Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî
  30 Mart 2018 Cuma , 23:41
Evliyalar, Alfabetik Evliyalar Listesi; Sûriye evliyaları, Şam evliyaları, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî

on Sekizinci Yüzyılın Sonu Ve On Dokuzuncu Yüzyılın Başında ırak Ve Şam'da Yetişmiş Büyük Velîlerden. İnsanlara Hak Yolu Göstererek Hakîki Saâdete, Kurtuluşa Kavuşturan Ve Silsile-i Aliyye Adı Verilen Âlimler Ve Velîler Zincirinin Yirmi Dokuzuncusudur. Asrının Müceddidi İdi. Babasının İsmi Ahmed'dir. İsmi Hâlid, Lakabı Ziyâüddîn'dir. Bağdâdî Nisbesiyle Meşhûr Olmuştur. Babası Hazret-i Osman'ın, Annesi İse Hazret-i Ali'nin Soyundandır. Bu Sebeple Osmânî Diye De Anılmaktadır. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Diye Meşhûr Olmuştur. 1778 (h.1192) Senesinde Bağdât'ın Kuzeyindeki Şehrezûr Kasabasında Doğdu. 1826 (h.1242) Senesinde Şam'da Vefât Etti. Kabri Şam'ın Kuzeyinde, Kâsiyûn Dağı Eteğindeki Kabristanda Bulunan Türbesindedir. Sevenleri Tarafından Ziyâret Edilmektedir.

küçük Yaşta İlim Tahsîline Başlayan Hâlid-i Bağdâdî, Keskin Zekâsı, Kuvvetli Hâfızası, Sağlam İrâdesi Ve Çalışkanlığı İle Dikkati Çekti. Süleymâniye'de Devrin Meşhûr Âlimlerinden Muhammed Bin Âdem-i Kürdî, Sâlih-i Kürdî, Abdürrahîm Berzencî İle Kardeşi Abdülkerîm Berzencî'den, Abdullah-ı Harpânî'den Ve Daha Pekçok Âlimden İlim Öğrenip, İcâzet Aldı. Sarf, Nahiv, Edebiyât, Usûl, Mantık, Hikmet (fen), Hey'et (astronomi), Geometri, Hesâb İlimleri İle Tefsîr, Hadîs, Fıkıh, Kelâm, Tasavvuf İlimlerini Ve Diğer İlimleri Öğrendi. Fîrûzâbâdî'nin kâmûs'unu Ezberledi. Öğrendiği Bütün İlimlerde Din Ve Fen Adamlarına Hocalık Yapacak Derecede Üstün Bir Bilgiye Sâhib Oldu. Din Ve Fen İlimlerindeki Üstünlüğü Ve Geniş Bilgisi Sebebiyle Zamânının Bütün Âlimleri Ve Velîlerinin Takdirlerini Kazandı. Hangi İlimden Ve Hangi Fenden Ne Sorulursa Sorulsun Derhal Cevâbını Verirdi. Zekâsı Ve Bilgisi Karşısında Akıllar Hayrete Düşerdi.

hocası Seyyid Abdülkerîm Berzencî 1788 (h.1203) Senesinde Tâundan Vefât Edince, Onun Talebesi Boş Kalmasın Diye Ders Vermeye Başladı. Her Taraftan Âlimler Dersine Koştu. Her Müşkülü Çözer Her Derde Devâ Olurdu. Dünyâya Ehemmiyet Vermez, Gece Gündüz İbâdet Ederdi. Böylece Yirmi Bir Yaşındayken, Ulemâya Ve Talebeye Üstâd Olup, Yedi Sene Ders Okuttu. Sözü Tesirli, Avâm Ve Havâss Arasında Sözü Delîl Olan Şerefli Bir Zâttı.

1805 Senesinde Hacca Gitti. Yolda Şam Âlimlerinden Çok Saygı Gördü. Tevâzûundan Dolayı, Allâme Muhammed Kuzberî'den Hadîs Rivâyeti; Mustafa Kürdî'den Kâdirî Yolu İcâzeti Aldı.

bir Müddet Şam'da Kaldıktan Sonra Hicaz'a Gitmek İçin Yola Çıktı. Medîne-i Münevvereye Kavuştuğu Zaman Peygamber Efendimize Aşk Derecesindeki Sevgisini Anlatan kasîde-i Muhammediyye'yi Farsça Olarak Yazdı.

medîne-i Münevvereye Geldiğinde, Kâmil Bir Velî Bulup Ona Teslim Olmak Arzusundaydı. Bir Gün Yemenli Fazîlet Sâhibi Bir Zâta Rastladı. Câhilin Âlimden Nasîhat İstemesi Gibi Ondan Nasîhat İstedi. O Zât Dedi Ki: "ey Hâlid Mekke-i Mükerremeye Gittiğin Zaman Edebe Uymayan Birşey Görürsen Hemen Reddetme." Mevlânâ Hâlid Hazretleri Mekke-i Mükerremede Bir Cumâ Günü Kâbe-i Şerîfe Karşı delâil-i Hayrât'ı Okurken Birinin, Kâbe'ye Sırt Çevirip Kendine Bakdığını Gördü. "utanmadan Kâbe'ye Arkasını Çevirmiş. Edebi Gözetmiyor!" Diye Düşünürken, O Kimse; "mümine Hürmet, Kâbe'ye Hürmetten Daha Öncedir. Bunun İçin Yüzümü Sana Çevirdim. Niçin Beni Kötülüyorsun. Medîne'deki Zâtın Nasîhatını Unuttun Mu?" Dedi. Mevlânâ Hâlid Hazretleri Bunun Büyük Velîlerden Olduğunu Anladı. Ondan Af Diledi Ve; "beni Talebeliğe Kabûl Et." Diye Yalvardı. O Da; "sen Burada Olgunlaşamazsın." Dedikten Sonra Eli İle Hindistan'ı Göstererek; "senin İşin Orada Tamam Olur." Dedi Ve Gitti.

bu Gördüğü Zatın Hocası Abdullah-ı Dehlevî Olduğu Rivayet Edilmektedir.

mevlânâ Hâlid Hazretleri, Memleketi Süleymâniye'ye Dönüp Ders Vermeye Başladı. Fakat Gece-gündüz Hindistan'ı Düşünüyordu. Bir Gün Bu Düşünceler İçindeyken, Hindistan'ın Dehli Şehrinde Bulunan Evliyânın En Büyüklerinden Abdullah-ı Dehlevî'nin Talebelerinden Mirzâ Abdürrahîm İsimli Bir Zât Çıkageldi. O Talebe, Abdullah-ı Dehlevî; "mevlânâ Hâlid'e Selâmımızı Söyle Bu Tarafa Gelsin!" Buyurdu." Dedi. Uzun Zaman Başbaşa Görüştüler. Mevlânâ Hâlid Talebelerine Ders Vermeye Gelmez Oldu. Talebeler, Hindli'ye Kızmaya Başladı.

bir Süre Sonra, 1809 Senesinde İkisi Birlikte İran Ve Afganistan Üzerinden Hind Yolculuğuna Çıktılar. Umulmadık Bir Zamanda Medreseyi Ve Talebeyi Bırakıp Bu Ânî Ayrılışına Şehrin Bütün Halk Ve Talebeleri Çok Üzüldüler. Yoldan Çevirmek İçin Çok ısrar Ettiler Ve Yalvardılarsa Da Fayda Vermedi. Hindistan'ın Karanlıklar Ve Tehlikeler İçinde Bulunduğunu Söyleyip Vaz Geçirmek İstediler. Onlara; "âb-ı Hayât Zulümâtta Bulunur." Şeklinde Cevap Veren Mevlânâ Hâlid Hazretleri, Arkadaşı Mirzâ Abdürrahîm İle Yaya Olarak Önce Tahran'a Geldiler. Burada Meşhûr Şiî Âlimi İsmâil Kâşî'yi, Talebesinin Önünde Rezîl Etti. Mevlânâ Hâlid, Bâzı Şiî Tefsîr Kitaplarını Okumuş, Kur'ân-ı Kerîmin Birçok Âyet-i Kerîmelerinin Şiîler Tarafından Değiştirilip, Mânâlarının Tahrif Edildiğini Görmüştü.meselâ; Enfâl Sûresi 70. Âyetinde Meâlen;"bedr Gazasındaki Esirleri Salıverdiğin İçin Allahü Teâlâ Seni Affeyledi." âyet-i Kerîmesi Ebû Bekr-i Sıddîk Radıyallahü Anh Hakkındadır, Şeklinde Tefsîr Ediyorlardı. Mevlânâ Hâlid, İsmâil Kâşî'ye; "peygamberler Günah İşler Mi?" Dedi. Kâşî; "bütün Peygamberler Mâsûmdur, Günah İşlemezler." Dedi. Mevlânâ Hâlid;"peki, Kur'ân-ı Kerîmin; "bedr Gazâsındaki Esirleri Salıverdiğin İçin Allahü Teâlâ Seni Affeyledi." meâlindeki Âyet-i Kerîmede; "af" Söylendiğine Göre, Günah İşlemiş Mânâsına Gelmiyor Mu? Hâlbuki Peygamberlerden Günah Olan Bir İş Meydana Gelmemiştir." Deyince, Kâşî; "bu Âyet-i Kerîme Ebû Bekr'i Azarlamaktadır, Onun Hakkındadır, Peygamberimizin Hakkında Değildir." Dedi. O Zaman Mevlânâ Hâlid Hazretleri; "o Hâlde, Allahü Teâlâ Ebû Bekr'i Affettim Buyuruyor Da Siz Niçin Affetmiyorsunuz?" Dedi. Kâşî Cevap Veremeyip, Mahcûp Ve Rezîl Oldu.

mevlânâ Hâlid, Tahran'dan; Bistâm, Harkan, Semnân Ve Nişâbur'a Geçti. Geçtiği Yerlerdeki Evliyâyı, Şiirleriyle Medheyledi. Âriflerin Kutbu Bâyezîd-i Bistâmî'nin Kabrini Ziyâret Ettiği Zaman Meşhûr Bir Kasîde Söyledi.

sonra Tûs (meşhed) Şehrine Gitti. Orada, On İki İmâmın Dokuzuncusu Mûsâ Kâzım'ın Oğlu İmâm Ali Rızâ'nın Türbesini Ziyâretinde De, Çok Güzel Bir Kasîde Okuyarak Onu Medheyledi.

mevlânâ Hâlid, Ahmednâmıkî Câmî'nin Kabrini Ziyâret Etti. Onu Da Fârisî Bir Kasîdeyle Medheyledi. Buradan Afganistan'a Geçti. Hirat'a Uğradı. Hirat'ın Bütün Âlimleri, Fazîlet Sâhipleri, Ziyâretine Geldiler. Gelenler Arasında Abdullah-i Hıratî (hirevî) De Vardı. Bu Zât Sonradan Mevlânâ Hâlid Hazretlerinin Talebesi Oldu. Her Şehirden Ayrılırken; Âlimler, Vâli Ve Kumandanlar Ve Halk Ona Âşık Olup, Saatlerce Yola Uğurladılar. Kandehâr, Kâbil, Peşâver Âlimlerinin Suâllerine Verdiği Cevaplarla Hepsini Hayran Bıraktı. Peşâver'de Çok Hürmet Ve Tâzimle Karşılandı. Âlimler Onun Üstünlüğünü Tasdik Ve İkrâr Ettiler. Sonra Lâhor Şehrinin Bir Kasabasında Kâmil Bir Velî Olan Allâme Mevlânâ Senâullah Dehlevî'yi (rahmetullahi Aleyh) Ziyâret Etti.mevlânâ Senâullah Dehlevî, Mazhar-ı Cân-ı Cânân'ın En Üstün Talebelerindendi.

mevlânâ Hâlid; Burada Başından Geçenleri Şöyle Anlatır: Bu Kasabada Bir Gece Kaldım. Rüyâda, Şâh Abdullah-ı Dehlevî Hazretlerinin, Yanağımdan Tutup Beni Kuvvetle Kendine Çektiğini Gördüm. Sabahleyin Mevlânâ Senâullah'ın Huzûruna Gittiğim Zaman, Daha Rüyâmı Anlatmadan; "kardeşimiz Ve Seyyidimiz Abdullah-ı Dehlevî'nin Huzur Ve Hizmetlerini Câna Minnet Bilmeli, Huzur Ve Hizmetinde Bulunmayı, Sana Vâd Olunan Nîmetlere Kavuşmaya Sebep Bilmelisin." Dedi. Daha Sonra O Kasabadan Ayrıldım. Hindistan'ın Başşehri Olan Dehli İsmi İle Meşhûr Cihânâbâd'a Geldim.

