büyük Velîlerden. İsmi Mansûr Bin Ammâr Bin Kesîrdir. Künyesi Ebü's-sırrî Sülemî'dir. Aslen Mervli Olup, Basra'da Yaşamıştır. 839 (h.225) Senesinde Basra'da Vefât Etti. Zamânının Meşhûr Âlim Ve Velîlerinden Olanma'rûf Bin Ebi'l-hattâb, Leys Bin Sa'd, Abdullah Bin Lühey'a, Münkedir Bin Muhammed Ve Bişr Bin Talha'dan İlim Öğrenip Hadîs-i Şerîf Dinlemiştir. Kendisinden Oğlu Selîm, Ali Bin Haşrem, Muhammed Bin Câfer Ve Birçok Âlim İlim Öğrenmiş, Hadîs-i Şerîf Dinlemiştir.
mansûr Bin Ammâr, ıraklılar Ve Horasanlılar Tarafından Makbûl Sayılan Ve Sevilen Bir Zâttı. Azla Yetinir, Dünyâlık Toplamazdı. Gönlü Zengin, Şânı Büyük Olup Verâ Ehlindendi.
çok Tesirli Olan Vâz Ve Nasîhatları Dinleyenleri Kendinden Geçirirdi. Kuvvetli Hitâbeti, Etkili Sohbetleri Karşısında İnsanlar Âdetâ Erirdi. Dînin Emirlerine Sımsıkı Sarılırlardı. Pekçok Kimsenin Saâdetine Vesîle Olmuştu.
tasavvufta Yükselmesi Şöyle Olmuştur: Yolda Giderken Yerde Üzerinde "bismillâhirrahmânirrahîm" Yazılı Bir Kâğıt Bulmuş, Kaldırıp Koyacak Uygun Bir Yer Bulamayınca Da Yutmuştu. Bunun Üzerine Rüyâsında; "o Kâğıda Gösterdiğin Hürmet Yüzünden Sana Hikmetin Kapısını Açmış Bulunuyoruz." Denildi. Bir Süre Riyâzete Çekilip Tasavvufta Yükselip Kemâle Erdikten Sonra, Bir Vâz Meclisi Kurdu.
kendisi Şöyle Anlatır: "bir Gün Mısır'a Gitmiştim. Orada Büyük Bir Kuraklık Ve Kıtlık Yaşanıyordu. Cumâ Namazından Sonra Halk Ağlayarak Duâ Etmişti. Hatırımdan Câminin Ortasına Gidip, Bu Cemâate Nasîhatta Bulunayım Diye Geçti. Aklımdan Geçirdiğim Gibi Yaptım. Sonra Câminin Ortasına Gidip Onlara Şöyle Dedim: "ey Cemâat! Allahü Teâlâya, Sadaka Vermek Sûretiyle Yaklaşınız. Allahü Teâlâya En Güzel Yaklaşma Şekli Budur." Dedim. Sonra; "ey Allah'ım! Benim Üstümdeki Cübbemden Başka Hiçbir Şeyim Yok, Ancak Bunu Verebiliyorum, Dedim Ve Cübbemi Çıkarıp Ortaya Attım. Beni Tâkip Eden Halk, Cübbemin Üzerine Sadakalarını Koymaya Başladı. Bunları Fakirlere Dağıttık. Bir Müddet Sonra Yağan Yağmurlarla Her Taraf Su İle Doldu."
hârun Reşîd, Mansûr'a; "sana Bir Soru Soracağım. Cevâbın İçin De Sana Üç Gün Mühlet Veriyorum. İnsanların En Âlimi Ve En Câhili Kimdir?" Dedi. Mansûr Kalkıp Dışarı Çıktı, Sonra Yoldan Geri Dönüp Geldi Ve "ey Emîr-ül-müminîn, Cevâbı Dinleyiniz! İnsanların En Âlimi Tâat Ve İbâdet Ettiği Halde Korkan, En Câhili De İsyân Ettiği Halde Emîn Olandır." Buyurdu.
