Ömer ibnil Hattab’ın devrinde, çok memleket,
Fetholup, geçti ele, nice mal ve ganimet.
Onun şanı şöhreti, çıkmışken zirvesine,
Eski yaşayışını, değiştirmedi yine.
Yerdi acıktığında, kuru arpa ekmeği,
Ve yamalı olarak, giyerdi elbiseyi.
Kızı Hazret-i Hafsa, zevcesiydi Resul'ün.
Resulullahtan sonra, yaşadı bir nice gün.
Muhterem babasının, bu haşmetli devrinde,
Ziyarete gelmişti, onu kendi evinde.
Bir ara hırkasına, dikkatle etti nazar.
Gördü ki, üzerinde tam oniki yama var.
Dedi ki: (Babacığım, çok eskimiş hırkanız.
Bunu giymeseniz de, yenisini alsanız.)
Buyurdu ki: (Ey kızım, bu nasıl sözdür öyle?
Benden daha yakındın, zevce idin Resul'e.
Dünyadan kaçtığını bilmez misin Resul'ün?
Ehemmiyet verdi mi dünyaya, O hiçbir gün?
Vefatı yakın iken, çağırdı bir gün beni.
Bildirdi bu hususta, bana vasıyetini.
Buyurdu ki: (Ya Ömer, vefat eylediğinde,
Eğer bulmak istersen, beni mahşer yerinde,
Ayrılma benim ile, Ebu Bekr’in yolundan.
Şimdiki şu halini, değiştirme hiçbir an.)
Ey kızım, böyle iken vasıyeti Resul'ün,
Değiştirebilir mi, halini Ömer bugün?)
Yine halife iken bir gün, Hazret-i Ömer,
Bir yerde otururdu, Eshap ile beraber.
Hurma lifinden idi, üstündeki hırkası.
Var idi üzerinde, on tane de yaması.
Buna şahit olunca, o gün Eshab-ı güzin,
Üzülüp, dediler ki: (Ya Emir-el müminin!
Bu yamalı hırkayı, giymeseniz de şu an,
Yenisini alsanız sultanlara yakışan.)
Halife, bu sözlerden üzüldü, celallendi.
Sahabe-i güzine, şöyle hitab eyledi:
(Siz hala zahire mi, dışa mı bakarsınız?
Niçin bu vesveseden, hala kurtulmazsınız?
Bahşetti Allah bize, islam gibi nimeti.
Var mı bunun yanında, başka şeyin kıymeti?
Bu, öyle devlettir ki, herkese nasib olmaz.
Şükrünü yapmak için, kimsede güç bulunmaz.
O, iman nimetini, vermişken hepimize,
Hırkanın eskiliği, ne zarar verir bize?
İslamla aziz etti bizleri Hak teâlâ.
Şık görünmek arzusu, ne arar sizde hala.)
Edep ile dinleyip, vermediler bir cevap.
Zira bu sözlerine, hak verdi cümle Eshap.