Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Halîfe Kızılayak
  30 Mart 2018 Cuma , 23:32
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Afganistan evliyaları, Cüzcan evliyaları, Halîfe Kızılayak

son Devir Türkistan Velîlerinden. İsmi Âbid Nazar Olup Oturduğu Yerin İsminden Dolayı "halîfe-i Kızılayak" Diye Şöhret Bulmuştur.

1877 (h.1294) Yılında Şu Anda Rusya'nın Türkmenistan Cumhûriyeti İçinde Bulunup O Zaman Buhâra Emirliğine Bağlı Olan Kerki Şehrinin Kızılayak Köyünde Dünyâya Geldi. İlk Tahsîlini Âlim Bir Zât Olan Babasının Da Yardımıyla Burada Tamamladı. Sonra, Küçük Yaşına Rağmen, Tahsîlini Devâm Ettirmek İçin Buhâra'ya Gitti. Burada Birçok Âlimden Çeşitli Dallarda Ders Alarak, Talebelikte En Yüksek Dereceye Ulaştı. Kendi Anlattığına Göre Buhâra'daki Tahsîlini Daha Çok Zamânın Büyük Âlimlerinden Ebü'l-fazl-ı Sîret'in Yanında Yapmıştır. Buhâra'da Tahsîlini Tamamladıktan Sonra Kendisine Emir Tarafından Buhâra Kâdılığı Teklif Edildi. Ancak, Kabul Etmeyip Memleketine Döndü. Bu Teklif ısrarla Devâm Edince De Bir Müddet Evini, Hattâ Memleketini Terk Etmek Mecburiyetinde Kaldı.

daha Sonra Tasavvufa Yönelerek Zamânın Meşhûr Âriflerinden Olup Aynı Zamanda Amcası Olan Halîfe Hüdaynazar'dan Feyz Ve İcâzet Aldı. Hocası Ona İcâzet Verdikten Sonra, Kendisine Gelenlere; "artık Âbid'e Gidin. Bende Olanlar, Bendi Kaldırılmış Bir ırmak Gibi Oraya Aktı, Gitti." Buyururdu. Fakat O Yine De Hocası Vefât Edinceye Kadar Talebe Kabûl Etmedi. Tasavvufta Silsilesi Hâce Muhammed Saîd Mücedidî'ye Ulaşır.

bir Müddet Sonra Hocası Hüdaynazar İle Hacca Gitti. O Zamânın Şartlarında Yolculuk Çok Uzun Ve Sıkıntılı Geçti. Hüdaynazar Hazretleri Zâten Yaşlı Olduğundan Hastalandı Ve Yürüyemez Hâle Geldi. Sedye İle Yol Alıyordu. Âbid Nazar Hocasının Her Hizmetine Canla Başla Sarılıyordu. Hocası Da Devamlı Duâ Ve Niyazda Bulunur Ve; "âbid'im İnşâallah Dolacak Ve Taşacaksın." Derdi.

nihâyet Mekke Ve Oradanmedîne'ye Vardıklarında Hüdaynazar Hazretleri Vefât Etti. Hocasını Cennetü'l-bâkî'de Defnettikten Sonra Yanındakiler Ona Talebe Olmak İsteyerek Kendilerini Kabûl Etmesi İçin Ricâda Bulundular. Fakat O, Bir Türlü Kendini Buna Lâyık Görmüyordu. Çok ısrar Edilince Bir Gece Mühlet İstedi. Ertesi Gün Müsbet Veya Menfî Kararını Açıklayacaktı. Halîfe-i Kızılayak O Geceyi Peygamber Efendimizin Kabr-i Şerîfleri Yanında Murâkabe İle Geçirdi. Ertesi Gün Çok Neşeli Bir Şekilde Talebe Kabûl Edeceğini Bildirdi Ve Mescid-i Nebevî'nin Mübârek Mihrâbında Oturarak Müsâfeha İle İlk Talebesini Kabûl Etti. Hac Sonrası Memleketine Döndü.

