Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Hacı Bayram-ı Velî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:27
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Türkiye evliyaları, Ankara evliyaları, Hacı Bayram-ı Velî

istanbul'u, Fâtih Sultan Mehmed Hanın Fethedeceğini Müjdeleyen Büyük Velî. Nûmân Bin Ahmed Bin Mahmûd, Lakabı Hacı Bayram'dır. 1352 (h. 753)de Anakra İlinin Çubuk Çayı Üzerindeki Zülfadl (sol-fasol) Köyünde Doğdu. 1429 (h. 833) Senesinde Ankara'da Vefât Etti. Türbesi, Hacı Bayram Câmiinin Kenarında Ziyârete Açıktır.

nûmân, Küçük Yaşından Îtibâren İlim Tahsîline Başladı. Ankara'da Ve Bursa'da Bulunan Âlimlerin Derslerine Katılarak; Tefsîr, Hadîs, Fıkıh Gibi Din İlimlerinde Ve O Zamânın Fen İlimlerinde Yetişti. Ankara'da Melîke Hâtun'un Yaptırdığı Kara Medresede Müderrislik Yaparak Talebe Yetiştirmeye Başladı. Kısa Zamanda, Halk Arasında Sevilip Sayılan Biri Oldu.

ilimdeki Bu Üstünlüğüne Rağmen Müderris Nûmân'ın Rûhunda Bir Sıkıntı Vardı. O, Bu Sıkıntıdan Ancak Bir Mürşid-i Kâmilin Huzûruna Varmakla Kurtulabileceğini Biliyor Ve Bir Fırsat Gözlüyordu. Nitekim Bir Gün Dersten Çıktığında Yanına Birisi Geldi Ve; "ben Şücâ-i Karamânî'yim. Kayseri'den Senin İçin Geliyorum. Sana Bir Haberim Ve Dâvetim Var." Dedi. Nûmân, Bu Sözlerin Sonunda Kendisi İçin Mühim Bir Haberin Olduğunu Anlamıştı. "hoş Geldin, Safâlar Getirdin. İnşâallah Hayırlı Haberlerle Gelmişsindir. Anlat! Anlat!" Diyerek Hayretle Sordu. "beni Şeyhim Ve Mürşidim Hamîdeddîn-i Velî Hazretleri Gönderdi Ve; "git Engürü'de (ankara'da) Kara Medresede Nûmân Adında Bir Müderris Vardır. Ona Selâmımı Ve Dâvetimi Söyle. Al Getir. O Bize Gerek..." Dedi. Ben De Bu Vazîfe İle Huzûrunuza Gelmiş Bulunuyorum."

müderris Nûmân Bu Sözleri Dinler Dinlemez; "baş Üstüne, Bu Dâvete İcâbet Lâzımdır. Hemen Gidelim." Diyerek Müderrisliği Bıraktı. Şücâ-i Karamânî İle Kayseri'ye Gittiler. Kayseri'de Somuncu Baba Diye Meşhûr Hamîdeddîn-i Velî İle Bir Kurban Bayramında Buluştular. O Zaman Hamîd-i Velî; "iki Bayramı Birden Kutluyoruz." Buyurarak, Nûmân'a Bayram Lakabını Verdi.

hamîd-i Velî, Nûmân İle Başbaşa Sohbetlere Başlayarak, Onu Kısa Zamanda Olgunlaştırdı. Zâhirî Ve Bâtınî İlimlerde Yüksek Derecelere Kavuşturduktan Sonra Ona; "hacı Bayram! Zâhirî İlimleri Ve Bu İlimlerde Yetişmiş Âlimleri Ve Derecelerini Gördün. Bâtınî İlimleri Ve Bu İlimlerde Yükselmiş Evliyâyı Ve Derecelerini De Gördün. Hangisini Murâd Edersen Onu Seç!" Buyurdu. Hacı Bayram Da, Velîlerin Yüksek Hallerini Görerek, Kendisini Tasavvufa Verdi Ve Bu Yolda Daha Yüksek Derecelere Kavuşmak İçin Çalıştı. Hocasının Teveccühleri İle Zamânının En Büyük Velîlerinden Oldu.

