Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Kâzerûnî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:37
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; İran evliyaları, Kâzerûn evliyaları, Kâzerûnî

çin, Hindistan, İran Ve Anadolu'da İslâmiyetin Yayılmasında Büyük Hizmeti Geçen Âlim Ve Mücâhid Velî. İsmi İbrâhim Bin Şehriyâr'dır. Annesinin İsmi Bânuveyh Bin Mehdî'dir. Ebû İshak Künyesiyle Ve Kâzerûnî Nisbesiyle Meşhûr Olmuştur. 963 (h.352) Senesi Ramazân-ı Şerîf Ayında Şîrâz Civârındaki Kâzerûn Kasabasında Doğdu. 1034 (h. 426) Senesinde Kâzerûn'da Vefât Etti.kabri Oradadır.

mecûsî Bir Âileye Mensûb Olan Ebû İshak Kâzerûnî'nin Babası Sonradan Hidâyete Kavuşup Müslüman Olmakla Şereflendi. Müslüman Bir Anne Babadan Dünyâya Gelen Kâzerûnî'nin Doğumundan Îtibâren Üstün Halleri Görülmeye Başladı. Onun Dünyâya Geldiği Gece Doğduğu Evden Göğe Doğru Yükselen Bir Nûr Görüldü. Bu Nûr Sütununun Dalları Etrâfı Aydınlatıyordu.annesi Onu Emzirmek İstedi. Fakat Ramazan-ı Şerîf Ayı Olduğu İçin Emmedi. Bu Hâli Ramazan Ayı Boyunca Devâm Etti. Gündüzleri Annesini Emmiyor, Geceleri Emiyordu. Ayrıca Kardeşi Emip Karnını Doyurmadan Emmiyordu. Bu Da Onun Büyük Bir Zât Olacağının İlk İşâretleriydi.

ebû İshâk Kâzerûnî'nin, Babası Müslüman Olduğu Halde Dedesi Mecûsî Yâni Ateşperest İdi. Babası Onun İlk Olarak Kur'ân-ı Kerîm Öğrenmesini İsteyince, Dedesi; "ona Bir Sanat Öğretmek Daha İyi Olur." Diyerek Mâni Olmaya Çalıştı. Küçük İbrâhim İse Kur'ân-ı Kerîm Okumak İstiyordu. Anne, Baba Ve Dedesiyle Meseleyi Konuştuktan Sonra, Dedesini Râzı Etti. Çünkü İlim Tahsiline Karşı Şiddetli Bir Arzu Duyuyordu. Çocuk Yaşında İlim Tahsiline Başlayıp, Kur'ân-ı Kerîm Okumayı Öğrendi. Okumaya Gittiği Sırada Diğer Çocuklardan Daha Gayretli Olup Derste Hepsinden Erken Hazır Bulunuyordu.

kur'ân-ı Kerîm Okumayı Ve Temel Dînî Bilgileri Öğrenip, Diğer İlimleri Tahsîl Etmeye Başlayacağı Sırada Büyük Bir Âlim Bulup Ondan İlim Ve Feyz Almayı Arzu Etti.

bunun İçin Ebû Abdullah Hafif'in Derslerine Devâm Etti. Zâhirî Ve Bâtınî İlimleri Tahsîl Etti. Ayrıca Ebû Ali Bin Hüseyin Fîrûzâbâdî El-akkar, Ebü'l-hasan Ali Bin Cehdim Hemedânî Ve Başka Âlimlerden Çeşitli İlimleri Tahsil Etti. Hadîs Âlimlerinden Birçoğu İle Görüştü. Şîraz, Basra, Mekke-i Mükerreme Ve Medîne-i Münevveredeki Âlimlerden Hadîs-i Şerîf Rivâyet Etti, Velîlerin Sohbetlerinde Bulundu. Zâhirî İlimlerde Derin Âlim, Bâtın (kalp) İlimlerinde De Yüksek Bir Velî Oldu.

haram Ve Şüphelilerden Sakınmakta, İnce Din Bilgilerini Çözmekte Ve Büyük Âlimlerin Eserlerini Anlayıp Îzah Etmekte Emsalsiz Hâle Geldi.

nefsin İsteklerini Yapmamak, İstemediklerini Yapmak Sûretiyle Allahü Teâlânın Rızâsına Kavuşmaya Çalıştı. Şefkat, Merhamet, Güzel Ahlâk Ve Cömertlikte Yüksek Dereceye Ulaştı. Zamânın Sultanları Onu Çok Sevip Saydılar Ve Onun Nasihatleriyle Hareket Etmeye Çalıştılar. İlimdeki Ve Mârifetteki Yüksek Derecesi Sebebiyle "sultân-ül-evliyâ" Ve "kutb-ül-aktâb" Ünvanlarıyla Meşhûr Oldu.

kendisine Hakâret Edenlere, İnkârcılık Yapanlara Elinden Geldiğince Hep Tatlı Söz, Güler Yüz Gösterip Hepsine Hayır Duâda Bulundu. İyi-kötü Herkese, Güneş Gibi ışıklarını Yaydı. İyilik Ve İhsânlarını Kimseden Esirgemezdi. Zayıf, Güçsüz, Yetim Ve Fakirlere Elinden Geldiğince Yardım Eder Ve Sığınak Olur, Görüp Gözetirdi. Mübârek Nefeslerinin Bereketi Bütün Âlemi Kuşattığından, Mekke-i Mükerremeden Kirman'a Kadar Pekçok Garip, Seyyid Ve Derviş Dergahına Koşmuştu. Ebû İshakkâzerûnî Hazretleri Her Hâliyle Örnek Bir Müslümandı. Derdi, Üzüntüsü Olanlar Onu Görünce Neşeyle Dolar, Gam Ve Kederleri Silinir, Zâlimler Zulmünü Terk Ederdi. Günahkârların Pekçoğu Onu Bir Defâ Görmekle Tövbe-i Nasûh Ederlerdi. Gâyet Sâde Giyinir, Halk İçinde Hep Hak Teâlâ İle Olurdu.

cömert Ve Kerem Sâhibi Olan Kâzerûnî Hazretleri, Çok Misâfirperverdi. Maddî Yönden Zayıf Olduğunu Bilen Babası Ona; "sen Fakirsin, Gelen Misâfirleri Ağırlama Gücüne Sâhip Değilsin, Sonra Bu İşte Acz İçine Düşmeyesin." Deyince, Kâzerûnî Hazretleri Cevap Vermedi. Derken Ramazân-ı Şerîf Ayında Bir Misâfir Topluluk Geldi.kâzerûnî'nin Evinde Bir Şey Yoktu. Akşam Yaklaşmıştı. O Anda Biri İçeri Girdi. Ekmek, Muz Ve İncir Bulunan Büyük Bir Çantayı Bırakıp: "bunu Dervişlere Ve Misâfirlere İkrâm Et." Dedi. Bu Hâli Gören Babası Oğluna Dönerek; "gücün Yettiği Kadar İnsanlara Hizmet Et. Zîrâ Hak Teâlâ Seni Yalnız Bırakmayacaktır." Dedi.

