Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Hacı Bektâş-ı Velî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:31
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Türkiye evliyaları, Kırşehir evliyaları, Hacı Bektâş-ı Velî

osmanlı Devletinin Kurluş Yıllarında Yaşayan Evliyânın Büyüklerinden. İsmi, Seyyid Muhammed Bin İbrâhim Atâ, Lakabı Bektâş'tır. Horasan'ın Nişâbûr Şehrinde 1281 (h. 680) Senesinde Doğdu. Hacı Bektâş-ı Velî'nin Soyu Hazret-i Ali'ye Dayanır. 1338 (h.738) Senesinde Kırşehir'e Yakın Bir Yerde Vefât Etti. Vefâtı Hakkında Başka Rivâyetler De Vardır. Türbesinin Bulunduğu Kasabaya Sonradan Hacıbektaş İsmi Verildi.

daha Çocukken İlim Öğrenmesi İçin Âilesi Tarafından Şeyh Lokmân-ı Perende'ye Teslim Edildi. Lokmân-ı Perende, Ahmed-i Yesevî Hazretlerinin Halîfelerinden Olup, Zâhir Ve Bâtın İlimlerinde Çok Derinleşmişti. Bektâş-ı Velî'nin Daha Çocukken Birçok Kerâmetleri Görüldü. Bir Gün Lokmân-ı Perende Onun Yanına Girmiş Ve Odasını Nur İle Dolu Görünce Şaşırmıştır. Bu Sırada; Bektâş-ı Velî'nin İki Yanında, Kur'ân-ı Kerîm Okuyan İki Nûrânî Zât Duruyordu. Lokmân-ı Perende Onun Yanına Girince, Bunlar Kayboldu. Lokmân-ı Perende, Bektâş-ı Velî'ye Onların Kim Olduğunu Sordu. O Da; "birisi Server-i Âlem Efendimiz Diğeri İse Hazret-i Ali İdi." Cevâbını Verdi.

yine Bir Gün Hocasından Ders Dinlerken, Namaz Vakti Geldi. Hocası Hizmetçisinden Abdest Almak İçin Su İstedi. Bektâş-ı Velî Hocasına; "bir Nazar Etseniz De, Su Buradan Aksa, Dışarıya Gitmeye Gerek Olmasa." Dedi. Hocası; "benim Kudretim Bunu Yapmaya Yetmez." Cevabını Verdi. Bunun Üzerine O Sırada Bekâş-ı Velî, Allahü Teâlâya Duâ Etti. Hocası Da "âmin" Dedi. O Anda Medresenin Ortasında Latîf Bir Su Çıkıp, Kapıya Doğru Akmaya Başladı. Pınarın Başında Renk Renk Çiçekler Açtı.

bu Hâdiseden Bir Süre Sonra, Lokmân-ı Perende Hacca Gitti. Arafât'ta Kıbleye Doğru Döndükleri Esnâda, Talebelerine; "yârenler! Bugün Arefedir. Şimdi Bizim Evde Yemekler Pişirlir." Dedi. Bu Söz, Allahü Teâlânın Kudretiyle, Bektâş-ı Velî'ye Mâlum Oldu. Tam O Sırada Hocasının Evinde Yemekler Pişiyordu. Bektâş-ı Velî Hemen Bir Tepsi Yemeği Aldığı Gibi, Bir Anda Hocasına Sundu. Hocası Nişâbûr'a Dönünce, Onun Bu Kerâmetini Herkese Anlattı Ve Hacı Lakabını Verdi. Bu Esnâda Horasan'da Bulunan Âlimler, Lokmân-ı Perende'ye Hac Mübârekesine Geldiklerinde, Medresede Akan Suyu Görünce Şaşırdılar. Bunun Sebebini Sordular. Lokmân-ı Perende; "bu Kerâmet, Hacı Bektâş'ındır." Dedi. Sonra Onun Gösterdiği Kerâmetlerini Gelen Âlimlere Anlattı. Onlar Bütün Bunların Bir Çocuktan Zuhûr Etmesine Şaştılar. Bunun Üzerine Hacı Bektâş-ı Velî, Âlimlere; "ben, Resûl-i Ekremin Soyundanım. Bana Bunları Çok Görmeyiniz. Bunlar, Allahü Teâlânın Bana Bir İhsânıdır." Dedi.

