Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Ebü‘l-hasan-ı Eş‘arî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:35
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; ırak evliyaları, Bağdat evliyaları, Ebü‘l-hasan-ı Eş‘arî

ehl-i Sünnetin Îtikâddaki İki İmâmından Biri Ve Büyük Velîlerden. İsmi Ali Bin İsmâil, Künyesi Ebü'l-hasan'dır. Eshâb-ı Kirâmdan Ebû Mûsâ El-eş'arî'nin Neslinden Geldiği İçin Eş'arî Nisbesiyle Meşhûr Olmuştur. 874 (h.260) Veya 879 (h.266) Senesinde Basra'da Doğdu. 935 (h.324) Veya 941 (h.330) Senesinde Bağdât'ta Vefât Etti. Kabri Bağdât'ta Olup, Basra Kapısı İle Kerh Arasındaki Kabristandadır.

imâm-ı Eş'arî Diye De Bilinen Ebü'l-hasan-ı Eş'arî Hazretleri Küçük Yaştan Îtibâren İlim Tahsîline Yöneldi. Tefsîr, Hadîs Ve Fıkıh İlimlerini Zamânının Meşhur Âlimlerinden Zekeriyyâ Bin Yahyâ Es-sâcî, Ebû Halîfe El-cümehî, Sehl Bin Serh, Muhammed Bin Yâkub El-mukrî, Abdurrahmân Bin Halef Ve Ed-dâbiî'den Öğrendi. Ebû İshâk Mervezî'nin Hadîs Derslerine Devâm Etti. Üvey Babası Ve Mûtezile Kelâmcılarından Olan Ebû Ali El-cübbâî'den Kelâm İlmini Öğrendi. Kırk Yaşına Kadar Mûtezile Bozuk Yolu Üzerinde Bulundu. Bu Fırkanın Meşhurları Arasında Yer Aldı. Yazdığı Kitaplarında Mûtezilenin Fikirlerini Müdâfaa Etti. Kırk Yaşından Sonra Bozuk Yolda Olduğunu Anladı. Tövbe Edip Ehl-i Sünnet Âlimlerinin Bildirdiklerine Tâbi Oldu.

önceden Mûtezile Yolu Üzere Yazdıklarını Ve Bildirdiklerini İptâl Etti. Ehl-i Sünnet Îtikâdı Üzere Kitaplar Yazıp, Dağıttı. Ömrünün Sonuna Kadar Bu Doğru Îtikâdın Yayılması İçin Uğraştı.

ebü'l-hasan-ı Eş'arî Hazretlerinin Ehl-i Sünnet Mezhebine Geçmesi İle, Kelâm İlmi, Mûtezilenin Elinden Kurtulmuş Oldu. Onların Elinde Tehlikeli Ve Zararlı İken, Doğru Yolda Gidenlere Rehber Oldu. Onun Ehl-i Sünnete Geçmesi, Ehl-i Sünnet Îtikâdının Yayılmasında Büyük Bir Zafer Olmuştur. O Zaman Tesirli Ve Zararlı Olan Mûtezile Yolu Mensupları, İmâm-ı Eş'arî Tarafından Susturulmuştur. Onları Öyle Zorlayıp Sıkıştırdı Ki, Hepsi Küçük Ve Güçsüz Karıncalar Gibi Kaldılar. Daha Önce Hocası Olan Mûtezilenin İleri Gelenlerinden Ebû Ali Cübbâî İle Yaptığı Münâzarada Onu Mağlûb Etti. Çok Meşhûr Olmasına Rağmen, Eş'arî'nin (rahmetullahi Aleyh) Karşısında Cevap Vermekten Âciz Kaldı.

basra'da Bir Mecliste Ebü'l-hasan Eş'arî İle Mûtezilîler Arasında Çetin Bir Münâzara Oldu. Mûtezilîler Çok Kalabalıktı. Onunla Münâzaraya Giren Herkes Yeniliyor, Susmak Mecburiyetinde Kalıyordu. Öyle Oldu Ki, O Gün Artık Kimse Karşısına Çıkamadı. İkinci Defâ Böyle Bir Münâzara İçin Gittiklerinde, Mûtezileden Kimse Gelmemiş, Münâzaraya Cesâret Edememişlerdi. Bunun Üzerine Bir Zât, İmâm-ı Eş'arî'ye: "firâr Ettiler, Kaçtılar Yaz, Kapıya As!" Dedi.

imâm-ı Eş'arî'nin Zamânı, Mûtezile Fırkasının Ehl-i Sünnete Çok Saldırdığı, Hattâ Zorbalığa Baş Vurduğu Bir Döneme Rastlamaktadır. Vâlilik, Kâdılık Gibi Makâmlar, Mûtezile Fırkasından Olanların Elinde Bulunuyordu. Böylece Bozuk Îtikâdlarını Yayıyorlar, İnsanları Saptırıp, Îmânları İle Oynuyorlardı. Bu Sırada İmâm-ı Eş'arî Ve Diğer Ehl-i Sünnet Âlimleri, Kitablar Yazarak Onları Reddediyorlar, Bozuk Fikirlerini Çürütüyorlardı. İmâm-ı Eş'arî Ayrıca, Mûtezile Fırkasının İleri Gelenleri İle Çetin Münâzaralara Girip, Onları Susturdu. Kendisine, Neden Onların Yanlarına, Hattâ Devlet Erkânından Olanlarının Makâmına Gittiği Sorulunca, Şöyle Cevap Vermiştir: "onlar Vâlilik, Kâdılık Gibi Makâmlarda Bulunuyorlar. Kibirleri Sebebi İle Bize Gelmezler. Biz De Gitmezsek, Hak Nasıl Ortaya Çıkacak? Ehl-i Sünneti Anlatanların, Onu Yayıp, Hizmet Edenlerin Bulunduğunu Nasıl Bilecekler Ve Nasıl Anlayacaklar?"

ebû Abdullah İbni Hafîf Şöyle Anlatmıştır: "gençliğimde, İmâm-ı Eş'arî Hazretlerini Görmek İçin Basra'ya Gitmiştim. Basra'ya Vardığımda, Heybetli Ve Güzel Yüzlü, Yaşlıca Bir Zât Gördüm. Ona, "ebü'l-hasan Eş'arî Hazretlerinin Evi Nerededir?" Dedim. "onu Niçin Arıyorsun?" Dedi. "onu Seviyorum Ve Görüşmek İstiyorum." Dedim. Bana, "yarın Erkenden Buraya Gel." Dedi. Ertesi Gün Erkenden Söylediği Yere Gittim. Beni Yanına Alıp, Basra'nın İleri Gelenlerinden Birinin Evine Götürdü. İçeri Girince, O Zâta Yer Gösterdiler. O Da Oturdu. Mûtezilenin Meşhûr Âlimleri, Münâzara İçin Orada Toplanmıştı. Biz Girip Oturduktan Sonra, O Mecliste Bulunanlar, Aralarında Oturan Bir Mûtezile Âlimine Çeşitli Meseleler Sormaya Başladılar. O Şahıs Cevap Vermeye Başlayınca, Beni Oraya Götüren Zât Karşısına Çıkıp, Söylediği Yanlış Şeyleri Reddediyor, Doğrusunu Söyleyip, Onu Susturuyordu. Öyle Konuşuyordu Ki, Dinleyenleri Tam İknâ Edip, Doyurucu Bilgi Veriyordu. Ben, Bu Zatın Hâline Ve İlmine Hayran Oldum. Yanımda Bulunan Birine "bu Zat Kimdir?" Dedim. "ebü'l-hasan Eş'arî'dir." Dedi. İmâm-ı Eş'arî Evden Çıktıktan Sonra, Yine Peşinden Gittim. Yanına Yaklaşınca, "imâm-ı Eş'arî'yi Ve Hizmetini Nasıl Buldun?" Buyurdu. "fevkalâde." Dedim. Sonra; "efendim, O Mecliste Neden Siz Baştan Bir Mesele Sormadınız? Başkaları Sorduktan Sonra Mevzuya Girdiniz?" Dedim. Biz, Bunlarla Konuşmak İçin Söze Girmiyoruz. Ancak Allahü Teâlânın Dîninde Yanlış Ve Sapık Şeyler Söylediklerinde Reddediyoruz. Yanlış Olduğunu İsbât Edip, Kendilerine Doğrusunu Bildiriyoruz." Buyurdu."