halîfe-i Kızılayak, Bolşevik İhtilâli Sırasında Kalişof Hâdisesinden Îtibâren Ruslara Karşı Çok Gazâ Ve Cihâdlarda Bulundu. Buhârâ Emirliği Rusların Eline Geçtikten Sonra Da Cihâdı Bırakmadı. Ancak Silâh Ve Gıdâ Yetersizliğinden Afganistan'a Hicret Etmek Mecburiyetinde Kaldı. Büyük Bir Kalabalıkla Afganistan'a Geçen Halîfe-i Kızılayak, Bundan Sonra Devamlı Cihâd Hareketini Destekledi. Habîbullah Han Zamânında Rusyaafgan Sefîri Bulunan Gulâm Nebi Han, Rusların Yardımıyla Pettekeser Mevkîi Üzerinden Belh Şehrine Saldırdı. Burayı İşgâl Ederek Ayrı Bir Devlet Gibi Davranmaya Başladı. Bunun Üzerine Halîfe-i Kızılayak, Ruslara Karşı Çok İyi Savaş Tecrübesine Sâhib Bulunan Türk Mücâhidlerini Bizzât Kardeşi Âlim Han İle Belh'e Gönderdi. Büyük Mücâdeleler Netîcesinde Belh İşgâlden Kurtuldu Ve Âlim Han Geçici Bir Süre İçin Belh'i İdâre Etti. Her Şey Normale Döndükten Sonra Belh'i Hükûmete Teslîm Ederek Geri Döndü.

halîfe Kızılayak, Afganistan'a Geçtikten Sonra İlk Önce Andhoy Kazâsının Altıbölek Köyünde Oturmuşsa Da Bâzı Hâdiseler Sebebiyle Cüzcân Vilâyetine Yakın Bir Yere Yerleşti. Buraya Eski Köylerinin İsmi Olankızılayak Adı Verildi. Bundan Sonra Kızılayak'ta Bir Câmi, Medrese Ve Hânegâh İnşâ Edildi.burası Her Taraftan Gelen Talebelerle Dolup Taşmaya Başladı. Hânegâh, Cemiyetin Her Tabakasından Fakir, Zengin, Âlim, Fâzıl, Devlet Adamı Ve Her Türlü İnsanın Uğrak Yeri Hâline Geldi. Bu Hâli Gören Ve Daha Önce Afganistan'da Oturmakta Olan Bâzı Âlimler İlk Önce Bu Durumu Yadırgadılarsa Da Dergâha Geldikten Ve Halîfe-i Kızılayak'ı Gördükten Sonra Tam Bir Teslîmiyetle Geri Döndüler. Kâbil'de Oturan Ve İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin Torunlarından Olup Âlim Bir Zât Olan Hazret-i Şûrbâzâr Da Kızılayak'a Teşrif Etmiş Ve Halîfe-i Kızılayak'ın Sohbetlerinde Bulunmuştur.

halîfe Âbid Nazar, Afganistan'a Geçtikten Sonra, Sırasıyla Afganistan Emîri Olan Emânullah Han, Nâdir Şâh Ve Zâhir Şâh İle Gerek Şahsen, Gerek Mektupla İrtibâtlar Kurmuş Ve Hepsinden Saygı Görmüştür. İnşâ Ettiği Medrese Ve Hankâh İçin Devlet Tarafından Vakıf Olmak Üzere Arâzi Tahsis Edilmiş Ve Pekçok Maddî Yardımlar Yapılmıştır.

mânevî Yönü Pek Kuvvetli Olmayan Emânullah Han, Bir Keresinde Belh'e Gelerek Bir Toplantı Düzenlemişti. Bu Toplantıya Halîfe-i Kızılayak'ı Da Dâvet Etti. Fakat Toplantı Öncesi Oradaki Devlet Erkânına Halîfe-i Kızılayak İçeri Girdiğinde Ayağa Kalkmamaları Husûsunda Sıkı Sıkıya Tenbihte Bulundu. Halîfe-i Kızılayak, Yanında Hazret-i Şurbâzâr Olduğu Halde Belh'e Gelerek Toplantı Yerine Gitti. Onun Teşrifini Gören Emânullah Hemen Ayağa Kalkarak Saygıyla Karşıladı. Emânullah Ayağa Kalkınca Diğer Devlet Erkânı Da Ayağa Kalkmak Mecburiyetinde Kaldılar. Daha Sonra Bu Durum Kendisinden Sorulduğunda Emânullah Şöyle Cevap Vermiştir: "halîfe-i Kızılayak'ı Gördüğüm Vakit Her İki Yanında Büyük Birer Arslan Vardı. Korkumdan Ve Kendimde Olmadan Birden Ayağa Kalkıverdim."