ebû İshak Kâzerûnî, Kâzerûn'da Dîn-i İslâma Hizmet Yolunda Ve Ehl-i Sünnet Îtikâdının Yayılmasında Pekçok Gayret Sarf Etti. O Devirde Kâzerûn Ve Civârı, Putperest Ve Ateşperest Sapık Müşriklerle Doluydu. Müslümanlar Azınlıktaydılar. Onun İrşâd Faâliyetleri Netîcesinde Kâzerûn Ve Etrâf Memleketlerde Îmân Nûru Parlayıp Müslümanlar Çoğaldı. Her Tarafta Birçok Vakıf Müesseseleri Kuruldu. Kâzerûnî'nin Sohbetinde Yetişen Talebeleri, İslâm Dîninin Güzel Ahlâkını Yaymak İçin Seferber Oldular. Cihâd Niyetiyle Civâr Beldelere Dağıldılar. Kâzerûnî, Talebelerinden Ve Sevdiklerinden Bir Ordu Hazırladı. Kendisi De Birçok Gazâlara Katılıp, İlâ-yı Kelîmetullah, Allahü Teâlânın Dîninin Yayılması Yolunda, İnsanları Küfür Karanlıkları Ve Ebedî Cehennem Azâbından Kurtarmak İçin, İlim Ve Kılıçla Cihâd Etti. Az Zaman Sonra Hidâyet Nûruna Kavuşanlar Çoğaldı. Binlerce Putperest, Grup Grup Kâzerûnî'nin Huzûrunda Îmâna Geldi. Kendisi De Cumâ Günleri Toplanan Orduya Vâz Ve Nasîhatlerde Bulunurdu. Onlara Cihâd Ve Gazânın Fazîletini Anlatıp Cihâda Teşvik Ederdi. Mücâhidler, Bu Vâzları Sâyesinde Aşka Gelip, İhlâs İle Kâfirler Üzerine Yürüyüp Zaferler Kazandılar. Bir Çok Ganîmet Elde Ettiler.

kâzerûnî Her Yıl Mücâhidleri Bizzat Teftiş Ederek Onların Silâhlandırılması, Giyim-kuşamı İle Yakından Meşgûl Olurdu. Ordusu Sefere Gittiğinde Kendisi Mânevî Başkumandan Olarak Devamlı Duâ Ederdi. Mücâhid Ordusu, Hindistan Ve Çin'e Kadar Gitti. Bir Kısmı Da Anadolu'ya Gelerek Rumlarla Cihâd Etti. Böyleceanadolu'da İslâmiyetin Yayılmasına Çalıştılar. Mücâhidler Bir Defâsında Rumlarla Yapılan Bir Harpte Zor Durumda Kalmışlardı. Hemen Hocaları Şeyh Ebû İshâk Kâzerûnî'nin Rûhâniyetinden Yardım İstediler. O Sırada Kâzerûnî Mescidde İdi. Âniden Kalkıp Asâsını Eline Alarak Dışarı Çıktı. Askerin Gittiği Tarafa Yönelip Kayboldu. Tam Bu Esnâda Mücâhidler, Heybetli Bir Süvârinin Düşman Saflarını Darmadağın Ettiğini Gördüler. Bu Hâl, Müslümanların Kalblerine Kuvvet Verdi. Nihâyet Hocalarının Yardımıyla Düşman Kuşatmasından Kurtuldular.

kâzerûnî Tekrar Mescide Döndüğünde, Mescidde Bulunanlar; "efendim Bu Hâl Nedir? Bir An Mescidden Çıkıp Kayboldunuz." Diye Sordular. "o Saatteislâm Ordusu Rum Diyârında Esir Düşmek Üzereydi. Yardım İstediler, Yardıma Gittim." Buyurdu.mescidde Bulunanlar Bu Vak'anın Olduğu Gün Ve Saati Kaydettiler. Daha Sonra İslâm Ordusu Kâfirlerle Cihâddan Dönünce Bu Hâli Sordular. Onlar Da; "kâfirlerle Savaşa Başladığımızda Biz Az, Düşman Çok Kalabalıktı. Çok Kahramanlık Ve Cengâverlik Göstermemize Rağmen, Bir Yiğide Yüz Kâfir Düşüyordu. Bir Anda Topluca Hücûma Geçip Bizi Çepeçevre Kuşattılar. O Anda Hâtırımıza Hocamız Geldi Ve Yardım İstedik. Hemen Heybetli Bir Süvârinin Düşman Saflarını Darmadağın Ettiğini Gördük. Kâfir Ordusu Kırılarak Hezîmete Uğradı. Böylece Gâlib Geldik. Ondan Sonra O Süvâri Geldiği Gibi Kayboldu. Dediler. Söyledikleri Saat Kâzerûnî'nin Kaybolduğu Saatti.

ebû İshâk Kâzerûnî'nin Tâlim Ve Terbiyesinde Yetişip Cihâd İçin Her Tarafa Dağılan Mücâhidler, Gittikleri Yerlerde, Limanlarda, Dergâhlar Ve İlim Yuvaları İnşâ Ettiler. Bu Faâliyet Ve Gayret, "kâzerûniyye Yolu" Adı İle Anılıp Meşhûr Oldu. Ebû İshâk Kâzerûnî Ve Talebeleri Bilhassa Vakfiyelerin İnşâ Ve İnkişâfında (yapılıp Yayılmasında) Rehber Oldular.

kâzerûnî Hazretlerinin Birçok Olgun Talebeleri Ve Halifeleri Vardı. Bunlar; Ebü'l-hasan Ali Bin Fadl, Ebü'l-abbâs Bin Fadl, Muhammed Bin İbrâhim, Ebû Abdullah Muhammed Bin Dehzûr Mayinî, Ebû Abdullah Muhammed Bin Cüzeyn, Hüseyin Sagîr, Ebû Ali Hüseyin Kebir, Hasan Bin Ali, Hasan Bin Ferhan Kâzerûnî, Ebü'l-kâsım Kefşen Kâzerûnî, Hasan Bin Merdsad, Ahmet Bin Firûz Gibi Âlim, Faziletli, Ârif Ve Velî-yi Kâmil Zatlardı. Bu Talebeleri Hindistan, İran Ve Anadolu'nun Doğu Bölgelerinin Îmân Ve Hidâyet Nûrlarıyla Aydınlanmasına Sebeb Oldular.

