evliyânın Büyüklerinden. Adı Hâtim Bin Anvân Bin Yûsuf El-esam, Künyesi Ebû Abdurrahmân'dır. Belh'te Doğmuştur. Doğum Târihi Belli Değildir. Hâtim-i Esam, Şakîk-i Belhî'nin Talebesi, Ahmed-i Hadraveyh'in Hocasıdır. 852 (h.237) Senesinde Belh'in Bir Nahiyesi Olan Mâhcer'de Vefât Etmiştir.
kendisine "esam" (sağır) Denilmesinin Sebebi Şudur: "birisi Onunla Konuşurken Kazayla Yellendi. Hâtim-i Esam O Şahıs Utanmasın Diye;"yüksek Sesle Konuş, Ancak Yüksek Sesle Konuşulanları Duyabiliyorum" Dedi Ve Bu Hâlini O Kişinin Ölümüne Kadar Kırk Yıl Sürdürdü. Bu Yüzden Ona Esam Denilmiştir.
âkıl Bâliğ Olduğu Andan Îtibâren, Şakîk-i Belhî'nin Sohbetlerine Devâm Etti. Onun Talebesi Oldu. Şakîk-i Belhî'den İslâm İlimlerini Öğrenerek Âlim Oldu.
bir Gün Şakîk-i Belhî, Hâtim-i Esam'a Sordu: "ne Kadar Zamandır Buraya Geliyor, Beni Dinliyorsun?" "otuz Üç Sene." "bu Kadar Zaman İçinde Benden Ne Öğrendin, Neler İstifâde Ettin?" "sekiz Şey İstifâde Ettim." Dedi. Şakîk, Bunu Duyunca; "yazıklar Olsun Sana Ey Hâtim! Bütün Zamânımı Sana Harcadım, Senin İse, Sekiz Şeyden Fazla İstifâden Olmamış." Diye Çok Üzüldü. Hâtim; "ey Hocam, Doğrusunu İstiyorsan, Böyledir. Bundan Fazlasını Zâten İstemem. Bana Bu Kadar Yetişir. Çünkü, Dünyâda Ve Âhirette Felâketlerden Kurtulup Ebedî Saâdete Kavuşmanın, Bu Sekiz Bilgi İle Olacağını İyi Biliyorum." Dedi. Hocası; "söyle Bunları Ben De Anlayayım." Buyurunca;
hâtim; "ey Hocam! Birincisi, İnsanlara Baktım, Herkes Bir Şeyi Seçmiş, Onu Sevmiş Gördüm Ve Bu Sevgilerin Çoğu, Onlara Ölüm Yatağına Kadar, Bâzıları Öldüğü Vakte Kadar, Bâzıları Da Mezara Girinceye Kadar, Arkadaşlık Ediyor Ve Sonra Onları Yalnız Ve Zavallı Olarak Bırakıp Ayrılıyorlar. Onunla Berâber Kimse Mezara Girmiyor, Dert Ortağı Olmuyor. Bu Hâli Görünce, Düşündüm Ve Kendime Dedim Ki, Dünyâda Öyle Dost Seçmeliyim Ki, Mezara Benimle Gelsin, Bana Orada Arkadaşlık Etsin. Aradım, Taradım, Allahü Teâlâya Yapılan İbâdetlerden Başka, Böyle Sâdık Bir Sevgili Bulunmadığını Gördüm. Dost Olarak Onları Seçtim Ve Onlara Sarıldım." Dedi.
şakîk, Bunu Duyunca, Çok Güzel Yapmışsın Yâ Hâtim, Çok Doğru Söylüyorsun, İkinci Faydayı Da Söyle, Anlıyayım Dedi.
