Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Mâlik Bin Enes
  30 Mart 2018 Cuma , 23:41
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Suudî Arabistan evliyaları, Medîne evliyaları, Mâlik Bin Enes

ehl-i Sünnetin Amelde Dört Hak Mezhebinden Biri Olan Mâlikî Mezhebinin Kurucusu. Sekizinci Yüzyılda Medîne-i Münevverede Yaşayan Âlim Ve Velîlerden. İsmi, Mâlik Bin Enes, Künyesi Ebû Abdullah'tır. Soyu, Yemen'deki Benî Esbâh Kabîlesine Ve Himyerîlerden Bir Hükümdâr Hânedânına Dayanmaktadır. Eshâb-ı Kirâmdan Ve Medîne-i Münevvereye Yerleşen Ebû Âmir Radıyallahü Anh Onun Dedelerindendir. 708 (h.90) Senesinde Medîne-i Münevverede Doğdu. Doğum Târihiyle İlgili Başka Rivâyetler De Vardır. 795 (h.179) Senesinde Medîne-i Münevverede Vefât Etti.

tebe-i Tâbiînden Olan Mâlik Bin Enes, İlimle Ve Hadîs-i Şerîf Rivâyetiyle Meşgûl Olan Bir Âilede Ve Çevrede Yetişti.dedesi Mâlik, Babası Enes, Amcası Süheyl Hadîs-i Şerîf Rivâyet Etmişlerdir. Sevgili Peygamberimizin Yaşadığı Ve İslâm Dîninin Hükümlerinin Vâz Edildiği Zamânın En Önemli İlim Merkezlerinden Olan Medîne-i Münevverede Hayat Sürdü.

böyle Bir Çevrede Dünyâya Gelen Mâlik Binenes, Küçük Yaşta Kur'ân-ı Kerîmi Ezberledi. Kendi İsteği Ve Bilhassa Annesinin Teşvikiyle İlim Öğrenmeye Başladı. Annesi En Güzel Elbiselerini Giydirerek, Sarığını Sarıp; "şimdi Git, Oku Yaz." Dedi. Oğlunu Zamânın En Meşhûr Âlimi Râbiat-ür-rey'in Huzûruna Götürdü.râbia Bin Abdurrahmân'ın Derslerine Devâm Eden Mâlik Bin Enes Genç Yaşta Fıkıh İlmini Öğrendi.sonraabdurrahmân Bin Hürmüz'ün Derslerine Devâm Edip, Ondan Çok İstifâde Etti. Büyük Bir Hayranlık Ve Muhabbet Duyduğu Hocası Hakkında; "ibn-i Hürmüz'ün Derslerine On Üç Sene Devâm Ettim. Ondan Nice İlimler Öğrendim. Bunların Bir Kısmını Hiç Kimseye Söylemiyorum. O, Bid'at Ehlini Red Bakımından Ve İnsanların İhtilâf Ettikleri Şeyler Husûsunda Onların En Bilgilisiydi." Derdi.

ilim Öğrenmek Husûsunda Her Fedâkârlığa Katlanan Mâlik Bin Enes, Tahsil Uğruna Evini Dahi Satmıştır. Kendisi Şöyle Demiştir: "öğle Vakti Hazret-i Ömer'in Oğlu Abdullah'ın Âzâtlısı Olan Nâfi'ye Gider Ve Kapısında Beklerdim. Nâfi, Hazret-i Ömer'den Nakledilen İlimleri Ve Onun Oğlu Abdullah'ın İlmini Biliyordu. Güneşten Ve Şiddetli Sıcaktan Korunmak İçin Hiçbir Gölge Bulamazdım. Nâfi', Dışarı Çıkınca Edeple Selâm Verirdim Ve Onu Kırmadan Arkasından İçeri Girip; "abdullah Bin Ömer Şu Meselelerde Ne Buyurmuştur?" Diye Sorardım. O Da Suâllerimi Cevaplandırırdı."

nâfî'den Başka Tâbiînden Olan İbn-i Şihâb Ez-zührî Ve Saîd Bin El-müseyyib'den De İlim Öğrendi. Kendisi Şöyle Anlattı: "bir Bayram Günüydü. Bayram Namazını Kıldıktan Sonra, Bugün İbn-i Şihâb'ın Boş Vakti Olur Diyerek Evine Gidip Kapısının Önüne Oturdum. Hizmetçisine Kapıda Kim Var Bak Dediğini Duydum. O Da Kumral Yüzlü Talebeniz Var Deyince, Onu Derhal İçeri Al Demesi Üzerine Beni İçeri Aldılar. Biraz Bekledim, İbn-i Şihâb Yanıma Gelip Bana; "herhalde Evine Gitmeden Buraya Geldin, Yemek Yemedin Değil Mi?" Dedi. Daha Ben Hayır Demeden Yemek Hazırlanmasını Emredince; "yemeğe, İhtiyâcım Yok." Diye Mukâbelede Bulundum. Bunun Üzerine, Öyleyse Söyle Bakalım Ne İstiyorsun, Dedi. Bana Hadîs-i Şerîf Öğretmenizi İstiyorum Efendim, Deyince, Kalem Defter Çıkar Dedi. Sonra Kırk Tâne Hadîs-i Şerif Rivâyet Etti. Biraz Daha Rivâyet Etmesini İsteyince, Şimdilik Bu Kadar Yeter, Bunları Ezberleyip Nakledersen Sen De Muhaddis Olursun." Dedi.