ebû İshâk Kâzerûnî, Zengin Müslümanları Hayra Teşvik Edip, Vakıfların Yapılmasını Sağladı. Çeşitli Beldelerde Yüzlerce Dergâh, Ribât, Hânekâh Yaptırdı. Buralarda Muhtaçlara Yemekler Dağıtıldı. Bu Ribât Ve Vakfiyelerde İlim Ve Edeb Öğretildi, Cihad Rûhu Aşılandı. Gerek Sağlığında Gerekse Vefâtından Sonra Müslüman Hükümdârlar, Kâzerûniyye Yolunu Teşvik Edip, Çeşitli Vakıflar Yaptılar. Bilhassa; Bursa, Konya,erzurum Ve Şam Gibi Beldelerde Zâviyeler Çoğaldı. Sultan Yıldırım Bâyezîd Han Da, Bursa'da Kalealtı (yâhut Tahtakale) Denilen Yer Arkasında Ebû İshâk Alemdârlarına Mahsûs Bir Zâviye-i Âlî Tahsîs Etti. Vakfiyesinde; "bunu Şeyh Ebû İshâk Kâzerûnî Eshâbına Âdet Olduğu Vechile, Gelen Misâfirlerin, Mukîmlerin Mümkün Olduğu Derecede Îzâz Ve İkrâmları Hizmetlerinin Îfâsı İçin Vakfetti." Denilmektedir.

gerek Seferde Gerek Sulh Zamânında İnsanlara Vâz Ve Nasîhat Ederek Onların Dünyâda Ve Âhirette Saâdete, Kurtuluşa Ermesi İçin Çalışan Kâzerûnî Hazretleri Talebelerine Nasîhat Ederek Buyurdu Ki:

"ey Kardeşlerim! Size Dört Nasîhatım Vardır. Mutlaka Tutunuz. Yerime Kimi Vekil Kıldı İsem Ona Hürmetkâr Olup, İtâat Ediniz. Kur'ân-ı Kerîm Öğrenip, Okumaya Devâm Ederek Emir Ve Yasaklarını Gözetiniz. Bir Misâfir Geldiğinde Evinizde Ağırlayıp, Hemen Ne Var İse Hazırlayıp İkrâm Ve Hizmet Ediniz. Birbirinizle Dost Olunuz. Birbirinizle Muhabbetli Olunuz. Sakın Düşmanlık Edip Nifâka Sürüklenmeyiniz. Birbirinizden Uzak Düşer Parçalanırsınız."

"bu İki Parmağımın Yanyana Durması Gibi Îmân Ve Muhabbet Birliktedir. Allahü Teâlânın Rızâsı İçin Her İkisi De Mutlaka Lâzımdır. Muhabbetin Şartlarına Son Derece Dikkat Ediniz. Din Kardeşlerinizi Seviniz. Yakındayken De, Gıyâbında Da Seviniz, Sevişiniz."

"alahü Teâlânın Emirlerini Yerine Getirip Yasaklarından Sakınmayı Ganîmet Biliniz."

"şu Üç Grup İnsan Aslâ İflâh Olmaz, Salâh Ve Seâdete Kavuşamaz: Allahü Teâlânın Kendisine Bahşettiği Nîmetleri Onun Lâyık Kullarından Esirgeyip Cimrilik Yapanlar. Hak Teâlâya İbâdet Edip De Sonra Bundan Şikâyet Edenler. Bunlar; "eğer Benim İbâdetimin Hak Teâlâ İndinde Değeri Olsaydı Ve Kabûl Görseydi, Ben Bu Dünyâda Berhüdâr Olur, Murâdıma Ererdim." Diye Düşünüp Üzülenler Ve Bu Yüzden Mahrum Kalanlardır. Üçüncüsü İse, Tembellik Ve Gevşeklikleri Yüzünden İbâdet, Hizmet Ve Tâatten Zevk Alamazlar, Bu Sebeble Bunları Tam Yapamaz, Yerine Getiremezler."

"her Kim Nefis Kuşunun Etini Severse, Yâni Nefsine Düşkün Olursa, Onun Gönlü Gayb Âlemi Fezâlarına Aslâ Yükselemez Ve Yüce Alemlerde Uçmaktan Mahrûm Kalır."

"faydalı Veya Zararlı Olan Altın Veya Gümüş Değil, Bunların Kullanış Ve Sarf Ediliş Şekilleridir. Helâl Kazanıp Helâl Yere Sarfediniz."

"iki Lirayi Gözlerinize Koyun, Gözleriniz Dişariyi Göremez Olur. Peki Ya Binlerce Lira Ve Parayi Kalbine Koyan, Bunlara Muhabbet Edenin Hâli Nice Olur."

ebû İshak Kâzerûnî Hazretleri Gençliğinde Hep Oruç Tutar, Sâdece Ekmekle İftâr Ederdi.nefsinin İsteklerine Karşı Çıkardı. Önceleri Arasıra Et Yerdi.sonra Et Yemeyi Terk Etti. Buna Sebep Şu Hâdise Oldu:

kâzerûnî Hazretleri Hac Yolculuğu Sırasında Basra'ya Geldi. Orada Tasavvuf Ehlinden Bir Toplulukla Karşılaştı. Onların Toplantısına Katıldı. Ziyâfet Verildi. Bu Arada Sofraya Et Getirildi.sofrada Bulunanlar Eti Yediği Halde Kâzerûnî Hazretleri Yemedi. Hac İbâdetini Edâ Edip Geri Memleketine Döndükten Sonra Bir Gün Canı Et Yemek İstedi. Bir Parça Pişmiş Eti Alıp Tam Yiyeceği Sırada Kendi Kendine "ey Nefsim! Ey İbrâhim! O Zaman İnsanlar Arasında Ziyâfette Et Yemedin Ve Onlara Gösteriş Yapmış Oldun. Şimdi Onların Arasında Değil De Yalnız Başınasın Ve Et Yemeye Hazırlanıyorsun. Açıktan Yapmadığın Bir Şeyi Gizlice Yapıyorsun. Sana Yazıklar Olsun." Dedi. Elini Hemen Etten Çekti. Allahü Teâlâya Artık Et Yemeyeceğim Diye Söz Verdi. O Günden Sonra Ağzına Et Koymadı.

kâzerûnî Hazretleri İnsanlara İslâmiyetin Emir Ve Yasaklarını Anlattıktan Ve Allah Yolunda Cihâd Ettikten Sonraki Zamanlarını İnsanlardan Uzak Olarak İbâdet Ve Tâatla Geçirirdi. Bu Hususta Da Şöyle Buyururdu: "çok Zarûrî Bir İşiniz Olmadıkça, Evinizden Dışarı Çıkmayınız. Yoldan, Çarşıdan, Kalabalıktan Ve Dünyâ Erbâbı Olan Kimselerin Yakınından Geçmeyiniz. Onları Görünce, Kalbiniz Belki Meyledip, Allahü Teâlâyı Anmaktan Mahrum Kalır."

ebû İshak Kâzerûnî Hazretleri Bir Gün Talebelerine Ve Sevenlerine Buyurdu Ki: "siz Kendi Evinizde Ve Arkadaşlarınızın Evinde Bulunduğunuz Zaman Önünüze Yemek Veya Yiyecek Bir Şey Getirilirse Yalnız Yemeyiniz." Orada Bulunanlardan Birisi Şöyle Anlattı: "ben Her Cumâ Günü Namazdan Sonra Hocamın Hizmetini Görür, Sonra İzin Alır, Annemin Yanına Giderdim. Bir Cuma Günü Yine Aynı Şekilde Yaptım. Cumâ Namazından Sonra Hocamdan İzin Alıp Annemi Ziyârete Gittim. Eve Varıp Hürmetle Annemin Ellerini Öptüm, Duâsını Alıp Oturdum. Annem Gidip Biraz Hurma Getirdi Ve Önüme Koydu. Yememi Söyledi. Ben Yemedim. Annem Çok ısrar Etti."

