hindistan'ın Büyük Velîlerinden. İsmi Abdülkerîm, Lakabı Kerîmüddîn'dir. Kâbil İle Lâhor Arasında, Keşmîr'e Ayrılan Yol Üzerinde Bulunan, Bâbâ Hasan Ebdâl Kasabasına Yakın Osman-pûr Beldesindendir. Bâbâ Hasan Ebdâl Kasabasına Nisbetle "bâbâ Hasan Ebdâlî" Diye Nisbet Edilmiştir. Doğum Târihi Belli Değildir. 1640 (h.1050) Senesinde Vefât Etti.
ilk Tahsîline Memleketinde Başladı. Daha Sonra Lâhor'a Gitti. Zâhirî İlimleri Tahsîl Ederken Hatırına; "bu Hâlde Ölürsem Hak Teâlâyı Bilmeden, Tanımadan Ölmüş Olurum." Düşüncesi Geldi Ve Tahsîli Bıraktı. Memleketine Dönüp, Tâat Ve İbâdetle Meşgûl Oldu. İçine Doğru Yolu Gösterici Bir Âlim Bulup, Onun Vesîlesiyle Velîlik Yolunda İlerlemek Arzusu Düştü. Bir Gece Rüyâda, Yûsuf Aleyhisselâmın Güzelliğini Andıran, Pek Güzel Ve Vekârlı Bir Büyüğün Mübârek Sûretini Gördü. Hatırından Bu Zâtın Talebesi Olmayı Geçirdi. Uyanınca, Hayret Edip; "bu Büyüğü Nerede Bulabilirim." Dedi. Kendi Kendine; "rüyâda Her Görünen, Uyanıklıkta Zuhûr Etmeyebilir." Dedi.
fakat Ertesi Gece Aynı Mübârek Sîmâ İle Karşılaştı. Onu O Kadar Sevdiğinden Yerinde Duramaz Oldu. Daha Birkaç Gece, Hep O Cemâl Ve Kemâl Sâhibi Sîmâyı Görüp, Bulamama Üzüntülerini, Rüyâlarıyla Tesellî Eyledi. Sonra Bir Daha Görmedi.kararsızlık Ve Sabırsızlık Kalbini Rahatsız Etmeye Başladı.
bir Sırdaşı Vardı. Ona; "gece Teheccüdden Sonra Gel, Bana Bir İşâret Ver De, Evde Olanlara Ve Anneme Haber Vermeden, Bizi Allahü Teâlâya Kavuşturacak Bir Velîyi Aramaya Çıkalım." Dedi. Kararlaştırdıkları Saatte Gelen Arkadaşı İle Herkes Uykudayken Divâne Âşık Gibi Birlikte Evden Çıktı. Serhend'e Geldi. Buradayken Kalbinde Bir Değişiklik Ve Heyecân Hâli Başladı. Meşhur Âlimlerden Ve Takvâ Sâhiplerinden Olan Şeyh Cevher'e Gitti. Dînimize Tam Bağlı Bir Rehber Göstermesini Arz Etti. O Da; "üzülme, İstediğini Bulacaksın." Dedi. Kendi Kendine; "ekberâbâd'a Gideyim, Belki Aradığım Rehberi O Büyük Beldede Bulurum." Diye Düşündü. Bu Hâldeyken, Serhend Çarşısında Bir Sofu İle Görüştü. Derdini Ona Açınca, İmâm-ı Rabbânî Hazretlerini Anlatıp, Mescid Ve Hânekâhlarını Gösterdi.
gidip, Kapılarının Dışında Durdu. Zâhirî Hâlleri İflâs Ve Çöküntü İçindeydi. Bir Derviş Gitti Ve İmâm-ı Rabbânî'ye; "bir Müflis Geldi, Hizmetiniz Ve Huzûrunuz İle Şereflenmek İster." Dedi. "onu Getirin." Buyurdular. İçeri Girdi. Nûrlu Yüzünü Görür Görmez, "daha Önce Defâlarca Rüyâda Bana Görünen Mübârek Sîmânın Sâhibi Budur." Deyip, Onları Tanıdı, Şevk İle Ağladı. Hazret-i İmâm, Onu Kucakladılar Ve Bir Müddet Öyle Durdular. Sonra Başını Kaldırıp, Hemen Husûsî Odasına Götürdü Ve Büyükler Yolunu Tâlim Eyledi. Kendilerine, "benim Maksûdum Tamam Oldu." Diye Arz Etti. Çünkü Hazret-i İmâm'ın Âdetleri Öyle İdi Ki; Bir Tâlib Uzun Zaman Gelir Gider De, Ancak Ondan Sonra Ona Büyükler Yolunu Telkîn Ederlerdi.