imâm-ı Mâlik, Ehl-i Beytten Câfer-i Sâdık Hazretlerinden De İlim Almış, Onun Sohbetinde Bulunmuştur. Bu Hususta Kendisi Şöyle Anlatır: "câfer Bin Muhammed'e Giderdim. O Çok Yumuşak Huylu Ve Güler Yüzlü İdi. Yanında Resûlullah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Anılınca Yüzü Sararırdı. Meclisine Uzun Zaman Devâm Ettim. Her Görüşümde Ya Namaz Kılar Ya Oruçlu Olur Veya Kur'ân-ı Kerîm Okurdu. Abdestsiz Hadîs-i Şerîf Rivâyet Etmezdi. Mânâsız Sözleri Hiç Ağzına Almazdı. Haram Ve Şüphelilerden Sakınan, Dünyâya Düşkün Olmayan, Çok İbâdet Eden Âlimlerdendi. Yanına Geldiğim Zaman Yaslandığı Yastığını Alır, Mutlaka Bana İkrâm Ederdi."

mâlik Bin Enes, Bir Gün Hocası Ebü'z-zinâd'a Hadîs Rivâyet Ederken Rastlamış Ve Halkasına Katılmamıştır. Daha Sonra Hocası Bizim Halkamıza Niçin Oturmadın? Diye Sorunca Da; "yer Dardı, Oturamadım. Peygamberimizin Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Hadîsini Ayakta Dinlemek, Edepsizlik Olur Diye Ayakta Dinlemek İstemedim." Cevâbını Verdi.

imâm-ı Mâlik, İlmini; İmâm-ı Zührî'den, Yahyâ Bin Saîd'den, Muhammed İbni Münkedir'den, Hişâm Bin Amr'dan, Zeyd İbni Eslem'den, Râbi'a Bin Abdurrahmân Ve Daha Birçok Büyük Âlimden Almıştır. Üç Yüzü Tâbiînden, Altı Yüzü De Onların Talebelerinden Olmak Üzere Dokuz Yüz Hocadan Hadîs-i Şerîf Aldı. Ayrıca Eshâb-ı Kirâmın Büyüklerinden Hazret-i Ömer'in, Osman'ın, Abdullah Bin Ömer'in, Abdurrahmân Bin Avf'ın, Zeyd Bin Sâbit'in Fetvâlarını Ve Vahyin Gelişine Şâhid Olan, Peygamber Efendimizi Görüp Onun Hidâyet Nûrundan Aydınlanarak, O'ndan Öğrendiklerini Nakleden Diğer Eshâbın Fetvâlarını Ve Kendisinin Yetişemediği Tâbiîn Fetvâlarını Da Öğrenmiştir. Akâide Dâir Bilgileri Ve Diğer Bütün İlimleri Öğrenip, Zamânının En Büyük Âlimlerinden Olup; İctihâd Derecesine Yükselmiştir.

ilimdeki Yüksek Derecesi Sebebiyle Zamanındaki Ve Kendinden Sonraki Âlimler, Peygamber Efendimizin"öyle Bir Zaman Gelir Ki, İnsanlar Her Tarafı Ararlar, Medîne'deki Âlimden Daha Âlim Bir Kimse Bulamazlar." hadîs-i Şerîfindeki Zâtın Mâlik Bin Enes Olduğunu Bildirdiler.

mâlik Bin Enes Rahmetullahi Aleyh Tahsilini Tamamlayıp İlimde Yüksek Dereceye Ulaştıktan Sonra Ders Verip, Hadîs Rivâyet Etmeye Ve Fetvâ Vermeye Başlamıştır. Bu İşe Başlamadan Önce De Zamanında Bulunan Büyük Âlimlerle Ve Fazîletli Kimselerle İstişâre Yapıp, Onların Da Muvâfakatını Aldı. Bu Hususta Kendisi Şöyle Demiştir: "her İsteyen Kimse Hadîs Rivâyet Etmek Ve Fetvâ Vermek İçin Mescide Oturamaz. İlim Erbâbı Ve Mescidde İtibarı Olan Kişilerle İstişâre Etmesi Gerekir. Eğer Onlar, Kendisini Bu İşe Ehil Görürlerse O Zaman Oturup Ders Ve Fetvâ Verebilir. Ben, İlim Sâhiplerinden Yetmiş Kişi, Benim Bu İşe Ehil Olduğuma Şâhitlik Etmedikçe, Mescide Oturup Ders Ve Fetvâ Vermedim."

