Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Hasan-ı Basrî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:35
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; ırak evliyaları, Basra evliyaları, Hasan-ı Basrî

tâbiînin Ve Bu Devirdeki Evliyânın En Büyüklerinden. İsmi, Hasan Bin Ebi'l-hasan Yesâr'dır. Künyesi Ebû Muhammed Ve Ebû Saîd'dir. Aslen Basralı Olduğu İçin Basrî İsmiyle Meşhûr Olmuştur. Babasının İsmi, Firûz, Yesâr Veya Câfer'dir. Annesininki İse, Hayre'dir. 641 (h.21) Senesinde Medîne-i Münevverede Doğdu. 728 (h.110) Senesinde Basra'da Vefât Etti.kabri Basra'da Sâlihiyye Adı Verilen Yerde Olup Sevenleri Tarafından Ziyâret Edilmektedir.

hasan-ı Basrî Hazretlerinin Babası Basralıydı. Müslüman Olmadan Önce Fîrûz Ve Yesâr İsimleriyle Anılıyordu. Müslüman Olunca Câfer İsmini Aldı. İslâm Ordularının Gittiği Meysân Fethi Sırasında Esir Düştü. Eshâb-ı Kirâmdan Zeyd Bin Sâbit El-ensârî'nin Kölesi Oldu. Annesi Hayre Hâtun İse Peygamber Efendimizin (sallallahü Aleyhi Ve Sellem) Hanımlarından Ümmü Seleme'nin (radıyallahü Anhâ) Câriyesi, Hizmetçisiydi. Bu İkisi Müslüman Olmadan Evlendiler. Hazret-i Ömer'in Halîfeliği Sırasında 641 (h.21) Senesinde Bu Evlilikten Hasan-ı Basrî Dünyâya Geldi. Doğduğunda Teberrüken Ad Koymak Üzere Hazret-i Ömer'e Götürdüler. Hazret-i Ömer Onun Güzel Yüzünü Görünce; "adı Hasan (güzel) Olsun." Buyurdu. Böylece Hasan Adı Verildi.

hâlen Müslüman Olmamış Olan Bu Âile, Medîne'de Vâdi'l-kurâ Denilen Yerde Oturuyordu. Annesi Hayre, Ümmü Seleme'nin (radıyallahü Anhâ) Evine Gidip Geliyor, Onun Hizmetini Görüyordu. Küçük Hasan-ı Basrî'yi De Berâberinde Götürüyordu. Annesi Ümmü Seleme'nin Bir İhtiyâcını Görmek İçin Dışarı Çıktığında Henüz Bebek Olan Hasan-ı Basrî Ağlıyor, Hazret-i Ümmü Seleme De Onu Şefkat Dolu Kollarına Alarak Bağrına Basıyor Ve Hattâ Onu Emzirdiği Oluyordu. Hazret-i Ümmü Seleme; "yâ Rabbî! Sen Bu Çocuğu Âleme İmâm Ve Âdemoğullarına Uyulacak Kimse Kıl. Halk Ona Uysun, Onun Gittiği Hak Yolunu Tutsun." Diye Duâ Buyurdu. Hazret-i Ümmü Seleme İhtiyar Olduğu Halde Bu Mübârek Çocuk Sebebiyle Allahü Teâlâ Onu Emzirmesi İçin Süt İhsân Etmişti. Hasan-ı Basrî'nin Bütün Hayâtı Boyunca, Fikrî Yapısına Ve Yaşayışına Tesir Ederek Mutluluğunu Hazırlayacak Olayların Başta Geleni Belki De Budur. Ondaki Hikmet Ve Fesâhatin Sırrını Bu Hâdiseye Bağlayanlar Vardır.

zamanla Anne Ve Babası Müslüman Oldular Ve Kölelikten Âzâd Edildiler. Böylece Huzurlu Ve Mutlu Bir Âilenin Çocuğu Olan Hasan-ı Basrî'nin Çocukluğu Medîne-i Münevverede Geçti. Bu Sebeple Arapçayı En İyi Şekilde Öğrendi. Hazret-i Ümmü Seleme'nin Evine Annesiyle Birlikte Gidip Gelen Hasan-ı Basrî, İslâm Ahlâkıyla Yetişti. Çocuk Yaşta Kur'ân-ı Kerîmi Ezberledi. İlk Gençlik Yılları Hazret-i Osman'ın Halîfeliği Sırasında Halîfenin Mescid-i Nebîde İrâd Ettiği Bir Hutbeyi Dinledi.hazret-i Osman'ın Sohbetlerinde Bulunup İstifâde Etti. Bu Yüce Halîfenin Âsiler Tarafından Şehîd Edilmesine Şâhid Oldu. Hasan-ı Basrî Bu Sırada On Dört-on Beş Yaşlarındaydı. Medîne-i Münevverede Bulunduğu Sırada Eshâb-ı Kirâmın İleri Gelenlerini Görüp Onların Sohbetlerinde Bulundu. Yetmiş Tânesi Bedir Harbine Katılmış Olan Yüz Otuz Civârında Sahâbe-i Kirâmdan (radıyallahü Anhüm) İlim Ve Feyz Alıp, Hadîs-i Şerîf Dinledi. Zâhirî İlimlerde Yüksek Derecelere Yükseldi.

hasan-ı Basrî On Beş, On Altı Yaşlarındayken Âilesiyle Birlikte Medîne-i Münevvereden Ayrılarak Zamânın Önemli İlim Merkezlerinden Olan Basra'ya Gitti.

babasının Memleketi Olan Basra'ya Yerleştikten Sonra Abdullah Bin Abbâs, Enes Bin Mâlik, Abdurrahmân Bin Semûre, Semûre Bin Cündeb, İyâd Bin Himâr, Ma'kıl Bin Yesâr Ve Esved Bin Serî Radıyallahü Anhüm Gibi Sahâbilerin İlim Meclislerinde Ve Sohbetlerinde Bulundu. Hadîs, Tefsîr, Fıkıh İlimlerinde Yüksek İlim Sâhibi Oldu.

bundan Sonra Abdurrahmân İbni Semûre Komutasındaki Orduyla Sicistan'a Giden Hasan-ı Basrî Rahmetullahi Aleyh, İlmî Çalışmalarının Yanında Fetih Ordularına Da Katıldı. Yine İbn-i Ziyâd, Horasan'a Vâli Olunca Onunla Birlikte Horasan'a Gitti. On Sene Kadar Süren Faâliyetleri Sırasında Birçok Sahâbî İle Görüştü. Onlardan İlim Öğrendi Ve Rivâyetlerde Bulundu. Daha Sonra Basra'ya Dönüp Orada Bulunan Sahâbîlerden Ve Tâbiînin Büyüklerinden Ders Almaya Devâm Etti. Böylece Eshâb-ı Kirâmın Peygamberimizden Naklen Bildirdiği Îtikâd, Îmân, Zâhir İlimlerini İyice Öğrendi Ve Yetişti.

hasan-ı Basrî Hazretleri Tasavvuf Yoluna Girmeden Önce İnci Ticâreti İle Meşgûl Oldu. Bu Yüzden Hasan-ı Lü'lûî Diye Anıldı. Ticâret İçin Çeşitli Yerlere Gidiyordu. Ticâretle Uğraşıp Zengin Olmuştu. Bir Defâsında Yine Ticâret İçin Rum Diyârına (anadolu'ya) Gitmek Üzere Yola Çıktı. Uzun Ve Meşakkatli Yolculuktan Sonra Kayseriyye Şehrine Ulaştı. Vardıkları Şehrin Kapısında O Diyârın Hükümdârına Kıymetli Hediyeler Vererek Ticâret İzni Almak Âdetti. Hazırladıkları Hediyeyi Hükümdâra Takdim Etmesi İçin Vezire Götürdüler. Vezir; "bugün Bir Tören Var, Yarın Takdim Edelim." Dedi.