hacı Bayram-ı Velî, Hocası İle Hacca Gitti. Hac Vazîfelerini Yaptıktan Sonra Aksaray'a Geldiler. Orada Hocasının 1412 (h. 815) Senesinde; "halîfem, Vekîlim Sensin." Emri Üzerine, Bu Ağır Vazîfeyi Üzerine Aldı. Aynı Sene Hocası Vefât Edince, Defn İşleriyle Meşgûl Olup, Cenâze Namazını Kıldırdı. Aksaray'da Vazîfesini Bitirdikten Sonra Ankara'ya Döndü. Ankara'da Dînin Emir Ve Yasaklarını İnsanlara Anlatmaya, Onlara Doğru Yolu Göstermeye, Yetiştirmeye Başladı. Her Gün Pekçok Kimse Huzûruna Gelir, Hasta Kalplerine Şifâ Bularak Giderlerdi. Talebeleri Gün Geçtikçe Çoğalmaya, Akın Akın Gelmeye Başladılar. Kısa Zamanda İsmi Her Tarafta Duyuldu.

bilâhare İstanbul'un Mânevî Fâtihi Olacak Olan Akşemseddîn De Osmancık'ta Müderrisken Şeyhin Evliyâlık Derececsini Duymuş Ve Ona Talebe Olmak Üzere Ankara'ya Gelmişti. Fakat Şeyhin Dükkan Dükkan Dolaşıp Para Topladığını Görünce, Yanına Varıp Hikmetini Sormadan "evliyâ Para Mı Toplar, Buralara Boşuna Gelmişim." Diyerek Oradan Ayrıldı. Zeynüddîn Hafî Hazretlerine Talebe Olmak Üzere Mısır'a Doğru Yola Çıktı. Haleb'e Vardığı Gece Bir Rüyâ Gördü. Rüyâsında, Boynuna Bir Zincir Takılmış Ve Zorla Ankara'da Hacı Bayram-ı Velî'nin Eşiğine Bırakılmıştı. Zincirin Ucu İse Hacı Bayram'ın Elindeydil. U Rüyâ Üzerine, Akşemseddîn Yaptığı Hatâyı Anlayarak Derhal Anakra'ya Geri Döndü. Şehre Ulaştığında Hacı Bayram-ı Velî'nin Talebeleriyle Ekin Biçmeye Gittiğini Öğrendi. Tarlaya Gitti. Fakat Hacı Bayram Hazretleri Ona Hiç İltifat Etmediler. Akşemseddîn, Diğer Talebelerle Birlikte Ekin Biçmeye Başladı. Yemek Vakti Geldiğinde, İnsanların Ve Orada Bulunan Köpeklerin Yiyecekleri Ayrıldı. Hacı Bayram-ı Velî, Talebeleriyle Yemek Yemeye Başladı. Yine Akşemseddîn'e Hiç İltifat Etmeyip, Yemeğe Çağırmadı. Akşemseddîn Yaptığı Hatâyı Bildiği İçin, Kendi Kendine;

"ey Nefsim! Sen, Allahü Teâlânın Büyük Bir Velî Kulunu Beğenmezsen, İşte Böyle Yüzüne Bile Bakmazlar. Senin Lâyık Olduğun Yer Burasıdır." Diyerek, Köpeklerin Yanına Yaklaşıp, Onlarla Berâber Yemeye Başladı.

hacı Bayram-ı Velî Hazretleri, Akşemseddîn'in Bu Tevâzuuna Dayanamayarak; "köse! Kalbimize Çabuk Girdin, Yanımıza Gel." Buyurup İltifât Etti, Kendi Sofrasına Oturttu. Sonra Ona; "zincirle Zorla Gelen Misafiri, İşte Böyle Ağırlarlar." Diyerek, Onun Gördüğü Rüyâyı, Kerâmet Göstererek Anladığını Bildirdi.

akşemseddîn Bundan Sonra Hocasının Yanından Hiç Ayrılmadı. Sohbetlerini Kaçırmayarak, Kalplere Şifâ Olan Nasihatlarını Zevkle Dinlemye Başladı. Hacı Bayram-ı Velî'nin Teveccühleri Altında, Kısa Zamanda Bütün Talebe Arkadaşlarının Önüne Geçti. Nefsini Terbiye Etmekte Herkesten İleri Gitti.