hâtim Dedi Ki: Ey Hocam! İkinci Faydam; İnsanlara Baktım, Herkesi, Arzûları, Keyifleri Peşinde Koşuyor, Nefsin İstekleri Arkasında Yürüyor Gördüm Ve Şu Âyet-i Kerîmeyi Düşündüm: "allahü Teâlâdan Korkarak Nefslerine Uymayanlar, Elbette Cennet'e Gideceklerdir". çok Düşündüm. Kur'ân-ı Kerîmin baştan Başa Doğru Olduğunu, Bilgilerimle, Tecrübelerimle, Aklımla, Vicdânımla Anladım Ve Tâm İnandım. Nefsimi Düşman Bilerek, Ona Aldanmamaya, Uymamaya Karar Verdim Ve Mücâdeleye Başladım. Nefsimin Arzu Ve İsteklerini Yapmadım. Nihâyet Teslim Olarak, İbâdetlerden Kaçan O Nefsin, Şimdi Allahü Teâlâya İtâata Koştuğunu, İsteklerden Vazgeçtiğini Gördüm. Şakîk Bunları İşitince, Allahü Teâlâ Sana İyilikler Versin, Ne Güzel Yapmışsın, Üçüncü Faydayı Da Söyle Dinleyeyim Dedi.
hâtim Dedi Ki, Üçüncü Faydam, İnsanların Hâline Baktım, Herkes Dünyâda Bir Sıkıntıya Girmiş, Böylece Dünyâlık Toplamağa Uğraşıyorlar Gördüm, Sonra Şu Âyet-i Kerîmeyi Düşündüm: "dünyâ Malından, Sarıldığınız, Sakladığınız Her Şey, Yanınızda Kalmıyacak, Sizden Ayrılacaktır. Ancak Allah Rızâsı İçin Yaptığınız İyilikler Ve İbâdetler Sizinle Beraber Kalacaktır." dünyâ İçin Topladıklarımı, Allah Yolunda Harcadım, Fukarâya Dağıttım. Yâni Bâkî Kalmaları İçin, Allahü Teâlâya Ödünç Verdim. Şakîk Bu Sözleri İşitince, Ne Güzel Yapmışsın Ve Ne Güzel Söylüyorsun Yâ Hâtim, Dördüncü Faydayı Da Söyle Dinliyeyim Dedi.
hâtim Dedi Ki, Dördüncü Faydam; İnsanlara Baktım, Herkesin Başkalarını Beğenmediğini Gördüm. Buna Sebeb, Birbirlerine Hased Etmeleri, Birbirlerinin Mevkilerine, Mallarına Ve İlimlerine Göz Dikmeleri Olduğunu Anladım Ve Şu Âyet-i Kerîmeye Dikkat Ettim: "dünyâdaki Maddî, Mânevî Bütün Rızıklarını Aralarında Taksim Ettik." herkesin İlim, Mal, Rütbe, Evlâd Gibi Rızıklarının, Dünyâ Yaratılmadan Evvel, Ezelde Taksim Edildiğini, Kimsenin Elinde Bir Şey Olmadığını Ve Çalışmağı, Sebeblere Yapışmayı Emrettiğinden, O'na İtâat Etmiş Olmak İçin, Çalışmak Lâzım Geldiğini Ve Hased Etmenin Büyük Zararlarından Başka, Zâten Lüzumsuz Olduğunu Anladım Ve Allahü Teâlânın Ezelde Yaptığı Taksime Ve Çalışınca Rabbimin Gönderdiğine Râzı Oldum. Bütün Müslümanlarla Sulh Üzere Olup Herkesi Sevdim Ve Sevildim. Şakîk Bunları İşitince, Ne İyi Yapmışsın Ve Ne İyi Söylüyorsun; Beşinci Faydayı Da Söyle Dinliyeyim Yâ Hâtim! Dedi.
hâtim Dedi Ki: Beşinci Faydam; İnsanlara Baktım, Birçoklarının İnsanlık Şerefini, Kıymetini, Âmir, Müdür Olmakta, İnsanların Kendilerine Muhtâc Olduklarını Ve Karşılarında Eğildiklerini Görmekte Zannettiklerini Ve Bununla İftihâr Ettiklerini, Öğündüklerini Gördüm. Bâzıları Da, Kıymet Ve Şeref, Çok Mal Ve Evlâd İle Olur Sanarak, Bunlarla İftihâr Ediyorlar. Bir Kısmı Da İnsanlık Şerefi, Malı, Parayı, İnsanların Hoşuna Gidecek, Herkesi Eğlendirecek Yerlere Sarfetmektir Sanarak, Allahü Teâlânın Emrettiği Yerlere Ve Emrettiği Şekilde Harc Edemiyorlar Ve Bununla Öğünüyorlar Gördüm Ve Şu Âyet-i Kerîmeyi Düşündüm: "en Şerefliniz Ve En Kıymetliniz, Allahü Teâlâdan Çok Korkanınızdır."insanların Yanıldıklarını, Aldandıklarını Anladım Ve Takvâya Sarıldım. Rabbimin Affına Ve İhsânlarına Kavuşmak İçin, O'ndan Korkarak Dînin Dışına Çıkmadım, Haramlardan Kaçtım. Şakîk Bunları İşitince, Ne Güzel Söylüyorsun Yâ Hâtim, Altıncı Faydanı Da Söyle Dedi.
