Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Emîr Hayâlî Çelebi
  30 Mart 2018 Cuma , 23:39
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Mısır evliyaları, Kâhire evliyaları, Emîr Hayâlî Çelebi

mısır'da Yetişen Evliyâ Ve Şâirlerden. Meşhûr Velî İbrâhim Gülşenî Hazretlerinin Oğlu Ve Halîfesidir. İsmi Ahmed, Lakabı Şemseddîn, Künyesi Ebü's-safâ Olup, Emîr Hayâlî Çelebi Adıyla Meşhûrdur. 1485 (h.890) Senesinde Tebriz'de Doğdu. 1569 (h.977) Senesinde Mısır'da Vefât Etti.

doğduğu Zaman Babasının Hocası Dede Ömer Rûşenî Hazretleri Hayattaydı. Küçük Yaştayken Kendisine Gösterildiğinde, Onun İleride Velîlerden Olacağını Ve Çok Kimsenin Kendisinden Feyz Alacağını Firâsetiyle Müjdelemişti. Nitekim Daha Çocuk Yaştayken Başından Geçen Hâdiseler Dede Ömer Rûşenî Hazretlerinin Sözlerini Doğruluyordu.

tebriz'de Sultan Rüstem Devrinde Türeyen Eşkıyâ, Geceleri Evleri Yağma Etmeye Başladı. Bunlara Kimse Engel Olamadı.

tebrîz Halkı İbrâhim Gülşenî'ye Gelip, Bu Belânın Kalkması İçin Duâ İstediler. İbrâhim Gülşenî; "onların Zararı Bize Dokunmayınca, Onlar Bu İşlerine Devâm Ederler." Diye Cevap Verdi. O Zaman Bir Bey, Başka Bir Yere Gitmişti. Hanımı, Mücevherlerinin Hepsini Bir Sandığa Koyup, İbrâhim Gülşenî'ye Emânet Etti. Ayrıca Başkaları Da Kıymetli Eşyâlarını Emânet Bıraktılar. Bunu Duyan Harâmîler, Mücevherleri Almak İçin İbrâhim Gülşenî'nin Evini Bastılar. İbrâhim Gülşenî'yi Öldürmek İçin Kılıçla Saldırdılar. Fakat Kılıçları Hiç Tesir Etmedi. Sonra İbrâhim Gülşenî, Çoluk-çocuğunu Alıp Dışarı Çıktı. O Zaman Ahmed Hayâlî Çocuktu Ve Uyuyordu. Onu Uyur Olduğu Hâlde Bıraktılar. Ahmed Hayâlî'ye Acıyan Hizmetçisi De Orada Kaldı. Harâmîler, İbrâhim Gülşenî'ye Emânet Edilen Hiçbir Eşyâyı Yerinden Kaldıramayınca, Bu Duruma Şaşırıp Kaldılar. Hizmetçi Onlara; "kendiniz Bu Kadar Denediniz. Ne Efendimin Ne De Müslümanların Emânetlerinden Bir Şey Alamadınız. Hâlâ Aklınız Başınıza Gelmedi Mi?" Deyince, Ona Saldırdılar. Bu Gürültüye, Uyumakta Olan Emîr Ahmed Hayâlî Uyandı. Evde Olup Biteni Öğrenince; "babam Nerede?" Diye Bağırmaya Başladı. O Esnâda İbrâhim Gülşenî, Hizmetçilerinden Birine Bir Sopa Verip; "git Onları Dışarı Çıkar." Dedi. Hizmetçi "bismillah!" Deyip Eve Girdi, Verilen Sopayla Harâmîlere Vurmaya Başladı. Harâmîler Korkuya Kapılıp Kaçmaya Başladılar. O Sırada Ahmed Hayâlî'nin Eline Bir Bıçak Geçti. Kaçan Harâmîlerin Arkasından Fırlatınca, Birinin Ayağını Yaraladı. O Harâmînin Bir Ayakkabısı Düşüp, Orada Kaldı. Ertesi Gün Hâdiseyi Duyan Emânet Sâhipleri, Gelip Eşyâlarının Durumunu Sordular. Eşyâlarına Hiçbir Şey Olmadığını, Hepsinin Yerli Yerinde Durduğunu Gördüler. Ama İbrâhim Gülşenî'nin Talebelerinin Bâzı Eşyâları Çalınmış Diğerlerine Bir Şey Olmamıştı. Talebelerin Eşyâlarının Zarar Görmesinin Hikmetini İbrâhim Gülşenî'ye Sordular: "yarın Hepsi Yakalanıp, Birer Uzuvlarının Kesileceğine Alâmettir." Diye Cevap Verdi. Ertesi Gün Harâmîler, Gerçekten De Yakalandılar. Kimi Öldürüldü. Kiminin Ayağı, Kiminin Eli Kesildi. Ama Ahmed Hayâlî, Ayağını Yaraladığı Kişi İçin; "bu Benim Yaraladığım Harâmîdir. Bunu Serbest Bıraksınlar." Dedi. O Adamı, Daha Henüz Küçük Olan Ahmed Hayâlî'ye Bağışladılar. Cezâlandırılmaktan Kurtulan Harâmî, Hatâsını Anlayıp Tövbe Etti Ve Dervişlerden Oldu.

