Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Hakîm Senâî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:32
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Afganistan evliyaları, Gazne evliyaları, Hakîm Senâî

meşhûr Velîlerden. İsmi Mecdûd Bin Âdem, Künyesi Ebü'l-mecd Hakîm Senâî'dir. 1071 (h.464) Senesi Gazne'de Doğdu. Başka Târihlerde Doğduğunu Söyleyenler De Vardır. 1140 (h.535) Senesi Gazne'de Vefât Etti. Kabri Ziyâret Mahallidir.

hakîm Senâî, Memleketi Olan Gazne'de, İyi Bir Tahsil Gördü. Zamânının Âlimlerinden Okuyup Üstün Bir Dereceye Yükseldi. Şâirlik Kâbiliyeti Sebebiyle Çeşitli Dillerde Şiirler Söyledi. Bir Ara Sultanın Hizmetinde Bulundu. Şöhreti Kısa Zamanda Her Yere Yayıldı. Birçok Yerler Dolaştı. Neticede Gazne'den Horasan'a Geldiğinde Evliyânın Büyüklerinden Yûsuf-ı Hemedânî Hazretlerinin Sohbetlerine Katılıp Talebesi Olmakla Şereflendi. Mânevî Olgunluklara Ve Velîlik Makamlarına Kavuştu.

hakîm Senâî'nin Sultanları Medhetmeye Ve Onların Yanına Gidip Gelmemeye Yemin Etmesinin Sebebi Şu Hâdise Oldu: Sultan Mahmûd Sebüktekin (gazneli Mahmûd), Hindistan Taraflarını Fethetmek İçin Sefere Hazırlanıyor Ve Asker Topluyordu.hakîm Senâî De Sultan Mahmûd'a Yazdığı Bir Kasîdeyi Götürüyordu. Yolda Bir Meyhânenin Kapısı Önünden Geçerken İçerden Bir Takım Konuşmalar İşitti. Lay-har Adlı Bir Dîvâne Kendisine Şarap Dolduran Birine; "bir Kadeh Daha Doldur. Sultan Mahmûd'un Körlüğü İçin İçeyim!" Dedi. Sâkî; "bu Sözü Doğru Söylemedin. Yiğit Ve Büyük Pâdişâh İçin Neden Böyle Söylüyorsun?" Diye Cevap Verdi. O Zaman Dîvâne Adam; "çünkü O, Allah'ın Verdiklerine Şükretmiyor. Bunca Devlete Sâhipken, Bir Memleket Daha İstiyor!" Dedi. Dîvâne Tekrar Bir Kadeh Daha İstedi Ve; "bir Kadeh De Hakîm Senâî'nin Körlüğü İçin Doldur!" Dedi. Sâkî Müdâhale Etti Ve; "hakîm Senâî İyi Huylu, Bilgili, Fazîletli Tanınmış Bir Şâirdir. Neden Böyle Dersin?" Diye Karşılık Verdi. O Zaman Dîvâne Adam; "eğer O, Bilgili, Yiğit Bir Kişi Olsaydı, Dünyâda Ve Âhirette Faydası Olan Bir İşle Uğraşırdı. O Hergün Bir Şeyler Alırım Ümidiyle Sultanın Yanına Gidiyor. Saçma Sapan Sözler Toplamış, Ona Şiir Adını Vermiş. Bir Aptalın Yanına Gidip Yaltaklık Ediyor. O, İşe Yaramaz Bir Takım Kâğıtlar Doldurup Ömrünü Ziyân Ediyor. Akıllı Ve Bilgili Olan Ömrünü Ziyân Eder Mi? Belki Neden Yaratıldığını Düşünürdü. Eğer Kıyâmet Gününde Ondan; "ey Senâî! Bizim Huzûrumuza Ne Getirdin?" Diye Sorsalar Acaba Ne Mâzeret Beyân Edecek." Dedi. Hakîm Senâî Bu Sözleri İşittiğinde Kendinden Geçti Ve Gönlü Dünyâdan Soğudu. Sultanların Medhi İçin Yazdığı Kasîdeleri Toplayan dîvân'ı Suya Attı. Hak Yoluna Girip, İbâdetle Meşgûl Oldu. Dünyâ Ve Dünyâlıkla İlgili Şeylerden Uzak Durdu. Mubahları Da Zarûret Miktarı Kullandı Ve Böyle Bir Hayat Sürdü. Bu Husustaki Duygu Ve Düşüncelerini Şiirlerle İfâde Etti. Öyle Bir Hâle Ulaştı Ki, Gazne'de Yalınayak Dolaşırdı. Dostları Akrabâları Onun Bu Hâlini Görünce Üzülür Ve Kendisi İçin Ağlarlardı. Senâî Akrabâsına; "benim Bu Hâlime Üzülmeyin. Bilâkis Sevinin." Derdi.