imâm-ı Eş'arî; Eser Yazmak, Münâzaralara Girmek Ve Kıymetli Talebeler Yetiştirmek Sûretiyle, Ehl-i Sünnet Îtikâdının Yayılması Ve Böylece İnsanların Saâdete Kavuşması Husûsunda Büyük Hizmetler Yaptı Ve Talebe Yetiştirdi. Ebû Abdullah Muhammed Bin Abdullah, Ebü'l-hasanbâhilî, Ebû Abdullah Bin Hafîf Şirâzî, Hâfız Ebû Bekr Cürcânî El-ismâilî, Şeyh Ebû Muhammed Taberî El-ırakî, Zâhir Bin Ahmed Serahsî, Ebû Abdullah Hameveyh Es-sayrafî, Dimyânî Talebelerinden Bâzılarıdır. Bunlardan Ebû Abdullah Tâî, İmâm-ı Ebû Bekir Bâkillânî'nin Hocasıdır. Ebü'l-hasan Bâhilî De Ebû İshâk İsferânî'nin Ve Hocası Olan Ebû Bekr Fûrek'in Hocasıdır. Bu Zât, Önceden İmâmiyye Fırkasından İken, Ebü'l-hasan Eş'arî Hazretleri İle Yaptığı Bir Münâzara Ve İlmî Mübâhese Sonunda Hatâsını Anlayıp, İmâmiyye Fırkasını Terkedip, Ehl-i Sünnet Îtikâdına Girdi. İmâm-ı Eş'arî'nin Bildirdiği Îtikâdı Basra'da Yaydı. İbn-i Hafîf İse, İmâm-ı Eş'arî'nin En Meşhûr Talebelerinden Olup, (şeyh-i Şiraziyyîn) Şirazlıların Şeyhi, Üstâdı İsmiyle Meşhûr Olmuştur. Diğer Meşhûr Bir Talebesi Olan Dimyânî İle İbn-i Hafîf, İmâm-ı Eş'ârî'nin Münâzara Meclislerinde Yanında Bulunurlardı. Talebelerinden Ebû Abdullah Hameveyh Es-sayrafî, Uzun Müddet İmâm-ı Eş'arî'nin Yanında Bulunmuştur. Sonra Memleketi Sayraf'a Dönüp, Orada Ders Verip, Talebe Yetiştirmiş; İmâm-ı Eş'arî'nin Bildirdiği Îtikâd Bilgilerini Memleketinde Yaymıştır. Şeyh Ebû Ali Zâhir De, Hocası İmâm-ı Eş'arî'den Öğrendiği Ehl-i Sünnet Bilgilerini Horasan'da Yaydı. Böylece İmâm-ı Eş'arî'nin Bildirdiği Îtikâd Bilgileri, Ehl-i Sünnet Mezhebi, Doğuda Ve Batıda Yayıldı. Hicrî 300 Senesinden Îtibâren ırak Havâlisinde, İran'da Yayıldı. Selçuklu Devleti Hükümdarlarının Resmî Mezhebi Oldu. Daha Sonra Atabekler Tarafından Müdâfaa Edilip, Şam Ve Bağdât Çevresinde Yayıldı. Selâhaddîn Eyyûbî'nin Fethinden Sonra Mısır'da Da Yayıldı.

eshâb-ı Kirâmın Peygamber Efendimizden Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Naklederek Bildirdikleri, Müctehid İmâmların Da Onlardan Naklettikleri Ehl-i Sünnet Vel-cemâat Îtikâdını Anlatmak Ve Yaymak İçin Gayret Sarfeden Ebü'l-hasan-ı Eş'arî Hazretleri Bir Sohbeti Esnâsında Buyurdu Ki:

allahü Teâlâya Hamd Olsun Ki, Bizi Doğru Yola Ulaştırdı Ve Sünnet-i Seniyyeye Uymayı Sevdirdi. Helâke Götüren Bid'atlerden Uzaklaştırdı. Kalblerimizi, Yakîn Denen Kat'î Ve Kuvvetli Îmânın Hâsıl Ettiği Serinlik Ve Huzûr İle Doldurdu. Müslümanlık İle Bizi Azîz Kıldı. Bizi, Resûlüne (sallallahü Aleyhi Ve Sellem) Uyanlardan, O'nun Rehberliğine Yapışanlardan Eyledi. Bid'atlere Dalıp, Resûlullah Efendimizin Ve Eshâb-ı Kirâmın (aleyhimürrıdvân) Yolundan Ayrılarak Yalnız Kalmaktan Kurtarıp, Cemâatle Berâber Olmayı İhsân Etti.

resûlullah Efendimize Salât-ü-selâm Olsun Ki, Bizi Allahü Teâlânın Emir Ve Yasaklarına Dâvet Etti. Allahü Teâlâ Bu Hususta Ona Âyetleriyle Yardım Etti. Kendisine Mûcizeler Vererek, Hakkındaki Şüpheleri Giderdi. Kendi Rızâsına Nasıl Ulaşılacağını O'nun İle Bildirdi. İçlerinde Kendisine Delâlet Eden Deliller Bulunduğunu En Açık Bir Şekilde Haber Verdi. Nihâyet Bâtıl, Sönüp Gitti. Hak, Gâlip Ve Muzaffer Olarak Parladı. Resûlullah Efendimiz Peygamberlik Vazîfesini Yerine Getirdi. Kendisine Bildirilenleri Tebliğ Edip, Ümmetine Nasîhatta Bulundu.

sevdiklerinden Bir Topluluğa Yazdığı Mektupta İse Şöyle Buyurdu:

ey Bâb-ül-ebvâb Halkından Olan Âlimler Ve Büyükler! Allahü Teâlâ Sizleri Yüce Kudreti İle Muhâfaza Buyursun. Sizlere Yardım Eylesin. Medînet-üs-selâm'da (bağdât'ta) Mektubunuzu Aldım. Allahü Teâlânın Nîmetleri İçerisinde Olduğunuzu, Hâlinizin Düzgünlüğünü Yazıyorsunuz. Bu Sebeple, Kederim Ve Üzüntülerim Dağıldı. Allahü Teâlâya Çok Şükrettim. Size Olan İhsânını Tamamlamasını, Size Ve Bize Olan Nîmetlerini Artırması İçin Allahü Teâlâya Yalvardım. Duâları Kabûl Eden O'dur. Büyük Lütuflarda Bulunmak O'na Lâyıktır. Allahü Teâlâ Yardımcınız Olsun. Geçen Sene Bir Takım Suâller Sormuştunuz. Mektubunuzda Bundan Da Bahsediyorsunuz. Verdiğim Cevapları Beğendiğinizi, Faydalı Olduğunu, Doğruluğunu Kabûl Ettiğinizi, Şüphelerinizin Gittiğini, Sizi Kendilerine İnandırmak İsteyenlerden Yüz Çevirdiğinizi Yazıyorsunuz. Bunları Okuyunca, Dinde Saptıranların, Resûlüne Uymaktan Alıkoyanların Şüphelerinden Bizi Ve Sizi Muhâfaza Buyurduğu İçin Allahü Teâlâya Hamdettim.