mansûr Bin Ammâr, Kûfe'de Bir Gece İbâdet Eden Bir Zâtın, Allahü Teâlâya Karşı Şöyle Duâ Ettiğini Bildirir: "ey Rabbim! İzzet Ve Celâlin Hakkı İçin, Günah İşlerken Sana Muhâlefeti Kasdetmedim. Nefsim Beni Aldattı. Şehvetim De Buna Yardımcı Oldu. Senin, Benim Kusurlarımı Gizlemen Beni Aldattı Ve Cehâletim Sebebiyle Sana İsyân Ettim Ve Hareketlerimle Muhâlefette Bulundum. Şimdi Senin Azâbından Beni Kim Kurtaracak? Rahmetine Nâil Olamazsam Bana Kim Yardım Edecek? Kıyâmet Gününde Günahı Olmayanlara "geçin", Günahı Olanlara "durunuz" Dendiği Vakit, Hangi Yüzle Senin Huzûruna Çıkacağım. Acabâ Şu İki Fırkadan Hangisi İle Berâber Olacağım? Yazıklar Olsun Bana Ki, Ömrüm Uzadıkça Günahlarım Çoğalıyor. Bizlere Tövbe Eylemeyi Nasîb Eyle Yâ Rabbî!"
ebü'l-hasan Şa'rânî Şöyle Anlatır: "bir Kerre Mansûr Bin Ammâr'ı Rüyâmda Gördüm Ve Allahü Teâlâ Sana Nasıl Muâmelede Bulundu? Diye Sordum. Şöyle Cevap Verdi: Bir Ses Duydum: "mansûr Bin Ammâr Sen Misin?" Dedi. Evet Yâ Rabbî Dedim. Bir Yandan Dünyâya Rağbet Ederken, Öbür Yandan Halkı Dünyâdan Soğutup Zühde Teşvik Eden Sen Misin?" Dedi. Evet Böyle Olmuştu Yâ Rabbî! Fakat Önce Sana Hamd Ü Senâ Etmeden, Sonra Peygamberlerine Salât Ve Selâm Getirmeden, Üçüncü Olarak Da Kullarına Samîmî Sûrette Nasîhat Etmeden, Hiçbir Sohbete Başlamadım Ve Bitirmedim, Dedim. Bunun Üzerine Allahü Teâlâ Meleklerine: "o Doğru Söyledi, Onun İçin Bir Kürsü Kurun, Üzerine Çıksın, Dünyâda Kullarım Arasında Şan Ve Şerefimin Yüceliğini İlân Ettiği Gibi, Bu Defâ Da Meleklerim Arasında Şan Ve Şerefimin Yüceliğini İlân Etsin" Dedi.
buyurdu Ki: "kendi Ayıplarını Gören Kimse, Başkasının Ayıbı İle Uğraşmaz. Haramlardan Sakınma Elbisesini Soyan Ve Takvâdan Mahrum Olan Kimseyi, Artık Dünyâda Hiçbir Şey Örtmez. Kim Allahü Teâlânın Verdiği Rızka Râzı Olursa, Kaybettiği Şeye Üzülmez. Kendi Kusurlarını Unutan Kimse, Başkalarının Kusurlarını Büyük Görür. Kendi Görüşünü Beğenen Sapıtır. Aklına Güvenenin Ayağı Kayar. İnsanlara Büyüklük Taslayan Zillete Düşer. İnsanların Malına Göz Diken Fakir Düşer. Âfiyet İsteyen Sabreder. Hakk'a Karşı Savaşan, Yıkılır. Ecelini Gören Yâni Ölümü Düşünen Kimse Uzun Emel Sâhibi Olmaz, Bitmek Bilmeyen Arzu Ve İsteklerin Peşinde Koşmaz. Tevâzû; Hakka Uymakta Sıkıntılara, Acılara Sabretmek, Dinde Bildirilen Edeplerle Edeplenmek Ve Başkalarının Fazîletini Üstün Tutup, Kendi Fazîletini Büyük Görmemektir."
"insan Ölünce Malını Vârisler, Canını Melek-ül-mevt Alır, Etini Kurtlar Yer. Kemiklerini Toprak Çürütür. İyiliklerini Ve Sevaplarını Da Hasımları Alır. Bunlar Olacak, Allahü Teâlâ Îmânımızı Şeytanın Çalmasından Bizi Muhâfaza Etsin."