aylarca Süren Uzun Ve Yorucu Bir Yolculuktan Sonra Tam Bir Senede Dehli'ye (cihanâbâd) Ulaşan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Dehli'ye Vardığında, Abdullah-ı Dehlevî Hazretlerinin Bulunduğu Şehre Gelmenin Sevinci İle, Seferdeyken Yanında Bulunan Şeylerin Hepsini, Fakirlere Dağıttı. Sonra Hindistan'ın En Büyük Velîsi Ve Büyük İslâm Âlimi, Şâh Abdullah-ı Dehlevî'nin Huzûruna Kavuştu.

abdullah-ı Dehlevî, Onu Talebeliğe Kabûl Etti. Ona Nefsinin Terbiyesi İçin Dergâhı Temizleme Vazifesini Verdi. Mevlânâ Hâlid, Bu Kadar İlimde Âlim Olmasına Rağmen, Hiç Îtirâz Etmedi. Bir Gün Yerleri Temizleme İşi Nefsine Zor Geldi. Derhal Nefsine; "eğer Mübârek Hocamın Verdiği Bu Şerefli Vazifeden Kaçarsan Yerleri Süpürge İle Değil, Bu Sakalınla Süpürtürüm." Diyerek Hitâb Etti. Artık Bundan Sonra Hatırına Böyle Hiçbir Düşünce Gelmedi. Bir Gün Yine Böyle Su Taşırken, Hocası Abdullah-ı Dehlevî Hazretleri İle Karşılaştı. Abdullah-ı Dehlevî, Onun Mübârek Omuzları Üzerinden Arş'a Doğru Muazzam Bir Nûrun Yükseldiğini Ve Meleklerin Ona Gıbta Ve Hayranlıkla Baktıklarına Şâhid Oldu. Abdullah-ı Dehlevî, Mevlânâ'nın Tasavvufta Pek Yüksek Derecelere Eriştiğini, Kemâle Gelip Olgunlaştığını Görünce, Bu Vazifeden Alıp, Devamlı Huzûrunda Bulunmasını Emretti. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, Orada Da Hocasına Canla Başla Hizmet Ederek, Büyük Mücâhede Ve Çetin Riyâzetler Çekti. Abdullah-ı Dehlevî'nin Huzûrunda Beş Ay Çalışıp Sohbetleri Ve Nazarlarıyla Büyük Velîlerden Olmak Saâdetine Erişti. Huzur Ve Müşâhede Makâmına Kavuştu. Vilayet-i Kübrâ Hâsıl Oldu. Müceddidiyye, Kâdiriyye, Sühreverdiyye, Kübreviyye Ve Çeştiyye Yolunda Kemâle Geldi. Abdullah-ı Dehlevî'nin Kalbindeki Bütün Esrâr Ve Mânevî Üstünlüklere Kavuştu.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, Feyz Ve Kemâl Bulunca, Abdullah-ı Dehlevî Hazretleri; "ey Hâlid, Şimdi Memleketine Ve Bağdât'a Git! Oradaki Hak Âşıklarını, Sevdiklerine, Yâni Allahü Teâlâya Kavuştur." Buyurunca, Mevlânâ Hâlid Hazretleri; "ey Benim Sebeb-i Devletim, Yüksek Sığınağım, Efendim! Orada Hayderî Ve Berzencî Seyyidleri Çoktur. İnsanlara Doğru Yolu Anlatmakla Nasıl Meşgûl Olurum. Çünkü, Onlar Şöhret Ve Îtibâr Sâhibi Ve Âlimlerin Sığınağı Durumundadırlar. Böyle Bir İşe Kalkışsam, Diğer İnsanlar Bile Beni Men Ederler." Diye Arz Etti. "sen, Memleketine Git. İrşâd İle Meşgûl Ol. Bütün Seyyidler, Senin Ayağının Toprağına Yüz Sürerler Ve Şerefli Zâtına Hizmetçi Olurlar. Oranın Vâlileri, Emînleri, Âlimleri, Fazîlet Sâhipleri, Mübârek Ayağını Öperler. Şimdi Ne İstersen Vereyim, İste Yâ Hâlid!" Buyurdu. "din İçin Dünyâlık İsterim!" Dedi. "git, Her İstediğini Verdim!" Deyip; "yolun Üzerinde, Filân Yerde, Evliyânın Büyüklerinden, İki Seneden Beri Yemez, İçmez, Konuşmaz, Hakk'a Gönlünü Vermiş, Ölü Gibi Hareketsiz Durup, Hakk'ın Sevgisine Dalmış Şerefli Bir Zât Var. Ona Selâmımı Söyle, Hayırlı Duâsını Al Ve Şerefli Elini Öp!" Buyurdu. Sonra Bütün Talebe Ve Sevdikleriyle, Dört Millik Mesâfeye Kadar Mevlânâ Hâlid'i Uğurladı. Sonra; "hâlid Bürd", Yâni "hâlid Herşeyi Aldı Götürdü." Buyurdu.

mevlânâ Hâlid, O Velînin Olduğu Beldeye Gelince, Yerini Sordu. Uzaktan Gösterdiler. Bulunduğu Yere Doğru Yürüyünce, Velînin Heybetinden Mevlânâ Hâlid'i (rahmetullahi Aleyh) Bir Korku Ve Dehşet Kaplayıp, Gidemedi, Olduğu Yerde Kaldı. Hemen Şâh-ı Dehlevî Hazretlerini Hatırladı. Korkusu Gitti. O Zâtın Yanına Gidip, Hocasının Selâmını Bildirdi. O Da Başını Murâkabeden Kaldırıp; "aleyke Ve Aleyhisselâm." Buyurdu. Sonra; "ey Hâlid, Senin Fütûhâtın Ve İrşâdının Yayılma Yeri Bağdât'tır." Deyip, Tekrar Murâkabeye Daldı. Mevlânâ Hâlid Hazretleri, O Zâtın, Nisbet-i Muhammedî Denizine Gömülmesine, Feyz Nûrları İçinde Bir An Cemâl-i Haktan Ve O'nu Murâkabeden Ayrılmamasına Hayran Kalarak Oradan Ayrıldı.

mevlânâ Hâlid Şîrâz'a, Oradan İsfehan'a Sonra Hemedan'a Gitti. Hangi Şehre Teşrif Etse, Allahü Teâlânın Emirlerini Ve Yasaklarını Hatırlatması Güzel Âdetlerindendi. Bu Şehirlerdeki Vâz Ve Nasîhatlerini Duyan Îtikâdı Bozuk Kimseler Ona Kötülük Yapmak İstedilerse De, Allahü Teâlânın Koruması Ve Mevlânâ Hâlid'in Heybeti Sebebiyle Korkup Bir Şey Yapamadılar. Sonra Senendec'e, Oradan Da 1811 (h. 1226) Senesinde Vatanları Olan Süleymâniye'ye Gittiler. Bütün Âlimler, Fazîlet Sâhipleri, Talebe, Şehrin İleri Gelenleri Ve Halk Sevinç Ve Neşe İle Onu Karşılamağa Çıktı. Süleymâniye'de Bir Bayram Havası Yaşandı. Bir Müddet Burada Kaldıktan Sonra Bağdat'a Gitti. Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî Hazretlerinin Dergâhına Yerleşip Beş Ay Kadar İnsanlara İslâmiyetin Emir Ve Yasaklarını Anlattı. Tekrar Süleymâniye'ye Dönerek İlim Öğretmeye Ve Talebe Yetiştirmeye Devam Etti.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri 1813 Senesinde Süleymâniye'den Tekrar Ayrılıp Bağdât'a Gitti. İkinci Defâ Bağdât'a Teşriflerinde, Çok Kimseler Kendisine Talebe Oldu. İrşâd Nûrları, Gün Gibi Her Tarafı Aydınlattı. Bağdât'ta En Önce Kendisine Talebe Olan, Bağdât Müftîsi Seyyid Abdullah Hayderî Efendi İdi. Bu Müftî, Vâli Saîd Paşanın Yardımıyla, İhsâiyye, ısfahâniyye Medresesini Tâmir Ettirip, Mevlânâ Hâlid'e Arz Etti.mevlânâ Hâlid Hazretleri Oraya Yerleşip İlim Ve Edeb Neşretmeye Başladı.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, İnsanlara İslâmiyetin Emir Ve Yasaklarını Anlatıp, Dünyâ Ve Âhirette Kurtuluşa Ermeleri İçin Çalışmaya Başladığı Günlerde, Bağdât Vâlisi Saîd Paşa, Ziyâretlerine Geldi. Birçok Âlimin Sessiz, Başları Önüne Eğik, Hizmetçiler Gibi Edeple Huzûrunda Oturmuş Olduklarını Gördü.mevlânâ Hâlid Hazretlerinin Heybetini Görünce, Diz Çöküp Titremeye Başladı. Mevlânâ Hâlid'in Celâl Hâli Gidince, Saîd Paşanın Titremesi Geçti Ve Duâ İstedi. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Ona Duâ Edip; "kıyâmette, Herkes Kendi Nefsinden Suâl Olunur. Sen İse Nefsinden, Yâni Kendinden Ve Emrin Altında Olanların Hepsinden Suâl Olunursun. Hak Teâlâdan Kork! Çünkü, Senin İçin Önünde Öyle Bir Gün Vardır Ki, O Günün Korku Ve Dehşetinden Evlâdına Süt Veren Analar, Evlâdını Unuturlar. Hâmile Olanlar, Korkudan Vakitsiz Doğururlar. İnsanları Sarhoş Görürsün. Onlar Sarhoş Değil, Ancak Allahü Teâlânın Azâbı Çok Şiddetlidir." Deyip, Nasîhat Buyurunca, Saîd Paşa Yine Titremeye Başladı Ve Yüksek Sesle Ağladı.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Bir Müddet Bağdât'ta Kalıp İslâmiyeti Anlattıktan Ve Talebe Yetiştirdikten Sonra Memleketi Olan Süleymâniye'ye Döndü. Orada Kendisi İçin Bir Dergâh İnşâ Edildi. Bu Dergâhta İnsanlara Vâz Ve Nasîhat Edip Talebe Yetiştirdi.

süleymâniye'deyken, Berzencîler'den Silâhlı İki Yüz Kişi, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerinin Öldürülmesine Karar Verdiler. Cumâ Günü, Silâhlı Olarak Mescidin Dış Kapısında Beklemeye Başladılar. Cumâ Namazı Kılındıktan Sonra, Bütün Halk Câmiden Dışarı Çıktı. Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, Her Zaman Câmiden En Son Çıkardı. Dışarı Çıkanlar Bu Silâhlı Kişilerin Mevlânâ Hâlid Hazretlerine Kötülük Yapmak Niyetinde Olduklarını Anladılar. Mevlânâ Hâlid Hazretleri, Mescidin Kapısından Çıkıp, Bu Silâhlı Ve Kötü Niyetli Kimselere Heybetli Bir Nazarla Bakınca Kalblerinde Müthiş Bir Korku Hâsıl Oldu. Öldürmek İçin Gelenlerden Bâzısı Nâra Atarak Kaçıştı, Bâzıları Da Yüzüstü Düşerek Perişân Oldu. Bundan Sonra, Mevlânâ Hâlid Hazretleri İle Bütün Talebeleri, Hiçbir Şey Olmamış Gibi, Cennet Misâli Olan Hânekâha Gittiler. Kaçan Bu Düşmanların Çoğu; "mevlânâ Câmiden Çıkınca, Onun Omuzlarında Heybetli Bir Arslanın Ağzını Açmış, Üzerimize Atlamak Üzere Olduğunu Gördük. O Anda Aklımız Başımızdan Gitti, Kaçacak Yer Bulamadık." Dediler.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Bağdât'ta İlimle Ve İnsanlara İslâmiyeti Anlatmakla Meşgûl Olduğu Sırada, Onu Hased Eden İnkarcılardan Birisi Bağdât Vâlisi Saîd Paşaya Bir Mektup Yazarak Mevlânâ Hâlid Hazretlerini Şikâyet Etti. Mektup Yalan Ve İftirâlarla Doluydu. Hattâ Mevlânâ Hâlid Hazretleri Küfürle İthâm Ediliyordu. Mektûbu Okuyan Vâli, Sinirlenerek Mektubu Yere Çarptı Ve; "sübhânallah! Eğer Hazret-i Şeyh Hâlid De Müslüman Değilse, Müslüman Kimdir? Bu Mektubu Yazan Ya Delidir Veya Allahü Teâlâ Onun Basîret Gözünü Kör Etmiştir. Bunun Sebebi De O Kimsedeki Aşırı Haseddir. Allah'a Sığınırız, Allah'a Sığınırız." Dedi.