yine Siz Mektubunuzda, Benden Selef-i Sâlihînin Asıl Kabûl Edip, Dayandıkları Bâzı Hususları Yazmamı İstiyorsunuz. Sonra Gelenler De Bu Asıllara (bilgilere) Uymak Sûretiyle, Bid'at Sâhiplerinin Düştüğü, Kur'ân-ı Kerîm Ve Sünnet-i Seniyyeye Muhâlefet Durumuna Düşmekten Kurtulmuşlardır. Bu Bilgilere Şiddetle İhtiyâcınız Olduğunu Bildirdiğiniz İçin, Size Olan Hürmetim Ve Üzerimdeki Hakkınızdan Dolayı, Suâllerinize Ve İsteklerinize Cevap Vermekte Acele Ettim.

size Bâzı Temel Bilgileri, Delilleri İle Berâber Bildirdim. Bu Deliller, Sizin Selef-i Sâlihîne Tâbi Olmakta Haklı Olduğunuzu, Ehl-i Bid'atın İse, Selef-i Sâlihîne Muhâlefet Edip, Daha Önce Üzerinde Bulundukları Haktan Sapmakla Hatâ Ettiklerini, Bununla Şer'î Delillerden, Resûlullah'ın (sallallahü Aleyhi Ve Sellem) Bildirdiği Şeylerden Ayrıldıklarını Gösterecektir. Yine Bu Delilleri Reddeden, Peygamberlerin Aleyhimüsselâm Getirdiklerini İnkâr Eden Felsefecilerin Yollarına Uyduğunu Da Gösterecektir. Size Ve Söylediklerimi Düşünen Diğer Kimselere Söylenmesi Gerekenleri Söyledim. Allahü Teâlâdan Yardım Diliyerek Ve O'na Güvenerek, Sizin İsteklerinizi Yerine Getirmekle, Sevâba Kavuşacağımı Ümid Ediyorum. Allahü Teâlâ Bana Kâfîdir Ve O Ne Güzel Vekildir.

allahü Teâlâ Sizi Doğru Yola Hidâyet Eylesin. Biliniz Ki, Selef-i Sâlihînin Ve Onların Yolunda Giden Halefin (sonra Gelen Âlimlerin) Yolu Şudur:

allahü Teâlâ, Muhammed Aleyhisselâmı Bütün Dünyâya Peygamber Olarak Gönderdiği Zaman, İnsanlar, Birbirine Zıt Bir Takım Fırkalara Ayrılmışlardı. Onlardan Bir Kısmı Allahü Teâlânın Gönderdiği Tevrat Ve İncîl'i Değiştirip, Kendi Uydurdukları Şeyler İle İnsanları Allahü Teâlâya Dâvet Ediyorlardı. Bir Kısmı Felsefeci İdi. Bunların, Akıl İle Elde Ettikleri Bir Takım Bilgilerde, Yanlış Netîcelere Varmaları Sebebiyle, Bir Çok Bâtıl Ve Yanlış Yollar Ortaya Çıkmıştı. Bir Kısmı, Brehmen İdi. Bunlar, Allahü Teâlânın Peygamberlerini İnkâr Ediyorlardı. Bir Kısmı, Dehrî İdi. Bunlar Da, Kâinâtın Sonsuz Devâm Edeceğini, Yok Olmıyacağını İddiâ Ediyorlardı. Bir Kısmı, Mecûsî İdi. Bunlar İse, Hiç Tecrübe Etmedikleri, Bilmedikleri Şeyleri İddiâ Ediyorlardı. Bir Kısmı Putperest İdi. Bunlar, Putlara Tapıyorlardı. Peygamber Efendimiz İse, İnsanların, Kâinât Ve İçindekilerin Sonradan Yaratılmış Birer Mahlûk Olduğuna, Onların Hepsinin Yaratıcısı, Sâhibi Ve Mâliki Olan Allahü Teâlânın Varlığı Ve Birliği İnancına Dâvet Etti. Onların, Üzerinde Bulundukları Yolun Yanlışlığını Ve Böyle Bâtıl Yolları Terk Etmelerini İstedi. Resûlullah Efendimiz Onların Yollarının Bozukluğunu, Kendisinin İse, Allahü Teâlâdan Bildirdiği Husûslarda Doğru Olduğunu, Apaçık Âyetler Ve Mûcizelerle İsbât Etti. Sonra Allahü Teâlâya Nasıl Kulluk Edileceğini Açıkladı. Allahü Teâlâ Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâmı Bunları İnsanlara Bildirmesi Ve İzâh Etmesi İçin Gönderdi. Resûlullah Efendimiz İnsanlara, Kendilerinde Dil, Sûret Ve Daha Başka Yönlerden Farklılıklar Bulunduğunu, Böyle Değişikliklerin Onların Sonradan Yaratıldığını Göstermesini Bildirdiği Gibi, Gerek Kendilerinde, Gerekse Onların Dışındaki Varlıklarda, Allahü Teâlânın Varlığına, İrâdesine Ve Tedbirine Delâlet Eden Şeyler İle, Allahü Teâlâyı Tanıma Yolunu Da Bildirdi. Şöyle Ki; Allahü Teâlâ Kur'ân-ı Kerîmde Meâlen; "arzda Da Gerçekten Tasdîk Edenler İçin Birçok İbretler Vardır. Nefslerinizde De(hücrelerden Vücûd Yapınıza Kadar) bir Çok Alâmetler Vardır (ki, Hep Allahü Teâlânın Kudretine, İlmine, Azamet Ve İrâdesine Delâlet Ederler). hâlâ Görmeyecek Misiniz." buyurdu. (zâriyât Sûresi: 20-21)

bir Sohbeti Sırasında İnsanın Yaratılışını Ve Yaratılış Safhalarını Açıklayarak Şöyle Buyurdu:

insanın Yaratılış Safhaları, Sûret Ve Şekillerindeki Değişik Durumlara; "biz İnsanı (âdem'i)şüphesiz Ki, Çamurun Özünden Yarattık. Sonra Âdem'in Neslini, Sağlam Bir Yerde (rahimde) bir Nutfe (az Bir Su) yaptık. Sonra O Nutfeyi Bir Kan Pıhtısı Hâline Getirdik. Ondan Sonra Kan Pıhtısını Bir Parça Et Yaptık. O Et Parçasını Da Kemikler Hâline Çevirdik. Kemiklere De Et Giydirdik. Sonra Ona Başka Bir Yaratılış (ruh) verdik. Bak Ki, Şekil Verenlerin En Güzeli Olan Allahü Teâlânın Şânı Ne Kadar Yücedir." meâlindeki Mü'minûn Sûresi 12-14 Âyet-i Kerimelerinde İşâret Buyuruldu.

bunlar, Allahü Teâlânın Varlığının Muhakkak Lâzım Olduğunu İfâde Eden, O'nun İrâde Ve Tedbîrine Delâlet Eden En Açık Delillerdendir.