kendisinin Ehil Olduğuna Dâir Yetmiş Âlimin Şahâdetinden Sonra İlk Önce Peygamber Efendimizin Mescidinde Ders Vermeğe Başladı. Hazret-i Ömer'in Oturduğu Yere Oturur Ve Abdullah Bin Mes'ûd'un Oturduğu Evde Otururdu. Böylece Onların Yaşadığı Yerde Ve Çevrede Bulunurdu. İmâm-ı Mâlik De İmâm-ı Âzam Gibi Derslerini Mescidde Verirdi. El-vâkıdî Der Ki: "imâm-ı Mâlik Mescide Gelir, Beş Vakit Namazda Ve Cenâze Namazlarında Bulunurdu. Hastaları Ziyâret Eder, Gerekli İşlerini Görür, Sonra Mescide Gidip Otururdu. Bu Sırada Talebeleri Etrafına Toplanıp Ders Alırlardı. Sonra Rahatsızlığı Sebebiyle Evinde Ders Vermeye Başladı." İmâm-ı Mâlik'in Hadîs-i Şerîf Dersleri Ve Vukû Bulmuş Meselelerle İlgili Dersleri Yâni Fetvâ İşleri Olmak Üzere İki Türlü Ders Meclisi Vardı. Günlerinin Bir Kısmını Hadîs-i Şerîf Öğretmeye, Bir Kısmını Da Sorulan Meselelere Fetvâ Vermek İçin Ayırırdı. Derslerini Evinde Vermeye Başladıktan Sonra Evinde Ders İçin Gelenlere Sordururdu, Eğer Fetvâ İçin Gelmişlerse Dışarı Çıkıp Fetvâ Verirdi. Sonra Gidip Gusleder, Yeni Elbiselerini Giyer, Sarığını Sarar, Güzel Kokular Sürünürdü. Kendisine Bir De Kürsü Hazırlanırdı. Bundan Sonra Gâyet Güzel Bir Kıyâfetle Hoş Kokular Sürünmüş Olarak, Huşû İçerisinde Derse Gelenlerin Yanına Çıkardı.hadîs-i Şerîf Dersi Bitinceye Kadar Öd Ağacı Yakılır, Güzel Bir Koku Yayılırdı. Hac Mevsimi Hariç, Diğer Zamanda, Medînelilerden İsteyen Herkes Onun Dersine Gelirdi. Dersleri Tamamen Evinde Vermeye Başlayınca, Hac Mevsiminde Dersini Dinlemek İsteyen O Kadar Çok Olurdu Ki, Gelenleri Evi Almazdı. Bunun İçin Önce Medînelileri Kabûl Eder, Bunlara Hadîs Rivâyeti Ve Fetvâ Verme İşi Bitince, Sırasıyla Diğerlerini İçeri Alırdı. Hasan Bin Rebî' Der Ki: "bir Defâsında İmâm-ı Mâlik'in Kapısında İdim, Onun Çağırıcısı Önce Hicazlılar İçeri Girsinler Diye Çağırdı. Onlar Çıkınca Şamlılar Girsin Diye Çağırdı. Daha Sonra ıraklılar Girsin Diye Çağırdı. Yanına Giren En Son Ben Olurdum. Ebû Hanîfe'nin Oğlu Hammâd Da Aramızda İdi." İmâm-ı Mâlik Derslerinde Vakar Ve Ciddiyet Sâhibi Olup, Lüzumsuz Sözlerden Tamamen Uzak Kalırdı. Bu Hususu, İlim Tahsîl Edenler İçin De Şart Koşardı. Bir Talebesi Şöyle Dediğini Nakleder: "ilim Tahsil Edenlere Vakarlı Ciddî Olmak Ve Geçmişlerin Yolundan Gitmek Gerekir. İlim Sâhiplerinin, Bilhassa İlmî Müzâkereler Sırasında Kendilerini Mizâhtan Uzak Tutmaları Gerekir. Gülmemek Ve Sâdece Tebessüm Etmek, Âlimin Uyması Gereken Âdâbdandır."

yine Bir Talebesi Şöyle Der: "imâm-ı Mâlik, Bizimle Oturduğu Zaman Sanki Bizden Biri Gibi Davranırdı. Konuşmalarımıza Çok Sade Bir Şekilde Katılırdı. Hadîs-i Şerîf Okumaya Ve Anlatmaya Başlayınca, Onun Sözleri Bize Heybet Verirdi, Sanki O, Bizi, Biz De Onu Tanımıyorduk."

tefsîr, Hadîs Ve Fıkıh İlminde İctihât Derecesinde Âlim Olan Mâlik Bin Enes Hazretleri Elli Sene Müddetle Ders Ve Fetvâ Vermek Sûretiyle, İnsanların Müşküllerini Çözmüş Ve Kıymetli Talebeler Yetiştirmiştir. Onun Talebelerinin Her Biri Memleketlerinin Mürâcaat Edilen Âlimleri Ve Rehberi Olmuşlardır.

tefsîr İlmine Dâir garîbü'l-kur'ân adlı Eseriyle Hadîs İlmine Dâir muvattâ adlı Eseri Onun Bu İlimlerdeki Derecesini Göstermektedir. Mâlik Bin Enes Hazretlerinin Rivâyet Ettiği Hadîs-i Şerîflerden Pekçoğu kütüb-i Sitte adı Verilen Meşhûr Altı Sahîh Hadîs Kitabında Yer Almıştır.

emevî Devletinin Parlak Ve Çöküş Devrinde, Abbâsî Devletinin Kurulup Geliştiği Ve Hâkimiyeti Elde Ettiği Bir Devirde Yaşayan İmâm-ı Mâlik, Çok Hâdiselere Şâhid Olmuş, Bozuk Fırkalara Karşı Ehl-i Sünnet Îtikâdını Savunmuş, İnsanların Doğru Yola Kavuşması Husûsunda Büyük Hizmetler Yapmıştır. Hicaz'da Hadîs Öğrenmede, Dînî Suâlleri Sormada Ve Fetvâ Husûsunda Büyük Bir Mürâcaat Mercii Olan İmâm-ı Mâlik Pekçok Âlim Yetiştirmiştir.

ilim Ve Fazîlette Yüksek Derece Sâhibi Olan Mâlik Bin Enes Hazretleri İnsanlara İslamiyetin Emir Ve Yasaklarını Öğretti. Dokuz Yüz Âlimle Sohbet Etti. Yüz Bin Hadîs-i Şerîfi Yazdı. On Yedi Yaşındayken Ders Vermeye Başladı. Onun Dersinde Bulunanlar Hocalarının Derslerinde Bulunanlardan Daha Çoktu.

insanlar, Hadîs Ve Fıkıh Öğrenmek İçin Onun Kapısında Toplanırlardı. Kapıcı Tutmak Zorunda Kaldı. Önce Talebelerine, Sonra Halktan Herkese İzin Verir, İçeri Girerlerdi. Halâya Üç Günde Bir Giderdi. "halâda Çok Bulunmaktan Hayâ Ediyorum." Derdi.