şâh İsmâil Ve Çevresinde Toplanan Çapulcular, Akkoyunlu Devletinin Merkezi Olan Tebrîz'i İşgâl Etmeden Önce, İbrâhim Gülşenî Hazretleri Bir Rüyâ Gördü. Rüyâsında Gözlerini Kan Bürümüş, İşi-gücü İnsanlara Zulmetmek Olan Şâh İsmâil Ve Çapulcularının, Tebrîz'i İşgâl Ederek, Her Evi Talan Edip, Yakıp-yıktıklarını Gördü. Bu Rüyâdan Sonra Yakınlarına Durumu Anlattı. "bu Belâ Gelmeden Buradan Gidelim." Dedi. Talebeleri Ve Yakınları İle Yola Çıktılar. Bu Sırada Oğlu Emîr Ahmed Hayâlî Küçük Bir Çocuktu. Babası; "evlâdım, Korkuyor Musun?" Dedi. Ahmed Hayâlî; "mâdem Ki Sizinle Berâberim; Hiçbir Şeyden Korku Ve Endişe Etmem." Dedi. İbrâhim Gülşenî Hazretleri; "bizden Ayrı Olduğun Zamanda Da Allahü Teâlâ Seni Korkudan Muhâfaza Etsin. Arkana Bakma, İhlâs Sûresini Okumaya Devâm Et." Dedi. Bundan Sonrasını Emîr Ahmed Hayâlî Şöyle Anlatır: "ondan Sonra Kalbim Rahatladı. Artık Hiç Korku Ve Endişem Kalmadı. İhlâs Sûresini Her Okuyuşumda, Kalbimde Yeni Bir Nûr Meydana Gelirdi. Böyle Hep Berâber Giderken, Açık Bir Arâziye Geldik. Ben, Babamın Atının Terkisinde İdim. Babam Benimle Meşgûl Olurken Çok Yoruluyordu. Ona Bir Hayli Sıkıntı Vermiştim. Kalbimden; "keşke Babamın Yanında Olmasaydım Da Rahat Etseydi." Diye Geçirdim. Ben Bu Düşüncede İken, Babam Bana Dönüp; "ahmed, İstersen Birkaç Gün Bizden Ayrıl. Sakın Ha Namazlarını Terk Etmeyesin. Su Bulamazsan, Yoldan Biraz İçeri Git, Su Ve Yiyecek Bulursun. Düşmandan Kurtulur, Sonra Bana Ulaşırsın." Deyip, Beni Attan İndirdi. Kendisi Atını Koşturup Gitti. Gece Karanlığında, Büyük Bir Sahrânın Ortasında Tek Başıma Kalakaldım. Kâh Ayrılık Üzüntüsü, Kâh Ne Tarafa Gideceğimi Bilememenin Şaşkınlığı İçinde Bocaladım. Bir Müddet Gittikten Sonra, Bir Ateş Gördüm. Ateşin Yanına Yaklaşınca, Bir Köyün En Son Evinin Ateşi Olduğunu Farkettim. Ev Sâhibine Seslendim. Dışarı Çıkıp Beni İçeri Aldı. Kim Olduğumu Sordular. Kendimi Tanıttım. Orada Bulunanlar, Babamı Tanıdıklarını Söylediler. Bana Çok Hürmet Ve İltifâtta Bulundular. Sonradan Onları Ben De Hatırladım. Onlar Tebrîz'e Babamı Ziyârete Gelmişler; Süt, Kaymak Gibi Hediyeler Getirmişlerdi. Babam Da Onlara Hediyeler Vermiş; "siz Garîbsiniz, Ama Oğlum Ahmed De Sizin Garîbinizdir." Demişti. O Zaman Kimse Bu Sözden Bir Şey Anlamamıştı. Bu Hâlin Babamın Bir Kerâmeti Olduğunu Söyleyip, Benim İçin Ne Yapacaklarını Şaşırdılar. Ben De, Annemin Tebriz'den Ayrılmadan Önce, Kuşağımın İçine Koyduğu, Altın Ve Mücevherlerden Birini Çıkarıp Ev Sâhibine Verdim. Diğerleri Bunu Görünce, Aralarında Fısıldaşmaya, Bana Ters Ters Bakmaya Başladılar. Hepsini Para Hırsı Kapladı. Beni Tutup Elbisemi Soydular. Eski Bir Elbise Giydirdiler. Kuşağımdan Çıkan Otuz Kadar Altın Ve Mücevherimin Hepsini Aldılar. Bana Zarar Verebileceklerinden Korktum. Akşam Olunca Evden Çıktım. Babamın Gittiği Tarafa Doğru Koşarak