hacı Bektâş-ı Velî, Tahsilini Tamamladıktan Sonra Anadolu'ya Geldi. Halka Doğru Yolu Göstermeye Başlayan Ve Kıymetli Taleeler Yetşitiren Hacı Bektâş-ı Velî, Kısa Zamanda Tanınarak Büyük Rağbet Gördü. Bu Sırada Anadolu'da Dînî, İktisâdî, Askerî Ve Sosyal Teşekkül Olan Ve Kendisinin De Bağlı Olduğu "ahîlik Teşkilâtı" İle Büyük Hizmetler Yapan Hacı Bektâş-ı Velî Ve Talebeleri, Osmanlı Sultanları Tarafından Da Sevildi Ve Hürmet Gördü. Bu Sıralarda Kuruluş Devrinde Olan Osmanlı Devletinin Sağlam Temeller Üzerine Oturmasında Büyük Hizmetleri Ve Himmetleri Oldu. Sultan Orhan Zamânında Teşkil Edilen Yeniçeri Ordusuna Duâ Ederek, Askerlerin Sırtlarını Sıvazladı. Onlara İslâmiyetten Ayrılmamalarını Nasîhat Etti. Böylece Hacı Bektâş-ı Velî'yi Kendilerine Mânevî Pîr Olarak Kabul Eden Yeniçeri Ordusu, Mânevî Hayâtını Ve Disiplinini Ona Bağladı. Hacı Bektâş-ı Velî, Asırlarca Yeniçeriliğin Pîri, Üstâdı Ve Mânevî Hâmisi Olarak Bilindi. Bu Bağlılık Ve Muhabbet, Yeniçerilerin Sulh Zamânındaki Tâlimleri Ve Harplerdeki Gayret Ve Kahramanlıklarında Çok Müsbet Neticeler Verdi. Bütün Bunlar, Halk İle Yeniçeriler Arasındaki Yakınlığı Kuvvetlendirdi. Yeniçeriler, Dervişler Gibi Cihâd Azmiyle Dolu Ve Görülmemiş Derecede Kahraman Ve Fedâkâr Oluşlarında, Bu Hâdiseler Müsbet Tesirler Gösterdi. Yeniçerilerin;

"allah, Allah! İllallah! Baş Uryân, Sîne Püryân, Kılıç Al Kan. Bu Meydanda Nice Başlar Kesilir. Kahrımız, Kılıcımız Düşmana Ziyân! Kulluğumuz Pâdişâha Ayân! Üçler, Yediler, Kırklar! Gülbang-i Muhammedî, Nûr-i Nebî, Kerem-i Ali... Pîrimiz, Sultânımız Hacı Bektâş-ı Velî..."

diyerek Savaşa Başlamaları, Bunun Mânidâr Bir İfâdesidir.

hacı Bektâş-ı Velî'nin malâlât adlı Arapça Bir Eseri Vardır. Sonradan Nefes Adıyla Yazılan Ve Ona Nisbet Edilen Şiirler Onun Değildir.

buyurdu Ki: "tarîkatın, Tasavvuf Yolunun İlk Makâmı, Bir Âlime Cân U Gönülden Bğlanıp, Tövbe Etmektir. Tövbe, Can U Gönülden Olan Pişmanlıktır Ve Mutlaka Yapılmalıdır. Tövbe Ederken Gözyaşı Dökmelidir. Tövbeyi Kabul Edecek Allahü Teâlâdır. Tövbe Ettikten Sonra O'na Tevekkül Etmelidir. İkinci Makâmı, Talebe Olmaktır. Üçüncü Makâmı, Mücâhede, Nefse Zor Gelen, Nefsin İstemediği Şeyleri Yapmaktır. Dördüncü Makâmı, Hocaya Hizmettir. Beşinci Makâmı, Korkudur. Altıncı Makâmı, Ümitli Olmaktır. Yedinci Makâmı, Şevktir Ve Fakirliktir.