hâtim Dedi Ki, Altıncı Faydam; İnsanlara Baktım, Birbirlerinin Mallarına, Mevkilerine Ve İlimlerine Göz Dikerek, Fırka Fırka, Parti Parti Ayrılarak, Birbirlerine Düşmanlık Ettiklerini Gördüm Ve Şu Âyet-i Kerîmeyi Düşündüm: "sizin Düşmanınız Şeytandır. Yâni Sizi, Allah Yolundan, Müslümanlıktan Ayırmak İçin Uğraşanlardır. Bunları Düşman Biliniz!" kur'ân-ı Kerîmin Doğru Söylediğini Bildim. Şeytanı Ve Onun Gibi Müslümanlarla Uğraşanları Düşman Bilip, Sözlerine Aldanmadım, Onlara Uymadım. Onların Tapındıklarına Tapmadım. Allahü Teâlânın Emirlerine İtâat Ettim. Ehl-i Sünnet Âlimlerinin Gösterdiği Yoldan Ayrılmadım. Kurtuluş Yolunun, Doğru Yolun, Yalnız Ehl-i Sünnet Yolu Olduğuna İnandım. Nitekim, Allahü Teâlâ Meâlen; "ey Âdemoğulları! Şeytana Tapmayınız. O Sizin En Belli Düşmanınızdır, Diye Sizden Söz Almadım Mı İdi, Bana İtâat, İbâdet Ediniz! Kurtuluş Yolu, Ancak Budur."buyuruyor. Onun İçin Müslümanları Aldatmağa Uğraşanları Dinlemedim. Muhammed Aleyhisselâmın Yolunu Gösteren Ehl-i Sünnet Âlimlerinin Kitaplarından Ayrılmadım Deyince, Şakîk; Ne Güzel Yapmışsın Ve Ne Güzel Söylüyorsun, Yedinci Faydayı Da Söyle Dedi.
hâtim Dedi Ki, Yedinci Faydam; İnsanlara Baktım, Gördüm Ki, Herkes Yiyip İçmek, Para Kazanmak İçin Uğraşıyor. Bu Yüzden Harâm Ve Şüpheli Şeyleri De Alıyorlar Ve Zillete, Hakâretlere Katlanıyorlar. Şu Âyet-i Kerîmeyi Düşündüm: "allahü Teâlâ Tarafından Rızkı Gönderilmeyen Yeryüzünde Bir Canlı Yoktur." kur'ân-ı Kerîmin Allah Kelâmı Olduğunu ve Elbette Doğru Olduğunu Ve O Canlılardan Biri Olduğumu Bildim. Rızkımı Göndereceğine Söz Verdiğine, Elbette Göndereceğine Güvenerek, O'nun Emrettiği Gibi Çalıştım Deyince, Şakîk, Ne İyi Yapmışsın Ve Ne İyi Söylüyorsun, Sekizinci Faydayı Da Söyle! Dedi.
hâtim, Dedi Ki, Sekizinci Faydam; İnsanlara Baktım, Herkesin, Bir Kimseye Veya Bir Şeye Güvendiğini, Sırtını Ona Dayadığını Gördüm. Bâzıları Altınlarına, Mal Ve Mülküne, Bâzıları Sanatına Ve Kazancına, Bâzıları Mevki Ve Rütbelerine, Bâzıları Da Kendi Gibi Bir İnsana Güveniyor. Sonra Şu Âyet-i Kerîmeyi Düşündüm: "allahü Teâlâ, Yalnız Kendisine Güvenenlerin Her Zaman İmdâdına Yetişir."her Zaman Ve Her İşimde Yalnız Allahü Teâlâya Güvendim. O Emrettiği İçin Çalıştım, Sebeplere Yapıştım. Fakat Yalnız O'na Güvendim. O'ndan İstedim Ve O'ndan Bekledim.