muvattâ kitabını Yazınca, Kendi İhlâsından Şüphe Etti. Kitabı Suya Koydu. "eğer ıslanırsa, Bu Kitap Bana Lâzım Değildir." Dedi. Hiçbir Yeri ıslanmadı.

imâm-ı Şâfiî Ve İmâm-ı Ahmed Bin Hanbel Hazretleri, Mâlik Bin Enes'in Sohbetinde Bulunup İlminden Çok İstifâde Etmişlerdir. Bunların İmâm-ı Mâlik'in Talebesinden Olması Onun Şeref Ve Üstünlüğüne En Büyük Vesikadır. Kendisinden Daha Birçok Kimse İlim Öğrenmiştir. Muhammed Bin İbrâhim Bin Dînâr, Ebû Hâşim, Abdülazîz Bin Ebî Hâzım Onun, Dinde İctihâd Sâhibi Talebelerindendir. Osman Bin Hakem, Abdurrahmân Bin Hâlid, Muîn Bin Îsâ, Yahyâ Bin Yahyâ, Abdullah Bin Mesleme-i Kabûnî, Abdullah Bin Vehb Gibi Nice Talebesi De Bunlardandır.

mâlik Bin Enes Hazretlerinin Kendine Has Koyduğu Usûle Göre Çıkardığı Hükümlere Rivâyet Yolu Veya Hicâz Âlimlerinin Yolu Adı Verildi. Bu Yolun İmâmı, İmâm-ı Mâlik'dir. Daha Sonraki Devirlerde Onun Ortaya Koyduğu Bu Yolamâlikî Mezhebi Denildi. Ehl-i Sünnet Îtikâdındaki Müslümanlardan, Amellerini Yâni İbâdet Ve İşlerini Bu Mezhebin Hükümlerine Uyarak Yapanlara Mâlikî Denir.

mâlik Bin Enes Hazretleri, İlim Bakımından Ne Kadar Yüksek İse, Ahlâk, Zühd, Takvâ Ve Kerem Bakımından Da Öyle Yüksekti. İmâm-ı Mâlik, İlimde Ve Dinde Çok Edebliydi. Din Bilgisine Hürmet Ve Tâzimi Şaşılacak Derecede Fazlaydı.

mâlik Bin Enes Hazretleri İlmiyle Amel Eden Yüksek Bir Velîydi. Buyurdu Ki: "ilim Öğrenmek İsteyen Kimsenin Vakarlı Ve Allahü Teâlâdan Korkması Lâzımdır. İlim, Çok Rivâyet Etmek Değildir. İlim Bir Nûrdur. Allahü Teâlâ Bu Nûru Sevdiği Mümin Kullarının Kalbine Koyar." Bir Defâsında Da; "eğer Elimde İmkân Olsaydı, Kur'ân-ı Kerîmi Kısa Aklıyla, Kendi Görüşüne Göre Tefsîr Edenin Boynunu Vururdum." Buyurdu.

insanlara Hayırlı Ve Güzel İşler Yapmalarını Tavsiye Ederdi. "kendisine Hayrı Olmayan Kimsenin Başkasına Hayrı Olmaz. İnsan Kendisi İçin Hayır İşlemez, Kendisine İyilik Yapmazsa, İnsanlar Da Ona Hayır Ve İyilik Yapmaz." Buyurarak, Peygamber Efendimizin; "kişinin Mâlâyânîyi (faydasız Şeyleri)terk Etmesi, Müslümanlığının Güzelliğindendir." hadîs-i Şerîfini Rivâyet Ederdi. İnsanların Her Sözünün Kendisinin Leh Ve Aleyhinde Olduğunu Bildirerek Peygamber Efendimizin; "bir Kişi Bir Söz Söyler De O Sözden Dolayı Cehennem Ateşine Düşeceği Hatırına Gelmez. Bir Kimse De Bir Söz Söyler, Bu Sözden Dolayı Allahü Teâlânın Kendisini Cennet'e Koyacağı Aklına Gelmez." hadîs-i Şerîfini Rivâyet Ederdi.

müslümanlar Arasında Allahü Teâlânın Rızâsına Uygun Sevgi Ve Muhabbetin Bulunmasının Gerektiğini Bildirerek; "müsâfeha Ediniz, Aranızdaki Kin Gider. Birbirinize Hediye Veriniz Ki, Sevişirsiniz Ve Aranızdaki Düşmanlık Gider." hadîs-i Şerîfini Naklederdi.

kibirli Ve Kendini Beğenen Kimselerden Hoşlanmazdı. "bir Kimse Kendini Övmeye Başlarsa, Değeri Düşer." Buyururdu.

imâm-ı Mâlik Hazretlerinin Peygamber Efendimize Karşı Olan Sevgi, Saygı Ve Edebi Sınırsızdı. Resûlullah Efendimizin İsmi Anıldığı Zaman, Rengi Değişir, Yüzü Sararırdı. Bu Durum Orada Bulunanlara Ağır Gelirdi. Bir Gün Ona Bu Husûs Söylenince, Buyurdu Ki: "eğer Siz Benim Gördüğümü Görseydiniz, Bu Hâlimi Hoş Karşılardınız. Ben, Muhammed Bin Münkedir'i Gördüm. O Hâfızların Efendisi İdi. Ona Ne Zaman Bir Hadîs-i Şerîf Sorulsa Ağlamaya Başlardı. Câfer Bin Muhammed, Güler Yüzlü Bir Zâttı. Yanında Resûlullah Anıldığı Zaman Yüzü Sararırdı. O, Resûlullah'tan Bahsettiği Zaman Mutlaka Abdestli Olurdu."