akşemseddîn'e İcâzet, Diploma Verdiğinde, Bâzıları; "efendim! Sizde Yıllarca Okuyan Talebelere Hilâfet Vermediğiniz Hâlde, Bu Yeni Gelen Akşemseddîn'i Kısa Zamanda Hilâfet İle Şereflendirdiniz?" Dediler. Hâcı Bayram-ı Velî De; "bu Öyle Bir Kösedir Ki, Bizden Her Ne Görüp Duydu İse Hemen İnandı. Gördüklerinin Ve İşittiklerinin Hikmetini De Bizzât Kendisi Anladı. Fakat Yanımad Yıllardır Çalışan Talebeler, Gördüklerinin Ve Duyduklarının Hikmetini Anlayamayıp Bana Sorarlar. Ona Hilâfet Vermemizin Sebebi İşte Budur." Diye Cevap Verdi.

hacı Bayram-ı Velî, Bu Şekilde Hem Talebelerini Yetiştiriyor, Hem De Belli Saatlerde Câmide İnsanlara Vâz Ve Nasîhat Ediyordu. Herkes Hacı Bayram-ı Velî'nin Vâzlarına Koşuyor, Bâzı Kerâmetlerini Görünce, Ona Daha Çok Bağlanıyorlardı. Bu Şekilde Hacı Bayram'ın Etrafında Pekçok Kimsenin Toplandığını Gören Bâzı Hasetçiler, Pâdişâh İkinci Murâd Hana; "sultânım! Ankara'da Hacı Bayram İsminde Biri, Bir Yol Tutturarak Halkı Başına Toplamış. Aleyhinizde Bâzı Sözler Söyleyip Saltanatınıza Kasdedermiş. Bir İsyân Çıkarmasından Korkarız!" Diyerek İftirâlarda Bulundular. Bunun Üzerine Sultan, Durumun Tetkik Edilmesi İçin İki Kişi Vazifelendirip; "o Kimseyi Hemen Gidip Huzûrumuza Getirin. Emrimize Baş Kaldırıp İsyân Ederse, Zincire Vurarak Getirin!" Emrini Verdi.

vazifeli Çavuşlar, Ellerinde Pâdişâhın Fermânı Olduğu Hâlde, Edirne'den Kalkıp Psüratle Ankara'ya Gittiler. Şehre Yaklaştıklarında Önlerine, Yaşlı, Nûr Yüzlü Bir Kimse İle Bir Genç Çıktı. Selâmlaştıktan Sonra İhtiyâr Zât; "evlâtlarım! Nereden Gelip Nereye Gidiyorsunuz?" Diye Sorunca, Onlar Da; "ankara'da Hacı Bayram İsminde Biri, Etrâfına Adamlar Toplayıp, Pâdişâhımıza Başkaldırmış. Onu Yakalayıp Pâdişâhın Huzuruna Götüreceğiz." Dediler. Çavuşların Bu Sözünü Bekleyen İhtiyâr Zât; "o Aradığınız Hacı Bayram Bu Fakîrdir." Diyerek, Kendisini Gösterdi. Çavuşlar Bir Fermâna Baktılar, Bir De Hacı Bayram-ı Velî'ye. Aradıkları İsyâncı Bu Olamazdı. Bu Nûr Yüzlü, Hoş Sözlü Zât, Hiç İsyân Edecek Birine Benzemiyordu. Hacı Bayram-ı Velî'ye Tekrar Tekrar Dikkatle Baktıktan Sonra, Birbirlerine; "gidelim, Sultanımıza Gidelim. Bu Zâtın Mâsûm Olduğunu, Söylenilenlerin Yanlış Olduğunu Bildirelim." Dediler.

hacı Bayram; "evlatlar! Sizin Geleceğinizi Biliyorduk. Onun İçin Yola Çıkıp Sizi Bekledik. Pâdişâhımızın Fermânı Başımız Üzerindedir. Haydi Durmayınız, Elimi Zincirle Bğlayınız Ve Bir An Önce Buradan Gidelim." Buyurdu. Bu Sözlere İyice Hayret Eden Çavuşlar; "sizi Yanlış Anlatmışlar Efendim. Size Karşı Edepsizlik Etmeye Hayâ Ederiz. Hele Zincire Vurmak Hiç Aklımızdan Geçmez. Mâdem Ki Emrediyorsunuz, Buyurunuz Gidelim." Dediler.

