Evliya-yı kiramın en büyüklerindendir.
Nasihatleri ile kalpleri etti tenvir.
O bir gün buyurdu ki: (Öldükten sonra dahi,
Hiç unutulmamayı istiyorsan eğer ki,
Allahü teâlâya eyleme günah, isyan.
Günah işlememekle yükselir çünkü insan.
Kim, mümin kardeşinin örterse bir aybını,
Allah da örter onun, mahşerde günahını.)
Mezarı, duaların kabul olduğu yerdi.
İnsanlar, dua için, o kabre giderlerdi.
Kendi de, talebesi Sırri-yi Sekati'ye,
Buyururdu: (Duada, beni eyle vesile.)
Bir dayısı vardı ki, kadısıydı o şehrin.
Bir gün gördü bu zatı, kenarında bir semtin.
Oturmuş, bir köpeğe ekmek yediriyordu.
Hatta aynı ekmekten, kendisi de yiyordu.
Onu böyle görünce, dedi: (Ne yapıyorsun?
Köpek ile yemekten hiç utanmıyor musun?)
Buyurdu ki: (Bilakis, utandığımdan böyle,
Ekmek yediriyorum bu zavallı köpeğe.)
O esnada havada, baktı, kuş uçuyordu.
Seslenince, kuş gelip eli üstüne kondu.
Sonra, utanır gibi, iki kanadı ile,
Örtmeye çalışırdı yüzünü tamamiyle.
Buyurdu ki: (Allah'tan utanırsa kul eğer,
Ondan, hayvanlar bile utanır, haya eder.)
Dayısı bunu görüp, hayret etti ve şaştı.
O dahi utanarak, oradan uzaklaştı.
Hem Sırri-yi Sekati anlatır ki şöylece:
Ben, Maruf-i Kerhi’yi rüyada gördüm gece.
Arş-ı a’la altında, bayılmış gibi, o an,
Hareketsiz dururdu, gayet şaşkın ve hayran.
Ben onu seyrederken, birden (Bu kimdir?) diye,
Âlemlerin sahibi, sordu melaikeye.
Melekler, cevabında dediler ki: (İlahi!
Sen, bu zatı bizlerden bilirsin daha iyi.)
O zaman Hak teâlâ buyurdu: (O, Maruf'tur.
Benim muhabbetimden, hayran ve mest olmuştur.
O, hep kalır bu halde, geçse de nice sene.
Zira beni görmeden, gelemez kendisine.)
Yine Sırri Sekati kendisi anlatıyor:
Bayram günü, hocamı gördüm, hurma topluyor.
Niçin topladığını edeple sual ettim.
Bana buyurdular ki: (Bir çocuk gördüm yetim.
Ağlayıp diyordu ki: Hiç yoktur oyuncağım.
Ona, bu hurmalarla oyuncak alacağım.)
(Bu işi ben yapayım) diyerek efendime,
Bir oyuncak alarak, götürdüm o yetime.
O yetim sevinince, bana bir haller oldu.
Kalp gözüm açılarak, İlahi nurla doldu.