insan, Çamur Özünden Yaratıldı. Çamur Özünün Bir Çok Şekil Ve Durumlara Kâbiliyeti Vardır. Fakat, İnsanın Başka Bir Sûretle Değil De, Kendisine Has Özellikleriyle Mâlûm Olan Ve En Güzel Sûrette Meydana Gelmesi, Mutlaka Bir Yaratıcının Varlığını Göstermektedir.

insana Baktığımızda Şunları Görüyoruz: 1. İnsanın Başka Varlıklarda Bulunmıyan, Kendisine Mahsus Bir Sûreti Vardır. 2. İşitmek, Görmek, Koklamak, Hissetmek, Tatmak Gibi, İhtiyaçlarını Temin Edebilmesi İçin Hazırlanmış Bir Takım Vâsıtalara (duyu Organları) Sâhiptir. 3. İhtiyaç Hâsıl Oldukça, Tertib Üzere Hazırlanmış Gıdâ Âletleri. Meselâ, Yeni Doğmuş Çocuk Gıdâsını, Önce Annesini Emmek Sûretiyle Temin Eder. Çünkü O, Bu Sırada Dişsizdir. Gıdâsını Kendiliğinden Temin Edemez. Bir Müddet Sonra, Dişlerle Donatılır. Gıdâsını Yemekle Elde Eder. 4. Ağızdan Alınan Gıdâlar, Mîdeye Gelir. Mîde, Kendisine Ulaşan Gıdâları Pişirir. Bu Gıdâlara Öyle Bir İncelik Verir Ki, Bunlar En İnce Yollardan Geçerek, Sonunda Saç Ve Tırnaklara Kadar Ulaşır. 5. Karaciğer, Öd (safra) Çıkarmak, Vücûdun Şeker Durumunu Ayarlamak, Zehirleri Bir Dereceye Kadar Zararsız Hâle Getirmek Gibi Bâzı Vazîfeler İçin Hazırlanmıştır. 6. Akciğer, Dışarıdan Temiz Havayı (oksijen) Alıp, Kan Dolaşımı İle Dokulara İletmek Ve Kandan (karbondioksit Alarak) Kirlenen Havayı Nefesle Dışarı Vermek İçin Hazırlanmıştır. 8. Ayrıca Alınan Gıdâlardaki Fazlalıkların Atılması İçin Gerekli Âletler (âzâlar). Bunlardan Başka, Tesâdüfî Olarak Düşünülmesi İmkânsız Olan, Mutlaka Bunları Tertip Ve Düzenleyen Bir Yaratıcının Varlığını Gerektiren Sayılamıyacak Kadar Çok Şey Vardır. Bütün Bunların Çamur Özü Ve Su İle Düzenlenip, Kısımlara Ayrılması, Mutlaka Bir Yaratıcıyı, Bir Düzenleyiciyi Gerektirir. Bunu, Düşünen Her Akıl Sâhibi Anlar. Aynı Şekilde, Bir Plân Dâiresinde Düzenleyen, Kasdeden Bir Binâ Yapıcısı Olmadan, Bir Binânın Meydana Gelmesi Bile Mümkün Olmayınca, Bütün Bu Saydığımız Hâllerin De Bir Yapıcı Ve Yaratıcı Olmadan Çamur Ve Su İle Kendiliklerinden, Tertip Ve Düzen İçerisinde Meydana Gelmeleri Mümkün Olamaz.

ebü'l-hasan-ı Eş'arî Hazretleri Allahü Teâlâdan Başka Her Şeyin Sonradan Yaratıldığını Ve Her Birisinde Çeşitli Hikmetler Bulunduğunu Îzâh Etmek İçin Buyurdu Ki:

allahü Teâlâ Meâlen: "gerçekten, Göklerin Ve Yerin Yaratılışında, Gece İle Gündüzün Birbiri Ardınca Gelişinde, Akıl Sâhipleri İçin, Allah'ın Varlığını, Kudret Ve Azametini Gösteren, Kesin Deliller Vardır." (âl-i İmrân Sûresi: 190) Âyet-i Kerîmesiyle Allahü Teâlâdan Başka Her Şeyin Sonradan Yaratıldığı, Bunları Allahü Teâlânın Yarattığını Ve Bunda Çeşitli Hikmetler Bulunduğunu Daha Ziyâde Beyân Eyledi. Feleklerin (dünyâ, Ay, Güneş V.s.) Hareketiyle, Meydana Gelen Faydaların Büyüklüğüne Ve Mikdârına İşâret Buyruldu. Meselâ, Gece, İnsanların İstirahatı Olduğu Gibi, Mahsûllerin De Fazla Gelen Güneş Harâretini (sıcaklığını) Serinletmektedir. Gündüz İse, Mahlûkâtın Dağılıp Hareket Etmeleri, Geçimlerini Temin Etmeleri İçin Yaratılmıştır. Eğer Devamlı Gece Olsa İdi, Karanlık, Onların Fayda Sağlayacak Şeylerin Peşine Düşüp, Bunları Elde Etmeye Mâni Olacaktı. Aynı Şekilde Devamlı Gündüz Olsa İdi, Bu Da Zararlı Olurdu. Gündüzün Aydınlığı Fırsat Bilinerek Tâkatın (gücün) Üstünde Hırsla Çalışılır, Kâfi Miktârda İstirahat Etmedikleri İçin İnsanlar Helâk Olurlardı. Bundan Dolayı, Onlara, Çalışmaları İçin Tâkatlarını Geçmeyecek Şekilde, Zamanın Bir Kısmı Gündüz, İstirahatleri İçin Yeterli Bir Mikdarı Da Gece Kılındı. Böylece, Onların Hâlleri Mutedil (normal) Olarak Gecenin Serinliğinden, Gündüzün Sıcaklığından, Kendileri, Ekinleri, Malları Ve Hayvanları İçin Lüzûm Duyulduğu Kadarını Alacaklardır. Böyle Yapmakla, Allahü Teâlâ Mahlûkâtına Merhamet Buyurmuş, Lütuf Ve İhsânda Bulunmuştur.

yine, Mahlûkâtı Kuşatan Renk Tabakası, Onların Gözlerine Münâsip Ve Muvâfık Gelen Renklerden Yaratılmıştır. Eğer Bu Renk, Şimdi Âlemi Saran Renkten Olmasaydı, Gözleri Bozacaktı.

cisimlerin Büyük Ve Ağır Olmasına Rağmen, Yer Ve Göklerin Ve Onlarda Bulunan Hükümlerin (kânunların) Allahü Teâlânın Tutmasına Muhtaç Olduğuna, Meâlen; "doğrusu, Gökleri Ve Yeri Zeval Bulmaktan Allahü Teâlâ Koruyup, Tutuyor. Andolsun Ki Zevâl Bulurlarsa, Onları O'ndan Başka Kimse Tutamaz. Gerçekten O, Halîmdir. Azap İçin Acele Etmez, Gafûrdur (çok Bağışlayıcıdır)." (fâtır Sûresi: 41) Âyet-i Kerîmesiyle İşâret Buyruldu. Bu Âyet-i Kerîme İle Bize, Yer Ve Göklerin Yerlerinde Durmalarının Allahü Teâlâdan Başkası Tarafından Olmadığı Ve Onları Bir Durduran Olmadan Da Yerlerinde Durmalarının Mümkün Olmadığı Bildirildi.

ebü'l-hasan-ı Eş'arî Hazretleri Vahyi Kabûl Etmeyen Ve Her Şeyi Âciz Olan Akılla Îzâh Etmeye Çalışan Felsefecileri İknâ Edici Delillerle Susturdu. Bu Hususta Da, Buyurdu Ki:

"felsefecilerin Tabiatçı İnanışlarından Dolayı, Ağaçların Ve Onlardan Çıkan Meyvelerin Ancak, Yer, Su, Ateş Ve Havanın Tesiri İle Meydana Geldiği Hakkındaki İddiâlarının Bozukluğunu Bize; "allahü Teâlâ;"arzda Birbirine Komşu Kıt'alar (kara Parçaları), üzüm Bağları, Ekinler, Çatallı Ve Çatalsız Hurmalıklar Vardır Ki, Hepsi Bir Su İle Sulanıyor. Halbuki Yemişlerin De Bâzısını Bâzısına Üstün Kılıyoruz." (tad, Renk Ve Kıymetleri Başka Başkadır.) şüphesiz Ki, Bunlardan Da Düşünen Bir Topluluk İçin Pekçok İbretler (alâmetler) vardır." meâlindeki Râd Sûresi 4. Âyetinde Bildirdi.

daha Sonra Allahü Teâlâ, Her Şeyin Yaratıcısı Olduğuna, Bir Olduğuna, İşlerinin İntizam Ve Tertip Dâiresinde Cereyân Etmesi İle Delil Getirdi. Allahü Teâlâ İşlerinde Hiç Bir Ortağı Bulunmadığını; "eğer Yer İle Gökte, Allah'tan Başka İlâhlar Olsaydı, Bunların İkisi De Fesâda Uğrar, Yok Olurdu."meâlindeki Enbiyâ Sûresi 28. Âyet-i Kerîmesi İle Bildirdi.

sonra, Önce Yaratıldıklarını Kabûl Ettikleri Halde, Öldükten Sonra Tekrar Diriltilmeyi İnkâr Edenlere Karşı Tekrar Yaratılmalarının Mümkün Olduğunu Bildirdi. Onlar Tekrar Yaratılmayı Uzak Görerek, Çürümüş Kemikleri Kim Diriltecek Dedikleri Zaman, Meâlen; "(ey Resûlüm) de Ki: "onları İlk Defâ Yaratan Diriltir Ve O Her Yaratılanı Tamâmiyle Bilir." (yâsîn Sûresi: 79) Buyurdu. Sonra Bunu Onlara Meâlen; "o (allah) ki, Size Yeşil Ağaçtan Bir Ateş Yaptı Da, Şimdi Siz Ondan Yakıp Duruyorsunuz." (yâsîn Sûresi: 80) Âyet-i Kerîmesi İle Beyân Eyledi. Yaş Ve Yeşil İki Ağaç Olan Ve Rüzgâr Sebebiyle Biri Diğerine Sürtülünce Tutuşan Uşar Ve Murah Denilen Ağaçlardan Ateşin Çıkarılmasını, Çürümüş Kemiklere, Parçalanmış Derilere, Hayâtı İâde Etmenin Câiz Olduğuna Delil Getirdi. (uşar İle Murah, Eskiden Arapların Ateş Çıkarmak İçin Kullandıkları İki Ağaçtır.)

peygamber Efendimizin Son Peygamber Olduğunu Bildiren Ve O'nun Peygamberliğini Kabûl Etmeyen Yahûdî Ve Hıristiyanlara Cevap Veren Ebü'l-hasan-ı Eş'arî Hazretleri Buyurdu Ki: "allahü Teâlâ Resûlullah'a Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Peygamber Olduğu Ve Bildirdiklerinin Doğru Olduğu Hakkında Mûcizelerle Yardım Eyledi. Resûlullah'a En Büyük Mûcize Olarak Kur'ân-ı Kerîm Verildi. Müşrikler, Kur'ân-ı Kerîmin Allahü Teâlânın Kelâmı Olduğuna İnanmıyorlar, Hazret-i Muhammed'in Sözüdür, Diyorlardı. Allahü Teâlâ, O Zaman En Fasîh Ve Edebiyâtta Zirveye Ulaşmış Olanlarından, Kur'ân-ı Kerîmin On Sûresi Veya Bir Sûresi Gibi Bir Söz Söylemelerini İstedi. İnsanlar İle Cinlerin Bir Araya Gelip Çalışsalar, Bunu Yapamayacaklarını Bildirdi. Nitekim Onlar, Böyle Bir Söz Söylemekten Âciz Kaldılar. Böylece Onların, Resûlullah'a Îmân Etmeme Husûsunda Özürleri Ortadan Kalkmış Oldu.

hazret-i Mûsâ Da Firavn'ın Sihirbâzlarını, Asâsıyla Rezîl Ve Rüsvâ Edip, Hem Sihirbazların, Hem De Diğer İnsanların Kendisine Îmân Etmeme Mâzeretlerini Ortadan Kaldırdı. Mûsâ Aleyhisselâmın Asâsından Meydana Gelen Hârikulâde Hâllerin Kendi Güçleri Dışında Olduğuna, Böyle Bir Şeyi Yapabilmenin Hatırlarından Bile Geçmediğine, Böyle Bir Şeyi Ancak Allahü Teâlânın Yapacağına, Hem Sihirbazlar, Hem De Başkaları Kanâat Getirdi. (nihâyet, Bu Mûcize Karşısında Sihirbazlar, Hazret-i Mûsâ'ya Îmân Ettiler.)

hazret-i Îsâ Da Ölüleri İlaçsız Diriltmek, Anadan Doğma Körleri Ve Derisi Alaca, Abraş Olanları İyileştirmek, O Zamanda İnsanları Âciz Bırakan Şeylerle (mûcizelerle), O Devre Göre Tıpta En Yüksek Dereceye Ulaşan Tabiplerin Kendisine İnanmama Mâzeretlerini Ortadan Kaldırdı. (çünkü Böyle İşleri, Ancak Allahü Teâlânın Yardım Ettiği Bir Kimse Yapabilirdi.)

resûlullah Efendimiz, Kendi Kavminden Olan, Edebiyâtta Yüksek Dereceye Ulaşan Ediblerin, Kendisine Îmân Etmeme Husûsunda Bu Mâzeretlerini Bertaraf Etti. Çünkü, Kur'ân-ı Kerîmin Edebî Yüksekliğini Onlar Da Kabûl Ediyorlardı.

işte Resûlullah Efendimiz Yukarıda Bildirilen Yanlış Yollara Sapmış Kimselere, Getirdiği Deliller Ve Mûcizelerle, Gittikleri Yolun Bozukluğunu, Dâvet Ettiği Yolun En Doğru Olduğunu Anlatıyordu. Resûlullah Efendimiz, Onlara Dâimâ Karşısında Duramayacakları Deliller Getirdiği, Aralarında Uzun Müddet Kaldığı Halde, Fevkalâde İhtiraslarından Dolayı Îmân Etme Şerefine Kavuşamadılar.

allahü Teâlânın Resûlullah Efendimize Verdiği Mûcizelerden Bâzısı Şöyledir: Şiddetli Açlık Vakitlerinde, Kalabalık Cemâatı, Az Bir Yiyecek İle Doyurması, Susuzluk Zamanlarında, Mübârek Parmakları Arasında Fışkıran Sudan Hayvanlar İle Sâhiplerinin Kanıncaya Kadar İçmeleri, Kurdun Kendisine Konuşması, Kızartılmış Koyunun Zehirli Olduğunu Haber Vermesi, Ayın İkiye Bölünmesi, Çağırması Üzerine Ağacın Köklerini Sürüyerek Huzurlarına Gelip, Emri Üzerine Tekrar Yerine Gitmesi, İnsanların Kalplerinde Saklayıp Da Haber Vermesini İstedikleri Sırları Haber Vermesi.