hacı Bayram İle Yanındaki Genç Talebesi Akşemseddîn, Çavuşlarla Birliket Edirne'ye Doğru Yola Koyuldular. Hacı Bayram-ı Velî, Yol Boyunca Çavuşlarla Sohbetler Etti, Onlar Nasîhatlerde Bulundu. Günler Sonra Çanakkale Boğazından Geçip, Edirne'ye Geldiler. Sarayda Sultan İkinci Murâd Han, Söylentilere Göre Devletin Selâmetine Kasdeden Ve Tahtına Göz Diken Bir Eşkıyâ Beklerken, Karşısında; Nûr Yüzlü, Kâmil Bir Velî Gördü. Hayretini Saklamayarak, Onu Baş Köşeye Oturttu. Utancından Bu Büyük Velînin Yüzüne Bakamadan; "yolculugunuz Zahmetli Oldu Herhalde." Dedi. Hacı Bayram-ı Velî İse Tebessümle; "iyi Bir Vesîle Oldu. Birçok Yerde Ve Buralarda Epeyce Mâneviyât Âşıkları Gördük Ve Tanıştık." Diyerek, Pâdişâhı Rahatlattı. Sohbete Başladılar. Sultan Murâd, Şehzâdeliğinden Beri İlme Pek Meraklıydı Ve Büyük Bir Âlim Olarak Yetişmişti. Hacı Bayram-ı Velî Konuştukça, İlminin Yüksekliğini Daha İyi Anladı. Tâ Ankara'dan Buraya Kadar Getirttiğine Çok Üzüldü, Tanışmakla Şereflendiği İçin De Çok Sevindi. Tasavvuftaki Bâzı Müşkillerini Hacı Bayram-ı Velî'ye Sordu. Aldığı Cevaplardan Ziyâdesiyle Memnun Oldu. Pekçok İhsânda Bulunup, Hediyeler Verdi. Fakat Hacı Bayram-ı Velî; "sultânım! Bizim Dünyâ Malında Gözümüz Yoktur. Siz Onları, İhtiyâcı Olanlara Veriniz." Diyerek Nâzikçe Reddetti. Pâdişhâh ısrar Edince De; "mutlaka İhsânda Bulunmak İstiyorsanız, Talebelerimizin, Devlete Vereceği Vergilerden Muaf Tutulmasını Arzu Ederiz." Dedi. Pâdişâh Da Memnuniyetle Kabûl Etti. Hacı Bayram-ı Velî'yi Günlerce Sarayda Misâfir Etti, İzzet Ve İkrâmda Bulundu.

başbaşa Sohbet Ettiği Günlerden Birinde; Konu İstanbul'un Fethine Gelmişti. Murâd Han Gâzi; "allahü Teâlânın İzniyle, Evliyânın Himmet Ve Bereketleriyle İstanbul'u Almak İstiyorum. Rahmetli Dedem Yıldırım Bâyezîd Han Bu İşe Girişti. Fakat Bir Netice Elde Edemedi. Devlet-i Âl-i Osman'ın Toraklarının Ortasında Bir Bizans Devletinin Olmasına Hiç Gönlüm Râzı Değil. Sevgili Peygamberimizin De Fethini Müjdelediği Bu İstanbul Bize Lâzım. Bunu Almak İçin De Himmetinizi, Yardımınızı Bekliyorum." Dedi. Murâd Han Bu Sözleri Söylerken, Hacı Bayram-ı Velî Derin Bir Tefekküre Dalmış, Onu Dinliyordu. Sultanın Sözü Bittikten Bir Süre Sonra Şöyle Konuştu: "sultânım! Bu Şehrin Alınışını Görmek Ne Size, Ne De Bize Nasîb Olacak. İstanbul'u Almak, Şu Beşikte Yatan Muhammed'e (fâtih Sultan Mehmed Han) Ve Onun Hocası, Bizim Köse Akşemseddîn'e Nasîb Olsa Gerektir." Müjdesini Verdi. Sonra Geleceğin Fâtih'ini Kucağına Aldı. Onun Gözlerine Bakarak, Uzun Uzun Teveccühlerde Bulunda. Sultan Murâd Han, Bu Müjdeye Çok Sevindi. Oğlu Şehzâde Muhammed'e Ve Akşemseddîn'e Artık Başka Bir Nazar İle Bakmaya Başladı.