Gittim. Onlar Da Peşimden Çıktılar. Adımı Söyleyip Çağırdılar. Hangi Tarafa Gittiğimi Bilemeyip Geri Döndüler. Bu Sırada Önüme Beyaz Bir Kuzu Çıktı. Onun Peşine Düştüm. Kuzuyu Göremediğim Zaman, Hemen Meleyerek Yerini Haber Verirdi. Kalbim Çok Rahattı. Sabaha Kadar Böyle Gittim. Bir Çeşmeye Vardım. Abdest Alıp Namazımı Kıldım. Kuzu Beni Bekledi. Ona Su Verdim. Yine Önüme Düştü. Bir Sahrâdan Geçtik. Öğleye Doğru Bir Ormanlığa Vardım. Su Bulup Namazımı Kıldım. Kuzu İle Berâber Ben De Ot Yedim. İkindi Vaktine Kadar Yine Yola Devâm Ettik. İkindi Namazını Da Kılıp Tekrar Yola Koyulduk. Yolda Giderken, İki Tâze Ekmekle, Bir Peksimet Buldum. Fakat Sâhibini Bilmediğim İçin Almak İstemedim. Kuzu Yanıma Geldi. Peksimeti Verdim, Yemedi. Ekmeği Uzattım Yedi. Ben De Peksimeti Yedim. Sâhibi Gelirse Ücret Olarak Külâhımı Veririm Diye Düşündüm. Akşam Namazını Kılıp, Yoluma Devâm Ettim. Birara Kuzu Yanıma Geldi. Acâib Sesler Çıkararak Bana Sürtündü. Ben De Onu Okşadım, Yüzünden Gözünden Öptüm. Tüyü Çok Yumuşak İdi. Yatsı Vakti Oldu. Kuzu Yolun Bir Kenarında Durdu. Başı İle İşâret Edip Gitti. Bunun Allahü Teâlânın Bir Lütfu, İhsânı Olduğunu Anladım. Gözümden Kayboldu. İşâret Ettiği Yöne Gittim. Fakat Kalbime Aslâ Korku Gelmedi. Gece Yarısı Üç Kimse Önden Gidiyordu. Onları Görünce Şüphelendim. Arkalarından Yavaş Yavaş Gidip Dinledim. Biri Benim Hocam Muslihuddîn Efendi İdi. Yanlarına Varıp Selâm Verdim. Sesimden Tanıdılar. Fakat Elbiselerim Değişik Olunca Şaşırdılar. Hâlimi Sordular. Kuzudan Başkasını Anlattım. Yatsı Namazı Kılacaktık, Su Bulamadık. Babamın Sözü Aklıma Geldi. Dağın Arkasına Dönersek Su Buluruz Dedim. Bir Müddet Gittik. Bir Çeşmeye Rastladık. Orada Ateş Yanıyordu. Abdest Aldık. Ateşte Biraz ısındık. Ekmek Parçaları Bulduk. Yedik. Cemâatle Namazı Kıldık. Biraz Uyuduk, Yine Yola Çıktık. Biraz Gittikten Sonra, Otuz Kadar Süvâri Yolumuzu Kesti. İçlerinden Birisi İleri Gelip Hâlimizi Sordu. Hocam Muslihuddîn; "yolcuyuz. Karaahmed'e Gidiyoruz. Kâfilemiz Önden Gitti; Onlara Yetişmek İçin Acele Gitmemiz Lâzım." Dedi. O Kimse Hocamı Sesinden Tanıdı. "ibrâhim Gülşenî'nin Oğlunu Gördünüz Mü? Çünkü, Onu Bana Emânet Etmişti." Dedi. Hocam Da Onu Tanıdı. Beni Gösterip; "işte Budur." Dedi. Atından İnip Benimle Müsâfeha Etti. Bana Atını Verdi. Kendisi Başka Ata Bindi. Hocam Yaya Yürüyordu. Ben; "hocam Yaya Yürürken Ata Binmem." Dedim. Bir At Da Hocama Verdiler. Bana Bir Mikdâr Harçlık Ve Bir De Mendil Verdi. "eğer Yolda Size Taarruz Eden Olursa, Bu Mendili Gösterin, Bu Mendili Bize Mirza Hasan Verdi Deyin, Kimse Size Bir Şey Yapamaz." Dedi. Yolumuza Devâm Ettik. Babamın Kâfilesine Yetiştik. Babamın Kâfilesini Yolda Râfızî Eşkıyâları Çevirmişler. Babamı Sormuşlar, Fakat Görememişler. Onlar Yollarına Devâm Ederken, Biz De Yetiştik. Berâberce Diyâr-ı Bekr'e Ulaştık."