bir Gün Sevdikleri Ona Bir Çift Ayakkabı Getirdiler Ve Giymesini Ricâ Ettiler. O, Bunu Kabûl Etti. Fakat Ertesi Gün Ayakkabıyı Dostlarının Yanına Götürdü Ve; "ey Dostlarım! Ben Bugün Sizin Dünkü Gördüğünüz Senâî Değilim. Bu Ayakkabı Benim Gittiğim Yolu Kapatıyor." Dedi Ve Şu Beyti Okudu:

"her Şeyi Terk Edenlerin, Eğer Ayakkabıları Yoksa, Onlar Yollarından Geri Kalmış Olmazlar. Topuklarının Her Çatlağında Saâdet Kapıları Vardır."

senâî Hazretleri Ömrünün Sonuna Kadar Riyâzetle Uğraştı. Nefsinin İsteklerini Yapmadı. Dünyâ Ve İçindekilere Gönül Bağlamadı.

sultan Behrâm Şâh-ı Gaznevî Kendi Kız Kardeşini Ona Nikahlamak İstemişti. Senâî Buna Râzı Olmadı. Hacca Gitti. Sonra Horasan'a Döndüğünde Sultan Behram Şaha; "ben Altın, Kadın Ve Mevki İsteyen Bir Kişi Değilim. Yemin Ederim Ki Bunları Ne İsterim, Ne De Ele Geçirmeye Gayret Ederim. Bana İhsân Olarak Bir Taç Veriyorsun. Lâkin Ben İstemiyorum." Diye Şiirle Cevap Verdi.

senâî Bu Olgunluk Ve Fazîlete Ulaştığında, Gâyet Nefis Şiirlerine Yer Verdiği Pekçok Tasavvuf Ehlinin İstifâde Ve İktibâs Ettiği hadîkat-ül-hakîka kitâbını Yazdı. Bunun Üzerine Bir Takım Kimseler Îtirâzda Ve Aleyhinde Bulundular. Senâî Eserini Bağdât Âlimlerine Gönderip İncelemelerini İstedi. Bağdât'taki Âlimler Ve Evliyâ Eseri İnceledikten Sonra, İçinde Bildirilenlerin Ehl-i Sünnet Îtikâdına, İslâmiyete Uygun Olduğunu Söylediler.

senâî Merv'de Yûsuf-i Hemedânî Hazretlerinin Sohbetlerinde Olgunlaştıktan Sonra, Gazne'ye Döndü. Bundan Sonra Tevhîd, İlâhî Bilgiler Ve Hakîkatlerle İlgili Şiirler Söyledi.

ferîdüddîn-i Attâr, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Sa'dî Şîrâzî Ve Hâfız Gibi Kendisinden Sonra Gelenler Şiirlerinden İstifâde Edip Nazireler Yazdılar. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretleri Kendini Senâî'nin Tâbilerinden Saydı Ve; "attâr Ruh, Senâî De Onun İki Gözü İdi. Biz Attâr'ın Ve Senâî'nin İzinde Yürüdük." Demiştir.

daha Başka Şâirler De Senâî'nin Tesirinde Kalmışlardır. Hâkânî, Nizâmî, Emir Hüsrev Dehlevî Ve Mevlânâ Câmî Hazretleri Onun hadîka ismindeki Mesnevîsini Okuyup Şiirlerine Nazîreler Yazdılar.