hacı Bayram-ı Velî Hazretleri Edirne'de Bulunduğu Müddet İçinde, Câmilerde Vâz Verip, Halka Nasîhatlerde Bulundu. Edirneliler De Onu Çok Sevdiler. Onun Hangi Câmide Nasîhat Edeceğini Öğrenip, Oraya Akın Akın Giderlerdi. Pâdişâh Da Onun Edirne'de Kalmasını İstiyordu. Fakat Hacı Bayram-ı Velî, Ankara'ya Talebelerinin Başına Dönüp, Onları Yetiştirmeye Devâm Etmek İstediğini Bildirdi.

pâdişâha Nasîhatlerde Bulunduktan Ve Onunla Vedâlaştıktan Sonra Yola Koyuldu. Önce Gelibolu'ya Geldi. Orada Yazıcızâde Ahmed Bîcân Ve Muhammed Bîcân Kardeşlerle Görüştü. Bir Müddet Onları Yetiştirmek İçin Orada Kaldı. Onların Bayramiyye Yoluna Girerek, Tasavvufta İlerlemelerine Sebeb Oldu. Muhammed Efendi, Yazdığı muhammediyye'yi Hocası Hacı Bayram-ı Velî'ye Takdim Ettiğinde; "ey Muhammed! Bu Kitabı Yazacağına, Kalbinin Nûrlanması İçin Çalışsan, Nefsini Terbiye Etmek İçin Uğraşıp Onu Yola Getirseydin Daha İyi Olmaz Mıydı?" Buyurduğunda, Muhammed Bîcân Bir "âhh!" Çekti Ki, O Anda Kitabın Açık Olan Sahifeleri "âhh" Ateşinden Kararıp Simsiyah Oldu. Hacı Bayram-ı Velî, Kısa Zamanda Bu İki Kardeşe İcâzet, Diploma Vererek, İnsanları Hak Yola Dâvet Ve Bu Yolda İlerletmekle Görevlendirdi.

hacı Bayram-ı Velî, Ankara'ya Sultan Murâd Hanın Verdiği Fermânla Geldi. Fermanda, Hacı Bayram-ı Velî Hazretlerinin Talebelerinin, Yalnız İlim İle Meşgûl Olmaları İçin, Onların Vergi Ve Askerlikten Muâf Tutulduğu Bildiriliyordu. Bunu Duyan Pekçok Kişi, Vergi Ve Askerlikten Kurtulmak İçin Hacı Bayram-ı Velî'nin Talebesi Olduğunu Söylemeye Başladı. Bunlar O Kadar Çoğaldı Ki, Ankara'nın Mâlî Ve Askerî Düzeni Bozuldu. Sonunda Sultan, Hacı Bayram-ı Velî'den Talebelerinin Bir Listesini İstemek Zorunda Kaldı.

hacı Bayram-ı Velî De, Ankara'nın Kanlıgöl Mevkiinde Bir Çadır Kurdu Ve; "bize İntisâb Edenler, Talebe Olanlar Burada Toplansın." Diye İlân Etti. Hacı Bayram-ı Velî'nin Talebesi Olduğunu Söyleyen Herkes, Akın Akın Gelip Meydanı Doldurdu. Hacı Bayram-ı Velî; "dervişlerim, Müridlerim! Bana İntisâb Eden Talebelerimi Bugün Burada Kurban Etmem Emrolundu. Canını, Malını Bana Feda Eden, Çadıra Girsin." Buyurdu. Bütün Talebeleri Bir Korku Aldı. Bir Uğultu Yükseldi. Vergiden Kaçmaki Çin Talebe Görünenler; "bu Ne Biçim Mürşit; Bu Nasıl Müritlik." Diye Söylenip Duruyorlardı. Hacı Bayram-ı Velî De, Eline Keskin Bir Bıçak İle Çadırın Kapısında Beklemeye Başladı. Bu Sırada Topluluktan, Bir Erkek İle Bir Kadın Kalabalığı Yararak Doğruca Çadırın İçine Girdiler. Arkalarından Hacı Bayram-ı Velî De Girdi. Daha Önceden Çadıra Koyduğu Koyunu İçeride Hemen Kesti. Kırmızı Bir Kan, Çadırdan Dışarı Çıktı. Kanı Gören Herkes Hemen Kaçtı. Meydanda Kimse Kalmadı. Daha Sonra Dışarı Çıkan Hacı Bayram-ı Velî; "anladık Ki, Bu Kadar Talebemiz Varmış. Bunlardan Başka Herkes, Vergi Vermek Ve Asrelik Yapmak Sûretiyle, Devlete Olan Borcunu Ödemelidir." Buyurdu.