hasan-ı Basrî O Gece Vezirin Konağında Misâfir Kaldı. Sabah Olunca Vezire Kendilerinin De Yapılacak Törenleri Takib Etmek İstediklerini Bildirdi. Vezir Kabûl Etti. Vezirle Birlikte Tören Yerine Geldiler. Gördükleri Manzara Şöyleydi: Büyük Bir Meydanın Ortasında Süslü Bir Çadır Kurulmuştu. Çadır Saf İpek Ve İbrişimden, Direkleri İse Gümüş Ve Altındandı. Çadırın Önünde Parlak Yumuşak Şilteler, Divanlar Kurulmuştu. Bu Şilteler İyi Cins Atlastan Ve Çeşitli Memleketlerden Getirilmiş Nâdide Ve Eşi Bulunmayan Kumaşlardan Yapılmıştı. Çadırın İçinde İse Bir Tâbut Bulunuyordu. Hükümdârın Ülkesinin İleri Gelenleri, Esnaf, Çiftçi Ve Sanatkârları Neleri Varsa Bütün Malzemeleri Ve Âletleriyle Meydanda Hazırlanmışlardı. Askerler İse Alaylar Hâlinde Meydanın Ortasındaki Süslü Çadırın Etrâfında Toplanmışlardı. Askerler Belli Bir Makam Üzerine Nâralar Attılar, Meydanın Bir Yönüne Doğru Çekilip Gittiler. Arkasından Ülkenin İleri Gelenleri, Çiftçiler Ve Ticâret Erbâbı Kimseler Çadırın Etrâfında Dönüp Bağrıştılar. Sonra Onlar Da Bir Yöne Çekilip Gittiler. Arkasından O Şehrin Diğer İnsanları, Atları Üzerinde, Mücevherlerle Süslü Civan Yiğitler, Feylosoflar, Müneccimler, Hâkimler, Doktorlar Ellerinde Mesleklerinin İşâreti Olan Âletlerle Çadırın Etrafında Çeşitli Nâmelerle Dönüp Gittiler. Sonra Vezir Ve Kayser (hükümdâr) Ve Onların Yakın Has Adamları Meydanın Ortasına Doğru İlerleyerek Ortada Kurulu Süslü Çadıra Girdiler. Orada Gerekli Vazîfeler Yapıldıktan Sonra Herkes Evine Döndü. Hasan-ı Basrî De Vezirle Birlikte Vezirin Evine Döndü Ve Yapılan Tören İle İlgili Bilgi Sordu. Vezir Dedi Ki: "çadırın Ortasındaki Duran Tâbut Rum Kayserinin Oğlunun Tâbutudur. O Genç, Son Derece Güzellik Sâhibi, Kuvvetli Ve Heybetli İdi. Bütün Fenlerde Ve İlimlerde Bilmediği Bir Husus Yoktu. Silâhşörlükte Arkasını Yere Getiren Bir Er Çıkmamıştı. Gökten Gelen Bir Âfet İle Kazâya Uğradı. Kendisine Verilen Bütün İlaçlar Ve Devâlar Şifâ Vermedi Ve Öldü. İşte Her Yıl Bu Günde O Genci Anmak İçin Gördüğün Bu Törenler Düzenlenir. Herkes Onun Tabutunun Bulunduğu Çadırın Yanına Varır "herbirimiz Senin Uğruna Canımızı Fedâya Hazırız, Ama Ne Yazık Ki Elimizden Bir Şey Gelmiyor. Bütün Servetlerimizi, Güzelliklerimizi, İlim Ve Hünerlerimizi Emrine Tahsis Ettik, Ama Dünyâ Kurulalı Beri İnsanlar Zengin Fakir Ölümden Kurtulmaya Muvaffak Olamamışlardır." Derler. Vezir Devâm Ederek; "ey Tüccarbaşı! İşte Bu Mânâyı Anlamak İçin Kayser Ve Diğer Devlet Erkânı Ve Hükümdârın Yakınları Çadıra Girip Cenâzeyi Kucaklayarak Tesellî Bulmaya Çalışırlar. Ellerinden Bir Şey Gelmediğini Ve Âcizliklerini Anlayarak Dağılırlar." Dedi.

bu Hâdise Hasan-ı Basrî'ye Çok Tesir Etti. Zâten Dünyâ Malının Makam Ve Güzelliklerinin Geçici Olduğunu Bilen Hasan-ı Basrî Hazretleri Bu Hakîkati Yakînen Kavradı Ve Ticâreti Bırakıp Tamâmen Âhirete Yöneldi. Dönüşünde, Şehre Girer Girmez Elindeki Malların Hepsini Fakirlere Ve İhtiyaç Sâhiplerine Dağıttı. Basra Hâkimi Olan Muhsin Ali'den El Alarak Tasavvuf Yoluna Yöneldi. Tasavvuf Yolunda Kısa Zamanda İlerleyip Mânevî Derecelere Yükseldi. Hiçbir Zaman Halktan Bir Şey Kabûl Etmedi. Ancak Hocası Muhsin Ali'nin İzni İle Vâz Edip, Talebelerini Yetiştirdi.

hazret-i Ali, Halîfeliği Sırasında Şehir Şehir Dolaşıp, Halkını Bizzat Ziyâret Edip Dertlerini Dinlemeyi Kendisine Âdet Edinmişti. Nerede Bir Şeyh Veya Vâiz Görse Veya Duysa, Giderek Onu Dinler, Doğru Yoldan Ayrılanları Edeplendirir, Doğru Olanları Takdir Ederdi. Bu Şekilde Gezerken Yolu Basra'ya Düştü. Devesinden İnip Orada Üç Gün Kaldı.şehri Baştan Başa Gezerken Bir Mecliste Hasan-ı Basrî'nin Vâz Ettiğini Gördü. Hemen Meclisine Dâhil Olup Vâzını Dinledi Ve Beğendi. Sonra Ona; "ey Hasan! Zamanın Hâdiselerini Anlatan Biri Misin? Yoksa Hakîkî Gerçeği Öğretmek İsteyen Bir Kişi Misin?" Diye Sordu. Hasan-ı Basrî; "resûl-i Ekremden Bize Ne İlim Geldi İse Onu Yaymaya Çalışıyoruz. Haberini Doğru Bulduğum İlmi Halka Söylemekten Çekinmiyorum." Dedi. Hazret-i Ali Tebessüm Ederek Ona Yöneldi Ve Tebrik Etti. Daha Sonra Meclisten Dışarı Çıktı. Hasan-ı Basrî Hazretleri Onun Hazret-i Ali Olduğunu Anlayıp Hemen Kürsüden İndi, Eteğinden Tutup Mübârek Ayaklarına Yüzünü Gözünü Sürüp Öptü. Sonra Hazret-i Ali'den Zikir Telkini İstedi. Bâbü't-taşt Denilen Yerde Bulunuyorlardı. Hazret-i Ali Tasavvuf İle İlgili Gizli Sırları Hasan-ı Basrî'ye Burada Anlattı.

sonra Hasan-ı Basrî Ona Bîat Etti. Hazret-i Ali Ona İcâzet Vererek Zikir Telkiniyle Ve İnsanlara İslâmiyetin Emir Ve Yasaklarını Anlatmakla Vazîfelendirdi. Sonra Tarîkattaki İlk hilâfetnâme'yi yazıp Hasan-ı Basrî'ye Verdi. Tarîkat Ehli Arasında Usûl Olan "izinnâme, İcâzetnâme" Denilen Yazılı Kâğıt Verme Usûlü Hazret-i Ali'den Kaldı.

hasan-ı Basrî Hazretleri Kavuştuğu Bu Mânevî İltifât Ve Derecelerin Verdiği Zevkle Kırk Gün Bir Şey Yiyip İçmedi. Sonra İrşâd Seccâdesine Oturup, İnsanlara İslâmiyetin Emir Ve Yasaklarını Anlatmaya Devâm Etti.

