Cibril haber verdi ki Hendek günü Resule:
(Allah, helak edecek küffarı rüzgar ile.)
O gece, ortalığı çok müthiş bir karanlık,
Bastırdı ki, göz gözü görmüyordu hiç artık.
Ve bir rüzgar esti ki, çok şiddetli ve ani,
Bunu, şöyle anlatır Huzeyfe-i yemani:
Bir karanlık bastı ki o gece bir aralık,
Bir gece görmemiştim ondan daha karanlık.
Ve gök gürültüsünü andıran bir ses ile,
Çok şiddetli bir rüzgar başlamıştı esmeye.
Biz, şiddetli açlık ve soğuktan titriyorduk.
Bulunduğumuz yerde, büzülmüş bekliyorduk.
O zaman Resulullah, Eshabına hitaben,
Buyurdu: (Kim küffarın yanına varıp hemen,
Onların ahvalini inceleyip de bir bir,
Ve oradan ayrılıp, bana haber getirir?)
Çok şiddetli açlık ve soğuktan, bizde fakat,
Ayağa kalkmak için, yok idi güç ve takat.
Resulullah, yanıma teşrif etti ki, o an,
Büzülmüş otururdum yerimde ben o zaman.
Omuzuma dokunup, buyurdu ki: (Sen kimsin?)
Dedim: (Ya Resulallah, Huzeyfe’yim, emredin.)
Buyurdu ki: (Kâfirler ne yapıyor, git de bak.
Lakin atma onlara ne bir ok, ne de mızrak.
Onların hallerinden, bana bir haber getir.
Soğuk ile sıcaktan olmazsın müteessir.)
Resul'ün himmetiyle titreme gitti benden.
Ve bir kuvvet geldi ki, fırlayıp kalktım hemen.
Sonra, küffara doğru başladım yürümeye.
Ne üşüme var idi ve ne de bir titreme.
Müşrik karargahına vasıl oldum nihayet.
Bir rüzgar eserdi ki, şiddetliydi begayet.
İleri gelenleri oturmuşlar Kureyş’in,
Isınırlardı o an yanında bir ateşin.
Onların arasında gördüm ki, Ebu Süfyan,
Derdi ki: (Hemen çekip gitmeliyiz buradan.)
Beni tanımadılar, karanlıktı haliyle.
Varıp, ateş yanında oturdum onlar ile.
Öyle çok şiddet ile esiyordu ki rüzgar,
Çivileri sökülüp, yıkılırdı çadırlar.
Hatta kap kacakları, yere devriliyordu.
Ve kum fırtınasından, göz gözü görmüyordu.
Bir ara Ebu Süfyan, seslenip: (Dikkat edin!
Casusu gelebilir buraya Muhammed’in.
Herkes yanındakine dikkat etsin!) deyince,
Anladım ki, o benden şüphelendi iyice.
Daha önce davranıp, ben, yanımdakilere,
Kimler olduklarını sual ettim ilk kere.