bağdât'taki Âlimlere Bu Mektuba Bir Reddiye Yazılmasını Emretti. Halle Müftüsü Muhammed Efendi Bu Mektuba Bir Reddiye Yazarak Bozuk Fikirlerini Çürüttü. Bu Mektubu Bağdât Âlimleri De Tasdik Ettiler. Daha Sonra Hatâ Ettiğini Anlayan İftirâcı İddiâlarından Vazgeçip Mevlânâ Hâlid Hazretlerinden Özür Diledi Ve Affedildi.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Karşılaştığı Güçlükleri Hocası Abdullah-ı Dehlevî'ye Bir Mektupla Arz Edince, Hocası Ona Yazdığı Mektupta Şunları Buyuruyordu:

"mektubuma Rahman Verahîm Olan Allahü Teâlânın Şerefli İsmiyle Başlıyorum. Allahü Teâlânın Sevgili Kulu Mübârek Mevlânâ Hâlid! Esselâmü Aleyküm Ve Rahmetullahi Ve Berekâtühü. Tepeden Tırnağa Kadar Kusurlu Olan Bu Fakîre, Her An Ziyâdesi İle Gelmekte Olan Allahü Teâlânın Nimetlerine Şükür Ve Hamd Etmek Yazıya Ve Söze Sığmaz.

siz, İstifâde Etmek İsteyenlere Yardımcı Olunuz. Onlar Da Emredilen Zikir Ve Diğer Vazifeleri Yerine Getirip, Saâdetlerini Bunlardan Bilsinler. Büyüklerin Yolunu İnkâr Edenlerle Görüşmesinler. "hocana Kötülük Edenle İyi Olursan, Köpek Senden Daha İyidir." Sözü Meşhûrdur. İmâm-ı Rabbânî Hazretlerine Îtirâz Edenlerden Uzak Olunuz. Âlimler Ve Ârifler Söylemişler Ve Yazmışlardır Ki: "imâm-ı Rabbânî Hazretlerini Sevenler, Mümin Ve Müttekîlerdir. Ona Buğz Edenler Münâfık Ve Şakîlerdir." İslâm Memleketleri Hazret-i Müceddîd'in Feyzleriyle Doldu. Ve Bütün Müslümanlara, Hazret-i Müceddîd'in Nîmetlerine Şükür Ve Hamd Etmek Vâcib Oldu.

o Memleketin Âlimleri, Şerîfleri Ve Âmirleri Mübârek Varlığınızı Nîmet Bilip Sizden İstifâde Edeler. Size Tâzim Ve Hürmette Kusur Etmeyeler, Muhâliflerinize, Size Sû-i Kasd Edenlere Ve Sizi Çekemeyenlere Mâni Olalar. Bu Fakîr, Bunları Nasîhat Yollu Yazdım. Resûlullah Sallallahü Aleyhi Ve Sellem; "din Nasîhattir." buyurdu.

allahü Teâlâ, Sizi, Şâh-ı Nakşibend'in, Müceddîd-i Elf-i Sânî'nin Ve Kalbimin Kıblesi Mirzâ Sâhib'in Halîfesi Etmiştir. Hiç Kimse Sizin Yerinizi Alamaz. Sizin Eliniz, Benim Elimdir Ve Sizi Görmek, Beni Görmektir. O Uzak Yerden Buraya Gelmeye Kalkmayın. İhtiyâç Yüzünü Bu Tarafa Çevirmek Ve Kalb İle Hatırlamak Yetişir. Allahü Teâlâ Kendi Rızâsına Ve Habîbine Uymaya Muvaffak Eylesin! Âmîn."

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerine Düşman Olan Ve Karşı Çıkanlardan Pekçoğu Onun Güzel Ahlâkı Ve Kerâmetleri Karşısında İnsafa Gelip Büyüklüğünü Kabûl Ettilerse De Bâzıları Aynı Hased Ve Muhâlefetlerine Devâm Ettiler.

âlim Ve Fazîlet Sâhibi Olan Şeyh Ali Süveydî, Büyük Muhaddislerden (hadîs Âlimi) İdi. Hadîs-i Şerîf Senedlerinde Kuvvetli Bilgisi Vardı. İmtihân Etmek Maksadıyla, Mevlânâ Hâlid Hazretlerine Geldi.müsâfeha Esnâsında Bir Hadîs-i Şerîf Okudu.mevlânâ Hazretleri De Bir Hadîs-i Şerîf Okuyup Oturdular. Aynı Zât, kütüb-i Sitte'de Yazılı Hadîslerden Üç Hadîsi Senedleri İle, İmtihan Yollu Okudu. Mevlânâ Hazretleri De, Bu Hadîslerin Asıl Senedlerini Sahîh Olarak Okuyunca, Hemen Mevlânâ Hâlid Hazretlerinin Ellerine Kapanıp, Kalbine Gelen İmtihan Düşüncesinden Tövbe Ederek Af Diledi. Sonradan İlim Meclislerinde; "mevlânâ En Büyük Velîlerden Olup, Zâhir Ve Bâtın İlimlerinde Sonsuz Bir Deniz, Biz İse Bir Damlayız." Derdi.

mevlânâ Hâlid Hazretleri, Bir Gün Yolda Yürürken Bir Hıristiyana Nazar Ve İltifât Etti. Hıristiyan, Feryâd Edip Cezbeye Kapıldı Ve Ağlayarak Mevlânâ'nın Arkasından Yürüdü. Hânekâha Girdi. Müslüman Oldu. Saâdete Kavuşanlara Katıldı.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Bir Müddet Allahü Telânın Emir Ve Yasaklarını Anlattıktan Ve Talebe Yetiştirdikten Sonra Süleymaniye'den Âile Fertlerini Ve Talebelerinden Bir Kısmını Da Berâberine Alarak Yerleşmek Üzere Şam'a Gitti. Şam Ahâlisi, Âlimleri Ve İdârecileri Ona Saygı Ve İltifât Gösterdiler. Şam Vâlisi Abdurrahmân Paşanın Oğlu Mahmûd Paşa Mevlânâ Hâlid Hazretlerinin Üstünlüğünü Anladı. Uzaktan Yakından Pekçok Kimsenin Onun Sohbetiyle Ve İlim Meclisleriyle Şereflenmek Üzere Geldiklerini Görerek Ona Bir Mescid Ve Bir Dergâh Yaptırdı. Kendisinin Ve Talebelerinin Geçimlerini Sağlayabilecek Maddî Yardımlarda Bulundu. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Sohbetleriyle İnsanların Dünyâda Ve Âhirette Kurtuluşa Ermeleri İçin Gayret Etti. Pekçok Âlim Ve Fazîlet Sâhibi Kimse Onun Sohbetlerinde Bulundu. Şeyh İsmâil Şirvânî, Şeyh Ahmedeğribozî Ve Başka Zâtlar Bunlardandır.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Şam'da Bulunduğu Sırada Abdülvehhâb Es-sûsî'yi İslâmiyeti Anlatmak Venakşibendiyye Yolunun Esaslarını Tanıtmak Üzere Vazîfelendirip Gönderdi. Abdülvehhâb Es-sûsî İstanbul'a Gidince, Kendisini Şeyhülislâma Kabûl Ettirdi. Âlimlerden Bir Grub Büyük Vezirler Ona Bağlandılar. Abdülvehhâb Es-sûsî Devlet Adamları Ve Ulemâ İle Düşüp Kalkması Sebebiyle Ucb İle Kendini Beğendi Ve Kibire Kapıldı. Zenginliğe Ve Dünyâ Malına Meyletmesi Sebebiyle İslâmiyete Uygun Olmayan Hareketler Yapmaya Başladı. Bu Durumu Keşif Yoluyla Anlayan Ve Habercileri Vâsıtasıyla Bilgi Alan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Mektup Yazarak Abdülvehhâb Es-sûsî'yi Şam'a Çağırıp Tövbe Etmesini İstedi Ve Yerine Başkasını Vazîfelendirip Gönderdi. Abdülvehhâb Es-sûsî Zâhiren Mevlânâ Hâlid Hazretlerine İtâat Ediyor Göründüyse De, Gizlice Hîleli Yollara Başvurdu. Fakat Allahü Teâlâ Mevlânâ Hâlid Hazretlerine Onun Başvurduğu Hîleli Yolları Bildirdi. Mevlânâ Hâlid Efendimiz Üç Kere Mektup Yazarak İşin Hakîkatini İstanbul'daki Talebelerine Ve Sevenlerine Bildirdi Ve Onun Tasavvuf Yolundan Tard Edildiğini, Sözlerinin Dinlenmemesi Gerektiğini Haber Verdi. Bu Mektuplardan Birinde Buyurdu Ki: "...size Mâlûm Olsun Ki, Abdülvehhâb Tarîkat Ve Şerîat Esaslarından Pekçok Şeyi Bozdu. Bu Yolda Bulunma Şerefini De Dünyâ Leşini Almaya Vesîle Etti, Îtibâr Vesîlesi Kıldı. İstanbul'da Maddî Çıkarlara Yol Açtı. Allah Orayı Belâdan Korusun. Gerek İstanbul'da, Gerekse ırak'ta İnsanların İnkârına Sebeb Oldu. Onun Davranışları İnsanlar Arasında Vehimlere Ve Vesveselere Yol Açtı.

sizin Ona Çok Tâzim Edip Saygı Göstermeniz Onun İçin Gurur Sebebi Oldu.kendi Üzerindeki Terbiye Haklarını İnkâr Yoluna Gitti. Ondan Son Derece Ters Davranışlar Ortaya Çıktı. İşte Anlatılan Sebeplerden Dolayı İlâhî İrâde Onun Tarîkat Yolundan Kovulması Yolunda Tecellî Etti. Bâzı Sırlarından Dolayı, Onlar Basîret Sâhibi Olanlara Gizli Bir Şey Değildir.

bu Mektup Size Ulaştıktan Sonra Onunla Muhatap Olmayın. Bunun Tersine Davranırsanız Bu Silsile Büyüklerinin Sizinle Olan Bağları Kopar. Kezâ Bu Fakirle De Bir Bağlantınız Kalmaz. Sevgi Hakkını Gözeterek Bu Mektubu Yazdım. Size Bir Zarar Gelmemesi İçin Oradaki İhlâs Sâhibi Kardeşlerimiz Ve Sevenlerimiz De Bu Mektubun Muhâtabıdırlar."

tasavvuf Yolundan Tard Olunan Abdülvehhâb Es-sûsî Yaptıklarına Pişman Olup Bir Gün Mevlânâ Hâlid Hazretlerinin Talebelerinden Olan Şeyh Yahyâ Hazretlerine Gelerek Elini Öptü Ve Affedilmesi İçin Vâsıta Olmasını İstedi. Şeyh Yahyâ, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin Huzûruna Geldi Ve Abdülvehhâb'ın Affını Diledi. Mevlânâ Hâlid Hazretleri Buyurdular Ki: "bu İş Benim Elimde Olsa Affederdim. Fakat Nakşibendiyye Silsilesinin Sâdâtı (efendileri) Onu Tarîkat Kapısından Kovmuşlardır. Şâyet Abdülvehhâb Sakalını Traş Eder, Yüzünü Siyaha Boyayıp Bir Merkebe Ters Bir Şekilde Biner, Sokaklarda Gezer, Kendini Teşhir Ederse, O Zaman Belki Şeyhlerin Rûhâniyeti Onu Affeder." Bunun Üzerine Şeyh Yahyâ; "üstâdım! Abdülvehhâb Nefsine Böyle Bir İş Yükleyemez. İzin Veriniz De Onun Yerine Bu İşi Ben Yapayım, Abdülvehhâb Affolunsun. Ben Kendimi Müslümanların Hayrı İçin Fedâ Ederim." Dedi. Onun Bu Sözlerini Dinleyen Mevlânâ Hâlid Hazretleri Ağlayarak Şeyh Yahyâ İle Kucaklaştı. Şeyh Yahyâ Dönüp Abdülvehhâb'ın Yanına Gitti Ve Dedi Ki: "sen Kendinden Başka Kimseyi Kınama, Ancak Ve Sâdece Kendini Kınayabilirsin." Zâten Kötü Niyetliliği Kendine Huy Edinmiş Olan Abdülvehhâb Es-sûsî, Medîne-i Münevvereye Giderek Mevlânâ Hâlid Hazretlerinin Aleyhinde Küfre Vardıracak İftirâlar Ve Sözler Sarf Etti.

