Umeyr ibni Veheb ki, cahiliyet devrinde,
Düşman tarafındaydı meşhur Bedir harbinde.
Bir oğlu esir olup, firar etti kendisi.
Bu hususu, Safvan'la konuştular ikisi.
Safvan dedi: (Ya Umeyr, Bedir'den sonra, bana,
Yaşamanın bir tadı kalmadı benden yana.)
Umeyr dedi: (Vallahi bu sözün tam yerinde.
Oğlum hala esirdir müslümanlar elinde.
Eğer borcum olmasa, düşünmesem maişet,
Onun intikamını alırdım gidip elbet.)
Safvan dedi: (Ya Umeyr, maişet ve borcunu,
Üstüme alıyorum, hiç düşünme sen bunu.
Bu hususta, yapacak bir şeyin varsa şayet,
Hiç durma, Medine’ye şimdi eyle hareket.)
Umeyr memnun olmuştu, kalktı hemen yerinden.
Dedi: (Kurtulamazlar artık benim elimden.)
Kılıcını çıkarıp, zehirledi iyice.
Eteğinin altına yerleştirdi gizlice.
Daha sonra, pür hiddet devesine binerek,
Ulaştı Medine'ye halini gizleyerek.
Tam mescidin önünde, inerken devesinden,
Hazreti Ömer görüp, yapıştı ensesinden.
Üstün firasetiyle tanımıştı kendini.
Tahmin etti kötü bir maksatla geldiğini.
Hazret-i Ömer ile, diğer Eshab-ı güzin,
Çıkardılar Umeyr’i huzuruna Resul'ün.
Ona sual etti ki şanı büyük Peygamber:
(Mekke’den Medine’ye niçin geldin ya Umeyr?)
Dedi ki: (Ya Muhammed, geldim, rica edeyim.
Oğlumu bağışlarsan, alıp geri gideyim.)
Buyurdu: (Eteğinin altında gizlediğin,
O zehirli kılıcı, ne maksatla getirdin?
Sonra sen, Safvan ile Mekke’de, bir odada,
Nasıl anlaşmıştınız, beyan eyle onu da.)
Umeyr çok şaşırmıştı, başını eğdi öne.
Bir şeyler oluyordu o sırada kalbine.
Neler konuştularsa Safvan’la, teker teker,
Bütün tafsilatıyla söyleyince o Server,
Mahcubiyet içinde değişti benzi birden,
Dedi: (Hak Peygambersin, iman ettim şimdi ben.
Zira işitmemişti kimse bu şartımızı.
Hak teâlâ bildirdi sana bu sırrımızı.)
Kelime-i şehadet getirerek o anda,
Müslüman oluverdi Resul'ün huzurunda.