"insanlar Allahü Teâlâyı Görecekler Midir?" Diye Soran Birisine Buyurdu Ki: "âhirette Müminler Allahü Teâlâyı Göreceklerdir. Allahü Teâlâ, Kur'ân-ı Kerîmde Meâlen; "nice Yüzler Vardır Ki, O Gün(kıyâmette) güzelliği İle Parıldar. (o Yüzler) rablerine Bakar." (kıyâme Sûresi: 22-23) Buyurmaktadır. Resûlullah Efendimiz De; ayı Gördüğünüz Gibi, Kıyâmet Gününde Rabbinizi Mutlaka Göreceksiniz. O'nu Görmekte Güçlük Çekmeyeceksiniz." buyurmaktadır.

ebü'l-hasan-ı Eş'arî Hazretleri İnsanların Âhiretteki Hallerini Soran Bir Kimseye De Buyurdu Ki:

allahü Teâlâ Mahlûkâtını İki Kısma Ayırdı. Birisini Cennet'i İçin Yarattı. Onları, İsimleri Ve Babalarının İsimleri İle Berâber Yazdı. Diğer Kısmını Cehennem İçin Yarattı. Onların İsimlerini De Yazdı. Resûlullah Efendimizle Hazret-i Ömer Arasında Şöyle Bir Konuşma Oldu. Hazret-i Ömer Peygamber Efendimize; "yâ Resûlallah! Bizim Evvelce Hesap Ve Kitabımız Görülüp Bitmiş Midir, Yoksa, Daha Yeni Başlanmış Bir İş Midir?" Diye Sorunca, Resûlullah Efendimiz; "bunlar, Hesâbı Ve Kitabı Görülüp Bitmiş İşlerdir."buyurdu. Bunun Üzerine Hazret-i Ömer; "öyleyse Niçin Ameller Yapıyoruz (çalışıp, Çabalıyoruz) Yâ Resûlallah?" Diye Sorunca, Peygamber Efendimiz; "ibâdet Yapınız! Herkese Ezelde Takdîr Edilmiş Olan Şeyi Yapmak Kolay Olur." buyurdu.

bir Kimse Ebü'l-hasan-ı Eş'arî Hazretlerine Gelerek Ehl-i Kıble Olan Bid'at Ehlinin Îmânıyla İlgili Olarak Sordu. Ebü'l-hasan-ı Eş'arî Buyurdu Ki:

"allahü Teâlâya Ve Peygamber Efendimizin Îmân Etmeye Dâvet Ettiği Şeylere Îmân Eden Kimseleri, Küfürden Başka Hiç Bir Günah Îmândan Çıkarmaz. Îmânlarını, Ancak Küfür Giderir. Ehl-i Kıble, Günahları Sebebiyle Îmândan Çıkmayıp, Dînin Bütün Emirleriyle Mükelleftirler, Yapmaları Gerekir.

ehl-i Kıbleden Olup, Günahkâr Olanları Da, Allahü Teâlâ; "ey Îmân Edenler! Namaza Kalktığınız Zaman Yüzünüzü Ve Ellerinizi (dirseklerinizle Berâber) yıkayın, Başınızı Mesh Edin Ve Ayaklarınızı Yıkayın. Eğer Cünüp İseniz Boy Abdesti Alın." meâlindeki Mâide Sûresi 6. Âyet-i Kerîmesi İle Mümin Diye İsimlendirmiştir. Eğer Akîdesi (inanışı) Bozuk Olan Kaderiyyenin Dediği Gibi, Günahkârlar, Günahları Sebebiyle Îmândan Çıkmış Olsalardı, Onlara Abdest Farz Olmazdı. Allahü Teâlânın Hitâbı Da Bütün Müminlere Değil, Yalnız İtâat Edenlere Olurdu. Yine Allahü Teâlâ Cumâ Sûresi 9. Âyetinde Meâlen; "ey Îmân Edenler!cumâ Günü Namaz İçin Ezân Okunduğu Zaman, Allahü Teâlânın Zikrine (hutbe Dinlemeye, Namaz Kılmaya), koşunuz. Alış-verişi Bırakın." buyurdu. Bu Hitâbı Yalnız İtâat Edenlere Tahsîs Buyurmadı. Bu Hitâb Aynı Zamanda Günahkârları Da İçerisine Almaktadır.

bid'atten Başka Herhangi Bir Günahı Yaparak, Günahkâr Olanlardan Hiç Bir Kimse Hakkında, Cehennemliktir Diye Hükmedilemez. Resûlullah Efendimizin Cennet'le Müjdelediklerinden Başka Ehl-i Tâattan Kimse Hakkında Cennetliktir Denilemez.

allahü Teâlâ Kur'ân-ı Kerîmde; "muhakkak Ki, Allahü Teâlâ Kendisine Ortak Koşanları Bağışlamaz. Bu Günahtan Başkasını Dilediği Kimseden Magfiret Buyurur (affeder)." meâlindeki Nisâ Sûresi 6. Âyet-i Kerîmesi İle Delâlet Ediyor. Çünkü Allahü Teâlâ Kendisi Haber Vermedikçe, Âsîler Hakkındaki İrâdesinin Ne Olduğunu Bilmeye Kimse İçin Yol Yoktur. Peygamber Efendimiz; "ehl-i Kıbleden Hiç Kimseyi, Kendi Kendinize Cennet'e, Yâhut Cehennem'e Koymayınız." buyurdu.

insanların Amellerini Yazan Hafaza Melekleri Vardır. Allahü Teâlâ Bu Husûsa; "halbuki Üzerinde Gözetleyici Melekler Var. (amellerinizi Yazan Ve Allah Katında) kerîm Olan Kâtib Melekler Var."meâlindeki İnfitar Sûresi 10. Ve 11. Âyet-i Kerîmeleri İle Delâlet Buyurdu.

kabir Hayâtı Ve Âhiret Halleriyle İlgili Olarak Buyurdu Ki:

"kabir Azâbı Haktır. İnsanlar, Kabirlerinde Diriltildikten Sonra İmtihân Edilecek. Kabirde Suâl Sorulacak, Allahü Teâlâ Dilediği Kimseye Cevap Vermeyi Kolaylaştıracaktır. Kıyâmet Günü İlk Sûr Üfürülünce, Göklerde Olanlar Ve Allahü Teâlânın Diledikleri Bayılıp Düşecek (ölecekler). İkinci Sûrun Üfürülmesi Üzerine Hepsi Bakarak Ayağa Kalkacaklar (dirilecekler). Allahü Teâlâ İnsanları, İlk Yaratmasında Olduğu Gibi, Yalın Ayak Ve Çıplak Olarak Diriltecek. (dünyâda İken) Allahü Teâlâya İtâat Eden Ve İsyân Eden Bedenler, Kıyâmet Günü Diriltilecektir. Yine Dünyâda İken Sevap Ve Günah İşleyen Eller, Ayaklar Ve Diller De Diriltilecek, Sâhipleri Hakkında Şâhidlik Edeceklerdir. Allahü Teâlâ İnsanların Amellerini Tartmak İçin Terâzi Koyacak. Kimin Sevâbı Ağır Gelirse, O Kurtulacaktır. Kimin De Sevâbı Hafif Gelirse, Hüsran Ve Zarara Uğrayacaktır. Kıyâmet Gününde İnsanlara, Amel Defterleri Verilecek Ve Amel Defteri Sağ Eline Verilen Kimsenin Hesâbı Kolay Görülecektir. Amel Defterini Sol Elinden Alanlar İse Azap Göreceklerdir.