şakîk Bu Sözleri İşitince, Yâ Hâtim, Allahü Teâlâ, Her İşinde İmdâdına Yetişsin! Hazret-i Mûsâ'nın Tevrât'ına, Hazret-i Îsâ'nın İnciline, Hazret-i Dâvûd'un Zebûr'una Ve Hazret-i Muhammed Aleyhisselâmın Kur'ân-ı Kerîmine Baktım. Bu Dört Kitabın Bu Sekiz Temel Üzerinde Bulunduğunu Gördüm. Bu Sekiz Esâsı Ezberleyip Bunlara Uyanlar, Hayatlarını Bunların Üzerine Kuranlar, Bu Dört Kitaba Uymuş, Emirlerini Yapmış Olurlar Dedi.
birgün Belh'deki Meclisinde; "yâ Rabbî! Bu Meclistekilerden Bugün Kim Günah İşlemiş, Kimin Defteri Siyah Olmuş, Kim Günaha Cesâret Etmiş İse Onu Bağışla" Dedi. Orada Mezar Açıp, Devamlı Kefenleri Soyan Birisi Vardı. Gece Olunca, Eskisi Gibi Kabristana Gitti. Bir Mezarı Açarken Mezarın İçinden, "utanmaz Mısın Ki, Esam'ın Huzûrunda Bağışlandın Ve Şimdi Aynı Günahı İşlersin." Sesini Duydu. Kalktı Ve Hâtim'in Huzûruna Geldi. Başından Geçenleri Anlattı Ve Tövbe Etti.
muhammed Râzî Anlatır: "senelerce Hâtim-i Esam'ın Hizmetinde Bulundum. Sâdece Bir Kere Hâriç, Hiç Kızdığını Görmedim. O Da, Pazardan Geçerken Bir Bakkal Talebesini Yakalamış; "malımı Alıp Yedin, Parasını Ver." Diyordu. Hâtim Bunu Görünce; "ey Efendi! Biraz Yardımcı Ol, Borcunu Ödemesi İçin Biraz Mühlet Tanı." Dedi. Fakat Bakkal "olmaz" Diye Dayattı. Bunun Üzerine Çok Üzülen Hâtim-i Esam, Yanında Taşıdığı Havlusunu Yere Vurdu. Bir Anda Pazarın Ortası Altınla Doldu. Hâtim-i Esam, Bakkala; "alacağın Ne Kadarsa Onu Al, Fazlasını Alma, Sonra Elin Kurur." Dedi. Bakkal Alacağını Aldı. Fakat Para Hırsından Biraz Daha Almaya Kalkınca Eli Kurudu Ve Çolak Oldu.
birisi Hâtim-i Esam'a; "nasıl Namaz Kılarsın?" Diye Sordu. O Da Şöyle Buyurdu:
"namaz Vakti Gelince Temiz Bir Kalb İle Niyet Ederek Abdest Alırım. Abdest Uzuvlarımı Yıkar, Kalben De Tövbe Ederim. Sonra Câmiye Giderim. Mescid-i Harâm'ı Gözümün Önüne Getirir, Makâm-ı İbrâhim'i İki Kaş Arasında Tutar, Cennet'i Sağımda, Cehennem'i Solumda, Sıratı Ayaklarımın Altında, Can Alıcı Meleği Arkamda Düşünür, Kalbimi Allahü Teâlâya ısmarlar, Sonra Tâzimle Allahü Ekber Der, Hürmetle Kıyam, Heybetle Kırâat, Tevâzuyla Rükû, Tazarrû İle (kendini Alçaltarak) Secde, Hilm İle Cülûs (tehiyyattaki Oturuş), Şükürle Selâmı Yerine Getiririm. Benim Namazım Böyledir."