ilimde, Rivâyetlerine En Çok Başvurulan Âlimlerden Ve Fazîlet Sâhibi Yüksek Velîlerden Oldu. İlim Aldığı Kaynağın Sağlamlığı Ve Asr-ı Saâdete Yakınlığı Sebebiyle İlimde Çok Yüksek Seviyeye Ulaştıktan Sonra Fetvâ Vermeye Ve Talebe Yetiştirmeye Başladı. İlimdeki Şöhreti, Ahlâkı, Ders Vermekteki Üstünlüğü Her Tarafa Yayıldı. Derslerine Ve Vâzlarına Pekçok İnsan Toplanırdı. Hattâ Evi, Sohbetinden İstifâde Etmek İçin Gelenlerle Dolup Taşardı.

ilim Ve Fazîletlerinden İstifâde Ettiği Eshâb-ı Kirâm İle Kendi İçinde Bulunduğu Nesli Kıyas Ederek:

"siz Onları Görseydiniz Mecnûn (deli) Zannederdiniz. Onlar Sizin İyilerinizi Görseler; "bunlar İyilik Ve Hayırdan Nasipsiz Kimselerdir.", Kötülerinizi Görseler; "bunlar Da Müslüman Mı?" Derlerdi." Buyurdu.

allahü Teâlânın Rızâsına Kavuşmanın Yanında, Dünyâ Ve Dünyâdakilerin Tamâmen Boş Olduğunu Anlayan Hasan-ı Basrî Hazretleri, Elinde Bulunanları Fakir Ve İhtiyaç Sâhiplerine Tasadduk Etti. Tamâmen İlim Ve İbâdetle Meşgûl Oldu. Dünyâdan Yüz Çevirip Zâhid Bir Hayat Yaşamaya Devâm Etti.

hasan-ı Basrî Hazretleri, Zamânının Halîfesi Ömer Bin Abdülazîz'e Yazdığı Mektupta Da Dünyânın Boş Olduğunu Şöyle Anlattı:

"şüphesiz Ki Dünyâ, Geçip Gidilecek Bir Konaktır. Ebedî Kalacak Yer Değildir. Dünyâda Zenginlik Ona Dalmamaktır. Üzerinde Yaşayanlar Her An Birer Birer Ölmektedir. Onu Üstün Tutan Zillete, Toplayan Fakirliğe Düşer. Dünyâ Zehir Gibidir. Onu Bilmeyen Yer, O Da Onu Helâk Eder (öldürür). Dünyâda, Yaralı Olup Da Yarasını Tedâvî İle Uğraşan Kimse Gibi Ol. Yaralı Kimse Yarasının Azmasından Korkarak Perhiz Yapar, Daha Şiddetli Acıya Düşmemek İçin Çektiği Acıya Sabreder. Tuzakları Süsler Altında Gizlenmiş Olan Şu Gaflet Dünyâsından Sakın. Ona Dalma! Bitmeyen Arzularla Gönüller Çeken Sözlerle Süslenmiş, Nicelerini Aldatıp, Kendine Meftun Etmiştir. Süslenmiş Gelin Gibidir. Gözler Ona Bakmakta, Kalbler Ona Hayran, Nefsler Ona Âşık, O İse Âşıklarını Helâk Ediyor. Yaşayanlar Ölenlerden, Sonrakiler Öncekilerden İbret Almıyor. Ârif Olanlar Bile Bu Hususta Dalgındır. Ona Düşkün Olan, Ondan Dünyâlık Elde Eder. Fakat Aşırı Giden Aldanır, Âhirete Gideceğini, Dönüşünü Unutur. Kalbi Dünyâya Dalar Ve Ayağı Kayar. Sonra Da Büyük Bir Pişmanlığa Ve Derin Bir Hasrete Düşer.

dünyâya Düşkün Kimse, Murâdına Kavuşamaz. Bir Gün Olsun Rahat Nefes Alamaz. Her Gün, Ayrı Bir Düşünce, Keder Getirir. Derken Dünyâya O Kadar Dalar, Ömür Biter De Ecel Bir Gün Onu Yakalayıverir. Sonunda, Azıksız Âhiret Yolculuğuna Çıkmak Zorunda Kalır. İşte Böyle Duruma Düşmekten Sakın.

ey Müminlerin Emîri! Dünyâdan Kendini Muhâfaza Edebildiğin Müddetçe, Sevinçli Ol. Yoksa, Ne Kadar Üzülsen Yeridir. Dünyâ Kimi Sevindirirse, Sonunda Mutlaka Beğenilmeyen Bir Şey Vardır. Dünyâda Sevinen Aldanmıştır. Bugün Faydalı Görünen Dünyâ Yarın Zarar Verir. Dünyâda, Ümit, Belâ Berâberdir. Dünyâda Kalmanın Sonu Yok Olmaya Gider. Onun Sevinci Hüzün İle Karışıktır. Dünyâda Ne Geleceği Belli Olmaz Ki, Beklenip Tedbir Alınsın. Dünyâdaki Arzular, Yalancıdır. Emelleri Boştur. Onun İyiliği Kederdir. Eğer İyi Düşünürse, Âdemoğlu, Onda Her An Tehlike İle Karşı Karşıyadır. İnsan, Rahatlık Hâlinde De, Musîbet Zamânında Da, Tehlikeli Durumlara Düşmemeye Gayret Göstermelidir. İnsana Öleceğini Allahü Teâlâ Ve Peygamberleri Aleyhimüsselâm, Bildirmemiş Olsa Bile, Dünyâ Onu Uykudan Mutlaka Uyaracaktır. Bununla Beraber, Yine Allahü Teâlâdan Azâb İle Korkutan, Cennet İle Müjdeleyen Rehberler Geldi. Allahü Teâlânın İndinde Dünyânın Zerre Kadar Kıymeti Yoktur. Resûlullah Efendimize Dünyâ Hazîneleri Arz Olundu Da, O Kabûl Etmedi. Verilmiş Olsaydı Bile, Allahü Teâlânın Nezdindekinden Sivrisinek Kanadı Kadar Bir Şey Eksilmezdi. Dünyâ, İmtihân İçin Sâlih Ve İbâdet Edenlerden Alındı. Aldatmak İçin De, Allahü Teâlânın Düşmanlarına Verildi. Dünyâ Verilerek Aldatılanlar, Dünyâyı Elde Etmekle, Ele Geçirmekle, Kendilerine İkrâm Edildiğini Zannederler. Allahü Teâlânın, Mûsâ Aleyhisselâma Şöyle Buyurduğu Rivâyet Edilir: "zenginliğin Geldiğini Gördüğün Zaman, (bu Cezâsı Çabuklaştırılmış Bir Günah) De, Fakirliğin Geldiğini Görürsen, (hoş Geldin Ey Sâlihlerin Şiârı, Alâmeti) De, İstersen Rahatlık Sâhibini Öv."

îsâ Aleyhisselâm; "katığım Açlık, Şiârım Korku, Bineğim İki Ayağım, Elbisem Yün, ışığım Ay, Yemeğim Ve Meyvem Yerden Bitenler. Yanımda Hiçbir Şey Olmadan Sabahlar Ve Akşamlarım. Yeryüzünde Benden Zengin Kimse Yoktur." Buyurmuştur.

hasan-ı Basrî Hazretlerinin Basra Mescidinde Verdiği Dersler Büyük Bir Talebe Topluluğu Tarafından Tâkib Edilirdi. İlmi, Zühdü, Konuşmasındaki Fesâhati İle Herkes Tarafından Sevildi Ve Şöhreti Her Tarafa Yayıldı. Hattâ Halîfe Ve Vâliler Onun İlminden İstifâde Etmek İçin, Adamlar Veya Mektuplar Göndererek Baş Vurdular. Ömer Bin Abdülazîz'in Halîfeliği Zamânında, Âlimlere Ve Evliyâya Büyük Bir Hürmeti Olan Basra Vâlisi Adiyy Bin Ertât, Hasan-ı Basrî'yi Basra Kâdılığına Getirdi. Devlet Adamlarıyla Olan Münâsebeti Bu Şekilde Artmış Oldu.

adâleti, Takvâsı Ve Hizmetleriyle Meşhûr Emevî Halîfesi Ömer Bin Abdülazîz Rahmetullahi Aleyh, Hasan-ı Basrî'ye Mektup Yazıp, Âdil Devlet Reisinin Nasıl Olması Gerektiğini Kendisine Yazmasını İstemişti. Bu Arzu Üzerine Hasan-ı Basrî Rahmetullahi Aleyh Şu Mektubu Yazdı: "ey Müminlerin Emîri! Bilmiş Ol Ki, Allahü Teâlâ Âdil Devlet Reisini, Zulme, Haksızlıklara Mâni Olucu, Zayıflara Yardımcı, Darda Kalanlara Destek Olarak Yaratmıştır.