şam Fetvâ Emîni İbn-i Âbidin Hazretleri Mevlânâ Hâlid Hazretlerinin Sevdiklerindendi. Mevlânâ Hâlid Efendimize İftirâ Eden Azgınlara Ve Onlara İnananlara Bir Reddiye Risâlesi Yazı. Bu Risâleye Desell-ül-hüsâmü'l-hindî Li-nusreti Mevlânâ Şeyh Hâlid Nakşibendî ismini Verdi.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Şam'da Bulunduğu Sırada, Onun Büyüklüğünü Çekemeyenler, Osmanlı Pâdişâhı Sultan İkinci Mahmûd'a; "asker Ve Silâh Topluyor, Güçlenip Devletinize Baş Kaldırmak İstiyor. Ülkeni Ondan Koruyasın." Diye Şikâyette Bulundular. Sultan İkinci Mahmûd Han Hemen Büyük Âlim Şeyhülislâm Mekkîzâde Mustafa Âsım Efendiyi Huzûruna Çağırdı. Durumu Kendisiyle Görüştü. Mustafa Âsım Efendi; "ey Müminlerin Emîri! Allahü Teâlâ Kur'ân-ı Kerîmin Hucûrat Sûresi 6. Âyetinde Meâlen; "size Fâsığın Biri Haber Getirirse Onu İyice Araştırın." buyuruyor. Görüşüm Odur Ki, Onun Hâlini Araştırıp Açığa Çıkarabilecek Güvenilir İki Kişiyi Bulup Yollayınız. Hiç Sezdirmeden Gitsinler, Araştırmalarını Yapıp Dönsünler."

bunun Üzerine Sultan Mahmûd Han İki Kimseye Derviş Elbisesi Giydirip Araştırmak İçin Şam'a Gönderdi. Derviş Kıyâfetiyle Giden Kimseler Gizlice Araştırmaya Başladılar. Allahü Teâlâ Bu Kimselerin Gelişini Mevlânâ Hâlid Hazretlerine Mânevî Olarak Bildirdi. Kalbine, Kendisine Gelen İki Misâfire İkrâmda Bulunması İlhâm Olundu. Derviş Kıyâfetindeki Bu Kimseleri Bulduran Mevlânâ Hâlid-ibağdâdî Hazretleri Onları Yemeğe Dâvet Etti. Yemek Hazırlanıncaya Kadar Da Kendi Durumunu Açıkladı. Kendi Evini Oda Oda Onlara Gezdirdi. Bu Odalarda Ev Eşyâsı Dışında Hiçbir Şey Bulamadılar.

bu Hâlin Mevlânâ Hâlid Hazretlerinin Kerâmeti Olduğunu Anlayan O Kimseler, Saygı Ve Hürmetle Ayaklarına Kapandılar. Artık Gizleyecek Bir Şey Yoktu. Olan Her Şeyi Açıkladılar. Ona Talebe Olup Tasavvuf Yoluna Girdiler. Huzûrunda Kalıp İstanbul'a Dönmek İstemediler. Fakat Mevlânâ Hâlid Hazretleri; "olmaz. En Uygunu İstanbul'a Dönmenizdir. Hazret-i Sultana Durumu Anlatırsınız.verilen Görevi Tam Yerine Getirmiş Olursunuz. Ancak Bundan Sonra İsteyen Buraya Döner, İsteyen De Orada Kalır. Bundan Sonrası İçin Artık Bir Günâh Yoktur." Buyurdu.

vazîfeli İki Kişi Sultan İkinci Mahmûd Hana Dönüp Şikâyetlerin Asılsız Olduğunu Bildirdiler. Sultan Da Aldığı Bu Haber Üzerine Allahü Teâlâya Hamd Etti. Şeyhülislâma Da Bu Teklifinden Dolayı Teşekkür Etti. İki Kişiden Birini Mevlânâ Hâlid Hazretlerinin Hizmetine Yolladı. O Kimse Şam'a Gidip Senelerce Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin Hizmetinde Bulundu Ve Orada Vefât Edip Türbesinin Yanına Defnedildi.

sonra Sultan Mahmûd Hanın Saray Nâzırlarından Mevlevî Hâlet Efendi, Mevlânâ Hâlid'in Şöhret Ve Îtibârını Çekemeyerek, Kendisini Halîfeye Çekiştirdi. "on Binlerle Adamı Vardır. Devlet Ve Saltanat İçin Tehlikelidir. Ortadan Kaldırılması Lâzımdır." Dedi. Sultan Mahmûd Han; "din Adamlarından Devlete Zarar Gelmez." Diyerek Sözüne Kıymet Vermedi. Mevlânâ Hâlid Hazretleri Bunu İşitince, Hayır Ve Selâmetle Duâ Etti Ve; "hâlet Efendinin İşi Pîri Celâleddîn-i Rûmî Hazretlerine Havâle Olundu. Onu Huzûruna Çekip Cezâsını Verecektir." Buyurdu. Az Zaman Sonra Sultan Mahmûd Han Mora İsyânına Sebeb Olduğu İçin Onu Konya'ya Sürdü. Orada Îdâm Olundu.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Bir Ara Üçüncü Defâ Bağdât'a Gelerek İhsâiye Medresesinde Yerleşti. İnsanlara İslâmiyeti Anlatmaya Ve İlim Öğretip Talebe Yetiştirmeye Devâm Etti. Peygamber Efendimizin (sallallahü Aleyhi Ve Sellem) Sünnet-i Seniyyesini Yayıp, Sonradan Ortaya Çıkan Bid'atları Kaldırdı. İlim, Fazîlet Ve Güzel Ahlâkta Olgunluğun Zirvesine Yükselen Mevlânâ Hâlid Hazretlerinin Üstünlüğünü Dost Düşman Herkes Kabûl Etti.bağdât'ın Âlimleri, İleri Gelenleri, Vezirleri Ve Vâlileri Önünde Boyun Eğdikleri Gibi, Diğer İslâm Ülkelerindeki İnsanlar Da Onun Üstünlüğünü İşitip Bağdât'a Koştular. Uzaktan Yakından Onun Sohbetlerine Ve İlim Meclislerine Gelenler, Zâhirî Ve Bâtınî Üstünlüklere Kavuşarak Memleketlerine Döndüler Veya İslâm Memleketlerinin Çeşitli Yerlerine Giderek İslâmiyeti Anlattılar.

çok Sevdiği Talebelerinden Ve Halîfelerinden Olan Seyyid Tâhâ-yı Hakkârî'ye Yazdığı Mektûbunda Buyurdu Ki:

"allahü Teâlâ, Kalbimin Özlediği, Rûhumun Gözlediği Seyyid Tâhâ'yı, Fena Ve Bekâ Mertebelerine Kavuşmakla Şereflendirsin. Allâmenin (yâni Seyyid Tâhâ Hazretlerinin) Bu Fakîre Yazdığı Mektup Geldi. İslâmiyetin Yayılmasına Çalıştığınız Ve Kur'ân-ı Kerîmin Hatmi Hakkında Yazıyorsunuz. Çok Memnun Olduk. İhlâs Şartı İle Allahü Teâlâya Ne Kadar İbâdet Ederler, Resûlullah Efendimizin Sünnetine Ne Kadar Uyarlarsa, Sizin Vâsıtanızla Olduğu İçin, Her Birinin Sevâbı Kadar Sizin De Amel Defterinize Yazılacaktır. Resûlullah'ın; "bir Kimse İslâmda Sünnet-i Hasene Yaparsa, Bunun Sevâbına Ve Bunu Yapanların Sevaplarına Kavuşur. Bir Kimse İslâmda Bir Sünnet-i Seyyie Çığırı Açarsa, Bunun Günâhı Ve Bunu Yapanların Günahları Kendisine Verilir." hadîs-i Şerîfi Bu Sözümüze Şâhiddir. Vesselâmü Aleyküm Ve Rahmetullahi Ve Berekâtühû."

talebelerine Ve Sevenlerine Nasîhat Ederek Buyurdu Ki:

sizlere Vasiyetim, Size İslâmiyeti Anlatan Hocaya Îtirâzı Terk, Resûlullah'ın Dînine İttibâ Ve Kendini Aradan Çekip, Yok Etmeyi Bu Yolun Esâsı Biliniz. Bu Üçü Olmadan Bu Yolda İlerleme Olmaz.

bu Yolun Büyükleri Kendilerine Bağlı Olanlardan Gâfil Değildir. Onlara Kimse Kafa Tutamaz. Onlara Kafa Tutanın İşi De, Başı Da, Saâdeti De Gider.

hanım, Çocuklar, Mal Ve Mülk, Allahü Teâlânın Emânetleridir. Emânetlerini İstediği Zaman Alır.

nefs-i Emmâreden Kurtulmanın Alâmeti, İnsanların Övmesi İle Ayıplamasını, Eşit Görmektir. İnsanların Rağbetine Sevinip, Aramamalarına, Etrâfınızda Dolaşmamalarına Üzülmek, Basitlik, Büyük Akılsızlık Ve Anlayışsızlıktır.

en Mühim Vasiyetim Şudur Ki: Ölümü, Âhiret Hallerini Ve Nîmetlerin Hakîki Sâhibini Unutmayınız. Elden Geldiği Kadar Peygamberlerin Efendisinin (sallallahü Aleyhi Ve Sellem) Sünnetine Uymada İleri Gitmeye Çalışınız. Günde Bin Kere Duyulmayacak Kadar Alçak Sesle, Kelime-i Tehlîl (kelime-i Tevhid) Söyleyiniz. Hem Kalbe Yönelerek, Hem De Mânâsını Düşünerek Olsun. Böylece Kalpte, Hakîkî Matlûbdan Başka Bir Şey Kalmasın. Zîrâ Büyüklerin Yolunda Asıl Maksad Mâbûddur.

ihlâs Ne Kadar Çok Olursa, Evliyanın Yardımı O Kadar Ziyâde Olur.

evliyânın Kalbleri, İlâhî Nûrların Çıkıp Geldiği Kaynaklardır. Onların Hoşnut Olduğundan, Hak Teâlâ Da Hoşnuttur. Onların Kalblerinde Yer Eden, Büyük Devlete Kavuşmuştur.

bizim Yolumuz, İslâm Dînine İttibâ (uyma) Yoludur. Herkes Elinden Geldiği Kadar Buna Çalışmalıdır.

allah Adamlarının İğnesini (dokunaklı Sözlerini) İlâç Gibi Bilmelidir. Çünkü Bu Tâifenin Celâli, Cemâl İle Karışıktır. Yâni Kızmalarında Da Merhamet Vardır.

bütün Gayretle, Sünnetin Yayılmasına Ve Bid'atlerin Yok Edilmesine Çalışmalı, Müslümanların, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin Bildirdikleri Doğru Îtikâd Üzere Olmalarına Uğraşmalıdır. Bu İşle Uğraşmadan Yapılan Zühd Ve İbâdeti, Kör, Kötürüm Ve İhtiyarlar Da Yapar.

namazın Şart Ve Rükünlerini, Sünnet Ve Edeblerini Anlatan Kitapları İnsanlara Okuyup, Tavsiye Etmeniz Büyük Devlettir.

insanlardan Gelen Sıkıntılara Katlanmak, Allahü Teâlânın Beğendiği, Resûlullah'ın Sevdiği Ve Büyük Evliyânın Özendiği Bir Ahlâktır.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerinin Gösterdiği Pekçok Kerametleri Onun Evliyâlıktaki Yüksek Derecesini Göstermekdir.

bağdat'tayken Hâcı Mahmûd Efendi İsminde, Servet Sâhibi, Kendisine Bağlı Bir Talebesi Vardı. Bu Zât, Mevlâna Hâlid'in Şerefli Hânekâhlarına Ve Diğer Yerlere Kendi Eliyle Yüz Bin Kuruş Harcayıp Borçlanmıştı. Bir Gün Mevlânâ Hâlid'in Huzurlarına Gidip; "efendim, Borcumun Çokluğundan Dışarı Çıkmaya Yüzüm Kalmadı." Deyince, Mevlânâ Hâlid Hazretleri Buyurdular Ki: "bir Ay Sabret." O, Bunun Üzerine; "aman Efendim, Sabra Tâkatim Kalmadı." Diyerek İki Defâ Tekrarladı. Bu Tekrar Çok Yakınlığından Ve Samîmiyetindendi. Mevlânâ Hâlid De; "mâdemki Öyle, Kaldır Şu Hasırı İstediğin Kadar Al." Buyurdu. Mahmûd Efendi De Hasırı Kaldırdı Ve Altında Bir Altın Gördü. Altını Aldı, Başka Bir Altın Gördü Ve Böylece Her Aldığı Altının Yerinde Yeni Bir Altın Gördü. Yüz Bin Kuruş Tamamlanıncaya Kadar Bu İşe Devâm Etti.mahmûd Efendi Bu Kerâmeti Görünce, Mevlânâ Hâlid'in Ellerini Öptü.