türkistan'da Enver Paşanın Ölümünden Sonra Onun Yardımcısı Durumunda Olan İbrâhim Lakay Afganistan'a Geçerek Bütün Askerleri İle Birkaç Gün Kızılayak'ta Kaldı. İbrâhim Lakay, Halîfe-i Kızılayak'la Yalnız Olarak Yaptığı Görüşmede Kendisine Bir İsteğini İletti. Elinde Bulunan Kuvvetiyle Kâbil Hükûmetini Basarak İktidârı Eline Alacaktı. Bunun İçin Sâdece İzin Ve Duâ İstiyordu.

ancak Halîfe-i Kızılayak, Bu İsteği Kabul Etmedi. "bunun İçin Müslüman Kanı Dökülmesine Râzı Olmayız. Ayrıca Bize İyilik Edene Kötülük Etmeyiz." Buyurdu. Bunun Üzerine İbrâhim Lakay Belh'e Doğru Yürüdü. Kunduz Vilâyeti Civârında Biraz Savaştıktan Sonra İsteyen Kumandanlarını Afganistan'da Bırakarak Kendisi Rusya'ya Geçti.

zâhir Şâh Zamânında Bir Ara Halîfe-i Kızılayak'ın Gözleri Görmez Olmuş Ve Tedâvî İçin Kâbîl'e Gitmişti. Yol Boyunca Halk Onu Gruplar Hâlinde Karşılıyor Ve Bir Kerecik Bile Olsa, Müsâfeha Edebilmek İçin Can Atıyordu.

kâbil'e Vardıklarında, Onu Bizzat Zâhir Şâh Karşıladı. Zâhir Şâh Halîfe-i Kızılayak'ı Gördüğü Anda Hemen Ayağa Fırlayarak Ellerine Sarıldı Ve; "ben Sizi Daha Önce De Görmüştüm." Diyerek Şunları Anlattı: Daha Şah Olmamıştım. Babam Sağdı. Bir Gün Av İçin Dere-i Acer Denilen Yere Gittim. Heyecanla Av Peşinde Koşarken Atımla Birlikte Oradaki Bir Kuyuya Yuvarlandım. O Anda; "yetiş Ya Pîr." Şeklinde Haykırmıştım. Hemen Göğsümden Kavrayan Bir El Beni Kenâra Koymuştu. İşte O Vakit Karşımda Sizi Gördüm. "korkma Yavrum." Diye Beni Sâkinleştirdikten Sonra Nereye Gittiğinizi Anlayamamıştım.

zâhir Şâh, Bundan Sonra Halîfe-i Kızılayak'a Daha Çok Hürmet Gösterdi Ve Onu Mânevî Baba Kabûl Etti. Ayrıca Özel Olarak Türkiye'den Getirtilen Bir Doktorun Başarılı Tedâvisi Netîcesinde Halîfe-i Kızılayak'ın Gözleri Sağlığına Kavuştu.

afganistan'ın Siyâsî İstikrârı Husûsunda Pekçok Müsbet Tesirleri Görülen Halîfe-i Kızılayak'ın Varlığı Müslümanların Sulh Ve Selâmet İçerisinde Yaşaması Husûsunda Da Büyük Bir Nîmetti.

bolşevik İhtilâlinden Sonra Afganistan'a Geçen Türk Muhâcirleri İle Bâzı Peştun Kabîleleri Arasında Münâzaralar Ortaya Çıkmıştı. Hattâ Ufak Çapta Çatışmalar Da Görülmüştü. Bu Hâdiseler Devâm Ederken Peştunların Kabîle Reisi Bütün Adamlarını Toplayarak Bu Durumu Görüşmek Üzere Kızılayak'a Hareket Etti.

bunu Duyan Halîfe-i Kızılayak, Kırk Elli Kadar Kişiyi Silâhlı Olarak Yolun İki Kenarına Yerleştirdi. Adamlarıyla Kızgın Bir Şekilde Gelmekte Olan Han, Kızılayak'a On Beş Km Kadar Yaklaştığında Ürpermeye Ve Endişeye Kapılmaya Başladı. Yaklaştıkça Ezilip Büzüldü Ve Âdetâ Küçüldü. Han, Nihâyet Dergâh Kapısına Geldiğinde Mecalsiz Bir Halde Edeple İçeri Girdi. Özürler Beyân Ederek Bütün Anlaşmazlıklara Son Vermek Üzere Huzurdan Ayrıldı.

böylece Felâkete Sebeb Olabilecek Bir Mesele Kendiliğinden Halledilmişti. Daha Sonra Yakın Adamları Reise, Kendisinde Görülen Değişikliği Suâl Ettiklerinde; "yolun İki Kenarında Bir Ordu Bekleşiyordu." Diye Bahsetmiştir.