âdil Devlet Reisi, Kendi Malını Nasıl Korur Ve Evlâdına Nasıl Şefkatli Davranırsa, Tebaasına Da Öyle Davranır. O Bedendeki Kalp Gibidir. Uzuvlar Onun İyi Olmasıyla İyi Olur. Bozulmasıyla Da Bozulur.

âdil Devlet Reisi Allahü Teâlânın Emirlerine Uyar. O'na İtâat Eder. Emrindeki Tebaasını Da Allahü Teâlâya İtâat Etmeye Sevk Eder. Ey Müminlerin Emîri, Saltanatta, Sâhibinin Himâyesine Verdiği Malı Ve Âileyi Darmadağın Eden Köle Gibi Olma! Allahü Teâlâ Kötülüklerden Sakınılması İçin Cezâlar Emretti. Bunu Uygulayacak Olan (reis) Suç İşlerse Yakışık Olur Mu?

ey Müminlerin Emîri! Ölümü, Ölüm Ânında Yakınlarının Sana Yapacakları Yardımın Azlığını Ve Ölümden Sonrasını Düşün. Ölüme Ve Ondan Sonrasına Hazırlık Yap. İyi Bil Ki, Şimdi Bulunduğun Makamdan Başka, Senin Kabir Denen Başka Bir Makamın Daha Vardır. Orada Uzun Müddet Kalacaksın. Dostların Seni Yalnız Bırakacak Ve Tek Başına Kalacaksın. Kişinin Kardeşinden, Anasından, Babasından, Hanımından Ve Çocuklarından Kaçacağı Günde, Sana Yardımcı Ve Dost Olacak Şeyi Hazırla. Kabirdekilerin Diriltileceği, Gizli Şeylerin Ortaya Çıkarılacağı Zamanı Hatırla. Artık O Zaman Bütün Sırlar Açılmış Olacaktır. Büyük Küçük Ne Varsa Hepsi Amel Defterine Yazılmıştır.

ey Müminlerin Emîri! Şu Anda Sen Bir Mühlet İçindesin. Fırsat Eldeyken Ve Ecel Gelip, Çatmadan, Fırsat Elden Gitmeden Allahü Teâlânın Kulları Hakkında Adâletle Hüküm Ver Câhillerin Hükmü İle Hüküm Verme! Onlar Hakkında Zâlimlerin Tuttuğu Yolu Tutma! Böyle Yaparsan Hem Kendi Günâhını, Hem De Başka Günâhları Yüklenirsin... Senin Felâketine Sebeb Olan Şeylerden İstifâde Eden İnsanlar Seni Gaflete Düşürmesin. Kendileri Dünyâ Menfaatlerini Elde Etmek İçin Seni Âhirette Kavuşacağın Nîmetlerden Uzaklaştırırlar. Bu Günkü Gücüne Kuvvetine Bakma, Âhirette Hâlinin Ne Olacağını Düşün Ve Ona Göre İş Yap. Ölüm Bir Ağ Gibi Seni Sarmış Her An Yaklaşmaktadır. Hesap Vereceksin.

ey Müminlerin Emîri! Sana Şefkat Edip, Elimden Gelen Nasîhatı Yaptım. Bu Mektubumu Dostunu Tedâvi Eden Tabibin İlâcı Gibi Kabûl Et. O, Dostunu Şifâya Kavuşturmak İçin Acı İlâç İçirir.

allah'ın Selâmı, Rahmeti Ve Bereketi Üzerine Olsun Ey Müminlerin Emîri."

basra'da Bulunduğu Sırada Evlenen Hasan-ı Basrî Hazretlerinin Saîd Ve Abdullah İsminde İki Oğlu İle Bir Kızı Oldu. Mütevâzî Bir Evde Yaşadığı Gibi Evinden Hiç Misâfiri Eksik Olmazdı. Tek Başına Yemek Yediği Görülmedi. Onun İki Türlü Meclisi Vardı. Birincisi Mütevâzi Ve Kerpiçten Yapılmış Olan Evi, İkincisi İse Mescidiydi. Mesciddeki Meclisi Umûmî Olup Ona Herkes Gelebiliyor Ve Orada Her İlimden Konuşulabiliyordu. Evindeki Meclis İse Husûsiydi. Daha Ziyâde İhvân (kardeşler) İsmini Alanlar Oraya Gelebiliyordu. Bâzan Evinin Misâfirlerle Dolup Taştığı Da Olurdu. Hattâ Öyle Zamanlar Olurdu Ki, Sabahın Erken Saatlerinde Gelenler Bir Türlü Evden Ayrılmak İstemezlerdi. Bir Defâ Oğlu Onlara; "şeyhi Biraz Rahat Bırakınız. Onu Çok Yordunuz. Zîrâ Daha Bir Şey Yememiş Ve İçmemiştir." Dedi. Hasan-ı Basrî Hazretleri Oğlunun Bu Müdâhalesini Uygun Bulmayıp; "sus. Allah'a Yemin Ederim Ki, Onları Görmekten Gözüme Daha Güzel Gelen Bir Şey Yoktur." Diyerek Oğlunu Îkâz Etti.

hasan-ı Basrî Hazretlerinin Sohbetlerini Cinnîler Dahi Dinlerdi. Talebelerinden Birisi Şöyle Anlattı: "bir Gün Sabah Namazı Vaktinden Önce Hasan-ı Basrî Hazretlerinin Devamlı Olarak Namaz Kıldıkları Mescide Vardım. Mescid Daha Açılmamıştı. Kapının Üzerinde Kilit Vardı. Beklemeye Başladım. İçerideki Büyük Bir Kalabalıktan Yüksek Âmin Sesleri Geliyordu. Biraz Sonra Şeyh Hazretleri Yalnız Olarak Dışarı Çıktı. Ben Büyük Bir Merakla Âmin Seslerinin Kimin Tarafından Söylendiğini Sordum. Şeyh Hazretleri Bana; "yâ Abdullah Kimseye Söyleme. Her Gün Cinler Gelir, Benden Duâ Etmemi İsterler. Ben De Duâ Ederim, Onlar "âmîn" Derler." Buyurdu.

bir Gün Hasan-ı Basrî Hazretlerine Birisi Gelip; "filan Kimse Seni Çekiştirdi, Gıybet Etti." Deyince; "sen O Zâtın Evine Niçin Gitmiştin?" Diye Sordu. O Şahıs; "misâfir Olarak Dâvet Etmişti." Dedi. Sonra, Ne İkrâm Ettiğini Sorunca; "çeşitli Yemekler Ve Meşrubat..." Cevabını Aldı Ve Buna Karşı; "bu Kadar Yemeği İçinde Sakladın Da, Bir Çift Sözü Saklayamayıp Bana Mı Getirdin?" Dedi.

daha Sonra Kendisinin Aleyhinde Konuşan Bu Kimseye, Bir Tabak Tâze Hurma İle Birlikte Özür Dileyerek, Şöyle Haber Gönderdi: "duyduğuma Göre Sevaplarını, Benim Amel Defterime Geçirmişsin! İsterdim Ki, Karşılık Vereyim! Kusura Bakmayın! Bizim Hediyemiz Sizinki Kadar Çok Olmadı."