hacı Bayram-ı Velî, Ömrünün Sonuna Kadar İslâmiyeti Yaymak İçin Uğraştı. Talebelerine Ve Sohbete Gelen Herkese, Allahü Teâlânın Emirlerini Bildirip, Yasaklarından Kaçınmanın Şart Olduğunu Anlattı. Hayâtı, Hep Verâ Ve Takvâ Üzere, Haramlardan Şiddetle Kaçıp, Şüpheli Korkusuyla Mübahların Fazlasını Terk Etmekle Geçti.

onun Vefâtından Sonra "bayramiyye Yolu"nu, Talebelerinden Akşemseddîn Ve Bıçakçı Ömer Efendi Devâm Ettirdiler.

türbelerin Kapatılma Kararı Çıktıktan Sonra, Her Yere Olduğu Gibi Hacı Bayram-ı Velî Hazretlerinin Türbesine De Kilit Vurulmuştu. Fakat Sabahleyin Türbenin Önünden Geçenler Kilidi Kırılmış, Kapıyı Da Ardına Kadar Açık Gördüler. Olayın Birkaç Defâ Tekerrür Etmesi Üzerine İlgililerden Biri; "böyle Şey Olmaz, Bu Kapıyı Elbette Bir Açan Var." Demiş. Sonra Bunun İçin İki Polis Vazifelendirmiş Ve; "sabaha Kadar Bekleyin, Gözetleyin. Şu Kapıyı Kim Açıyorsa, Hemen Yakalayın." İye De Emir Vermişti.

polisler Raldıkları Bu Emir Gereğince, Hazret-i Şeyh'in Türbesi Önünde Sabah Ezânı Okununcaya Kadar Beklemişler. Sabah Vakti Âniden Kilidin Çıkardığı "çat" Sesi İle İrkilmişler. İşte O Zaman Açılan Kapıdan Hacı Bayram-ı Velî Hazretlerinin Tebessüm Ederek Kendilerine Baktığını Görmüşler. Türebyi Bekleyen Polislerden Biri Şaşkınlıktan Düşüp Bayılırken, Diğerinin Dili Tutulmuş. Bu Olaydan Sonra Bir Daha Hiç Kimse Kapıda Nöbet Tutmaya Cesâret Edememiştir.

hacı Bayram-ı Velî'nin, Akşemseddîn Ve Bıçakcı Ömer Efendiden Başka Halîfeleri De Vardı. Göynüklü Uzun Selâhaddîn, Yazıcızâde Muhammed Ve Ahmed Bîcân Kardeşler, İnce Bedreddîn, Hızır Dede, Akbıyık Sultan, Muhammed Üftâde Hazretleri Bunlardandır. Birisi De, Dâmâdı Eşrefoğlu Rûmî (abdullah Efendi)dir.

hacı Bayram-ı Velî'nin Talebelerine Nasîhatlerinden Bâzıları Şunlardır:

"insanların Fitnesinden Kurtulmak İstiyorsanız, Çarşı Ve Pazarlarda Sık Sık Bulunmayınız."

"hiddet Ve Kin, Hakîkatleri Gören Gözleri Kör Eder. Öfke, İyi Düşünmeyi Daraltır, Yanıltır."

"allahü Teâlâya İsyân Yolunda, Hiçbir Kimseye Yardım Etmeyiniz."