halîfe-i Kızılayak, Gerek Sözleriyle, Gerek Ameliyle Ehl-i Sünnet Îtikâdı Ve İslâm Ahkâmına Tam Uymuş Ve Onu Yaymak İçin Uğraşmıştır. Uzun Ömrünü Cihâdlarla Süslemiştir. Kendisine Gösterilen Saygılara Mukâbil Onda Kesinlikle Bir Kibir Ve Gurur Hâli Görülmezdi. Her Hâliyle Çok Mütevâzi İdi.

herkese İyi Davranırdı. Kendisine Kötü Davrananlara Karşı Da Yumuşak Ve Merhametli İdi. Çocuklar Dâhil Herkese Selâm Verirdi. Kimse Kendisinden Önce Ona Selâm Veremezdi. Birçok Defâ Daha Önce Selâm Vermek Niyetiyle Huzûruna Çıkanlar Bunu Başaramamış, Hep Selâm Almak Mecbûriyetinde Kalmışlardır.

kimseyi İncitmemeye Çok Dikkat Ederdi. "çocukluğumda Sapanla Bir Serçe Vurmuştum. Bunu Her Hatırlayışımda Korkudan Kalbim Titriyor." Buyururdu. En Küçük Müstahaba Bile Ehemmiyetle Riâyet Ederdi. Hep Kıble Tarafına Dönerek Otururdu. Helâl Ve Temiz Yemeye Çok Dikkat Ederdi. Seyyitleri Çok Sever Ve Onlara Hürmet Gösterirdi. Her Hareketi Resûlullah'a Tam Tâbi Olduğunu Gösteriyordu.

şöhretin Çok Zararlı Olduğunu Söyler, Peygamber Efendimizin Bu Konudaki "şöhret Âfettir."hadîsine İstinâden; "koşandan Yürüyen, Yürüyenden Duran, Durandan Oturan, Oturandan Da Yatan Daha İyi, Daha Rahattır." Buyururdu.

afganistan Halkını Bir Hicretin Beklediğini Ve Bunda Önce Davrananların Kurtulacağını, Sona Kalanların İse Çok Telef Olacağını Söylerdi. Rusya İle Çok Sıkı İrtibât Kurulacağına Hattâ İki Yurdun Bir Olacağına İşâret Ederdi. "islâmı Yaşamak Avuç İçinde Köz (ateş) Tutmaktan Daha Zor Olacaktır." Buyururdu.

çocukları Çok Severdi. Bâzan Torunlarını Önüne Alıp, Hem Sever Hem De Hıçkırarak Ağlardı. Öyle Ki Göz Yaşları Sakalının Ucundan Damlardı. Sebebi Sorulduğunda Da; "onların Doğduklarına Seviniyorum, Ama Görecekleri Günler İçin Ağlıyorum." Buyururdu.

dünyâ Malına Tamah Edenlere; "altın Alma, Duâ Al. Duâ Altından Daha Kıymetlidir." Buyururdu. Hiç Kahkaha İle Gülmezdi. Kahkaha Atanları Gördüğünde; "sıratı Geçmeden Nasıl Gülebiliyorsunuz, Şaşıyorum. Müslüman Sıratı Geçtikten Sonra Güler." Derdi. Birisi Halk Arasındaki Âdete Dayanarak; "gece Tırnak Kesmede Mahzur Var Mıdır?" Diye Sorunca; "pislik, Görüldüğü Anda Yok Edilir." Buyurdu.

halîfe-i Kızılayak Câmide Vâz Etmezdi. Fakat İkindi Namazından Sonra Akşam Namazına Kadar Sûfî Allahyar Hazretlerinin Farsça Manzûm Olarak Yazdığı Bir Fıkıh Kitabı Olan meslekü'l-müttakıyn'ı Okur Ve Açıklardı. Kitap, Senede İki Defâ Bitirilirdi. Böylece Herkesin Bilmesi Gereken Fıkıh Bilgileri Müsâit Bir Zamanda Cemâata Anlatılmış Olurdu. Diğer Vakitlerde İse Sohbet Dergâhta Olurdu. Bu Sohbet Sırasında Daha Çok, İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin mektûbât'ı Okunurdu.

ramazan Aylarında Dört Gecelik Bir Hatim Düzenlenirdi. Bu Hatime Ülkenin Her Tarafından Binlerce İnsan Gelirdi. Çeşitli Yerlerden Gelen Âlimler Burada Buluşurlardı. Ayrı Ayrı Yerlerde Toplanırlar, Konuşup Tartışırlar, Sorulara Cevap Verirlerdi.

