler, Peygamberlerin Makamlarını Görebilirler, Ancak Varamazlar."

"evliyânın Büyüklüğüne Îtirâz Ettikleri İçin Helâk Olanlar, Velîlik Yoluna Girerek Kurtulanlardan Daha Çoktur."

"evliyâlık Yolunda Bulunan Bir Kimse, Ortaya Çıkmak, Meşhûr Olmak, Herkes Tarafından Tanınmak İsterse, Şöhretin Kölesi Olur. Gizli Kalmayı, Bilinmemeyi İsteyen, Gizliliğin Kölesi Olur. Kim De Allahü Teâlâya Kul Olmak Arzusunda İse Ve Başka Bir Niyeti Yoksa, Yâni Evliyâlık Yolunda Bulunmak Dâvâsında Samîmî İse, O Kimse İçin, Meşhûr Olmak İle Gizli Kalmak Aynıdır."

"zâhirî İlimlerde Âlim Bir Kimse, Sıdk İle Evliyânın Sohbetinde Bulunursa, O Kimsenin İlmi Artar."

"allahü Teâlânın Evliyâsından, Sizi Hatırlamasını, Hatırında Tutmasını Taleb Etmeyiniz. Bilâkis, Siz Devamlı Olarak O Velîyi Hatırınızda Tutmaya Gayret Ediniz. Çünkü, Sizin Yanınızda O Ne İse (siz Onu Ne Kadar Çok Hatırlar İseniz), Onun Yanında Siz De Öylesiniz (o Da Sizi O Kadar Hatırlar)."

"allahü Teâlânın Bir Velî Kulu, Kendisine Eziyet, Sıkıntı Veren Bir Kimseye Darılsa, O Kimse O Anda Helâk Olur. Fakat Velînin, Allahü Teâlâyı Tanıması, Mahluklara Merhameti Pek Fazla Olduğundan, Kendisine Eziyet Ve Sıkıntı Da Verse, Bir Kimsenin Helâk Olmasını İstemediği İçin, İnsan Ve Cinlerden Kendisine Eziyet Verenlerin Sıkıntılarına Tahammül Eder. Kendisine Sıkıntı Verenlerden Hiçbir Kimseye De Hiçbir Zararı Dokunmaz."

ebü'l-abbâs-ı Mürsî Hazretleri, Evliyâlık Yolunda Bulunan Bir Kimsenin, Allahü Teâlâya Duâ Ederek; "beni Her Ne Sûretle İmtihân Edip Denemek İstersen Öyle Yap!" Dediğini, Bunun Üzerine Kendisine İdrâr Tutukluğu İlleti Verdiğini, Buna Dayanamayıp, Yakınlarına; "yalancı Amcanızın (benim), Bu Dertten Kurtulması İçin Allahü Teâlâya Duâ Edin!" Dediğini, Yâni Sabredemediği İçin Kendisini Yalancı Saydığını Bildirerek; "bu Zât, İlk Başta Allahü Teâlâya; "yâ Rabbî! Beni Affeyle!" Diye Yalvarsaydı, Daha Hayırlı Olurdu." Buyurdu.

ebü'l-abbâs-ı Mürsî Hazretleri Allahü Teâlâdan Çok Korkar, Haram Ve Şüphelilerden Sakınırdı. Bu Hususda Buyurdu Ki:

"allahü Teâlâdan Korkan, Haram Ve Şüphelilerden Çok Sakınan, Emirlere Tam Uyan Kimse, Allahü Teâlânın Kendisini Koruduğu Kimsedir."

"insanların Bağlandıkları Çok Sebepler, Vâsıtalar Vardır. Bizim Sebeplerimiz; Îmân Ve Takvâdır." Ebü'l-abbâs Hazretleri Bundan Sonra; "eğer O Memleketlerin Halkı (küfür Ve İsyândan Vazgeçip)îmân Etseler, Takvâ Sâhibi Olsalardı (allahü Teâlâdan Korksalardı), muhakkak Ki, Üzerlerine Semâdan (yağmur Yağdırarak) ve Yerden (bitki Bitirerek), bereketler Açardık. Fakat Onlar, Peygamberleri Yalanladılar. (küfür Ve İsyânı) tercih Etmeleri Sebebiyle Biz Onları Azapla Yakalayıverdik." (a'râf Sûresi: 96) Meâlindeki Âyet-i Kerîmeyi Okudu.