ibn-i Sîrîn Ve Şâbî Gibi Zâtlarla Da Görüşüp Sohbet Eden Hasan-ı Basrî Hazretleri Pekçok Talebe Yetiştirdi. Onun Yetiştirdiği Zâtlardan İki Yüz Otuz Altısının İsimleri Kitaplara Geçmiştir. Bunlardan Altmış Sekizinin Hadîs Rivâyetleri kütüb-i Sitte adı Verilen Meşhûr Hadîs-i Şerîf Kitaplarında Yer Almaktadır.

talebelerinin En Meşhurları; Hasan-ı Basrî'nin Tefsîrlerini Nakleden Katâde, Hadîsteki Rivâyetlerini En İyi Bilen Hişâm İbni Hassan, Hadîs Naklinde "hüccet" Derecesine Gelen Yûnus Bin Ubeyd, "basra Gençlerinin Seyyidi" Buyurduğu Ve Hadîste Hüccet Derecesine Yükselen Talebesi Eyyûb İbni Ebû Temîme Gibi Kıymetli Âlimlerdir.

basra'da Hasan-ı Basrî Hazretlerinin Sohbetlerini Dinleyen Ve Ondan İstifâde Eden Tasavvuf Ehli Arasında Râbiatü'l-adviyye, Mâlik Bin Dînâr, Habîb-i Acemî Gibi Zâtlar Da Vardır.

eshâb-ı Kirâmın, Peygamberimizden (sallallahü Aleyhi Ve Sellem) Bildirdiği Din Bilgilerini Ve Doğru İnanış Olan Ehl-i Sünnet Îtikâdını Naklederek İnsanların Hidâyete Kavuşmasına Hizmet Eden Hasan-ı Basrî Hazretlerinin Konuşması, İlmi, Vakarı, Sükûneti Ve Görünüşü Resûlullah Efendimize (sallallahü Aleyhi Ve Sellem) Çok Benzerdi. Tasavvuf Hakkında Söylediği Sözler, Diğer Evliyâdan İşitilmezdi."

hasan-ı Basrî Hazretleri Verâ Ve Tevâzu Sâhibiydi. Tevâzu Alâmeti Olarak Sûf (yün) Giyerdi. Buyurdu Ki: "bedir Harbine Katılmış Yetmiş Kadar Sahâbiye Yetiştim. Bunların Sûftan Başka Bir Şey Giydiklerini Görmedim. Sûf Elbise Giyen Tevâzu İçin Giyerse, Allahü Teâlâ Onun Basîret Nûrunu Artırır. Riyâ Ve Büyüklenmek Maksadıyla Giyerse, Mancınıkla Cehennem'e Atar."

âlimlerin Ve İlmin Fazîletiyle İlgili Olarak Da Buyurdu Ki:

kıyâmet Günü Şehîdlerin Kanı Âlimlerin Mürekkebi İle Tartılacak, Şehîdler Diyecekler Ki: "âlimler Zamanlarının ışık Kaynağıdır. Her Âlim Zamânının Lambasıdır. İnsanlar Âlimler Vâsıtası İle Aydınlanırlar."

hakîkî Fakîh, Dünyâya Kıymet Vermeyip, Âhirete Rağbet Eden, Hatâlarını Görebilen, Rabbine İbâdette Devamlı Olan, Şüphelilerden Uzak Duran, Başkalarının Bir Şeyine Zarar Vermekten Sakınan Âlim Kimsedir.

gönlün Ferah Olup Duânın Makbûl Olmasını İstersen, Şu Beş Şeyi Terk Etme:

1) Dünyâya Harîs Olmayan, Her İşi Allah Rızâsı İçin Yapan Âlimlerle Berâber Ol.

2) Gece Namazı Kıl! Kazâya Kalmış Namazlarını, Geceleri De Kazâ Ederek Bir An Önce Öde! Farz Namazı Kazâya Kalan Kimsenin, Sünnet Ve Nâfile Namazları Kabûl Olmaz. Yâni Sahîh Olsa Da Sevap Verilmez. Âlimlerimiz Buyuruyor Ki, Şeytan, Müslümanları Aldatmak İçin, Farzları Ehemmiyetsiz Gösterip, Sünnet Ve Nâfileleri Yapmaya Sevk Eder.

3) Tegannî Etmeden Kur'ân-ı Kerîm Oku.

4) Namazlarını Tam Olarak, Vaktin Geldiğini Bilerek Ve Evvel Vaktinde Kıl.

5) Helâl Ye. Helâl Yiyenin Duâsı Makbuldür. O Halde Helâli, Haramı Öğrenmek Lâzımdır.

hasan-ı Basrî Hazretleri Güzel Ahlâk Sâhibi Ve Cömertti. Maaşını Alır Almaz Fakirlere Dağıtırdı. Cimriliğin Kötülüğünden Bahsederdi. Cimri Kimselerden Birisinin Vefâtı Sırasında Yanında Bulundu Ve Ona; "o Para Ve Malları Sana Teşekkür Etmeyeceklere Bıraktın, Şimdi Özrünü Kabul Etmeyecek Olan Allahü Teâlâya Gidiyorsun." Buyurdu. İsrâf Hakkında Da; "bir Kimsenin Malını Nereden Kazandığını Öğrenmek İstediğiniz Zaman, Onu Nereye Harcadığına Bakınız. Şüphesiz Habîs Yâni Helâl Olmayan Kazanç İsrafta Harcanır." Buyurdu. Cimri İle Müsrif Arasında Orta Yolu Seçen Bir Kimse Olan Hasan-ı Basrî Hazretlerinin; "ey Âdemoğlu! Karnının Üçte Birine Kadar Ye, Üçte Birine Kadar İç, Üçte Birini De Düşünme Ve Teneffüs (solunum) İçin Ayır." Sözü Tıp Otoritelerini Hayrete Düşürecek Mâhiyettedir.

hasan-ı Basrî Hazretleri Mekke-i Mükerremede Duânın Kabûl Olduğu Yerleri Şöyle Bildirdi: 1) Tavafta, 2) Mültezemde (hacer-i Esved İle Kâbe-i Muazzamanın Kapısı Arasındaki Kısım), 3) Altın Oluğun Altında, 4) Kâbe-i Muazzamada Ve Onun İçinde, 5) Zemzem Kuyusunun Yanında Otururken Ve Zemzem Suyu İçerken, 6) Safâ Ve Merve'de, 7) Safâ İle Merve Arasında, 8) Tavâf Edip İki Rekat Tavâf Namazı Kıldıktan Sonra Makâm-ı İbrâhim Arkasında, 9) Arefe Günü Arafat'ta, 10) Bayram Gecesi Güneş Doğuncaya Kadar Müzdelife'de, 11) Mina'da, 12) Şeytan Taşlama Ânında.

bir Sohbeti Esnâsında Da Buyurdu Ki:

"kalbin Bozulması Altı Şeydendir: 1) Allahü Teâlânın Rahmetini Umarak, Tövbeyi Terk Etmek, 2) İlmi İle Amel Etmemek, 3) Amelinde İhlâs Sâhibi Olmamak, 4) Allahü Teâlânın İhsân Buyurduğu Rızkı Yiyip, Şükür Etmemek, 5) Allahü Teâlânın Taksimine Râzı Olmamak, 6) Vefât Edenleri Kabrine Defnedip, Onlardan İbret Almamak. Resûl-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Buyurdu Ki: "kabir, Âhiret Konaklarının İlkidir. Ondan Kurtulana, Ondan Sonrası Daha Hafif Ve Kolay, Ondan Kurtulamayana, Ondan Sonrası Daha Zor Ve Çetindir."

vâz Ve Nasîhatler Öyle Kamçılardı Ki, Onlarla Kalplere Vurulur. Nasıl Gözümüzle Gördüğümüz Kamçılar Bedene Vurulduğu Zaman Tesir Ederse, Nasîhatler De Öyle Kalbe Tesir Eder. Büyüklerden Birisi Şöyle Buyurdu: "ancak Temiz Bir Kalpten Çıkan Nasîhatler Tesir Eder. Çünkü Kalpten Gelerek Yapılan Nasîhat Kalbe Gider. Sâdece Dille Yapılan Nasîhatler Bir Kulaktan Girip Diğer Kulaktan Çıkar, Tesirli Olmaz. İlmiyle Amel Etmeyen Âlim Mum Gibidir. İnsanları Aydınlatır Fakat Kendisini Yakıp Bitirir."

hasan-ı Basrî Hazretleri Değişik Zamanlardaki Vâz Ve Nasîhatlerinde Buyurdu Ki:

"bid'at Sâhibi İle Oturup Kalkmayınız. Çünkü O, Kalbi Hasta Eder."