hatim Tertîbi Şöyle Olurdu: İkişer Rekat Kılınan Terâvih Namazında Okunacak Zamm-ı Sûre İçin Kur'ân-ı Kerîm Baştan Îtibâren Okunmaya Başlanırdı. Bu İşi Hâfızlardan Kurulu Bir Ekip Yapardı. Hâfızlar Ve Cemâat Tesbihlerden Sonra Beş On Dakika Çay İçip Dinlenirlerdi. Böylece Sahur Zamânına Kadar Devâm Eden Terâvih Namazında Birkaç Cüz Okunurdu. Nihâyet Dördüncü Gecenin Sonunda Kur'ân-ı Kerîm Hatmedilmiş Olurdu. Hatîm, Bayram Havasında Geçerdi.

gelen Âlimler İftar Ve Sahur Yemeklerini Hankâhın Avlusundaki Sofada Halîfe-i Kızılayak'la Birlikte Yerlerdi. Buradaki Sohbet O Kadar Tatlı, Öylesine Bir Kudsiyet İçinde Geçerdi Ki, Orada Bulunanlar Kendilerini Başka Bir Âlemde Zannederler, İçlerinde Ulvî Bir Zevk Ve Özlem Kalırdı.

yine Mevlid Kandilleri Ayrı Bir Güzellikte İhyâ Edilirdi. O Gün De Her Yerden İnsanlar Akın Akın Gelirlerdi. Herkes Toplandıktan Sonra Halîfe-i Kızılayak'ın Odasında Ve Kendisinin Oturduğu Yerde Başının Üzerinde Yüksekte Bir Yerde Duvara Yapışık Duran Özel Sandukada Bulunan Sakal-ı Şerîf İle Şâh-ı Nakşibend Hazretlerine Âit Hırka-i Şerîf Başlar Üzerinde Getirilirdi. Emânetler, Özel Olarak Yapılmış Ve Baş Hizâsında Bulunan Mevkiine Konulurdu. Örtüler Edeple Ve Salevât-ı Şerîfe Okunarak Açılırdı. Sonra Belli Bir Tertîb İçerisinde Nâtlar Okunur, Kur'ân-ı Kerîm Kırâat Edilir Ve Konuşmalar Yapılırdı. En Sonunda Hırka-i Şerîf Oraya Gelenlerin Arasında Dolaştırılır, Edep Ve İhlâsla Öpüp Koklanırdı. Daha Sonra Şerbet İkrâm Edilir, Duâ İle Meclise Son Verilirdi. Kandile, Vâli Ve Kâdı Gibi Bâzı Devlet Adamları Da Katılırdı.

halîfe-i Kızılayak Dergâhında Her Akşam Büyük Kazanlarda Yemek Pişirilerek Halka Dağıtılırdı. Fakir Âileler Evlerine Buradan Yemek Götürürlerdi. Ayrıca Her Perşembe Gündüzleri Devâmlı Yemek Pişer Ve Dağıtılırdı. Ağır Muhâceret Şartlarında Zayıf Düşen Âileler İçin Burası Bir Ümid Kapısı İdi. Ayrıca Fakirler Her Zaman Gelerek Çeşitli İhtiyaçlarını Buradan Giderirlerdi. Bundan Başka Her Gün Pekçok Misâfir Ağırlanırdı. Yemek Aynı Ölçüde Pişmesine Rağmen Her Zaman Kâfi Gelirdi.

halîfe-i Kızılayak, Hayâtının Sonlarında Felçli Olarak Üç Sene Hasta Yattı. Sağlığında Olduğu Gibi, Hastalık Zamânında Da Hep Şükreder Ve; "beterinden Koru Yâ Rabbî!" Diye Yalvarırdı.

nihayet Buhârâ'daki Gögeldaş Medresesini Kerâmet İle İnşâ Ettiği Söylenen Büyük Velî Hazret-i Îşan'ın Torunlarından Olan Hanımı Vefât Edince, Halîfe-i Kızılayak; "artık Gitme Zamânımız Geldi." Buyurdu. Hakîkaten Hanımının Vefâtından Bir Gün Sonra Kendisi De Hakk'ın Rahmetine Kavuştu. Vefâtına Yakın, Allah İsm-i Şerîfini Devamlı Tekrarlamaya Başladı. Bu Sırada Birkaç Kez Bayıldı. Her Zaman Gizliliği Düstûr Edinmiş Olmasına Rağmen, Son Anlarında Kendisini Görülmedik Bir Muhabbet Ve İştiyak Hâli Kapladı. Dili Kımıldamamasına Rağmen Göğüs Kafesinden Çıkan Allah Lafz-ı Şerîfi Bitişik Odalardan Açık Şekilde Duyuluyordu. Nihâyet 1955 (h.1375) Yılı Şâban Ayında Hakk'ın Rahmetine Kavuştu.