mârifetin Birinci Makâmı Edep, İkinci Makâmı, Korkudur. Üçüncü Makâmı, Az Yemektir. Dördüncü Makâmı, Sabır Ve Kanâttır. Beşinci Bakâmı, Utanmaktır. Altıncı Makâmı, Cömertliktir. Yedinci Makâmı, İlimdir. Sekizinci Makâmı, Mârifettir. Dokuzuncu Makâmı, Kendi Nefsini Bilmektir."

1338 Senesinde Vefât Eden Hacı Bektâş-ı Velî'nin Derslerini Ve Sohbetlerini Tâkib Ederek Onun Tarîkatına Bağlananlara, Tasavvuftaki Usûle Uyularak "bektâşî" Denildi. Bu Temiz, Îtikâdları Düzgün Olan Ve İbâdetlerini Yapan Bektâşîler Zamanla Azaldı. Daha Sonra Yapılan Bir Takım Değişiklikler Sebebiyle, Hakîkî Bektâşîlik Unutuldu Ve Zamânımızdan Yüz Sene Önce İse Hiç Kalmadı. Herkes Tarafından Sevilen, Hürmet Ve Îtibâr Edilen Bu İsim, Hurûfî Denilen Sapık Kimseler Tarafından Da Siper Olarak Kullanıldı. İslâmiyeti Yıkmak İçin Kurulan Bozuk Yollardan Biri Olan Hurûfiliğin Kurucusu Fadlullah Hurûfî, Tîmûr Han Tarafından Öldürülünce, Dokuz Yardımcısı Kaçarak Anadolu'ya Geldiler. Bunlardan Aliyyül-a'lâ İsmindeki Kimse, Bir Bektâşî Tekkesine Geldi. câvidân adlı Kitaplarını Gizlice Yaymaya, Câhilleri Aldatmaya Başladı. Hacı Bektâş-ı Velî'nin Yolu Budur Dedi. Halbuki Hacı Bektâş-ı Velî'nin Yolundan Ayrılmayan Hakîkî Bektâşîler, Bunlardan Tamâmen Ayrıldılar. Hurûfîlik, Haramlara Helâl, Nefsin Arzu Ettiği Kötü Arzulara, Serbesttir Dediği İçin, Bozuk Rûhlu İnsanlar Arasında Çabucak Yayıldı. Sözlerine "sır" Deyip, Çok Gizli Tutulmasını Emrederlerdi. Sırları Yabancılara Açanları Öldürdükleri Bile Olurdu. Sırları câvidânkitabında A, C, V, Z, ... Gibi Harflerle İşâret Edilmektedir. Hurûfîler, Bektâşîlik İsmini Kendilerine Perde Yaparak, Bu Perde Arkasında Çalışmışlardır.

hacı Bektâş-ı Velî'nin Şiîlikle İlgisi Bulunduğunu Söyleyenler Yanında, Bâzıları Da Onun Sapık Baba Resûl'ün Halîfesi Olduğunu, Namaz Kılmadığını Ve Şerîata Aldırmadığını Kaydetmektedirler. Oysamakâlât'ın Asıl Nüshaları Tetkîk Edildiğinde, Onun; İslâm Dînine Sıkı Sıkıya Ve Sağlam Bir Şekilde Bağlı, İslâmiyete Uymayan Davranışlara Şiddetle Karşı Çıkan Mübârek Bir Velî Olduğu Anlaşılmaktadır.