"eğer Sana; "allahü Teâlâdan Korkuyor Musun?" Derlerse; "evet Allahü Teâlânın Kalbime Koyduğu Korku Mikdârınca Allahü Teâlâdan Korkarım." De!" Allahü Teâlâyı Seviyor Musun? Derlerse, Yine Böyle Cevap Ver!"

bir Kimse Ebü'l-abbâs Hazretlerini İmtihan İçin, Ona Helâl Olduğu Şüpheli Bir Yemek Getirdi. Ebü'l-abbâs Hazretleri O Yemeği Kabûl Etmedi Ve; "şüpheli Bir Şey İle Karşılaştığımda, Vücûdumdaki Damarlar Hareket Edip Beni Îkâz Ederler. Vallâhi Karnıma, Aslâ Haram Lokma Girmedi." Buyurdu. O Kimse, Hatâsını Anlayıp Pişman Oldu Ve Orada Tövbe Etti.

peygamber Efendimizin Sünnet-i Seniyyesine Titizlikle Bağlı Olan Ebü'l-abbâs-ı Mürsî Hazretleri, Sohbet Arkadaşlarına Ve Talebelerine; "içinizde, Peygamber Efendimize Verdiği Selâma, O'nun Tarafından Yapılan Mukâbeleyi Kulağı İle İşiteniniz Var Mı?" Dedi. Arkadaşları; "hayır." Diye Cevap Verdiler. "o Halde Allah Ve Resûlünden Yana Perdelenmiş Kalpler İçin Ağlayınız." Buyurdu Ve İlâve Ederek; "vallahi Ben, Kırk Seneden Beri Resûlullah İle Berâberim. Gecede Ve Gündüzde Resûlullah Sallallahü Aleyhi Ve Sellemden Bir An Perdelenmiş Olsam, Kendimi Müslüman Saymam." Buyurdu.

ebü'l-abbâs-ı Mürsî Hazretleri, "(ey Resûlüm) deki: "bu (tevhîde) allahü Teâlâya Dâvet Benim(memuriyetim, Apaçık) yolumdur. Ben Ve Bana (îmân Ve Tasdîk İle) tâbi Olanlar Basîret Üzereyiz." (yûsuf Sûresi: 108) Meâlindeki Âyet-i Kerîmede Geçen "bana Tâbi Olanlar"dan Maksadın; "her Hususta Benim Gösterdiğim Yolda Bulunan, Bana Uyan Ve Gittiğim Yolda Gidendir." Demek Olduğunu Bildirmiştir.

"peygamberler, Ümmetleri İçin Atıyyedir. Fakat Resûlullah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Efendimiz Hediyedir. Hediye İle Atıyye Arasında Fark Vardır. Atıyye Muhtaçlara, Hediye İse Sevilenlere Verilir."

ebü'l-abbâs-ı Mürsî Hazretleri Çok İbâdet Ettiği Gibi, Haramlardan Şiddetle Kaçınırdı. İnsanların İbâdetlerinden Çok, Günahlarını Düşünmeleri Gerektiğini Bildirerek Buyurdu Ki:

"bâzı Kimseler, Şu Kadar Hatim Yaptım. Şu Kadar Rekat Namaz Kıldım, Şu Kadar Hac Yaptım Vs. Derler. Halbuki, Onlar Kötülüklerini, Hatâ Ve Kusurlarını Sayıp Onları Düşünseler Daha Hayırlı Olur. Bâzıları Da; "benim, Allah Yolunda Harcanmış Şu Kadar Senem Var." Derler. Halbuki; "allahü Teâlânın İlminde Saîdlerden Mi Yoksa Şakîlerden Miyim? Diye Düşünmek, İlmine Ve Ameline Güvenmemek Lâzımdır.

"kulun İyiliği Üç Şeydedir: Allahü Teâlâyı Tanımak, Nefsini Tanımak Ve Dünyâyı Tanımak. Allahü Teâlâyı Tanıyan O'ndan Korkar. Dünyâyı Tanıyan Ona Düşkün Olmaz. Haramlardan, Şüphelilerden Ve Mübahların Çoğundan Sakınır. Nefsini Tanıyan Da, Allahü Teâlânın Kullarına Karşı Mütevâzi Olur."

vefâ Ve Bağlılık Husûsunda Da Buyurdu Ki:

"allahü Teâlâ, Âdemoğlunun Bedenini Üç Kısım Yaptı. İnsanın Lisanı (dili) Bir Kısım, Uzuvları, Âzâları Bir Kısım, Kalbi De Bir Kısımdır. Allahü Teâlâ Bu Kısımlardan Her Birine Bâzı Şeyler Emredip, Bu Emirlere Uymalarını, Vefâ Göstermelerini İstedi. Kalbin Vefâsı, Allahü Teâlânın Tekeffül Ettiği, Üzerine Aldığı Rızık İçin Üzülmemesi, Endişelenmemesi, Kendisinde; Hîle, Düzen, Oyun, Hased Gibi Kötü Düşüncelerin Bulunmamasıdır. Lisânın (dilin) Vefâsı, Gıybet Etmemesi, Yalan Söylememesi, Dünyâsına Ve Âhiretine Yaramayan Faydasız Ve Boş Sözler Söylememesi, Böyle Sözlerle Vakit Geçirmemesidir. Âzâların Vefâsı, Âdemoğlunun Âzâ İle Hiçbir Zaman Herhangi Bir Günâha Koşmaması Ve O Âzâlar İle Hiçbir Kimseye Eziyet Vermemesidir."

ebü'l-abbâs-ı Mürsî Hazretleri İlimdeki Yüksek Derecesi Ve Güzel Ahlâkı Yanında Kerâmet Sâhibi İdi. Onun Pekçok Kerâmetleri Anlatılarak Ve Nakledilerek Günümüze Kadar Gelmiştir.

ebü'l-abbâs-ı Mürsî'yi Sevenlerden Birisi Gelerek, Cumâ Namazından Sonra Velime, Düğün Yemeği Vereceklerini, Kabûl Ederlerse, Kendilerini De Yemeğe Dâvet Ettiklerini Bildirdi. Ebü'l-abbâs (rahmetullahi Aleyh); "peki, İnşâallah Gelirim." Buyurdu. Daha Sonra, Ayrı Ayrı Dört Kişi Daha Gelerek, Aynı Zaman İçin Kendisini Yemeğe Dâvet Ettiler. Onlara Da; "peki, İnşâallah Gelirim." Dedi. Cumâ Namazı Vakti Oldu. Namazdan Sonra, Talebeleriyle Oturdu. Bir Yere Gitmedi. Daha Sonra, O Dâvet Eden Beş Kişinin Hepsi Ayrı Ayrı Gelerek, Yemeklerinde Bulunmakla Kendilerini Çok Sevindirdiğini Ve Teşekkür Ettiklerini Bildirdiler. Orada Bulunanlar, Ebü'l-abbâs'ın Yanlarından Hiç Ayrılmadıklarını, Bu Hâlin, Onun Bir Kerâmeti Olduğunu Anladılar.

ebü'l-abbâs, Çok Sıcak Bir Günde, Asîde Diye Bilinen Bir Çeşit Bulamaç Yemeği Pişirdi. Hâlbuki, Bu Yemek Kış Mevsiminde Pişirilirdi. Kendisine; "efendim! Bildiğimize Göre Bu Yemek Kış Mevsiminde Yapılır. Başka Zamanlarda Yapılmaz. Sizin Bu Sıcak Günde Bu Yemeği Pişirip Bizlere İkrâm Etmenizin Hikmetini Anlıyamadık." Dediler. Bunun Üzerine; "bu, Habeşistan Beldelerinden Birinde Bu Gün Doğan Oğlumuz Yâkût'un Doğum Asîdesidir." Buyurdu. Orada Bulunanlar Bu Sözlerden De Bir Şey Anlıyamadılar. Fakat, Hocalarının Sözlerinde Mutlakâ Bir Hikmet Bulunacağını Bildikleri İçin, Bu Günün Târihini Kaydettiler. Bir Zaman Sonra, Habeşistanlı Yâkût İsminde Bir Genç, Köle Olarak, Elden Ele Satılarak, Nihâyet Ebü'l-abbâs Hazretlerinin Yanına Gelip, Hizmetçisi Oldu. Gelen Gencin Habeşistanlı Ve İsminin De Yâkût Olduğunu Öğrenenler, Ebü'l-abbâs Hazretlerinin Senelerce Önce Söyledikleri Sözü Hatırladılar. Hesâb Ettiler. Ebü'l-abbâs Hazretleri, O Sözü Bu Yâkût'un Doğum Gününde Söylemişti. Böylece, O Sözün Hikmetini Anlayıp, Hocalarının Büyük Bir Kerâmetine Daha Şâhid Oldular.