sırat, Cehennem Üzerine Kurulmuş Bir Köprüdür. İnsanlar Oradan Amellerine Göre Süratli Veya Yavaş Olarak Geçecekler. (yalnız Kıyâmette Köprü, Terazi Vardır Denince, Dünyâdaki Köprü Ve Terâziler Akla Gelmemelidir. Sırat Köprüsü İçin De Durum Böyledir. Âhirette Amellerin Tartılması İçin Terâzi Kurulacağına İnanmalı, Fakat Nasıl, Ne Şekilde Olduğunu Düşünmemelidir.)

kalbinde Zerre Mikdarı Îmânı Olan, Günahı Kadar Yandıktan Sonra, Cehennem'den Çıkarılacaktır.

peygamber Efendimizin Şefâatinin Hak Olduğunu Bildiren Ebü'l-hasan-ı Eş'arî Hazretleri Şöyle Buyurdu:

"resûlullah Efendimizin Şefâatı, Ümmetinden Büyük Günah Sâhipleri İçin Olacaktır. Ümmetinden Bir Topluluk Yanıp, Kara Kömür Olduktan Sonra Ateşten Çıkarılarak Hayat Nehrine Atılacaklar, Vücutları Hiç Azap Görmemiş Gibi Taptâze Olacak. Kıyâmet Gününde Resûlullah Efendimizin Havzı Bulunup, İçmek İçin Ümmeti Oraya Gelecektir. Ondan İçen, Bir Daha Susamayacaktır. Tuttukları Doğru Yolu; Peygamber Efendimizden Sonra Değiştirenler, O Havuzdan Uzaklaştırılacaklar."

iyilikleri Emretmek, Kötülüklerden Sakındırmak Husûsunda Buyurdu Ki:

"müminlerin Üzerine, Emr-i Mârûf Ve Nehy-i Anil-münker, İyiliği Emredip, Kötülükten Alıkoymak Vâcibtir. Muktedir Olurlarsa, Yapılan Kötülüğe El Ve Dil İle Mâni Olurlar. Güçleri Yetmezse Kalpleri İle O İşi Kötü Görürler."

sevgili Peygamberimizin Eshâb-ı Kirâmının Üstünlüğü Ve Bunlar Arasındaki Derece Farklarını Da Şöyle Bildirdi:

"peygamber Efendimizin Hadîs-i Şerîfi Gereğince, Asırların Hayırlısı, Eshâb-ı Kirâmın (r.anhüm) Zamânıdır (asrıdır). Sonra Tâbiîn Ve Tebe-i Tâbiînin Asırlarıdır. Eshâb-ı Kirâmın En Üstünleri, Bedir Muhârebesine Katılanlardır. Bunların En Üstünü, Aşere-i Mübeşşeredir (cennet'le Müjdelenen On Sahâbî). Aşere-i Mübeşşerenin En Üstünü Dört Halîfedir. (hazret-i Ebû Bekr, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali.) Bunların  Halîfelikleri, O Zamandaki Müslümanların Rızâsı İle Olmuştur. Müslümanlar Bu Tertîbe Göre İttifak Edip, Birleştiler.

muhâcir Ve Ensârdan İbâret Olan Bedir Ehli Arasında, Aşere-i Mübeşşereden Sonra Efdaliyet, Hicret Ve Önce Müslüman Olmaya Göredir. Peygamber Efendimizin Dâvet Ettiği Şeylere Îmân Ederek, Bir Saat Olsun Kendisi İle Görüşen Yâhut Onu Bir Defâ Gören Eshâb-ı Kirâm, Tâbiînden Üstündür.

eshâb-ı Kirâm İçin, Haklarında Söylenen Hayır Sözlerden Başkasından Sakınmalıdır. Onların İyiliklerini Yaymalı, Yaptıkları İşler İçin Sahîh Ve Doğru Te'vîl Yolları Aramalı, Tâkib Ettikleri Yolun En İyi Yol Olduğuna Hüsn-i Zân Etmeli, İyi Düşüncelere Sâhib Olmalıdır.

ehl-i Sünnet Vel-cemâat Mezhebinin Îtikâddaki İki İmâmından Biri Olan Ebü'l-hasan-ı Eş'arî, Zâhirî İlimlerde Yüksek Âlim Olduğu Gibi, Tasavvuf Yolunda Da Yüksek Bir Velî İdi. İnsanlara Karşı Gâyet Tatlı, Açık Ve İknâ Edici Konuşurdu. Güzel Ahlâkıyla İnsanlara Örnek Olurdu. Hakkın, Doğrunun Ortaya Çıkması İçin Münâzarayı Sever; Yazarak Ve Anlatarak Hak Uğrunda Müdâfaadan Çekinmezdi.

eserleri: İmâm-ı Eş'arî'nin Eserleri, Beş Grubta Toplanır:

1- Kırk Yaşından Önce Mûtezile İken Yazdığı Eserler. Bunları Sonradan İptâl Etmiştir.

2- Felsefecilere, Yahûdî, Hıristiyan Ve Mecûsîlere Yazdığı Reddiyeler.

3- Hâriciye, Mûtezile, Şia Ve Zâhiriyye Fırkalarına Yazdığı Reddiyeler.

4- Makâleler

5- Kendisine Sorulan Suâllere Cevap Olarak Yazdığı Risâleler Ve Diğerleri.

el-umed adlı Eserde Bildirilen Kitaplardan Bâzıları:

1) Kitab-ül-füsûl: mülhidler (dinsizler), Tabiatçı Felsefeciler, Dehrîler, Zamanın Ve Âlemin Kadîm Olduğuna İnananlara Reddiyedir. Bu Kitapda; Brehmenler, Yahûdîler, Hıristiyanlar Ve Mecûsîlere De Cevaplar Vermiştir. Bu Kitap Büyük Bir Eserdir.

2) El-mûcez: on İki Kitaptan İbârettir.

3) Halk-ül-ef'âl

4) İstitâa Hakkındaki Kitap

5) Sıfâtlar Hakkındaki Kitap

6) el-luma' Fi'r-reddi Alâ Ehli'z-zeyği Ve'l Bid'a: kur'ân-ı Kerîm, Allahü Teâlânın İrâdesi, Allahü Teâlânın Görülmesi, Kader, İstitâa, Va'd Ve Va'îd Ve İmâmet Meselelerinden Bahseden On Bölüm İhtivâ Eden Kıymetli Bir Kitaptır. İmâm-ı Eş'arî Hazretlerinin Bu Mevzularda Söyledikleri Hakkında İyi Bir Kaynaktır. Yakın Zamanda Mısır'da Ve Beyrut'ta Basılmıştır. Beyrut Baskısında, Ayrıca Richard J.mc. Carthy Tarafından Bir Mukaddime Ve İngilizce Tercümesi Vardır. Spitta, Bu Eseri Hülâsa Etmiş, Joselp Hell Tarafından Almancaya Tercüme Edilmiştir.

7) Risâlet-ül-îmân; spitta, Almancaya Tercüme Etmiştir.

8) Kitâb-ul-fünûn: mülhidlere (dinsizlere) Cevap Olarak Yazılmıştır.

9) Kitâb-ün-nevâdir: kelam İlminin İnceliklerini Anlatır.

10) Dehrîlerin (dinsizlerin) Ehl-i Tevhid'e Karşı Yaptıkları Bütün Îtirâzlarının Toplandığı Bir Kitap.

11) El-cevher Fi'r-reddi Alâ Ehli'z-zeygi Ve'l-münker.