hâtim-i Esâm İsraf Konusunda Çok Titiz İdi. Bir Âlimin Çok İsraf Ettiğini Duydu. Onun Evine Giderek; "ben Acemli Bir Kimseyim, Bana Dînimi Öğret." Dedi. "önce Ne Öğrenmek İstiyorsun?" Diye Sorunca, Hâtim-i Esâm; "bana Abdest Almayı Öğret." Dedi. O Zât Bütün Uzuvlarını Sırayla Ve Üç Defa Yıkadı. Abdesti Tamamlayınca Hâtim-i Esam; "ben Senin Huzûrunda Bir Abdest Alayım Da, Benim Yanlışlarımı Düzelt." Dedi. Hâtim-i Esam Abdest Alırken Kollarına Gelince Dörder Defâ Yıkadı. Bunun Üzerine O Zât; "suyu İsraf Ettin." Deyince, Hâtim-i Esam "ben Nerede İsraf Ettim?" Dedi. O Zât Da; "kolunu Üç Kere Yıkayacağın Yerde Dört Defâ Yıkadın." Dedi. Hâtim-i Esam Da; "ben Bir Avuç Suyu İsraf Ettim. Sen İse Çok Ve Güzel Şeyleri İsraf Ediyorsun." Dedi. O Zât Anladı Ki Hâtim-i Esam Dînî Bilgi Öğrenmeye Değil, Ders Vermeye Gelmiş. Evine Girdi Ve Kırk Gün Kimsenin Yüzüne Bakmadı.
nükteli Ve Hikmetli Sözler Söyleyen Allah Dostu Hâtim-i Esam Buyurdu Ki:
"dünyâ İçin Üzülmen Kötü, Âhiret İçin Üzülmen İyidir."
"tövbe; Gafletten Uyanmak, Günahı Hatırlamak, Allahü Teâlânın Lütfunu, Hükmünü Zikretmektir."
"tövbekâr Dört Şeyi Yapar: Lisânını Gıybetten, Yalandan, Hasedden, Boş Sözden Korur. Kötü Arkadaşlardan Ayrılır. Günahını Hatırladığı Zaman, Allahü Teâlâdan Hayâ Eder. Ölüme Hazırlanır. Böyle Olup Da Allah'ın Rızâsı Dışında İş Yapmayan Kimseyi, Allahü Teâlâ Sever. Şeytandan Korur Ve Cehennem'den Emin Kılar."
"her Söz İçin Doğruluk, Her Doğruluk İçin İş, Her İş İçin De Sabır Gerekir."
hâtim-i Esam Hazretlerine; "bizden Bir Kimse Nasıl Ve Ne Zaman Dünyâya İbret Gözü İle Bakanlardan Olabiliriz?" Diye Sorduklarında; "dünyâda Her Şeyin Sonunun Harap, Herkesin Gideceği Yerin De Toprak Olduğunu Gördüğümüz Zaman! Bir Kimsenin Evinden Veya Yakınından Bir Cenâze Çıkar Da O Kimse Bundan İbret Almazsa, Ona Ne İlmin, Ne Hikmetin, Ne De Vâz Ve Nasîhatın Bir Faydası Olur."
"ey Kul! Allahü Teâlâya İsyân Ettikleri İçin İnsanlara Buğzettiğin Halde, Kendin Allahü Teâlâya İsyân Edince, Kendi Nefsine Buğzetmeyişin Sende İnsâfın Olmayışındandır."
bir Kimse Hâtim-i Esam Hazretlerinden Nasîhat İstedi. Bu Kimseye Nasîhat Olarak Şöyle Buyurdu: "eğer Dost İstersen Allahü Teâlâ Kâfi, Yol Arkadaşı İstersen Kirâmen Kâtibîn Melekleri Yeter. Eğer Arkadaş İstersen, Kur'ân-ı Kerîm Yeter. Eğer İş İstersen, Allahü Teâlâya İbâdet Etmek Yeter. Eğer Vâz, Nasîhat İstersen, Ölüm Yeter. Eğer Bu Söylediklerimi Kabullenmemiş İsen Sana Cehennem Yeter." Buyurdu.
"dilinle Doğru Söylemeye Ve Gözünle (haramdan Sakınıp, Âleme) İbret Nazarı İle Bakmaya Dikkat Et! Allahü Teâlâya Sığınarak Kendine Sâhib Ol."
bir Zâta Hâtim-i Esam; "nasılsınız." Dedi. O Da; "selâmet Ve Âfiyetteyim." Deyince, Buyurdu Ki: "selâmet Ancak Sırat Köprüsünü Geçtikten Sonra Olur. Âfiyet İse Cennet'te Bulunmandır."