ismâil Binali Adlı Zât Anlatır: "şam-ı Şerîfteyken Bir Gün, Mevlânâ Hâlid Hazretlerinin Bulundukları Yere Gittim. Mukaddes İltifâtlarına Nâil Olunca, Cezbe Hâli Gelip, Bir Nevî Gösteriş Yaptım. Gözlerimi Açınca Mevlânâ Hâlid, Şeyh Muhammed Nâsih Hazretlerine Şöyle Buyurdu: "ismâil'e Söyle, Hâl İle Cezbe Ortaya Çıktığında Onu Tutmak Gerekir. Niye İzhâr Eder De Cezbesini Tutmaz. Zîrâ Zorla Cezbe Göstermek Riyâdır. Riyâ İse Zinâdan Daha Büyük Günahtır. Hâline Tövbe Etsin." Mevlânâ Hazretleri Hâlimden Kalbimi Keşfetmişti.

bağdat Vâlisi Dâvûd Paşanın Vezirliği Esnâsında Osmanlı Şehirlerinden Birkaçını İranlılar İşgâl Ettiler. O Kasabalarda Bulunan Halkın Kitaplarını Yağmaladılar. Oradaki Âlimlerden Birisi, Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerine Geldi. Huzurlarına Girip, Başından Geçen Hâdiseyi Arz Ederek; "efendim Bir Kitap Alamayacak Hâle Geldim. Ne Yapayım? Hangi İşte Bulunayım? Sizin Merhametinize Güvenerek Geldim." Dedi. Mevlânâ Hâlid Hazretleri, Yanlarındaki On Yedi Bin Kitabı O Âlime Hediye Ettiler. Böylece Yanlarında Bir Kitap Bile Kalmadı.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Bağdât'taki Vazîfesini Tamamladıktan Sonra Son Olarak 1822 Senesinde Şam'a Gitmek Üzere Hazırlandı. Âile Fertlerinden Bazılarını Bağdât'ta Bıraktı. Bağdâtlılar Gitmesini İstemediler. Ancak Mevlânâ Hâlid Hazretleri Kendilerine Gelen Mânevî İşâretin Şam'a Gitmeleri Doğrultusunda Olduğunu Belirterek Yola Çıktı. Talebeleri Ve Sevenlerinden Büyük Bir Cemâatle Şam'a Geliyorlardı. Şam Arâzisine Geldikleri Zaman, Safvek Bin Fâris Diye Meşhûr Şemmer Kabîlesinden Bir Yol Kesici, Adamları İle Kâfileyi Soymak İstedi. Safvek Bin Fâris, Bu Hâdiseyi Şöyle Anlatır: "pekçok Yardımcımla Mevlânâ Hâlid'in Kâfilesine Hücûm Edeceğim Zaman, Kâfileden Beyaz Elbiseli, Ata Binmiş, Heybetli Biri Göründü. Sonra Gözlerimizin Önünde Büyük Bir Dağ Kadar Oldu. Yolcular İle Aramızda Büyük Bir Engel Teşkil Etti. Artık Kâfiledekileri Seçemez Olduk. Boyunun Uzunluğu Semâya Kadar Varan Bir Büyük Dağ Gibi Olan Bu Zâtı Görünce, Korkudan Bir Titreme Gelerek, Mızraklarımız Elimizden Düştü.sonra Herkes Hayvanlarından Düştü. Artık Kâfilede Allah'ın Sevgili Bir Kulu Olduğunu Anladık Ve Hep Bir Ağızdan; "aman Aman, Affedin Affedin!" Diye Bağırıştık. Bunun Üzerine Kâfile Görünmeye Başladı. İçlerinde Mevlânâ Hâlid'i Görünce, Hepimiz Kusurlarımızın Affını Rica Ve Niyâz Ettik. Ellerine Sarılarak Tövbe Ve İstiğfâr Eyledik."

sağ Sâlim Şam'a Gelenmevlânâ Hâlid-ibağdâdî Hazretleri,ümeyyecâmiindeki Gazze Büyüklerininhalvethânesine Girdi.şam'a Bu Gelişi Sırasında Seyyid İsmâil Efendinin Kızı Âişe Takıyye Hanımla Evlendi.sonra Bağdât'ta Kalan Hanımı Ve Âile Fertlerinin De Getirilmesini Emretti.

 âlim Ve Fazîlet Sâhibi Bir Zât Olan Şeyh Muhammed Hafız Urfalı Anlatır: Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, Bağdât'ta Kalan Hanımı Ve Oğlu Şihâbüddîn'in Şam'a Gelmesi İçin Mektup Yazınca Onlar Yola Çıkıp Urfa'ya Geldiler. Bu Esnâda Mevlânâ Hâlid Hazretleri Bana Hitâben; "hafız! Çoluk Çocuğumuz Urfa'ya Geldiler. Sizin Evinize İndiler. Lakin Şihâbüddîn Vefât Eyledi." Buyurdu. Bu Sözün Söylendiği Târihi Yazdım. Sonra Urfa'ya Gittiğimde Sordum. Tam Buyurdukları Zamanda Şihâbüddîn'in Vefâtı Vâki Olmuştu.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Şam'ın Meşhûr Semtlerindenkunvat'ta Büyükçe Ve Geniş Bir Konak Satın Aldı. Âilesi İle Birlikte Oraya Yerleşti. Oranın Bir Kısmını Vakıf Olarak Bağışladı. Konağın Yanına Bir Mescid Yaptırdı. Bu Mescidde Beş Vakit Namaz Cemâatle Kılınmaya Başladı. İleri Gelenlerden Ve Halktan Pekçoğu Mevlânâ Hâlid Hazretlerinin Cemâat Ve Sohbetlerine Koştu. Vezirler Ve Devlet Adamları Onun Huzûrunda El Pençe Divan Durdular. Kâfile Kâfile Gelenler Nakşibendiyye Yoluna Girip Talebesi Oldular. Kendisine Devletin İleri Gelenlerinden Mektuplar Yazıldı, Vâliler Ziyâretine Koştular. Âlimler Ve Şâirler Üstünlüğünü Anlatan Eserler Ve Şiirler Yazdılar. Kısaca İslâm Dünyâsının Her Tarafında Onun Üstünlüğünü Ve Fazîletini Bilmeyen Ve Kabûl Etmeyen Kalmadı.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Şam'da Kaldığı Müddet İçinde Pekçok Yıkık Mescidi Tâmir Ettirdi. İdas Câmii De Bunlar Arasındadır. Yerleştiği Konağın Yakın Bir Yerine Bir Köy Kurdu. Orada Halîfeleri Ve Talebelerinden Bir Cemâatin Kalmasını Emretti. O Köy Halkının Dînî Terbiyesini İse, Halîfelerinden Şeyh İsmâil Enârenî İle Şeyh Ahmedhatib'e Bıraktı.şuvaykacâmii Olarak Bilinen Murâdiye Câmiinde Muhammed Hânî'yi, Sâlihiyye'deki Câmi-i Sâhibe'deabdülkâdir Dimlanî'yi İnsanlara İslâmiyeti Anlatmakla Ve Hatm-i Hâcegân Yaptırmakla Vazîfelendirdi. Kendisi De Medresesinde Sabahları Şâfiî Fıkhı Okuttu.

şam'dayken Kudüs'e Giderek Mescid-i Aksâ'yı Ve Büyüklerin Kabirlerini Ziyaret Etti. Kudüs Halkından Saygı İltifat Gördü. Kudüs'ten Urfa'ya Gelerek Mübârek Makamları Ziyâret Etti Ve İnsanlara Vâz Nasihat Ederek Kurtuluşlarına Vesîle Oldu. Tekrar Şam'a Döndü. 1826 Senesi Hacca Gidişinde Berâberinde Halîfelerinden Ve Talebelerinden Pekçok Kimse De Bulundu. Yol Boyunca Gittiği Beldelerin İnsanlarına Da İslâmiyeti Anlatanmevlânâ Hâlid Hazretleri Hac Vazîfesini Yerine Getirdi. Medîne-i Münevvereye Giderek Sevgili Peygamberimizin Kabr-i Şerîfini Ziyâret Etti. Mekke-i Mükerremede Ve Medîne-i Münevverede Pekçok Âlim Ve Evliyâ Zâtlarla Karşılaşıp Sohbet Etti. Aynı Sene İçinde Şam'a Döndü Ve Vazîfesine Devâm Etti.

mevlânâ Hâlid Hazretleri Hayâtının Son Senesinde Ramazân-ı Şerîf Ayının Son Gününde Halîfeleri Ve Sevenlerinekudüs'e Gitmek İstediğini Bildirdi. Talebeleri Bu Habere Çok Sevindiler. Fakat Şevvâl Ayı İçerisinde Tâûn Salgını, Vebâ Hastalığı Ortaya Çıktı. Talebeleri; "kudüs'e Gitmenin Tam Zamânıdır." Dediler. Onlara Buyurdu Ki: "şimdi Üzerinde Durduğumuz Mesele, Tâuna Karşı Sabırlı Olmaktır. Bunun Sevâbı, İstediğiniz Şeyden Daha Çoktur." Tâunla Şehîd Olup Gitmenin Fazîletinden Ve İyiliğinden Bahsetti. Tâûndan Ölenlerin Şehîd Olacağı Hakkında Hadîs-i Şerîfleri Okuyarak Bu Yüksek Dereceye Kavuşmak İstediğini Bildirdi.

o Sırada Birisi Gelip; "efendim Duâ Edin De Bana Tâûn Bulaşmasın." Diye Yalvarınca, Ona Duâ Ettiler. O Kişi Kurtuldu. Kendileri İçin İse; "rabbime Kavuşmayı İstememekten Hayâ Ederim." Buyurdu.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerinin Muhammed Behâüddîn İsimli Beş Yaşındaki Oğlu Bu Sene Tâûn Hastalığına Tutulup Vefât Etti. Onun Vefâtını Haber Alınca, Buyurdu Ki: "ey Rabbim! Bu Musîbete Sabır Ve Genişlik Verip, Beni Sevinçle Rızıklandırdın. Önümde Rûhunu Aldın. İnşâallah Yüksek Katınızda Büyük Bir Nasîbi Olur. Oğlum Behâüddîn Mıknatısımızdır. Bizi Kendisine Çeker. Biz Ona Uyarız. Vekîlimizdir." Buyurdu. Nûrlu Yüzlerinde Sevinç Doğmuştu. Merhum Oğluna Sabır Ve Tahammül Etmenin Fazîletlerini İçine Alan Sohbet Ve Vâza Başladı. Âhirete Göç Eden Bu Temiz Yavrunun Kâsiyûn Dağındaki Bir Tepeye Defnolunmasını Emretti. Bu Yere Bundan Evvel Kimse Defnolunmamıştı. Şeyh İsmâil Ve Şeyh Muhammed Nâsih Hazretlerine Techiz Ve Tekfinini Emir Buyurdu. Cenâze Yıkandıktan Sonra, Müslümanların Omuzlarında, Adı Geçen Yere Götürüldü. Bizzat Mevlânâ Hâlid Hazretleri İmâm Olup, Cenâze Namazını Kıldırdıktan Sonra Defneylediler.

behâüddîn'in Vefâtından Sonra, Diğer Oğlu Abdürrahmân Da Aynı Sene İçinde Taûndan Vefât Etti.abdürrahmân Gâyet Zekî, Merhamet Sâhibi, Akıllı Bir Çocuktu. O Da Defin Hazırlıkları Bitincekâsiyûn İsimli Tepeye, Kardeşi Behâüddîn'in Mezârının Kuzey Tarafına Defnedildi. Çok Kalabalık Bir Cemâat Cenâzesinde Bulundu.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, Son Zamanlarına Doğru, Yanlarında Bulunan Emânet Kitapları Sâhiplerine Vermek İçin Ayırmaya Başladılar. Bir Ara Talebelerinden Birini Gönderip, Şeyh İsmâil Enârenî'yi Çağırttı. Ona; "buradan Hiç Bir Yere Çıkmam. Ancak Oğlum Behâüddîn'in Yanına Gitmeyi İsterim." Buyurdu. Şeyh İsmâil; "efendim Güneşin Harâretinden Oraya Gitmek Ve Orada Oturmak Mümkün Olmaz." Deyince Mevlânâ Hâlid Hazretleri; "güneşin Harâreti Bize Zarar Vermez." Buyurdu. Sonra Kütüphânesinin Önünde Oturdu Ve; "ey İsmâil! Beni Dinle, Aslâ Muhâlefet Etme. Vefâtımdan Sonra, Çoluk-çocuğum, Fıkıh Kitaplarım, Diğer Hukûkî İşlerim İçin Yerime Vasî Olarak, İsmâil Enârenî'yi Tâyin Ettim. Ondan Sonra Muhammed Nâsih, Sonraabdülfettâh, Ondan Sonra Da Seni Seçtim. Malımın Üçte Birini Namaz Borcumun İskâtı İçin Ayırın. Bir Su Sarnıcı İnşâ Edin. Ben Zannederim Ki, Ümmetin İyi Zâtlarından Bâzı İhlâs Sâhipleri, Bu Makâmda, Sevdiklerimiz İçin Dergâh Binâ Ederler. Malımın Üçte Birinden Geri Kalanı Da, Kapımızdaki Fakir Ve Yoksullara Verilsin. Ölümümden Daha Büyük Bir Musîbet Size Gelmez. Ona Karşı Sabır Ve Tahammül Gösteriniz. İnsanlarla Münâkaşa Etmeyiniz." Buyurdu.