imâm-ı Rabbânî Hazretlerinin Feyz Ve Himmetleri O Kadar Çok Ve Kuvvetliydi Ki, Daha Sohbet Olmadan, Sâdece Huzûrunda Bulunmakla Kerîmüddîn'in Hâli Değişti. İnâyetlere Kavuştu. Misline Rastlanamayan Bereketli Nazarlar (bakışlar) Altında, Kısa Zamanda Çok İlerledi. Hazret-i İmâm Ona, İnsanlara Doğru Yolu Göstermesi, Bu Yolda İlerlemelerine Vesîle Olması İçin İcâzet Verdi.
icâzet İle Şereflendikten Sonra Memleketine Dönen Kerîmüddîn Bâbâ Hasan, Vazifeye Başladı. O Memleketin Halkından Nice Kimse Onun Sâyesinde Bu Şerefli Yolun Hakîkatine Kavuştu. Feyz Ve Bereketlere Mazhar Oldular.
imâm-ı Rabbânî Hazretlerinden İcâzet Almakla Şereflenip Memleketine Döndüğünde, On Kişiyi Talebe Olarak Almasına Müsâade Etmişlerdi. İkinci Defâ Huzurlarına Gittiğinde Bu Tasavvuf Yolunu Yetmiş Kişiye Tâlim Edip Öğretmesini İstediler. Üçüncü Defâ Gittiğinde, Fadl-âbâd İsimli Bir Beldede Bir Handa Konaklamıştı. Orada Gördüğü Rüyâda, Kendisini Bir Taht Üzerine Oturttuklarını Ve Vaktin Sultânının Eli Bağlı Huzûrunda Durduğunu Gördü. Bu Rüyânın Tâbirini Ve Hikmetini Merak Ederek Hazret-i İmâm'ın Huzûruna Vardı. O Daha Rüyâyı Anlatmadan, Mutlak İcâzet Vermekle Şereflendirdiler. Üçüncü Gidişinde Bu İhsâna Kavuştu.
kerîmüddîn Hazretlerinin Bulunduğu Beldede Meşhûr, Herkesin Kendisine Baş Vurduğu, İlim Sâhibiabdünnebî İsminde Biri Vardı. Bu Zât Bir Gün, Kerîmüddîn'i Yemeğe Dâvet Etti. Yemekten Sonra, İstek Ve Arzusu İle Kerîmüddîn'e; "bana Büyükler Yolunu Tâlim Eyleyin." Dedi. Kerîmüddîn De; "evin Dışındaki Mescide Gel! Orada Sana Arzu Ettiğini Vereyim Ve Seni Büyükler Yoluna Alayım." Buyurdu. Abdünnebî; "mescidde Herkesin Yanında Olmaz. Yalnız Yerde Söyleyiniz." Dedi. Kerîmüddîn, Onun Zâten Meşhûr Olduğu İçin, İnsanların Yanında Talebe Olmaktan Utandığını Anladı Ve Bu İşte Esâsın Nefse Muhâlefet Etmek Olduğunu Bildirmek İçin; "yalnız Yerde Olmaz!" Buyurdu.
bunun Üzerine O Zât Edebe Riâyeti Terk Ederek; "ben Meşhûr Bir Kimseyim. Sözüm Dinlenir. Eğer Bana Yalnız Yerde, Yolu Tâlim Etmezseniz İnsanlara Sizin Bid'at Sâhibi Olduğunuzu Söyler, Onların Size Gelip Talebe Olmalarına Mâni Olurum. Böylece Kimse Size Gelmez." Gibi Şeyler Söyleyerek, Kendine Göre, Güyâ Kerîmüddîn'i Tehdid Eder Bir İfâde Kullandı.
kerîmüddîn Bâbâ Hasan Ebdâlî O Münâsebetsiz Kimsenin Bu Sözlerine Üzülüp Gayrete Geldi. "elinden Gelen Her Şeyi Yap! Halka İstediğini Söyle!" Buyurdu. O Kimse De, Hakîkaten Bundan Sonra Onun Hakkında İftirâlara, Bozuk Sözler Sarfetmeye Başladı. Bu Çirkin İşe Tevessül Etmesinden Birkaç Gün Geçmeden Evi Barkı Harâb Oldu. Kısa Zaman Sonra Da Kendisi Ve Oğlu Öldü. Büyüklere Allahü Teâlânın Sevdiklerine Karşı Gelmenin Cezâsını Hemen Çekmiş Oldu.