"eğer Sizde Şu Üç Şey Varsa Ne Âlâ! Şâyet Bu Üç Şey Sizde Yoksa, Hâliniz Harap, Çâresiz Cehennem'de Yanarsınız. Birincisi, Elinizden Kaçmış Olan Geçmiş Günlerinizin Hasreti İçinde Olmayınız. Çünkü Geçmiş Günlerinizde Yapmış Olduğunuz İbâdetlere Ne İlâvede Bulunabilirsiniz, Ne De Günahlar İçin Bir Bahâne Ve Mâzeret Bulabilirsiniz. Şâyet Bugün Geçmiş Günleriniz İçin Mâzeret Aramakla Meşgûl Olursanız Bugünün Hakkını Ne Zaman Ödeyeceksiniz. Bugün Dünü Düşünmek Dünü Zâyi Etmek Olmaz Mı? İkincisi; Bu Günü Ganîmet Bilip Çalışmak Mümkün Olduğu Kadar Tâat Ve İbâdet Yapmak, Haksızlık Yapılmış Olan Hasımları Hoşnut Etmek. Üçüncüsü; Acabâ Yarın Kurtulacak Mıyım Yoksa Mahv Mı Olacağım Diye Korkup Endişelenmek."
"şu Üç Halde İken Seni Ölümün Yakalamasından Sakın! Kibir, Hırs Ve Böbürlenme Halleri. Çünkü Allahü Teâlâ Kibirlenen Kimseye En Miskin Kimseden Gelen Bir Zillete Düşürmeden, Gururlanan Kimseyi Aç Ve Susuz Bırakmadan, Yemek İstediği Bir Şeyin Boğazından Geçmesine Mâni Olmadan, Hırslı Kimseyi De İdrâr Ve Necâsetin İçinde Bırakmadan Bu Dünyâdan Ayırmaz."
"beş Türlü Kalp Vardır. Kalp Vardır Ölüdür, Kalp Vardır Hastadır, Kalp Vardır Gâfildir, Kalp Vardır Mühürlüdür, Kalp Vardır Sapasağlamdır. Kâfirin Kalbi Ölüdür. Günahkârın Kalbi Hastadır. Nasîbsiz Kimsenin Kalbi Gâfildir. Kalbimizde Perde Vardır Diyerek Fenâ İş Yapanın Kalbi De Mühürlüdür. Allahü Teâlâdan Korkup Dâimâ İbâdette Bulunan Kimsenin Kalbi De Sağlam Olan Kalptir."
"insanlara İlim Öğretip, İnsanlar Ondan Öğrendikleri İlim İle Amel Ettikleri Halde Kendisi Amel Etmeyen Kimse, Kıyâmet Günü Pişmanlığı En Çok Olan Kimsedir."
"dört Şey Olmadan, Dört Şeyi İddiâ Eden Yalancıdır. 1) Allahü Teâlânın Haram Kıldığı Şeylerden Sakınmadan, Allahü Teâlâyı Sevdiğini İddiâ Eden, 2) Fakirleri Yoksulları Aşağı Görerek, Resûlullah Efendimizi Sevdiğini İddiâ Eden, 3) Elinden Geldiği Halde Fakirlere Sadaka Vermeyerek, Cennet'i Sevdiğini İddiâ Eden, 4) Günahlardan Sakınmadığı Halde, Cehennem Ateşinden Korktuğunu İddiâ Eden Yalan Söylemiştir."
cimri Birinin Hastalandığı Zaman Sadaka Dağıttığını Görünce; "allah'ım Bu Kulunun Hastalığını Devâm Ettir. Çünkü Bunun Böyle Sadaka Dağıtması, Kendi Günahları İçin Keffâret, Fakirler İçin De Daha Faydalı Olmaktadır." Diye Duâ Etti.
