Dedi ki: (Hükümdarım, bana bırak bu işi.
Sihrimin karşısında, tutunamaz o kişi.)
Cümle talebesini takarak arkasına,
Oturdu kendi dahi, bir ceylanın postuna.
Büyük gürültülerle, bağırıp çağırarak,
Geldiler, kendi dahi önlerinde uçarak.
Muinüddin-i Çeşti, gelenleri görünce,
Hemen etraflarına, bir çizgi çizdi önce.
Sonra da, buyurdu ki o müminlere hemen:
(Dışarı çıkmayınız, sakın bu daireden!)
Sihirbaz Ecipal ve cümle talebeleri,
Asla giremediler daireden içeri.
Çok uğraştılarsa da içeri girmek için,
Lakin gelemediler üstesinden bu işin.
Dünyaca gayet meşhur tanınan bu sihirbaz,
Büyük hayret içinde, dedi ki: (Hayır, olmaz!
Benim gibi bir sahir yokken bu yeryüzünde,
Nasıl mağlup olurum, bir insanın önünde.)
Bir şey yapamayınca müminlere velhasıl,
Başka sihirlerini denedi, fasıl fasıl.
Dağlardan, milyonlarca yılanları alarak,
Onların üzerine gönderdi, sihr yaparak.
Yılanlar, sürü sürü, dere tepe aştılar.
Sular gibi akarak, onlara ulaştılar.
Lakin geldiklerinde onlar da o çizgiye,
Yine giremediler, bir santim içeriye.
Yine aciz kalınca, bu sihirle de artık,
Ateşler yağdırmaya başladı bir aralık.
Lakin o ateşler de, geldiğinde çizgiye,
Tek bir kıvılcım dahi, girmedi içeriye.
Onlara, zerre kadar yapamadan bir zarar,
Meyus halde geriye döndü o sihirbazlar.
Onların en büyüğü, dedi ki hükümdara:
(İzin ver, tek başıma gideyim ben onlara.)
Bir ceylan derisinin üstüne oturarak,
Müminlerin üstüne, geldi tekrar uçarak.
Muinüddin Çeşti’yi tehdit etti bir hayli.
Hırlayan bir köpeğe benziyordu o hali.
O dahi, sihirbaza buyurdu ki o anda:
(Sen, yerde ne yaptın ki, ne yaparsın havada?)
Bu sözden etkilenen sihirbaz da, o zaman,
Postunun üzerinde yükseldi göğe o an.
Ne zaman ki müminler, görmedi artık onu,
Muinüddin-i Çeşti çıkardı pabucunu.
Buyurdu: (Ey pabucum, sen de çık havalara.
İndir onu aşağı, başına vura vura.)
Ve o pabuç, havaya fırladı birden bire.
Süratle yükselerek, yetişti o kâfire,
Başına vura vura, indirdi Ecipal’i.
Artık sihir yapmaya kalmamıştı mecali.