hikmet Dolu Şiirlerinin Birinde; "ey Tavır Ve Hareketleri Güzel Olan Âşıklar. Durmadan İlâhî Hakîkatleri Arayın. Kalk! Zulüm Ve Haksızlıkla Yoğrulmuş Olan Dünyânın Toprak Yığınından Kalkan Tozları Gözyaşlarımızla Bastıralım. Bu Dönen Künbedin İnsanların Gözlerini Aldatan Yıldızların (lâ) Süpürgesiyle Silip Süpürelim. Mülk Kimindir? Bir Ve Kahhâr Olan Allahü Teâlânındır Sözü Kendiliğinden Duyulsun." Buyurdu.

senâî'nin Eserlerinden Bâzıları Şunlardır: 1) Dîvân, 2) Kârnâm-i Belh, 3) Seyr-ül İbâd, 4) Hadîkat-ül-hakîka Ve Tarîkat-üş-şerîa, 5) Tahrîmât, 6- ışknâme, 7- Aklnâme, 8- Senâî Âbâd, 9) Mekâtîb.

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

bence Fil Budur

senâî, Nasihat Olarak; Körlerin Hakikatleri Göremeyeceklerine Dâir Şöyle Bir Misâl Anlatmıştır:

vaktiyle Küçük Bir Şehrin Sâkinlerinin Ekserisi Âmâ Olup Görmezdi. O Belde Sultanı Büyüklüğünü Göstermek İçin Büyük Bir Fil Beslemişti. Günün Birinde Şehir Sâkinlerinin İçinde Herkesin Dillerinde Dolaşan Bu Fili Görmek Arzusu Uyandı. Bu Sebeple Tanımadıkları Bu Yaratığı Görmek Ve Kendilerine Haber Getirmek İçin Bir Heyet Seçtiler. Her Biri Âmâ Olan Heyet, İncelemelerini Yapmak İçin Filin Bulunduğu Yere Gitti Ve Filin Bir Tarafına Dokunarak Tanımaya Çalıştı. Neticede Fili Tanımış Olmanın Sevinciyle Şehirlerine Döndüler. Herkes Büyük Bir Merakla Etrafını Sarıp Onları Soru Yağmuruna Tuttular Ve Kalbinin Nasıl Olduğunu Sordular. Bunun Üzerine Üyelerden Sadece Filin Kulağına Dokunmuş Olan; "korkunç, Halı Gibi Sert Yassı Ve Geniştir." Dedi. Ancak Filin Hortumunu Ellemiş Olan İse Buna Îtirâz Etti Ve; "hayır! Hayır! Hiç De Değil. Bir Su Hortumu Gibidir. Ben Doğruyu Söylüyorum. İçi Boş, Öldürücü Ve Tahrif Edici." Dedi. Bir Başka Üye İse Sâdece Filin Ayaklarını Yoklamıştı. O Da Buna Îtirâz Etti Ve; "hayır! Ey İnsanlar! Biliniz Ki O Öyle Değildir. O Yukarı Doğru Genişleyen Bir Kolon, Bir Sütun Gibidir." Dedi. Her Birisi Filin Bir Parçasını Tanımıştı. Lâkin Tamâmen Tanımamışlardı. Bu Sebepten Büyük Hatâlara Düştüler.

 

kaynaklar

1) Kâmûs-ül-a'lâm; C.4, S.2637

2) Nefehât-ül-üns; S.666

3) Devletşah Tezkiresi; S.96

4) Rehnümâ-i Edebiyât-ı Fârisî; S.211

5) Ahvâl-i Âsâr-ı Hakîm Senâî (halîlullah Halîlî, Kâbil-1315)

6) Hayr-ül-mecâlis (hamid Kalender, Aligarh-1959); S.72

7) Mecâlis-ül-uşşak; S.92

8) İslâm Târihi Ansiklopedisi; C.9, S.113

Yorumlar
Kod: KHANH