"halkı Anan, Hakk'ı Anmaktan Geri Kalır."
"nefsin Selâmeti Ona Uymamakta, Kişinin Belâsı İse Nefse Uymaktadır."
"sıkıntıdan Kurtulmak İstiyorsan, Dünyâyı İstemeği Bırak, Özür Dilemekten Kurtulmak İstiyorsan, Diline Hâkim Ol."
"şeytan Bir Kimseyle Eğlenmek İstediği Zaman, Ona Koğuculuk (lâf Taşıma) Yapması İçin Vesvese Verir. Dedikodu Yapmaya Teşvik Eder Ve Kötü Sözler Taşıtır. Bu Koğuculuk Yapan Adam, Yaptığı Dedikodu Sonunda Öyle İşler Yapmaya Başlar Ki, Şeytan Onların Birini Dahi Yapmaktan Utanır Ve Korkar."
"bir Kimse Başına Gelen Dünyevî Musîbetlerden Dolayı Sızlanırsa, Musîbet Îmânına İntikâl Eder."
"bir Günahı İşlediğin Zaman Duyduğun Zevk, Günahın Kendisinden Daha Beterdir."
kerâmet Ve Menkîbeleri
ne Oldu Bu İbâdetlerin?
mansûr Bin Ammâr Hazretleri Şöyle Anlatmıştır: "benim Tanıdığım Bir Kimse Vardı. Beni Ziyârete Arzu İle Gelir, İbâdetini Yapar, Geceleri Teheccüd Namazı Kılardı. Gözünden Yaş Eksik Olmazdı. Epey Bir Zaman Onu Görememiştim. Araştırdığımda Hasta Olduğunu Öğrendim. Evine Gidip Kapısını Çaldım. İçeri Girince, Evin Ortasında Perişan Bir Halde Yattığını Gördüm. Yüzü Siyahlaşmış, Dudakları Şişmiş, Gözleri Masmâvi Olmuştu. "ey Kardeşim! Lâ İlâhe İllallah, De. Bunu Dilinden Bırakma." Dedim. Gözlerini Bana Dikip Kızgın Kızgın Baktı. Sonra Gene Kapattı. Tekrar Aynı Sözü Söyledim Ve; "eğer Lâ İlâhe İllallah Demezsen, Senin Cenâzeni Yıkamam, Namazını Kılmam." Dedim. Tekrar Gözlerini Açıp; "ey Kardeşim Mansûr, Bu Kelime-i Tevhîd İle Benim Arama Bir Engel Kondu" Deyince, Lâ Havle Velâ Kuvvete İllâ Billahil Aliyyil Azîm, Dedim. Sonra Ona; "ey Arkadaş! Sen Namaz Kılıyordun, Oruç Tutuyordun, Geceleri Teheccüd Kıldığını Söylüyordun Ne Oldu Bu İbâdetlerin?" Diye Sorunca; "evet Bunları Yapıyordum. Fakat Allah İçin Değil, İnsanlar Görsün Diye, Gösteriş Olarak Yapıyordum. Kendi Başıma Evime Çekilince, Kapıyı Kapatıp, Perdeyi Çeker Şarap İçerdim. Rabbime İsyân Edip, Günâh İşlerdim. Bir Müddet Bu Hal Üzere Devâm Ettim. Ben Bu Kötü Halde İken Bir Hastalığa Yakalandım. Ölmek Üzere İken Çocuklarıma; "beni Evin Ortasına Çıkarın Ve Elime Kur'ân-ı Kerîmi Verin, Dedim. Kur'ân-ı Kerîmi Alıp, Okuya Okuya Yâsîn Sûresine Geldim Ve; "yâ Rabbî! Bu Kur'ân-ı Kerîm Hürmetine Bana Şifâ Ver, Bu Ağır Hastalıktan Kurtar. Bir Daha Günâh İşlemeyeceğim." Diye Duâ Ettim. Duâm Kabûl Olunup Hastalıktan Kurtuldum. Fakat İyileşince, Tekrar Eski Hâlime Dönüp Yine Günâhla Ve İsyân İle Vakit Geçirmeye Başladım. Şeytan Beni Yine Saptırdı. Tövbemi Bozmuş Ve Günahlara Dalmış Bir Halde Bir Müddet