bir Defâsında Hacdan Gelen Birisine; "haccınız Nasıl Oldu?" Diye Sordu. O Kimse, Gâyet Rahat Geçtiğini, Suların Bol, Her Şeyin Çok Ucuz Olduğunu Ve Buna Benzer Şeyler Söyledi. Ebü'l-abbâs Hazretleri, O Kimselerin Verdiği Bu Cevaplara Üzülerek; "biz Hacdan, Orada, İlimden, Feyzden Ne Bulduklarını Suâl Ediyoruz. Onlar İse, Suyun Bolluğundan, Rahatlıktan Her Şeyin Çok Ucuz Olduğundan Anlatıyorlar." Buyurdu.

ebü'l-abbâs-ı Mürsî Hazretlerinin Talebelerinden Necmeddîn-i İsfehânî Şöyle Anlattı:

hocam Ebü'l-abbâs Bir Gün Bana Acem Beldelerinden Falanca Belde İle Falanca Belde Arasında Kaç Nehir Var!" Dedi. Ben De Dört Nehir Olduğunu Söyledim. Bunun Üzerine; "bir De Senin, Boğulma Tehlikesiyle Karşılaştığın Nehir." Dedi. Gerçekten Ben O Nehri Unutmuştum. Bu Nehre Girmiştim. Az Kalsın, Boğulacaktım.

ebü'l-abbâs Rahmetullahi Aleyh Vesvese İçin; "sübhânelmelik-il-hallâk İn Yeşe' Yüzhibküm Ve Ye'ti Bihalkın Cedîd. Ve Mâ Zâlike Alallâhi Biazîz" Okunmasını Tavsiye Ederdi.

bir Defâsında, Yanında Talebelerinden Beş Kişi İle Birlikte Kûs Şehrine Doğru Yola Çıktılar. Kendisine; "bu Yolculuğunuzdan Maksad Nedir?" Diye Suâl Edildiğinde; "bunları Defnetmektir." Buyurdu. Soranlar, Bu Sözden Pek Bir Şey Anlayamadılar. Nihâyet Yola Çıktılar. Gerçekten O Yolculukta, Yanında Bulunan Beş Kişi De Vefât Etti. Ebü'l-abbâs Onları Defnetti. İskenderiye'ye Döndü. Yola Çıkacakları Zaman Kendisine Sorulan Suâle Verdiği Cevâbın Hikmeti, Anlaşılmış Oldu.

iskenderiye Halkı, Düşman Hücûmundan Korkup Silahlanmaya Başlamışlardı. Ebü'l-abbâs Rahmetullahi Aleyh; "korkmayın! Ben Aranızda Oldukça Düşman Size Zarar Veremez." Buyurdu. Hakîkaten O Vefât Etmeden Önce, Düşman O Şehre Giremedi.

kadının Biri Doğum Yaparken Çok Sıkıntı Çekti. Bir Türlü Doğum Yapamadı. Ölecek Hâle Geldi. Ebü'l-abbâs-ı Mürsî Hazretlerinin Takkesini, O Kadının Karnı Üzerine Koydular. Allahü Teâlânın İzni İle Hemen Doğum Yaptı Ve Kurtuldu.

"allah Tarafından O'nun Dînini Kullarına Anlatmak Vazîfesi Alanın Konuşması, Çok Tesirli Olur. Âdetâ Onun Üzerinde Nûr Parlar. Başkalarının Konuşması İse, Sönük Ve Tesirsiz Kalır."

evliyâdan Bâzılarının; "velî, Yirmi Sene Müddetle Soldaki Meleğe Hiçbir Günah Yazdırmadıkça Tam Velî Olamaz." Sözü Hakkında Buyurdu Ki: "bunun Mânâsı; Yirmi Sene Ondan Hiç Günâh Sâdır Olmaz Demek Değildir. Belki De Bunun Mânâsı, Günah İşlemekte ısrâr Etmez, Günâha Devâm Etmez, Günah İşlemiş Olsa Bile, Vakit Geçirmeden Derhal Tövbe Ve İstiğfâr Ederek O Günâhı Yazdırmaz Demektir."

allahü Teâlâyı Tanımakla Alâkalı Olarak Buyurdu Ki:

"insanın Allahü Teâlâyı Tanıması Kolaydır. Çünkü Allahü Teâlâ Her Türlü Kemâl Ve Cemâl Sıfatlarıyla Mâruftur, Tanınmaktadır. Fakat, İnsanın, Kendisi Gibi Yiyip İçen, Görünüş Îtibâriyle Kendisine Benzeyen Bir Velîyi Tanıması, Anlayabilmesi Çok Zordur."