"allahü Teâlâ Hakkı İçin Söylüyorum. Hiçbir Kimse Altın Ve Gümüşü İle Allahü Teâlâ Katında Azîz Olmadı. Altını Ve Gümüşü Olmayan Hiç Bir Kimse De Allahü Teâlâ Katında Bu Sebeple Zelîl Olmadı."

"eğer İnsan Günâhını Küçük Görürse, Ona Ehemmiyet Vermez. O Zaman O Günâh Büyük Günâh Hâlini Alır. Eğer İnsan Günâhını Büyük Görür, Onun İçin İstiğfâr Eder, Onu Gizler Ve Tövbe Ederse O Günâh Küçücük Kalır."

"müminin Ahlâkı, Zenginlikte İktisâd, Genişlikte Şükür, Belâ Ve Musîbet Zamânında Sabırdır."

hasan-ı Basrî Hazretleri Tövbenin Şartlarına Uygun Olarak Hem Dil, Hem De Hâl İle Yâni Günahları, Haramı Terk Etmekle Ve Hak Sâhipleriyle Helâllaşmakla Yapılması Lâzım Olduğunu Belirtmiştir. Şartlarına Uygun Olmayan Tövbenin Tam Tövbe Olmadığını Belirtmek İçin; "bizim Tövbemiz De Tövbeye Muhtaçtır." Demektedir.

bir Kimse Gelerek; "şimdi Münâfık Var Mı?" Diye Sordu. "eğer Şimdiki Münâfıklar, Öldürülüp, Cesetleri Sokaklara Atılsa, Hiçbir Yere Çıkamazdınız." Buyurdu.

bir Defâsında Da; "allahü Teâlâya Ve Kullarına Karşı Edepli Olmayan Kimsenin İlmine Îtibâr Edilmez. Belâ Ve Musîbetlere, İnsanlardan Gelen Sıkıntılara Günahlardan Sakınıp, Farzları Yerine Getirmeyenin Dindarlığı Mûteber Değildir. Haramlardan Ve Şüphelilerden Sakınmayanın Allahü Teâlâ Katında Bir Mertebesi Ve Yakınlığı Yoktur." Buyurdu.

hasan-ı Basrî Hazretlerinin Şem'ûn Adlı Mecûsî Bir Komşusu Vardı. Onun Müslüman Olması İçin Allahü Teâlâya Geceleri Niyâz Ederek Ağlayıp Yalvarırdı. Komşusu Bir Hastalığa Tutuldu. Tutulduğu Hastalıktan Kurtulamayan Mecûsî Son Derece Halsiz Düştü. Hasan-ı Basrî Onu Ateşten Korumak İçin Yanına Gitti. Sonra Ona Kelime-i Tevhîdi Telkîn Etti. Allahü Teâlânın Sıfatlarını Açıkladı Ve Buyurdu Ki:

"ey Şem'ûn! Şu Kadar Müddetten Beri Ömür Sürüp, Rızkın İçin Çalışıp Didindin. Ama Bu Gayretlerin Boşa Çıkacaktır. Zîrâ Sen Uzun Yıllar Ateşe Taptın, Gece Ve Gündüz Yaratıcı Sanarak Ona Secde Eyledin Ve Küfründe ısrâr Ettin. Bu Sebeple Yerin Ateş Olacaktır. Ancak Şimdiden Sonra Tövbe Ederek "lâ İlâhe İllallah Muhammedün Resûlullah" Deyip, O'nu Zikredip Verdiği Nîmetlere Şükredici Olmalısın Ki, Hakk'ın Dergâhına Vardığında Kendine Cennet'i Mekân Bulasın." Buyurdu. Mecûsî Bâzı Bahâneler İleri Sürerek Îmân Etmek İstemedi. Hasan-ı Basrî Hazretleri Buyurdu Ki: "senin Dediğin Hususlar Teferruattır. Asıl Olan Îmândır. Îmânla Şereflenenler Cehennem Ateşine Girseler Bile Elîm Azâba Uğramazlar. Hattâ Cehennem Ateşi Bile Îmânı Kuvvetli Bu Kişilere Pek Tesir Etmez. Cehennem Müminlere Hitâb Ederek; "günâha Müptelâ Olanlara Günâhları Kadar Azâb Olursa Da Sonra Çok Sevaplara Kavuşurlar. Ama Kâfirler Ebedî, Sonsuz Azâb İçinde Nice Bin Türlü Eziyete Düçar Olacaklardır. Hak Teâlâ Müminleri Dünyâda Da Kerâmet Ehli Kılıp, Hakîkati Göstermek İçin Peygamberlerin Vârisleri Olarak Onları Kuvvetlendirmiştir. Eğer Diğer Ateşe Tapanlar Gibi Acıklı Bir Azâba Uğramak İstemiyorsan, Gel İkimiz Elbiselerimizi Çıkarıp Yanan Fırına Girelim. Bakalım Hangimizin Bedenini Ateşin Alevleri Yakmayacak." Buyurdu.

hasan-ı Basrî Orada Yanan Bir Ateşin İçine Kollarını Sıvayıp Soktu Ve; "ey Şem'ûn! Ateş Dünyâ Ve Âhiret Mahlûkudur Ve Hakk'ın Emriyle Yakar. Allah'ın Emriyle Ateşin Mizâcı Su Gibi, Suyun Mizâcı Ateş Gibi Olur." Buyurarak Kor Hâlindeki Ateşten Kollarını Çekti. Fakat Ellerinde En Ufak Bir Yanma Alâmeti Görülmedi. Bu Hal Karşısında Gönlü Yumuşayan Mecûsî, İslâma Meyletti Ve; "ey Hasan! Bütün Sözlerin Ve Davranışların Güzel. Fakat Bu Kadar Telef Edilmiş Ömürden Ve İşlediğim Kötülüklerden Sonra Affa Ve Merhâmete Lâyık Olur Muyum? O Kelîme-i Tevhîdi Söylemekle Cennet'e Girip Hûrilere Ve Gılmâna Nâil Olabilir Miyim?" Dedi. Hasan-ı Basrî Hazretleri; "evet." Buyurdu. Mecûsî; "ey Hasan! Eğer Bana Bir Ahitnâme Yazıp Bana Kefil Olursan, Îmâna Gelirim. Yoksa Korkarım." Dedi. Hasan-ı Basrî Gereken Teminâtı Vererek Onun Kelîme-i Tevhîd İle Îmân Etmesine Vesîle Oldu. Şem'ûn Hakk'ın Affına Kavuştu. Sonra Da Vefât Etti. İsteği Üzerine Ahidnâme İle Birlikte Mezârına Koyup Defnettiler.

hasan-ı Basrî Hazretleri Evine Döndüğünde Kendi Kendine Yaptığına Pişman Oldu Ve; "ey Şeyh Hasan! Sen Gayba Hükmederek, Küstahlıkta Bulundun, Acâip Sözler Söyledin." Dedi. Bu Düşünceyle Uykuya Vardığında, Rüyâsında Şem'ûn'un Yeni Müslüman Olmuş, Nûrlar Ve ışıklara Boyanmış Başına Kıymetli Cennet Taşlarıyla Süslenmiş Bir Tâc, Beline Altın Bir Kemer Kuşanmış Bir Halde Cennet'e Doğru Gittiğini Gördü. Şem'ûn Hasan-ı Basrî'ye Yönelerek; "allahü Teâlâ Bir Zengin Pâdişâhmış. Kullarına Lütfu Büyük Ve Merhâmetinden Bir Damla İçmekle Benim Gibi Binlerce Âsîler Rahmetine Gark Olurmuş. Allah'ın Yardımıyla Bu Âsînin Günahları Ve Hatâları İyiliğe Çevrilip Cennet-i Âlâ Bize Nasip Kılınmıştır." Dedi Ve; "senin Yazdığın O Kâğıda İhtiyaç Kalmadı. İşte Kâğıdın." Deyip Hasan-ı Basrî'nin Eline Verdi. Sabahleyin Uykudan Uyanan Hasan-ı Basrî Hazretleri O Kâğıdı Elinde Buldu.