12) Nazar, İstidlâl Ve Şartları Hakkında Cübbâî'nin Suâllerine Verilen Cevaplar.

13) mekâlât-ül-felâsife: felsefecilere Cevap Olarak Yazılmış Bir Eserdir. Kitap Üç Makâleyi İhtivâ Eder. Eserde İbn-i Kays Ed-dehrî'nin Bâzı Şüpheleri, Aristo'nun Semâ (gök) Ve Âlem Hakkındaki Fikirleri Çürütülmüştür; Hâdiseleri, Saâdet Ve Şekâveti Yıldızlara Bağlıyanlara Lâzım Gelen Cevaplar Verilmiştir.

14) Cevâb-ül-horasâniyyîn: çeşitli Meseleleri İhtivâ Eder.

el-umed'de bildirilenlerden Başka, İbn-i Fûrek'in Zikrettiği Eserlerinden Bâzıları Da Şunlardır:

1) Tenâsühe İnananlar Hakkındaki Eser.

2) Mantıkçılara Dâir Yazılan Eser.

3) Hıristiyanlar Hakkında Yazılan Kitap.

4) Delâil-ün-nübüvve Hakkındaki Kitap.

imâm-ı Eş'arî'nin Ayrıca: risâle Ketebehâ İlâ Ehli's-sagr Bi Bâb-ül-ebvâb adlı Eseri Vardır. Kitap, Kafkas Dağlarının Hazar Denizi İle Bitiştiği Yerde Bâb-ül-ebvâb (demirkapı Yâhut Derbend) Denilen Kasabanın Âlimlerine Yazılmıştır. Bu Eser, Ehl-i Sünnet Vel-cemâat Akâidini Geniş Olarak Anlatmaktadır.

bunlardan Başka Şu Eserleri De Meşhûrdur:

makâlât-ül-islâmiyyîn: bu Eserinde Îtikâdî Fırkalardan Ve Kelâm İlminin İnce Meselelerinden Bahsetmektedir. Mezhebler Târihinin Temel Kitaplarından Olan Eser Matbûdur.

el-ibâne An Usûl-id-diyâne; ehl-i Sünnet Dışı Fırkaların Reddi İçin Yazılmış Olup, Bu Husustaki Delilleri İçinde Toplamaktadır. İngilizce Tercümesi İle Birlikte Basılmıştır.

kavl-ül-cumlât, Eshâb-ül-hadîs ve ehl-üs-sünne Fi'l-îtikâd (basılmamıştır.) risâlet-ül-istihsân El-havdu Fî İlm-il-kelâm, basılmıştır. İngilizce Tercümesi Vardır.

îzâh-ül-bürhân Et-tebyîn Alâ Usûliddîn, Kitâb-ül-ulûm, Tefsîr-ül Kur'ân Eş-şerh Vet-tafsîl, ibn-i Asâkir'in Bildirdiğine Göre, Ebü'l-hasan Eş'arî'nin Tefsîri 70 Veya 300 Cild İdi.

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

sünnetime Yardım Et

ebü'l-hasan-ı Eş'arî'nin, Mûtezile Denilen Bozuk Yoldan Dönmesi Şöyle Olmuştur:

bir Ramazân-ı Şerîf Ayının İlk Günlerinde Rüyâsında Peygamber Efendimizi Gördü. Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Ona; "yâ Ali! Benden Nakledilen Yola Yardım Eyle." Buyurdular. Bu Rüyâdan Sonra Ramazân-ı Şerîf Ayının Ortasında, İkinci Defâ Peygamber Efendimizi Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Rüyâda Görmekle Şereflendi. Rüyâsında; "sana Emrettiğim Şey Ne Oldu, Ne Yaptın?" Buyurdu. "benden Bildirilen Yola, Sünnetime Yardım Et, Bu Yola Uy!" Buyurdular. Bu Rüyâdan Sonra Kelâm İle Uğraşmayı Terketti. Üçüncü Defâ Ramazân-ı Şerîfin Yirmi Yedinci Gecesi, Peygamber Efendimizi Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Tekrâr Rüyâda Gördü. "sana Emrettiğim Şey Ne Oldu?" Buyurdu. "kelâm İlmini Terkedip, Kur'ân-ı Kerîm Ve Hadîs İlmine Sarıldım." Dedi. "benden Rivâyet Edilen, Bildirilen Yola, Sünnetime Yardımcı Olmanı Emrettim." Buyurdu. Bunun Üzerine İmâm-ı Eş'arî Özür Dileyip; "meselelerini Ve Delillerini Öğrenmek İçin Otuz Yıl Harcadığım Yolu (mû'tezileyi) Nasıl Terk Edeyim?" Dedi. Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Ve Sellem; "allahü Teâlâ Sana, İlâhî Yardımı İle Yardım Eyledi. Bunu Yakînen Bilmeseydim Sana Bunu Emretmezdim." Buyurdu. İmâm-ı Eş'arî Bu Rüyâyı Da Gördükten Sonra Uyanıp; "haktan Öte, Sapıklıktan Başka Bir Şey Yok." Diyerek, Mûtezile Yolundan Dönüp, Ehl-i Sünnet İtikâdına Girdi. Bu Rüyâsından Sonra On Beş Gün Evinden Çıkmadı. Meseleleri Derinlemesine İnceleyip, Gözden Geçirdi. Sonra Basra Câmiine Gidip, Kürsüye Çıktı. O Sırada Mûtezile Yolunun Meşhûr Ve Kuvvetli Âlimlerinden Sayılan Ve Böyle Bilinen İmâm-ı Eş'arî, Kürsüden Cemâate Şöyle Hitâbetti: "ey İnsanlar! Çoktan Beri Size Görünmez Oldum. Dikkatle Düşündüm. İnsafla İnceledim. Yanımdaki Delilleri Gözden Geçirdim. Tercih Husûsunda Zorlandım. Sonunda Allahü Teâlâdan Beni Hidâyete, Doğru Yola Kavuşturmasını İstedim, Duâ Ettim. Allahü Teâlâ Beni Hidâyete, Doğru Yola Kavuşturdu. Mûtezile Yoluna Âit Îtikâdlarımın Hepsinden Vazgeçip, Kurtuldum." Diyerek, Ehl-i Sünnet Îtikâdına Girdiğini Herkese İlân Etti.

 

kaynaklar

1) Tebyînü Kizbi'l-müfteri; S.38

2) Nazmü'l-ferâid; S.17

3) Kavlü'l-fasl; S.3

4) Tabakâtü'ş-şâfiiyye; C.3, S.347

5) Târih-i Bağdâd; C.11, S.346

6) El-milel Ve'n-nihâl; C.1, S.94

7) Temhid (bâkıllânî); S.3, Vd.

8) Risâle-i Kuşeyrî; S.1,3

9) Şezerât-üz-zeheb; C.3, S.131

10) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye (49. Baskı); S.1070

11) Tathîrü'l-fuâd Min Denîsi'l-îtikâd; S.5

12) Esâsü't-takdis; S.98

13) Fetevây-ı Hadsiyye; S.111

14) Rehber Ansiklopedisi; C.4, S.323

15) Mu'cemü'l-müellifîn; C.7, S.35

16) Vefeyâtü'l-a'yân; C.1, S.326

17) Miftâhus-seâde

18) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.4, S.54

19) Esmâü'l-müellifîn; C.1, S.676

20) Brockelman; Gal.1, S.194, Sup.1, S.345

21) El-a'lâm; C.4, S.263

Yorumlar
Kod: DA2G9