"şunu Senin İçin Saklamıştım." Dedi. Annemin Bu ısrarı Üzerine Hocamın Bize Olan Nasîhatlerini Anlattım. Annem; "oğlum. Benim Hatırım İçin Şu Birkaç Hurmayı Yiyiver. Senin Hocan Bunu Nereden Bilecek." Dedi. Annemin ısrarına Dayanamayıp Bir Tâne Hurma Yedim. Fakat Kalbime Bir Sıkıntı Çöktü. Bir Müddet Sonra Annemden İzin Alıp Hocamın Huzûruna Döndüm. Selâm Verdim. Hocam Kâzerûnî Selâmımı Aldıktan Sonra; "annenin Yanında Bulunduğun Sırada Neler Yaptın Ve Ne Yedin?" Diye Sordu. Ben Sessiz Kaldım. Hocam Devam Ederek Yüzüme Baktı Ve; "orada Bir Hurma Yedin." Buyurdu. Hocamın Bu Sözü Üzerine İçimi Öyle Bir Heybet Ve Korku Kapladı Ki, Târif Edemem. O Günden Sonra Hiçbir Hâlimin, İşimin Ve Sözümün Hocama Gizli Olmadığına Ve Her Şeyimizi Ânında Görmekte Olduklarına Olan Yakînim Arttı. O Hatâmdan Dolayı Tövbe Ve İstiğfâr Ettim. O Andan Îtibâren Arkadaşlarımdan Ayrı Hiçbir Şey Yemedim.

ebû İshak Kâzerûnî Hazretlerinin Zamânındabasra'da Yahyâ Bin Hasan Adında, Bir Mescid İmâmı Vardı. Şeyh Kâzerûnî Hazretlerinin Oturduğu Beldeye Geldi.sabah Namazı Vaktiydi. Kâzerûnî Hazretlerinin Mescidine Girdi. Kâzerûnî Hazretleri İmâm Olmuş Namaz Kıldırıyordu. Yahyâ Bin Hasan Da Ona Uyarak Namaza Durdu. Kâzerûnî, Okuduğu Uzun Bir Sûrede Bir Âyeti Unutarak Okumadı. Bunu Fark Eden Yahyâ Bin Hasan Kendi Kendine; "yazıklar Olsun Bana. Buraya Kadar Boşuna Yorulmuşum. Tâ Basra'dan Buraya Bu Adamı Ziyârete Geldim. Halbuki O Namazda Okuduğu Sûreyi Yanlış Okuyor. Kur'ân-ı Kerîmi Doğru Okuyamayan Kimsenin Ne Fazileti Olabilir? Buraya Geldiğime Pişman Oldum." Diye Düşündü. Şeyh Kâzerûnî Hazretleri Namazdan Ve Duâdan Sonra O Kimseyi Yanına Çağırdı Ve Buyurdu Ki: "gördüğünüz Gibi Bizler Hatâ İşleyip Duruyoruz. Âdemoğluyuz. Âdemoğlu Unutkanlıktan Kurtulamaz." Buyurdu. Yahya Bin Hasan İsmindeki Kimse Kâzerûnî Hazretlerinin Kerâmet Olarak, Namazda İken Kendi Kalbinden Geçenleri Bildiğini Anladı. Düşündüklerine Tövbe Edip Özür Diledi.

zamânın Devlet Adamlarından Ebü'l-fadl Büveyh-i Deylemî Bir Gün Ebû İshak Kâzerûnî Hazretlerini Ziyârete Gitti. Görüşme Esnâsında Şeyh Hazretleri Ona Dönüp; "şarabı İçmekten Vazgeçip Tövbe Et." Diye Nasîhat Etti.ebü'l-fadl; "imkânı Yok Efendim. Ben Şarab İçmeyi Bırakamam. Çünkü Ben, Hükümdârımız Fahrü'l-mülk'ün En Yakını, Nedîmiyim. Onunla İyi Görüşürüm. Oturup Beraber Şarab İçeriz. Benim Şarabı Bırakmama Vezirler Râzı Olmazlar. Buna Gücüm Yetmez." Dedi. Kâzerûnî Hazretleri Buyurdu Ki: "sen Şarab İçmekten Vazgeçip, Benim Yanımda Tövbe Et. Hükümdarın Ve Vezirlerin Yanına Vardığın Zaman, Ziyâfette İçki Verdiklerinde Hemen Bizi Hatırla."ebü'l-fadl, Şeyh Hazretlerinin Sözünü Dinleyip İçki İçmekten Vaz Geçti Ve Geçmişteki Günahlarına Da Onun Huzûrunda Tövbe Etti.

aradan Bir Müddet Geçtikten Sonra Hükümdar Fahrü'l-mülk Ziyâfet Tertipletip Devlet İleri Gelenleriyle Birlikte Ebü'l-fadl'ı Da Dâvet Etti. Ziyafette Şarap Dağıtılacak, Çalgılar Çalınıp Eğlence Yapılacaktı. Ebü'l-fadl Olacakları Ve Fitneden Nasıl Kurtulacağını Düşündü. Ziyâfet İçin Gerekli Hazırlıklar Yapıldı, Eğlence Ve Ziyâfet Başladı. Vezirlerden Birisi Ebü'l-fadl'a Da Şarab Getirdi Ve İçmesi İçin Zorladı. Ebü'l-fadl O Anda Kâzerûnî Hazretlerinin Sözlerini Hatırladı. Onun Rûhâniyetine Sığınıp; "efendim Himmet Buyurup Beni Bu Fitneden Kurtarın." Diye Yalvardı. Ebü'l-fadl Büyük Bir Endişe İçinde Beklediği Sırada İçeriye Büyük Bir Kedi Atıldı. Sürâhi Ve Bardakların Ortasından Sıçrayıp Bir Çırpıda Hepsini Devirip, Yıktı. Sürâhi Ve Bardaklarda Bulunan Şarap Yere Döküldü.sofradaki Yiyecekler De Döküldü. Oradakilerden Kimse Kediye Mâni Olamadılar Ve Şaşkın Şaşkın Bakakaldılar.

kâzerûnî Hazretlerinin Kerâmetini Gören Ebü'l-fadl, Olanlar Karşısında Ağlamaya Başladı. Fahrü'l-mülk, Ebü'l-fadl'a Dönüp; "neden Ağlıyorsun?" Diye Sordu. Ebü'l-fadl Olanların İç Yüzünü Anlattı. Kâzerûnî Hazretlerinin Kendisine Tövbe Ettirdiğini Söyledi. Fahrü'l-mülk Ona; "serbestsin İstersen Gidebilirsin, Tövbeni Bozma. Bizim Hâlimizi Bize Bırak." Dedi. Orada Bulunanlar Da Durumu Öğrenip Kâzerûnî Hazretlerinin Kerâmetine Şâhid Oldular.