mâlik Bin Enes Kendisinden Nasîhat İsteyen Zekî Ve Anlayışlı Bir Kimseye; "allahü Teâlâdan Kork. Allahü Teâlânın Sana Lutfettiği Nûru Günâh İşlemek Sûretiyle Söndürme." Buyurdu.

bir Kimse Gelip Mâlik Bin Enes'den Bâtın (kalp) İlimleriyle İlgili Bilgi Sordu. Mâlik Bin Enes Bu Kimsenin Suâlini Hoş Karşılamadı Ve Ona; "bâtın İlmi Zâhir İlmini Öğrendikten Sonra Öğrenilir. Zâhirî İlimleri Öğrenip Onunla Amel Eden Kimseye Allahü Teâlâ Bâtın İlmini Açar. Bâtın İlmi Ancak Kalbin Açık Olup Nûrlanması İle Elde Edilir." Buyurup, Suâli Soran Şahsa Dönüp; "sen Açık Ve Zâhir Olan Şeylere Sarıl. Bilinmeyen Yollara Girmekten Sakın. Bildiklerinle Amel Et. Bilmediklerini, Anlayamadığın Şeyleri Bırak." Buyurdu.

mâlik Bin Enes Hazretleri Devlet Adamlarına Gerekli Nasîhatte Bulunur, Hatâlarını Söylemekten Çekinmezdi. Ancak Hiçbir Sûretle Kimseyi Devlete Karşı Ayaklanmaya Teşvik Etmezdi. Fitne Ve Fesâda Aslâ Râzı Olmazdı. Her Türlü İsyândan Ve Ona Teşvikten Sakınmasına, Fitnelerden Uzak kalmasına Rağmen Abbâsî Halîfelerinden Ebû Câfer Mensûr Zamânında Tâkibâta Uğradı. "zorla Yapılan Talak, Talak Değildir." hadîs-i Şerîfini Rivâyet Etmesi Fitne Peşinde Koşanlar Tarafından Yanlış Anlaşılıp Halîfeye Şikâyet Edildi. Halîfe, Bu Hadîs-i Şerîfin Halîfeye Zorla Bîat Eden Kimselerin Bîatlarının Geçerli Sayılmayacağı Şeklinde Anlaşılıp, İsyâna Teşvik Sayılabileceğini Bildirerek Bu Hadîs-i Şerîfi Rivâyet Etmemesini İstedi. Mâlik Bin Enes Hazretleri De Halîfenin Emrine Uyup Bir Kenara Çekildi. Ancak Fitne Taraftarları Boş Durmayıp, Yeni Medîne Vâlisi Câfer Bin Süleymân'a Durumu Bildirdiler. Fitnecilerin Tesirinde Kalan Medîne Vâlisi, Halîfenin Haberi Olmadan Mâlik Bin Enes'i Hapsettirip Kırbaçlattı. Kolu Sakatlandı, Omuzu Çıktı. Mâlik Bin Enes Hazretleri Yaraları İyileştikten Sonra İlim Öğretmeye Ve Hadîs-i Şerîf Rivâyetine Devâm Etti. Derslerinde Fitne Ve Fesâdın Karşısında Olduğunu Her Vesîleyle Anlattı. Mâlik Bin Enes Hazretlerine Böyle Yapılması Medîne Halkı Tarafından Hoş Karşılanmadı. Bu Durumu Haber Alan Halîfe Ebû Câfer Mensûr, Büyük Bir Âlime Yapılanların Hatâ Olduğunu Anladı. Hac İçin Hicaz'a Geldiğinde Bir Elçi Göndererek İmâm-ı Mâlik'ten Özür Diledi Ve Onunla Görüşmek İstedi. Mâlik Bin Enes Halîfeyle Görüşmeyi Kabûl Etti. Halîfe Ebû Câfer Mensûr, Mâlik Bin Enes'in Yanına Varınca; "olan O İşi Ne Emrettim, Ne De Haberim Var. Sen Aralarında Bulundukça Haremeyn Halkı Hayır İçindedir. Sen Onların Ezâsının Emânısın. Allah Senin Sâyende Onlardan Baskıyı Kaldırdı. Sen Olmasan Onlar Çabukça Fitneye Kapılırlar. İşkence Yapanın Medîne'den ırak'a Getirilmesini, Dar Bir Yere Hapsedilmesini Emrettim. Sana Yaptıklarının Cezâsını Bulacaktır." Dedi. Hoşgörü Sâhibi Mâlik Bin Enes Hazretleri; "allahü Teâlâ Müminlerin Emîrine Sıhhat Ve Âfiyet Versin. Makâmını Yüce Kılsın. Peygamber Efendimize Ve Size Yakınlığı Sebebiyle Ben Onu Bağışladım." Buyurdu. Halîfe İse; "allah Sizi De Af Ve Mağfiret Buyursun." Dedi. Bu Hâdise, Mâlik Bin Enes Hazretlerinin Kendisine Karşı Olan Kimselere Nasıl Davrandığını Gösteren Bir Nümûnedir.

mâlik Bin Enes Hazretleri Halîfelerle, İdârecilerle Münâsebetini Kesmedi.onlara Vâz Ve Nasîhatlarda Bulunup, Hayır Tavsiye Etti. Âlimleri De Halîfeleri Ve İdârecileri Doğru Yolu Anlatmaları İçin Teşvik Etti. Onlara Buyurdu Ki: "allahü Teâlânın, Kalbine İlim Ve Fıkıh Koyduğu Her Müslümana Ve Her Kişiye, Elinde Kuvvet Olan İdârecilerin Yanına Gelip Onlara Hayrı Tavsiye Etmesi, Onları Kötülükten Sakındırması Borçtur. Çünkü Onlara Bu Vazîfenin Yapılmasıyla Dünyânın Yüzü Değişir Ve Fazîletli Bir Dünyâ Doğar."