şeyh İsmâil De; "efendim, Bugün Kalblerimizi Hüzün Ve Kederle Doldurdunuz. İnşâallah Bu Emir Gelmez De Ömrünüz Uzun Olur." Dedi. Mevlânâ Hâlid Hazretleri; "ey İsmâil! Biz Şam'a Ancak Ölmek İçin Geldik. Buraya Geliş Gâyemiz Bundan Başka Bir Şey Değildir. Cenâb-ı Hak, Beyt-i Mukaddesi Ve Nebiyy-i Zîşânı Ziyâreti Ve Hâcc-ı Ekberi, Bize Geçmiş Senelerde Nasîb Etti. İnşâallah Saâdet-i Ebediyyeye Nâil Oluruz. Başka Bir Şey İstemiyoruz. Bâzı İnkârcıların Size Yapacağı Ezâ Ve Cefâdan Korkuyoruz. Bilhassa Falan Kimsenin Ezâ Ve Cefâsından Korkuyoruz. Hak Teâlâya Yalvararak Duâ Ediyoruz Ki, Size Eziyet Verecek Olan O Kimse Fazla Yaşamasın. Çünkü Sevdiklerimize İftirâ Ederek Zahmet Verir." Buyurdu. Buyurdukları Gibi, Kendilerinden Kısa Bir Müddet Sonra O Kimse Öldü.

bir Gün Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, Şeyh İsmâil Gazzî'ye Buyurdular Ki: "bütün Kitaplarımı Vakfettim." O Esnâda İçeriye Şeyh Muhammed Nâsih Efendi Girdi Ve; "efendim Seyyid Hüseyin Efendi Ve Berâberinde Bâzı Âlim Zâtlar, Size Tâziyeye Geldiler." Dedi. Daha Sonra Onları Karşılayıp, Oturmalarına Müsâade Ettiler. Oğlu Abdurrahmân İçin Tâziyelerini Kabûl Etti. Ziyâretçiler Gidince, Şeyh İsmâil Efendi De İzin Alıp Ayrılmak İstedi. Mevlânâ Hazretleri: "bugün Burada Kalınız." Buyurdu. Sonra Da; "insanların; "mevlânâ Hâlid Kerâmet İzhar Ediyor." Demelerinden Korkmasaydım, Bütün Arkadaş Ve Dostlarımla Vedâlaşırdım. Bu Cumâ Gecesi Gideceğimizi Zannediyorum." Buyurdu. Daha Sonra Kendisine Yemek Getirildiğinde; "bu Ve Bundan Başka Yemeklerden Yiyemeyeceğim, Ölümü İsteyen Hem De Yemek Yiyen Hiç Bir Kimse Gördünüz Mü?" Buyurdu. Uzun Bir Müddet Dünyâ Yemeklerinden Yemedi. Sonra; "dünyâ Yemeklerine Doymuş Olduğum Hâlde, Rabbime Kavuşmayı Arzu Etmem." Diyerek, Evlâdı İle Şakalaşan Bir Baba Gibi, Ayaklarını Evin İçinde Yere Vurdu. Bundan Önce Böyle Bir Hâl Kendilerinden Görülmemişti. Sonra Kitapların Bulunduğu Yere Gitti. Emânet Aldığı Kitapları Sâhiplerine Göndermeye Başladı. Çoluk-çocuğuna Teker Teker Nasîhat Ve Vasiyet Ederek Vedâlaştıktan Sonra; "biz Bu Cumâ Gidiyoruz." Buyurdu.sonra Mescide Vardı. İkindi Namazını Kıldıktan Sonra, Medresenin Olduğu Tarafa Yöneldi. Kapısına Geldiklerinde, Sevdiklerinden İsmâil Gazzî'yi Yanına Çağırıp İltifât Etti.kütüphânesinin Önünde Oturdu. Önceki Vasiyetini Ve Nasîhatı Tekrar Etti. Çoluk-çocuğuma Hoş Nazarla Bakınız. Seçtiğim Vasîm Şeyh İsmâil Enârenî'dir. Benden Sonra İrşâd Vazifesinde Bulunacak Seçtiğim Talebemdir. Bu Husûsu Hiç Kimse Hatırından Çıkarmasın." Buyurup, İsmâil Gazzî'ye: "bana Kalemi Ver, Vakıf Şartlarını Yazayım." Buyurdu Ve Mübârek Ellerine Kalem Alıp; "bu Kitapları Allah İçin Vakfettim. Vakfımın Şartları Şunlardır." Diyerek Şartlarını Yazdı. Sonunda Da; "bu Yazılan Şartlarla Vakfettiğim Kitaplarımın Küçük Bir Tânesini De Olsa Değiştiren, Noksanlaştıran Kimseler Üzerine; Allah'ın, Meleklerinin Ve Bütün İnsanların Lâneti Yağsın." Buyurdular. O Esnâda Talebelerinden Olan Hanefî Mezhebi Fıkıh Âlimlerinin Büyüklerinden Seyyid Muhammed Emîn İbni Âbidîn İçeri Girdi Ve Bâzı Sorular Sordu. Mevlânâ Hâlid Hazretleri, Her Soruya Cevap Verdikten Sonra Da, Hangi Kitaplarda Olduğunu Söyledi Ve Bu Arada; "şu Kitabı Getirin." Buyurdu. O Kitaptaki Delîllerini De Gösterdi. O Zaman İbn-i Âbidîn Hazretleri; "efendim! Dün Gece Rüyâmda Hazret-i Osman'ın Vefât Etmiş Olduğunu Gördüm. Çok Büyük Bir Kalabalık Oldu. Cenâze Namazını Ben Kıldırdım." Diyerek Rüyâsını Anlattı. Mevlânâ Hâlid Hazretleri De; "ey İbn-i Abidîn! Yakında Ben Vefât Ederim. Sen De Kalabalık Bir Cemâat İle Cenâze Namazımızı Kıldırırsın, Çünkü Ben, Hazret-i Osman'ın Evlâdındanım." Buyurdu. İbn-i Âbidîn Bunu Duyunca Çok Üzüldü Ve Rüyâsını Anlattığına Çok Pişmân Oldu.

daha Sonra Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî Hazretleri, Sevdiklerine Şöyle Vasiyette Bulundu: "muhammed Aleyhisselâmın Sünnetine Uyunuz. Üzerinde Bulunduğumuz Doğru Yol Üzere Olunuz. Karşılaşacağınız Güçlüklere Sabr Ve Tahammül Gösteriniz. Bizim Vefâtımızdan Daha Büyük Musîbet Size Ulaşmaz. Şekil Ve Şemâilimi Sayarak, Bağırıp Çağırarak Ağlamak Sûreti İle, Rûhuma Zahmet Vermeyiniz. Etrafa Mektuplar Yazarak, Vefâtıma Hiçbir Kimsenin Üzülmemesini Ve Ağlamamasını Tenbih Ediniz. Beni Seven Ve Bana Muhabbet Eden, Allah Rızâsı İçin Kurban Kesip Sevâbını Benim Rûhuma Göndersin. Rûhuma Kur'ân-ı Kerîm Ve Fâtihalar, Kıymetli Duâlar Göndersin. Dünyâ Sevgisi İle Gönülleri Dolanlar Gibi Sakın Siz De; "sadakaya Muhtaç Değilim. Ancak Fâtiha Ve İhlâs-ı Şerîflere Muhtâcım." Demeyiniz. Benim İçin İyiliklerde Bulununuz. Sadaka Veriniz. Sizi Bize Yaklaştıracak İşler İşleyiniz. Ömrümüz Elliye Ulaşmıştır. Otuz Beş Senelik Farzları İskat Edersiniz. Ömrümüzde Kuşluk Ve Teheccüd Namazlarını Diğer Beş Vakit Farz Namazlar Gibi Hiç Terk Etmedik. Ey İsmâil, Talebe Ve Arkadaşlarımın Kıymetini Biliyorsun. Onlara Sıkıntı Verecek Şeylerden Sakın. Zannederim Ki, Yakın Zamanda Talebelerim İçin Bir Dergâh İnşâ Edilir."

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Bu Nasîhatleri Yaptığında, Sıhhatleri Ve Âfiyetleri Yerindeydi. Sonra Evlerine Girdiler. Uzun Zaman Evden Çıkmadıkları Görülünce, Talebeler, Evinin Hizmetçisinden Haber Sorup, İçeri Girmek Ve Mübârek Cemâlini Görmek Arzularını Bildirdiler. İçeri Girmemeleri Hakkında Haber Gelince, Talebeleri Bir Hüzün Ve Elem Kapladı. Bir Daha Yanlarına Girmemek Şartı İle Tekrar İzin İstediler. O Zaman İçeri Girilmesine Müsâade Ettiler. İsmâil Efendi Berâberlerinde Olduğu Hâlde, Yirmi Kişi Huzurlarına Girip, Ziyârette Bulundular. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, Sağ Yanlarına Yatmış Bir Vaziyette Murâkabe Hâlindeydi. Hâl Ve Hatırları Sorulunca, Teşekkür Ve İltifât Olarak Gözlerini Açıp, Fazla Kalmamalarını Ve Fazla Konuşmamalarını İşâret Ettiler. Talebelerinden İsmâil Efendi; "efendim Zât-ı Âlileriniz Su İsterler Mi?" Dedi. Mevlânâ Hâlid Hazretleri Hâl İle; "dünyâ Ve İçindekilerden Vazgeçtim. Şu Anda Hak İle Meşgûlüm." Demek İstediler. Bu Hâllere Şâhid Olanların Hepsi, Mübârek Ellerini Öpüp, Titreyerek Ve Büyük Bir Şaşkınlık İçinde Dışarı Çıktılar. Dışarıda Başka Talebeler Ve Sevenleri, Mevlânâ Hâlid Hazretlerinin Hâlinin Nasıl Olduğunu Haber Almak İçin Bekleşiyorlardı. Onlara Gördüklerini Anlattılar.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, O Gece Yatsıdan Sonra Çoluk-çocuğunu Yanlarına Çağırdılar. Onlara Hitâben; "hepinize Hakkımı Helâl Ettim. Birbirinizden Ayrılmayınız. Vefâtınıza Kadar Bu Evde Kalınız." Buyurdular. Abdest Alıp Bir Mikdâr Namaz Kıldıktan Sonra; "şu Anda Tâuna Tutuldum." Buyurdular. Mübârek Yüzleri Sarardı. Sabahleyin De Çoluk-çocuğuna Dönerek Tekrar; "bundan Sonra Beni Meşgûl Edip Benden Bir Şey İstemeyiniz. Bir Şey İsterseniz Vekîlimden İsteyiniz. Beni Hak'la Meşgûl Olmaktan Alıkoymayınız. Hiçbir Kimse İle Sohbet Etmek İstemiyorum. Rabbim İle Meşgûlüm. Yanımda Hiç Kimse Bulunmasın."göz Uçları İle Kıbleye Yönelip Sağ Yanı Üzere Yatarak, Murâkabe Ve Allahü Teâlânın Kudretini Tefekkürle Meşgûl Olmaya Başladı. Hastalığının Şiddetinden; "ah! Vah!" Gibi Sesler Aslâ Duyulmayıp, Her Azâsından, Hattâ Mübârek Saçlarından Hakk'ın Zikrinin Belirtileri Görülüyordu. 1826 (h. 1242) Senesi Şevvâl Ayının Yirmi Altıncı Günü Müezzin Ezân Okumağa Başladığında, Mevlânâ Hâlid Hazretleri Fecr Sûresinin Son Âyetlerini Okudu. Meâlen; "(sonra Allah Mümin Kimselere Şöyle Buyurur):"ey (îmânda Sebât Gösteren Allah'ı Anmakta Huzûra Kavuşan) mutmainne Olan Nefs, Dön Rabbine(cennet'le Sana Hazırladığı Nîmetlere) sen O'ndan (sana Verdiklerinden Ötürü) râzı, O Da Senden(îmânın Sebebiyle) râzı Olarak. Haydi Gir (sâlih) kullarımın İçine. Gir Cennet'ime." bu Âyet-i Kerîmeleri Okuyup Bitirdikten Sonra, Mübârek Rûhları Cennet-i Âlâya Uçtu Ve Allahü Teâlâya Kavuştu.