ömrünü İslâmiyetin Emir Ve Yasaklarını Öğrenmek, Öğretmekle Geçiren, İlim, Fazîlet Ve Güzel Ahlâk Sâhibi Bir Zât Olan Kâzerûnî Hazretleri, Vefâtından Önce Şu Vasiyette Bulundu:

"...kıymetli Yavrum! Sana Yaptığım Bu Vasiyete Sıkı Sarılıp Onunla Amel Edesin. Böylece Allah Yolunda Muvaffak Olup Saîdlerden Ve Reşîdlerden Olasın.

sana Birinci Vasiyetim, Din İlimlerini, İlmihâlini İyi Öğrenip, Bunu Dâimâ Arttırmandır. Çünkü Tarîkat Ve Hakîkat Ehli Olsun Kim Olursa Olsun Herkes Bu İlme Muhtaçtır. Tabii Din Bilgilerini Ehl-i Sünnet Âlimlerinden Ve Eserlerinden Öğrenmek İnsanın Derece Ve Kıymetini Artırır.

tasavvuf İlmini Öğrenmek Yâni Kalbini Temizlemek, Kötü Huylardan Kurtulmak İçindir. Allahü Teâlâ Peygamberimize (sallallahü Aleyhi Ve Sellem) Kur'ân-ı Kerîmde; "yâ Rabbî! İlmimi Artır." Diye Duâ Buyurmasını Emretti. Fıkıh İlmini Öğrenmeyi Ve Bu İlmin Dünyâ Ve Âhiret Saâdetine Vesîle Olacağını Bildirdi.

fıkıh İlmini Ve İlmihâlini Öğrendikten Sonra Bütün İşlerini, İbâdetlerini Buna Uygun Yapmalısın. İlim İle Dünyâlık Elde Etmekten Uzak Dur. Resûlullah Efendimiz Buyurdu Ki: "her Kim Âhiret Amelleri İle Dünyâlik Taleb Ederse, O Kimsenin Bu Amellerden Âhirette Hiç Nasîbi Yoktur, Fayda Ve Bereketini Göremez. Yüzünün Nûru Gider, Onu Saîdler, Cennetlikler Zümresinden Yazmazlar, Adini Cehennemlikler Arasina Yazarlar." übey Bin Kâ'b'in (radiyallahü Anh) Rivâyet Etti?i Hadîs-i Şerîfte Buyruldu Ki: "bu Ümmetten Olup Da Âhiret İşlerini Dünyâ İşlerine Tercih Edenlere Müjdeler Olsun. Onlar Yüce İnsanlardir. Allahü Teâlânin Yardimina Kavuşmuşlardir. Dünyâyi Âhirete Tercih Edenlere İse Âhirette Hiç Nasîb Yoktur."

abdullah Bin Mübârek'e; "selef-i Sâlihîn Kimdir?" Diye Sorduklarında; "dîni İçin Dünyâdan Yüz Çevirenlerdir." Buyurdu. İşte Bu Hâle Erdikten Sonra, Dâimâ Takvâ Üzere Olman Allahü Teâlâdan Korkman Lâzımdır. Böylece Allahü Teâlânın Sevgili Kullarından Olabilirsin. İnsanların Yanında Azîz Ve Kıymetli Olursun. Açık Ve Gizli İken Allahü Teâlâdan Korkup, İçini Ve Dışını Edeplendiren Kimse, Hak Teâlânın Rızâsını Kazanmış Olur. Evliyâ Ve Seçilmişler Zümresine Katılmış Olur. Çünkü Allahü Teâlâ Kur'ân-ı Kerîmde Üstünlüğün Ancak Takvâ İle, Evliyânın Da Ancak Müttakî Yâni Allahü Teâlâdan Korkan Kimseler, Olduğunu Beyân Buyurmuştur.

bunu Allahü Teâlânın Yardım Ve İnâyeti İle Başardıktan Sonra, Senin İçin En Mühim Vazîfe Helal Kazanç Ve Helal Lokma Taleb Etmektir. Yedi?in, İçti?in, Kullandi?in Her Şey Mutlak Helalden Olmalidir. Allahü Teâlâ Peygamberlerine Meâlen; "helâl Ve Tayyib Olanlari Yiyiniz Ve Sâlih Ameller İşleyiniz." buyuruyor. Buradan Anlaşılıyor Ki Helâl Yemedikçe, Sâlih Ameller İşlenemez. Demek Ki, Helâl Yemek, Helâl Kazanç Sâlih Amel İşlemekten Önce Gelmektedir. Çünkü Helâl Lokma Ve Helâl Kazanç, Sâlih Amellerin Yapılabilmesi İçin Birinci Şarttır.

bunda Da Başarılı İsen, Gösterişten Ve Süslü Giyinmekten Kaçınman Gerekir. Hazret-i Ömer; "benim Atımı Süslemeyiniz. Ona Binince Gönlüm Perdeleniyor." Buyurdu. Hasan-ı Basrî Hazretlerine; "hangi Elbiseyi Seversiniz?" Diye Sordular. Cevâbında; "ey Zavallı!eğer İyilik Elbisede, İyi Giyinmekle Olsaydı, Fâsıklar Ve Günahkârlar Hak Teâlâ İndinde Sâlih Kimselerden Kıymetli Olurdu. Sözün Doğrusu Şudur Ki, Allahü Teâlâ Cemîl'dir, Tâatın Ve Yaşayışın Güzelini Yâni İslâmiyete Uygun Olanını Sever, Bunlardan Râzı Olur." Buyurdu.

bunda Da Muvaffak Olursan, Sana Lâzım Olan Şey Kanâatkâr Olmaktır. Bir Günlük Azık İle Yetinmelisin. Çok Yemek, Şehvetleriyle Meşgûl Olmak Ve Her Bulduğunu Yemek Kötülenmiştir. Bunlar İnsanı Allahü Teâlâdan Uzaklaştırır.