"ben, İki Defâ Doğduğuma Yemin Etsem Yalan Olmaz. Birincisi, Herkesin Bildiği Normal Doğum. İkincisi Allahü Teâlâyı Tanımak Yolunda Rûhumun Yeniden Doğuşudur."

ebü'l-abbâs-ı Mürsî Hazretlerinin Büyüklüğünü Gerek Sağlığında İken, Gerekse Vefâtından Sonra Dost Düşman Herkes Kabûl Etmiş, Onun İlim Ve Mârifetteki Yüksekliğini Takdir Etmişlerdir.

ebû Abdullah Nu'mân, Ebü'l-abbâs Hakkında Yazdığı Bir Şiirde Der Ki: "o, Gerçekten Şâzilî'nin İlminin Vârisi İdi. O Bir Kutub İdi. Vefâtından Sonra İnkârcıların Bile Şâhid Olduğu Garip Hâdiseler Meydana Geldi. Onun Vefâtından Sonraki Acâib Hâdise; Cenâzesinin Yıkandığı Suyun Çoğalması Ve Tatlılaşmasıdır."

ebü'l-abbâs Hazretleri, Bir Gün Sakalını Tutarak Buyurdu Ki: "allahü Teâlâya Yemin Ederim Ki, Çok Uzaklarda, ırak'ta, Şam'da Bulunan Âlimler, Bu Sakalın Sâhibinin Ne Olduğunu Bilmiş Olsalardı, Aradaki Uzaklığa Ve Yol Meşakkatine Bakmadan, Yüzüstü Sürünmek Pahasına Da Olsa Yanımıza Gelirlerdi."

hayâtını, İslâm Dîninin Emir Ve Yasaklarını Öğrenmek, İnsanlara Anlatarak Onların Dünyâ Ve Âhiret Seâdetine Kavuşmalarına Vesîle Olmak İçin Sarf Eden Ebü'l-abbâs-ı Mürsî Hazretleri 1287 (h.686) Senesinde İskenderiye'de Vefât Etti. Humeyr Denilen Yerde Defnedildi. Ebü'l-abbâs-ı Mürsî Hazretlerinin Defnedildiği Yer Susuz Ve Çorak Bir Yer Olmasına Rağmen, O Defnedildikten Sonra Onun Kerâmeti Olarak Suyu Çoğalıp Tatlılaştı.

ebü'l-abbâs-ı Mürsî Hazretlerinin Mensûb Olduğu Şâziliyye Yolu, Onun Vefâtından Sonra Talebeleri Tarafından Devâm Ettirildi. Yetiştirdiği Velîlerin En Yükseği Olan İmâm-ı Busayrî Rahmetullahi Aleyh Yazdığı kasîde-i Hemziyye'de Peygamberimizi Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Medh Ederken; "o En İyi İnsanın, Anaları Babaları Da Hep İyi İdi. Allahü Teâlâ Mahlukları Arasında, O'nun İçin En İyi Anaları, Babaları Seçti." Buyurmaktadır.

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

biraz Da Sen Konuş

bir Gün Ebü'l-abbâs-ı Mürsî'nin Huzûruna Biri Geldi. Gelen Kimse, Kur'ân-ı Kerîmi Ezbere Biliyordu. Meşhûr On Sekiz İlimde De İhtisası Vardı. Ebü'l-abbâs'ın Rahmetullahi Aleyh Yanında Bir Mikdâr Konuştu. Ebü'l-abbâs Rahmetullahi Aleyh Edebinin Çokluğundan, Tevâzu İle Sessizce O Kimsenin Anlattıklarını Dinledi. Bir Müddet Sonra O Kimse, Kendisinde Bulunan İlimle Öğünerek Ve Kendini Ondan Üstün Görerek Kibirli Bir Şekilde Ebü'l-abbâs'a; "şimdi Biraz Da Sen Konuş!" Dedi. Ebü'l-abbâs; "ey Bunun Öğünmesine Sebeb Olan Şey Çık!" Buyurdu. O Zât, Kur'ân-ı Kerîm Ve Diğer İlimlere Âit Bütün Bildiklerini Bir Anda Unuttu. Hepsi Hâfızasından Silindi. Şehrin Sokaklarında Aylak Aylak Dolaşır Oldu. Ebü'l-abbâs-ı Mürsî Rahmetullahi Aleyh Kendisine Acıyıp, Namaz İçinde Okunacak Olan Çok Lüzumlu Bilgileri O Kimseye İâde Etti. O Kimse, Ölünceye Kadar Bu Hâlde Kaldı. Bu Hâli Görenler, Allahü Teâlânın Velîsine Karşı Edepsiz Davranıp Onları Küçük Görmenin, Onlara Düşmanlık Etmenin Ve Onları İmtihan Etmeye Kalkmanın Cezâsının Pek Ağır Olduğunu, Böyle Kimselerin Elbette Cezâlarını Göreceklerini, Dünyâda Da, Âhirette De Perişan Olacaklarını İyice Anladılar.