kapısında Bulunan Âbidler, Talebeleri, Sevdikleri, Vefâtlarını İşitince, Müteessir Olarak Kendilerinden Geçtiler. Talebelerinden İsmâil Efendi, Oradakilere; "evliyânın Vefâtı, Bir Evden Öteki Eve Gidişi Gibidir." hadîs-i Şerifini Naklederek, Nasîhatte Bulundu. Talebelerinin Önde Gelenlerinden İsmâil Efendi, Muhammed Nâsih, Ahmed Efendi,ahmed Mekkî Efendi, Muhammed Sâlih Efendi Ve Şeyh Abdülkâdir Efendi Berâberce Mevlânâ Hâlid Hazretlerinin Vefât Ettiği Odasına Girdiler. Onu Sâf Ve Temiz, Ebedî İstirahata Çekilmiş Bir Şekilde Görünce, Mübârek Ayaklarından Öpüp Göz Yaşı Döktüler. Daha Sonra Şeyh İsmâil Efendi; "kendimi, Öldükten Sonra Dirileceğimiz Yer Olan Haşr Meydanında Sanmıştım. Mevlânâ Hâlid Efendimizin Yüzleri, Gözleri Kamaştıracak Derecede Nûrluydu. Her Hâli İle Nûr Saçışları, Velîliğine İşâret Ediyordu." Dedi. Şeyh İsmâil Sözlerine Devamla; "elini Öptüğüm Zaman, Mübârek Terlerinin Misk Gibi Koktuğuna Şâhid Oldum. Böyle Hoş Koku Şimdiye Kadar Koklamış Değildim. O Güzel Kokuyu Yüzüme Ve Gözüme Sürmeye Başlamıştım. Cân Ve Gönlüm, Şeker Lezzeti Bularak Hayat Buldu." Diyerek O Günkü Hâllerini Anlattı.

cenâze Namazını, Talebesi Olmakla Şereflenen Ve; "beş Vakit Namazda Ettehiyyâtü Okurken Resûlullah Efendimizi Baş Gözüyle Görmezsem, O Namazımı İâde Ederim." Diyen, Hanefî Mezhebinde Büyük Fıkıh Âlimi Seyyid Muhammed Emîn İbn-i Âbidîn Kıldırdı.

mevlânâ Hâlid Hazretleri; Uzuna Yakın Boylu, İri Yapılı, Buğday Tenli, Burnunun Ortası Yüksekçe, Gözleri İri Ve Siyah, Sakalı Sünnete Uygun Olup, Siyahı Beyazından Fazlaydı. Güleryüzlü, Kolları Uzunca, Geniş Göğüslü, Vakarlı Ve Çok Heybetliydi.

birçok Peygamberin, Âlim Ve Evliyânın Kabrinin Bulunduğu Kâsiyûn Dağı Eteğindeki Kabristana Defnedilen Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerinin Kabri Üzerine Daha Sonra Türbe Yaptırıldı. Bu Türbesi Sevenleri Tarafından Ziyâret Edilmektedir.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerinin Dört Oğlu Vardı. Bunlardan Şihâbüddîn Efendi Babasının Sağlığında İkenbağdât Dönüşü Sırasında Urfa'da Vefât Etti. Muhammed Behâüddîn Ve Abdurrahmân Efendi İsmindeki İki Oğlu Da Babalarının Vefât Ettiği Sene Tâun Hastalığından Şam'da Vefât Ettiler. Dördüncü Oğlu Necmeddîn Efendi Babasının Vefâtından Sonra Dünyâya Geldi. Uzun Müddet Yaşadı. Onun Da İki Oğlu Olup, Mevlânâ Hâlid Hazretlerinin Nesli Bunlardan Devâm Etti.

ömrünü İslâmiyeti Öğrenmek Ve Öğretmekle Geçiren Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Pekçok Talebe Yetiştirip, İslâm Memleketlerine Gönderdi. Onun Sohbetlerinde Ve İlim Meclislerinde Yetişen Âlim Ve Velîlerden Bâzıları Şunlardır: Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerinin Medrese Arkadaşı Seyyid Abdullah-ı Şemdînî, Şeyh Muhammed Hâfız Urfalı, Şeyh Ahmed Eğribozî, Feyzullaherzurûmî, Kuzey Afrika'dan Gelip Feyzlerine Kavuşan Şeyh Muhammedmağribî, Şeyh Seyyid Esadsadrüddîn, Müftî Hayderî Bağdâdî, Şeyh Abdurrahmân Rûzbehânî, Abdullahceselî, Şeyh Muhammedkudsî Bozkırî, Osman-ı Kürdî Tavîlî, Ubeydullah Hayderî, İbrâhim Fasih Hayderî, Muhammed-icedîd, Seyyid Abdülgafûr Efendi, Mûsâ Cûbûrî, İsmâil Enârenî, Abdullah-ı Herâtî, Abdülfettâh-ı Akrî, Abdullah Erzincânî Mekkî, İsmâil Şirvânî, İsmâil Berzencî, Mollaebû Bekr-i Bağdâdî, Abdülgafûr Kürdî, Muhammed Meczûb İmâdî, Şeyh Hasan Hâfızkozânî, Şeyh Hâlid-i Cezîrî, Seyyid Tâhâ-yıhakkârî, Ahmed Hatîb Erbilî, İsmâil-i Basrî, Şeyh Yûsuf-i İslâmbolî, Muhammed Hânî Şeyh Fırakî, Tâhir-i Akrî, Şeyh Tekrîtî, Mûsâ Bendenîhî, Âşık-ı Mısrî, Hasan-ı Kudsî, Hüseyin Vâiz Malâtî, Ahmed Hicâr Halebî, Sâlih Kazzâz-ı Dımeşkî, Ahmed Bikâî, Ahmed Bin Süleymân Trablûsî Ervâdî, Şeyh Ahmed Tevzeklî, İlim Ve Fazîlet Sâhibi Mücâhid Şeyh Şâmil-i Dağıstânî, Abdurrahîm Bustânî Hamevî, Ahmed Kürdî Zemlikânî, Ahmed Kürdî, Şeyh Ali Palurî, Şeyh İsrâil Ezrâî.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerinin İcâzet Ve Hilâfet Verdiği Bu Zâtlar Mekke, Medîne, Kudüs, Şam, Haleb, ırak, Bağdât, Basra, Kerkük, Erbil, İmâdiye,cezîre, Şemzîn (şemdinli), Mardin, Ayıntab, Urfa, Diyarbakır, Anadolu'nun Birçok Şehirleri, İstanbul, Hindistan, Afganistan, Dağıstan (kafkasya), Mâverâünnehr, Mısır, Umman, Mağrib, Girit Ve Diğer İslâm Memleketlerine Gidip İslâmiyetin Emir Ve Yasaklarını Anlattılar. İnsanlar Bu Zâtların Vesîle Olmasıyla Dünyâ Ve Âhiret Saâdetine Kavuştular.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, Çeşitli İlimlerde Eserler Yazdı. Bilhassa irâde-i Cüz'iyye Risâlesi'nin Bir Benzeri O Zamâna Kadar Yazılmamıştı. râbıta Risâlesi'nin Bir Çok Şerh, Tetimme Ve Tâlikleri Vardır. Hele Fârisî Dil İle Yazdığı, İnce Rûhunun Terennümlerini Bildiren dîvân'ı, Bir Şâheserdir. Okuyanlar, Zekâsının Kuvvetini, Görüşünün Keskinliğini, Aklının Üstünlüğünü, Kalbinin Temizliğini, Sanatkârâne Üslûbunu, Evliyâlıktaki Derecesini Ve Muhabbetinin Çokluğunu Görür. Eserlerinden Biri Deîtikâdnâme olup Bu Kitap, İslâmın Beş Şartını Ve Îmânın Altı Şartını Bildirmektedir. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Bu Eserini Farsça Olarak Yazıp, îtikâdnâme adını Verdi. Mevlânâ Hâlid Hazretlerinin Kardeşi, Büyük Velî Mevlânâ Mahmûd Sâhib'in Talebelerinden Kemahlı Hâcı Feyzullah Efendi De, Bu Kitabı Türkçe'ye Tercüme Ederek, ferâid-ül-fevâid ismini Verdi. Her Müslümanın Okuması Ve Çoluk-çocuğuna Okutması Gerekli Olan Bu Eser, İhlâs Holding A.ş. Yayınları Arasında, herkese Lazım Olan Îmân ismiyle Neşredilmiştir. Ayrıca Bunun Almanca, Fransızca, İngilizce Ve Arapça Tercümeleri De Yapılarak Bastırılmış, İhlâs Vakfı Tarafından Bütün Dünyâya Dağıtılmıştır.

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerinin Bir De câliyet-ül-ekdâr adında, Salevât-ı Şerîfe Kitabı Vardır. Okunması, Keder Ve Üzüntüleri Giderir. Bundan Başka; cem'ul-fevâid Min Câmi'il-usûl Ve Mecmeu'z-zevâid, Hayâlî Hâşiyesi, Şerh-ur-remlî Hâşiyesi, Risâletün Fil-ibâde, arabî Ve Fârisî mektûbât, Risâletün Fi ısbât-ır-râbıta, Risâletün Fî Âdâb-il-mürîd Maaşşeyhihî, Risâletün Fit-tarîk, Makâmât-ı Harîrî Hâşiyesi (tam Değil), Zemahşerî'nin etbâk-üz-zeheb'i Üzerine Fârisî Bir Şerh, siyâlkûtî Hâşiyesi, Şerh-i Akâid-i Adudiyye, El-ıkd-ül-cevherî Fil-farkı Beyne Kesbey İl-mâtürîdî Vel-eş'arî vb.dir.

 

kerâmet Ve Menkîbeleri

ince Meseleler

süleymâniye'nin Meşhûr Âlimlerinden Bâzısı, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerini, Aklî Ve Naklî İlimlerin En Zor Ve İnce Meseleleri İle Mağlub Etmek İstediler İse De, Kendileri Yenildiler. Yanlarında Câhil Gibi Kaldılar. Çâresiz Kalıp, ırak'ın Her Bakımdan En Büyük Âlimi Olan Ve Hüccet-ül-islâm Denen Şeyh Yahyâ Mazûrî İmâdî'ye Mektup Yazıp; "süleymâniye Âlimleri Tarafından, Din Ve Dünyâ İlimlerinin Allâmesi, Müslümanların Hücceti, Efendimiz, Üstâdımız Yahyâ Mazûrî İmâdî Hazretlerinedir. Hak Teâlâ Müslümanları Uzun Hayâtınızla Bereketlendirsin. Şehrimizde,hâlid İsminde Bir Zât Zuhûr Eyledi. Hindistan'a Gidip Geldikten Sonra, Vilâyet-i Kübrâ Ve İnsanları İrşâd Dâvâsında Bulunuyor. Bu Zât, Din İlimlerini Mükemmel Bir Sûrette Tahsîl Ettikten Sonra, Terk Eyledi. Yanlış Yollara Saptı. Bizler Onu İlimde Yenemedik. Büyüğümüz Sizsiniz! Bu Tarafa Gelip, Yanlışlığını Ve Zararlarını Def Edip, Onu Yenmeniz, Üzerinize Vâcibdir. Gelmeyecek Olursanız, Bu Fikirleri Bütün İnsanlara Ve Diğer Şehirlere Yayılacaktır." Dediler.

bu Mektup, Şeyh Yahyâ'nın Eline Geçince, Bâzı Talebesi İle Birlikte, Süleymâniye Yolunu Tuttu. Şehre Yaklaşınca, Bütün Âlimler, Karşılamağa Çıkıp, Eline Yüz Sürüp, Herbiri Kendi Evine Dâvet Ettiyse De, Kabûl Etmedi Ve; "bu Saatte O Zâtla Görüşmem Lâzımdır." Deyip, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin Hânekâhına Gitti. O Devlethâneye Girince, Mevlânâ Hâlid Hazretleri Kalkıp Kapıda Karşıladı Ve Müsâfeha Ettikten Sonra, Yanlarına Oturttu. Şeyh Yahyâ'nın Kalbinde, Bir Takım İnce Ve Zor Meseleler Vardı. Bunları Sorup İmtihan Edecekti. Daha Ağzını Açmadan, Hazret-i Mevlânâ, Şeyh'e Hitâben; "din İlimlerinde Çok Müşkil Meseleler Vardır. İşte Biri Şudur Ve Cevâbı Budur; Diğeri Şudur, Cevâbı Budur." Buyurup, Şeyh'in Kalbindeki Bütün Suâlleri Ve Cevaplarını Söyledi.