talebelerinden Biri Ona; "insanlar Senin Devlet Adamlarıyla Çok Sık Görüştüğünü Söylüyorlar, Sana Yakıştıramıyorlar." Deyince, Mâlik Bin Enes Hazretleri; "bunu Bilerek Yapıyorum. Çünkü Bunu Yapmasam Lâyık Olmayan Biriyle Görüşür, İşleri Danışırlar. Eğer Onlarla Gidip Görüşmesem, Bu Şehirde Peygamberimizin Sünnetlerinden İşlenip, Tutulan Kalmaz." Buyurdu.

bir Defâsında Halîfe Mehdî Ona; "bana Nasîhat Et." Dedi. Mâlik Binenes Hazretleri; "sana Allahü Teâlâdan Korkmayı Tavsiye Ederim. Peygamber Efendimizin Diyârına Ve O'nun Komşularına Lütufta Ve Şefkatte Bulunmalısın. Çünkü Resûlullah Efendimiz Şöyle Buyurdu: "medîne Benim Hicret Yurdumdu, Kabrim Burada, Tekrar Dirilmem Burada Olacaktır. Medîne Halkı Benim Komşularımdır. Benim Komşularımın Hukûkuna Riâyet Etmek Ümmetime Borçtur. Kim Onları Korursa, Ben Kıyâmet Günü Ona Şefâatçi Olurum." bu Tavsiyeleri Dinleyen Halîfe Mehdî, Bizzat Medîne Evlerini Dolaşıp İhsanlarda Bulundu. Medîne'den Çıkacağı Sırada Mâlik Bin Enes Onunla Karşılaştı. Mehdî; "dün Bana Yaptığın O Tavsiyeyi Tutacağım, Eğer Sağ Sâlim Kalırsam Onları Hiç Unutmayacağım." Dedi.

medîne-i Münevveredeki mescid-i Nebîde Hadîs-i Şerîf Rivâyet Ediyordu. Bu Mecliste Halîfe Hârûnü'r-reşîd De Vardı. Mâlik Bin Enes Hazretleri; "âlim İlmini Umûmdan Başkasına Tahsis Eylese, O İlimden Umûm Ve Havas (seçilmişler) istifâde Edemez." hadîs-i Şerîfini Rivâyet Etti. Hârûnü'r-reşîd İnsanlar Arasında Bu Hadîs-i Şerîfi Yüksek Sesle Söyledi. Bunun Üzerine Hadîs-i Şerîf Okumak Ve Öğrenmek İsteyenler, Mescide Koştular. Mescid Tamâmen Doldu.

imâm-ı Mâlik Hazretleri"allah İçin Tevâzû Edeni, Allahü Teâlâ Yükseltir." hadîs-i Şerîfini Rivâyet Etti. Hârûnü'r-reşîd Oturduğu Yüksek Yerden İndi. Hadîs-i Şerîf Dinleyen Talebe İle Berâber Oturdu, Sonra Kitabı Okudu. Sonra Hârûnü'r-reşîd İmâm'a Bir Katır, Bir Deve, Bir Merkeb Ve Beş Yüz Altın Gönderdi. İmâm Altınları Alıp, Hayvanları Geri Gönderdi. Resûlullah Efendimizin Toprak Altında Bulunduğu Bir Yerde Hayvan Üzerinde Nasıl Gezebilirim." Buyurdu. Hakîkaten Mâlik Bin Enes Hazretlerinin Medîne-i Münevverede Hayvana Bindiği Görülmemiştir.

imâm-ı Mâlik Hazretleri İnsanlara Hadîs-i Şerîf Okuttuğu Sırada Bir Hadîs-i Şerîfi Rivâyet Edeceği Zaman Abdest Alır, Sarığını Ve Elbisesini Giyer, Sakalını Tarar, İki Rekat Namaz Kılar, Güzel Kokular Sürünür, Her Hâliyle Bedenini Süsler, Sonra Meclisin Baş Tarafına Vakarlı Bir Şekilde Otururdu. Başını Önüne Eğerdi Ve Hadîs-i Şerîfi Okurdu. Ona Böyle Yapmasının Sebebi Sorulunca; "resûlullah'ın Hadîs-i Şerîfine Saygı Göstermek İçin Böyle Yapıyorum. Eğer Âlimler İlme Karşı Böyle Saygı Gösterirlerse, Allahü Teâlâ Da İnsanlar Yanında Onların Derecesini Yükseltir Ve Devlet Adamlarının Kalbinde Heybetli Ve Vakarlı Kılar. Ey İlim Taleb Etmek İsteyen Kimse! Sen De İlme Saygı Göster. Kim İlme Tevâzû Gösterirse, Allahü Teâlâ Onu Yükseltir. Çünkü Kim Allahü Teâlâ İçin Tevâzû Ederse, Allahü Teâlâ Onun Derecesini Yükseltir." Buyurdu. Kabr-i Şerîfi, Cennet-ül Bakî'dedir.

mâlik Bin Enes Hazretleri Ömrünü İlim Öğrenmek, Öğretmek Ve İnsanlara İslâmiyeti Anlatmakla Geçirdi. 795 (h.179) Senesindemedîne-i Münevverede Vefât Etti.