Daha Gün Geçirdim. Yine Şiddetli Bir Hastalığa Yakalandım. Neredeyse Ölecektim. Yine Evin Ortasına Çıkarmalarını Ve Kur'ân-ı Kerîmi Elime Vermelerini Söyledim. Önceki Gibi Duâ Ettim Ve Hastalıktan Yine Kurtuldum. Ama Bir Müddet Sonra Yine Tövbemi Bozdum, Günâhlara Daldım. Şiddetli Hastalığa Bir Daha Yakalandım. Duâ Etmek İçin Beni Evin Ortasına Çıkarmalarını Söyledim. Bu Amansız Hastalıktan Kurtulmak İçin Duâ Edince Gaybtan Bir Ses Defâlarca Tövbemi Bozduğumu Ve Artık Kurtulamayacağımı Söyledi." Bunları Anlatınca, İbret Ve Dehşet İçinde Yanından Ayrıldım. Evinden Biraz Uzaklaşınca, Öldü Haberini Aldım. Allahü Teâlâdan Sonumuzu Hayır Eylemesini Dileriz. Nice Kimseler Çok Namaz Kılıp, Oruç Tuttuğu Halde Şeytana Ve Nefsine Uyup Sapıtmıştır!"
dört Dirheme Dört Duâ
şöyle Anlatılır: Bir Genç Fesad Ve İçki Meclisi Kurup, Eğlenirdi. Birgün Kölesine Dört Dirhem (gümüş) Verip, Meze Almasını Söyledi. Köle Yolda Giderken Mansûr Bin Ammâr'ın Meclisine Uğradı. "biraz Oturup Ne Söylediğini Anlayayım", Diye Düşündü. Mansûr, Bir Fakir İçin Bir Şey İstiyor Ve Kim Dört Dirhem Verirse, Ona Dört Duâ Edeceğim Diyordu. Köle, Bu Dört Dirhemi Ondan Daha İyi Bir Yere Veremem Deyip, Elindekinin Hepsini Mansûr'a Verdi. Mansûr Hazretleri Nasıl Duâ İstersin Deyince, Köle: Birincisi; Âzâd Olmayı, Kölelikten Kurtulmayı, İkincisi; Allahü Teâlânın Efendime Tövbe Nasîb Etmesini, Üçüncüsü; Dört Dirhemin Karşılığında Dört Yüz Dirhem Vermesini, Dördüncüsü; Bana, Efendime, Sana Ve Bu Mecliste Bulunanlara Rahmet Etmesini İstiyorum." Dedi. Mansûr Hazretleri Duâ Etti. Köle Evine Döndü. Efendisi; "nerede Kaldın Ve Ne Getirdin?" Diye Sorunca, Köle De; "mansûr Bin Ammâr'ın Meclisinde İdim. Verdiğin Dört Dirhemle Dört Duâ Satın Aldım. Efendisi Nasıl Duâlar Deyince, Köle Durumu Efendisine Anlattı. Efendisi: Seni Âzâd Ettim, Bir Daha İçki İçmeyeceğime Allahü Teâlâya Söz Verip Tövbe Ettim, Dört Dirhem Yerine Sana Dört Yüz Dirhem Bağışladım. Dördüncü Duân Bana Âid Değildir, Ben Elimden Geleni Yaptım Dedi. Efendi, Gece Rüyâsında Bir Sesin; "sen Elinde Olanı, Kendi Eksikliğin İle Yaptın, Bana Havâle Ettiğini İse, Eksiksiz Yaptım: Sana, Köleye, Mansûr'a Ve Meclisine Merhamet Ettim." Dediğini İşitti.
kaynaklar
1) Tabakât-üs-sûfiyye; S.130
2) Hilyet-ül-evliyâ; C.9, S.325
3) Nefehât-ül-üns; S.64
4) Risâle-i Kuşeyrî; S.23
5) Ravd-ür-reyyâhîn; S.92
6) Tabakât-ül-evliyâ; S.286
7) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.3, S.259
8) Tezkiret-ül-evliyâ; C.1, S.296
9) Dirâsât Fi't-tasavvuf-il-islâmî; S.93