şeyh Yahyâ Bu Mübârek Zâtın Evliyânın Büyüklerinden Olduğunu Anladı. Tövbe Edip Talebelerinden Oldu. İftirâcılar Bunu Duyunca Perişân Oldular. Mevlânâ Hazretleri, Şeyh Yahyâ'yı Çok Severdi.

 

emânetimizi Verin

hacı Halîl Efendi, Sultan Mahmûd Hanın Saray Hizmetçisiydi. Halil Efendi Hacca Gitmeye Niyet Etti. İstanbul'dan Üsküdar'a Geçtiğinde, Üsküdar Mezârlıklarının İçinden Bir Zât, Elinde Bir Mektup Olduğu Hâlde Hızlı Adımlarla Ona Doğru Koşarak Geldi Ve:

"aman Hacı Halîl Efendi Şu Mektubumu Al! Lütfen Şam'a Vardığınızda, Velîlerin Önderi, Âriflerin Büyüğü Mevlânâ Hâlid-ibağdâdî Hazretlerine Ver. Buyurduklarını Ve Mektubu Verdiğiniz Târihi De Unutmayınız. Döndüğünüzde Cevâbı Alırız." Dedi Ve Yine Kabristanlığa Doğru Yürüyüp Uzaklaştı.

halîl Efendi Şam'a Gidip, Vâlinin Konağına Misâfir Oldu. O Akşam Mevlânâ Hâlid Hazretleri, Hizmetçisine Feneri Hazırlamasını Emredip, Vâlinin Konağına Gideceklerini Bildirdi.konağı Teşriflerinde Vâli Hürmetle Karşılayıp; "efendim, Teşrifinizden Çok Memnun Olduk. Bunun Bu Gecede Olmasının Bir Hikmeti Olsa Gerek." Dedi. Halîl Efendi De Orada İdi. Mevlânâ Hâlid Hazretleri Bir Müddet Oturup Sonra Ayağa Kalktılar Ve; "gidelim." Buyurdular. Vâli Ve Hacıhalîl Efendi De Saygıyla Kalktı. Mevlânâ Hâlid Hazretleri Gitmekten Vazgeçip Durdu. Az Sonra Tekrar Kalktılar. Bu Hâl Üç Defâ Tekrar Etti. Mevlânâ Hâlid Hazretleri Son Defâ Kalktıklarında, Hacı Halîl Efendiye Dönerek; "hacı Halîl Efendi! Bizim Sizde Bir Emânetimiz Vardır." Buyurdu. Halîl Efendi De; "efendim Böyle Bir Emânet Yoktur." Dedi.mevlânâ Hâlid Hazretleri Tekrar; "elbet Olacak. Cebinize Ve Eşyânıza Baksanız." Buyurdu. Halîl Efendinin Hatırına Mektup Gelmeyince; "halîl Efendi! Üsküdar Kabristanlığından Geçerken, Şöyle Şöyle Bir Zât Size Bir Mektup Vermişti." Buyurdu. Hacı Halîl Efendi Hatırladı Ve Derhal Mektubu Çıkarıp Verdi. O Zaman Mevlânâ Hâlid Hazretleri Buyurdu Ki: "hacı Halîl Efendi Bizimdir (bizim Misâfirimizdir)." Vâli De; "biz Köleniz De Efendimindir." Dedi. Mevlânâ Hâlid Hazretleri; "o Başka." Buyurdular Ve Birkaç Defâ; "hâcı Halîl Efendi Bizimdir." Buyurunca, Hacı Halîl Efendi: "inşâallahü Teâlâ Hacdan Sonra Efendimizin Ayaklarının Toprağına Yüz Sürerim (ziyâret Edip Misâfir Olurum)." Dedi. O Zaman Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri; "hacdan Sonra Gelirseniz Bizi Bulamazsınız." Buyurdu. Hacı Halîl Efendi De; "inşâallah Buluruz." Dedi. Mevlânâ Hâlid Hazretleri; "nasîb!" Buyurdu. Daha Sonra Mektubu Açıp Okudu Ve; "bize Hüsn-i Zan Etmişler. Zannettikleri Gibi Olsun." Buyurdu.

halîl Efendi Hacdan Sonra Bizi Bulamazsınız Buyurmasının Hikmetini Anlayamayıp Hicaz Yoluna Koyuldu. Mekke-i Mükerremeye Geldi. Kalabalık Bir Topluluğun Cenâze Namazı Kıldığını Gördü. Onlara; "ortada Cenâze Yok. Kimin Namazını Kılıyorsunuz?" Diye Sordu. Onlar Da: "şam-ı Şerîfte Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Vefât Etti. Onun Namazını Kılıyoruz." Cevâbını Verdiler. Bu Vefât Haberini Alınca, Halîl Efendi Kendine Geldi. Mevlânâ Hâlid-ibağdâdî Hazretlerinin Kerâmetini Anladı. Haccı Edâdan Sonra, Şam'a Oradan Da İstanbul'a Gitti. Üsküdar'a Geldiğinde Kabristanlığın Kenarında Mektubu Veren Zâtı Gördü. O Zât Halîl Efendiye; "efendim! Siz Mektubu Verdiniz, Bizim De İşimiz Oldu." Deyip, Kabristanlığa Doğru Uzaklaştı.

 

en Sevgili Olanınız

mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî, Bir Sohbeti Sırasında Talebelerine Ve Sevenlerine Buyurdu Ki:

"size Önemle Sünnet-i Seniyyeye Yapışmanızı; Câhiliye Âdetlerinden Ve Pek Aşağı Olan Bid'atlerden Sakınmanızı; Gösterişe Kapılmamanızı; Halktan, Bedeni Beslemeye Çok Ehemmiyet Verenlere, Kendilerinden Bir Şey Beklemek Sûretiyle Makam Ve Mevkî Sâhipleri İle Görüşmeyi Terk Etmenizi Tavsiye Ederim. Çünkü Bu Şekilde Onlarla Görüşmek, Onların Lekelendiği Şeylerle Sizin De Lekelenmenize Sebeb Olur. Yapmak Mecburiyetinde Olduğunuz İki Bozuk İşle Karşılaştığınızda En Hafif Olanını Yapmak Lâzımdır. Devlet Reislerine Dil Uzatmayınız, Onların İyilikleri İçin Duâ Ediniz. Çünkü Onların İyiliği, Sizin İyiliğinize Vesîle Olur. Şunu İyi Biliniz Ki, Sizin Bana En Sevgiliniz; Dünyâ Ehline Alâkası En Az Olanınız, Başkasına Yük Olmayanınız, Fıkıh Ve Hadîsle Meşgûl Olanınızdır."

 

beyitler

dergâhı Temizlerdi

bir Sene Yolculuktan, Sonra Mevlânâ Hâlid,

delhi’ye Geldiğinde, İkindiydi Tam Vakit.

 

delhi’nin Toprağına, İlk Ayak Bastığında,

dağıttı Sevincinden, Her Ne Varsa Yanında.

 

sonra Varıp Elini, Öperek O Büyüğün,

talebesi Olmakla, Şereflendi Aynı Gün.

 

o Da, İlk İş Olarak, Ezmek İçin Nefsini,

verdi Ona Dergâhın, Günlük Temizliğini.

 

her Zâhirî İlimde, Çok Büyük Âlim İken,

başladı Vazîfeye, Hiç Îtirâz Etmeden.

 

kova Ve Süpürgeyi, Her Gün Alıp Eline,

aylarca Devam Etti, Dergâh Temizliğine.

 

kovasını Kuyudan, Su İle Doldurarak,

taşırdı Omuzunda, Bir Sopaya Takarak.

 

dergâhtan O Kuyuya, O Kuyudan Dergâha,

gidip Gidip Gelirdi, Bir Günde, Pekçok Defa.

 

hem Dergâhın Temizlik, İşiyle Uğraşırdı,

ve Hem De Abdest İçin, Depoya Su Taşırdı.

 

üstâdının Verdiği, Bu Temizlik İşinden,

eğer Az Bir Gevşeklik, Gelse İdi İçinden,

 

en Şiddetli Cezâyı, Verip Hemen Nefsine.

yine Devam Ederdi, Aynı Vazîfesine.

 

bir Gün Nasıl Olduysa, Yaparken Bu İşini,

az Hissetti Nefsinin, İşe Gayretini.

 

derhâl Kendi Kendine, Söylendi Ki: “ey Nefsim,

sana Bu, Çok Şerefli, Vazîfeyi Veren Kim?

 

yapmak İstemez İsen, Bu İşi Eğer Ki Sen,

atarım Elimdeki, Süpürgeyi Ve Hemen,

 

yerleri, Sakalımla, Süpürtürüm Vallahi,

vazîfene Severek, Devam Et, Durma Haydi.”

 

nefsini Bu Şekilde, Paylayınca O Biraz,

ondan Sonra Nefsinden, Gelmedi Bir Îtirâz.

 

üstâdının Verdiği, Bu İşi Yapmak İçin,

çalıştı Canla Başla, Gevşeklik Etmeksizin.

 

su Taşıya Taşıya, Aylarca Omuzunda,

iki Omuzu Dahî, Yara Oldu Sonunda.

 

bir Gün Yine Dergâha, Omuzda Su Taşırken,

mübârek Üstâdıyla, Karşılaştı Âniden.

 

abdullah-ı Dehlevî, Şâhid Oldu Ki O An,

hâlid-i Bağdâdî’nin, Mübârek Omuzundan,

 

çıkıyor Arş’a Doğru, Muazzam Büyük Nûrlar,

melekler Hayranlıkla, Onu Seyrediyorlar.

 

ne Zaman Ki Üstâdı, Vâkıf Oldu Bu Hâle,

anladı Artık Onun, Geldiğini Kemâle.

 

o’nu O Vazîfeden, Alarak En Sonunda,

emretti Ki Dâima, Bulunsun Huzûrumda.

 

bâdemâ Üstâdına, Yaparak Çok Hizmetler.

çekti Çok Mücâhede, Ve Çetin Riyâzetler.

 

beş Ay Da Bulunarak, Üstâdının Yanında,

olgunlaştı İyice, Nazarları Altında.

 

bereketli Sohbet Ve, Teveccühleri İle,

bu Vilâyet Yolunda, Kavuştu Tam Kemâle.

 

abdullah Dehlevî’nin, Kalbinde Sır Ve Esrar,

ne Varsa Üstünlükten, Hepsine Oldu Mazhar.

 

yâni Onda Bulunan, O Şerefli Emânet,

hâlid-i Bağdâdî’ye, Geçmiş Oldu Nihâyet.

  

kaynaklar

1) Reşehât Aynü'l-hayât; S.160

2) Hadâikü'l-verdiyye; S.223

3) İrgâmü'l-merîd; S.78

4) Şemsü'ş-şümûs Tercümesi

5) Mecd-i Tâlid Tercümesi

6) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) S.1081

7) Hadîkatü'l-evliyâ; S.155

8) Sefînetü'l-evliyâ; C.2, S.162

9) Eshâb-ı Kirâm; (14. Baskı) S.165

10) Herkese Lâzım Olan Îmân

11) Osmanlı Müellifleri; C.1, S.66

12) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; C.18, S.77-125

13) Rehber Ansiklopedisi; C.7, S.54

14) Esâvirü'l-ascediyye Fil-meâsiri'l-hâlidiyye; Süleymâniye Kütüphânesi, Bağdatlı Vehbikısmı, 1659; Esad Efendi Kısmı, 2516

15) Asfa'l-mevarid Min Selsâl-i Ahvâl-i İmâm-ı Hâlid; Süleymâniye Kütüphânesi,abülganî Ağa Kısmı

Yorumlar
Kod: B8ZE8