eserleri: Muvattâ adındaki Hadîs Kitâbı Çok Kıymetlidir. muvattâ'yı Kırk Senede Meydana Getirmiştir. Başlangıçta İçinde Dört Bin Hadîs-i Şerîf Varken, Sonuna Doğru Bine İndirmiştir. Âlimlerden Bâzıları Bunu Şerh Etmiştir. Bu Şerhlerin En Meşhûru el-müdevvene adlı Eserdir. Bu Kitap, Hadîs-i Şerîfleri Fıkhî Konularına Göre Düzenlenip, Yazılan İlk Eserdir. Kitapta Ayrıca İmâm-ı Mâlik'in İctihad Ettiği Fıkhî Mevzular Da Bulunmaktadır. Çeşitli Târihlerde Basılmıştır. Biri, Yahyâ Bin El-leysi'nin Rivâyeti, Diğeri De İmâm-ı A'zam'ın Talebesi Muhammed Şeybânî Tarafından Yapılan İki Rivâyeti Vardır. Bu Eserinden Başkaabdullah Bin Abdülhakîm Mısrî Tarafından Rivâyet Edilen kitâb-üs-sünen adlı Fıkha Dâir Bir Eseri, Kadere, Kazâî Hükümlere Dâir Ve Fetvâlarını Bildiren risâle Fil-fetvâ gibi Eserleri Vardır.

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

avuç Avuç Misk

ebû Abdullah Mevlâ'l-leyseyn Şöyle Anlatmıştır: "rüyâmda, Resûlullah'ı Gördüm. Mescidde Ayakta Duruyordu, İnsanlar Da Etrafını Sarmıştı. İmâm-ı Mâlik De Önünde Duruyordu. Resûlullah'ın (sallallahü Aleyhi Ve Sellem) Önünde Misk Dolu Bir Kap Vardı. O Miskten Avuç Avuç Alıp, İmâm-ı Mâlik'e Veriyordu. O Da İnsanlara Dağıtıyordu." Bunu Ebû Abdullah'dan Nakleden Matraf; "bu Rüyâyı İmâm-ı Mâlik'in İlimdeki Üstünlüğüne Ve Sünnet-i Seniyyeye Bağlılığına Yordum." Demiştir.

mesnâ Bin Saîd El-kesir Şöyle Demiştir: İmâm-ı Mâlik'in Şöyle Buyurduğunu İşittim: "resûlullah'ı Rüyâda Görmediğim Hiç Bir Gece Geçmedi. Her Gece Rüyâmda Gördüm."

zehebî, İmâm-ı Mâlik'i Şöyle Anlatır: "uzun Bir Ömür, Yüksek Bir Mertebe, Parlak Bir Zihin, Çok Geniş Bir İlim, Keskin Anlayış, Sahih Rivâyet, Diyânet, Adâlet, Sünnet-i Seniyyeye Tâbi, Fıkıhta, Fetvâda Kâidelerin Sıhhatinde Önde Gelen Bir Zât İdi. Fetvâ Vermede Aceleciliği Sevmez, Çok Kere "bilmiyorum" Derdi. Ve; "ilmin Kalkanı Bilmiyorum Demekdir." Buyururdu.

birgün Halife Hârûn Reşîd; "yâ İmâm Senin Kitaplarını Çoğaltıp, Her Yere Göndereceğim. Herkesin Bunlara Uymasını Ve Senin Mezhebinde Olmalarını Emir Edeceğim." Dedi. İmâm-ı Mâlik; "yâ Halîfe, Hadîs-i Şerîfte; "ümmetimin Âlimlerinin İhtilâfı Rahmettir" buyruldu. Âlimlerin İhtilâfı, Allahü Teâlânın Rahmetidir. Hepsi Hidâyet Üzeredir. Müslümanlar Bu Rahmetten Mahrum Bırakılamaz. Buyurdu" Bunun Üzerine Halîfe Bu Arzusundan Vazgeçti.

 

hepiniz Çobansınız

mâlik Bin Enes Hazretleri Halîfelere Ve Devlet Adamlarına Sözlü Nasîhatlardan Başka, Mektup Yazarak Da Nasîhat Ederdi. Halîfelerden Birine Şöyle Bir Mektup Yazmıştı: Bilmiş Ol Ki, Allahü Teâlâ Sana Benim Nasîhatte Bulunmamı Nasîb Etti. Bu Tavsiyelerimin Saâdetine Vesîle Olacağını Umarım. Allahü Teâlâ Cennet'e Götüren Saâdet Yollarını Açar. Allahü Teâlâ Bana Ve Sana Merhametini İhsân Buyursun. Sana Yazdıklarım, Allah'ın Emirlerini Yerine Getirmekle Ve Allah'ın İnâyetiyle Felâha, Kurtuluşa Sebeb Olur. Allah, Sizi Tebeanız İçin Korusun. Zîrâ Onların Küçüğünden Büyüğünden Sen Sorumlusun. Resûlullah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem; "hepiniz Birer Çobansınız." buyurdu. Bir Hadîs-i Şerîfte De;"kıyâmette Vâli Getirilir. Elleri Boynuna Bağlanmıştır. Ancak Adâleti Sâyesinde Eli Çözülür. Serbest Bırakılır." buyurdu. Hazret-i Ömer Şöyle Derdi: "vallahi Eğer Fırat-dicle Kıyısında Bir Koyunun Kuzusu Helâk Olursa, Allahü Teâlâ Onu Ömer'den Sorar."hazret-i Ömer On Defâ Hac Yaptı. Benim Bildiğime Göre Bir Haccında Ancak On İki Dinar Harcardı. Çadıra Değil, Ağaç Gölgesine Konardı. Boynunda Süt Kırbası Taşırdı.çarşı Pazar Dolaşır, İnsanların Hallerini Sorardı. Yaralandığı Zaman Eshâb-ı Kirâm Geldiler. Onu Medh Ve Senâda Bulundular. Onlara; "bu Gibi Sözlere Kapılan Aldanmıştır. Eğer Dünyâ Dolusu Altın Olsa, Mahşer Gününün Korkularından Kurtulmak İçin Onların Hepsini Fedâ Ederim." Buyurdu. Hazret-i Ömer Ki Her İşi Doğru Ve Adâletli, Her Şeyde Muvaffak Olmuştu. Resûlullah Aleyhisselâm Onu Cennet'le Müjdelemişti. Bununla Beraber O Yine Korku İçinde Üzerine Aldığı Müslümanların İşlerini İyi İdâre Etme Gayretindeydi. Hal Böyle Olunca Başkalarının Durumu Nice Olur. Sen, Allahü Teâlâya Yaklaştıran İşler Yaparsan, Onlar Yarın Seni Kurtarır. Seni Ancak Amelinin Kurtaracağı O Korkunç Günden Kork. Geçmişlerin İçinden İyiler Sana Örnek Olsun. Her İşinde Allahü Teâlâdan Kork Ve Takvâya Sarıl. Sana Yazdıklarımı Bütün Zamanlarında Göz Önünde Tut. Onlara Uymayı, Onlara Göre Hareket Etmeyi Kendine Borç Bil. Allahü Teâlâdan Tevfik, Hidâyet Ve Hakikati Görmeni Dilerim."