şeyh Mûsâ Şevîn Memleketinde Makam Ve Otorite Sâhibi Mümtaz Bir Zâttı. Bir İşi İçin Kerîmüddîn'in Bulunduğu Kasabaya Gitti.bir Vesîle İle Onu Görmeye Geldi. Kerîmüddîn Ona; "siz Hangi Yolda Talebesiniz?" Dedi. "îsâ Belvetî'nin Talebesiyim Ve Ondan İcâzetim Vardır." Dedi. Şeyh; "kendinize Müteveccih Olun, Benden Size Birşey Gelecek." Dedi. O Da Başını Eğdi. Kerîmüddîn Teveccühle Meşgûl Oldu. Dil İle Bir Şeyden Bahsetmedi. Bu Büyük Zâtın Âdetlerinden İdi Ki, Yalnız Teveccüh Ve Tasarrufla, Ahrâriyye Yolunu Tâlibin Kalbine Verir Ve Zikr Fidanı, Tâlibin Kalb Bahçesinde Kalb Tasarrufu İle Dikilirdi. O Anda Sâlikin Kalbi Zikreder Hâle Gelirdi.
bir Müddet Sonra Şeyh Mûsâ Başını Kaldırdı Ve; "şeyh Îsâ Belvetî'nin Nisbeti Kalbimden Silindi Ve Sizin Nisbetiniz Kalbime Yerleşti." Dedi. Evine Gittikten Sonra Oğlu Şeyh İshak'a Bu Durumu Açıkladı Ve Onu Şeyhin Sohbetine Gitmeye Teşvik Etti. Oğlu Şeyhzâde Edâsıyla Kerîmüddîn'i Görmeye Geldi. Şeyh Kendi Eliyle Odanın Tâmirini Yapmakla Meşgûldü. Bu Sebeple Eli, Ayağı Çamurluydu.
o Hâl İçinde Şeyhzâde Geldi Ve Selâm Verdi. Kerîmüddîn Ona Doğru Bir Baktı Ve; "elimi Yıkayıp, Sizinle Müsâfeha Edeyim." Dedi. O, Feryâd Edip; "efendim Bir Bakışınız İle Yedi Aydan Beri Şeyh Tâc Senbihlî'den Aldığım Nisbet Benden Gitti Ve Onun Yerine Sizin Nisbetiniz Yerleşti." Dedi. Kerîmüddîn Onu Husûsî Odasına Götürdü Ve Ona Teveccüh Etti. Teveccüh Esnâsında, Bu Büyük Yolu Kalbine Yerleştirdi. Şeyhin Teveccühü İle, Şeyhzâde İshâk Kendinden Geçerek Hareketsiz, Güçsüz Bir Hâle Geldi.şaşkın Oldu. Kerîmüddîn Bâbâ Hasan Ebdâlî Kalktı Ve Hücrenin Kapısının Zincirini Dışardan Bağladı. Sabahdan Öğleye Kadar Geçti. Şeyhzâde Hâlâ Kendinden Geçmiş Yatıyordu. Sonra Kerîmüddîn Odanın Kapısını Açtı Ve Onun Yanında Oturdu. Teveccüh Eyledi.şeyhzâde İshak Kendine Geldi Ve; "kalem Kâğıt Getiriniz. Biraz Önce İmâm-ı Rabbânî Hazretleri Burada İdiler. Bana Bir Takım Şeyler Söylediler. Yazayım, Unutulmasın." Dedi. İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin Buyurdukları Şunlar İdi:
"ey İshak! Sen Benim Oğlum Ve Bütün Hakîkî Ve İnce Rumuzlarda Halîfemsin. Ben Magfiret Olunmuşum, Sen De Magfiret Olunmuşsun. Seni Vesîle Edenler De Magfiret Olunmuşlardır. Çok Sevdiğim Talebem Kerîmüddîn'e Benim Selâmımı Söyle." Şeyhzâde, O Yarım Günlük Zamanda Hilâfet Alacak Dereceye Yükselmişti."