"şu Üç Halde Kendine Dikkat Etmeyi Vazîfe Bil: Bir İş Yaptığında Allahü Teâlânın Seni Gördüğünü Aklından Çıkarma. Bir Şey Söylediğin Zaman, Allahü Teâlânın Duyduğunu Hiç Unutma. Sükût Ettiğin Zaman Da Allahü Teâlânın Senin Halini Ve Nasıl Sükût Ettiğini Bildiğini Dâimâ Hatırında Tut."
kerâmet Ve Menkîbeleri
güzel Kılınan Namaz
rebâh Bin El-hirevî Şöyle Anlatır: Îsâ Bin Yûsuf, Bir Mecliste Konuşan Hâtim-i Esam'a Uğradı Ve Şöyle Sordu: "ey Hâtim! Sen Namazını Güzel Kılıyor Musun?" Hâtim, "evet" Dedi. O; "nasıl Kılıyorsun?" Diye Sordu. Hâtim Şöyle Buyurdu: "emre Uyuyorum, Korku İle Yürüyorum, Niyetle Giriyorum, Büyük Bilip Tekbir Alıyorum, Tertil Ve Tefekkürle Okuyorum, Huşû İle Rükû Ediyorum, Tevâzu İle Secde Ediyorum, Tam Teşehhüd İçinde Oturuyorum, Sünnete Göre Selâm Veriyorum Ve Selâmı Allah'a Hâs Kılarak Veriyorum. Namazımın Kabûl Olunmayacağından Korkarak, Korkuyla Nefsime Dönüyorum. Ölene Kadar Onu Muhâfaza Ediciyim." Bunun Üzerine Îsâ Bin Yûsuf; "sen Namazını Güzel Kılıyorsun." Buyurdu.
üç Şartım Var
şöyle Naklederler: "birisi Bir Gün Hâtim-i Esam'ı Evine Dâvet Etmişti. Fakat Kabûl Etmedi. ısrâr Edince Ona: "gelirim Ama Üç Şartım Var. Nereye İstersem Oraya Otururum. İstediğimi Yerim. Ne Dersem Onu Yapacaksınız." Dedi. Adam Kabûl Etti. Hâtim-i Esamdâvet Edenin Evine Gitti Ve Ayakkabıların Konulduğu Yere Oturdu. Senin Yerin Orası Değil Dediklerinde, "ben Önceden Şart Koştum." Dedi. Sofra Gelince, Yanında Getirdiği Ekmeği Çıkarıp Yedi. Efendim Buradan Yiyin Dediklerinde; "ben Ne İstersem Onu Yerim Diye Şart Koşmuştum." Dedi. Sofra Kalktıktan Sonra Hizmetçiye; "demir Tavayı Ateşte Kızdır Getir." Dedi. Hizmetçi Söyleneni Yaptı. Hâtim-i Esam Demir Tavanın İçine Ayağını Koydu Ve; "somun Yedim." Dedi. Sonra Oradakilere;"yarın Kıyâmet Günü Yaptığınız Her İşten Ve Yediğiniz Her Şeyden Allahü Teâlânın Sizden Hesap Soracağına İnanıyor Musunuz?" Diye Sorunca, Oradakiler "evet." Dediler. "diyelim Ki, Burası Arasat Meydanı, Her Biriniz Sırayla Gelip Şu Tavaya Ayağınızı Koyarak, Burada Yediklerinizin Hesâbını Veriniz." Dedi. Bunun Üzerine Oradakiler; "buna Gücümüz Yetmez." Dediler. "yarın Kıyâmet Günü Allahü Teâlâya Nasıl Cevap Vereceksiniz. Arasat Meydanının Kızgın Zemini Üzerinde Nasıl Duracaksınız? Halbuki Allahü Teâlâ Meâlen; "her Nîmetin Şükründen Muhakkak Sorulacaksınız."(tekâsür Sûresi: 8) Buyurmaktadır." Dedi. Bunun Üzerine Orada Bulunanların Hepsi Ağlamaya Başladılar."
kaynaklar
1) Tabakât-üs-sûfiyye; S.91
2) Hilyet-ül-evliyâ; C.8, S.73
3) Nefehât-ül-üns; S.108, 116
4) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) S.1084
5) Sıfât-üs-safve; C.4, S.134
6) Hak Sözün Vesîkaları (2.baskı); S.332
7) Tezkiret-ül-evliyâ; C.1, S.221
8) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.3, S.185