şâh İsmâil'in Adamları Diyâr-ı Bekr'de De Rahat Vermeyince, İbrâhim Gülşenî Ve Oğlu Ahmed Hayâlî Mısır'a Gittiler. Mısır Memlûklu Sultânı Ve Halkından Çok Hürmet Ve İltifât Gördüler. Sultan Kansugavri, İbrâhim Gülşenî Hazretleri İçin Bir Medrese Yaptırdı. Senelerce Orada İnsanlar, O Mübârek Zâtın İlim Ve İrfânından İstifâde Edip, Feyzleriyle Hayat Buldular. Yavuz Sultan Selîm Han Mısır'a Gelince, İbrâhim Gülşenî İle Görüştü. Birbirlerine Çok İltifât Ettiler.

ibrâhim Gülşenî Hazretleri 1533 Târihinde Tâundan Vefât Etti. Kırk İcâzetli Talebesi İle Dört Halîfesi Vardı. Bunlardan Biri De Oğlu Ahmed Hayâlî'dir. Diğer Meşhur Halîfeleri; Hasan Zarîfî, Anadolu Hisarında Durmuş Dede Tekkesinde Medfûndur. Sâdık Ali Efendi, Diyarbakır'da Rûm Kapısının Yakınında Medfûndur. Âşık Mûsâ Efendi İse, Edirne'de Medfûndur.