kerîmüddîn Ona; "mâdem Ki, Hazret-i İmâm Sana İcâzet Verdiler, Bu Sana Kâfidir." Dedi Ve Onu Gönderdi.memleketine Gitti. Oranın Halkı Talebe Olmak İçin Onun Etrâfına Toplandı. İlk Talebesi,mîrek Mes'ûd Bey Bin Ahmed Bey Hân Kâbilî'dir. Devlet Adamlarındandı. Ahbab Ve Arkadaşları Mîrek Mes'ûd Beyi Çekemeyip, Kendisine; "şeyhzâde İshak Yalanla Kendini Ahrâriyye Yolunda Eyledi. Sen De Gidip Ona Talebe Oldun." Dediler. Bu Asılsız Sözlere Aldanan Mîrek Şeyh, İshak'a Talebe Olduğundan Pişmânlık Duydu Ve İki Üç Gün Hocası İshak'ın Huzûruna Gelmedi.şeyh İshak Kalkıp, Mîrek'in Evine Gitti. Dil Uzatanların Sözleri Mîrek'e O Kadar Tesir Ettiğinden, Şeyh İshak'a Saygı Bile Göstermedi. O Da Gayrete Gelip, Orada Oturmadı, Dönüp Evine Gitti.
mîrek Mes'ud Bey O Gece Rüyâda, Hâce Behâeddîn-i Nakşibend'in (kuddise Sirruh) Geldiğini Gördü. Bâzan O Kadar Büyüyordu Ki, Bütün Yer Yüzünü Ve Göğü Kaplıyor, Bâzan Da Bir İplik Kadar İnceliyordu. Mîrek'e Hitabla; "ey Zavallı,allah Adamlarını Tanımıyorsun." Buyurdu. Mîrek'in Korkudan Bütün Vücûdu Titredi Ve Dehşetle Uyandı. Hemen Şeyh İshak'ın Huzûruna Koştu.yüzlerce Yalvarma Ve Kırıklık İle Ayaklarına Kapanıp, Kusûrunun Affını Diledi Ve; "bu Hasedciler İçin Ne Buyurursanız Yapayım. Zîrâ Onlar Benim Canım Ve Îmânımla Oynadılar." Dedi. Şeyh İshak; "onları Huzûruna Yaklaştırma." Buyurdu. O Da Öyle Yaptı.
kerâmet Ve Menkîbeleri
allah! Allah!..
kerîmüddîn'in Talebelerinden Biri Hastaydı. Durumunu Bildirdiler. Bunun Üzerine Kerîmüddîn Gelip O Hasta Talebenin Yanında Başka Bir Yatakta Yattı. Allahü Teâlâya Yalvardı. Rüyâsında O Talebesinin Yaşayıp Yaşamayacağını Göstermesini Diledi. Uykuya Vardı Ve Rüyâsında Siyahlar Giyinmiş Düşman Askerleri İle Kendi Talebelerinin Muhârebe Ettiklerini, Hasta Olan Talebenin İse, Diğer Askerlerden Önde At Koşturduğunu, Kahramanca Çarpışarak Düşmana Çok Zâyiat Verdirdiğini, Yaralanıp Attan Düştüğünü Ve Atının Onu Bırakıp Kalabalığa Karıştığını Gördü. Uykudan Uyandığında O Talebesinin Vefâtının Yaklaştığını Haber Verip, Eshâbına Techiz, Tekfin Ve Defn İçin Hazırlık Yapılmasını Söyledi. Talebenin Hastalığı İse Ölüm Şiddetinde Görünmüyordu. Orada Bulunan Talebelerin Hepsi Hayret Ettiler.
az Bir Zaman Geçince, Hastanın Durumu Ağırlaştı. Nefesi Sıklaştı. Bu Sırada Orada Bulunan Ve Tasavvuf Ehlinin Hâlini İnkâr Eden Bâzı Kimseler Kendi Kendilerine; "hocalığın Ve Talebeliğin Şu Anda (ölüm Ânında) Ne İşe Yaradığını Görelim." Dediler. Onların Bu Düşüncelerini Kalb Yoluyla Anlayan Kerîmüddîn Hazretleri, Açıktan; "ey Allahım! Vefât Etmek Üzere Olan Bu Hastanın Hakîkî Tasavvuf Büyüklerine Bağlanması Hürmetine, Seni Zikrettiğini Bunlara Da Duyur!" Diye Duâ Etti. Bu Söz Daha Bitmeden, O Ölüm Hastasının Açıktan Açığa "allah! Allah!.." Demeye Başladığı Duyuldu. Rûhunu Teslim Edinceye Kadar Böyle Devâm Etti. Bu Apaçık Kerâmete Şâhid Olan Yabancılar İnkarlarından Vazgeçip, Kerîmüddîn'e Bağlanıp Talebelerinden Oldular.
kaynaklar
1) Berekât-ı Ahmediyye; S.385
2) Hadarât-ül-kuds; S.355
3) Tezkire-i İmâm-ı Rabbânî; S.348
4) İslâm Alimleri Ansiklopedisi; C.16, S.28