ömrünün Son Yılları Hastalık İle Geçti. Ölüm Döşeğindeyken Devamlı; "biz Allah'ın Kuluyuz Ve(öldükten Sonra) yine O'na Döneceğiz, Derler." meâlindeki Âyet-i Kerîmeyi Okumuştur. Vefât Etmeden Önce Şöyle Buyurmuştur: "insanoğlu Sıhhatli Günlerinde Ve Hasta Olduğu Günlerde Faydalı Şeyler Yapmış Olsa (ömrünü İyi Değerlendirse) Ne İyi Olur." Bundan Sonra Da Vasiyetini Şöyle Yazdırmıştır: "hasan İbni Ebi'l-hasan Şehâdet Eder Ki: Allahü Teâlâdan Başka İlâh Yoktur. Muhammed Sallallahü Aleyhi Ve Sellem O'nun Resûlüdür." Dedikten Sonra Muâz Bin Cebel'den (radıyallahü Anh) Şu Hadîs-i Şerifi Rivâyet Etti: "bir Kimse Ölüm Ânında Sıdk İle Kelime-i Şehâdet Getirerek Ölürse Cennet'e Girer."

evinde, Yapraklı Hurma Dallarından Dokunmuş Bir Divandan Başka Bir Şey Bulunmayan Hasan-ı Basrî Hazretleri Ölüm Hastalığı Sırasında Şu Duâyı Okudu: "allah'ım! Ben Bineğimin Eğerini Bağladım, Yaygısı Toprak Olan Kabir Yerine Seferimin Hazırlığını Yaptım. Benden Sonra Bana Nisbet Edilenlerle Beni Muâheze Etme (sorguya Çekme). Allah'ım! Resûlünden Bana Ulaşanı Tebliğ Ettim. Peygamberinin Hadîsinin Tasdîk Ettiği İle Kitâbın Olan Kur'ân-ı Kerîmi Tefsîr Ettim. Şu Kadar Var Ki, Ömrümün Hesâbından Korkuyorum. Ömrümün Hesâbından Korkuyorum."

vefât Etmeden Az Önce, Bir Müddet Kendinden Geçti Ve Tekrar Ayıldı. Sonra Da; "beni Cennetlerden, Pınarlardan Ve Güzel Konaklardan Uyandırdınız." Buyurdu.

normal Fasîh Ve Beliğ Konuşma Melekesini Kaybetti. 728 (h. 110) Senesi Receb Ayının Evvelinde Bir Cumâ Gecesi Kelime-i Şehâdet Getirerek Vefât Etti. Rûhunu Teslim Ettiği Anda Seksen Sekiz Yaşındaydı. Cenâzesini Talebelerinden Eyyûb İle Humeydü't-tavîl Yıkadılar. Cumâ Namazından Sonra Cenâze Namazı Kılındı. Bütün Basra Halkı Onun Cenâzesinde Bulundu. Onun Cenâzesinde Meşgûl Olmaları Sebebiyle O Gün İkindi Namazı Câmide Cemâatle Kılınamadı. Sâlihiyye Denilen Yerde Defnedildi. Kabri Hâlen Sevenleri Tarafından Ziyâret Edilmektedir.

pekçok Âlim Ve Velî Yetiştirmiş Olan Hasan-ı Basrî Hazretlerinin Tasavvuftaki Yolunu Dört Halîfesi Devâm Ettirdi. Bu Halîfeleri, Mâlik Bin Dînâr, Utbe-i Gulâm, Ebû Hâşim-i Mekkî Ve Yerine Vekil Bırakmış Olduğu Habîb-i Acemî'dir. Hasan-ı Basrî'nin Hazret-i Ali'den Aldığı Tasavvuftaki Yoluna Daha Sonra Edhemiyye Ve Çeştiyye Adları Verilmiştir.

îmânla İlgili Meselelerde Çeşitli Bozuk Ve Sapık Fırkaların Ortaya Çıkmaya Başladığı Bir Devirde Yaşayan Ve Birçok Kıymetli Eserler Yazan Hasan-ı Basrî Hazretleri, Peygamber Efendimizin Ve O'nun Eshâb-ı Kirâmının Yolu Olan Ehl-i Sünnet Yolunun Savunuculuğunu Yaptı. İlmiyle Ve Güzel Ahlâkıyla İnsanların Bu Dünyâda Ve Âhirette Saâdete, Mutluluğa Kavuşabilmeleri İçin Gayret Etti.

eserleri: 1) Tefsîr-ul-haseni'l-basrî: bu Kitabı Bir Bütün Olarak Zamânımıza Kadar Ulaşmamıştır. Ancak Kaynak Tefsir Kitaplarında Dağınık Rivâyetler Hâlinde Bulunmaktadır. 2) Kitâbü'l-hasen İbni Ebi'l-hasen Fil Aded: kur'ân-ı Kerîmin Âyetlerinin Adedi İle İlgilidir. 3) Risâle Fî Fadlı Harami Mekketi'l-mükerreme: mekke'nin Fazîletine Dâirdir. 4) Risâle Abdi'l-melik İbni Mervan İlâ Hasen-il Basrî Ve Cevâbihi Aleyha: halîfe Abdülmelik'e Yazılmış Bir Risâledir. 5) Risâle Erbea Ve Hamsin Farîda: elli Dört Farzı Anlatan Bir Kitaptır. 6) îmânda Aranılacak Elli Fazîlet Hakkında Bir Risâlesi, 7) El-istigfârâtu'l Munkıze Mine'n-nâr (bu Kitabın Bir Adı Da errâd-ı Hıfzıyye'dir.) İstigfâr, Yâni Tövbe Hakkındadır. Bunlardan Başka Eserlerinin De Olduğu Kaynaklarda Bildirilmektedir.

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

şeytanın Vesvesesi

hasan-ı Basrî Hazretlerinin Talebeleri Şeytanın Vesvesesinden Şikâyet Ederek; "yâ Şeyh! Şeytandan Gâyet İncindik. Hep Bizi Yaramaz İşlere Teşvik Ediyor. "elinize Geçen Dünyâyı Sıkı Tutun, Size Lâzım Olacak." Diyor Ve Bizi Hayırdan Alıkoyuyor." Dediler. Hasan-ı Basrî Hazretleri Gülümseyerek Buyurdu Ki: "şimdi Buradaydı. O Da Sizden Şikâyet Etti. Dedi Ki: "şu Âdemoğullarına Nasîhat Eyle De Benim Hakkıma Tamah Etmesinler. Kendi Haklarına Râzı Olsunlar. Ne Zaman Ki Hak Teâlâ Beni Huzûrundan Kovdu, Dünyâyı Ve Cehennem'i Bana Mülk Kıldı. Cennet'i Ve Kanâati İse Onlara Verdi. Şimdi Bunlar Kendi Haklarını Bıraktılar Benim Mülküme Tamah Ediyorlar. Ben De Onların Îmânlarını Almayınca Dünyâyı Kendilerine Vermiyorum." Dedi. Eğer Şeytanın Vesvesesinden Emin Olmak İsterseniz, Dünyâyı Terk Edin Ve Endişesini Gönüllerinizden Çıkarın." Bu Nasîhatleri Dinleyen Talebeleri Başlarını Öne Eğerek Huzûrundan Ayrıldılar.