ibrâhim Gülşenî Hazretlerinin Vefâtından Sonra Oğlu Ahmed Hayâlî Babasının Yerine Geçti. Tasavvuf Yolunda Olgunlaşmak Ve İlerlemek İçin Yedi Gün Kendi Hâlinde Yalnız Kaldı Ve Allahü Teâlânın Zikri İle Meşgul Oldu. Halvetten Çıktıktan Sonra İrşâd, Doğru Yolu Tebliğ Makâmına Oturdu. Babasının Talebelerini Ve Sevenlerini, Birlik Ve Berâber Olmaya, Bölünüp Parçalanmamaya Dâvet Etti. Babasının Halîfelerinden Ve Dervişlerinden Hepsi Gelip, Kendisine Bağlılıklarını Bildirdiler. Üç Gün Geçince, Yine Pekçok Kimse Gelip, Ahmed Hayâlî'ye Bağlılıklarını Arzettiler. Ancak Tek Tük Bâzı Kimseler Ahmed Hayâlî'ye Bağlanmamıştı. Bunlardan Nahîfî Halîfe Şöyle Anlatır:

"ibrâhim Gülşenî Vefât Edince, Oğlu Ahmed Hayâlî'ye Bağlanma Husûsunda Karar Verememiştim. Hattâ Kendi Kendime; "bir Büyüğün Elinde Tövbe Etmek Ve Ona Bağlanmak Yeter. İbrâhim Gülşenî'den Sonra Bir Başkasına Bağlanmam Lâzım Gelmez." Dedim. Bir Gün Rüyâmda Hocam Gülşenî'yi Gördüm. Beyaz Elbiseler Giymiş Ve Beyaz Sarık Sarmıştı. Hâtırımdan; "ibrâhim Gülşenî Hayâtında İken Siyah Giyinir Ve Siyah Sarık Sarardı. Acabâ Şimdi Neden Böyle Beyazlar Giydi?" Diye Geçti. Hâtırımdan Geçenleri Anlayıp Şöyle Buyurdu: "o Zaman O Şekilde Siyah Giymemizin Sebebi, Bugün Beyaz Giymek İçindir." Mübârek Ellerini Öpmek İstedim. Yüzlerini Çevirip; "git, Emîr Ahmed Hayâlî'nin Elini Öp. Bundan Sonra Tasarruf Onundur, Talebelerin Yetişmesi Ona Havâle Edilmiştir. Senin De Ondan Feyz Alman Lâzımdır." Buyurdular. Tekrar Baktım, O Beyazlar Giyinmiş Olarak Gördüğüm Zât, Emîr Ahmed Hayâlî Oldu. Yanına Varıp, Kendisine Bağlılığımı Bildirdim. O Anda Uyandım. Ona Talebe Olmaya Niyet Ettim. Sabahleyin Kalkıp Yanına Gittim Ve Beni Talebe Olarak Kabûl Etmesini Ricâ Ettim. Talebeliğe Kabûl Edip, Gece Gördüğüm Rüyâyı Keşfettiler. Kulağıma; "babamdan İşâret Almayınca Bize Gelmedin." Buyurdular. Buna Benzer Hâller Birçok Kişinin Başından Geçti."

emîr Ahmed Hayâli, 1542 Senesinde Hacca Gitti. Hac İbâdetini Yerine Getirip, Peygamber Efendimizi Ziyâret Etti. 1556 Senesinde Kudüs, Şam Ve Haleb Yoluyla İstanbul'a Geldi. Burada Altı Ay Kaldıktan Sonra, Tekrar Mısır'a Döndü.

emîr Ahmed, Çok Güzel Ve Tesirli Konuşur, İnce Mânâları İfâde Eden Şiirler Söylerdi. Şiirlerinin Bulunduğu Bir Dîvânı Vardır. (millet Ktp. Ali Emîrî Kit. Manzum Eserler, Nr. 133; Süleymaniye Ktp. Reşid Efendi Kit. No. 134; Hacı Mahmud Efendi Kit. No. 3451; Fâtih Kit. Nr. 3823.)