vefât Ettiği Gün Mevsim Yaz Olmasına Rağmen Hava Simsiyah Bulutlarla Kapandı Ve Gün Boyu İnce Bir Yağmur Yağdı.

vefâtı Üzerine Pekçok İnsan Kızılayak'a Geldi. Araba Ve Binek Hayvanlarına Yer Bulunmaz Oldu. Sokaklar, Araba Zincirleri İle Kilitlendi. Cenâze Namazı Safları Sokaklara Taştı. Cenâze Namazına Katılmak İçin Ağaçlara Çıkanlar Bile Görüldü. Cenâze Namazına Zâhir Şah Vekâleten Yardımcılarından Birini Gönderdi. Namaz, Mevlevî Abdülvüdûd'un İmâmetinde Edâ Edildi. Kabri, Kızılayak'ta Câmi Bitişiğinde Ve Medresenin Avlusundadır. Türbesine Kendi İsteği İle Kubbe Yapılmadı, Üstü Açık Bırakıldı. Türbenin Üstünde Kendisinin Gazâlarda Yanında Taşıdığı Bayrak Göndere Dikilmiş Ve Üstünde Beyaz Bir Alem Dalgalanmaktadır.

vefâtından Sonra İkinci Oğlu Sirâcüddîn'e Mevlânâ Seyyid Âbid Tarafından İcâzet Verilmiş, Ancak Bu Oğulları Çok Geçmeden Zehirlenerek Şehîd Edilmiştir. Onun Kabri De Babasının Kabri Yanındadır. Daha Sonra Büyük Mahdumları Hamid, İcâzet Almışsa Da Birkaç Sene Sonra O Da Vefât Etmiştir. Son Olarak Siracüddîn'in Oğlu Nûreddîn'e Buhâra'da Halîfe-i Kızılayak'la Berâber Medresede Okuyan Ve Yine Halîfe-i Kızılayak'ın Emri İle Belh'e Yerleşen Mevlânâ Berat Tarafından İcâzet Verilmiştir.

bundan Sonra Medrese Yine Eski Güzelliğine Kavuşmaya Ve Âlimlerin Uğrak Yeri Olmaya Başlamıştı. Ayrıca Bu Zamanda Câmi Ve Medrese Cüzcân Vâlisi Dr. Muhammed Sıddîk Ve Sonraki Vâli M.kerîm Furûten'in Katkılarıyla Yeniden Tesis Edilmiştir. Yine Eskisi Gibi Hatim Ve Merâsimler Tertiblenmeye Başlanmıştı. Fakat, Dâvûd İhtilâli İle Bunlara Son Verildi. Nihâyet 1978'de Afganistan, Komünist İhtilâlle Çalkalandı. Bir Sene Sonrahalîfe Nûreddîn De Komünist Yöneticiler Tarafından Şehîd Edildi.

halîfe-i Kızılayak'ın Türkçe Ve Farsça Olarak Bastırdığı farz-ı Ayn adında Bir Risâlesi Vardır. Risâle Herkesin Bilmesi Gereken Îtikât Bilgileri İle Bâzı Zarûrî Vecîbeleri İhtivâ Etmektedir.

halîfe-i Kızılayak Hazretlerinin Sağlığında Da, Vefâtından Sonra Da Pekçok Kerâmetleri Görülmüş Olup Bunlardan Birkaçı Şu Şekildedir:

halîfe-i Kızılayak Doğduğu Vakit Etrâfa Güzel Bir Koku Yayılmıştı. Bunu İlk Farkeden Komşuları; "yeni Çocuk Doğmuş Evden Bez Kokusu Gelmesi Gerekirken, Nedense Çiçek Kokusu Geliyor." Diye Söylenirlerdi.

afganistan'a Hicret Etmelerinden Önce Bu Hususta İşâret Sayılabilecek Bir Kerâmet Zâhir Olmuştu. Halîfe-i Kızılayak'ın Hücresinin Yanında Bulunan Yeşil Bir Ağacın, Gövdesindeki Bir Gözden On-on Beş Dakika Gibi Kısa Aralıklarla Su Akmıştı. Çok Tatlı Olan Bu Sudan Her Akışında Bir İbrik Doldurulabiliyordu. Bunu Görenler Ağaca "ağlayan Dut" Demişlerdi.