 

ilmin Ayağına Gidilir

hârûn Reşîd, İmâm-ı Mâlik Hazretlerinden Her Gün Evine Gelip, Oğlu Emin İle Me'mun'a Ders Vermesini İstedi. İmâm-ı Mâlik Hazretleri Halîfeye Buyurdu Ki: "yâ Halîfe, Uygun Olanı Çocuklarınızın Bizim Eve Gelip Gitmesidir. Allahü Teâlâ, Sizi Daha Aziz Etsin! İlmi Aziz Ederseniz Aziz Olursunuz; Zelil Ederseniz Zelil Olursunuz. İlim Bir Kimsenin Yanına Gitmez, O İlmin Yanına Gelir."

bunun Üzerine Halife İmâm-ı Mâlik'ten Özür Diledi Ve Her Gün Çocuklarını İmâma Göndererek Ders Aldırttı.

 

edebe Riâyet

abbâsî Halîfesi Ebû Câfer Mensûr İle İmâm-ı Mâlik Hazretleri Medîne-i Münevverede Resûlullah Efendimizin Mescidinde Bulunuyorlardı. Mensûr Yüksek Sesle Bir Şeyler Söyledi. Bunun Üzerine Mâlik Bin Enes Hazretleri; "ey Müminlerin Emîri! Bu Mescidde Sesini Yükseltme. Çünküallahü Teâlâ Hucurât Sûresi İkinci Âyet-i Kerîmede meâlen; "ey Îmân Etmekle Şereflenenler! Sesinizi Nebiyyullah'ın Sesinden Yukarı Çıkarmayınız. O'na Karşı Biribirinize Bağırdığınız Gibi Seslenmeyiniz. O'na Saygısızlık Gösterenlerin İbâdetleri Yok Olur." buyurarak Bir Kavmi Terbiye Eyledi.

vefât Ettikten Sonra Da Resûlullah'a Hürmet Hayatlarındaki Hürmet Gibidir." Buyurdu. İmâm-ı Mâlik'in Bu Nasîhatlerini Dinleyen Halîfe Ebû Câfer Mensûr Sesini Yavaşlattı Ve; "ey İmâm! Resûlullah'ın Huzûrunda Duâ Ederken Kıbleye Mi Döneyim Yoksa Resûlullah'a Yönelerek Mi Duâ Edeyim?" Diye Sordu. İmâm-ı Mâlik Hazretleri; "ey Müminlerin Emiri! Yüzünü Resûlullah'tan Sallallahü Aleyhi Ve Sellem Başka Tarafa Çevirme. Çünkü Resûlullah Efendimiz, Allahü Teâlâ Katında Dileklerimiz İçin Vesîlemizdir. Bundan Dolayı Da Yüzünü Resûlullah'a Dönmeli, O'nun Şefâatini Dilemelisin. O Zaman Allahü Teâlâ O'nu Sana Şefâatçi Kılar." Buyurarak; "onlar Nefslerine Zulmettikten Sonra Gelirler, Allahü Teâlâdan Af Dilerler. Resûlüm De Onlar İçin İstiğfâr Ederse, Allahü Teâlâyı Elbette Tövbeleri Kabûl Edici Ve Merhamet Edici Olarak Bulurlar." meâlindeki Nisâ Sûresi 64. Âyet-i Kerîmeyi Okudu.

 

kaynaklar

1) Nûru'l-ebsâr; S.208

2) Vefeyâtü'l-a'yân; C.4, S.135

3) Tehzîbü't-tehzîb; C.10, S.5

4) Hilyetü'l-evliyâ; C.6, S.316

5) Ed-dibâcü'l-müzehheb; C.8, S.168

6) Tezkiretü'l-huffâz; C.1, S.207

7) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) S. 1108

8) Sıfâtü's-safve; C.2, S.99

9) Fâideli Bilgiler; (5. Baskı) S.157

10) Hidâyetü'l-muvaffıkîn; S.55

11) Sebîlü'n-necât; S.24

12) Rehber Ansiklopedisi; C.8, S.138

13) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.2, S.291

Yorumlar
Kod: NKCRK