"küçük Çocukları Seviniz, Başlarını Okşayınız. Onları Sevindiriniz Ki, Peygamber Efendimizin Emrini Yerine Getirmiş Olasınız."

"çarşıda Ve Câmi Avlusunda Bir Şey Yemeyiniz. Yol Ortasında Durmayınız. Ticâret Erbâbının Dükkânlarında Uzun Müddet Oturmayınız."

"hiçbir Günâhı Küçümsemeyin, Çok Çalışın. Boş Gezenler, Zengin Bile Olsa, Arkadaşları Şeytan, Kalbleri Şeytanın Konağı Olur."

"helâlinden Kazanıp, Ondan Fakırlere Cömertçe Veriniz."

"ölümü Çok Hatırlayınız. Ölüm Gelmeden Hesâbınızı Yapınız. Tövbe Ediniz Ki, Affa Kavuşasınız."

"dünyâ Gamından, Nefsin Sıkıştırmasından Hafifleyip Kurtulmak İstiyorsanız, Kabristanları Sık Sık Ziyâret Ediniz."

"ayıp Ve Kusurlarını Gördüğünüz Arkadaşlarınızın, Komşularınızın, Sırlarını İfşâ Etmeyiniz. Çünkü Gördüğünüz Bu Sırlar, Size Emânettir. Emânete Hiyânet İse, Çirkin Bir Harekettir."

"âlim Ve Velîlerin Kabirlerini Ziyâret Ediniz. Zîrâ O Büyükler, Kendilerini Ziyâret Edenlere Şefâat Ederler."

hacı Bayram-ı Velî Hazretleri, Âşık Yûnus'la Aynı Asırda Yaşamış Ve Onun Söylediği Gibi Şiirler Söylemiştir. Tasavvuf Yolunda Nefsi Tanımanın Ve İtâat Altına Almanın Şart Olduğunu Bildiren Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri Bu Hususta Şu Şiiri Söylemiştir:

 

bilmek İstersen Seni,

cân İçinde Ara Cânı.

geç Cânından Bul Ânı,

sen Seni Bil, Sen Seni.

 

kim Bildi Ef'âlini,

ol Bildi Sıfâtını,

anda Gördü Zâtını,

sen Seni Bil, Sen Seni.

 

görünen Sıfâtındır,

o'nu Gören Zâtındır,

gayri Ne Hâcetindir,

sen Seni Bil, Sen Seni.

 

kim Ki Hayrete Vardı,

nûra Müstagrak Oldu,

tevhîd-i Zâtı Buldu,

sen Seni Bil, Sen Seni.

 

bayram Özünü Bildi,

bileni Anda Buldu,

bulan Ol Kendi Oldu,

sen Seni Bil, Sen Seni.

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

alabilirsen Al

hacı Bayram-ı Velî'nin Doğduğu Zülfadl (sol-fasol) Köyünden Bir Genç Askere Çağrılmıştı. Yetim Olan Bu Temiz Genç, Babasından Kalma Birkaç Altınını, Annesinden Kalan Hâtıra Bilezik Ve Küpleri Emânet Edecek Bir Kimse Bulamadı. Hepsini Küçük Bir Çekmeceye Koyup, Hacı Bayram-ı Velî'nin Türbesine Getirdi. Türbeyi Ziyâret Edip; "yâ Hazret-i Hacı Bayram-ı Velî! Beni Vatanî Vazifemi Yapmak İçin Çağırdılar. Annemden Ve Babamdan Kalma Şu Hâtıralraı Emânet Edecek Bir Kimse Bulamadım. Bu Küçük Çğekmeceyi Zâtı Âlinize Emânet Bırakıyorum. Eğer Askerden Dönersem, Gelir Alırım. Şâyet Dönemezsem, İstediğiniz Bir Kimseye Verebilirsiniz!" Diye Münâcaat Etti. Sonra Çekmeceyi Sandukanın Kenarına Koyarak Ayrıldı.