talebelerinden Biri İçilmesi Uygun Olmayan Maraşotuna (nas) Müptelâ Olmuştu. Bu Talebe Bir Gün Memleketinden Kızılayak'a Geldi. Dergâha Gelirken De "nas" Bulunan Kutusunu Kimsenin Göremeyeceği Bir Yere Gizlice Gömdü. Evine Döneceği Vakit Diğer Talebelerle Birlikte Kendisini Yolcu Eden Halîfe-i Kızılayak Bu Şahsa Dönerek; "bıraktığınız Yoldaşınızı Unutmayın." Diyerek Tembihledi. Hocasının Bu Sözünden Çok Utanan Talebe, Tövbe Etti Ve Bir Daha O Ottan İçmedi.

bir Gün Dergâhın Avlusunda Bulunan Kuyu Temizlenmekteydi. Fakat Kuyuya Giren Şahıs Dibe Vardığında Kuyu Çatırdayarak, Orta Yerinden Taşlar Harekete Başladı. Yukarıdakiler, Halîfe-i Kızılayak'ın Rûhâniyetini Hatırlayarak Kuyuya İnen Şahsa; "ne Yaptıysan Tövbe Et." Diye Bağırdılar. Onun Tövbe Etmesinden Sonra Kuyunun Taşları Geriledi Ve Çatırdama Durdu. Sonra Onun Boy Abdesti Almadan Kuyuya Girdiği Anlaşıldı. Kuyunun Ortası, Hâlâ Hafifçe İçeri Girmiş Vaziyettedir.

seyyid Bir Zât Şöyle Anlattı: "bir Gün Halîfe-i Kızılayak'ın Türbesinde Oturuyordum. Bir Ara Türbe Şiddetli Bir Şekilde Sallandı. Kabir Sanki Birden Açılıp Kapandı. Bu Hâdiseden Çok Müteessir Olmuştum. Gücüm Kuvvetim Kesilmiş Olarak Bir Müddet Oturduktan Sonra Dışarı Çıktım. Hep Bu Hâdiseyi Düşünüyordum. Fakat Bu Hâlim Uzun Sürmedi. Çünkü Halîfe-i Kızılayak'ın Belh Tarafına Seyâhate Çıkan Oğlu Sirâcüddîn O Gün Zehir Verilerek Şehîd Edilmiş Ve O Günün Akşamı Nâşı Kızılayak'a Getirilmişti."

hırsızın Biri Halîfe-i Kızılayak'ın Çarşıdaki Dükkanına Girmişti. Eşyâları Topladıktan Sonra Tam Pencereden Dışarı Çıkmaya Çalışırken, Pencere Birden Daralmaya Başladı Ve Hırsız Sıkışıp Kaldı. Çok Uğraşmasına Rağmen Bir Türlü Kurtulamadı. Nihâyet Halîfe-i Kızılayak'ın İsmini Anarak Yalvardı. O Anda Pencere Genişledi Ve Açıldı. Hırsız Malları Bırakarak Çıktı Ve Hemen O Sabah Huzûra Geldi Ve Yaptığını Îtirâf Ederek Pişmanlığını Bildirdi, Şeyhin Talebelerinden Oldu.

1978 Yılında Komünistler Afganistan'da İhtilâl Yapmış, Buna Karşı Cihâdın Alevlenmesi Netîcesinde Rusları Çağırmışlardı. Fakat Çatışmalar Hızlanarak Devâm Etmişti. İşte Bu Savaşlar Sırasında Kızılayak'ın Bâzı Yerleri Komünist Devlet Askerleri Tarafından Bombalanmıştı. Bir Keresinde İki Zırhlı Helikopter Halîfe-i Kızılayak'ın Hücre Ve Hânegâhının Avlusuna Birkaç Roket Fırlattıktan Sonra Câmi Bitişiğinde Ve Medresenin İçinde Bulunan Havuza Bir Bomba Attılar. Bu Bombadan Câmi Bir Hayli Hasar Gördü. Helikopterler Bundan Sonra Da Câminin Diğer Tarafındaki Halîfe-i Kızılayak'ın Türbesine Yöneldiler. Fakat Türbeye Tam Yaklaştıkları An Helikopterlerin Biri Bir Anda Alevler İçinde Kaldı Ve Köyün Hemen Dışına Kadar Gittikten Sonra Yere Çakıldı. Helikopterin İçindekiler Zor Kurtarıldılar. Halbuki Orada Ne Uçaksavar Ne De Mücâhid Birlikleri Vardı. O Zaman Birkaç Asker Hânegâha Gelerek Hücrede Bulunan Bâzı Kıymetli Kitapları Almışlar Ve Yerine Komünizm Muhtevâlı Kitaplar Bırakıp Gitmişlerdi. Ayrıca Daha Önce Ruslara Karşı Kullanılan Ve Orada Durmakta Olan Birkaç Eski Silâhı Da Götürmüşlerdi.