 

leş Olan Tavuk

bir Defâsında Zamânın Sultanı, Hizmetçilerine, Bir Tavuğu Kesmelerini, Başka Bir Tavuğu Kesmeden Boğazlamalarını, Sonra İkisini De Aynı Kazanda Pişirmelerini Emretti. Hizmetçiler, Sultânın Dediği Şekilde Tavukları Pişirip Hazırladılar. Bu Sırada Ebü'l-abbâs Hazretleri De Orada İdi. Sultan, Ebü'l-abbâs'ın Rahmetullahi Aleyh Velî Bir Zât Olup Olmadığını Anlamak İçin, O Tavukları, Yemek Olarak Ebü'l-abbâs'a İkrâm Etti. Ebü'l-abbâs Hazretleri Hizmetçiye, Boğulmuş Tavuğu Göstererek Kaldırmasını Emredip; "bu, Leştir Yenmez." Buyurdu. Kalan Tavuk İçin İse; "bu, Leş Değildir. Fakat Leş Olan Tavuğun Suyunda, O Tavuk İle Berâber Aynı Kapta Piştiği İçin, Bu Da Necis Oldu. Onun İçin Bu Da Yenmez." Buyurdu.

 

doğru Tüccâr

ticârette Dürüstlükten Ayrılmamak Gerektiğini Bildiren Ebü'l-abbâs-ı Mürsî Hazretleri Bir Sohbetinde Buyurdu Ki: "hadîs-i Şerîfte Doğru Olan Tüccârın, Peygamberler, Sıddîklar, Şehîdler Ve Sâlihlerle Birlikte Haşrolunacağı Bildirildi. Peygamberlerin Aleyhimüsselâm Husûsiyetleri; Emâneti Edâ Etmek, Nasîhatta Bulunmaktır. İşte Doğru Olan Tüccâr; Emâneti Edâ Etmek Ve Başkalarına Nasîhatta Bulunmak Vasıfları İle Peygamberlerle Birlikte Haşrolunur. Zâhir Ve Bâtın Bakımından Sıddîklar Gibi Olduğundan, Sıddîklarla Birlikte Haşrolunurlar. Sıddîkların Husûsiyetleri Odur Ki; Hem Zâhiren, Hem De Bâtınen Safâ Hâlinde Bulunurlar. Şehîdlerin Husûsiyetleri Odur Ki; Cihad Ederler. Doğru Olan Tüccâr İse; Nefsi, Şeytanı Ve Hevâsı İle Cihâd Eder. Bu Vasıfları Sebebiyle Şehîdlerle Birlikte Haşrolunur. Sâlihlere Gelince, Onlar, Helâlı Alır, Haramı Terkederler, Doğru Olan Tüccâr Da Helali Alır, Haramı Terkeder. Bu Vasıfları Sebebiyle Sâlihlerle Birlikte Haşrolunur."

 

kaynaklar

1) Câmiu Kerâmâti'l-evliyâ; C.1, S.314

2) Tabakâtü'l-evliyâ; S.418

3) Tabakâtü'l-kübrâ; C.2, S.12

4) Nefehâtü'l-üns Tercümesi; S.645

5) Hüsnü'l-muhâdara; C.1, S.523

6) El-a'lâm; C.1, S.186

7) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye ( Kırk Dokuzuncu Baskı ); S.1070

8) Neylü'l-ibtihâc; S.64

9) Letâifü'l-minen

10) Ravdu'r-reyyâhîn; S.272

Yorumlar
Kod: C91F8