aradan Yıllar Geçti. Gencin Askerliği Bitti Ve Emânetini Almak Üzere Hacı Bayram-ı Velî'ye Geldi. Ziyâretini Yapıktan Sonra, Çekmeceyi Koyduğu Yerde Buldu. Hiç Dokunulmamıştı. Orada Türbeyi Bekleyen Türbedâra; "bu Çekmece Benimdir. Askere Gitmeden Önce Emânet Bırakmıştım. Şimdi Alıyorum." Dedi. Türbedâr; "tabi, Alabilirsen Al. Çünkü Ben, Bir Defâsında Bu Çekmecenin Yerini Değiştirmek İstedim. Fakat Bütün Uğraşmalarıma Rağmen Yerinden Bile Oynatamadım. Bunda Bir Hikmet Olduğunu Düşünerek, Bir Daha Elimi Bile Sürmedim." Genç, Çekmecenin Yanına Gelip, Hacı Bayram-ı Velî'ye Teşekkür Etti Ve Emânetini Alarak Köyüne Döndü.

 

fâsıklardan Uzaklaş

hacı Bayram-ı Velî Hazretleri Edirne'den Ayrılırken Kendisinden Nasihat İsteyen Sultan Murâd Hana Şöyle Dedi:

"tebean İçinde Herkesin Yerini Tanı, İleri Gelenlere İkrâmda Bulun. İlim Sâhiplerine Hürmet Et. Yaşlılara Saygı, Gençlere Sevgi Göster. Halka Yaklaş Fâsıklardan Uzaklaş, İyilerle Düşüp Kalk. Hiç Kimseyi Küçümseme Ve Hafife Alma. İnsanlığında Kusûr Etme, Sırrını Hiç Kimseye Açma, İyice Yakınlık Peydâ Etmedikçe, Kimsenin Arkadaşlığına Güvenme. Cimri Ve Alçak İnsanlarla Ahbablık Kurma. Kötü Olduğunu Bildiğin Hiçbir Şeye Ülfet Etme. Seninle Başkaları Arasında Bir Toplantı Akdedilir Veya İnsanlarla Aranızda Bâzı Beseleler Görüşülürse, Yâhut Onlar Bu Meselelerde Senin Bildiğin Hilafını İddiâ Ederlerse, Onlara Hemen Muhâlefet Etme. Sana Bir Şey Sorulursa, Ona Herkesin Bildiği Şekilde Cevap Ver. Sonra Bu Meselede Şu Veya Bu Şekilde Görüş Ve Delillerin De Bulunduğunu Söyle. Senin Bu Türlü Açıklamalarını Dinleyen Halk, Hem Senin Değerini, Hem De Başka Türlü Düşünenlerin Değerini Tanımış Olur. Sana Bu Görüş Kimindir? Diye Sorarlarsa, Fakîhlerin Bir Kısmınındır, De. Onlar, Verdiği Cevâbı Benimserler Ve Onu Sürekli Olarak Yaparlarsa, Senin Kadrini Daha İyi Bilir Ve Mevkiine Daha Çok Hürmet Ederler.

"seni Ziyârete Gelenlere İlimden Bir Şey Öğret, Böylece Faydalansınlar. Herkes, Öğrettiğin Şeyi Belleyip Tatbik Etsin. Onlara Umûmî Şeyleri Öğret, İnce Meseleleri Açma. Onlara Güven Ver, Ahbablık Kur. Zîrâ Dostluk, İlme Devâmı Sağlar. Bâzan Da Onlara Yemek İkrâm Et. İhtiyaçlarını Temin Et. Onların Değer Ve Îtibârlarını İyi Tanı Ve Kusurlarını Görme. Halka Yumuşak Muâmele Et, Müsâmaha Göster. Hiçbir Kimseye Karşı Bıkkınlık Gösterme, Onlardan Biri İmişsin Gibi Davran."

 

kaynaklar

1) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Tercümesi; S.77

2) Nefehât-ül-üns; S.684

3) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) S. 1080

4) Rehber Ansiklopedisi; C.7, S.7

5) Menâkıb-ı Hacı Bayram-ı Velî

6) Tâc-üt-tevârih; C.2, S.428

7) Osmanlı Müellifleri; C.1, S.56

8) Menâkıb-ı Melâmiyye-i Şûttariyye; S. 5-7

9) Silsile-i Celvetî; S.75

10) Tıbyânü'l-vesâil; C.1, S.174

11) Sefînetü'l-evliyâ; C.2, S.256

12) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.12, S.39

Yorumlar
Kod: 96YC6