diğer Taraftan Hacı Bektâş-ı Velî Devrine En Yakın Zamanda Yazılmış Olan tiryâkü'l-muhibbîn'de Vâsıtî Onun Ahmed-i Yesevî'ye Mensûb Olduğunu Zikretmekte Ve Şu Silsileyi Vermektedir:

es-seyyid Bektaş El-horasânî, Ahmed-i Yesevî, Abdülhâlık Goncdüvânî, Yûsuf-ı Hemedânî, Ebû Ali Fârmedî, Ebü'l-hasan Harkânî, Abdülkâsım Gürgânî, Ebû Osman Mağribî Ve Cüneyd-i Mağdâdî Yolu İle Hazret-i Ali'ye Ulaşmaktadır.

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

bir Dergâh İstıyoruz

hacı Bektâş-ı Velî, Her Gün Gelip, Şimdiki Dergâhının Bulunduğu Yere Otururdu. Onu Sevenler; "gâliba Hacı Bektâş-ı Velî Hazretleri Burada Bir Dergâh Binâ Edilmesini İstiyor, O Yüzden Gelip Buraya Oturuyor" Dediler. Daha Sonra Hacı Bektâş-ı Velî'nin Hizmetini Gören Sarı İsmâil'e, Hacı Bektâş'ı Sevenlerden Biri, Buraya Bir Dergâh Yaptırmaya Niyet Ettiğini Söyledi. Sarı İsmâil De, Gelip Durumu Hocasına Arz Etti. Hacı Bektâş-ı Velî; "ona Söyle. Bir Usta Getirsin. Biz İstediğimiz Büyüklükte Bir Dâire Çizelim. Ayrıca Yeteri Kadar Taş Getirtip, Yonttursun, Hazır Etsin." Dedi.

sarı İsmâil, Bu Durumu O Şahsa Bildirince, Çok Sevindi Ve Hemen Bir Mîmâr Getirdi. Hacı Bektâş-ı Velî De Kalkıp, Mübârek Eliyle Şimdiki Dergâhın Bulunduğu Yeri Çizdi. O Mîmâr Da, Dergâhın İnşâsı İçin Yetecek Kadar Taş Getirtip, Yontturdu. Taşların Yontulma İşinin Bittiği Gecenin Sabahı, Herkes, Dergâhın Yapılmış Olduğunu Gördü. Dergâhı Yaptıracak Kimse, Derhâl Sarı İsmâil'in Yanına Gelip; "ben Bu Binânın Yaptırılması İçin Usta Getirdim, Taş Getirdimv E Yaptırma Sevâbına Kavuşmak İstedim. Fakat Her Kimse Bir Gecede Yaptırmış." Diyerek Üzüntülerini Belirtti. Sarı İsmâil, Durumu Derhâl Hocası Hacı Bektâş-ı Velî'ye Bildirdi. Bunun Üzerine Hacı Bektâş-ı Velî; "ey İsmâil! O Beni Sevene Söyle, Bu Dergâhı Zâhirden Birisi Gelip Yaptırmadı. Allahü Teâlânın İzni İle Bir Anda Yapıldı. Sevâbı Yine Onun Amel Defterine Yazılmıştır." Dedi. İsmâil Durumu Derhâl O Kimseye Bildirdi. O Zât Da Allahü Teâlâya Şükür Secdesi Yaptı.

 

kaynaklar

1) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Zeyli (mecdî Efendi); S.44

2) Rehber Ansiklopedisi; C.7, S.8

3) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) S.1080

4) Makâlât, Süleymâniye Kütüphânesi, Denizli Kısmı, No: 131/4)

5) Tiryâk-ul-muhibbîn; S.47

6) Tıbyân-ül-vesâil; C.1, S.129

7) Kâşif-ül-esrâr; S.3

8) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.10, S.129

9) Sefînetü'l-evliyâ; C.1, S.395

10) Makâlât- E. Coşan

Yorumlar
Kod: FD5JC