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

ya Söz Dinlersin Veya...

ahmed Hayâlî'nin Talebesi Ve Dâmâdı Olan Muhyî Gülşenî Anlatır: "1553 Senesinde, Mısır'da Nâib, Kâdı Vekîli İdim. Orada Ahmed Hayâlî'nin Elinde Tövbe Edip Ona Talebe Olduktan Sonra, Vazîfemden Vazgeçtim. Mahkemeye Gidip, Durumu Anlattım. Üstâdım Olan Mısır Kâdısı Abdülbâkî Efendi, Ahmed Hayâlî'nin Yanına Geldi. Ahmed Hayâlî'ye; "muhyî Benim Oğlumdur. Sizin Kulunuz Oldu. Sizden, Mahkemeyi Terk Etmeyip Nâiblik Vazîfesinde Kalmasını Ricâ Ederim. Muhyî, Sizinle Zâhirî İrtibâtımızdır. Mânevî Durumumuzu Siz Bilirsiniz" Dedi. Bunun Üzerine Hocam Bana; "yarın Mahkemeye Git." Diye Emretti. Ben; "artık Dervişlik Mertebesine Ulaştım. Başka İşlerle Uğraşmak İstemiyorum, Affediniz." Dedim. Kızgın Bir Şekilde; "sen Bir De Derviş Olmuşsun. Ya Söz Dinlersin Veya Bildiğin Şekilde Hareket Edersin. Sen Söz Dinle!" Dedi. Bana Acâib Bir Korku Geldi. Titremeye Başladım. Elimde Olmadan; "emir, Sultânımındır" Dedim. "emir, Allahü Teâlânındır. Bir Mazlumu, İsterse Zımmî, Müslümanların İdâresinde Yaşayan Kâfir, İsterse Müslüman Olsun, Serbest Bırak. İkisinin De Kurtulmasına Sebeb Olursun." Buyurdu.

hocam Ahmed Hayâlî'nin Emrine Uyarak, Vazîfeli Olduğum Mahkemeye Gittim. Biraz Sonra Bir Hıristiyan Geldi. Kendisine Makam Ve Mevki Sâhibi Bir Müslümanın Haksızlık Yaptığını, Bir Başka Hıristiyanla Benzerliklerinden İstifâde İle, Onun Bin Altın Borcunu Kendisinden Almak İstediğini Söyleyip Şikâyetçi Oldu. Adam Gönderip Borçlu Ve Alacaklıyı Getirtti. Yapılan Soruşturma Ve Tahkîk Netîcesinde, Hıristiyanın Haksızlığa Uğradığı Anlaşıldı Ve Bu Yolda Hüküm Verildi. Müslüman, Suçunun Ortaya Çıkması İle Mahcûb Olup Utandı. Tövbe Etti. Dâvâcı Olan Hıristiyan İle Borç Almış Olan Hıristiyan, Tecellî Eden İslâm Adâletine Hayran Kaldılar Ve İkisi De Kelime-i Şehâdet Getirerek Müslüman Oldular. Böylece Hocam Ahmed Hayâlî'nin Kerâmeti Ortaya Çıktı. Söz Dinlememin Bereketiyle, Bir Müslümanın Tövbe Etmesine, İki Hıristiyanın Da Müslüman Olmasına Vesîle Oldum."

 

kaynaklar

1) Şakâyik-ı Nu'mâniyye Zeyli (atâî); S.201, 202

2) Terceme-i Hâli İbrâhim Gülşenî (istanbul-1289); S.23

3) Menâkıb-ı İbrâhim Gülşenî; S.72, 246, 247, 443, 469, 471, 494, 498, 504, 535

4) Osmanlı Müellifleri; C.1, S.65

5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.14, S.37

Yorumlar
Kod: 53U92