bunda Muvaffak Olduğun Zaman, Sana Düşen Vazîfe, Allah Adamlarıya, Dervişlerle, Sâlih Kimselerle Sohbet Edip Doğru Kimselerle Bulunmaktır. Allahü Teâlâ Kur'ân-ı Kerîmde Meâlen; "ey Îmân Edenler! Allahü Teâlâdan Korkunuz Ve Sâdiklarla Bulununuz." buyurdu. Çünkü Allahü Teâlâya Yaklaşmak, O'nun Sevgili Kullarindan Olmak, Ancak Sâlihler Ve Sâdiklarla Sohbet Etmekle, Onlarla Bulunmakla Ele Geçer. Allah Adamlarinin Sohbeti Bereketiyle Takvâ, Zühd, Tâat, İbâdet, Huzûr Ve Kalp Toplulu?u, Allahü Teâlâ İle Ünsiyet Ve Yakinlik Halleri Hâsil Olur. Onlarin Sohbetinde Bulunarak Bu Mânevî Nîmetlere Kavuşanlar, Allah İçin Sâlihler, Sâdiklar Ve Müttakîler İle Bulunanlar Dünyâda Allahü Teâlânin Himâyesinde Ve Âfiyet Üzeredirler. Yâni Günahlardan Uzaktirlar. Âhirette De Oraya Mahsus Nîmet Ve İhsânlara Kavuşurlar. Âhiretin Dehşetli Ve Korkulu Hallerinden Korunurlar. Peygamber Efendimiz; "kim Şeref Ve İzzet Sâhibi Olmak İstiyorsa, Zâhidler Ve Allah Adamlari İle Bulunsun, Allah İçin Âlimler Ve Salihler Meclisinde Otursun. Hakîkî Âlimler Allahü Teâlâyi Âriftirler, Onu Tanirlar, O'na Kulluk Vazîfelerini Tam Olarak Yerine Getirirler, Aslâ Nefislerinin İsteklerine Uymazlar. Onlar Öyle Kiymetlidirler Ki, Allahü Teâlâ Onlari İnsanlar Arasindan Seçip Ayirmiş, Yüceltmiştir."

büyüklerden Birisi Buyurdu Ki: "allahü Teâlâ Bir Kuluna İyilik Yapmak Murâd Ederse, Onu Allah Adamlarıyla Karşılaştırır Ve Onlarla Sohbet Etmeye Muvaffak Kılar. Böylece Saâdet Yoluna Kavuşup Allahü Teâlânın Râzı Olduğu Ahlâk Ve Hallere Kavuşur." Bütün Anlatılanlar Sebebiyle Dâimâ Sâlihlerin Sohbetinde Olmalısın. Fakirler İle Bulunmalısın. Dünyâ Ehlinden Ve Dünyânın Arkasından Koşanlardan Uzak Durmalısın. Çünkü Dünyâ Ehli İle Bulunmak, Onların Yaptığı İşleri Sevmeye Sürükler. Bu İse Âhirette Hüsrâna Sebeb Olur.

zâlimlerden Ve Bunlara Yakın Kimselerden Uzak Dur. Her Kim Bunlara Meylederse, Âlim Ve Fazîletli Bile Olsa, Sâlihler Ve Allah Adamları Yanında Kıymetli Olmaz. Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Buyurdu Ki: "şu Üç Şeyi Yapanlar Cürüm İşlemiş Olur. İki Topluluk Arasinda Bozgunculuk Yapip, Fitne Çikaranlar; Ana-babasina Âsî Olanlar; Zâlimlerle Dostluk Kurup, Onlarin Zulmüne Yardimci Olanlar." ve Yine; "allahü Teâlâ Buyuruyor Ki: "ben Âlemlerin Rabbiyim. İzzet Ve Celâlim Hakki İçin Zâlimlerden İntikam Alirim. Bir Kimse Bir Zâlimin Elinde Bir Mazlûmun Zulme U?radi?ini Görse, Buna Mâni Olmaya Gücü Yetip De, O Mazlûma Yardim Etmezse, Ondan İntikam Alirim." buyurdular.

sultanlar Ve Devlet Adamlarıyla Birlikte Bulunmaktan Sakın. Onların Adamlarına Da Yaklaşma Ki, Yabancı Kadınları Görmüş Olmayasın. Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı Kerîmde Mümin Erkeklere Ve Mümin Kadınlara, Nâmahreme Bakmamalarını, Muhakkak Gözlerini Haramdan Korumalarini Emir Buyurdu. Resûlullah Efendimiz De Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Buyurdu Ki: "yabanci Kadinlara Bakmak, Şeytanin Oklarindan Bir Oktur. Kim Bundan Sakinirsa, Allahü Teâlâ Ona İbâdetin Tad Ve Lezzetini Tattirir. O Da Bundan Mesûd Olur."

sevgili Yavrum! Bid'at Sâhiplerinin Sohbetinden, Onlarla Bulunmaktan Sakın. Onlarla Oturup Münâkaşa Ve Mücâdeleye Girişme. Allahü Teâlâ Kur'ân-ı Kerîminde Bunu Yasaklamıştır. Resûlullah Efendimiz De; "bir Kimse Hakli Bile Olsa, Dinde Münâkaşa Ve Husûmeti Terk Etmedikçe Îmânin Hakîkatine Eremez." buyurdu.

her Hâlinde İyi Huylu Olmaya Dikkat Et. Rıfk Ve Yumuşaklık Tevâzû Ve Alçak Gönüllülük Bir De Tahammül Senin Mayan Olmalıdır. Affedici, Kerem Sâhibi, Cömert, Hoşgörülü Ol. Bunun İçin De Resûlullah'ın Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Yüksek Ahlâkı İle Ahlâklan.

bir Vasiyetim De Şudur; Din Kardeşlerine Kolaylık Göster, Onlara Yardımcı Ol. Her Sabah Onlar İle Toplanıp Kur'ân-ı Kerîm Oku. Her Nerede Kur'ân-i Kerîm Okunursa, Oraya Hayir Ve Bereket Ya?ar. Nitekim Peygamber Efendimiz Buyurdu Ki: "herhangi Uygun Bir Yerde Allahü Teâlânin Kitabi Okunursa, Melekler Oraya Gelip, Okuyana Yardim Ederler. Oraya Allahü Teâlânin Rahmeti Ya?ar. Allahü Teâlâ Kur'ân-i Kerîm Okuyani, Melekleri, Peygamberleri, Şehîdleri Ve Müminleri İle Yâd Eder. O Kuluna Rahmet Ve Ma?firet Eder." ve Yine; "benim Ümmetimin Şereflileri, Kur'ân-i Kerîmi Okuyanlar Ve Gece Namazi Kilanlardir." buyurdular.

bir Vasiyetim De Şudur Ki, Dostlarını Ve Talebelerini Mezarlığa Kur'ân-ı Kerîmi Para İle Okumaları İçin Gönderme. Çünkü Bu Mürüvvete Sığmaz. Peygamber Efendimiz Buyurdu Ki: "her Kim İnsanlardan Dünyâlik Ele Geçirmek İçin Kur'ân-i Kerîm Okursa, Kiyâmet Gününde, Yüzünde Sirf Kemik Olarak Yâni Yüzü Etsiz Olarak Getirilir."