bu Olayın Üzerinden Çok Zaman Geçmemişti Ki, Hânegâha Girenler Bir Bir Delirdiler. Durmadan Kendi Ellerini Ayaklarını Dişliyorlardı. Hiç Bir Şekilde De Tedâvî Edilemediler. Nihâyet Durumu Anlayan Bâzıları Tarafından Bu Kişiler Halîfe-i Kızılayak'ın Dergâhına Getirildiler. Götürülen Silâhlar Yerlerine Bırakıldı. Böylece Tövbe Ettikten Sonra Deliler İyileşebildi.

diğer Taraftan Komünistler Helikopterlerin Uçaksavarla Vurulduğunu İddiâ Etmelerine Rağmen, Pilotlar Bunu Reddetmiş Ve Şöyle Anlatmışlardır: "tam Türbeyi Vurmak Üzereydik. Türbe Kapısından Uzun Boylu Nohudî Elbiseli Sarıklı Biri Çıktı. Avucunun İçi Ateş Doluydu. Elindeki Ateşi Bize Doğru Fırlattı. Helikoptere Gelen Ateş Bir Anda Her Tarafımızı Kaplayıverdi."

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

bu Yolda Edeb Gerek

bir Gün Zengin Biri, Kendisiyle İlgili Bir Anlaşmazlıktan Dolayı, Diğer Şahıslarla Birlikte Halîfe-i Kızılayak'ın Huzûruna Çıktı. Fakat O, Huzurda Da Edepsiz Hareketlerde Bulunarak Taşkınlık Yapmaya Devâm Etti. Çıkacakları Sıra Yanındakiler Böyle Gitmemesini Ve Halîfe-i Kızılayak'ın Duâsını Alarak Çıkmasını Kendisine Söyledilerse De, Gururundan Bunu Kabûl Etmedi Ve Öylece Çıkmak Üzere Ayağa Kalktı. Halîfe-i Kızılayak Tam O Sırada Başını Kaldırarak Ona Bir Nazar Etti. O Andan Îtibâren Zengin Kişinin Hâli Kötüleşmeye Başladı. Evine Gittiğinde Yakınları Doktor Getirmek İstedilerse De Artık Buna Gerek Olmadığını Söyleyerek; "dergâhın Kapısından Çıkarken Halîfe-i Kızılayak'ın Bana Baktığı Anda İçimden Bir Şeylerin Geçtiğini Hissettim. Artık Son Hazırlıkları Yapın." Dedi. Hakîkaten Çok Geçmeden Vefât Etti.

 

kusurunu Affet

bir Gün Halîfe-i Kızılayak, Birkaç Talebesiyle Birlikte Bir Mezarlığın Yanından Geçiyordu. Bir Ara Yeni Gömülmüş Bir Mezarın Başında Durdu. Sonra Mezarın Kime Âit Olduğunu Sorup Öğrendi Ve Mezar Sâhibinin Evine Gitmek İstediğini Söyledi. Mezar Bir Gün Önce Gömülmüş Bir Gence Âitti. Hep Birlikte Gencin Evine Gittiler. Gencin Babası Çıkıp Onları Karşıladı. Halîfe-i Kızılayak Ondan, Ölen Oğlunun Yerine Kendisini Evlat Kabûl Etmesini İstedi. Herkes Bu İstek Karşısında Şaşırmış Durumdaydı. Halîfe-i Kızılayak; "eğer İstediğimi Kabûl Ettiysen Beni İstediğin Gibi Azarla, Hattâ Döv. Fakat Dün Ölen Oğlunun Kusurunu Affet. Çünkü Onun Azaptan Kurtulması Buna Bağlıdır." Dedi. Bunu Duyan Baba Oğlunu Affetti Ve Gönlü Hoş Bir Şekilde Onları Uğurladı.

Yorumlar
Kod: GE6KD