 

madem Ki Hepimiz Öleceğiz...

allah Korkusu İle Çok Ağlardı. Bir Defâsında Dostlarından Birinin Cenâzesinde Bulundu. Cenâze Defnedilince Kabir Başında Ağlayıp, Çok Göz Yaşı Döktü. Sonra Orada Bulunanlara Şöyle Dedi: "ey Müslümanlar! Kabir Dünyâ Konaklarının Sonu, Âhiret Menzilinin İlkidir. Mâdem Ki Hepimiz Ölüp Kabre Gireceğiz, O Halde Nasıl Zevk, Safâya Dalıp, Gezebiliriz. Îmân Ehlinden Olanlar Kaygılı Uyanır, Kaygılı Akşamlar. Bunlar İki Korku Arasındadır. Biri Geçmiş Bir Günah Ki, Allahü Teâlâ Tarafından Nasıl Karşılanacağı Belli Değil. Biri Kalan Bir Ömür Ki, Devâmı Müddetince Hangi Tehlikelerle Karşılaşılacağı Belli Değildir. Sonunda Ölüme Varacağını Bilen, Kıyâmette Kalkılacağına İnanan, Kalkınca Allah'ın Huzûruna Çıkacağına Kânî Olan Kişiye Gereken Şey, Üzüntü Ve Endişe İçinde Olmaktır." Orada Bulunanlar Bu Sözlerinden Dolayı Ağladılar. Başka Bir Seferde De; "eğer Kur'ân-ı Kerîm Okuyorsanız, Dünyâda Hüznünüz Çok Olsun, Çokça Ağlayasınız." Buyurdu.

 

ana Babaya Hizmet

kâbe-i Muazzamayı Ziyâret Ederken Bir Zâtın, Arkasında Bir Zenbille Tavâf Ettiğini Gördü. Hasan-ı Basrî Hazretleri O Kimseye; "kardeşim Arkandaki Yükü Koyup Öyle Tavâf Etsen Daha İyi Olmaz Mı?" Buyurdu. O Kimse; "bu Arkamdaki Yük Değil Babamdır. Bunu Şam'dan Yedi Kere Sırtımda Getirip Hac Yaptırdım. Çünkü Bana Dînimi, Îmânımı O Öğretti. Beni İslâm Ahlâkı İle Yetiştirdi." Cevabını Verdi. Sonra; Hasan-ı Basrî Hazretleri; "kıyâmet Gününe Kadar Böylece Arkanda Getirip, Tavâf Eylesen, Bir Kere Kalbini Kırmakla Bu Yaptığın Hizmet Boşa Gider Ve Yine Bir Defâ Gönlünü Yapsan Bu Kadar Hizmete Mukâbil Olur." Buyurdu.

 

beyitler

sen De Öleceksin!

bir Gün Hasan-ı Basrî'ye Ömer Bin Abdülazîz,

yazdı Ki: "nedir Bana, Mühim Nasîhatiniz?

 

zîrâ Hükümdar Oldum, Bilcümle Müslümana,

muvaffak Olmam İçin, Tavsiyeniz Ne Bana?"

 

o Da Ona Yazdı Ki: "yâ Emîrel Müminîn,

çoktur Mesûliyeti, İdâre Edenlerin.

 

şunu Bil Ki Bir Sultan, Bedende Kalp Gibidir,

o İyi Olur İse, Milleti De İyidir.

 

bozulur Milleti De, Bozulursa O Sultan,

o Halde Sen Kendine, Dikkat Eyle Her Zaman.

 

gerçi Bugün Sultansın, Tebana Hükmedersin,

lâkin Bir Gün Sen Dahi, Ölüp Kabre Girersin!

 

şimdi Hep Sevdiklerin, Yanındadır Bu Günde,

lâkin Yalnız Kalırsın, Kabire Girdiğinde.

 

bil Ki İmtihandasın, Yâ Ömer Sen Şu Anda,

öyle Amel Eyle Ki, Kaybetme İmtihanda.

 

sana Yazdıklarımın, İlâçtır Her Birisi.

ve Lâkin Kullanmazsan, Hiç Olmaz Fâidesi."

 

hasan-ı Basrî Ona, Başka Bir Mektubunda,

buyurdu Ki: "bu Dünyâ, Biter Elbet Sonunda,

 

zîrâ Bu, Bir Konaktır, Ölünce Sona Erer,

ebedî Kalacak Yer Âhirettir Yâ Ömer.

 

dünyâyı Üstün Tutan, Zelîl Olur Âkıbet,

zîrâ Allah Dünyâya, Bir Zerre Vermez Kıymet.

 

süslenmiş Gelin Gibi, Cezbeder Dünyâ Seni,

ahmak Olan Kaptırır, Dünyâya Kendisini.

 

evet, Gerçi Dünyâlık, Lâzımdır Her Mümine,

lâkin Onun Sevgisi, Girmemeli Kalbine.

 

zîrâ Kalp, Nazargâh-ı İlâhîdir Âşikâr,

dünyâ Muhabbetinin, Orada Ne İşi Var?

 

dünyâyı Seven Kişi, Düşer Onun Ardına,

ve Lâkin Hiç Bir Zaman, Eremez Murâdına.

 

her Gün Ayrı Düşünce, Her Gün Ayrı Bir Keder,

ona Kim Aldanırsa, Ömrünü Heder Eder.

 

halbuki Dünyâ Benzer, İnsanın Gölgesine,

yakalamak İstesen, O Kaçar Senden Yine.

 

sen Dünyâdan Kaçarsan, O Gelir Hep Ardından,

tecrübe Edilmiştir, Bu Böyledir Her Zaman.

 

yâ Ömer, Bu İnsanlar, Uyumaktadır, Ancak,

melekül Mevt Gelince, Âniden Uyanacak.

 

hak Teâlâ Dünyâya, Verseydi Biraz Kıymet,

vermezdi Kâfirlere, Dünyâdan Zerre Nîmet.

 

yâ Ömer Peygamberler, Âlimler Ve Velîler,

ona Aldanmamayı, Nasîhat Eylediler.

 

zîrâ Âhiret İçin Yaratıldı Bu İnsan,

ve Hesap Verecektir, Dünyâda Yaptığından.

 

hem Dahi Sonu Yoktur, Ebedîdir Âhiret

orada İki Yer Var, Ya Cehennem, Ya Cennet.

 

insan Sonsuzluk İçin, Yaratıldı Yâ Ömer,

öyleyse Buna Göre, Âhirete Değer Ver."

 

kaynaklar

1) Tabakât-ı İbn-i Sa'd; C.7, S.114, 156

2) Hilyetü'l-evliyâ; C.2, S.131

3) Tezkiretü'l-evliyâ; S.17

4) Câmiu Kerâmâti'l-evliyâ; C.1, S.389

5) Risâle-i Kuşeyrî; S.288, 296, 330, 359, 469

6) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) S.98, 1065, 1079, 1084

7) Vefeyâtü'l-a'yân; C.2, S.72

8) Ravdu'r-reyyâhîn; S.102, 116, 158

9) Sıfâtü's-safve; C.3, S.155

10) Hasan-ıbasrî (ibnü'l-cevzî)

11) Tabakâtü'l-kübrâ (şa'rânî); C.1, S.31

12) El-kevâkibü'd-düriyye; C.1, S.17

13) Hasan-ı Basrî Ve Tefsîrdeki Metodu (doktora Tezi, Dr. Ethem Levent)

14) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.2, S.200-205

15) Lemezât; S.159

Yorumlar
Kod: XUL1T