din Kardeşlerine, Arkadaşlarına Yedirip İçirirken, Sakın İsrafa Kaçma. Seni Muhtaç Bırakacak Şekilde Masrafa Girme.

sevgili Yavrum! Bir De Şu Fazîletli İbâdete Devâm Etmeni Vasiyet Ederim. Bunu, Sevgili Peygamberimize Allahü Teâlâ Kur'ân-ı Kerîmde Emir Buyurdu. O İbâdet, Gece Namazı Kılmaktır. Bunu Sakın İhmâl Etme. Cenâb-ı Hak Gece Namazı Kılanlara Târif Edilmez İhsân Ve Nîmetlerini Vâd Ediyor.

sabah Namazını Kıldıktan Sonra Seccadeni Toplayıp Hemen Kalkma. Allahü Teâlânın Zikri İle Meşgûl Ol. Güneş Doğuncaya Kadar Buna Devâm Et. Bundan Sonra Günün Bir Parçasını İnsanlardan Uzlet, Ayrılık Üzere Geçirmeyi Kendine Vazîfe Bil. İnsanlarla Olmakta Büyük Belâ Ve Fitneler Olduğu Gibi, Uzlette De Birçok Hayır Ve Bereketler Vardır. Fakat Uzlete Çekilince Şartlarına Ve Edeplerine Dikkat Gerekir. Yapılanlar, Ehl-i Sünnet Vel-cemâat Âlimlerinin Fıkıh Ve İlmihâl Kitaplarında Bildirdiklerine Uygun Olmalıdır. Bunu, Nefsin Ve Şeytanın Müdâhalesi İle Kirletmemelidir.

son Vasiyetim İse Şudur: Dostlara Hizmeti Canina Minnet Bil. Çünkü Hizmet, Peygamberlerin Sünnetidir. Hizmet Et, Fakat Kendine Hizmet Ettirme. Çünkü Peygamber Efendimiz; "bir Kavmin, Toplulu?un Efendisi, O Toplulu?a Hizmet Edendir." buyurmuştur. Yine; "müminlere Hizmet Edenlere Hesab Yoktur, Azâb Da Yoktur." buyurdular.

bu Vasiyetlerimi Yerine Getir. Muvaffakiyet, Allahü Teâlâdandır. Yâ Rabbî! Bize Hizmetinin Edeplerini, Evliyâna, Dostlarına Ve Takvâ Sâhiplerine Hizmet Etmenin Edeplerini Öğret. Bizi Bunlar İle Rızıklandır. Yâ Erhamerrâhimîn!.."

kendisinden Başka Muhammed Ve Hasan İsminde İki Erkek Kardeşi Ve Meykûr Ve Hadîce İsminde İki Kız Kardeşi Olan Ebû İshâk Kâzerûnî Hazretleri, Ömrünü İslâm Dînini Öğrenmek, Öğretmek Ve Yaymakla Geçirdikten Sonra, 1034 (h.426) Senesinde Zilkâde Ayında Kâzerûn'da Vefât Etti. Kabr-i Şerîfi Kâzerûn'dadır. Hint Ve Çin Denizi Gemicileri Ebû İshak Kâzerûnî'nin Kabrini Özellikle Ziyâret Edip, Onu Vesîle Ederek Duâ Ederler Ve Türbesine Komşu Fakirler İçin Adaklarda Bulunurlardı. Bugün De Sevenleri Tarafından Ziyâret Edilmektedir.

şeyh Ebû İshâk Kâzerûnî, Her Sene Kâfirlerle Cihâd İçin Ordu Gönderirdi. Vefâtından Sonra Kâzerûn Halkı Şeyhin Yolunu Tuttu Ve Nevbet Çalarak Her Sene Gazâya Asker Gönderdi. Yine Bir Sene Ordu Düzenleyip Kâfir Şehirlerinden Birine Gönderdiler. Bağdât Halîfesi De Ordu Düzenleyip Göndermişti. İki Ordu Yolda Karşılaşıp Birleştiler. Kâfir Şehirlerinden Birini Muhâsara Ettiler. Kale Surları Muhkem Olduğundan Bir Şey Yapamadılar. Üstelik Müslümanlar Ne Yaparsa Kâfirler De Aynı Şekilde Karşılık Veriyorlardı. Meselâ, Mancınık Atışı Yapsalar Mancınıkla Cevap Veriyorlar, Toplu Hücûm Edince Topluca Karşı Koyuyorlar, Hiç Açık Vermiyorlardı. Halîfe Bu Durumdan Üzüntüye Ve Ümitsizliğe Düştü. Geri Dönmek İstedi. Hatîb Ve Kâzerûnlular İle Meşveret Etti. Hatîb:

"ne Yapmak Lâzım Geldiğini, Bu Gece Hocam Kâzerûnî'nin Rûhâniyetinden Sorar Öğrenirim. Ertesi Günü Ona Göre Davranırız." Dedi.

hatîb O Gece İbâdetle Meşgûl Oldu Ve Gönlüne Kâzerûnî'nin Rûhâniyeti, Ne Yapmak Lâzım Geldiğini Bâtınî Yoldan Öğretti. Ertesi Gün Hatîb, Halîfeye Giderek, Çâreyi Söyledi. Buna Göre; Herkes Önüne Bir Kab Alacak Ve Gürültü Yapacak, Ses Çıkaracaktı. Ateş Yakılmayacak, Yüksek Sesle Konuşulmayacak, Silâhlar Yanlarında Bulunacak, Kâzerûnlular Davul Ve Def Gibi Şeylerle Ses Çıkarınca Diğerleri De Ses Çıkaracak, Onlar Susunca Onlar Da Susacak Ve Hep Birden Hücûm Edilecekti. Akşam, Kararlaştırıldığı Gibi, Konuşulmadı Ve Ateş Yakılmadı. Seher Vaktinde Kâzerûnlular Ses Çıkarmaya, Davul, Def Gibi Şeyleri Çalmaya Başladılar. Diğerleri De Aynı Şekilde Davranınca, Gök Gürültüsü Gibi Bir Ses Çıkmaya Başladı. Sanki Kıyâmet Kopmuş, Dağlar Büyük Gürültülerle Şehrin Üzerine Düşmüştü. Kâfirler Bu Sesten Şaşırmışlar, Ne Yapacaklarını Bilmez Bir Hâle Gelmişlerdi. Sonra Hücûm Eden Ordu Şehri Fethetti. Malları, Mülkleri, Silâhları Müslümanların Eline Geçti. Ganîmetler Taksim Edildi. Müslümanlar Kalenin Fethine Çok Sevindiler. Müjde Nevbeti Çalarak Şehirlerine Geri Döndüler.

bundan Sonra Kâzerûnlular Gazâya Gittiklerinde Ve Düşman Kale Ve Şehrine Ulaştıklarında "kudûm Nevbeti", Düşman Safları İle Karşılaşıp Savaştıklarında "sügrâ Nevbeti", Kafirleri Hezîmete Uğrattıklarında İse "müjde Nevbeti" Çalarlardı. İşte Bu Üç Nevbet O Zamandan Kalmadır.

ebû İshâk Kâzerûnî Şöyle Duâ Ederdi: "allah'ım! Bu Toprakları Zikrinle, Velî Ve Sâlih Kullarınla Kıyâmete Kadar Mâmûr Kıl, Rızkımızı Helâlden Ve Ummadığımız Yerden Günlük Olarak Ver.

allah'ım! Peygamberinmuhammed Aleyhisselâm Hürmetine Bizleri Senin Uğrunda Birbirini Seven, Sayan Ve Ziyâret Eden Kullarından Eyle!" (âmîn).

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

misâfire İkrâm

yahûdînin Biri Gelip Kendisine Misâfir Oldu. Yahûdî, Mescidde Bir Sütunun Arkasına Oturup Kendini Gizliyordu. Ebû İshak Hazretleri Her Gün Ona Yemek Gönderiyordu. Bir Müddet Sonra Yahûdî Gitmek İçin Müsâade İstedi. Ona; "ey Yahûdî! Niçin Buradan Gitmek İstiyorsun, Yoksa Yerinden Memnun Değil Misin?" Dedi. Yahûdî Mahcûb Oldu Ve; "mâdem Benim Yahûdî Olduğumu Biliyordun. Niçin Bana Bu Kadar Çok İkrâmda Bulundun?" Dedi. Bu Suâle; "gayr-i Müslim De Olsa Misâfire İkrâm Edilir." Cevâbını Verdi. Bunu İşiten Yahûdî Kelime-i Şehâdet Getirerek Müslüman Oldu.

 

yağın Suya Cevabı

derin İlim, Güzel Ahlâk Ve Yüksek Mânevî Dereceler Sâhibi Olan Ebû İshak Kâzerûnî Hazretleri Birçok Kerâmetler Gösterdi. Bir Gün Talebeleri Ve Sevenleriyle Sohbet Ediyorlardı. Bu Sohbette Âlim Biri Vardı. Kâzerûnî Hazretleri Pekçok Şey Anlattı, Vâz Ve Nasîhatte Bulundu. Sohbet Bittikten Sonra Ayrılacakları Sırada Âlim Zât Ebû İshâk Hazretlerinin Ellerine, Ayaklarına Kapandı. Ebû İshâk Hazretleri Adama Sordu: "sana Ne Oldu Da Böyle Hareket Etmek İhtiyâcını Duydun?" Âlim Anlattı: "siz Mecliste Konuşurken Benim İçimden Şöyle Bir Fikir Geçti:

benim İlmim Onunkinden Ziyâdedir, Buna Rağmen Ben Rızkımı Çalışıp Çabalayarak Kazanıyorum, Bir Lokmayı Zahmet İle Elde Ediyorum. Bu İse Bunca Nüfûz Ve Îtibâra Sâhip, Elinden Hadsiz Hesapsız Mal Geçmektedir. Acabâ Bundaki Hikmet Nedir, Diye Düşünüyordum. Tam Ben Böyle Düşünüyorken, Siz Yağ Kandiline Bakıp Şöyle Bir Îzâhatta Bulundunuz.

kandildeki Su İle Yağ Birbiriyle Öğünme Yarışına Girerler. (bilindiği Gibi Su İle Yağ Birbiriyle Karışmazlar, Yağ Hafif Olduğundan Suyun Üstünde Durur.) Su Yağa Der Ki: "ben Senden Daha Aziz Ve Daha Fazîletliyim. Senin Ve Bütün Canlıların Hayâtı Benim Sâyemdedir. Hâl Böyleyken Sen Niçin Benim Üzerimde Bulunuyorsun?" Yağ, Suya Şu Cevâbı Verir: "çünkü Ben Çok Eziyet Çektim. Beni Kırdılar, Hasad Ettiler, Dövdüler, Saçtılar, Cenderelerde Sıktılar.

sen Böylesine Meşakkatlere Mâruz Kalmış Değilsin. Bütün Bu Saydıklarım Yetişmemiş Gibi Bir De Yanıyor Ve Etrâfı Aydınlatıyorum. Sen İse İstediğin Yerlerde Akıp Duruyorsun. Üzerine Bir Şey Atacak Olsalar Feryâdı Basıyor Ve Ortalığı Karıştırıyorsun. İşte Bundan Dolayıdır Ki Tepene Çıkıp Oturuyorum." Bunu Dinleyince Kalblerden Geçenleri Bilen Bir Zât Olduğunuzu Anladım."

 

şehrin Surları

bir Grup Müslüman Kâzerûnî Hazretlerinin Ziyâretine Gelip; "efendim! Emir Buyursanız Da Şu Şehrin Etrâfını Sur İle Çevirseler. Böylece Şehir, Emniyet Ve Himaye Altına Alınır." Dediler. Kâzerûnî Hazretleri Cevâben; "bu Şehrin Surları Vardır. Fakat Görünmez. Öyle Sağlamdır Ki, Âfet, Belâ Ve Musîbet Bu Şehre Zarar Vermez. Ahâli De Himâyededir." Buyurdu. Ziyâretçiler Bir Şey Anlamayıp Dönüp Gittiler. Kâzerûnî'nin Kerâmeti Vefâtından Tam Yetmiş İki Sene Sonra Zuhûr Etti. On İki Bin Kadar Müşrik, Kâfir, Şehri Ele Geçirmek İçin Kâzerûn'a Yöneldiler. Yaklaştıklarında Düşmanlar Gözlerini Açıp, Şehre Bakmaya Bile Güç Yetiremeyip Büyük Bir Kargaşalığa Düştüler. İçlerine Korku Düşüp, Âdetâ Hezîmete Uğramış Bir Ordu Gibi Şaşırmış Halde Geri Çekildiler. Allahü Teâlâ, Kâzerûnî'nin (rahmetullahi Aleyh) Hürmetine Şehri Muhâfaza Buyurdu.

 

kaynaklar

1) Tezkiretü'l-evliyâ; C.2, S.244

2) El-firdevsü'l-mürşidiyye Fî Esrâr-is-samediyye (muhammed Bin Osman İstanbul-1943)

3) Bursa'daki İshâkî Zâviyesinin Vakfiyesi (adnan Erzi, Vakıflar Dergisi, Sayı-2 1974); S.423

4) Nefehâtü'l-üns; S.297

5) İbn-i Battûtâ; C.2, S.89 (pâris Baskısı)

6) İslâm Târihi Ansiklopedisi; C.7, S.33

Yorumlar
Kod: OLESL